Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

Rücu Davasında Zamanaşımına Dair

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 16-03-2011, 14:55   #1
Av.Nevra Öksüz

 
Varsayılan Rücu Davasında Zamanaşımına Dair

Sayın meslektaşlarım,

Sabır gösterip sonuna kadar okuyacak ve katkı sağlayacak olan herkese şimdiden teşekkür ederim.

26.07.1997 = Müvekkil şirketin 2 işçisi (yola teröristlerce döşenen) mayın patlaması sonucu vefat ediyor.

1. İŞÇİNİN DAVASI: 2002 yılında müvekkil şirket ve İçişleri Bakanlığına karşı ikame edilen davada mahkemenin 1.işçinin mirasçıları için verdiği maddi ve manevi tazminata mütedair karar ile 27.06.2005 tarihinde müvekkil şirket, işçinin mirasçılarına ödeme yapıyor ve 11.08.2005 tarihinde Ankara Asliye Hukuk Mahkemesi’nde İçişleri Bakanlığı’na karşı “rücu davası” ikame ediliyor (davanın rücu davası olduğu ve davada adli yargının görevli olduğuna dair -Uyuşmazlık Mahkemesi- kararı dava dilekçesine eklenerek ).

Ankara AHM, idari yargının görevli olduğundan bahisle davayı reddediyor (duruşmada da tarafımıza Uyuşmazlık Mahkemesi başkanı ile görüşüldüğü ve bu davada idari yargının görevli olduğu izah ediliyor; neyse hikaye kısımlarını atlıyorum ).

14.02.2006 tarihinde verilen bu görevsizlik kararı kesinleşiyor ve Ankara İdare Mahkemesine dava ikame ediliyor, Ankara İdare Mahkemesi dosyayı yetkisizlikle Van İdare Mahkemesine, Van İdare Mahkemesi de yetkisizlikle Mardin İdare Mahkemesine gönderiyor ve Mardin İdare Mahkemesi görevsizlik kararı veriyor. Dosya Uyuşmazlık Mahkemesinde . (Yorumsuz )

SORACAĞIM DAVA (2.İŞÇİNİN DAVASI):

Mayıs 2003 = 2. işçinin mirasçıları, müvekkil şirketle İçişleri Bakanlığı’na karşı müştereken ve müteselsilen sorumluluk esasına mesnetle, maddi ve manevi tazminat talebiyle İş Mahkemesi’nde dava ikame ediyor.

02.05.2006 = İş Mahkemesinin karar tarihi. İçişleri Bakanlığı yönünden görevsizlik; müvekkil şirket yönünden kabul.

17.05.2006 = Müvekkil şirket tarafından davacı mirasçılara ödeme yapılarak ibraname alınıyor.

06.07.2006 = Müvekkil şirket tarafından İçişleri Bakanlığı’na karşı Ankara İdare Mahkemesinde “rücu davası” ikame ediliyor (kısa yoldan İdare Mahkemesi "görevsizlik" kararı versin de yolumuza bakalım demiştik ama... ).

17.07.2006 = Ankara İdare Mahkemesi, yetkisizlik kararı ile dosyayı Van İdare Mahkemesi’ne gönderiyor.

14.05.2007 = Van İdare Mahkemesi yetkisizlik kararı ile dosyayı Mardin İdare Mahkemesine gönderiyor.

28.10.2009 = Mardin İdare Mahkemesi “görevsizlik” kararı veriyor. Karar, 22.12.2009 tarihinde tebellüğ ediliyor. Temyiz edilmeyerek 21.01.2010 tarihinde kesinleşiyor.

29.01.2010 = Adli yargıda müvekkil şirket tarafından İçişleri Bakanlığı’na karşı “rücu davası” ikame ediliyor.

02.03.2011 = Asliye Hukuk Mahkemesi “zamanaşımı nedeniyle davanın reddine” karar veriyor.

Görüşüm:

1- BK m.128 gereği zamanaşımı, alacağın muaccel olması ile başlar. Rücu davasında alacak, ödeme gününde muaccel olur. Bu sebeple 17.05.2006 tarihinden itibaren zamanaşımı hesabı yapılacaktır.

2- BK m.133 mucibince dava ikamesi ile zamanaşımı kesilir ve BK m.135 mucibince yeni müddet cereyan etmeye başlar. İdare Mahkemesinde açılan dava ile zamanaşımının kesilmiş olması hukuk mahkemesindeki davada devam eder. Hukuk davasının tabi olduğu zamanaşımı, idare mahkemesinde ikame ettiğimiz davanın ikame tarihine göre hesaplanacaktır (İdare Mahkemesi kararının kesinleşmesinden itibaren 10 günlük süre içinde adli yargıda dava ikame edilmiştir).

Asliye Hukuk Mahkemesinin verdiği “zamanaşımı nedeniyle red” kararının yanlış olduğu kanaatindeyim.

Asliye Hukuk Mahkemesinin verdiği kararın doğru olduğunu düşünen sayın meslektaşlarım var ise gerekçeleriyle birlikte açıklamalarını rica ediyorum.

Teşekkürler,

Saygılar...
Old 17-03-2011, 09:37   #2
Av.Cengiz Aladağ

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Nevra Öksüz
Sayın meslektaşlarım,

Sabır gösterip sonuna kadar okuyacak ve katkı sağlayacak olan herkese şimdiden teşekkür ederim.

26.07.1997 = Müvekkil şirketin 2 işçisi (yola teröristlerce döşenen) mayın patlaması sonucu vefat ediyor.

1. İŞÇİNİN DAVASI: 2002 yılında müvekkil şirket ve İçişleri Bakanlığına karşı ikame edilen davada mahkemenin 1.işçinin mirasçıları için verdiği maddi ve manevi tazminata mütedair karar ile 27.06.2005 tarihinde müvekkil şirket, işçinin mirasçılarına ödeme yapıyor ve 11.08.2005 tarihinde Ankara Asliye Hukuk Mahkemesi’nde İçişleri Bakanlığı’na karşı “rücu davası” ikame ediliyor (davanın rücu davası olduğu ve davada adli yargının görevli olduğuna dair -Uyuşmazlık Mahkemesi- kararı dava dilekçesine eklenerek ).

Ankara AHM, idari yargının görevli olduğundan bahisle davayı reddediyor (duruşmada da tarafımıza Uyuşmazlık Mahkemesi başkanı ile görüşüldüğü ve bu davada idari yargının görevli olduğu izah ediliyor; neyse hikaye kısımlarını atlıyorum ).

14.02.2006 tarihinde verilen bu görevsizlik kararı kesinleşiyor ve Ankara İdare Mahkemesine dava ikame ediliyor, Ankara İdare Mahkemesi dosyayı yetkisizlikle Van İdare Mahkemesine, Van İdare Mahkemesi de yetkisizlikle Mardin İdare Mahkemesine gönderiyor ve Mardin İdare Mahkemesi görevsizlik kararı veriyor. Dosya Uyuşmazlık Mahkemesinde . (Yorumsuz )

SORACAĞIM DAVA (2.İŞÇİNİN DAVASI):

Mayıs 2003 = 2. işçinin mirasçıları, müvekkil şirketle İçişleri Bakanlığı’na karşı müştereken ve müteselsilen sorumluluk esasına mesnetle, maddi ve manevi tazminat talebiyle İş Mahkemesi’nde dava ikame ediyor.

02.05.2006 = İş Mahkemesinin karar tarihi. İçişleri Bakanlığı yönünden görevsizlik; müvekkil şirket yönünden kabul.

17.05.2006 = Müvekkil şirket tarafından davacı mirasçılara ödeme yapılarak ibraname alınıyor.

06.07.2006 = Müvekkil şirket tarafından İçişleri Bakanlığı’na karşı Ankara İdare Mahkemesinde “rücu davası” ikame ediliyor (kısa yoldan İdare Mahkemesi "görevsizlik" kararı versin de yolumuza bakalım demiştik ama... ).

17.07.2006 = Ankara İdare Mahkemesi, yetkisizlik kararı ile dosyayı Van İdare Mahkemesi’ne gönderiyor.

14.05.2007 = Van İdare Mahkemesi yetkisizlik kararı ile dosyayı Mardin İdare Mahkemesine gönderiyor.

28.10.2009 = Mardin İdare Mahkemesi “görevsizlik” kararı veriyor. Karar, 22.12.2009 tarihinde tebellüğ ediliyor. Temyiz edilmeyerek 21.01.2010 tarihinde kesinleşiyor.

29.01.2010 = Adli yargıda müvekkil şirket tarafından İçişleri Bakanlığı’na karşı “rücu davası” ikame ediliyor.

02.03.2011 = Asliye Hukuk Mahkemesi “zamanaşımı nedeniyle davanın reddine” karar veriyor.

Görüşüm:

1- BK m.128 gereği zamanaşımı, alacağın muaccel olması ile başlar. Rücu davasında alacak, ödeme gününde muaccel olur. Bu sebeple 17.05.2006 tarihinden itibaren zamanaşımı hesabı yapılacaktır.

2- BK m.133 mucibince dava ikamesi ile zamanaşımı kesilir ve BK m.135 mucibince yeni müddet cereyan etmeye başlar. İdare Mahkemesinde açılan dava ile zamanaşımının kesilmiş olması hukuk mahkemesindeki davada devam eder. Hukuk davasının tabi olduğu zamanaşımı, idare mahkemesinde ikame ettiğimiz davanın ikame tarihine göre hesaplanacaktır (İdare Mahkemesi kararının kesinleşmesinden itibaren 10 günlük süre içinde adli yargıda dava ikame edilmiştir).

Asliye Hukuk Mahkemesinin verdiği “zamanaşımı nedeniyle red” kararının yanlış olduğu kanaatindeyim.

Asliye Hukuk Mahkemesinin verdiği kararın doğru olduğunu düşünen sayın meslektaşlarım var ise gerekçeleriyle birlikte açıklamalarını rica ediyorum.

Teşekkürler,

Saygılar...

Görüşünüzün doğru olduğu kanısındayım.
THS'de yer alan ve bu görüşünüzü destekleyen içtihatlar:

http://www.turkhukuksitesi.com/serh.php?did=10664 (Ekleyen Av.Nevra Öksüz )

http://www.turkhukuksitesi.com/showp...16&postcount=3

http://www.turkhukuksitesi.com/showp...98&postcount=8
Old 17-03-2011, 12:10   #3
Av.Nevra Öksüz

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Cengiz Aladağ
Görüşünüzün doğru olduğu kanısındayım.
THS'de yer alan ve bu görüşünüzü destekleyen içtihatlar:

http://www.turkhukuksitesi.com/serh.php?did=10664 (Ekleyen Av.Nevra Öksüz )

http://www.turkhukuksitesi.com/showp...16&postcount=3

http://www.turkhukuksitesi.com/showp...98&postcount=8

Sayın Aladağ,

Öncelikle katkınız, konu hakkında araştırma yaptığınız ve eklediğiniz linkler için teşekkür ederim.

Hakim Bey, zamanaşımından red kararı celsesinde (şifahen) olayın haksız fiil olduğu ve 1 ve 10 yıllık zamanaşımından dolayı red kararı verdiğini söyledi Bu ahvalde dahi (mesajımda yazdığım gerekçelerle ve eklediğiniz kararlarda da belirtildiği üzere) davamızda zamanaşımı süresinin geçmemiş olduğunu düşünmekle birlikte;

Müvekkil şirketin sorumluluğu iş sözleşmesinden kaynaklı ve iş kazasından mütevellittir ve İçişleri Bakanlığı'nın sorumluluğu ise Anayasadan kaynaklıdır. Bu sebeple müvekkilim ile İçişleri Bakanlığı arasında BK m.51 anlamında teselsül olduğu kanaatindeyim. Dolayısıyla müvekkilimin ikame ettiği rücu davasında uygulanacak zamanaşımının da BK m.125'e göre ve 10 yıl olduğunu düşünüyorum.

Mümkünse sizin (ve düşüncelerini paylaşmak isteyen diğer meslektaşlarımın da) bu konu hakkındaki düşüncenizi de öğrenmek isterim?

Teşekkürler,

Saygılar...
Old 17-03-2011, 13:08   #4
halit pamuk

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Nevra Öksüz
Sayın Aladağ,

Öncelikle katkınız, konu hakkında araştırma yaptığınız ve eklediğiniz linkler için teşekkür ederim.

Hakim Bey, zamanaşımından red kararı celsesinde (şifahen) olayın haksız fiil olduğu ve 1 ve 10 yıllık zamanaşımından dolayı red kararı verdiğini söyledi Bu ahvalde dahi (mesajımda yazdığım gerekçelerle ve eklediğiniz kararlarda da belirtildiği üzere) davamızda zamanaşımı süresinin geçmemiş olduğunu düşünmekle birlikte;

Müvekkil şirketin sorumluluğu iş sözleşmesinden kaynaklı ve iş kazasından mütevellittir ve İçişleri Bakanlığı'nın sorumluluğu ise Anayasadan kaynaklıdır. Bu sebeple müvekkilim ile İçişleri Bakanlığı arasında BK m.51 anlamında teselsül olduğu kanaatindeyim. Dolayısıyla müvekkilimin ikame ettiği rücu davasında uygulanacak zamanaşımının da BK m.125'e göre ve 10 yıl olduğunu düşünüyorum.

Mümkünse sizin (ve düşüncelerini paylaşmak isteyen diğer meslektaşlarımın da) bu konu hakkındaki düşüncenizi de öğrenmek isterim?

Teşekkürler,

Saygılar...

Mutlaka görmüşünüzdür ama aşağıdaki içtihat çok ilginç geldiği için paylaşıyorum,bunun haricinde sizin görüşlerinize aynen katılıyorum.:



T.C.
YARGITAY
9. Hukuk Dairesi

Esas: 2003/14618
Karar: 2003/13293
Karar Tarihi: 09.09.2003




Dava: Davacı, rücuan tazminatın ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.

Yerel mahkeme, davayı görev yönünden reddetmiştir.

Hüküm süresi içinde davacı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

Karar: Davacı Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü davalı İçişleri Bakanlığı aleyhine açmış olduğu davada, teröristlerin yola mayın döşemesi eylemi neticesinde meydana gelen iş kazası sebebiyle hak sahiplerine ödediği tazminatın rücuan tazmini isteğinde bulunmuştur.

Davaya bakan iş Mahkemesi, uyuşmazlığın idari yargı yerinde çözümlenmesi gerektiğini belirterek görevsizlik kararı vermiştir.

Rücuan tazminat davasının idare mahkemesinde görülmesi olanağı bulunmamaktadır. Öte yandan tarafların mahiyeti itibarıyla davaya iş mahkemesinde bakılması da mümkün değildir. Anılan davanın genel yetkili mahkemelerde görülmesi gerekir.

Davanın asliye hukuk mahkemesinde görülüp sonuçlandırılması gerekirken. Mahkemece idare mahkemesinin görevli olduğundan bahisle görevsizlik kararı verilmesi hatalı olup, kararın bu yönden bozulması gerekmiştir.

Sonuç: Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebepten BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 9.9.2003 gününde oybirliği ile karar verildi.
Old 17-03-2011, 13:34   #5
halit pamuk

 
Varsayılan

Eksik teselsülde zamanşımı konusunda hgk karaından(2004_4-103E) bir bölüm payşlaşıyorum:

Bu hükmün haksız fiillerden doğan müteselsil TAM TESELSÜLDE yan BK. md. 50´ye müteselsil sorumlulukta uygulama bulacağı; buna karşın EKSİK TESELSÜL´de yani BK. md. 51´e dayanan müteselsil sorumlulukta uygulama kabul Yine halefiyette borçlu alacaklının yerine geçtiğinden, alacaklının alacak hakkının tabi olduğu zamanaşımı süresinden yararlanır. Bunun sonucu olarak halefiyetten yararlanan rücu hakkı sahibinin, diğer borçlulara rücu hakkı alacaklının sahip olduğu zamanaşımı süresinden yararlanır.

Buna göre tam teselsülde, zararı tazmin eden müteselsil borçlu, diğer borçlulara alacaklının sahip olduğu zamanaşımı süresinden yararlandığı , eksik teselsülde rücu hakkını kullanan kişinin zamanaşımı süresi haksız fiillerdeki genel hükümlere tabidir. Uyuşmazlığın çözümüne etken olduğu için şu yöne de değinmekte açıkça yarar vardır.

Bir borcu yerine getiren alacaklının haklarına halef olabilmesi için halefiyetin kanunda açıkça bulunması da açıkça sürece bir halefiyetin doğması mümkün değildir. Halefiyet Kanununda belirtilmiş durumlarda doğar. Diğer bir anlatımla halefiyet halleri sınırlı sayıda olma (numerus clausus) kuralına bağlıdır. Kanunda açıkça öngörülmediği sürece bir halefiyetin doğması mümkün değildir. Örneğin, (BK. md. 109, 69, , 496, MK. 799, TCK, 654/1, 907, 915, 920, 933, 936, 937, 813, 1301, 1361, 506 sayılı SSK. md. 26, 5434 sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanunu md. 129,1479 sayılı Bağ-Kur Kanunu md. 63.)
Old 17-03-2011, 14:19   #6
Av.Nevra Öksüz

 
Varsayılan

Sayın Koray,

Araştırmanız, eklediğiniz karar ve katkınız için teşekkür ederim.

2577 S.K. m.2 düzenlemesi ile idari dava türleri belirlenmiştir. Müvekkilim şirket tarafından İçişleri Bakanlığı'na yöneltilen rücu davası, bir idari dava türü değildir. Yine müvekkilimin ikame ettiği işbu rücu davasının 5521 S.K. düzenlemesine girmediğini ve dolayısıyla İş Mahkemelerinde görülemeyeceğini düşünüyorum. Dolayısıyla Uyuşmazlık Mahkemesi'ne giden dosyamızda beklediğim, adli yargının görevli olduğuna karar verilmesidir.

Teşekkürler,

Saygılar...
Old 17-03-2011, 14:45   #7
Av.Nevra Öksüz

 
Varsayılan

Sayın Koray,

Alıntı:
Yazan Av.Adnan Koray
...halefiyette borçlu alacaklının yerine geçtiğinden, alacaklının alacak hakkının tabi olduğu zamanaşımı süresinden yararlanır. Bunun sonucu olarak halefiyetten yararlanan rücu hakkı sahibinin, diğer borçlulara rücu hakkı alacaklının sahip olduğu zamanaşımı süresinden yararlanır.

Buna göre tam teselsülde, zararı tazmin eden müteselsil borçlu, diğer borçlulara alacaklının sahip olduğu zamanaşımı süresinden yararlandığı , eksik teselsülde rücu hakkını kullanan kişinin zamanaşımı süresi haksız fiillerdeki genel hükümlere tabidir...

Eksik teselsül, bir haksız fiil sorumluluğu olmadığı için eksik teselsülde haksız fiile ilişkin zamanaşımı süresinin uygulanması gerektiği düşüncesine katılmıyorum; bu görüş mesnetsiz geliyor bana (maddelerin tevalisi bu şekilde diyebiliriz tabii ) Eksik teselsül halinde doğan rücu hakkına ilişkin zamanaşımı süresine ilişkin kanunda özel bir düzenleme olmadığından BK m.125 uygulanmalıdır (diye düşünüyorum ). Bu konuda HGK'ndan maada (mümkünse) sizin fikrinizi öğrenmek isterim

Saygılar...
Old 17-03-2011, 14:46   #8
halit pamuk

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Nevra Öksüz
Sayın Koray,

Araştırmanız, eklediğiniz karar ve katkınız için teşekkür ederim.

2577 S.K. m.2 düzenlemesi ile idari dava türleri belirlenmiştir. Müvekkilim şirket tarafından İçişleri Bakanlığı'na yöneltilen rücu davası, bir idari dava türü değildir. Yine müvekkilimin ikame ettiği işbu rücu davasının 5521 S.K. düzenlemesine girmediğini ve dolayısıyla İş Mahkemelerinde görülemeyeceğini düşünüyorum. Dolayısıyla Uyuşmazlık Mahkemesi'ne giden dosyamızda beklediğim, adli yargının görevli olduğuna karar verilmesidir.

Teşekkürler,

Saygılar...


kanaatimce,uyuşmazlık mahkemesinin kararı şuna benzeyecek:




T.C.

YARGITAY
4. Hukuk Dairesi



Davacı Türk Telekomünikasyon A.Ş. vekili Avukat Mehtap Kıynak tarafından, davalı İçişleri Bakanlığı 23/12/1998 gününde verilen dilekçe ile mayın patlaması sonucu yaralanan kişiye ödenen tazminatın rücuen istenmesi mahkemece yapılan yargılama sonunda; istemin kabulüne dair verilen 20/5/2003 günlü kararın Yargıtay´ca incelenmesi davalı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten tetkik hakimi tarafından rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.

Davacı, teröristler tarafından telefon telini onarmaya giden işçisinin, teröristler tarafından döşenen mayına basarak yaralanması ödediği tazminatın, sağlamakla görevli bulunan davalıdan isteminde bulunmuştur. Mahkemece istem kabul edilmiştir. Kararı davalı temyiz etmiştir.

Dava sebebi anlamında, konu yapılan maddi , devletin genel huzur ve güveni sağlama ödevine Kural olarak, devletin güvenliğe ödevi; asli, sürekli ve bölünemez, niteliktedir. Bu ödevin, gerektiği gibi yerine getirilmediğinin ileri sürülmesi ise, sonuç olarak hizmet kusuruna Hizmet kusuruna dayalı tazminat de tam yargı davasının konusunu oluşturur ve 2577 sayılı Yasa m.2 gereğince, idari yargı yerinde çözüme kavuşturulabilir. Mahkemece, davanın yargı yolu bakımından reddi yerine, işin esasının çözümlenmesi, usul ve mutlak aykırılık olup temyiz edenin sıfatına bakılmaksızın hükmün, bu nedenle bozulması gerekmiştir.

SONUÇ : Temyiz olunan kararın, yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA; 22/4/2004 oybirliğiyle karar verildi.



Kaynak :Corpus
Old 17-03-2011, 14:54   #9
halit pamuk

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Adnan Koray
kanaatimce,uyuşmazlık mahkemesinin kararı şuna benzeyecek:




T.C.

YARGITAY
4. Hukuk Dairesi







o TERÖRİSTLER TARAFINDAN DÖŞENEN MAYINA BASARAK YARALANMA
o DEVLETİN GÜVENLİĞE YÖNELİK ÖDEVİ
o HİZMET KUSURU
o RÜCUAN TAZMİNAT
o GÖREV

Özet :Somut olayda davacı, teröristler tarafından kesilen telefon telini onarmaya giden işçisinin, teröristler tarafından döşenen mayına basarak yaralanması sonucu ödediği tazminatın, güvenliği sağlamakla görevli bulunan davalıdan alınması isteminde bulunmuştur. Dava sebebi anlamında davaya konu yapılan maddi olgular, devletin genel anlamda huzur ve güveni sağlama ödevine ilişkindir. Kural olarak, devletin güvenliğe ilişkin ödevi; asli, sürekli ve bölünemez, niteliktedir. Bu ödevin, gerektiği gibi yerine getirilmediğinin ileri sürülmesi ise, sonuç olarak hizmet kusuruna ilişkindir. Hizmet kusuruna dayalı tazminat istemleri de tam yargı davasının konusunu oluşturur ve 2577 sayılı Yasa m.2 hükmü gereğince, idari yargı yerinde çözüme kavuşturulabilir.



Davacı Türk Telekomünikasyon A.Ş. vekili Avukat Mehtap Kıynak tarafından, davalı İçişleri Bakanlığı 23/12/1998 gününde verilen dilekçe ile mayın patlaması sonucu yaralanan kişiye ödenen tazminatın rücuen istenmesi mahkemece yapılan yargılama sonunda; istemin kabulüne dair verilen 20/5/2003 günlü kararın Yargıtay´ca incelenmesi davalı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten tetkik hakimi tarafından rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.

Davacı, teröristler tarafından telefon telini onarmaya giden işçisinin, teröristler tarafından döşenen mayına basarak yaralanması ödediği tazminatın, sağlamakla görevli bulunan davalıdan isteminde bulunmuştur. Mahkemece istem kabul edilmiştir. Kararı davalı temyiz etmiştir.

Dava sebebi anlamında, konu yapılan maddi , devletin genel huzur ve güveni sağlama ödevine Kural olarak, devletin güvenliğe ödevi; asli, sürekli ve bölünemez, niteliktedir. Bu ödevin, gerektiği gibi yerine getirilmediğinin ileri sürülmesi ise, sonuç olarak hizmet kusuruna Hizmet kusuruna dayalı tazminat de tam yargı davasının konusunu oluşturur ve 2577 sayılı Yasa m.2 gereğince, idari yargı yerinde çözüme kavuşturulabilir. Mahkemece, davanın yargı yolu bakımından reddi yerine, işin esasının çözümlenmesi, usul ve mutlak aykırılık olup temyiz edenin sıfatına bakılmaksızın hükmün, bu nedenle bozulması gerekmiştir.

SONUÇ : Temyiz olunan kararın, yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA; 22/4/2004 oybirliğiyle karar verildi.



Kaynak :Corpus

öyle değilmiş...)))


UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ
Ceza Bölümü
Esas : 2007/177
Karar : 2008/123
Tarih : 05.05.2008


ÖZET : Adli yargı yerinde aleyhine açılan tazminat davasını kaybeden TEDAŞ tarafından, olayda kusur ve sorumluluğu bulunduğu ileri sürülerek İçişleri Bakanlığı aleyhine açılan rücuen alacak davasının, Borçlar Kanunu hükümlerine göre ADLİ YARGI YERİNDE çözümlenmesinin gerektiği hk.


KARAR
Davacı : Türkiye Elektrik Dağıtım A.Ş. Genel Müdürlüğü
Vekili : Av. M. Ö.
Davalı : İçişleri Bakanlığı
OLAY : TEK İşletme Müdürlüğünde şoför olarak çalışan Aydemir, 18.8.1992 tarihinde, iş arkadaşlarıyla birlikte -Beytüşşebap uğrayan enerji nakil hattı direklerinin tespiti için görevlendirilmiş, ancak Uludere’ye dönmekte iken
teröristlerce kaçırılmış; Behice AYDEMİR vd., murisleri Burhan AYDEMİR’in gaipliğine karar aldırmışlar ve bilahare Ankara 12. İş E:2001/2421 sayılı dosyası ile Genel Müdürlüğü aleyhine tazminat davası açmışlardır.
Dava husumet yokluğu nedeniyle reddolunmuş ise de, 21. Hukuk Dairesinin 5.3.2002 gün ve E/K:2002/5469-5880 sayılı ile bozularak mahkemesine iade edilmiş, Mahkemece yeniden yapılan lama lar vekilinin ıslah talebine istinaden talep artırılmıştır.
sonucunda ANKARA 12. İŞ MAHKEMESİ, 30.12.2002 gün ve E:2002/1314, K:2002/4580 sayılı ı ile, kısmen kabulüne karar vermiş, temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay 21. Hukuk Dairesi, E/K:2003/2540-2180 sayı ile kararın düzeltilerek onanmasına karar vermiştir.
Ankara 12. İş Mahkemesinin kararına esas nda TEDAŞ Müdürlüğüne %40,
teröristlere ise %60 oranında kusur izafe edilmiştir.
Davacı Genel Müdürlük vekili, ülkenin iç ni sağlamakla olan İçişleri Bakanlığının, üzerine düşen görevi tam ifa etmediğinden meydana geldiğini; Müvekkili Kurum ödenmek zorunda kalınan 294.486.934.176.-TL’nin,
teröristlere izafe ve kesinleşen %60 kusur göre taraf hissesine düşen TL ile, sırasında taraflarından yapılan toplam 5.294.460.000.-TL’dan davalı tarafa düşen 3.176.6765.000.-TL ilavesiyle toplam 179.868.836.506.- TL’nın ödeme tarihlerinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalı Kurumdan rücuen tahsiline karar verilmesi istemiyle, 19.4.2004 adli yerinde dava açmıştır.
ANKARA 7. ASLİYE 1.2.2005 gün ve E:2004/204; K:2005/21 sayı ile, davacı vekilinin dava dilekçesinde özetle, davacı çalışanı AYDEMİR’in 18.8.1992 tarihinde Siirt İşletme Müdürlüğü’nde iken görev sırasında
teröristlerce kaçırıldığını, Burhan AYDEMİR’in mirasçılarının gaiplik kararı alarak Ankara 12. İş Mahkemesi’nin 2001/2421 sayılı dosyası ile 31.000.000.000.- TL’lik tazminat davası açtıklarını, talebin 71.200.000.000.- TL’ye çıkarıldığını, davanın kısmen kabulüne karar verildiğini, ’ca da düzeltilerek onanmasına karar verildiğini, Ankara 8. İcra Müdürlüğü’nün 2003/1129 Esas sayılı dosyası ile kararın takibe tahsil edildiğini, davacıya %40, teröristlere %60 oranında kusur izafe edildiğini, olayın davalının üzerine düşeni yapmadığından meydana geldiğini, davacı tarafından 294.486.934.176.- TL ödenmek zorunda kaldığını, teröristlere izafe edilen %60 kusur oranına göre davalı hissesine 176.692.160.506.- TL ile sırasında yapılan 5.294.460.000.- TL masraftan davalı üzerine düşen 3.176.676.000.- TL ilavesiyle toplam 179.868.836.506.- TL’nin davalıdan tahsili gerektiğini belirterek fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak kaydıyla 179.868.836.506.-TL’nin ödeme tarihinden itibaren hesap edilecek yasal faizi ile birlikte davalı kurumdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiş ; davalı vekilinin cevap dilekçesinde özetle; davanın zamanaşımına uğradığını, bu reddi gerektiğini, 18.8.1992 tarihinde görevlendirilen ve resmi araçla Çukurca ENH’de yıkılan direklerin için aralarında Burhan AYDEMİR’in de bulunduğu aracın önünün kesilerek 3 kişinin kaçırıldığını; yasadışı örgüt mensubu olmak suçundan İsmail ARSLAN isimli şahsın beyanında, Burhan AYDEMİR’in yasadışı katıldığının anlaşıldığını, Burhan AYDEMİR Diyarbakır DGM.C.Başsavcılığı’nın 2004/816 Hz. ile kaçırılan AYDEMİR hakkında arama kararı çıkartıldığını ve arandığını, bu durumda davacı ca ödenen tazminatların Burhan AYDEMİR mirasçılarından istenilmesi ve yeniden kusur tesbiti yapılması gerektiğini belirterek davanın reddine karar verilmesini istediği; Davacı delillerinde, Ankara 12. İş Mahkemesi’nin 2002/1314 Esas sayılı dosyasına, Ankara 8. İcra Müdürlüğü’nün 2003/1129 sayılı dosyasına, Mahkemesi kararlarına, olayla ilgili belgeleri, tutanaklara dayandığı; Davalının da davacının delilleri doğrultusundaki delillere dayandığı, ayrıca nın bulunduğuna dair mahkeme ilamlarına dayanmış olduğunun Ankara 12. İş Mahkemesi’nin , Behice AYDIN’ın kendisi ve çocukları adına davacı aleyhine açtığı davada eşinin davacıda şoför olarak çalıştığı sırada 18.8.1992’de iş arkadaşlarıyla birlikte Uludere Beytüşşebap istikametinde hasara uğrayan ENH direklerinin tesbiti için görevlendirilmeleri ve Uludere’ye dönmekte iken teröristler kaçırılmaları nedeniyle tüm aramalara rağmen ölü veya diri olarak bulunamadığından gaipliğine karar verildiğinden, olayın da SSK’ca iş kazası edilerek Burhan ’in mirasçılarına gelir bağlandığından, destek Burhan’ın desteğinden yoksun kalması nedeniyle maddi ve manevi tazminata ilişkin davanın açıldığı, yapılan yargılama sonunda dava konusu miktarlara hükmedilerek bu miktarların Ankara 8. İcra Müdürlüğü’nün 2003/1129 Esas sayılı dosyasında davacı AYDEMİR’e ve çocuklarına Burhan AYDEMİR’in mirasçıları olması nedeniyle ödendiğinin görüldüğü; dosyada Ankara 12. İş Mahkemesi’nin dosyasındaki destek muris Burhan AYDEMİR’in mirasçılarına ödenen miktarın davacı tarafından ödenmesi nedeniyle, davalıdan güvenliği tam sağlayamadığından tahsilinin istenmekte olduğu, tahsili istenen miktarın İş Mahkemesi dosyasında teröristlere isnat edilen kusura isabet eden miktar olduğu, bu hususta taraflar arasında niza bulunmadığı, taraflar arasındaki nizanın, davacının Burhan AYDEMİR’in davacı işçisi olarak çalıştığı sırada, teröristler tarafından kaçırılması nedeniyle davalının kusuru oranında sorumlu olup olmadığına ilişkin bulunduğu; davalıya gerekli güvenlik tedbirlerini almadığından güvenliği tam sağlayamadığından davacı tarafından kusur izafe edilmek istenmekte olduğu, Devletin güvenliği sağlamasının asıl olup, güvenliğe ilişkin tedbirleri alarak bu asli ve sürekli görevini yapmasının gerektiği, bu görev ve ödevin gerektiği gibi yapılmadığı, getirilip getirilmediği, dolayısıyla hizmet kusurunun olup olmadığının yargı tespit , bu tür davaların tam yargı davası niteliğinde olduğu, İdare Mahkemelerinin Kuruluşuna İlişkin Kanun’un 2. maddesi gereğince olayın çözüleceği, bu nedenle davanın idari yargı yerinde görülmesi gerektiğinden yargı yolu yönünden reddine karar verilmesi gerekeceği; nitekim dosyaya da ibraz edilen Yargıtay 4. Dairesi’nin 22.4.2004 tarihli 2003/15671 Esas kararında da davacı Türk Telekomünikasyonun davalı Bakanlığı aleyhine açtığı davada teröristler tarafından kesilen telefon telini onarmaya giden işçinin teröristler tarafından döşenen mayına basarak yaralanması sonucu ödediği , güvenliği sağlamakla li bulunan davalıdan alınması isteminde görevli mahkemenin Yargı olduğunu belirtmiş bulunmasına göre, mahkemelerince de bu karar doğrultusunda, yargı yolu yönünden davanın reddine karar vermenin doğru olacağı sonuç ve kanısına varılmış bulunduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiş; bu karar, YARGITAY 4.HUKUK DAİRESİ’nin 9.5.2005 gün ve E:2005/4428, K:2005/5042 kararıyla onanması; Karar düzeltme isteminin ise 28.9.2005 gün ve E:2005/11251, K:2005/9966 sayılı kararıyla reddedilmesi suretiyle kesinleşmiştir.
vekili, aynı istekle bu kez, 23.11.2005 gününde yargı yerinde dava açmıştır.
DİYARBAKIR 2. İDARE ; 20.2.2007 gün ve E: 2006/1351 sayı ile, incelenen dosyada; TEDAŞ çalışanı olan Burhan 1992 yılında Siirt İşletme Müdürlüğündeki görevi sırasında
teröristlerce kaçırılması olayıyla ilgili olarak, 12. İş Burhan AYDEMİR’in leri tarafından tazminat davasında %40 kusurlu bulunan TEDAŞ’ın, mirasçılara ödediği teröristlere izafe edilen kusura istinaden davalı İçişleri Bakanlığına isabet eden miktarın rücuan tahsili amacıyla Ankara 7. Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan davada, anılan mahkemenin 1.2.2005 gün ve E:2004/204, K:2005/21 sayılı ı ile uyuşmazlığı çözme görevinin idari nın görev alanında olduğu belirtilerek görev yönünden reddine karar verildiği, bu kararın 28.9.2005 tarihinde kesinleşmesi üzerine davacının aynı mahkemelerinde davayı açtığı; Ankara 7. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin, devletin güvenliğinin sağlanmasının asıl olduğu, bu görevin gerektiği gibi yapılıp yapılmadığı, yerine getirilip getirilmediği dolayısıyla hizmet kusurunun olup olmadığının idari yargı yerinde tespit edileceği, bu tür davaların tam yargı davası olduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı vermişse de; davanın, dava dilekçesinde de belirtildiği üzere, davacı kurum tarafından ödenmek zorunda kalınan 294.486.934.176.- teröristlere izafe edilen ve kesinleşen %60 kusur oranına göre davalı taraf düşen 176.692.160.506 TL ile yargılama sırasında yapılan ve davalı tarafa düşen 3.176.676.000.-TL 179.868.836.506.-TL alacağın ödeme tarihinden hesap edilecek yasal faizi ile birlikte davalı idareden tahsil edilmesi için açılan rücuan davası olduğu sonucuna ulaşıldığı; adli yargı yerinde, aleyhine açılan tazminat davasını kaybeden TEDAŞ tarafından hissesinden fazla ödediği miktardan sorumlu olduğu ileri sürülerek İçişleri Bakanlığı aleyhine açılan rücuan alacak davasının Kanunu hükümlerine göre özel hukuk alanını nedeniyle adli yargı yerinin görev alanı içinde kaldığı kanaatine açıklanan nedenlerle Mahkemelerinin görevsizliğine, 2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanunun 19. maddesi görevli yargı yerinin belirlenmesi için dosyanın Uyuşmazlık gönderilmesine ve dosya bu konuda Uyuşmazlık Mahkemesince karar verilinceye kadar ertelenmesine, karar vermiştir.
İNCELEME VE :
Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Ahmet AKYALÇIN’ın Başkanlığında, Üyeler: Er BUYURGAN, Ramazan TUNÇ, Habibe ÜNAL, O.Cem ERBÜK, Serdar AKSOY ve Muhittin KARATOPRAK’ın katılımlarıyla yapılan 5.5.2008 günlü toplantısında;
I- İLK İNCELEME : Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre; Mahkemesince, 2247 sayılı Yasa’nın 19. öngörülen şekilde başvurulduğu ve usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından, adli ve idari yargı yerleri arasında doğan görev uyuşmazlığının incelenmesine ile verildi.
II- ESASIN İNCELENMESİ : Raportör-Hakim Taşkın , davanın çözümünde adli nın görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Ayla SONGÖR’ün davada adli; Danıştay Savcısı Gülen , idari yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Dava, yargı kararı ile tazminle yükümlü tutulan ve tazminatın tamamını ödemiş bulunan Genel Müdürlüğü tarafından, idarelerince ödenen tazminattan kusur ve sorumluluğu oranındaki tutarın, olayda güvenliği sağlama ödevi nedeniyle sorumlu olduğu ileri sürülen İçişleri Bakanlığı’ndan rücuen tahsili isteminden
Olayda, görevi sırasında
teröristlerce kaçırılan nın mirasçıları tarafından, TEDAŞ aleyhine tazminat davası açıldığı; mahkemece, sunulan aynı olaya ilişkin raporu esas alınmak ve davalı TEDAŞ’ın %40, teröristlerin ise %60 oranında kusurlu oldukları benimsenmek suretiyle dava kabul edilerek, hükmedilen tazminatın tamamının davalı TEDAŞ’a yüklendiği ve bu yoldaki kararın kesinleştiği
Tazminat davasına bakan mahkemece, bilirkişi raporu ile saptanan kusur ve sorumluluk oranları esas davanın konusu ayrım yapılıp ın idare hukuku ilkelerine göre idari yerinde saptanmasının gerekeceği yolunda bir görevsizlik kararı verilmediğine ve hükmolunan tazminat da olduğuna göre, olayda 2577 İdari Yargılama Usulü 2/1-b. maddesinde "İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı kapsamında, zarar gören tarafından açılmış bir dava
Öte yandan, ortada, Devlete, il özel idarelerine ve belediyelere ait akitten, haksız fiil ve haksız iktisaptan doğanlar dışındaki alacakların tahsil usulünü 6183 Amme Tahsil Usulü Hakkında Kanun kapsamına bir kamu alacağı da söz konusu
Açıklanan , tam yargı davası niteliği taşımayan ve konusu bir kamu alacağı olmayan rücu davasının, Borçlar Kanunu hükümlerine göre adli yargı yerince çözümlenmesi; bu nedenle, İdare Mahkemesinin başvurusunun kabulü ile Asliye Hukuk Mahkemesi’nce verilen görevsizlik kararının kaldırılması gerekmiştir.
SONUÇ : Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli na, bu nedenle Diyarbakır 2. İdare Mahkemesi’nin BAŞVURUSUNUN KABULÜ ile 7. Asliye Hukuk Mahkemesinin 0 gün ve E:2004/204, K:2005/21 sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 5.5.2008 gününde OYBİRLİĞİ İLE KESİN karar verildi.



Kaynak :05.08.2008-26958 Resmi Gazete
Old 17-03-2011, 15:16   #10
Av.Mehmet Saim Dikici

 
Varsayılan

Alıntı:
Hakim Bey, zamanaşımından red kararı celsesinde (şifahen) olayın haksız fiil olduğu ve 1 ve 10 yıllık zamanaşımından dolayı red kararı verdiğini söyledi Bu ahvalde dahi (mesajımda yazdığım gerekçelerle ve eklediğiniz kararlarda da belirtildiği üzere) davamızda zamanaşımı süresinin geçmemiş olduğunu düşünmekle birlikte;

Müvekkil şirketin sorumluluğu iş sözleşmesinden kaynaklı ve iş kazasından mütevellittir ve İçişleri Bakanlığı'nın sorumluluğu ise Anayasadan kaynaklıdır. Bu sebeple müvekkilim ile İçişleri Bakanlığı arasında BK m.51 anlamında teselsül olduğu kanaatindeyim. Dolayısıyla müvekkilimin ikame ettiği rücu davasında uygulanacak zamanaşımının da BK m.125'e göre ve 10 yıl olduğunu düşünüyorum.

Mümkünse sizin (ve düşüncelerini paylaşmak isteyen diğer meslektaşlarımın da) bu konu hakkındaki düşüncenizi de öğrenmek isterim?


Bu karardaki koyulaştırdığım bölümleri şimdilik bir köşede tutalım. Sonra zamanaşımının kesilmesi hususuna birlikte bakalım üstadım.

T.C.

YARGITAY

11. HUKUK DAİRESİ

E. 1980/871

K. 1980/821

T. 19.2.1980





DAVA : Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili şirketin Samsun’daki Bakır İzabe Tesislerinin ve davalı şirketin Samsun Azot Fabrikası tesisinin bacalarından çıkan kükürtdioksit ve diğer gazların çevredeki tütün bitkisine zarar verdiği gerekçesiyle üçüncü kişi tarafından açılan tazminat davasının müvekkili şirket aleyhine neticelenerek kesinleştiğini, her iki davalıya ait tesislerden çıkan gazların bağımsız olarak tek başına zarar verdiğinin anlaşıldığı ve bu nedenle davalının da sorumlu olduğunu iddia ederek mahkemece karara bağlanan ve icraya yatırılan tazminatın yarısının yasal faizle beraber davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; üçüncü kişi tarafından açılan davada müvekkilinin zarardan sorumlu olmadığının anlaşıldığını ve zamanaşımının cereyan ettiğini, müvekkili şirketin eşit oranda sorumlu tutulamayacağını, azot tesislerinin (4) ünitesinden zehirli gaz çıkmadığını ve zaman zaman çalışmadığını ileri sürerek davanın reddini istemiştir.

Mahkemece, toplanan kanıt ve belgelere göre, üçüncü kişinin zararı için icrada tazminat ödendiği ve bu ödeme tarihinden bir yıl geçtikten sonra rücu davasının açıldığı ve olayda uygulanması gereken BK.nun 60. maddesindeki bir yıllık zamanaşımı geçtiğinden davanın zamanaşımı yönünden reddine karar verilmiştir.

Hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

KARAR : Olayda gerek davacı şirkete gerekse davalı şirkete ait fabrikalardan çıkan zehirli gaz ve dumanlar 3. kişiye ait ürünlere zarar vermiş, 3. kişiyi davacı ve davalıya karşı açtığı tazminat davasının davacı şirkete karşı kazanmış, her ne kadar davalıya ait dava reddedilmişse de Yargıtay 4. Hukuk Dairesince "her iki davalının bağımsız olarak zararı meydana getirebilecek şekilde gaz ve duman çıkardıkları, bu durumda birlikte illiyetin söz konusu olduğu ,her iki davalının BK. 50. maddesi gereğince zarardan müteselsilen sorumlu oldukları kusur oranlarına göre birbirlerine rücu edebilecekleri, davalı Azot Sanayiine ait fabrikadan çıkan gaz ve dumanların da zarara neden olduğu anlaşılmakla birlikte davacının, bu davalı hakkındaki red kararını temyiz etmemiş olması nedeniyle bu hususta bozma kararı verilemediği, ancak A. S. hakkındaki davanın reddedilmiş olmasının diğer davalı K. B. İşletmeleri A. Ş.’ nin rücu hakkını etkilemeyeceği" gerekçesiyle hüküm onanmıştır.

İşbu davada K. B. İşletmeleri A. Ş., 3. kişiye tazminatın tamamını ödediğinden bahisle ve Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin kararına da dayanak yaparak davalı A. Sanayi A. Ş.’den tazminattan hissesine düşen payın rücuan tahsilini istemektedir.

Mahkeme tazminatın 3. kişiye ödenmesi ile bu dava tarihi arasında bir yıllık zamanaşımının geçmiş olduğu hususuna dayanarak davayı reddetmiştir.

Davacı ise temyizinde, haksız fiil nedeniyle tazminattan müteselsil sorumlu kişilerin birbirlerine rücu hallerinde yasada rücuu düzenleyen bir hüküm bulunmadığı cihetle, BK. 125. madde hükmü gereğince 10 yıllık zamanaşımının uygulanması gerektiğini ileri sürmektedir.

Müteselsilen borçlu olan kişilerin birbirlerine rücuunu ve bunun zamanaşımını aralarındaki hukuki ilişkinin niteliği düzenler. Zira müteselsilen borçluluk muhtelif hukuki ilişkiler sonucu doğabilir. Borçlar Yasasının 179. maddesindeki bir mamelekin devrinde adi şirkette bir ortağın diğerlerine (BK. 523) ve kefilin asıl borçluya rücuunda (BK. 50/1), (Dr. Fritz Funk Borçlar Kanunu Şerhi Umumi Hükümler 1983, Veldet Selçuk Çevirisi, s. 216; Dr. H. Becker, İsviçre Medeni kanunu Şerhi, VI cilt, Borçlar Kanunu I Kısım, Genel Hükümler, Fas. IV. Dr. Saim Özkök çevrisi s. 173). Ancak rücu hangi hukuki ilişki veya yasal nedenle doğmuş olursa olsun rücü zamanaşımı rücua neden olan ödemenin yapıldığı andan itibaren işlemeye başlar (Dr. F. Funk, age s. 217; Haluk Tandoğan, Türk Müteselsil Hukuku, 1961, s. 215; Dr. Ahmet Kılıçoğlu, Kanuni Halefiyet, 1979, s. 136, 137) ve bu zamanaşımı süresi de, yukarıda açıklandığı üzere, ödemeyi yapan ve rücu eden ile edilen kişi arasındaki hukuki ilişkiye göre saptanır. Eğer bu rücuun nedeni bir sözleşme ise rücu zamanaşımı bu sözleşmeye ilişkin zamanaşımıdır.

Olayda davacı ile davalı arasında bir sözleşme ilişkisi mevcut değildir. Davacı ve davalı, yukarıda anılan Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin kararından anlaşılacağı üzere birlikte zarar veren iki haksız fiil faili durumunda olan kuruluşlardır ve birbirlerine rücu hususu BK. 50. maddesi ile düzenlenmiş bulunmaktadır. Bu durumda olayda haksız fiil zamanaşımının uygulanması gerekmektedir ki o bir senedir (H. Tandoğan age s. 392) ve ödeme tarihinden başlayacaktır. Davacının tazminatı ödediği tarihten itibaren 1 yıl geçtikten sonra dava açmış olması karşısında mahkemenin davayı zamanaşımından redde ilişkin kararının onanması gerekmiştir.

SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle davacının tüm temyiz itirazlarının reddiyle hükmün ONANMASINA, 19/02/1980 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Old 17-03-2011, 15:49   #11
Av.Mehmet Saim Dikici

 
Varsayılan

Alıntı:
"İdare Mahkemesinde açılan dava ile zamanaşımının kesilmiş olması hukuk mahkemesindeki davada devam eder. Hukuk davasının tabi olduğu zamanaşımı, idare mahkemesinde ikame ettiğimiz davanın ikame tarihine göre hesaplanacaktır."

Üstat,

Zamanaşımının kesilmesi konusundaki yukarıda yer alan açıklamalarınızı, (yani "İdari Yargı- Adli Yargı" temelinde, Borçlar kanunundan kaynaklanan bir talebin, İdare mahkemesinde dava edilmesi ile zamanaşımının BK.133/2 135.maddeler çerçevesinde kesileceği konusunu) neye dayandırmaktasınız? İdari Yargıda da zamanaşımının Borçlar Kanunundaki gibi kesilip kesilmediği konusunda (İdari Yargıya fazla vakıf olmadığımn için) kuşkuluyum.

Saygılar,
Old 17-03-2011, 16:52   #12
halit pamuk

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Mehmet Saim Dikici
Üstat,

Zamanaşımının kesilmesi konusundaki yukarıda yer alan açıklamalarınızı, (yani "İdari Yargı- Adli Yargı" temelinde, Borçlar kanunundan kaynaklanan bir talebin, İdare mahkemesinde dava edilmesi ile zamanaşımının BK.133/2 135.maddeler çerçevesinde kesileceği konusunu) neye dayandırmaktasınız? İdari Yargıda da zamanaşımının Borçlar Kanunundaki gibi kesilip kesilmediği konusunda (İdari Yargıya fazla vakıf olmadığımn için) kuşkuluyum.

Saygılar,

işyoğunluğu içinde ancak laf atabiliyorum,kendi görüşümü ve tartışmalara katılma hakkımı saklı tutarak iadri yargıda dava açılması durumunda zamanşımının kesilmesi konusunda aşağıdaki kararı paylaşıyorum


T.C.
YARGITAY
10. Hukuk Dairesi


2010/11494E

-YARGITAY İLAMI-

Tüzel kişiliği 5747 Yasa ile kaldırılarak tüm hak, alacak ve borçları ile davacı Belediye'ye katılan Taşdelen Belediye Başkanlığı'nın prim, işsizlik sigortası primi, eğitime katkı payı, özel işlem vergisi, damga vergisi borçlarının bulunduğu gerekçesiyle davacı Belediyeye tebliğ edilen 10 adet 1.667.407,20 TL bedelli ödeme emirlerinin iptali davasının yapılan yargılaması sonunda; ilamda yazılı nedenlerle mahkemece, "davalı tarafından davacı aleyhine 2009/64216, 64217, 64218, 64219, 64220 sayılı dosyaları ile prim, işsizlik sigortası primi, eğitime katkı payı ve özel işlem vergisi borçları nedeniyle 1.607.860,21 TL tutarında icra takibine , ödeme emirlerinin davacıya 15.02.2010 nde tebliğ edildiği, davacının 7 günlük dava açma ni geçirerek 09.04.2010 ödeme emirlerinin iptalini talep ettiği, İstanbul 7. İdare Mahkemesinde 22.02.2010 tarihinde dava açıldığının dilekçesi ile belirtildiği, İdare Mahkemesine dava açmanın ödeme emirlerinin iptali davasında süreyi kesmeyeceği, kaldı ki söz konusu ın nın dilekçesinde de belirttiği üzere kendisine 12.03.2010 tarihinde tebliğ edildiği, bu tarihten itibaren de dava açma nin geçtiği..." gerekçesiyle, süre yönünden reddine ilişkin hükmün içinde duruşmalı olarak temyizen incelenmesi davacı avukatınca istenilmesi , dosya incelenerek, işin duruşmaya tabi olduğu anlaşılmış ve duruşma için Salı günü tayin edilerek taraflara kağıdı gönderilmiştir. Duruşma günü davacı adına Av. Yadigar Gönüllü geldi. Karşı taraf adına kimse gelmedi. Duruşmaya başlandı. Hazır bulunan avukatın sözlü açıklamaları dinlendikten sonra duruşmaya son verilerek aynı günde Tetkik Hakimi Ercan Turan tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki tesbit edildi.

1-Mahkemece, yargılama sürecinde ileri sürülen ve hukuki üzerinde durularak, davanın yasal hakdüşürücü sürede açılmadığının denetimi konusunda gerekli inceleme yapılmadığı gibi; usulen bulunmadığı halde, karar gerekçesi, tahkikat bitirilip, kararın verilmesinden sonra dosyaya sunulan temyiz dilekçesindeki itirazların değerlendirilmesine dayanılarak oluşturulmuştur.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun, 27.02.2008 t., 2008/21-140 E., 2008/205 K. sayılı ilamında, “Özel Daire ile Yerel Mahkeme ki uyuşmazlık; 6183 sayılı Amme larının Tahsil Usulü Hakkında da ödeme emrinin iptaline ilişkin davanın içeriğinin belirlenmesi; adli yargıda açılması gereken bir davanın (yanlış yargı yoluna başvurularak) idari yargıda açılmış olmasının hak düşürücü süreye noktalarında toplanmaktadır.

I- 506 sayılı Sosyal Sigortalar un 80. ; prim borçlarından dolayı tüzel kişilerin üst düzey yönetici ve yetkililerinin Kuruma işverenleriyle müştereken ve müteselsilen sorumluluklarını düzenlemiş, 3917 sayılı 1. maddesi ile yapılan düzenleme sonrasında ise, Kurum alacaklarının takibinde 6183 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanacağı belirtilmiştir.

Davanın yasal 6183 sayılı Kanunun 58. maddesi, Kurum alacakları yönünden tebliğ edilen ödeme emrine karşı dava açma hakkını 7 gün ile sınırlandırmıştır. İtiraz davası için 7 günlük sürenin hak düşürücü nitelikte olduğu konusunda kuşku bulunmamaktadır (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 10.4.2001 gün ve 2002/21-201-297; 24.3.2004 gün ve 2004/10164-170 sayılı Kararları).

Ödeme emrinin iptaline yönelik dava “menfi tespit” niteliğinde olup, maddede ; “böyle bir borcu olmadığı”, “kısmen ödendiği” veya “zamanaşımına uğradığı” yönündeki iddialar dışında yeni ve ayrı bir itiraz nedeni ileri sürülemeyecektir. İcra ve İflas Kanununun 72. koşut bir düzenlemeye 6183 sayılı Kanunda yer verilmemiş olması karşısında, 7 günlük hak düşürücü süreyi borçlunun, aynı konuda yeni bir menfi tespit davası açma olanağı bulunmamaktadır (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 03.10.2007 gün ve 2007/21-623- 717; gün ve 2006/21-198-249 sayılı Kararları).

“Üçüncü Şahıslardaki Menkul , Alacak ve Hakların Haczi”ni düzenleyen 6183 sayılı Kanunun 5479 sayılı Kanun ile değişik 79. maddesi sadece üçüncü şahıslar yönünden menfi tesbit davasına yer vermiş, bu olanak Kamu alacağı borçluları yönünden tanınmamıştır.

Yukarıda açıklanan maddi ve yasal olgular dikkate alındığında; ödeme emrinin iptaline yönelik eldeki davanın hak düşürücü sürede olup olmadığının öncelikle belirlenmesi, süre aşımının saptanması halinde davanın anılan nedenle reddine karar verilmesi, aksi durumda ise; 6183 sayılı Kanunun 58. maddesinde belirtilen sınırlı itiraz nedenleri dikkate alınarak yapılacak inceleme ve sonucunda karar verilmesi gerekir.

II- Yargı yolu yanlışlığının hak düşürücü süreye etkisi konusunda yapılan değerlendirmede ise aşağıdaki sonuca ulaşılmıştır:

Dava hakkı, bir çok uyuşmazlıkta belirli bir süreyle sınırlandırılmıştır.

Zamanın haklar üzerinde iki tür etkisi bulunmaktadır. Bunlardan ilki hakkı düşüren, ise hakkı engelleyen etkilerdir. İlkinde, belli bir zamanın geçmesiyle hak ortadan kalkar. Diğerinde ise, hak düşmez; ancak hak bunu ileri sürmesi halinde, hak engellenebilir.

Dava açılmasının maddi ve usul hukuku bakımından bir takım sonuçları bulunmaktadır. Davanın açılması ile dava konusu alacak veya hak için söz konusu olan zamanaşımı kesilirken, hak düşürücü süreler de olacaktır.

Davacı vekilince, idare mahkemesinde yapılan yargılaması sonucunda; “davanın, prim borcundan kaynaklanan kurum alacağının 6183 Yasa uyarınca ödeme emri gönderilmek suretiyle tahsili yoluna gidilmesi anlaşıldığı, bu durumda, ödeme emrine karşı , yürürlükteki mevzuata göre adli yargı yerinde görülmesi gerektiği; bu itibarla, iş ine uyuşmazlığın idare mahkemesince esastan incelenerek sonuçlandırılmasına hukuken olanak bulunmadığı” gerekçesiyle; “2577 sayılı Kanun'un 15/1-a maddesi uyarınca davanın görev yönünden reddine, kararın tebliğini izleyen 30 gün içinde Danıştay'a yolu açık olmak karar verilmesi üzerine, bu kez iş mahkemesinde eldeki dava açılmış, Yerel Mahkemece yapılan yargılama sonucunda esastan karara bağlanmıştır.

Özel Dairece; hatalı (idari) yargı yoluna başvurulması halinde, hukuk mahkemesinde dava için öngörülen hak düşürücü sürenin korunmayacağı belirtilerek bozma kararı

Bir uyuşmazlığın hangi yargı düzeni ki mahkemelerde çözümlenmesi gerektiği hususu kimi kez yanılgılara yol Bu nedenle, yargı yollarına ilişkin yasal düzenlemelerin irdelenerek, Hukuk Usul Kanununda bir düzenleme boşluğu olup olmadığının belirlenmesi nde önem taşımaktadır.

a) İdari yargının görev alanına davalarda:

İdari nitelikteki bir davanın hukuk mahkemesine açılması halinde izlenecek sürece ilişkin 1086 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HUMK) ile 2577 sayılı İdari Yargılama Usul Kanunu (İYUK)’nda birbirini tamamlayan düzenlemeler bulunmaktadır.

Davalı idare, hatalı yargı yolu nedeniyle yargılamanın bitimine kadar yargı yolu ında bulunabilir. HUMK m. 7, yargı yolu itirazı halinde verilecek kararı “görevsizlik kararı” olarak olup, burada edilen görevsizlik kararı yargı yolunu değiştirici niteliktedir.

2577 sayılı İYUK 3 ve devamı maddeler dikkate alındığında; Hukuk mahkemesince ayrıca, idari yargı düzenindeki hangi mahkemenin olduğuna ve dava dosyasının o mahkemeye gönderilmesine karar verilmesi ise mümkün değildir. Anılan maddelerde bir idari davanın nasıl açılacağı belirtilmiş olup, bu yönteme uyulması zorunludur. Bir davanın idari nitelikte olduğunun anlaşılması üzerine dosyanın idare mahkemesine gönderilmesine karar verilmekle, başlangıçta adli yargı açılmış olan davanın idari yargı yerine açılması

İdari eylem ve işlemlere karşı açılacak davalar hak düşürücü süreye bağlanmıştır. İYUK’daki düzenlemelere bakıldığında; davanın süresinde açılmamasının yaptırımı, usul “reddine” karar verilmesidir (2577 sayılı İYUK. m. , 15/1-b).

Ne var ki, “Görevli Olmayan Yerlere Başvurma” başlıklı 9. madde hükmü ile; “Çözümlenmesi Danıştay’ın, idare ve vergi mahkemelerinin görevlerine girdiği halde, adli ve yargı yerlerine açılmış davaların görev noktasından reddi halinde, bu kararların kesinleşmesini izleyen günden itibaren otuz gün içinde görevli mahkemede dava açılabilir. Görevsiz yargı merciine başvurma tarihi, Danıştay’a, idare ve vergi mahkemelerine başvurma tarihi olarak kabul edilir.”

Anılan düzenleme; Danıştay’ın, idare mahkemelerinin veya vergi mahkemelerinin görevine bir davanın, genel idari yargı düzeni dışındaki bir mahkemede açılması durumunda, mahkemece verilecek görevsizlik üzerine genel idari yargıda açılacak davada, davanın süre aşımı nedeniyle reddinin önlenebilmesi için 30 ek süre tanınmıştır.

mahkemesinin görevsizlik kararı üzerine yapılacak işlemler İYUK m. 9’da düzenlendiğinden, HUMK m. 193 hükmü burada uygulanmayacaktır.

b) Askeri yargının (Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin) görev alanına davalarda:

Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde dava açma süresi her çeşit işlemlerde bildirim tarihinden itibaren, larda ayrı süre gösterilmeyen altmış gün olarak belirtilmiştir.

İYUK’da olduğu gibi, 1602 sayılı Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanununun “Görevli Olmayan Yerlere Başvurma” başlıklı 41. maddesinde de; “Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin giren , askeri, idari ve adli yargı mercilerine açılan davaların görev noktasından reddi halinde, bu husustaki kararların ve bunlara karşı yolları varsa süresi içinde olmak şartıyla bu yollara başvurulması üzerine, kararların i tarihinden itibaren otuz gün içinde Askeri Yüksek İdare Mahkemesine dava açılabilir. Bu mercilere başvurma tarihi, Askeri Yüksek İdare Mahkemesine müracaat tarihi olarak kabul edilir.” hükmü yer almaktadır.

Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Genel Kurulunun 02.06.2006 gün ve Esas, 2006/1 Karar sayılı İçtihatları Birleştirme Kararında; 41. maddede belirtilen sürenin AYİM’in görevine giren , idari ve adli yargı mercilerine açılan davalarda verilen görevsizlik larının kesinleşmesinden itibaren başlayacağı karara bağlanmıştır.

c) Adli yargının görev alanına giren davalarda:

Bir hukuk davasının idari yargıda açılması halinde, resen ya da yargı yolu itirazı üzerine, davanın her safhasında nedeniyle) dava nin reddine karar verilebilir (İYUK m. 14/3-a, 15/1-a).

İdari yargıya mensup bir diğer mahkemenin görevli olması hali dışında, dava dilekçesinin görev yönünden reddine karar verilmesi durumunda, davanın belli bir hukuk mahkemesine gönderilmesine karar verilemeyeceği maddede açıkça ifade edilmiştir (İYUK m. 15/1-a).

mahkemesinin görevsizlik kararı üzerine yapılması gereken işlemler önem taşımaktadır. Hatalı yargı yolunda (idari yargıda) görevsizlik kararı ile davanın ne ve hangi sürede adli yargıda (hukuk ) ikame edileceği HUMK’da bir bulunmamaktadır. Ortada bir hukuki düzenleme liğinin mi (kanun boşluğu), yoksa yasa koyucunun bilinçli bir susmasının mı bulunduğunun önem taşımaktadır.

Kanun boşluğu; en yalın anlatımıyla, sorunun çözümüne katkı sağlayacak bir bulunmaması, yürürlükte olan hukuk düzeni dikkate alındığında, pozitif hukukun sınırları sorunu çözecek bir düzenleme şeklinde ifade edilebilir. Düzenleme yapılmamış olması her zaman kanun boşluğu anlamına gelmeyebilir. Bir sorun hukuk dışı alanda düzenlenmiş ya da , isteyerek susma yasa koyucu tarafından bilinçli olarak düzenlenmemiş de olabilir. Ne var ki, hukuk düzeninin bir ın varlığını gerektirmesine karşın, kanun dışında örf-adet hukuku da bunu düzenlememiş ise bir kanun boşluğundan söz edilmelidir.

Hukukun görevi toplumsal yaşamı düzenlemek ve ilişkilerden doğacak sorunları bir düzenleme öngörmediği davranış biçiminin çözümsüz bırakılması İdari ve askeri yargıda özel kurallar çerçevesinde düzenlenen, hak arama özgürlüğü kapsamında önemli bulunan bu yöne HUMK hükümleri arasında yer verilmemiş olmasında, kanun koyucunun bilinçli susması, olumsuz düzenleme istemesi şeklindeki düşünceyi haklı gösterecek bir gerekçeye rastlanılamamıştır. Bu durumda, bir kanun boşluğu bulunduğunun kabulü ile sorunun çözümlenmesi yasanın amacına uygun düşecektir.

Hakimin, hukuk yaratma alanına girebilmesi için çözümü kanun hükmü veya örf ve adet kuralının bulunmaması Hakim, kanun boşluğunu doldururken takip yol; Medeni Kanunun 1. maddesinde açıklandığı üzere kanun koyucu gibi hareket etmekten ibarettir. Bu aşamada hakim, kanun koyucunun yapacağı gibi, tarafların karşılıklı menfaatlerini , bunları adalet süzgecinden geçirip ihtiyaçlarını karşılayan ve aynı zamanda mevcut hukuk düzeni ve hukuki bağdaşan bir kural

Bu yönde en önemli araç tır. Boşlukların kıyas yoluyla doldurulması, adaletin bir olan eşitlik ilkesi, benzer olana benzer şekilde davranma ilkesinin de bir gereğidir.

Adli yargı mahkemeleri arasındaki göreve uyuşmazlıklarda başvurulan; görevsizlik veya yetkisizlik kararı üzerine, davacının, kararın kesinleşmesi tarihinden itibaren on gün içinde yeniden dilekçe gerektiği, aksi takdirde davanın açılmamış sayılmasına karar verileceğine ilişkin HUMK m. 193 hükmünün, somut olaya kıyasen uygulanması gerekir.

Bu durumda, dan görevli mahkemede açılan dava, görevsiz mahkemede açılmış olan davanın devamı niteliğinde kabul edilerek, görevsiz mahkemede dava açılması ile kazanılmış haklar tutulmuş olacağından, hak süre de, hatalı yargı düzenine bağlı mahkemede davanın açıldığı tarihe göre

Sonuç olarak; idari yargı kararını adli yargıda (hukuk mahkemesinde) yeni bir dava açabilmenin koşulları şu şekilde belirlenmelidir:

Davanın görevsiz yargı açılmış olması;

Görevsiz yargı yerinde açılan davanın, adli yargı düzeni öngörülen hak süre içerisinde açılmış olması;

İdari yargı yerince verilen kararının temyiz edilmeyerek ya da temyiz edildiği takdirde onanmak suretiyle kesinleşmiş olması, kararı takiben 10 süre içerisinde li adli yargı yerinde yeni bir davanın açılmış olması;

İdari yargıda açılan dava ile adli yargıda açılan davanın aynı nitelikte olması.

Belirtilen bu koşulların varlığı halinde, adli yargıda açılmış dava, hatalı yargı yolunda açılmış davanın devamı niteliğinde bulunacak, hak düşürücü süre de korunmuş olacaktır. Böylece, liğe ilişkin bir kararın, iş bölümü esasına göre veya yargı yolu bakımından verilmiş olmasının, yargı kollarına göre farklı sonuçlar doğurmasının geçilerek, ananitelikteki hak arama özgürlüğü zedelenmemiş olacaktır.

Yukarıda belirtilen ve yasal olgular dikkate alındığında; belirtilen koşulların varlığı halinde, açılan davanın süresinde olduğunun kabulü ile yasal oluşturan 6183 sayılı Kanunun 58. maddesinde belirtilen sınırlı sayılı haller inceleme sonucuna göre karar gereği belirtilmiştir.

Davanın yasal sürede açılıp açılmadığının belirtilen yöntem çerçevesinde yapılacak belirlenmesi ve davanın yasal sürede açıldığının belirlenmesi halinde; ödeme emirlerinin birden fazla sayfadan oluşması nedeniyle, hatalı olarak her sayfa sonucundaki miktarın toplamından hareketle ödeme emirlerine konu toplam miktarın yanlış belirlendiği yönü de , davacının 6183 sayılı Yasanın 58. maddesi çerçevesinde değerlendirilmesi gereği üzerinde durulmayıp, incelemeyle sonuca varılmış olması;

2-1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun 168. maddesinde, “Türkiye Barolar Birliği Yönetim Kurulunca, baro yönetim kurullarının teklifleri de göz önüne alınmak suretiyle uygulanacak o yılın Ekim ayı sonuna kadar hazırlanarak Adalet Bakanlığına gönderilir. (Ek cümle:16.06.2009-5904 S.K./35. mad) Şu kadar ki hazırlanan de; bütçeye, il özel idareleri, belediye ve köylere ait vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülükler ve bunların zam ve cezaları ile tarifelere ilişkin davalar ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun her türlü için avukatlık tutarı maktu olarak belirlenir.

Avukatlık ücretinin takdirinde, hukuki yardımın tamamlandığı veya dava sonunda hüküm verildiği tarihte yürürlükte olan tarife esas yer almakta olup; açık yasal düzenleme karşısında, 6183 sayılı Yasanın uygulanmasından davada, mahkeme için öngörülen maktu hükmedilmesi gözetilmemiş olması; usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.

O halde, davacı vekilinin bu amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.

SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, avukatı yararına takdir edilen 750,00 lira avukatlık parasının davalıya yükletilmesine, temyiz harcının halinde davacıya iadesine, gününde karar verildi.
Old 17-03-2011, 22:30   #13
Av.Nevra Öksüz

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Mehmet Saim Dikici
Üstat,

Zamanaşımının kesilmesi konusundaki yukarıda yer alan açıklamalarınızı, (yani "İdari Yargı- Adli Yargı" temelinde, Borçlar kanunundan kaynaklanan bir talebin, İdare mahkemesinde dava edilmesi ile zamanaşımının BK.133/2 135.maddeler çerçevesinde kesileceği konusunu) neye dayandırmaktasınız? İdari Yargıda da zamanaşımının Borçlar Kanunundaki gibi kesilip kesilmediği konusunda (İdari Yargıya fazla vakıf olmadığımn için) kuşkuluyum.

Saygılar,

Üstadım, öncelikle katkınız için çok teşekkür ederim.

BK m.128 uyarınca müruruzaman, 17.05.2006 tarihinde alacağın muaccel olması ile başlayacaktır.

BK m.133: "Aşağıdaki hallerde müruru zaman katedilmiş olur:

...2 - Alacaklı dâva veya defi zımnında mahkemeye veya hakeme müracaatla veya icrai takibat yahut iflâs masasına müdahale ile hakkını talep eylediği halde."

Muacceliyetten itibaren 50. günde, 06.07.2006 tarihinde müvekkil şirket "dava zımnında mahkemeye müracaatla hakkını talep eylediği" için BK m.133/2 gereği müruruzaman kat'edilmiş ve BK m.135/1 mucibince de kat'ı tarihinden itibaren yeni bir müddet cereyan etmeye başlamıştır+BK m.136/1.

Mardin İdare Mahkemesinin "görevsizlik" kararı 21.01.2010 tarihinde kesinleşmiştir. Görevsizlik kararının kesinleştiği tarihten itibaren 8. günde, 29.01.2010'da adli yargıda "rücu davası" ikame edilmiştir. Bu noktada önemli olan husus, adli yargıda ikame edilen davanın, idari yargıda ikame ettiğimiz davanın devamı sayılıp sayılmayacağıdır. Ki devamı sayılması gereği:
http://www.turkhukuksitesi.com/serh.php?did=10664 (Cengiz Bey'in işaret ettiği karar )
http://www.turkhukuksitesi.com/serh.php?did=10663 (Adnan Bey'in de eklediği karar )

kararlarında gerekçeli olarak açıklanmıştır
(diye düşünüyorum )

P.S: Eklediğiniz kararla ilgili koyulaştırdığınız kısımdan maada haksız fiille ilgili kısmın, müvekkil şirket ve İçişleri yönünden aynı olduğunu mu düşünüyorsunuz üstadım?

Teşekkürler,

Saygılar...
Old 17-03-2011, 22:55   #14
Av.Mehmet Saim Dikici

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Nevra Öksüz

P.S: Eklediğiniz kararla ilgili koyulaştırdığınız kısımdan maada haksız fiille ilgili kısmın, müvekkil şirket ve İçişleri yönünden aynı olduğunu mu düşünüyorsunuz üstadım?

...

Üstadım vakit geç olduğundan mıdır nedir sorunuzu tam anlayamadım.
Old 17-03-2011, 23:36   #15
Av.Dursun KARACA

 
Varsayılan

Olay çok boyutlu ve karmaşık bir hale gelmiş gibi gözüküyorsa da, sonuç olarak kanatim odur ki; açacağınız rücü davası ödeme tarihinden itibaren 1 yıl içinde adli yargıda açılmalıdır. Görevsiz (idari yargıda) mahkemedeki davayı 1 yıl içinde açmış olmanız zamanaşımı açısından sorunu ortadan kaldırmıştır. Görevsizlik kararı üzerine adli yargıda dava açıldığına göre sorun yok diye düşünüyorum.
Old 18-03-2011, 12:10   #16
Av.Nevra Öksüz

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Mehmet Saim Dikici
Üstadım vakit geç olduğundan mıdır nedir sorunuzu tam anlayamadım.

Üstadım, eklediğiniz kararda koyulaştırdığınız kısımlarda 2 tespit var:

1- "...rücu hangi hukuki ilişki veya yasal nedenle doğmuş olursa olsun rücü zamanaşımı rücua neden olan ödemenin yapıldığı andan itibaren işlemeye başlar..."

2- "...zamanaşımı süresi de, yukarıda açıklandığı üzere, ödemeyi yapan ve rücu eden ile edilen kişi arasındaki hukuki ilişkiye göre saptanır..."

Kararda davacının,

Alıntı:
Davacı ise temyizinde, haksız fiil nedeniyle tazminattan müteselsil sorumlu kişilerin birbirlerine rücu hallerinde yasada rücuu düzenleyen bir hüküm bulunmadığı cihetle, BK. 125. madde hükmü gereğince 10 yıllık zamanaşımının uygulanması gerektiğini ileri sürmektedir.
iddia ve savunmasına karşılık Yargıtay: "...Davacı ve davalı, yukarıda anılan Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin kararından anlaşılacağı üzere birlikte zarar veren iki haksız fiil faili durumunda olan kuruluşlardır ve birbirlerine rücu hususu BK. 50. maddesi ile düzenlenmiş bulunmaktadır. Bu durumda olayda haksız fiil zamanaşımının uygulanması gerekmektedir ki o bir senedir (H. Tandoğan age s. 392)..." demektedir.

Bizim olayımızda da İçişleri Bakanlığı ve müvekkil şirket için haksız fiile ilişkin 1 yıllık zamanaşımı süresinin uygulanması gerektiğini mi düşünüyorsunuz? diye sormak istemiştim

Bir de kararda bir gariplik olduğu kanaatindeyim:

Alıntı:
...Davacı vekili ...her iki davalıya ait tesislerden çıkan gazların bağımsız olarak tek başına zarar verdiğinin anlaşıldığı ve bu nedenle davalının da sorumlu olduğunu iddia ederek mahkemece karara bağlanan ve icraya yatırılan tazminatın yarısının yasal faizle beraber davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.

...Yargıtay 4. Hukuk Dairesince "her iki davalının bağımsız olarak zararı meydana getirebilecek şekilde gaz ve duman çıkardıkları, bu durumda birlikte illiyetin söz konusu olduğu ,her iki davalının BK. 50. maddesi gereğince zarardan müteselsilen sorumlu oldukları kusur oranlarına göre birbirlerine rücu edebilecekleri, ...

İşbu davada K. B. İşletmeleri A. Ş., 3. kişiye tazminatın tamamını ödediğinden bahisle ve Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin kararına da dayanak yaparak davalı A. Sanayi A. Ş.’den tazminattan hissesine düşen payın rücuan tahsilini istemektedir.

...Davacı ise temyizinde, haksız fiil nedeniyle tazminattan müteselsil sorumlu kişilerin birbirlerine rücu hallerinde yasada rücuu düzenleyen bir hüküm bulunmadığı cihetle, BK. 125. madde hükmü gereğince 10 yıllık zamanaşımının uygulanması gerektiğini ileri sürmektedir.

Müteselsilen borçlu olan kişilerin birbirlerine rücuunu ve bunun zamanaşımını aralarındaki hukuki ilişkinin niteliği düzenler... zamanaşımı süresi de, yukarıda açıklandığı üzere, ödemeyi yapan ve rücu eden ile edilen kişi arasındaki hukuki ilişkiye göre saptanır.

...Davacı ve davalı, yukarıda anılan Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin kararından anlaşılacağı üzere birlikte zarar veren iki haksız fiil faili durumunda olan kuruluşlardır ve birbirlerine rücu hususu BK. 50. maddesi ile düzenlenmiş bulunmaktadır. Bu durumda olayda haksız fiil zamanaşımının uygulanması gerekmektedir ki o bir senedir (H. Tandoğan age s. 392) ...

Karara konu olayda davacı ve davalı 3.kişiye birlikte zarar veren, haksız fiilden mütevellit sorumlu olan kişilerdir; peki davacı ile davalı arasındaki ilişki haksız fiil ilişkisi midir; başka bir deyişle davacı, haksız fiile mesnetle mi dava ikame etmiştir?

Ayrıca BK m.51'den mütevellit bir karar ekliyorum:

Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, 13.02.2006 T., Esas: 2005/1282, Karar: 2006/1010: "Davacı TEDAŞ Ağrı Müessese Müdürlüğü vekili Avukat H____ B____ Y____ tarafından, davalı Eleşkirt Belediye Başkanlığı aleyhine 20/06/2003 gününde verilen dilekçe ile rücuen tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; zamanaşımı nedeniyle davanın reddine dair verilen 21/10/2004 günlü kararın Yargıtay'ca incelenmesi davacı ve davalı vekilleri taraflarından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü:


KARAR : Dava, rücuen tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, zamanaşımı nedeniyle davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı ve davalı tarafından temyiz edilmiştir.

Davacı, dava dışı H____ A____ tarafından açılan davada tazminat ödemeye mahkum edildiğini, söz konusu davada, dava dışı H____ A____'ın % 30, davalı belediyenin % 30 ve yine davalı olarak kendilerinin % 40 oranında kusurlu bulunduklarının saptandığını, hüküm altına alınan tazminatın tamamının zincirleme sorumluluk kuralları uyarınca ödendiğini belirterek davalı belediyenin kusuru oranına karşılık gelen miktarın ödetilmesi isteminde bulunmuştur.

Davalı, süresi içerisinde zamanaşımı definde bulunmuştur.

Mahkemece, rücuen tazminat istemine ilişkin davanın bir yıllık zamanaşımı süresine tabi bulunduğu ve son ödeme tarihinden itibaren bu süre geçirildikten sonra dava açıldığı gerekçesiyle yazılı biçimde karar verilmiş, hüküm, davacı ve davalı tarafından temyiz olunmuştur.

Taraflar, davalı sıfatı ile yer aldıkları asıl davada; BK' nun 51. maddesi hükmü uyarınca ve zincirleme ( müteselsil ) olarak sorumlu tutulmuşlardır. Aralarındaki ilişki, eksik teselsülden doğmaktadır. Bu bakımdan, davacının isteminin dayanağı zarar görene yaptığı ödeme nedeniyle, onun haklarına halef olmasından kaynaklanmamaktadır. Şu durumda, zarar gören ile asıl davada sorumlu tutulan arasındaki ilişkiye uygulanan zamanaşımı süresi eldeki rücu davası yönünden uygulanamaz. Davacının rücu hakkı, BK'nun 51. maddesinden doğduğuna ve yasaya dayanan bu hak için özel herhangi bir zamanaşımı süresi de belli edilmediğine göre uygulanması gerekli zamanaşımı süresi BK'nun 125. maddesi gereğince 10 yıldır. Ödeme ve dava tarihleri itibariyle bu süre dolmamıştır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun, 28/11/1979 gün ve 1979-15/560-1401 sayılı kararı da bu yöndedir. Mahkemece, işin esasının incelenmesi gerekir. Yazılı biçimde karar verilmesi doğru görülmemiş ve bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ : Temyiz olunan kararın, yukarıda gösterilen nedenle davacı yararına BOZULMASINA, bozma nedenine göre davalının temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine, 13.02.2006 gününde oybirliği ile karar verildi."

Kararda geçen HGK kararı:

"Taraflar arasındaki rücuan alacak davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Yalova Asliye Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 3.4.1975 gün ve 153 - 72 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine Yargıtay Onbeşinci Hukuk Dairesinin 04.06.1976 gün ve 4773 - 2430 sayılı ilamı ile, "Davacının bu davada rücu isteği halefiyete dayanan bir rücu talebi değildir. çünkü davacı İçişleri Bakanlığı, haksız eylemi ile jandarma çavuşunun ölümüne sebep olan araç sürücüsünün o aracın sahibine karşı zarar görenlere yaptığı ödeme nedeniyle onların davalılara karşı ileri sürebilecekleri haklara halef olma imkanına hukuken malik değildir. Bu itibarla davalılar ile zarar gören arasındaki esas ilişkiye uygulanan zamanaşımı süresinin bu davada uygulanması kabul edilemez. Davacının davalılara rücu isteğinin dayanağı Borçlar Kanununun 51. maddesi gereğince zarardan müteselsilen sorumlu bir borçlu sıfatiyle muhtelif sebeplerin içtimaı halindeki rücu kuralıdır. Davacının rücu hakkı Borçlar Kanununun 51. maddesinden doğduğundan ve kanuna dayanan bu talep hakkı için özel herhangi bir zamanaşımı süresi belli edilmediğinden davada uygulanması gerekli zamanaşımı süresi Borçlar Kanununun 125. maddesi gereği 10 yıldır.

Mahkeme davayı zamanaşımı nedeniyle reddetmesine rağmen ayrıca davacının davalı şöförün eyleminden hukuken sorumlu olmadığı halde fiilen zarar görenlere tazminat ödenmesinin kendisine rücu hakkı vermeyeceği sebebiyle de davanın reddine karar vermiştir.

Jandarma çavuşu, kamu hizmeti ifası sırasında davalıların kullandığı ve maliki oldukları otobüsün sadmesi sonucu öldüğünden İçişleri Bakanlığı hukuken sorumlu görülmüş ve davacı idare Danıştay kararı gereğince zarar görenlere tazminat ödemiştir. Davacının sorumluluğunun gerekçesi Danıştay kararında açıklanmıştır. Danıştay kararına rağmen Danıştayda davanın reddedilmesi gerektiğinden bahis edilerek davacının rücu hakkının olmadığına karar verilmesi yasaya aykırı görülmüştür." gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Temyiz eden ve duruşma isteyen: Davacı vekili.

Hukuk Genel Kurulu kararı:

KARAR : Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki kağıtlara, gerektirici nedenlere göre Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

SONUÇ : Temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen sebeplerden dolayı bozulmasına 28.11.1979 gününde oyçokluğuyla karar verildi."

Sayın d-karaca,
Alıntı:
Yazan d-karaca
Olay çok boyutlu ve karmaşık bir hale gelmiş gibi gözüküyorsa da, sonuç olarak kanatim odur ki; açacağınız rücü davası ödeme tarihinden itibaren 1 yıl içinde adli yargıda açılmalıdır. Görevsiz (idari yargıda) mahkemedeki davayı 1 yıl içinde açmış olmanız zamanaşımı açısından sorunu ortadan kaldırmıştır. Görevsizlik kararı üzerine adli yargıda dava açıldığına göre sorun yok diye düşünüyorum.

Katılımınız ve katkınız için teşekkür ederim.

Saygılar...
Old 18-03-2011, 12:58   #17
Av.Mehmet Saim Dikici

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Nevra Öksüz
Üstadım, eklediğiniz kararda koyulaştırdığınız kısımlarda 2 tespit var:

1- "...rücu hangi hukuki ilişki veya yasal nedenle doğmuş olursa olsun rücü zamanaşımı rücua neden olan ödemenin yapıldığı andan itibaren işlemeye başlar..."

2- "...zamanaşımı süresi de, yukarıda açıklandığı üzere, ödemeyi yapan ve rücu eden ile edilen kişi arasındaki hukuki ilişkiye göre saptanır..."

Kararda davacının,

iddia ve savunmasına karşılık Yargıtay: "...Davacı ve davalı, yukarıda anılan Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin kararından anlaşılacağı üzere birlikte zarar veren iki haksız fiil faili durumunda olan kuruluşlardır ve birbirlerine rücu hususu BK. 50. maddesi ile düzenlenmiş bulunmaktadır. Bu durumda olayda haksız fiil zamanaşımının uygulanması gerekmektedir ki o bir senedir (H. Tandoğan age s. 392)..." demektedir.

Bizim olayımızda da İçişleri Bakanlığı ve müvekkil şirket için haksız fiile ilişkin 1 yıllık zamanaşımı süresinin uygulanması gerektiğini mi düşünüyorsunuz? diye sormak istemiştim

Bir de kararda bir gariplik olduğu kanaatindeyim:



Karara konu olayda davacı ve davalı 3.kişiye birlikte zarar veren, haksız fiilden mütevellit sorumlu olan kişilerdir; peki davacı ile davalı arasındaki ilişki haksız fiil ilişkisi midir; başka bir deyişle davacı, haksız fiile mesnetle mi dava ikame etmiştir?

Ayrıca BK m.51'den mütevellit bir karar ekliyorum:

Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, 13.02.2006 T., Esas: 2005/1282, Karar: 2006/1010: "Davacı TEDAŞ Ağrı Müessese Müdürlüğü vekili Avukat H____ B____ Y____ tarafından, davalı Eleşkirt Belediye Başkanlığı aleyhine 20/06/2003 gününde verilen dilekçe ile rücuen tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; zamanaşımı nedeniyle davanın reddine dair verilen 21/10/2004 günlü kararın Yargıtay'ca incelenmesi davacı ve davalı vekilleri taraflarından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü:


KARAR : Dava, rücuen tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, zamanaşımı nedeniyle davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı ve davalı tarafından temyiz edilmiştir.

Davacı, dava dışı H____ A____ tarafından açılan davada tazminat ödemeye mahkum edildiğini, söz konusu davada, dava dışı H____ A____'ın % 30, davalı belediyenin % 30 ve yine davalı olarak kendilerinin % 40 oranında kusurlu bulunduklarının saptandığını, hüküm altına alınan tazminatın tamamının zincirleme sorumluluk kuralları uyarınca ödendiğini belirterek davalı belediyenin kusuru oranına karşılık gelen miktarın ödetilmesi isteminde bulunmuştur.

Davalı, süresi içerisinde zamanaşımı definde bulunmuştur.

Mahkemece, rücuen tazminat istemine ilişkin davanın bir yıllık zamanaşımı süresine tabi bulunduğu ve son ödeme tarihinden itibaren bu süre geçirildikten sonra dava açıldığı gerekçesiyle yazılı biçimde karar verilmiş, hüküm, davacı ve davalı tarafından temyiz olunmuştur.

Taraflar, davalı sıfatı ile yer aldıkları asıl davada; BK' nun 51. maddesi hükmü uyarınca ve zincirleme ( müteselsil ) olarak sorumlu tutulmuşlardır. Aralarındaki ilişki, eksik teselsülden doğmaktadır. Bu bakımdan, davacının isteminin dayanağı zarar görene yaptığı ödeme nedeniyle, onun haklarına halef olmasından kaynaklanmamaktadır. Şu durumda, zarar gören ile asıl davada sorumlu tutulan arasındaki ilişkiye uygulanan zamanaşımı süresi eldeki rücu davası yönünden uygulanamaz. Davacının rücu hakkı, BK'nun 51. maddesinden doğduğuna ve yasaya dayanan bu hak için özel herhangi bir zamanaşımı süresi de belli edilmediğine göre uygulanması gerekli zamanaşımı süresi BK'nun 125. maddesi gereğince 10 yıldır. Ödeme ve dava tarihleri itibariyle bu süre dolmamıştır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun, 28/11/1979 gün ve 1979-15/560-1401 sayılı kararı da bu yöndedir. Mahkemece, işin esasının incelenmesi gerekir. Yazılı biçimde karar verilmesi doğru görülmemiş ve bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ : Temyiz olunan kararın, yukarıda gösterilen nedenle davacı yararına BOZULMASINA, bozma nedenine göre davalının temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine, 13.02.2006 gününde oybirliği ile karar verildi."

Kararda geçen HGK kararı:

"Taraflar arasındaki rücuan alacak davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Yalova Asliye Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 3.4.1975 gün ve 153 - 72 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine Yargıtay Onbeşinci Hukuk Dairesinin 04.06.1976 gün ve 4773 - 2430 sayılı ilamı ile, "Davacının bu davada rücu isteği halefiyete dayanan bir rücu talebi değildir. çünkü davacı İçişleri Bakanlığı, haksız eylemi ile jandarma çavuşunun ölümüne sebep olan araç sürücüsünün o aracın sahibine karşı zarar görenlere yaptığı ödeme nedeniyle onların davalılara karşı ileri sürebilecekleri haklara halef olma imkanına hukuken malik değildir. Bu itibarla davalılar ile zarar gören arasındaki esas ilişkiye uygulanan zamanaşımı süresinin bu davada uygulanması kabul edilemez. Davacının davalılara rücu isteğinin dayanağı Borçlar Kanununun 51. maddesi gereğince zarardan müteselsilen sorumlu bir borçlu sıfatiyle muhtelif sebeplerin içtimaı halindeki rücu kuralıdır. Davacının rücu hakkı Borçlar Kanununun 51. maddesinden doğduğundan ve kanuna dayanan bu talep hakkı için özel herhangi bir zamanaşımı süresi belli edilmediğinden davada uygulanması gerekli zamanaşımı süresi Borçlar Kanununun 125. maddesi gereği 10 yıldır.

Mahkeme davayı zamanaşımı nedeniyle reddetmesine rağmen ayrıca davacının davalı şöförün eyleminden hukuken sorumlu olmadığı halde fiilen zarar görenlere tazminat ödenmesinin kendisine rücu hakkı vermeyeceği sebebiyle de davanın reddine karar vermiştir.

Jandarma çavuşu, kamu hizmeti ifası sırasında davalıların kullandığı ve maliki oldukları otobüsün sadmesi sonucu öldüğünden İçişleri Bakanlığı hukuken sorumlu görülmüş ve davacı idare Danıştay kararı gereğince zarar görenlere tazminat ödemiştir. Davacının sorumluluğunun gerekçesi Danıştay kararında açıklanmıştır. Danıştay kararına rağmen Danıştayda davanın reddedilmesi gerektiğinden bahis edilerek davacının rücu hakkının olmadığına karar verilmesi yasaya aykırı görülmüştür." gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Temyiz eden ve duruşma isteyen: Davacı vekili.

Hukuk Genel Kurulu kararı:

KARAR : Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki kağıtlara, gerektirici nedenlere göre Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

SONUÇ : Temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen sebeplerden dolayı bozulmasına 28.11.1979 gününde oyçokluğuyla karar verildi."

Sayın d-karaca,


Katılımınız ve katkınız için teşekkür ederim.

Saygılar...

Üstadım,

Ben sadece şunu düşünüyorum: Karardaki, "rücu eden ile rücu edilen arasındaki ilişkiye göre zamanaşımı süresi belirlenir" tespitine katılıyorum.

O kararı eklememin ana nedeni budur. Dolayısıyla bu tespit temelinde sizin müvekkiliniz ile rücue dilen arasındaki ilişki olup olmadığı, varsa o ilişkinin niteliği önem kazanacaktır. Bahsettiğiniz somut olayda müvekkiliniz ile rücu edilen idare arasında ilişki yoksa, rücu nedeni de yasa ise; ve yasada da o konu ile ilgili "özel bir zamanaşımı süresi" öngörülmemişse o halde BK.125 elbette ki uygulanır. Yani her olayda 10 yıl değil, o konuda özel bir zamanaşımı süresi varsa o süre, yoksa BK:125 uyarınca 10 yıl uygulnmalıdır, (Diye düşünüyorum.)
Old 18-03-2011, 14:24   #18
Av.Ufuk Bozoğlu

 
Mutlu Katkı,

Ben de şöyle bir şey buldum. Çok eski 2.daire o zaman miras davalarına bakıyormuş hatta ))

T.C. YARGITAY
2.Hukuk Dairesi

Esas: 1975/7766
Karar: 1975/9485
Karar Tarihi: 11.12.1975


Dava: Mustafa ve Hasan ile İsmet ve Kamil arasındaki tenkis davasının yapılan muhakemesi sonunda davanın reddine dair verilen hükmün temyizen tetkiki davacılar tarafından istenilmekle dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü:

Karar: Davacı, Asliye Hukuk Mahkemesinde tenkis davası açmış, değer yönünden görevsizlik kararı verilmiş, görevsizlik kararı henüz kesinleşmeden Sulh Hukuk Mahkemesine başvurmuş, davalı derdestlik itirazında bulunmuş, Sulh Mahkemesince itiraz yerinde görülerek davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiş, bu karar temyiz edilmemek suretiyle kesinleşmiş, daha sonra davacı vekili açmış, davalı zamanaşımı ileri sürmüş, mahkemece dava, zamanaşımı sebebiyle reddedilmiştir.

Gerçekten dava, zamanaşımını kesen sebeplerdendir. Dava devam ettiği sürece tarafların yargılama ile ilgili işlemi ve hakimin tüm emir ve kararları ile zamanaşımı kesilir. Yeniden işlemeye başlar. İşleyecek zamanaşımı da asıl süre kadardır. (B.K. 133, 135) Şayet açılan dava düzeltilmesi mümkün bir şekil eksikliği ile sakat ise (temsilcide hata gibi) veya zamansız (muaccel alacaklarda olduğu üzere) yahut görevsiz yada yetkisiz mahkemede açılmış ise bu nitelikteki bir dava zamanaşımı kesmez. Ancak, davanın devamı sırasında zamanaşımı süresi dolmuşsa davacı ek süreden yararlanır. (B.K. 137) İlmi ve kazai içtihatlar bu konuda sözbirliği içindedir. (Prof. Von Turh, İsviçre Borçlar Kanunu Şerhi, Ceva Edege Tercümesi, 1952, Sh. 756 - 766, Prof. S. Sulhi Tekinay, Borçlar Hukuku, 1974, Sh. 804 - 805, Prof. Kenan Tunçomağ, Borçlar Hukuku, 1972, Cilt 1. Sh. 756 - 758, Prof. A. Esat Arsebük, Borçlar Hukuku 1943, Cilt: 2, Sh. 955).

Gerekçe hüküm fıkrasına ne kadar bağlı olursa olsun kesin hüküm niteliği almaz. Kesin hüküm, hüküm fıkrasında yer alandır. (Prof. Baki Kuru Hukuk Muhakemeleri Usulü, 1975, SH. 801. Prof. İlhan Postacıoğlu, Medeni Usul Hukuku, 1975, Sh. 703, Prof. M. Reşit Belgesay, Hukuk Muhakemeleri Usulü Şerhi 1938, 237, Madde şerhi M. Çemberci, Hukuk Davalarında kesin hüküm, 1965, Sh. 20 - 27, Dr. Hayri Domaniç, Hukukda kaziyyei Muhkeme, 1964, Sh. 32 - 33, Prof. S. Şakir Ansay, Hukuk Yargılama Usulü, 1960, Sh. 368 - 369) Bir karar kesinleşince, kararın gerekçesi ve hatta hüküm fıkrası kanuna aykırı bile olsa yargılamanın iadesi yolu ile hüküm ortadan kalkmadıkça tüm sonuçları ile tarafları bağlar.

Olayda Sulh Hukuk Mahkemesince (davanın açılmamış sayılmasına) dair verilen karar kesin hüküm haline gelmiştir. Az önce açıklanan ilkeler karşısında, Mahkemenin kararı tartışılarak ve özellikle bu karar yok sayılarak zamanaşımı konusu ele alınamaz.

Olayda, Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan davada görevsizlik kararı verilmiş, davacı Borçlar Kanunununun 137. maddesinde öngörülen 60 günlük ek sürede usulüne uygun yeni davasını açmamıştır. Her ne kadar daha önce görevli Sulh Hukuk Mahkemesine başvurulmuş ise de, Mahkeme işbu davanın açılmamış sayılmamasına karar vermiş, hüküm kesinleşmiş, böylece davacı, görevsizlik kararının kesinleşmesinden itibaren 60 gün içinde görevli mahkemeye başvurmamış duruma düşmüştür. Davacıyı mahkeme yanıltmış olsa bile kararın usuli sonuçlarına kendisi katlanmak zorundadır. Kaldıki, temyize konu dava, sanıldığı gibi Sulh Mahkemesinde açılan bir dava olmayıp, değer yükseltilerek tekrar Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan davadır. Bu yön de dikkat çekicidir.

Yukarıda açıklanan gerekçelere ve Borçlar Kanununun 133, 137 ve Hukuk usulü Muhakemeli Kanununun 237. maddeleri karşısında temyize konu davanın zamanaşımı sebebiyle reddedilmesi usul ve kanuna uygun bulunduğundan temyiz itirazlarının reddiyle hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı onama harcının temyiz edenlere yükletilmesine ve duruşma için takdir olunan bin lira vekalet ücretinin davacılardan alınıp davalılara verilmesine 11/12/1975 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
Old 18-03-2011, 14:42   #19
Av.Nevra Öksüz

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan av-ufuk
Ben de şöyle bir şey buldum. Çok eski 2.daire o zaman miras davalarına bakıyormuş hatta ))

T.C. YARGITAY
2.Hukuk Dairesi

Esas: 1975/7766
Karar: 1975/9485
Karar Tarihi: 11.12.1975


Dava: Mustafa ve Hasan ile İsmet ve Kamil arasındaki tenkis davasının yapılan muhakemesi sonunda davanın reddine dair verilen hükmün temyizen tetkiki davacılar tarafından istenilmekle dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü:

Karar: Davacı, Asliye Hukuk Mahkemesinde tenkis davası açmış, değer yönünden görevsizlik kararı verilmiş, görevsizlik kararı henüz kesinleşmeden Sulh Hukuk Mahkemesine başvurmuş, davalı derdestlik itirazında bulunmuş, Sulh Mahkemesince itiraz yerinde görülerek davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiş, bu karar temyiz edilmemek suretiyle kesinleşmiş, daha sonra davacı vekili açmış, davalı zamanaşımı ileri sürmüş, mahkemece dava, zamanaşımı sebebiyle reddedilmiştir.

Gerçekten dava, zamanaşımını kesen sebeplerdendir. Dava devam ettiği sürece tarafların yargılama ile ilgili işlemi ve hakimin tüm emir ve kararları ile zamanaşımı kesilir. Yeniden işlemeye başlar. İşleyecek zamanaşımı da asıl süre kadardır. (B.K. 133, 135) Şayet açılan dava düzeltilmesi mümkün bir şekil eksikliği ile sakat ise (temsilcide hata gibi) veya zamansız (muaccel alacaklarda olduğu üzere) yahut görevsiz yada yetkisiz mahkemede açılmış ise bu nitelikteki bir dava zamanaşımı kesmez. Ancak, davanın devamı sırasında zamanaşımı süresi dolmuşsa davacı ek süreden yararlanır. (B.K. 137) İlmi ve kazai içtihatlar bu konuda sözbirliği içindedir. (Prof. Von Turh, İsviçre Borçlar Kanunu Şerhi, Ceva Edege Tercümesi, 1952, Sh. 756 - 766, Prof. S. Sulhi Tekinay, Borçlar Hukuku, 1974, Sh. 804 - 805, Prof. Kenan Tunçomağ, Borçlar Hukuku, 1972, Cilt 1. Sh. 756 - 758, Prof. A. Esat Arsebük, Borçlar Hukuku 1943, Cilt: 2, Sh. 955).

Gerekçe hüküm fıkrasına ne kadar bağlı olursa olsun kesin hüküm niteliği almaz. Kesin hüküm, hüküm fıkrasında yer alandır. (Prof. Baki Kuru Hukuk Muhakemeleri Usulü, 1975, SH. 801. Prof. İlhan Postacıoğlu, Medeni Usul Hukuku, 1975, Sh. 703, Prof. M. Reşit Belgesay, Hukuk Muhakemeleri Usulü Şerhi 1938, 237, Madde şerhi M. Çemberci, Hukuk Davalarında kesin hüküm, 1965, Sh. 20 - 27, Dr. Hayri Domaniç, Hukukda kaziyyei Muhkeme, 1964, Sh. 32 - 33, Prof. S. Şakir Ansay, Hukuk Yargılama Usulü, 1960, Sh. 368 - 369) Bir karar kesinleşince, kararın gerekçesi ve hatta hüküm fıkrası kanuna aykırı bile olsa yargılamanın iadesi yolu ile hüküm ortadan kalkmadıkça tüm sonuçları ile tarafları bağlar.

Olayda Sulh Hukuk Mahkemesince (davanın açılmamış sayılmasına) dair verilen karar kesin hüküm haline gelmiştir. Az önce açıklanan ilkeler karşısında, Mahkemenin kararı tartışılarak ve özellikle bu karar yok sayılarak zamanaşımı konusu ele alınamaz.

Olayda, Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan davada görevsizlik kararı verilmiş, davacı Borçlar Kanunununun 137. maddesinde öngörülen 60 günlük ek sürede usulüne uygun yeni davasını açmamıştır. Her ne kadar daha önce görevli Sulh Hukuk Mahkemesine başvurulmuş ise de, Mahkeme işbu davanın açılmamış sayılmamasına karar vermiş, hüküm kesinleşmiş, böylece davacı, görevsizlik kararının kesinleşmesinden itibaren 60 gün içinde görevli mahkemeye başvurmamış duruma düşmüştür. Davacıyı mahkeme yanıltmış olsa bile kararın usuli sonuçlarına kendisi katlanmak zorundadır. Kaldıki, temyize konu dava, sanıldığı gibi Sulh Mahkemesinde açılan bir dava olmayıp, değer yükseltilerek tekrar Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan davadır. Bu yön de dikkat çekicidir.

Yukarıda açıklanan gerekçelere ve Borçlar Kanununun 133, 137 ve Hukuk usulü Muhakemeli Kanununun 237. maddeleri karşısında temyize konu davanın zamanaşımı sebebiyle reddedilmesi usul ve kanuna uygun bulunduğundan temyiz itirazlarının reddiyle hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı onama harcının temyiz edenlere yükletilmesine ve duruşma için takdir olunan bin lira vekalet ücretinin davacılardan alınıp davalılara verilmesine 11/12/1975 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

Katkınız için çok teşekkür ederim

BK m.137: "Dâva veya defi, vazıyed eden hâkimin salâhiyeti olmaması veya tamiri kabil ve şekle müteallik bir noksan veya vaktinden evvel ikame edilmiş olması sebebi ile reddolunmuş olup da arada müruruzaman müddeti hitam bulmuş ise alacaklı hakkını talep etmek için altmış günlük munzam bir müddetten istifade eder." diyor.

HUMK m.193/3-4: "Her iki halde kararın kesinleşmesi tarihinden itibaren on gün içinde yeniden dilekçe verilmesi veya yeniden çağrı kağıdı tebliğ ettirilmesi gerekir.

Aksi takdirde dava açılmamış sayılır. Kanunda belirtilen ayrık hükümler saklıdır." şeklinde.

HUMK m.193 mucibince mahkemece verilen görevsizlik kararının kesinleşmesi tarihinden itibaren 10 gün içinde görevli mahkemeye başvurulmazsa dava açılmamış sayılacaktır ve bu ahvalde ilk davanın devamı niteliğinde sayılacak bir dava söz konusu olamayacağından; görevsizlik kararı verilen ilk dava bakılırken müruruzaman müddeti hitam bulmuş olacaktır. BK m.137 bu halde devreye giriyor (diye düşünüyorum ).

P.S: Her halükarda "zamanaşımından red kararı verilmemesi gerekiyordu" sonucuna varmak güzel tabii

Saygılar...
Old 18-03-2011, 14:50   #20
Av.Ufuk Bozoğlu

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Nevra Öksüz
Katkınız için çok teşekkür ederim

BK m.137: "Dâva veya defi, vazıyed eden hâkimin salâhiyeti olmaması veya tamiri kabil ve şekle müteallik bir noksan veya vaktinden evvel ikame edilmiş olması sebebi ile reddolunmuş olup da arada müruruzaman müddeti hitam bulmuş ise alacaklı hakkını talep etmek için altmış günlük munzam bir müddetten istifade eder." diyor.

HUMK m.193/3-4: "Her iki halde kararın kesinleşmesi tarihinden itibaren on gün içinde yeniden dilekçe verilmesi veya yeniden çağrı kağıdı tebliğ ettirilmesi gerekir.

Aksi takdirde dava açılmamış sayılır. Kanunda belirtilen ayrık hükümler saklıdır." şeklinde.

HUMK m.193 mucibince mahkemece verilen görevsizlik kararının kesinleşmesi tarihinden itibaren 10 gün içinde görevli mahkemeye başvurulmazsa dava açılmamış sayılacaktır ve bu ahvalde ilk davanın devamı niteliğinde sayılacak bir dava söz konusu olamayacağından; görevsizlik kararı verilen ilk dava bakılırken müruruzaman müddeti hitam bulmuş olacaktır. BK m.137 bu halde devreye giriyor (diye düşünüyorum ).

Saygılar...

Somut olayınızda, tüm sürelere uyulmuş durumda. Rücu davası ödemeden itibaren 1 yıl dolmadan açılmış, son görevsizlik kararı 21.01.2010 tarihinde kesinleşiyor. Ve 29.01.2010 tarihinde Adli yargıda dava açılıyor.

Zamanaşımı haksız fiile dayalı 1 yıl da olsa genel zamanaşımı 10 yıl da olsa, davanızın süresinde açıldığını düşünüyorum.

Ben teşekkür ederim..
Old 18-03-2011, 14:58   #21
Av.Nevra Öksüz

 
Varsayılan

Tüm meslektaşlarıma emek ve katkılarından dolayı; ayrıca birikimlerini paylaştıkları için çok teşekkür ederim.

Sonucu paylaşmaya ömrümüzün yetmesi temennisiyle

Saygılar...
Old 18-03-2011, 15:09   #22
Av.Mehmet Saim Dikici

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Nevra Öksüz
Katkınız için çok teşekkür ederim

BK m.137: "Dâva veya defi, vazıyed eden hâkimin salâhiyeti olmaması veya tamiri kabil ve şekle müteallik bir noksan veya vaktinden evvel ikame edilmiş olması sebebi ile reddolunmuş olup da arada müruruzaman müddeti hitam bulmuş ise alacaklı hakkını talep etmek için altmış günlük munzam bir müddetten istifade eder." diyor.

HUMK m.193/3-4: "Her iki halde kararın kesinleşmesi tarihinden itibaren on gün içinde yeniden dilekçe verilmesi veya yeniden çağrı kağıdı tebliğ ettirilmesi gerekir.

Aksi takdirde dava açılmamış sayılır. Kanunda belirtilen ayrık hükümler saklıdır." şeklinde.

HUMK m.193 mucibince mahkemece verilen görevsizlik kararının kesinleşmesi tarihinden itibaren 10 gün içinde görevli mahkemeye başvurulmazsa dava açılmamış sayılacaktır ve bu ahvalde ilk davanın devamı niteliğinde sayılacak bir dava söz konusu olamayacağından; görevsizlik kararı verilen ilk dava bakılırken müruruzaman müddeti hitam bulmuş olacaktır. BK m.137 bu halde devreye giriyor (diye düşünüyorum ).


BK. 136. maddede; " .... dava devam ettiği müddetçe....... ve hakimin her emir ve hükmünden itibaren yeniden cerayana başlar."

1086 Sayılı HUMK.381/1: ""mahkeme hazır olan tarafın iddia ve savunmalarını dinledikten sonra, yargılamanın sona erdiğini bildirerek kararını tefhim eder."

6100 Sayılı HUK.321/1: "Tahkikatın tamamlanamsından sonra, mahkeme tarafların son beyanlarını alır ve yargılamanın sona erdiğini bildirerek kararı tefhim eder..."


Şimdi: Nihai hüküm,yargılamayı nihayete erdirmiş olmakla beraber BK.136/1 dairesinde (BK.135/2 teyidi ile birlikte) yargılama devam ederken tesis edilmiş bir bir hükümdür ve zamanaşımını kesen bir karardır. (demek mümkündür)

Bu itibarla nihai hüküm ile (BK.137 temelinde red, dava dilekçesinin iptali veyahut davanın açılmamış sayılması (bu son halde ters istikamette kararlar da vardır) ) birlikte aynı süre yeniden işlemek üzere zamanaşımı kesileceği için, 60 günlük sürenin başka türlü izahı da olmayacak gibi...
Old 13-06-2011, 13:21   #23
Av.Nevra Öksüz

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Nevra Öksüz
Sayın Koray,

Araştırmanız, eklediğiniz karar ve katkınız için teşekkür ederim.

2577 S.K. m.2 düzenlemesi ile idari dava türleri belirlenmiştir. Müvekkilim şirket tarafından İçişleri Bakanlığı'na yöneltilen rücu davası, bir idari dava türü değildir. Yine müvekkilimin ikame ettiği işbu rücu davasının 5521 S.K. düzenlemesine girmediğini ve dolayısıyla İş Mahkemelerinde görülemeyeceğini düşünüyorum. Dolayısıyla Uyuşmazlık Mahkemesi'ne giden dosyamızda beklediğim, adli yargının görevli olduğuna karar verilmesidir.

Teşekkürler,

Saygılar...

Kararımız geldi:

http://www.turkhukuksitesi.com/serh.php?did=11695

Saygılar...
Old 18-09-2011, 12:45   #24
Av.Nevra Öksüz

 
Varsayılan Bilgi

648. maddesi mucibince 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe girecek olan 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu:

m.61: "Birden çok kişi birlikte bir zarara sebebiyet verdikleri veya aynı zarardan çeşitli sebeplerden dolayı sorumlu oldukları takdirde, haklarında müteselsil sorumluluğa ilişkin hükümler uygulanır."

m.62: "...Tazminatın kendi payına düşeninden fazlasını ödeyen kişi, bu fazla ödemesi için, diğer müteselsil sorumlulara karşı rücu hakkına sahip ve zarar görenin haklarına halef olur."

m.73: "Rücu istemi, tazminatın tamamının ödendiği ve birlikte sorumlu kişinin öğrenildiği tarihten başlayarak iki yılın ve her hâlde tazminatın tamamının ödendiği tarihten başlayarak on yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar.

Tazminatın ödenmesi kendisinden istenilen kişi, durumu birlikte sorumlu olduğu kişilere bildirmek zorundadır. Aksi takdirde zamanaşımı, bu bildirimin dürüstlük kurallarına göre yapılabileceği tarihte işlemeye başlar."

Saygılar...
Old 21-11-2011, 12:38   #25
Av.Nevra Öksüz

 
Varsayılan

Öncelikle katkıda bulunan tüm meslektaşlarıma teşekkür ediyorum ve kararımız (bana çok doyurucu gelmese de ) geldi:
http://www.turkhukuksitesi.com/serh.php?did=12452:

"...son olarak Mardin İdare mahkemesi uyuşmazlığın adli yargı yerinde çözümlenmesi gerektiğinden bahisle görevsizlik kararı vermiş ve bu karar 21.01.2010 tarihinde kesinleşmiş, davacı 10 gün içerisinde adli yargıya başvurmuştur. Davacı HUMK.nun 193. maddesi gereğince 10 günlük yasal süre içinde eldeki iş bu davayı açtığına göre davacının BK.nun 137. maddesinde öngörülen ek süreden yararlandırılması ve davanın süresinde açıldığının kabulü gerekir. Bundan dolayı da davalı İçişleri Bakanlığı aleyhine açılan davanın esası incelenerek bir karar verilmesi gerekirken hak düşürücü süre yönünden reddi usul ve yasaya uygun bulunmadığından kararın bozulması gerekmiştir..."

Alıntı:
Yazan av-ufuk
...
Gerçekten dava, zamanaşımını kesen sebeplerdendir. Dava devam ettiği sürece tarafların yargılama ile ilgili işlemi ve hakimin tüm emir ve kararları ile zamanaşımı kesilir. Yeniden işlemeye başlar. İşleyecek zamanaşımı da asıl süre kadardır. (B.K. 133, 135) Şayet açılan dava düzeltilmesi mümkün bir şekil eksikliği ile sakat ise (temsilcide hata gibi) veya zamansız (muaccel alacaklarda olduğu üzere) yahut görevsiz yada yetkisiz mahkemede açılmış ise bu nitelikteki bir dava zamanaşımı kesmez. Ancak, davanın devamı sırasında zamanaşımı süresi dolmuşsa davacı ek süreden yararlanır. (B.K. 137) İlmi ve kazai içtihatlar bu konuda sözbirliği içindedir. (Prof. Von Turh, İsviçre Borçlar Kanunu Şerhi, Ceva Edege Tercümesi, 1952, Sh. 756 - 766, Prof. S. Sulhi Tekinay, Borçlar Hukuku, 1974, Sh. 804 - 805, Prof. Kenan Tunçomağ, Borçlar Hukuku, 1972, Cilt 1. Sh. 756 - 758, Prof. A. Esat Arsebük, Borçlar Hukuku 1943, Cilt: 2, Sh. 955)...


Alıntı:
Yazan Av.Mehmet Saim Dikici
...Bu itibarla nihai hüküm ile (BK.137 temelinde red, dava dilekçesinin iptali veyahut davanın açılmamış sayılması (bu son halde ters istikamette kararlar da vardır) ) birlikte aynı süre yeniden işlemek üzere zamanaşımı kesileceği için, 60 günlük sürenin başka türlü izahı da olmayacak gibi...



Saygılar...
Old 05-01-2012, 18:44   #26
Av.Mehmet Saim Dikici

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Nevra Öksüz
Öncelikle katkıda bulunan tüm meslektaşlarıma teşekkür ediyorum ve kararımız (bana çok doyurucu gelmese de ) geldi:
http://www.turkhukuksitesi.com/serh.php?did=12452:

"...son olarak Mardin İdare mahkemesi uyuşmazlığın adli yargı yerinde çözümlenmesi gerektiğinden bahisle görevsizlik kararı vermiş ve bu karar 21.01.2010 tarihinde kesinleşmiş, davacı 10 gün içerisinde adli yargıya başvurmuştur. Davacı HUMK.nun 193. maddesi gereğince 10 günlük yasal süre içinde eldeki iş bu davayı açtığına göre davacının BK.nun 137. maddesinde öngörülen ek süreden yararlandırılması ve davanın süresinde açıldığının kabulü gerekir. Bundan dolayı da davalı İçişleri Bakanlığı aleyhine açılan davanın esası incelenerek bir karar verilmesi gerekirken hak düşürücü süre yönünden reddi usul ve yasaya uygun bulunmadığından kararın bozulması gerekmiştir..."








Saygılar...

Gözünüz aydın.
Old 06-01-2012, 11:02   #27
Av.Nevra Öksüz

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Mehmet Saim Dikici
Gözünüz aydın.

Teşekkür ederim üstadım; aydın içinde olun
Old 10-02-2013, 08:08   #28
Çağrı HEO

 
Varsayılan

Öncelikle herkese şimdiden çok teşekkür ederim.
Benim elimde Sayın ÖKSÜZ'ün 2. işçinin davası kısmında belirttiği tarzda bir olay var. Olaylar aynı şekilde gelişiyor yerel mahkemenin ilk kararında müşterek ve müteselsil sorumlu tutuluyorlar. Ancak Yargıtay'dan gelen bozma kararına uyan yerel mahkeme idare açısından görevsizlik kararı veriyor. Tazminatın tamamı ödeniyor ve rücu davası açılıyor ancak Yerel Mahkeme davamızı "Dosyanın davalısı Sağlık Bakanlığı hakkında verilen kararın Yargıtay tarafından yargı yeri nedeniyle davanın reddine karar verilmesi ve verilen kararın bu şekilde kesinleşmiş olması ve bundan sonra davalı Bakanlık hakkında İdari Yargıda herhangi bir dava açılmamış olduğu bu sebeple borç yönünden davalı Sağlık Bakanlığı hakkında kusur yönünden herhangi bir kesinleşmiş karar bulunmadığından mahkememize açılan davanın reddine karar vermek gerekmiş" nedeniyle reddediyor.

Bu konuda araştırma yapıyorum siz değerli meslektaşlarımında düşüncelerini merak ediyorum. Bu konuyla ilgili elinde Yargıtay kararı bulunan arkadaşların paylaşımları memnun edecektir.
İyi çalışmalar
Old 14-04-2014, 15:42   #29
Av.Nevra Öksüz

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Nevra Öksüz
... müvekkilim ile İçişleri Bakanlığı arasında BK m.51 anlamında teselsül olduğu kanaatindeyim. Dolayısıyla müvekkilimin ikame ettiği rücu davasında uygulanacak zamanaşımının da BK m.125'e göre ve 10 yıl olduğunu düşünüyorum...
http://www.turkhukuksitesi.com/serh.php?did=15481
Old 14-07-2014, 13:34   #30
Av.Nevra Öksüz

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Yargıtay HGK, 2013/4-1814 E, 2013/715 K.
...Rücu hakkı; başkasına ait bir borcu yerine getiren kişinin mal varlığında meydana gelen kaybı gidermeye yönelen, tazminat niteliğinde bir talep hakkıdır. Alacaklıyı tatmin eden kişi, alacaklının hakkından bağımsız kendi şahsında doğan bir hak elde etmektedir. Bunun sonucu olarak da rücu hakkı bu hakka sahip olan kişinin şahsında doğduğu anda muaccel olur. Bu nedenle, rücu hakkı için hakkın doğduğu andan itibaren zamanaşımı süresi işlemeye başlamaktadır.

Halefiyette ise; halef olan kişi alacaklıyı tatmin ettiği anda, yeni bir hak elde etmemekte, alacaklıya ait olan hakkı kanundan dolayı olduğu gibi devralmaktadır. Bu nedenle, böyle bir alacak için de daha önce zamanaşımı işlemeye başlamış ise, alacak halef olan kişiye intikal etmesine rağmen işlemeye devam eder... Salt halefiyet halleri ile yasanın rücu hakkı verdiği haller arasındaki en önemli fark, birincisinde alacaklıya ait bir hakkın intikal etmesi, ikinci halde ise, rücu hakkı sahibinin şahsında yeni bir hakkın doğmasıdır...

... somut olayda uygulanması gereken, 818 sayılı Borçlar Kanununda ( BK ), ayrıca özel olarak bir zamanaşımı öngörülmediğinden, rücuen tazminat davalarında aynı Kanunun 125.maddesi gereğince on yıllık zaman aşımı süresinin uygulanması gerektiği, dava konusu olayda ödeme tarihinden, davanın açıldığı tarihe kadar on yıllık zamanaşımı süresinin dolmadığı; yerel mahkemece, zamanaşımı süresinin on yıl olduğuna ilişkin direnme kararının usul ve yasaya uygun olduğu kabul edilmiş ve bu nedenle direnme kararının onanması gerekmiştir...
Kararın tamamı için:
http://www.turkhukuksitesi.com/serh.php?did=15679
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Karşılıksız çek davasında zamanaşımına uğrayan çekten dolayı ceza verilirmi Av.Muhittin YILMAZ Meslektaşların Soruları 3 15-10-2010 13:56
Rücu davasında zamanaşımı süresi tncey Meslektaşların Soruları 1 27-10-2009 17:04
Kovuşturmaya Yer Olmadığına Dair Kararın Tazminat Davasındaki Zamanaşımına Etkisi A.Y m 2-26-14 Hukuk Soruları 2 22-06-2009 15:41
İş davasında alacaklar zamanaşımına uğramış sadece kıdem tazminatı hesaplanmış ISLAH gokhan2804 Meslektaşların Soruları 4 11-09-2008 13:37
rücu davasında zamanaşımı av.özlem önal Meslektaşların Soruları 3 08-12-2007 18:01


THS Sunucusu bu sayfayı 0,14263296 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.