Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

başkanlık sistemi

Yanıt
Old 26-09-2006, 15:57   #1
canerilkan

 
Varsayılan başkanlık sistemi

sizcede artık başkanlık sistemine geçme zamanı gelmedi mi? bilgilerinize sunulur...
Old 26-09-2006, 17:14   #2
gerunsal

 
Varsayılan

Hayır. Başkanlık sistemine geçmek için zamanının gelmesini mi bekliyordukki? Parlamenter sistemi bırakıp başkanlık sistemine geçmemiz için bir neden mi var?
Old 26-09-2006, 17:25   #3
medenikal

 
Varsayılan

peki parlamenter sistem işliyor mu?

işlemiyorsa yerine ne konulacağını tartışmak gerek mez mi?

yerine koyulacak bir sistem yoktur mu diyoruz.

yoksa tartışmak gereksiz,sistem bal gibi işliyor mu diyoruz;

öyle diyorsak; konuşmak abes olur;

ama neşteri vurmak lazım diyorsak;
her yönü ile tartışmak gerekir;
Old 29-09-2006, 14:21   #4
ahmetsacit

 
Varsayılan

Başkanlık sisteminde devlet başkanı aynı zamanda hükümet başkanıdır ve yardımcılarını sadece kendisi seçmektedir.Yasamanın yürütmeyi fesih yetkisi yoktur.
Dünyada başkanlık sistemini tam olarak uygulan sadece ABD vardır.Latin Amerika ülkelerinde başakanlık sistemi denenmiş ancak verim alınamamıştır.
Bu sistemi hala ağır aksak ta uygulayan latin amerika ülkeleri bulunmaktadır.
ABD bu sistemin işlevsel olarak uygulanmasının nedeni ise ABD nin özel bir konuma sahip olmasıdır.
ABD sadece 2 tane siyasal parti vardır, cumhuriyetçiler ve demokratlar.Bu kadar az sayıda parti olmasına rağmen parti içi demokrasi anlayışı hakim olduğu için iktidarın meclislerde denetlenmesi sağlanmış olmakta , hem de siyasi istikrar sağlanmaktadır.
ABD de devlet başkanı yasamanın içinden değil, bağımsız olarak halk oyuyla çıkmaktadır.
Devlet başkanının liderliğinde kurulan hükümet sadece partiler tarafından değil, basın tarafından da denetlenmektedir.
Aynı zamanda yasama ve yürütme ayrı ayrı seçimlerle gelmektedir.
Acaba biz yukarıda sayılan bu özelliklerden hangisine sahip durumdayız, sadece bu özelliklere sahip ABD de uygulanan başkanlık rejiminin ülkemiz de uygulanması ne kadar alkılcı olabilir.
Ülkemizdeki problem rejimin adı değil uygulanması ve demokrasi sorunudur.
Türkiyede parlementer rejim seçimler yapıldıktan sonra milletvekillerinin hegemonyası altına girmiş bir rejim haline gelmektedir.Bunun nedeni olarak seçim sistemimiz, erkler ayrılığının işlevselliği gibi nedenler gösterilebilir.
Başkanlık rejiminin uygulanması olanağı ülkemizin özellikleri gereği imkansızdır, ancak türev(yarı) başkanlık rejiminin uygulanması mümkün olabilir.
saygılar..
Old 29-09-2006, 14:22   #5
ahmetsacit

 
Çözüm

Bu makalenin yararlı olacağını düşünüyorum..

Alıntı:
Başkanlık değil demokrasi

Yaklaşık 130 yıllık birikime dayalı parlamenter rejim yerine 'Amerikan istisnası' diye nitelenen başkanlık rejimini taklit isteği, 'Türk istisnası'nı oluşturur. Talebi yürütmenin yapması da ilginç


Montesquieu (Bordeaux IV) Üniversitesi'nde 10-11 Mart 2005'te yapılan kolokyumun başlığı buydu: 'Amerikan Başkanlığının Çapraz İmgeleri.' Toplantı, son aylarda ülkemizde yeniden ısıtılan başkanlık rejimi tartışmasını aşan bir kapsamı yansıtıyor. 'Her Durumuyla Başkanlık', 'Avrupa'dan Bakışlar', 'Başkan ve Medya', 'Başkanlık, Kimlikler, Kültür', 'Başkanlık ve Sinema' oturum başlıkları idi. Bunlar, bizde pek gündeme gelmeyen konuları da içermekle birlikte, anayasa hukuku ve siyaset bilimi ağırlıklı başlıklar altında yapılan konuşma ve tartışmalar bile, bu iki disiplinin sınırlarını aşmakta idi.
Buna karşılık, diğer başlıklar da, başkanlık rejiminin sadece belli bir sektöre yansıması ile sınırlı kalmayıp, anayasa hukuku ve siyaset bilimine malzeme taşımakta idi. Çapraz imgeler, iç ve dış görünümün ötesinde çeşitli konular ekseninde ortaya çıkıyordu.
Başkanlık rejimi, 'demokratik bir sistemin merkezindeki yalnız adamı' mı ifade eder? Parlamenter rejim, kurumsal mimarisinin ana merkezi olarak parlamentosu ile çoğulcu demokrasinin ortak hukuk rejimidir. Buna karşılık, Batı demokrasileri içerisinde 'Amerikan istisnası' olarak kendini gösteren başkanlık rejimi, başkanlık biriminin etrafında örgütlenmektedir (S. Milalcic). İmajların dışavurumunda tartışmalı bir seçimle gelen ve Irak savaşının başkanı olarak 'yalnız adam', Amerikan kurumsal sisteminin merkezi kişisidir. Bu durum, başkanlık bürokrasisinin teknik yapısını göz ardı ettirmemelidir. Bu açıdan, başkan kendi çevresi ile uzlaşma halindedir. Bu da rejimin özgül durumunu ortaya koymaktadır.


'İktidar iktidarı durdurur'
Rejimin özgüllüğü esin kaynaklarıyla açıklanabilir. 1787 anayasası ile uygulamaya konulan siyasal sistem, İngilizlerin sınırlı monarşi deneyiminden olduğu kadar, Amerika'nın eski 13 kolonisinin ilk anayasasından esinlenmiştir. Aynı zamanda, Locke'un ve Montesquieu'nün 'İktidar iktidarı durdurur' temel ilkesine dayanan erkler ayrılığı kuramını uygulamaya koymayı ifade eder.
Başkanın bağımsızlığı, doğrudan seçilmesi ve görev süresine ilişkin güvencesinden, devlet ve hükümet başkanlığı görevlerini kendisinde toplamasından kaynaklanır. Bu özellikler, ABD anayasal rejimini eski metropoldeki rejimden farklılaştırır. Rejimin özgüllüğü, (başkanın Kongre üzerinde, Kongrenin de başkan üzerinde karşılıklı eylem araçlarıyla) işleyiş mekanizmalarını da ortaya çıkarmaktadır. Güçler dengesi, anayasal ve siyasal nitelikteki karşı iktidarlarla sağlanır (checks and balances). Sürekli bir müzakere süreci, yüksek mahkeme ile dünyanın en güçlü Kongresi, karşı iktidarların ağırlık merkezleridir. (Kongre'nin gücü, parlamento ile farkını da ortaya koyar. Bu bakımdan başkan ve Kongre arasında sürekli bir co-habitation'dan bile söz edilebilir). Güçlü basın, başkanın görev süresinin kısalığı, yasama seçimlerinin her iki yılda bir kısmen yenilenmesi, resmi olmayan (informel) karşı-dengeleri oluşturur.
Lider olarak öncelikle Amerikan ulusunun pastörü şeklinde nitelenmesi, başkanın vatanseverlik söyleminin dinsel örgüye dayanmasından ileri gelir (M. McNaught). Dinsel imgelemin öne çıkması nedeniyle ABD'de başkanın rolü anayasal kurallarla sınırlı kalmaz, Amerikan sivil dininin ruhani önderi rolünü de üstlenir. Bu söylem, Bush ile başlamış değildir. Reagan, özellikle Sovyetler'e karşı kullanılmıştır. Bush ise Tanrı tarafından bahşedilen, İncil'in buyruğu şeklinde Amerikalıların özgürlüğünü zor yoluyla yayma tarzında Amerikan misyoneri esprisini yansıtmaktadır.
Başkanın siyasal liderliği, iktidarın kişiselleşmesinden çok, ikna yeteneği ile örtüşür. Karar almayan, ama politika belirleyen Başkan, diğer organlar, özellikle Kongre ile sürekli uzlaşma içerisinde olmak durumunda. Önderlik sitili, sürekli bir Başkanlık faaliyeti biçiminde güç görüntüsüdür (P. Claret). Daha dinamik bir liderlik perspektifinde başkanlık üslubu, muhalefet etme ve bağdaştırma işlevini içermektedir.

Başkan ve imgesi
İmparatorluk imajı, efsanevi ve coğrafyal imge, esastan daha önemlidir. Güçlü bir başkanlık iletişim ağının yarattığı imge, başkanın kendisine; olay ise, yaptıklarına ilişkindir. Başkanlık imgesi, bir kez seçildikten sonra, yerini imgenin kendisine bırakmaktadır. "Ne kadar çok konuşursa, hükümet etmek için o kadar az zamanı kalmaktadır" (J. Meladeck).
Başkan Bush, 2003 Şubatı ile 2004 Kasımı arasında basına yansıyan söylemiyle, hem iki kültürün farklılaşması üzerinde vurgu yapmaktadır; hem de kendini küreselleşmenin temsilcisi olarak göstermektedir (V. Pricopie). (Teksas eyaletinde yöneticiliği döneminde 140 idam cezasını onaylayan Bush, kişisel imajla olayları yansıtmaya dayalı imgeyi bir arada yansıtmaktadır (D. Guthleben).
Tek bir olaydan hareketle dilsel efsaneler yaratarak bir savaşı nasıl gerekçelendirdiği, 'Liberty ve Freedom' arasındaki farklılaşmaya kadar ortaya konuyor (K. Niemeyer). 'Özgür olma durumu' anlamında liberty sözcüğünü iç söylemlerinde, 'özgür olma koşulu' olarak freedom'ı savaş operasyonunu betimlemek için 'özgürleştirmek' anlamında özellikle vurguluyor. 'İhraca elverişli değil' (B. Rowdybush).
ABD rejimi neden ihraca elverişli değil? 19. yüzyılın başlarında bağımsızlıklarına henüz kavuşmuş olan ve ABD anayasasından etkilenen Latin Amerika devletleri, Birleşik Devletler tarafından başkanlık rejimi yönünde özendiriliyorlardı. 20. yüzyılın sonlarında Amerikalı yöneticiler, 'dostlar için' başkanlık rejimini artık gündeme getirmeksizin daha bulanık bir biçimde 'özgürlük ve hukuk devleti rejimi'ni öneriyorlar; 21. yüzyılın başında işgal ettikleri devletler için ise 'özgürlük ve demokrasi'yi.
Başkanlık rejimini kabul eden ülkelerin çoğunda uygulamalar kısa süre içerisinde farklılaştı. "Başkan bir kez seçildikten sonra kendini yeniden seçtirmek ve yasama seçimlerini denetimi altına almak için bütün araçları elinde tutar. Sadece devrim veya darbe, bir adamın iktidarının ortaya çıkışına son verebilir."
İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra sömürgeden çıkan birçok Afrika ve Asya devleti, yürütme için en elverişli parlamenter teknikleri, çoğu zaman genel oyla seçilen başkanın tasarrufuna sundular. Bununla birlikte tek-parti ya da hâkim partilerin ortaya çıkışı, genel oyun manipüle edilmesi, kayırmacılık, iktidarın ömür boyu devlet başkanları lehine hiyerarşize edilmesinin önlenmesini başarısız kıldı.
Devlet başkanının keyfiliğine karşı bir çözüm olarak, Latin Amerika anayasaları, başkanın yetkilerini yeniden seçilmesini yasaklama şeklinde zaman yönünden sınırlandırırlar. Fakat süreye ilişkin bu kayıt birçok darbenin kaynağını oluşturmuştur. Kısacası, fren ve karşı-güç mekanizmaları Amerikan başkanlık rejiminin pratikte denge koşullarını kurar. Bunların bir araya gelmeyişi ve etkililiğinin sağlanamayışı nedeniyle başkanlık rejimini kurma girişimleri, doğasından uzaklaşmış yönetimlere yol açar. ABD'de federasyon ile devletler arasındaki düşey erkler ayrılığı, partilerin disiplinsizliği (...), kalıcı bir çoğunluğun, tek bir adamın ya da partinin hâkimiyetini önler.
Monarşinin evrimi ya da yıkılmasından sonra Avrupa devletlerinin tercihi parlamenter rejim yönünde olmuştur. Avrupa, Başkanlık rejiminin anavatanı Amerika karşısında hayli türdeş bir görüntü yansıtır. Farklılaşma, parlamenter rejim içerisinde söz konusudur.
Burada iki değişken belirleyici: ilki, cumhurbaşkanının yasama organı tarafından mı yoksa halk tarafından mı seçiliyor oluşudur.
İkincisi, cumhurbaşkanının sahip olduğu yetki derecesidir. Cumhurbaşkanının tek başına yaptığı işlemlerin sayısı ve bakanlar kuruluna başkanlık edip etmemesi önemli ise de asıl sorun, yürütme organının yasama önünde sorumlu olması ve cumhurbaşkanının işlemlerinde hükümetin karşı imza yetkisine sahip bulunmasıdır. Gerçekten, sosyalizm sonrası orta ve doğu Avrupa devletlerinin bir kısmı, tıpkı Avusturya ve Fransa gibi cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesini öngördüler. Fakat belirleyici ölçütler bakımından tercih, parlamentoculuk yönünde yapılmış bulunuyor. Kısacası, tekçi (monist) parlamenter sistem Avrupa ortak modelini yansıtmaktadır.
Buna karşılık Latin Amerika'da, Afrika'da ve Asya'da daha çok sömürge sonrası devletlerin uygulamaya koymaya çalıştıkları başkanlık rejimi, bir devletin doğuşu ya da rejim değişikliğinin ürünü olarak kabul edilir. Hele hele parlamenter rejimin uygulandığı bir ülkede onu terk ederek Başkanlık rejimini benimseyen bir ülkenin mevcudiyetini saptamak oldukça zordur. AB devletleri de haydi haydi başkanlık rejimine yabancıdırlar. Bütün bunlar, başkanlık rejiminin taklit edilebilirliğinin sınırlarını ortaya koymuyor mu? (İ. Kaboğlu).

'İktidar iktidarı çağırır'
Amerikan başkanlığının çapraz imgeleri açısından bakıldığında, birbirinin tamamen karşıt konumunda yer alan Türkiye ile Beyaz Rusya'nın 'ortak imgelem'de buluşmaları şaşırtıcı gelebilir. Bir yanda, ABD başkanına karşı geliştirdiği söylemle kendi başkanlığını totalitarizm bağlamında pekiştiren Loukachenko (A. Kurilo); öte yanda, ABD rejimine özlem duyan ve başbakanlık imgelemini o yönde kullanan parlamenter rejim başbakanı.
Türkiye'de başkanlık rejiminin dayanılmaz çekiciliği ile onu tartışmaksızın ret arasındaki sürekli çatışma neyi ifade eder?
Önce, bu ikilemin bağrında yer alan gelişmeler üzerine bir hatırlatma yapalım: Parlamentonun kuruluşu (1876), kısa bir parlamenter rejim deneyimi (1909-1913), meclis hükümeti (1921-1924) ve parlamenter rejim kuruluncaya dek (1961) ikisi arasında bir karma rejim (1924-1960); 1982'de parlamenter rejimden uzaklaşma eğilimine karşın temel mekanizmalarının korunmuş olması.
Kısacası, 100 yıllık gelişim çizgisi, parlamentonun kuruluşundan parlamentoculuğun ana öğelerinin uygulamaya geçirilmesi yönünde olmuştur. Parlamenter rejim mekanizmalarını koruyan 1982 düzenlemesi, uygulamada farklılaşmalar yaratmış olmasının ötesinde yetkileri pekiştirilen cumhurbaşkanlarında daha fazlasını isteme arzusunu kamçılamıştır.
Özal ve Demirel dönemlerinde, bu yöndeki zorlamalarla rejimin dayanma gücü sınandı. Ancak, yasama-yürütme ilişkisi çerçevesinde 82 uygulaması, daha çok hükümetçi, kimi zaman başbakancı parlamenter rejim (Özal-Çiller-Erdoğan) yönünde olmuştur.
İlk defa hükümet istiyor
Yürütmenin hükümet cephesinden gelen rejim değişikliği talebi yenidir. Çankaya'nın yolunu açmak, TBMM'deki çoğunluğun oyuna bağlı olduğu halde, hükümet-devlet başkanlığı ayrılığını yok etme iradesi, ancak 'İktidar iktidarı çağrıştırır' formülü ile açıklanabilir. Yürütmeye bütün olarak tek başına hâkim olma arzusu, son yıllarda belirginleşen cumhurbaşkanı ile hükümet ve parlamento arasındaki dengeyi pekiştirme yerine, kaldırma iradesini de örtülü bir biçimde yansıtmaktadır.
Belli bir deneyim ve birikime dayanan parlamenter rejimi terk edip Amerikan istisnası olarak nitelenen başkanlık rejimini taklit yoluyla kurma isteği, 'Türk(iye) istisnası'nı oluşturmaktadır. Ne yapmalı? Daha çok ret biçiminde bir karşı tavır hep var oldu ve bugün olduğu gibi kendini sürekli gösterecek. Bunun ötesinde, karşılaştırmalı siyasal rejimler bağlamında konuyu ülkemizde tartışmanın yararı göz ardı edilmemelidir. Asıl yapılması gereken, Türkiye'nin demokratikleşme sorununu tartışmak olmalıdır. Tartışma şu üçlü eksene dayandırılabilir:
Parlamentonun demokratikleştirilmesi, yasama organı ile yürütme organı arasında işbirliğinin sağlanması, yargının bağımsızlaştırılması ve tarafsızlaştırılması. Kurumsal düzeltimler üzerinde tartışılırken, bunlara ilişkin normatif sürecin önemi göz ardı edilmemeli. Ulaşılmak istenen amaç kadar, kullanılan araçlar da etkili. Gerçekten, bugüne kadar norm koyarak atılan olumlu adımların uygulamaya geçirilmesinde karşılaşılan ciddi tökezlemelerde, normların yapım tarzındaki hatalar zinciri görmezden gelinebilir mi?

İbrahim Ö. Kaboğlu: Anayasa hukuku profesörü



http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=156489


Old 29-09-2006, 14:25   #6
Tiocfaidh

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.MehmetEmin TASLAK
peki parlamenter sistem işliyor mu?

işlemiyorsa yerine ne konulacağını tartışmak gerek mez mi?

yerine koyulacak bir sistem yoktur mu diyoruz.

yoksa tartışmak gereksiz,sistem bal gibi işliyor mu diyoruz;

öyle diyorsak; konuşmak abes olur;

ama neşteri vurmak lazım diyorsak;
her yönü ile tartışmak gerekir;

Sayın Taslak,

İşlemeyen sistemi küllen değiştirimek yerine işlememe sebeplerini araştırmak ve sistem içinde ıslah çalışmaları yapmak daha doğru değil midir?

Başkanlık rejimi bugün gerçek anlamda sadece ABD'de uygulanan ve ABD'nin kendine has özellik ve gerçekleriyle uyum içinde işleyen spesifik bir sistemdir. ABD'nin içinde bulunduğu ekonomik refah ve -bize nazaran oldukça nadir yaşanan- sosyal ve siyasal çalkantılar sebebiyle sistemin ABD'de istikrar içerisinde işlemesi gayet doğaldır. İdeolojik sağ ve sol yelpazelerin bulunmadığı ve birbirinden çok ince çizgiyle ayrılan sadece iki siyasi partinin iktidar şansının olduğu bir ülkeyi, aynı ideoloji içinde dahi onlarca fraksiyona ayrılan bir siyasi yapılanması olan Türk toplumuyla ve ülkesiyle nasıl bağdaştırabiliriz?

Mevcut sistemin işlemediği konusunda sizlerle hemfikirim ve acil çözüm üretilmesi gerektiği tezini ben de savunuyorum. Ancak bu çözüm ABD'nin dışında sadece bazı üçüncü dünya Latin Amerika ülkelerinde uygulanan bir sistem olmamalıdır, zira (ABD dışında)sistemi uygulayan Latin Amerika ülkelerinin durumu gözler önündedir.

Kendi görüşüm, aksaklıkları gidermek ve işlerlik kazandırmak suretiyle mevcut sistemi revize etmek yönündedir. Bu revizyon, Parlamenter sistemden siyasi yapısı bize ABD'den çok daha fazla benzeyen Fransa'da uygulanan Yarı Başkanlık sistemini geçiş şeklinde de olabilir. Çünkü Başkanlık sistemine geçiş Türkiye Cumhuriyeti devletinin 'kırmızı çizgiler' adı altında savaş sebebi saydığı bir çok değeri tek kurşun atılmadan kaybetmemize sebep olacaktır. Zira Başkanlık sisteminin tam anlamıyla işlemesi(özellikle bahsedilen bürokrasi ve kırtasiyeciliğin ortadan kaldırılması) için öncelikle yerel idarelere hizmet yetkisinin yanı sıra siyasi gücün verilmesi gerekecektir.

Yeniliklere daima açık bir insan olarak sistemin ıslahına sonuna kadar destek veriyorum, ancak "Başkanlık sistemi gelecek, dertler bitecek" tarzında bilimsellikten uzak ve hamasi söylemlerle bünyemize kesinlikle uyum göstermeyecek olan bi sistemin kabulunun karşısındayım.

Saygılar
Old 29-09-2006, 14:53   #7
can hukukcu

 
Varsayılan

bu konunun acılmasını çok saçma buluyorum. bir defe başkanlık sistemi ülkemizde uygulanamaz yetkilerin başkanda toplandığı bir yürütme erkini ülkemizde uygulayamayız. yarı başkanlık sistemi ise zaten uygulamasında da görüldüğü üzere sıkıntılar yaratan bir sistem.başbakan ve cumhurbaşkanı aynı görüşte değilse sistem işlemiyor,tıkanıklıklar oluyor. iyisi mi parlamenter sistem ve iyi bir frenleme dengesinin sağlanması.
Old 29-09-2006, 16:40   #8
canerilkan

 
Varsayılan

hukuk felsefesinde amaç en iyi hukuk sistemini bulmaktır.bu anlamda olmak üzere hiç bir konuyu tartışmaya açmak saçma değildir.iyiyi doğruyu ve güzeli bulmak ancak görüş alışverişinde bulunmak la yakalanır.can hukukçu yukarıda anlatılan nedenlerle görüşünüze katılmak mümkün değildir.
Old 29-09-2006, 18:42   #9
ibrahimkovanci

 
Varsayılan

şimdi arkadaslar bu konun bizim burada tartışmamızla bir degişim olmayacanı hepimiz biliyoruz ancak fikirlerimizi belirtmekte hakkımız neyse ben bu konuyu şöle açıklayayım baskanlık sisteminin gelebilmesi için önce devlet baskanı yetkilerini arttırmalıyız ama burada mühim bir konu var bu baskanlık sistemini uygulayan ülkelerde ayrı partiden olanlar dahi baskanın istegi bir yasanın ülke yararına olup olmadığına bakıp karar verip oylama yapıp parlemontolarından geçiriolar , yani baskan kendi partilerinden olmasa bile baskanşa ülke menfaati için birleşebiliyorlar ama bizim ülkemizde bu olmaz. çünkü bizler sadece partigirliğin verdiği aptalca tavırlarla ülke menfaatini dahi unutacak insanlarız onun için bizim gibi uyumsuzca yasamaya alışmış insanların,parlementerlerin var olduğu bir ülkede baskanlık sisteminin işlemeyeceği düşüncesindeyim...
Old 29-09-2006, 18:54   #10
ibrahimkovanci

 
Varsayılan

biraz agır ifadeler kullandıysam özür dilerim ama inan boşuna yapılan particilik bizim ülkemizde aptallık seviyesine kadar gelmiş durumda saygılarla
Old 13-10-2006, 15:16   #11
av.ilyasmeral

 
Varsayılan Başkanlık mı? Yarıbaşkanlık mı?

başkanlık sisteminin ABD'den başka başarıyla uygulandığı başka bi ülke daha yoktur. güney amerika ülkelerının hepsındekı denemeler askeri darbeler; ekonomık, sıyasi ve sosyal buhranlarla son bulmustur. Abd de başkanlık sıstemınınin başarıyla uygulanmasının sebebi amerikan sıyası hayatında olusan özgürlükçü teamüllerdir. bilindiği üzere Abd de serbest partıler var. bu şu demek parlementerler siyasi parti genel kurulunda alınan kararlarla bağlı değildir. oysa ulkemızde dısıplınlı partıler var parlementerler siyasi parti genel kurulu tarafından alınan karara uymazsa çeşitli yaptırımlarla karşılaşabılıyor. disiplinli partı hayatından serbest partı hayatına geçiş o kadar kolay değil onlarca yıl alacak bir süreç neticesınde bu hayat geçilebilir. Türkiye de bunun alt yapısı yoktur. buna rağmen başkanlık sistemıne geçilirse ne mi olur? şöyle örnek vereyim: sağ partilerin birinden başkanın seçildiğini parlamentonun ise sol partilerin elinde olduğunu düşünün. partilerinde disiplinli partı olduğu göz onunde bulundurulursa parlamentodan asla yürütmeye hareket sahası sağlayacak kararlar çıkmaz. Bu da demek ki: ekonomık kriz, işsizlik, yoksulluk, siyasi ve sosyal tıkanıklıklar... Tüm bunların ardından iç savaş gelir

Türkiye sartları ancak Fransa da olduğu gibi yarı başkanlık sistemini kaldırabılır kanaatındeyım. çünkü anayasamızda cumhurbaskanının gorev ve yetkılerı noktasında parlamenter sistem ve yarıbaşkanlık sistemının özellikleri görünüyor. Türkıye de ancak yarı baskanlık sistemı için bi alt yapı var. kaldı ki Turgut özal cumhurbaşkanı olduğu zaman anayasayı yarıbaşkanlık sıstemı seklınde yorumlamaya calısmıstı.
Old 27-10-2006, 17:53   #12
Özoğlu

 
Önemli

Konuya tam manasıyla hakim olduğumu söylemem affınıza sıgınarak birkaç lakırdı edeceğim.başkanlık sisteminin dünyadaki örnekleri malum.ABD hariç hiç bir ülkede gereği gibi uygulanabiliyor değil.Dahası ABD'deki sözde başarı da sistemin değil sosyopolitik yapının hüneridir kanaatindeyim.peki ya yarıbaskanlık?demokrasiyi tam olarak hazmedememiş bir ülke için parlementer rejimden kaymak ne kadar doğru olabilir bilemiyorum fakat hazır toplumsal altyapımızın hazır olduğu kanaatinde değilim.demokrasi kelime haznemizden cıkıp zihinlerimze iyice yerleştiğinde bu tartışmalar da gereksiz kalacak inancını taşıyorum..
Old 30-11-2006, 00:15   #13
Av. Galip DAĞTEKİN

 
Varsayılan

Olaya farklı bir bakış açısıyla bakmakta fayda var diye düşünüyorum...Dünyanın geneline baktığımızda insan haklarına yapılan bütün saldırılar yürütme organından gelmekteydi...Bunun sonucunda yürütme organını frenleyecek bir mekanizmaya ihtiyaç vardı o mekanizmada yasama organın güçlendirilmesiydi.(Anayasamızda da görüyoruz ki insan hakları ancak kanunla sınırlanabilir veya kanunsuz suç ve ceza olmaz vs.)Cumhuriyet döneminde de TBMM egemenliği millet adına kullanan kurumdur...Padişahın bütün yetkileri kuvvetler ayrılığı ilkesince bölünmüş durumdadır...Yürütme organı frenlemiş hatta yasama organının içinden çıkan bir fonksiyon olmuştur(meclis hükümeti sistemi).1960 ve sonrası dönemde parlamenter rejime geçilmiştir...Başkanlık sisteminde esas olan yürütme kuvvetinin ana mekanizma olmasıdır...Yasama organı biraz daha saf dışı kalmış durumdadır...Buradan hareketle demek istediğimiz Başkanlık sisteminin Bizim ülkemizde tam olarak uygulanamayacak olmasıdır...Ayrıca belirtmek de yarar vardır yürütmenin geniş yetkilerle donatılaması ileride yürütme organının güçlenerek bir diktatörlüğe ya da monarşiye dönüşmesine olanak sağlamasıdır...(ABD istisnadır)...saygılarımla
Old 26-03-2007, 16:05   #14
Av. BNK

 
Varsayılan

Bu başkanlık sistemini Atatürk neden düşünmedi acaba hiç düşündünüz mü?

1- Başkanlık sistemini Türkiye kamuoyunda kimler istiyor?
Türkiye'nin eyalet sistemine geçmesini isteyenler başkanlık sisteminin de bayraktarlığını yapıyorlar. Şu bir gerçek ki başkanlık sistemi olan her ülke eyalet sistemine geçmiş olmasa da Türkiye'yi üniter devlet yapısından vaz geçirmek için başkanlık sistemi öneriliyor.

Başkanlık sistemini isteyenlerin başında Yargı denetiminden bıkmış olanlar var. Örneğin Anayasa Mahkemesi'nden rahatsız olanlar var. Onlar için başkanlık sistemi ülkenin diledikleri gibi yönetilmesi için dikensiz gül bahçesi. Başkanlık sistemi ile birlikte yargı denetimini de ortadan kaldırmayı planlıyorlar.

2- Parlamenter demokrasimizin eksikleri giderilirse başkanlık sistemine ihtiyaç kalır mı ?
- Yargı bağımsızlığı tam anlamıyla sağlansa,
- Dokunulmazlıklar kaldırılsa,
- Kuvetler ayrılığı güçlendirilse,
- Egemenlik ile ilgili konular da örneğin Avrupa Birliği, gümrük birliği ya da yabancı askeri kuvvetlerin konuşlandırılması ile ilgili konularda referandum yapılma şartı getirilse,
- Siyasi partiler kanununda değişiklikler yapılsa ve partilerin daha demokratik bir yapıya kavuşmaları sağlansa,
- %10 barajı kaldırılsa, meclis aritmetiği daha adil oluşsa,
başkanlık sistemine ihtiyacımız olur mu?
Old 06-04-2007, 23:44   #15
ahmetsacit

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av. BÜLENT NURİ KURDOĞLU
2- Parlamenter demokrasimizin eksikleri giderilirse başkanlık sistemine ihtiyaç kalır mı ?
- Yargı bağımsızlığı tam anlamıyla sağlansa,
- Dokunulmazlıklar kaldırılsa,
- Kuvetler ayrılığı güçlendirilse,
- Egemenlik ile ilgili konular da örneğin Avrupa Birliği, gümrük birliği ya da yabancı askeri kuvvetlerin konuşlandırılması ile ilgili konularda referandum yapılma şartı getirilse,
- Siyasi partiler kanununda değişiklikler yapılsa ve partilerin daha demokratik bir yapıya kavuşmaları sağlansa,
- %10 barajı kaldırılsa, meclis aritmetiği daha adil oluşsa,
başkanlık sistemine ihtiyacımız olur mu?

Yargı bağımsızlığının tam anlamıyla sağlanabilmesi için yürütmeye ve yasamaya düşen sorumluluklar dışında hukukun uygulayıcısı olan hakim ve savcıların kendini tam anlamıyla bağımsız olarak hissetmeleri gerekir ancak Yargıtay içtihadlarının hakimler ve savcılar üzerindeki etkisi bunların yükselmesinin yargıtaydan ne kadar kararının onanmasına bağlı olması durumları ise yargının kendi içinde bir çelişki içinde olduğunu gösterir.Hem yargı bağımsızlığını savunup hem de bir iddianameden dolayı bir savcının görevinden alınmasını doğru bulan yargıtay cumhuriyet başsavcıları Türk yargı sisteminin başında olduğu sürece yasama ve yürütme erkler ayrılığının tüm gereklerini yerine getirip yargıyı bağımsız hale getirecek kanuni düzenlemeleri yapsa bile sorunun çözümü yine hukukun uygulayıcılarındadır.
Dokunulmazlıkların tamamen kaldırılması ise aşırı derece popülist bir yaklaşım olacaktır ancak tamamen kaldırmak yerine aşağıdaki anayasa hükmü şöyle değiştirilebir.


Madde 83 \ 2-Seçimden önce veya sonra bir suç işlediği ileri sürülen bir milletvekili, Meclisin kararı olmadıkça tutulamaz, sorguya çekilemez, tutuklanamaz ve yargılanamaz. Ağır cezayı gerektiren suçüstü hali ve seçimden önce soruşturmasına başlanılmış olmak kaydıyla Anayasanın 14 üncü maddesindeki durumlar bu hükmün dışındadır. Ancak, bu halde yetkili makam durumu hemen ve doğrudan doğruya Türkiye Büyük Millet Meclisine bildirmek zorundadır.



Kanaatimce yukarıdaki anayasa hükmünden sorguya çekilemez ve yargılanamaz ibareleri çıkartılmalıdır.Böylece milletvekilinin yasama dokunulmazlığı sınırlandırılmış olsa bile verilen bu meslek dışı imtiyaz vekilin yasama faaliyetlerine katılmasının engellenmesine mani olacaktır.
Tamamen kaldırılırsa milletin iradesine darbe vurulacak eylemler yapılarak demokrasiden uzaklaşılmış olur bu da parlementer rejimi geliştirmek yerine temelden zedeler.
Siyasi partiler kanunuda değişiklik yapılmalı fakat ilk önce önüne gelenin parti açtığı Türk siyasi ortamında istikrara yönelik siyasi hayatın vazgeçilmez unusuru olan siayasi partilere parti içi demokrasi anlayışı yerleştirilmelidir.Bir çok partinin girdiği bir meclis temsilde adalet ilkesine uygun olabilir ancak bu da hükümet krizlerini ve siyasi istikararsızlıkları getirir.
Bence sizin parlementer rejimin temel sorunları olarak belirlediğiniz bu başlıkların ötesinde daha öncelikli sorun ise Cumhurbaşkanın yetkileridir.Unutmayalım ki 1982 anayasasının getirmiş olduğu bu rejim cumhurbaşkanın yetkileri dolaysıyla başkanlık rejimine kaymaktadır.
Old 07-04-2007, 09:37   #16
Av. BNK

 
Varsayılan

Dokunulmazlıklari ile ilgili düşüncemi Anayasanın değiştirilmesi zamanı gelmedimi forumunda belirttim.

Yasama görevinin ifası sırasında dokunulmazlıkların varlığının adaletin tecellisini nasıl önlediğini açıklamama gerek var mı?

Yasama görevi esnasında suç işleyen bir milletvekilinin suçunu tekrar etmesini ve yeni suçlar işlemesini nasıl engelleyeceksiniz?

Yasama görevinin bağımsız şekilde yürütülebilmesi için yargılamalarının yapılacağı mahkemeler özel yetkili olabilir. Yargıtay Ceza Genel Kurulu gibi.

Türk Milleti adına karar veren adaletin tecellisini engellediğ için dokunulmazlıkların varlığı başlıbaşına millet iradesine darbe indirmektir.

Yargı bağımsızlığının sağlanması için tabiki sadece anayasal düzenlemeler yetmez kanuni düzenlemeler de gerekir. (Görevden alınan savcı için sizin gibi düşünmüyorum. Ancak konumuz bu değil)Ancak yargı bağımsızlığı tehlikede olduğu için ve dokunulmazlıklar gibi engeller yargının elini kolunu bağladığı için büyük sıkıntılar yaşanmaktadır.

Siyasi istikrarsızlık temsilde adaletin olmadığı bir meclis yapısında ki tek parti iktidarında olur. Demokrasi kültürünün yerleşebilmesi için ilk önce insanlara temsilde adalet sağlıyacaksınız ve temsil edilebilme şansı tanıyacaksınız. Bu imkânı vermezseniz kimse demokrasiyi öğrenemez. Çünkü demokrasi bir yaşam biçimidir. Siyasi partiler kanununda yapılacak değişikliklerle partilerin daha demokratik bir yapıya kavuşmaları sağlanabilir. Çok partili meclis aritmetiğini potansiyel hükûmet krizi ya da siyasi istikrarsızlık olarak görmeniz de son derece yanlış. Hükûmet krizi olmasın diye 22 milyon seçmenin oyunun meclise yansımaması asıl siyasi istikrarsızlık kaynağıdır.

Cumhurbaşkanının yetkileri icrai değil ki başkanlık sistemine kaysın. Cumhurbaşkanının yetkileri kritik durumlarda önem arzeder. Sadece anayasa mahkemesinde dava açma yetkisi dahi sizin siyasi istikrar olarak belirttiğiniz tek perti iktidarında önemli bir denetim sağlamaktadır. İster parlamenter rejim olsun ister başkanlık sistemi olsun denetim yoksa eğer o rejim diktatörlüğe döner.
Old 20-04-2007, 22:37   #17
eren60

 
Varsayılan

Devlet ile yurttaşlar arasındaki bağ esas olarak toplumun devlete vücut vermesi şeklinde olur. Toplum devleti güven ve barış için bir araç olsun diye var eder. Eğer toplumun güven ve barış içinde birarada yaşama iradesine uymuyorsa da bu aracın şeklinde değişikliklere gidebilir. Toplumun iradesine dayanan devlet amaç değil son tahlilde bir araçtır. Ancak bu değişiklik bir sistemin tam olarak işlemeyeceği anlaşıldığı takdirde değiştirilmelidir. Aksi takdirde yenisi çok daha büyük sıkıntılar getirecektir. Şimdi somut olarak kendimizi ele alırsak; bizim devlet modelimizin başarıyla işleyebileceği daha Cumhuriyetin ilk yıllarında kanıtlanmıştır. Şuan yaşamakta olduğumuz süreç sistemin çökme değil ergenlik dönemidir. Bu nedenle de değişmesi gerektiğine inanmıyorum.
Old 21-04-2007, 09:58   #18
Tiocfaidh

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan eren60
Şimdi somut olarak kendimizi ele alırsak; bizim devlet modelimizin başarıyla işleyebileceği daha Cumhuriyetin ilk yıllarında kanıtlanmıştır. Şuan yaşamakta olduğumuz süreç sistemin çökme değil ergenlik dönemidir. Bu nedenle de değişmesi gerektiğine inanmıyorum.

Sayın eren60, devlet modelimizin başarıyla işleyeceği cumhuriyetin ilk yıllarında kanıtlanmamıştır. Aksine; geride kalan 84 yıl işlemeyen, tıkanan hatta kimi dönemlerde iflasın eşiğine gelen oldukça sancılı bir sürece tanıklık etmiştir. Türkiye Cumhuriyeti'nin mevcut devlet yapısını ve hükümet sistemini 80 yıl öncesiyle kıyasladığınızda ve bu süreçte zorunluluk gereği değiştirilmek durumunda kalan anayasal kurumları göz önünde bulundurduğunuzda, 80 yıl öncesinde sistemin başarıyla işleyeceğine dair pek de bir kanıt olmadığını bizzat analiz edebilirsiniz.

Saygılar
Old 21-04-2007, 11:19   #19
eren60

 
Varsayılan

80 yıl önce atılan adımların bizi hala idare ettiğini gördükçe fikirlerimde ısrar ediyorum. Başkanlık sistemine geçmek yerine elimizdekinin açıklarını kapatmak daha mantıklı olur. Yoksa her zorda kaldığımızda yeni bir sisteme geçersek ne istikrar kalır memlekette ne huzur.
saygılarımla;
Old 23-04-2007, 07:35   #20
Tiocfaidh

 
Varsayılan

Başkanlık sistemine geçiş yerine mevcut sistemi ıslah etmek ve sistemdeki yozlaşmayı gidermek gerektiği fikrini -bu konu içinde daha önce yazdığım mesajımda da belirttiğim gibi- ben de savunuyorum. Tabi bunu savunurken aralarında siyahla beyaz gibi kontrast farkı olan 1920'lerin otoriter Meclis Hükümeti sistemiyle günümüz liberal parlamenter demokrasisi arasındaki karşıtlığı göz önünde bulundurarak ve bu karşıtlığın farkında olarak.

Saygılar
Old 23-04-2007, 09:55   #21
eren60

 
Varsayılan

Otoriter değil ama devletçi bir politikaya ihtiyacımız olduğu kesin, aksi takdirde sonumuz Arjantin'den farklı olmayacak. Sonuçta devletçilik politikasıyla da demokrasi pekala birlikte yürüyebilir. Devletçilikten kastım da sadece ekonomik alanda devletçiliktir. Zaten liberalizm de Türkiye'ye yutturulmak istenen bir sistemdir. Türkiye'nin liberal olmasını isteyenler önce kendileri olsun ozaman. Almanya, Fransa vb..
saygılarımla;
Old 24-04-2007, 09:56   #22
Av. BNK

 
Varsayılan

Eğer bir sistemi iyi işletmeye değilde kendi çıkarlarımıza uymayan yönlerini törpülemeye çalışarak ülkeyi yönetmeyi kalkarsak hiç bir sistem işlemez.

Türkiye her iktidar tarafından başına buyruk idare edilmeye çalışıldı. Hiç biri ne padişahlık yetkilerinin özleminden kurtuldu ne de tek parti olup her istediğini yapabilme özleminden.

Ayrıca çok partili demokrasiye alt yapısı hazırlanmadan geçtiğimizi unutmayalım. Yani Anayasa Mahkemesi olmadan hakimlik teminatı ve yargı bağımsızlığı sağlanmadan (En azından bu günkü kadar) basın özgürlüğü sağlanmadan, örgütlenme özgürlüğü sağlanmadan, adil bir seçim sistemi olmadan bu işe kalkıştık. Sonuçta ihtilaller yakamızı bırakmadı. Bütün bunların bir türlü siyasetçiler tarafından yapılmayışı ise işlerine gelmesindendir. Bu gün bunları daha ileriye götürmek istememelerinin nedeni de yine işlerine gelmediğindendir.

Yani sistemde bir kusur yok. Kusur demokrasiyi amaç değil araç olarak gören siyasetçilerde. Değişmesi gereken onlar.
Old 02-05-2007, 11:56   #23
aslıhankart

 
Varsayılan

Bence başkanlık sistemine geçilmesini savunurken,birçok unsuru göz önünde tutmak gerekir.
Halk tarafından seçilen başkan,ister istemez,bir meşruluk kazanacaktır(yani çift meşruluk).Yeri geldiğinde ise kendi seçmenlerine karşı-bu meşruluğa dayanarak-vazifelerini yerine getirmek isteyecektir.Hele hele dün açıklandığı üzere başkanın 5+5 şeklinde seçilmesi kuralı da getirilirse,kendi seçmenine yönelik çalışma görevi daha da önem kazanacaktır.
Bu sistemde yasama ile yürütme arasında bir uyuşmazlık ortaya çıktığında,ülke çıkmaza sürüklenebilecektir.Örneğin (eğer yıl konusunda yanılmıyorsam ) 1994'te ABD'de Bill Clinton'un başkanlığı döneminde yasamanın,yürütmenin hazırladığı bütçeyi beğenmeyerek kabul etmemesi ve 800.000 civarında federal görevlinin 1 Ocak'ta evine dönmesi söz konusu olmuştur.
Özellikle Türkiye'nin şu anda içinde bulunduğu durum ve mevcut koşullar da düşünüldüğünde,başkanlık sistemine geçmek bence pek doğru değildir.Bugün,
parlamenter sistemin bir gereği olarak,meclisin seçtiği cumhurbaşkanının en basit bir vetosunda dahi,yer yerinden oynarken;başkanı şimdikinden çok daha fazla yetkiye sahip kılmayı ve bir anlamda siyasileştirmeyi,meşrulaştırmayı,ülkemizin henüz kaldıramayacağı bir durum olarak görmekteyim.
Bu bağlamda,kendimce,bir çözüm önerisi olarak da Sayın Tiocfaidh'e katılıyorum.Parlamenter sistem üzerinde doğru ve gerekli değişiklikler yapılarak,yeni bir düzenlemeye gidilebilir.Ayrıca yaşanan sorunların birçoğunun "temsilde adalet"i engelleyen %10 barajından kaynaklandığı da hesaba katılırsa,bu konudaki bir düzenleme de yerinde olacaktır,kanaatimce.


Saygılarımla...
ASLIHAN KART
Old 06-05-2007, 14:53   #24
üye8555

 
Varsayılan

Değerli hukukçular, "özgürlük denen elbise bize bol geldi, içinde oynamaya başladık" anlayışı de kadar yanlışsa, "parlamentarizm bize yetmiyor, başkanlık rejimine geçelim" demek de o denli yanlıştır.Şu günlerde malesef bazı çevrelerce başkanlık sisteminin bize "iyi" geleceğine dair kamuoyunu yönlendirme çalışmaları aldı başını gidiyor.Sadece ABD'DE, ki o da ABDlilerin çabaları sayesinde işleyebilen, başkanlık sisteminin getirileri, götürüleri, olumlu ve özellikle olumsuz yanları tartışılmadan, yaparız olur mantığıyla hareket ediliyor.Herşeyden önce bu bir Anaysal tercihi ifade eder.Fakat bu tercih yapılmadan önce ülkenin sosyo-kültürel, ekonomik, politik...vs. durumu göz önünde bulundurulmalı, ve en önemlisi, ülke ve toplumun anayasal geleneğine,bu sistemi içselleştirip içselleştiremeyeceğine dikkat edilmelidir.Dikkatinizi çekerim, halk tarafından azımsanamayacak bir çoğunlukla seçilen, geniş yetkileri haiz ve aynı ölçüde sorumsuz bir başkandan söz ediyoruz.Ülkemizde yıllardır yüzde ellinin üzerinde oy alabilen bir hükümet çıkmazken, ondan kat kat üstün bir oyla seçilen başkanın, sorumluluğu olan başbakanı ve hükümeti ezmesi, işten bile değildir.Kaldı ki, devlet başkanı, görevi ve konumu gereği, partiler üstü bir konumda ve tarafsız olmalıdır.Böyle bir sistemde, seçilebilmek için adaylar ister istemez bir kampanya arayışında olacaktır, yani bunun için en makul araç olan partileri kullanacak, çıkarını paylaştığı partinin az çok güdümünde olacaktır.Onu da bırakalım, daylar seçim propadandasında ne vaat edebilirler ki?Devlet başkanlığı ve hükümet, yıllardan beri ülkemizin yumuşak karnıdır.Bu tür tartışmalarla sistemi daha çok yıpratmak yerine, anayasal geleneklerimize ve sosyal yapımıza uygun mevcut sistemimizin yıpranan yerlerini onarmak, en makul çözüm olarak görünüyor bana.Anayasa bir zincirdir, bir halkasını değiştirdiğimizde bütün sistem bundan etkilenir.Birkaç maddelik paketlerle böyle büyük bir işe kalkışmak, binilen dalı kesmektir.Bu tartışma yeni değil, yıllardır gündemde.Bu ülke üç tane kurucu meclis gördü.Her fırsatta ileri görüşlülüğünü dile getirmekle övündüğümüz, Türk ulusunu en iyi tanıyan Atatürk,Cumhurbaşkanı'nın yetkilerini genişletme önerilerine hiçbir zaman sıcak bakmamıştır, bunun sebebi sadece Padişahlığı çağrıştıracağı düşüncesi olmasa gerek...SAygılar
Old 07-05-2007, 10:46   #25
Av. BNK

 
Varsayılan

Atatürk bu ülkede yetkiyi eline geçirenlerin neler yapabilecğini çok iyi bildiği için başkanlık sistemini kabul etmedi. Yani ciğerimizi biliyordu.
Old 28-09-2009, 10:13   #26
Yenal Ünseli

 
Varsayılan

Başkanlık sisteminin arızasız uygulanabilmesi içi "supreme Cord "tarzı bir Anayasa yargısı, vatandaşlık bilincinin ve hukukunun gelişmiş olası, en önemlisi de ülkenin özürlü olmayan ve insan odaklı demokratik rejim esasları içinde yönetilmesi gerekir.Parlemanter sistemin ülkemizde 59 yıldır gereği gibi işletilememesinin nedeni 1960 ayaklanması sonu yürürlüğe konulan 61 anayasası ile bu günki anayasadır.Maruz nedenle demokratik açılım sivil bir anayasa ile başlamalıdır. Saygılarımla.Av.Yenal Ünseli
Old 05-01-2010, 10:50   #27
Av.Egemen A.

 
Varsayılan

Başkanlık sistemi disiplinsiz ve katı olmayan siyasal partilerin olduğu devletlerde uygulanabilir.Uzlaşmaya açık bir sistem değildir ve parlamenter sisteme göre daha "tıkanabilir" bir sistemdir.

Sizce bu kadar siyasal partinin olduğu ve siyasal parti liderlerinin gayet koltuk sevdalası olduğu ülkemizde bu sistemin uygulanabilirliği var mı?
Old 07-01-2010, 02:06   #28
üye25928

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan olric
Başkanlık sistemi disiplinsiz ve katı olmayan siyasal partilerin olduğu devletlerde uygulanabilir.Uzlaşmaya açık bir sistem değildir ve parlamenter sisteme göre daha "tıkanabilir" bir sistemdir.

Sizce bu kadar siyasal partinin olduğu ve siyasal parti liderlerinin gayet koltuk sevdalası olduğu ülkemizde bu sistemin uygulanabilirliği var mı?
Ben de size katılıyorum. Demokrasi kültürüne sahip olmadan böyle bir uygulamaya dönmek 1960lara götürür bizi.
Old 14-01-2010, 11:24   #29
hukukun-üstünlüğü

 
Varsayılan

Demokrasi kültürünün başta bürokrasi olmak üzere birçok kurumda oturması lazım.Millet iradesini temsil edenlere saygı duymakla başlamalı demokrasi kültürünü oturtmaya.Başkanlık değil ama yarı başkanlık sistemi şuanki anayasal rejime de bakılınca düşünülebilir. Bence sakıncası da yoktur.
Old 14-01-2010, 13:05   #30
Av.Egemen A.

 
Varsayılan

İlk kez yapılacak olan Cumhurbaşkanı seçimleri ile Türkiye'nin yarı-başkanlık sistemine geçişin ilk adımını atacağını düşünüyorum.Cumhurbaşkanı halk tarafında seçilince Türkiye'nin siyasal sistemi parlamenter sistem ile yarı-başkanlık sistemi arasında bir yere yerleşecektir.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 
Konu Araçları Konu İçinde Arama
Konu İçinde Arama:

Detaylı Arama
Konuyu Değerlendirin
Konuyu Değerlendirin:

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Barter Sistemi Hakkında av.zuhala Meslektaşların Soruları 3 25-05-2011 14:42
Jüri Sistemi Av. Ali Aksoy Hukuk Sohbetleri 21 16-12-2009 16:43
Taşıt Tanıma Sistemi (?) Av. Şehper Ferda DEMİREL Hukuk Sohbetleri 0 11-09-2006 23:57
güvenlik tedbirleri sistemi iustinianus Ceza Hukuku Çalışma Grubu 1 01-09-2006 03:48


THS Sunucusu bu sayfayı 0,07954693 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.