Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

Kefaletle Salıvermeden Sonra Tutuklama (AİHM KARARI ARIYORUM)

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 08-06-2011, 16:58   #1
Av.Yücel

 
Varsayılan Kefaletle Salıvermeden Sonra Tutuklama (AİHM KARARI ARIYORUM)

Sevgili meslektaşlarım. Öncelikle olayı kısaca özetleyeyim. Müvekkilim cinsel saldırı şüphesi ile tutuklandıktan sonra mağdurdan alınan fetus ve diğer şüphelilerden alınan örnekler ile birlikte adli tıbba gönderildi. Ancak bu süreçte tüm deliller elde iken adli tıbba gitmek için yaklaşık 5 ay gibi bir süre savcılıkta bekletildi. Devamla yapılan başvuru neticesinde unutulduğu belirtildi ve sanırım bu gecikme nedeni ile 10.000 TL kefaletle serbest bırakıldı. Adli tıptan incelemesi neticesinde bu haliyle kesin bir tespit yapılamadığı ve mağdurdan tekrar örnek alınması gerektiği bildirildi. Bu aşamada savcılıkça yapılan tutuklama talebi ile mevcut delil durumu, kuvvetli suç şüphesi, kaçma şüphesi gibi klişe nedenlerle herhangi bir somut sebep gösterilmeksizin tutuklandı. Üstelik müvekkilim evinin önünden alındı. Bu tutuklama kararı ile kefalete ilişkin herhangi bir karar da verilmedi. Tutuksuz geçirdiği yaklaşık 5 aylık dönemde herhangi bir şekilde olay, kaçma, vs. gibi hiçbirşey olmadı. Yaptığım araştırmalarda kaçma şüphesi adı altında yapılan nitelendirme karşısında AİHM nin çok ciddi kararları mevcut idi. Hatta kefaletle serbest bırakılan sanığın yurt dışına giriş çıkış yapması kaçma şüphesi mevcut olduğunu göstermez şeklinde bir kararına dahi rastlamıştım. Ancak şu anda o kararlara ulaşamıyorum. Bu noktada elinde benzer kararlar olan meslektaşlarımdan yardım bekliyorum...
Old 08-06-2011, 17:17   #2
hukukcu_35

 
Varsayılan

Teminatla salıverilenin yeniden tutuklanmasına karar vermek yeni bir tutuklama kararı olmayıp eski kararın durmuş olan infazını yeniden başlatmak demektir. Bundan dolayı salıverilenin yeniden tutuklanması hali tutuklama sebebi niteliğinde değildir ve Anayasada da gösterilen tutuklama sebeplerinden de farklı olabilir. Teminatı kaybetmek korkusunun kaçmaya mani olacağı düşüncesinin hatalı olduğunu gösteren haller varsa verilmiş olan teminata bakılmaksızın C.M.U.K. m. 120’deki üç tane sebebe dayanılarak yeniden tutuklama yapılır. Teminatla salıverme kararı geri alındığında sanığın yeniden tutuklanması için yeni bir tutuklama müzekkeresi çıkartılmalı , tutuklanan sanığa tebliğ edilmeli , tutuk hakiminin önüne çıkartılmalıdır. KUNTER/YENİSEY , s. 623
Sanık, (i) kaçma hazırlığında bulunduğu, (ii) usulüne uygun şekilde yapılan davete geçerli mazereti olmaksızın gelmediği veya (iii) yeni tutuklama nedenlerinin doğduğunda yeniden tutuklanır ( m. 120). CMUK’nun bu hükmünün ‘sanık usulü dairesinde davet emrine mazereti olmaksızın verdiği teminata bakılmaksızın yeniden tutuklanır’ ifadesinin Anayasaya aykırı olduğu iddia edilmişse de, Anayasa Mahkemesi, sanık kefaletle salıverildikten sonra her davet edilişinde mahkemede hazır bulunmak zorunda olduğundan teminatla salıverme geçici niteliklidir, ayrıca bu durumda tutuklama nedenleri devam etmektedir; kefaletle salıverme de tutuklama gibi kaçmayı engellemeye yönelik ve tutuklamanın sertliğini azaltan bir tedbirdir, gerekçesiyle iptal istemini reddetmiştir.22.9.1964, 1964/62, Erdener Yurtcan, CMUK Şerhi, c.1, İstanbul 1995, 775
Teminatla salıverme kararı üzerine sanık hakkındaki mevcut tutuklama kararı askıya alınmıştır. Yukarıdaki nedenlerin gerçekleşmesi ile kararın uygulanmasına başlanacaktır. Bu nedenle yeni bir tutuklama kararına gerek yoktur ancak yeni bir tutuklama müzekkeresi hazırlanarak sanığın tekrar yargıç önüne çıkarılması gerekir.
Sanığın, teminatla salıverildiği suçtan dolayı tutuklanması teminatın iadesi nedenidir.


T.C.
YARGITAY
Yedinci Ceza Dairesi
Esas No : 1991/08772
Karar No : 1991/14867
Tarih : 20.12.1991
• 3167 SAYILI KANUNA AYKIRI DAVRANIŞ
• GEREKÇE
ÖZET: Yasal, yeterli ve geçerli bir gerekçeye dayanmaksızın kanundaki sözcüklerin tekrarı ile yetinilerek 647 sayılı Kanunun 4. maddesinin uygulanmasına yer olmadığına karar verilmesi yasaya aykırıdır.
3167 sayılı Kanuna muhalefetten sanık Mehmet hakkında yapılan duruşma sonunda; hükümlülüğüne dair, (Kartal Birinci Asliye Ceza Mahkemesi)nden verilen 27.12.1990 tarihli hükmün Yargıtay'ca incelenmesi sanık tarafından süresinde istenilerek, dava evrakı Cumhuriyet Başsavcılığı'nın onama isteyen 20.09.1991 tarihli tebliğnamesiyle Daireye verilmekle dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
Anayasanın 141 ve CMUK.nun 32. maddeleri uyarınca, mahkemelerce 647 sayılı Kanunun 4. maddesinin uygulanmasına yer olmadığına karar verilirken, uygulanmama nedenini belirtir yasal ve yeterli gerekçe gösterilmesi zorunludur. "Gerekçe"; istem konusundaki takdirin akla, hukuka ve dosya içeriğine uygun açıklamasıdır. Gerek Anayasamızda ve gerekse yasalarımızda nelerin gerekçe olabileceği sınırlı bir şekilde sayılmamıştır. Bununla beraber, gösterilen gerekçenin, soruşturma aşamasında izlenen sanığın kişiliği ile ilgili bilgi ve belgelerin yerinde takdir edildiğini gösterir biçimde geçerli, yeterli ve yasal olması gerekmektedir. Yasal, yeterli ve geçerli bir gerekçeye dayanılmadan, yasadaki sözcüklerin tekrarı ile yetinilerek 647 sayılı Kanunun 4. maddesinin uygulanmasına yer olmadığına karar verilmesi yasa koyucunun amacına uygun düşmeyeceği gibi uygulamada da keyfiliğe yol açacağı kuşkusuzdur. Bu itibarla cezalar hakkında 647 sayılı Kanunun 4. maddesinin uygulanmasına yer olmadığı konusundaki takdirin mutlaka yasal olması sanığın kişiliğine dayanması ve olay ile uyumlu olması şarttır. Esasen, gerekçe gösterilmesi zorunluluğundan güdülen amaç, gösterilen nedenlerin hakimin sadece soyut kanılarına değil, ölçünün isabetle seçildiğini doğrulayıp açıklayan ve dosya içeriğine, sanığın duruşma sırasında gözlenen haline uygun bir değerlendirme sonucu, takdirin yerinde kullanılıp kullanılmadığının saptanmasıdır.

Açıklanan nedenlerle, kanundaki sözcüklerin tekrarı ile yetinilerek 647 sayılı Kanunun 4. maddesinin uygulanmasına yer olmadığına karar verilmesi,
Yasaya aykırı, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükmün isteme aykırı olarak (BOZULMASINA), 20.12.1991 günü oybirliğiyle karar verildi.


T.C.
YARGITAY
Yedinci Ceza Dairesi
Esas No : 1991/08772
Karar No : 1991/14867
Tarih : 20.12.1991
• 3167 SAYILI KANUNA AYKIRI DAVRANIŞ
• GEREKÇE
ÖZET: Yasal, yeterli ve geçerli bir gerekçeye dayanmaksızın kanundaki sözcüklerin tekrarı ile yetinilerek 647 sayılı Kanunun 4. maddesinin uygulanmasına yer olmadığına karar verilmesi yasaya aykırıdır.
3167 sayılı Kanuna muhalefetten sanık Mehmet hakkında yapılan duruşma sonunda; hükümlülüğüne dair, (Kartal Birinci Asliye Ceza Mahkemesi)nden verilen 27.12.1990 tarihli hükmün Yargıtay'ca incelenmesi sanık tarafından süresinde istenilerek, dava evrakı Cumhuriyet Başsavcılığı'nın onama isteyen 20.09.1991 tarihli tebliğnamesiyle Daireye verilmekle dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
Anayasanın 141 ve CMUK.nun 32. maddeleri uyarınca, mahkemelerce 647 sayılı Kanunun 4. maddesinin uygulanmasına yer olmadığına karar verilirken, uygulanmama nedenini belirtir yasal ve yeterli gerekçe gösterilmesi zorunludur. "Gerekçe"; istem konusundaki takdirin akla, hukuka ve dosya içeriğine uygun açıklamasıdır. Gerek Anayasamızda ve gerekse yasalarımızda nelerin gerekçe olabileceği sınırlı bir şekilde sayılmamıştır. Bununla beraber, gösterilen gerekçenin, soruşturma aşamasında izlenen sanığın kişiliği ile ilgili bilgi ve belgelerin yerinde takdir edildiğini gösterir biçimde geçerli, yeterli ve yasal olması gerekmektedir. Yasal, yeterli ve geçerli bir gerekçeye dayanılmadan, yasadaki sözcüklerin tekrarı ile yetinilerek 647 sayılı Kanunun 4. maddesinin uygulanmasına yer olmadığına karar verilmesi yasa koyucunun amacına uygun düşmeyeceği gibi uygulamada da keyfiliğe yol açacağı kuşkusuzdur. Bu itibarla cezalar hakkında 647 sayılı Kanunun 4. maddesinin uygulanmasına yer olmadığı konusundaki takdirin mutlaka yasal olması sanığın kişiliğine dayanması ve olay ile uyumlu olması şarttır. Esasen, gerekçe gösterilmesi zorunluluğundan güdülen amaç, gösterilen nedenlerin hakimin sadece soyut kanılarına değil, ölçünün isabetle seçildiğini doğrulayıp açıklayan ve dosya içeriğine, sanığın duruşma sırasında gözlenen haline uygun bir değerlendirme sonucu, takdirin yerinde kullanılıp kullanılmadığının saptanmasıdır.

Açıklanan nedenlerle, kanundaki sözcüklerin tekrarı ile yetinilerek 647 sayılı Kanunun 4. maddesinin uygulanmasına yer olmadığına karar verilmesi,
Yasaya aykırı, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükmün isteme aykırı olarak (BOZULMASINA), 20.12.1991 günü oybirliğiyle karar verildi.

AİHM
YAĞCI- SARGIN/ TÜRKİYE KARARI


III. Sözleşmenin 5. Maddesinin 3. Fıkrasının İhlali İddiası:

47. Bay Yağcı ve Bay Sargın yargılanmak üzere gözaltında bulundukları süre hakkında şikayette bulunmuşlardır. Aşağıdaki hükmü öngören 5. Maddenin 3. fıkrasının ihlal edildiği görüşündedirler:
"Bu maddenin 1(c) fıkrasında açıklanan şartlara göre tutuklanan veya gözaltına alınan herkes … kendisinin makul bir süre içinde muhakeme edilmeye veya adli kovuşturma sırasında serbest bırakılmaya hakkı vardır. Salıverme, ilgilinin duruşmada hazır bulunmasını sağlayacak bir teminata bağlanabilir."
48. Hükümet alternatif dahilinde bu görüşe itiraz etmiş, ancak anılan görüş Komisyon tarafından kabul edilmiştir.

A. Dikkate Alınması Gereken Süre

49. Bu kararın 40. paragrafında belirtilen sonuca ilişkin olarak Mahkeme, Mahkemenin zorunlu yetkisinin tanınmış olduğu bildirgenin sunuluş tarihi olan 22 Ocak 1990 tarihinden başvuranların şartlı olarak serbest bırakıldıkları 4 Mayıs 1990 tarihine kadar geçen üç ay ve on üç günlük bir süreyi dikkate alabilecektir (bakınız yukarıda Madde 23). Ancak 22 Ocak 1990 tarihi sonrasında sürdürülen gözaltı durumlarının Sözleşme'nin 5. Maddesinin 3. Fıkrasınca doğrulanıp doğrulanmadığının değerlendirilmesi için Mahkeme, anılan tarihe kadar 16 Kasım 1987 tarihinde (bakınız paragraf 8) gözaltına alınan başvuru sahiplerinin iki yıl iki ay süresince tutuklu kalmış olduklarını dikkate alacaktır.

B. Gözaltı Süresinin Makul Olması

50. Belli bir davada, yargılanmak üzere bekleyen suçlanan bir şahsın gözaltı halinin makul bir süreyi aşmamasını sağlamak, öncelikli olarak ulusal yargı mercilerinin görevidir. Bu bağlamda, varsayılan masumiyet ilkesi, kişisel özgürlüklere saygı kuralından sapma ve serbest bırakılma başvurusunda bunların dikkate alınmaması hususlarını gözönünde bulundurarak, kamu yararına ilişkin gereklerin mevcut olup olmadığı konusundaki tüm hususları incelemelidir. Mahkemenin, bu kararlarda verilen nedenler ve başvuru sahibi tarafından başvurularda belirtilen gerçekler bazında Sözleşmenin 5. Maddesinin 3. fıkrasının ihlal edilip edilmediği konusunda karar vermesi istenmektedir. (bakınız diğer mercilerin yanı sıra 26 Haziran 1991 tarihli Letellier - Fransa kararı, Seri A, No. 207, s. 18, 35).

Tutuklu şahsın bir suç işlemiş olmasına ilişkin makul şüphenin devamı, sürdürülen gözaltı halinin geçerliliği için bir zorunlu koşuldur, ancak belli bir sürenin aşılması durumunda bu yeterli olmamaktadır; bu durumda Mahkeme, adli merciler tarafından öne sürülen gerekçelerin özgürlüğün kısıtlamasını haklı nedene dayandırıp dayandırmadığını incelemelidir (a.g.e. ve bkz. Wemhoff - 27 Haziran 1968 tarihli Almanya kararı, A Serisi, No. 7, ss. 24-25, Fıkra 12, ve 16 Temmuz 1971 tarihli Ringeisen - Avusturya kararı, A Serisi, No. 13, s. 42, Fıkra 104). İlgili gerekçelerin "geçerli " ve yeterli olması durumunda Mahkeme ayrıca ilgili ulusal mercilerin soruşturmanın yürütülmesi aşamasında "özel bir ihtimam" gösterip göstermediğini araştırmalıdır (bkz. 10 Kasım 1969 tarihli Matznetter - Avusturya davası, A Serisi, No. 10, s. 34, 12. Fıkra; 28 Mart 1990 tarihli ......... - Avusturya davası, A Serisi, No. 175, s. 16, 42. Fıkra; ve daha önce anılan Letellier - Fransa kararı, s. 18, 35. Fıkrası).

Mahkeme'nin zaman itibarıyla yetkisi kapsamındaki süre içinde Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi başvuru sahiplerinin gözaltı süresinin devamına ilişkin hususu, 8 Şubat ve 9 Mart 1990'da re'sen ve 6 Nisanda başvuru sahiplerinin başvurusu üzerine üç kez görüşmüştür (Bkz. yukarıdaki 22. paragraf).

51. Bay Yağcı ve Bay Sargın'ın serbest bırakılmasının reddedilme gerekçesi olarak suçlamaların niteliğini (ciddi bir suç olarak sınıflandırılmış olup


kanunen sanığın kaçma ihtimaline ilişkin bir riskin mevcut olduğu varsayılmıştır), "delillerin durumu" ve 16 Kasım 1987 olan "yakalama tarihini" öne sürmüştür.

Hükümet'in sunumunda başvuru sahiplerinin, kaçmalarını engellemek için gerektiği kadar uzun bir süre gözaltında tutuldukları belirtilmiştir.

52. Mahkeme, bir sanığın kaçmasına ilişkin tehlikenin sadece söz konusu hükmün ciddiyeti bazında değerlendirilmeyeceğine işaret etmektedir. Bu aynı zamanda, bir kaçma tehlikesinin mevcudiyetini veya kaçma ihtimalinin yargılanmak üzere gözaltında tutulmayı haklı çıkarmayacak şekilde düşük olduğunu teyit eden başka ilgili etkenlere göre değerlendirilmelidir. (bkz., mutatis mutandis, önceden belirtilen Letellier - Fransa Kararı, s. 19, 43. Fıkra).

Bay Yağcı ve Bay Sargın kendi inisiyatiflerine dayanarak, Türkiye Birleşik Komünist Partisini kurmak üzere (bakınız yukarıdaki paragraf 7 ve 13) dönmüş olup, bu nedenle yargılanacaklarının bilincinde olmamaları imkansızdır.

Devlet Güvenlik Mahkemesinin gözaltı durumunu onaylayan emirlerinde, basmakalıp denmese de, hiç bir şekilde kaçmanın bir tehlike oluşturduğunu açıklamaksızın, hemen her zaman aynı ifadeler kullanılmıştır.

53. "Delillerin durumu" ifadesi suça ilişkin ciddi göstergelerin mevcut olduğu ve devam ettiği şeklinde anlaşılmaktadır. Genel olarak bunların ilgili etkenler olmasına rağmen, mevcut davada bunlar şikayet konusu tutukluluğun devamını haklı çıkarmamaktadır. (bkz. 27 Kasım 1991 tarihli Kemache - Fransa kararı (No. 1 ve 2), A Serisi, No. 218, s. 24, 50. fıkra).

54. Devlet Güvenlik Mahkemesi tarafından ileri sürülen üçüncü neden olan başvuru sahiplerinin yakalanma tarihi de, herhangi bir toplam tutukluluk süresi tek başına Sözleşme kapsamında bir dayanak olmaksızın haklı çıkarılmayacağından dayanaktan yoksundur.



Bu hususlarda dikkate alınarak, Mahkeme başvuranların söz konusu süre içinde sürdürülen tutukluluk halinin 5. Maddenin 3. fıkrasını ihlal ettiğini kabul etmiştir.


AİHM
MANSUR – TÜRKİYE KARARI

III. Sözleşmenin 5. Maddesinin 3. Fıkrasının İhlali İddiası

49. Bay Mansur yargılanmak üzere tutuklu kaldığı süreye ilişkin şikayette bulunmuştur. Aşağıdaki hükmü öngören 5. Maddenin 3. fıkrasını ihlal ettiği görüşündedirler:

"Bu maddenin 1/c fıkrasında öngörülen koşullar uyarınca yakalanan veya tutuklu durumda bulunan herkes hemen bir yargıç veya adli görev yapmaya yasayla yetkili kılınmış diğer bir görevli önüne çıkarılır; kendisinin makul bir süre içinde yargılanmaya veya adli kovuşturma sırasında serbest bırakılmaya hakkı vardır. Salıverilme, ilgilinin duruşmada hazır bulunmasını sağlayacak bir teminata bağlanabilir."

50. Hükümet bu iddiaya alternatifte karşı çıkmış, ancak Komisyon tarafından kabul edilmiştir.

A. Dikkate Alınması Gereken Süre

51. Bu kararın 40. paragrafında belirtilen sonuca ilişkin olarak Mahkeme, Mahkemenin zorunlu yetkisinin tanınmış olduğu bildirgenin sunuluş (22 Ocak 1990) tarihi ile Edirne Birinci Ağır Ceza Mahkemesi'nin karar tarihi (19 Şubat 1991) arasında geçen süre olan bir yıl, yirmisekiz günlük bir süreyi dikkate alabilecektir. Ancak 22 Ocak 1990 tarihi sonrasında sürdürülen tutukluluk hallerinin Sözleşme'nin 5. Maddesinin 3. Fıkrasınca doğrulanıp doğrulanmadığının değerlendirilmesi için Mahkeme, anılan tarihe kadar 5 Kasım 1984 tarihinde (bkz. paragraf 23) yakalanmış olan başvuranın yaklaşık beş yıl ve üç aylık bir süre boyunca tutuklu kalmış olduğunu dikkate alacaktır.

B. Tutukluluk Süresinin Makul Düzeyde Olması
52. Belli bir davada yargılanmak üzere bekleyen, suçlanan bir şahsın tutukluluk halinin makul bir süreyi aşmamasını sağlamak, öncelikli olarak ulusal yargı mercilerinin görevidir. Bu bağlamda ulusal yargı mercileri, varsayılan masumiyet ilkesini gerekli ölçüde dikkate alarak, kişisel özgürlüğe saygı kuralından kamu yararı adına taviz gerektiren haklı bir gerekçenin mevcudiyetine ilişkin lehte ve aleyhteki esasların tümünü incelemeli ve serbest bırakılma başvurularına ilişkin kararlarında bunları tespit etmelidir. Mahkemeden, bu kararlarda gösterilen gerekçeler ve başvuran tarafından başvurularda belirtilen esaslar bazında Sözleşmenin 5. Maddesinin 3. Fıkrasının ihlal edilip edilmediği konusunda karar vermesi istenmektedir. (bkz. diğer mercilerin yanı sıra 26 Haziran 1991 tarihli Letellier - Fransa kararı, Seri A, No. 207, s. 18, 35).

Tutuklu şahsın bir suç işlemiş olmasına ilişkin makul şüphenin devamı, sürdürülen tutukluluk halinin geçerliliği için bir zorunlu koşuldur,ancak belli bir sürenin aşılması durumunda bu yeterli olmamaktadır; Bu durumda Mahkeme, adli merciler tarafından öne sürülen gerekçelerin özgürlüğün kısıtlamasını haklı nedene dayandırıp dayandırmadığını incelemelidir (a.g.e. ve bkz. Wemhoff - 27 Haziran 1968 tarihli Almanya kararı, A Serisi, No. 7,




ss. 24-25, Fıkra 12, ve 16 Temmuz 1971 tarihli Ringeisen - Avusturya kararı, A Serisi, No. 13, s. 42, Fıkra 104). İlgili gerekçelerin "geçerli" ve yeterli olması durumunda Mahkeme ayrıca ilgili ulusal mercilerin soruşturmanın yürütülmesi aşamasında "özel bir ihtimam" gösterip göstermediğini araştırmalıdır (bkz. 10 Kasım 1969 tarihli Matznetter - Avusturya davası, A Serisi, No. 10, s. 34, 12. Fıkra; 28 Mart 1990 tarihli ......... - Avusturya davası, A Serisi, No. 175, s. 16, 42. Fıkra; ve daha önce anılan Letellier - Fransa kararı, s. 18, 35. Fıkrası).

53. Mahkeme'nin zaman itibarıyla yetkisi kapsamındaki süre içinde Edirne Birinci Ağır Ceza Mahkemesi ("birinci mahkeme") başvuranın tutukluluk süresinin devamına ilişkin hususu dokuz kez görüşmüştür.

Bay Mansur'un serbest bırakılmasının reddedilme gerekçesi olarak "suçlamaların niteliğini" ve "delil durumunu" öne sürmüş ve üç kez de kararı için bir gerekçe göstermemiştir.

Hükümet sanığın karşı karşıya olduğu ağır cezayı, kaçma ihtimalini veya delilleri yok etme ve hileli itilaf tehlikesini vurgulamıştır. Bay Mansur'un Türkiye'de herhangi bir sabit ikametinin mevcut olmadığını ve serbest bırakılmasından sonra adli mercilerin duruşma celplerine icabet etmeme veya sadece süresinin tespiti gereken cezasının infazından kaçama ihtimalini dile getirmiştir.

54. Başvuran söz konusu kararların mükerrer olduğundan şikayetçi olmuş ve daima Türkiye'de ikamet ettiğini ve İstanbul'daki Kapalı Çarşı'da bir tüccar olduğunu ve mahkemelerin kendisinin durumuna ilişkin gerçekleri göz ardı ettiğini bildirmiştir.

55. Mahkeme, bir sanığın kaçmasına ilişkin tehlikenin sadece söz konusu cezanın ağırlığı bazında değerlendirilmeyeceğine işaret etmektedir. Bu aynı zamanda, bir kaçma tehlikesinin mevcudiyetini teyit eden veya kaçma ihtimalinin yargılanmak üzere tutuklu tutulmayı haklı çıkarmayacak derecede düşük olduğunu ortaya koyan başka ilgili etkenlere göre değerlendirilmelidir. (bkz., mutatis mutandis, yukarıda anılan Letellier - Fransa Kararı, s. 19, 43. Fıkra).

Söz konusu davada, birinci mahkemenin tutukluluk halini teyit eden emirlerinde, kaçmaya ilişkin bir tehlikenin neden olduğuna ilişkin herhangi bir açıklama yapılmaksızın, basma kalıp denmese de, hemen her zaman aynı kelimeler kullanılmıştır.

56. "Delil durumu" ifadesi suça ilişkin ciddi göstergelerin mevcut olduğu ve devam ettiği şeklinde anlaşılmaktadır. Genel olarak ilgili etkenler olmasına rağmen, mevcut davada bunlar şikayet konusu tutukluluğun devamını haklı çıkarmamaktadır. (bkz. 27 Kasım 1991 tarihli Kemmache - Fransa kararı (No. 1 ve 2), A Serisi, No. 218, s. 24, 50. fıkra).




57. Bu hususlar da dikkate alınarak, Mahkeme başvuranın söz konusu süre içinde sürdürülen tutukluluk halinin 5. Maddenin 3. fıkrasını ihlal ettiğini kabul etmiştir.
Old 08-06-2011, 17:54   #3
av.AK

 
Varsayılan

AİHM kararı ile bir yere varmanız mümkün değil, başvurmanız gereken kurul "yeniden tutuklama yasağı". Dosyaya yeni bilgi ve belge girişi olmadan, sanığın isteyerek adli kontrol hükümlerini ihlal ettiği belirlenmeden, yeniden tutuklama kararı verilmesinin usulsüz olduğu gerekçesi ile itiraz etmeniz gerekir.
Old 10-06-2011, 17:24   #4
Av.Yücel

 
Varsayılan

Yardımlarınız için sağolun. İlk duruşmada oy çokluğu ile de olsa tahliyeyi aldım.

@Av.AK

Dedikleriniz yönünden katılıyorum. Ancak uygulama da malum. Bugüne kadar bu yoldan netice elde emedim. Duruşmada verilen ifadelerin yanında AİHM kararlarının da etkili olduğunu düşünüyorum. Çünkü sunduğum kararlardan bir tanesi de o mahkemenin evvelce aynı uygulamadan dolayı AİHM ce verilen bir karar idi. Ancak tek başına tabiiki de etkili olmayacaktır. Tekrardan sağolun.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Kefaletle serbest bırakma uygulaması fikirbay Hukuk Soruları 5 23-05-2011 14:32
Kefaletle Salıverilme Ceza Zamanaşımını Keser Mi? Av.Salih Tekdemir Meslektaşların Soruları 0 13-06-2009 11:08
kefaletle salıverme-acil parézer Meslektaşların Soruları 3 14-02-2009 18:26
Dolandırıcılıkla suçlanan Türk kefaletle serbest Y£LİZ Hukuk Haberleri 0 07-01-2007 12:31


THS Sunucusu bu sayfayı 0,06652904 saniyede 15 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.