Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

Yargıtay Kararı Arıyorum

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 31-05-2012, 14:05   #1
Avsibel

 
Varsayılan Yargıtay Kararı Arıyorum

Sayın meslektaşlarım şufa davasında bildirimin noter kanalıyla olması gerektiğini gösterir yargıtay kararı arıyorum. Yardımcı olursanız çok sevinirim. SAYGILARIMLA
Old 31-05-2012, 14:09   #2
İlhan_ERDEN

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Avsibel
Sayın meslektaşlarım şufa davasında bildirimin noter kanalıyla olması gerektiğini gösterir yargıtay kararı arıyorum. Yardımcı olursanız çok sevinirim. SAYGILARIMLA

T.C. YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

Esas: 2010/6-576
Karar: 2010/617
Karar Tarihi: 01.12.2010

ÖZET: Somut olayda; mahkemece, gerek ilk kararda gerekse Özel Daire’nin bozma ilamında tartışılıp, değerlendirilmediği halde, bozma ilamında <önalım hakkının kabulü ile işin esasının incelenmesi> gereğine işaret eden ifadelerden esinlenilerek davanın esasını da kapsayacak değerlendirmelerle ilk karardaki gerekçe değiştirilmiş ve davanın reddine karar verilmiştir. Mahkemece direnme olarak adlandırılıp, Hukuk Genel Kurulu’nun ilk kararında da aynı nitelemeyle incelemeye konu edilen bu hükmün, gerçekte direnme kararı olmayıp; bozma kararından esinlenilerek değişik gerekçelerle oluşturulmuş yeni bir hüküm olduğunun kabulü gerekir. Kurulan bu yeni hükmün temyizen incelenmesi görevi ise Hukuk Genel Kurulu’na değil, Özel Daire’ye aittir.

(1086 S. K. m. 429) (4721 S. K. m. 2, 732, 733, 734) (YHGK. 23.06.2010 T. 2010/6-341 E. 2010/346 K.)

Dava: Taraflar arasındaki davadan dolayı, bozma üzerine direnme yoluyla Kayseri Asliye Ticaret Mahkemesi’nce davanın reddine dair verilen 21.10.2009 gün ve 2009/522 E. 2009/567 K. sayılı kararın bozulmasını kapsayan ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’ndan çıkan 23.06.2010 gün ve 2010/6-341 Esas- 346 Karar sayılı ilamın, karar düzeltilmesi yoluyla incelenmesi davalı vekili tarafından verilen dilekçe ile istenilmiştir.

Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Kararı

Karar: Dava, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 732 ve devamı maddelerinde düzenlenen önalım (şuf’a) hakkına dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.

Davacı kooperatif vekili; kooperatifin, 3244 ada, 6 parselde 140/610 oranında hisse sahibi olduğunu, sonradan aynı taşınmazdan davalı Kooperatifin 02.04.2008 tarihinde pay satın aldığını, müvekkili kooperatifin yasal önalım hakkına sahip olması nedeniyle davalı adına oluşan payın iptali ile davacı adına tescilini istemiştir.

Davalı vekili dava konusu taşınmazda davalı kooperatifin davacı ile aynı gün pay satın aldığını, tapuda gösterilen satış bedelinin gerçek satış bedeli olmadığını pay devrinin asıl nedeninin satış değil, önceki malikler ile yapılan kat karşılığı inşaat sözleşmesi olduğunu, taşınmazın fiilen taksim edildiğini ve davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece; davacının dava konusu taşınmaza, aynı gün saat farkı ile daha önce (davacının 02.04.2008 günü saat 11.29’da, davalının 02.04.2008 günü saat 15:32’de) malik olduğu, ancak davalı tarafın Tapu Sicil Müdürlüğüne satış ve intikal için başvurusunun davacıdan bir gün önce, yani 01.04.2008 tarihi olduğu, işlemin niteliği ve çokluğu, işlemi yapan idarenin kendi iç işleyişi, görevlendirmesi vesair nedenlerle işlemin 02.04.2008 günü saat 15:32’de tamamlanmış olabileceği anlaşıldığından, davacı tarafın taşınmaza daha önce iyiniyetle malik olduğunun kabul edilemeyeceği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Davacı vekilinin temyizi üzerine Özel Dairece; önalım hakkı ile ilgili ilkeler ortaya konulduktan sonra aynen; <…davacı dava konusu 3244 ada 6 parselde 2.4.2008 tarihinde saat 11.29’da hissedar olmuş, davalı ise aynı gün saat 15.32’de hisse satın almıştır. Bu durumda davacı, davalıdan daha önce taşınmazda hissedar olduğuna göre önalım hakkının doğduğunun kabulü gerekir. Mahkemece işin esasının incelenerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçeyle davanın reddine karar verilmesi doğru değildir.> gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Yerel Mahkemece; önceki gerekçeler yanında bozmada işaret olunan esasa ilişkin değerlendirmelere de yer verilerek <…taşınmaz maliklerinden S. D. ile davalı Kooperatif arasında 31.10.2007 tarihli noterde düzenleme şeklinde gayrimenkul satış vaadi ve kat karşılığı inşaat sözleşmesi imzalanmış olmasına rağmen, aynı parsel maliki S. D. ile davacı kooperatif arasında bu tarihten 23 gün sonra 23.11.2007 tarihinde aynı parsele ilişkin yeni bir düzenleme şeklinde kat karşılığı inşaat sözleşmesi imzalandığı, davalı ile yapılan sözleşmenin, davacı ile yapılan sözleşmeden daha önce imzalandığı, her nasılsa davacının tapudaki işleminin davalının işleminden önce tamamlandığı, bu durumun tapu dairesindeki memurların işlemi yapma konusundaki taraflardan birine öncelik vermesi, işlemin çokluğu gibi davalıdan kaynaklanmayan bir nedenden kaynaklanmış olabileceği, davacının bundan haberdar olmadığının düşünülemeyeceği, davacının amacının gerçekte taşınmazın tamamına sahip olmaya yönelik bulunduğu ve davranışının aynı Kanunun 2. maddesi kapsamında kötüniyetli olduğu, 4721 sayılı TMK’nun 732 ve devamı maddelerindeki amacın somut olay yönünden gerçekleşmediği, davanın reddi gerektiği gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiş; bu karar direnme olarak adlandırılmıştır.

Davacı vekilinin temyizi üzerine, Hukuk Genel Kurulu’nca; karar <…arsa sahibi dava dışı S. D.’in davacı ve davalı Kooperatifler ile ayrı ayrı noterde düzenleme şeklinde gayrimenkul satış vaadi ve kat karşılığı inşaat sözleşmeleri imzaladığı; mahkemece anılan sözleşmelerin geçerli olup olmadığı hususunun araştırılmadığı ve buna bağlı olarak gerçekleştirilen pay devrinin durumunun değerlendirilmediği; her ne kadar eldeki davanın önalıma ilişkin olması ve niteliği gereği bu irdelemenin yapılmasının gerekmediği yönünde görüşler ileri sürülmüşse de çoğunluğun buna katılmadığı; önalım hakkının kullanılması için gerçek bir devir bulunması gereğinden hareketle mahkemenin bu konu üzerinde durmamasının usul ve yasaya uygun bulunmadığı; mahkemece yapılacak işin; dava dışı arsa sahibi S. D.’in, davacı ve davalı Kooperatifler ile ayrı ayrı imzaladığı gayrimenkul satış vaadi ve kat karşılığı inşaat sözleşmelerinin geçerli olup olmadıklarını belirlemek ve önalım hakkının ancak gerçek satışlarda kullanılabileceği nazara alınmak suretiyle önalım hakkının doğup doğmadığına karar vermekten ibaret olduğu> şeklinde değişik gerekçelerle bozulmuştur.

Davalı vekili, Hukuk Genel Kurulu kararına karşı karar düzeltme isteminde bulunmuştur.

Hukuk Genel Kurulu’ndaki karar düzeltme görüşmesi sırasında işin esasına geçilmeden, öncelikle; Hukuk Genel Kurulu kararında aynı gün saat farkıyla yapılan satışların önalım (şuf’a) hakkının kullanılmasına olanak verip vermeyeceğinin tartışılmadığı, ayrıca mahkemece direnme olarak adlandırılan kararda satışların içeriği de değerlendirilerek davanın esasına ilişkin koşulların bulunmadığının karara bağlanmasının yeni bir hükmün varlığını ortaya koyup koymadığı hususları ele alınarak tartışılmış ve karara bağlanmıştır.

Hemen belirtilmelidir ki, mahkemenin redde ilişkin kararında işin esası ile ilgili bir değerlendirme yer almadığı gibi bu kararını bozulmasına ilişkin Özel Daire kararında da <önalım hakkının doğduğunun kabulü gerektiği> hususunun belirlenmesinden sonra açıkça <Mahkemece işin esasının incelenerek sonucuna göre bir karar verilmesi> gereğine işaretle karar bozulmuştur. Daha açık ifadeyle, Mahkemece işin esasına yönelik bir karar verilmemiş; Özel Dairece de bu konuda bir inceleme ve belirleme yapılmamıştır.

Hal böyle olunca; Yerel Mahkeme ile Özel Daire arasındaki uyuşmazlık önalım hakkının doğup doğmadığı ile sınırlıdır.

Ne var ki, Yerel mahkemece direnildiğinden bahisle verilen kararda, bozmadan esinlenilerek işin esasına ilişkin değerlendirmelere de yer verilmiş; sonuçta dava esastan reddedilmiştir. Davacının temyizi üzerine Hukuk Genel Kurulu’nun oyçokluğu ile verilen 23.06.2010 tarih ve 2010/6-341 Esas-2010/346 sayılı kararıyla; bu karar direnme olarak nitelendirilmiş ve yukarıda açıklanan değişik nedenlerle bozulmuş; öncelikle tartışılması ve karara bağlanması gereken önalım hakkının doğup doğmadığı hususu ise tartışılmamış; değerlendirilmemiştir.

Bu husus karar düzeltme görüşmelerinde ele alınmış; bir hakkın varlığı (usul) konusundaki uyuşmazlık çözümlenmeden esasa girilmiş olduğunun tespiti nedeniyle davalı yanın karar düzeltme istemede hukuki yararının bulunduğu ve isteminin de usule ilişkin bu noktada yerinde olduğunun kabulü ile öncelikle ve özellikle, dava konusu parselde 02.04.2008 tarihinde saat 11.29’da davacının, aynı gün saat 15.32’de de davalının hisse satın almaları karşısında, aynı gün saat farkı ile gerçekleşen bu işlemler nedeniyle davacının önalım hakkının doğup doğmadığının incelenmesi ve tartışılmasına geçilmiştir.

Konunun sağlıklı biçimde tartışılabilmesi ve uyuşmazlığın çözümü için öncelikle, yasal önalım (şuf’a) hakkının hukuki niteliklerinin irdelenmesinde yarar vardır.

Yasal önalım hakkı, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun <Devir Hakkının Kısıtlamaları> üst ve <Yasal Önalım Hakkı> alt başlıkları altında <a.Önalım Hakkı Sahibi> başlıklı 732; <b.Kullanma Yasağı, Feragat ve Hak düşürücü süre> başlıklı 733 ve <c.Kullanılması> başlıklı 734. maddelerinde düzenlenmiştir.

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK)’nun 732. maddesi; <Paylı mülkiyette bir paydaşın taşınmaz üzerindeki payını tamamen veya kısmen üçüncü kişiye satması hâlinde, diğer paydaşlar önalım hakkını kullanabilirler.> hükmünü içermektedir.

Madde gerekçesinde ise: <Maddede paylı mülkiyette herhangi bir paydaşın kendi payını ister tamamen ister kısmen bir başkasına satması hâlinde, diğer paydaşların önalım haklarını kullanabilecekleri öngörülmüştür. Bu suretle, önalım hakkının, bir payın üçüncü kişiye tamamen veya kısmen satılması durumunda da kullanılabileceği vurgulanmıştır.> denilmektedir.

Aynı Kanunun 733. maddesi; <Yapılan satış, alıcı veya satıcı tarafından diğer paydaşlara noter aracılığıyla bildirilir. Önalım hakkı, satışın hak sahibine bildirildiği tarihin üzerinden üç ay ve her hâlde satışın üzerinden iki yıl geçmekle düşer.> şeklinde düzenlenmiştir.

Bu maddenin gerekçesinde de; <Bununla önalım hakkının, paylı mülkiyetteki payın, pay sahibinin iradî satışlarında kullanılabileceği vurgulanmış, bu satış pay sahibinin kendi serbest iradesine dayanmıyor, cebrî arttırmaya dayanıyorsa önalım hakkının kullanılamayacağı öngörülmüştür.… Maddenin üçüncü fıkrası satışın alıcı ya da satıcı tarafından diğer paydaşlara bildirilmesi yükümlülüğünü getirmiştir. Bu bildirimin noter aracılığı ile yapılması öngörülmüştür. 1984 tarihli öntasarının 653 üncü maddesinin beşinci fıkrasında da yer alan bu hüküm sayesinde uygulamada en büyük sıkıntıya neden olan, önalım hakkı sahibinin, satıştan haberdar olmadığı iddiasıyla bu hakkın kullanılabileceği üst süre olan 10 yılın bitimine kadar bu hakkını kullanmasının önlenmesi amaçlanmıştır.> açıklaması yer almıştır.

Böylece, halen yürürlükte bulunan bu hükümlerle; yasal önalım hakkının, paylı mülkiyette paydaşın taşınmaz üzerindeki payını tamamen veya kısmen üçüncü kişiye satması halinde kullanılabileceği; önalım hakkından feragatin yöntem ve koşullarının neler olduğu; satışın diğer paydaşlara bildirilmesi gereği; bu bildirimden ve satış tarihinden itibaren uygulanacak yasal süreler; bu hakkın ancak dava açılarak kullanılabileceği; önalım bedelinin ve giderlerin nakden yatırılması gerektiği hususları düzenleme altına alınmıştır.

Bu saptamalar yapıldıktan sonra, kabul edilen sistemin ve hukuki niteliğinin ne olduğu üzerinde durulmalıdır.

Yasal önalım hakkı, paylı mülkiyete konu bir taşınmazın paydaşlarından birinin payını bir üçüncü kişiye satması halinde diğer paydaşlara aynı şartlarla bu payın alıcısı olabilme yetkisini veren yenilik doğuran bir haktır. Payın tamamının veya bir kısmının satılması arasında bir fark yoktur. Kişiye değil paya bağlı bir haktır ve kim paydaş olursa bu hakka sahiptir. Önalım hakkı kullanılınca paydaş payını yasal ön alım hakkını kullanan diğer paydaşa devretme yükümlülüğü altına girmektedir. Böylece önalım hakkı taşınmaz mülkiyetinin dolaylı sınırlama biçimlerinden birisidir. Bu hak kullanılmadığı sürece ortada bir kısıtlama olmayıp, önalım hakkının kullanılmasıyla birlikte ortaya çıkar.

Yasal önalım hakkının kullanılması, ancak paydaş olmayan birisine yapılan satışta söz konusu olur. Yapılan satışın alıcı veya satıcı tarafından diğer paydaşlara noter aracılığıyla bildirme yükümlülüğü olup; bu hak, satışın hak sahibine bildirildiği tarihin üzerinden üç ay ve her halde satışın üzerinden iki yıl geçmekle düşer. Bu süre hak düşürücü süre olup mahkemece kendiliğinden göz önünde bulundurulmalıdır. Önalım hakkı irade bildirimi ile değil, ancak alıcıya karşı dava açılarak kullanılabilir. Bu hakkın dava dışında kullanılması olanaklı değildir. Önalım davası yenilik doğuran bir dava, kararı da yenilik doğuran bir karardır.

Yukarıdaki açıklamalar dikkate alındığında, önalım hakkının; paylı mülkiyet hükümlerine tabi taşınmazlarda, bir paydaşın taşınmaz üzerindeki payını kısmen veya tamamen üçüncü bir kişiye satması halinde diğer paydaşlara bu satılan payı öncelikle satın alma yetkisi veren bir hak olduğu ve bu hakkın paylı mülkiyet ilişkisi kurulduğu anda doğduğu ve satışın yapılmasıyla kullanılabilir hale geldiği açıktır.

Somut olay bu açıklamalar ışığında irdelendiğinde:

Dava konusu 3244 ada 6 parsel sayılı taşınmaz paylı mülkiyete konudur.

Davacı, tapu huzurunda 02.04.2008 tarih ve 8147 yevmiye ile saat 11.29’da düzenlenen trampa sözleşmesine ilişkin resmi senetle bu taşınmazda pay sahibi olmuştur. Bu sözleşme ile dava dışı S. D. içerisinde dava konusu taşınmaza ait payın da bulunduğu bir kısım taşınmazlardaki paylarını davacı kooperatif adına kayıtlı bir kısım taşınmazlardaki paylarla trampa etmiştir.

Böylece, davacı 02.04.2008 tarihinde saat 11.29’da yapılan işlemle dava konusu taşınmaza hissedar olmuş; davalı ise aynı gün ancak davacıdan sonra olmak üzere saat 15.32’de hisse satın almıştır.

Görüşmeler sırasında azınlıkta kalan üyeler; yasa koyucunun amacının, paylı mülkiyete konu taşınmazlarda paydaşlar arasında oluşan ahenk ile ortak kullanıma ilişkin yerleşik uygulamanın bozulmaması için üçüncü kişilerin pay sahibi olmalarının önlenmesi ve bu yolla taşınmazın idaresinin sağlıklı bir şekilde yürütülmesinin sağlanması olduğu; bu açıdan mevcut pay sahiplerine önalım olanağının getirildiği; sonuçta da saat farkı ile aynı gün gerçekleşen işlemin birinin diğerine üstün tutulamayacağı ve kanun koyucunun amacına aykırı bir kabule de gidilemeyeceği gerekçesiyle önalım hakkının doğmadığı, yönünde görüş bildirmişlerse de bu görüşe çoğunluk iştirak etmemiştir.

Sonuçta, yukarıda açıklanan ve çoğunlukça benimsenen nedenlerle; davacının, davalıdan daha önce taşınmazda hissedar olduğu, bu nedenle önalım hakkının doğduğu kabul edilerek oyçokluğu ile önalım hakkının varlığına karar verilmiştir.

Ön alım hakkının olup olmadığının bu şekilde tespitini takiben; karar düzeltme istemine konu Hukuk Genel Kurulu kararında <direnme> olarak kabul edilip; esasa ilişkin gerekçeleri incelenerek <değişik gerekçeyle bozma> ya konu edilen mahkeme kararının niteliğinin irdelenmesine geçilmiştir.

Bilindiği üzere; direnme kararının varlığından söz edilebilmesi için mahkeme bozmadan esinlenerek yeni herhangi bir delil toplamadan önceki deliller çerçevesinde karar vermeli; gerekçesini önceki kararına göre genişletebilirse de değiştirmemelidir. (HUMK.429 mad.)

Eş söyleyişle; mahkemenin yeni bir delile dayanarak ve/veya eylemli uyma anlamına gelecek şekilde gerekçesini değiştirerek karar vermiş olması halinde direnme kararının varlığından söz edilemez.

Şu hale göre, temyize konu hükmün hukuki nitelikçe, sayılan özelliklere sahip ve Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429/3. maddesi anlamında <direnme kararı> olup olmadığının belirlenmesi gerekmektedir.

Somut olayda; mahkemece, -yukarıda ayrıntıları açıklanan şekilde- gerek ilk kararda gerekse Özel Daire’nin bozma ilamında tartışılıp, değerlendirilmediği halde, bozma ilamında <önalım hakkının kabulü ile işin esasının incelenmesi> gereğine işaret eden ifadelerden esinlenilerek davanın esasını da kapsayacak değerlendirmelerle ilk karardaki gerekçe değiştirilmiş ve davanın reddine karar verilmiştir.

Bu açık durum karşısında; mahkemece direnme olarak adlandırılıp, Hukuk Genel Kurulu’nun ilk kararında da aynı nitelemeyle incelemeye konu edilen bu hükmün, gerçekte 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429/3.maddesi anlamında direnme kararı olmayıp; bozma kararından esinlenilerek değişik gerekçelerle oluşturulmuş yeni bir hüküm olduğunun kabulü gerekir.

Kurulan bu yeni hükmün temyizen incelenmesi görevi ise Hukuk Genel Kurulu’na değil, Özel Daire’ye aittir.

Bu nedenle; karar düzeltme isteminin kabulü ile görevine girmediği halde yeni hükmü inceleyip, esasa ilişkin temyiz itirazlarını inceleyen Hukuk Genel Kurulu’nun sehve dayalı 23.06.2010 tarih ve 2010/6-341 Esas ve 2010/346 Karar sayılı esasa ilişkin bozma kararının kaldırılarak; dosyanın bu yeni hükme ve işin esasına yönelik temyiz itirazları incelenmek üzere görevli bulunan Özel Daire’ye gönderilmesi gerekir.

Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı vekilinin karar düzeltme isteminin kabulü ile; görev alanına girmediği halde mahkemece kurulan yeni hükmü sehven inceleyen Hukuk Genel Kurulu’nun esastan bozmaya ilişkin 23.06.2010 gün ve 2010/6-341 E. 346 K. sayılı kararının KALDIRILMASINA; önalım hakkının varlığına ilişkin tespit de gözetilerek esasa ilişkin yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın görevli bulunan 6. Hukuk Dairesine Gönderilmesine, oybirliği ile karar verildi.
Old 31-05-2012, 14:13   #3
Av.Bülent Özkan

 
Varsayılan


TMK Madde 733- Cebri artırmayla satışlardaönalım hakkı kullanılamaz.
Yapılan satış, alıcı veya satıcı tarafındandiğer paydaşlara noter aracılığıyla bildirilir.
Önalım hakkı, satışın hak sahibinebildirildiği tarihin üzerinden üç ay ve her halde satışın üzerinden iki yılgeçmekle düşer.

Maddedeönalım hakkının, paylı mülkiyetteki payın, pay sahibinin iradi satışlarındakullanılabileceği vurgulanmış, bu satış pay sahibinin kendi serbest iradesinedayanmıyor, cebri arttırmaya dayanıyorsa önalım hakkının kullanılamayacağıöngörülmüştür.

Maddeninüçüncü fıkrası satışın alıcı ya da satıcı tarafından diğer paydaşlarabildirilmesi yükümü getirmiştir. Bubildirimin noter aracılığı ile yapılması öngörülmüştür. Burada diğerpaydaşa NOTER KANALI İLE BİLDİRİM YAPILMASI ŞARTTIR. BU BİLDİRİM YAPILMADI İSE3 AYLIK HAK DÜŞÜRÜCÜ SÜRE DE BAŞLAMAZ. Ancak satıştan itibaren işleyecek 2yıllık süre işler.




YARGITAY 6. HUKUK DAİRESİ

E. 2009/7141, K. 2009/10701, T. 8.12.2009

• ÖNALIM HAKKI ( Muhatabına Tebliğ Edilemeyen İhtarname Hukuki SonuçDoğurmayacağı Gibi Yasada Bildirimin Noter Aracılığı İle YapılacağınınDüzenlenmesi Karşısında Davalı Tarafından Gazete İlanı İle Yapılan Bildirim ÜçAylık Hak Düşürücü Süreyi Başlatmadığı )

• HAK DÜŞÜRÜCÜ SÜRE ( Önalım Hakkı/Tapu İptali ve Tescil - MuhatabınaTebliğ Edilemeyen İhtarname Hukuki Sonuç Doğurmayacağı - Bildirimin NoterAracılığı İle Yapılacağının Düzenlendiği/Davalı Tarafından Gazete İlanı İleYapılan Bildirim Üç Aylık Hak Düşürücü Süreyi Başlatmadığı )

• TAPU İPTALİ VE TESCİL ( Önalım Hakkına Dayalı - Muhatabına TebliğEdilemeyen İhtarname Hukuki Sonuç Doğurmayacağı - Bildirimin Noter Aracılığıİle Yapılacağının Düzenlendiği/Davalı Tarafından Gazete İlanı İle YapılanBildirim Üç Aylık Hak Düşürücü Süreyi Başlatmadığı )

• BİLDİRİMİN NOTER ARACILIĞI İLE YAPILACAĞININ DÜZENLENMESİ ( DavalıTarafından Gazete İlanı İle Yapılan Bildirim Üç Aylık Hak Düşürücü SüreyiBaşlatmadığı - Önalım Hakkına Dayalı Tapu İptali ve Tescil )

4721/m.733/3

ÖZET : Uyuşmazlık,önalım hakkına konu edilen payın iptali ile davacı adına tesciline ilişkindir.Muhatabına tebliğ edilemeyen ihtarname hukuki sonuç doğurmayacağı gibi yasadabildirimin noter aracılığı ile yapılacağının düzenlenmesi karşısında davalıtarafından gazete ilanı ile yapılan bildirim Türk Medeni Kanunu'nun 733/3maddesi hükmü gereğince üç aylık hak düşürücü süreyi başlatmaz. Davacıyayasanın aradığı şekilde noter aracılığı ile bir bildirim yapılmadığından hakdüşürücü sürenin geçtiğinden de söz edilemez. Davacının kendisine yapılanusulüne uygun bir bildirim olmadığından satıştan itibaren iki yıl içinde açtığıdava süresindedir. Bu durumda mahkemece yapılacak iş davanın süresindeaçıldığının kabulü ile işin esası incelenerek sonucuna göre bir karar verilmesigerekir.
DAVA: Mahalli mahkemesindenverilmiş bulunan yukarıda tarih ve numarası yazılı önalım davasına dair kararıntemyiz incelemesi duruşmalı olarak davacı tarafından süresi içinde istenilmeklegün tayin edilerek taraflara gönderilen davetiyelerin tebliğ edilmesi üzerinebelli günde davacı vekili Av.T. O. ve davalı vekili Av.A. E. geldiler. Hazırbulunanların sözlü açıklamaları dinlendikten sonra dosyadaki bütün kağıtlarokunup gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR: Uyuşmazlık,önalım hakkınakonu edilen payın iptali ile davacı adına tesciline ilişkindir. Mahkemecedavanın reddine karar verilmesi üzerine hüküm davacı vekili tarafından temyizedilmiştir.
Davacıvekili, dava dilekçesinde, müvekkilinin 11 No'lu parselin paydaşlarından olup20.3.2008 tarihinde tapu sicil müdürlüğünden davalının taşınmazın 1/2 payını20.000 TL bedelle satın aldığını öğrendiğini, satışın davacının bilgi ve rızasıdışında yapıldığını, müvekkilinin önalım hakkını kullanmak istediğini, önalımbedelini yatırmaya hazır olduğunu belirterek, davalı adına kayıtlı payın iptaliile davacı adına tescilini talep etmiştir. Davalı vekili, müvekkilinin davakonusu payı 25.8.2006 tarihinde satın aldığını, pay satışını bildirmek üzeredavacıya 14.9.2006 tarihinde ihtarname gönderdiğini, ancak bu ihtarnamenindavacının adreste tanınmadığından söz edilerek iade edildiğini, bunun üzerinedavacıya 28.9.2006 tarihinde gazete ile ilanen duyuru yapıldığını, müvekkilininpay satışını davacıya bildirmek için gerekli çabayı gösterdiğini, tapuya doğruadresi bildirmenin davacının sorumluluğunda olduğunu, davacıya geçerli şekildetebligat yapıldığından ve gazete ilanından sonra süresinde dava açılmadığındandava hakkının düştüğünü, diğer yandan payın satışından sonra taşınmazındeğerini etkileyebilecek önemli değişiklikler meydana geldiğini, satıştanitibaren uzun zaman geçtiğinden taşınmazın değerinin değiştiğini, dava haksızolmakla birlikte aksi düşüncenin oluşması halinde davacının taşınmazın günceldeğerini ödemesinin gerektiğini belirterek, davanın reddine karar verilmesinisavunmuştur.
Önalımhakkı paylı mülkiyet hükümlerine tabi taşınmazlarda bir paydaşın taşınmazüzerindeki payını kısmen veya tamamen üçüncü bir kişiye satması halinde diğerpaydaşlara bu satılan payı öncelikle satın alma yetkisi veren bir haktır. Buhak paylı mülkiyet ilişkisi kurulduğu anda doğar ve satışın yapılmasıyla dakullanılabilir hale gelir. Önalım hakkı alıcıya karşı ancak dava açmaksuretiyle kullanılır. Türk Medeni Kanunu'nun 733 / 3. maddesi hükmüyle yapılansatışın alıcı veya satıcı tarafından diğer paydaşlara noter aracılığıylabildirme yükümlülüğü getirilmiştir. Önalım hakkı satışın hak sahibinebildirildiği tarihin üzerinden üç ay ve her halde satışın üzerinden iki yılgeçmekle düşer. Bu süre hak düşürücü süre olup mahkemece kendiliğinden gözönünde bulundurulması gerekir.
Olayımızagelince; dava konusu edilen payın ilişkin bulunduğu 11 No'lu parselde 1 / 2pay, taşınmazın paydaşlarından K. J. D. tarafından 25.8.2006 tarihinde 20.000TL bedelle davalıya satılmış, davacı da 24.3.2008 tarihinde açtığı işbu davaile önalım hakkının tanınmasını istemiştir. Uyuşmazlığın satış tarihiitibariyle 1.1.2002 tarihinde yürürlüğe giren 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunuhükümlerine göre çözümlenmesi gerekir. Anılan yasanın 733 / 3 maddesindeyukarda açıklandığı üzere satışın alıcı veya satıcı tarafından diğer paydaşlaranoter aracılığı ile bildirilmesi yükümlülüğü getirilmiştir. Yasal önalımhakkının kullanılması için gerekli sürenin başlaması konusunda geçerli olankural "öğrenme" olgusu değil "bildirim" olgusudur. Bubildirim de herhangi bir bildirim değil noter aracılığı ile yapılacakbildirimdir. Madde metninde "bildirilir" şeklinde kullanılan ifadekesinlik taşıdığı gibi, sürenin "bildirimden" başlayacağı da devamıfıkrada açıkça ve kesin olarak ifade edilmiştir. Bu açık düzenleme karşısındasüre mutlaka bildirimden itibaren başlayacağından bildirim yapılmamışsa haksahibinin satışı öğrendiği ileri sürülerek sürenin başlatılması ve hak düşümüsonucunu doğurması olanaklı değildir. Bir başka deyişle yasal önalım hakkınınkullanılması için öngörülen üç aylık hak düşürücü süre satışın önalım hakkısahibine alıcı veya satıcı tarafından noter aracılığı ile bildirildiği tarihtenitibaren işlemeye başlar. Önalım hakkı sahibinin satışı kesin olarak başka birşekilde öğrenmiş olması sürenin işlemesine yol açmaz. Bu hüküm emredicinitelikte olup Hukuk Genel Kurulu'nun 13.4.2005 gün ve 2005 / 6-230 esas 2005 /244 karar sayılı kararı da bu doğrultudadır. Davalı söz konusu payı satınaldıktan sonra davacıya 14.9.2006 tarihinde noter aracılığı ile ihtarnamekeşide etmiş ise de bu ihtarname muhatabın adreste tanınmadığından söz edilerektebliğ edilemeden iade edilmiştir.Bunun üzerine davalı aynı bildirimi 28.9.2006tarihinde T... Gazetesi aracılığı ile yapmıştır. Muhatabına tebliğ edilemeyenihtarname hukuki sonuç doğurmayacağı gibi yasada bildirimin noter aracılığı ileyapılacağının düzenlenmesi karşısında davalı tarafından gazete ilanı ileyapılan bildirim Türk Medeni Kanunu'nun 733 / 3 maddesi hükmü gereğince üçaylık hak düşürücü süreyi başlatmaz. Davacıya yasanın aradığı şekilde noteraracılığı ile bir bildirim yapılmadığından hak düşürücü sürenin geçtiğinden desöz edilemez. Davacının kendisine yapılan usulüne uygun bir bildirimolmadığından satıştan itibaren iki yıl içinde 24.3.2008 tarihinde açtığı davasüresindedir. Bu durumda mahkemece yapılacak iş davanın süresinde açıldığınınkabulü ile işin esası incelenerek sonucuna göre bir karar verilmesinden ibaretolup bu yön gözetilmeksizin yazılı şekilde hüküm kurulması doğrugörülmediğinden kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanannedenlerle temyiz itirazlarının kabulü ile HUMK.'nun 428.maddesi uyarıncahükmün BOZULMASINA ve Yargıtay duruşması için kendisini vekille temsil ettirendavacı yararına takdir olunan 625 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıyaverilmesine ve istek halinde peşin alınan temyiz harcının temyiz edeneiadesine, 08.12.2009 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Old 31-05-2012, 14:22   #4
av_yaseminceylan

 
Varsayılan

T.C.YARGITAY HUKUK GENEL KURULU
E. 2005/6-358
K. 2005/470
T. 21.9.2005
• YASAL ÖNALIM HAKKI ( Kullanılması ile İlgili Üç Aylık Hak Düşürücü Sürenin Satışın Hak Sahibine Noter Aracılığı ile Bildirildiği Tarihte Başladığı - Öğrenme Tarihi Esas Alınamayacağı )
• HAK DÜŞÜRÜCÜ SÜRENİN BAŞLANGICI ( Yasal Önalım Hakkının Kullanılması ile İlgili Sürenin Satışın Hak Sahibine Noter Aracılığı ile Bildirildiği Tarihte Başladığı - Öğrenme Tarihi Esas Alınamayacağı )
• ÖNALIM HAKKININ KULLANILABİLME SÜRESİ ( Satışın Hak Sahibine Bildirildiği Tarihten İtibaren Üç Ay ve Her Halükarda Satıştan İtibaren İki Yıl İçinde Olduğu )
• SATIŞIN NOTER ARACILIĞI İLE BİLDİRİLMESİ ( Yasal Önalım Hakkının Kullanılması ile İlgili Hak Düşürücü Süre - Bildirildiği Tarihte Başladığı )
4721/m. 733, 734
ÖZET : Paylı mülkiyette bir paydaşın taşınmazdaki payının tamamını veya bir kısmını üçüncü kişiye satması halinde, diğer paydaşlar önalım hakkını kullanabilirler. Yapılan satış, alıcı veya satıcı tarafından diğer paydaşlara noter aradığı ile bildirilir. Önalım hakkı,satışın hak sahibine bildirildiği tarihten itibaren üç ay ve her halükarda satıştan itibaren iki yıl içinde kullanılabilir. Yasal önalım hakkının kullanılması için öngörülen üç aylık hak düşürücü süre satışın hak sahibine noter aracılığı ile bildirildiği tarihten başlar. Noter aracılığı ile bildirim yapılmamış ise hak sahibi başka suretle satışı öğrenmiş olsa dahi süre işlemeye başlamaz. Somut olayda, davacıya yasanın aradığı anlamda bildirim yapılmamıştır. Bu durumda satıştan itibaren iki yıl içinde açılan davanın süresinde olduğunun kabulü gerekir.

DAVA : Taraflar arasındaki "şufa" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Seferihisar Asliye Hukuk Mahkemesi'nce davanın kabulüne dair verilen 29.01.2004 gün ve 2003/246 Esas 2004/76 Karar sayılı kararın incelenmesi davalılar vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 6. Hukuk Dairesi'nin 01.06.2004 gün ve 2004/4456 Esas - 2004/4387 Karar sayılı ilamı ile;

( ... Dava önalım hakkı nedeniyle davalı adına olan payların iptali ile tesciline ilişkindir. Mahkemece istem gibi karar verilmiş ve hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Önalım davasına konu edilen pay 13.03.2003 tarihinde 15.000.000.000.- Lira bedelle davalılara satılmıştır. Davacı 04.04.2003 tarihinde davalılara keşide ettiği ihtarname ile şufa hakkını kullanacağını bildirmiş ve davayı 02.09.2003 tarihinde ikame etmiştir. İhtarnamenin keşide edildiği tarih ile davanın ikame edildiği tarih arasında 3 aydan fazla süre geçmiştir. Medeni Kanun'un 734. maddesine göre önalım hakkı dava dışı irade bildirimi ile değil ancak dava yolu ile kullanılabilir. Aynı kanunun 733. maddesinde dava açma süresi 3 ay ve 2 yılla sınırlandırılmıştır. Bu maddede açıklanan 3 aylık süre içinde açılmayan davanın reddi gerekirken bundan zühulle yazılı şekilde davanın kabulüne karar verilmesi hatalı olmuştur.

Hüküm bu nedenle bozulmalıdır... )

Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

KARAR : Dava, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 732 ve devamı maddelerine dayalı önalım ( şuf'a ) istemine ilişkindir.

A- DAVACININ İSTEMİNİN ÖZETİ :

Davacı vekili 02.09.2003 tarihli dava dilekçesinde, müvekkilinin paylı mülkiyet ile ortağı bulunduğu arsanın davalı tarafından satın alındığını öğrendiğinde 04.04.2003 tarihinde noterden gönderdiği ihtarname ile şufa hakkını kullanacağını davalı tarafa bildirdiğini, davalı tarafın önce iadeye yanaşmışken daha sonra bundan vazgeçtiklerini ifadeyle, 1/6 eşit hisselerle tapu maliki görülen davalıların tapularının iptali ile mahkeme veznesine gayrimenkul tapu değerinin depo edilmesi ve müvekkili adına tesciline karar verilmesi istemiyle eldeki davayı açmıştır.

Davacı vekili 23.10.2003 tarihli cevaba cevap dilekçesinde; satıştan sonra alıcı ve satıcının yasada aranan anlamda bir ihtarları olmadığını ve yasal sürenin başlamadığını, işlemesi olanağı da bulunmadığını, karşı tarafın yarattıkları inandırıcı ortam nedeniyle bekleme süresinin geçtiğini, işin esasının incelenmesini istemiş ve esasa ilişkin ifadelere yer vermiştir.

Davacı vekili 18.12.2003 tarihli dilekçesinde de; yasanın yerine getirilmesini istediği ihtar mükellefiyetini yerine getirmeyen davalıların bu ihtarın sağlayacağı haktan yararlanmak istediklerini, üstelik de kendilerince çekilen ihtarnameyi kullanarak bu hakkı elde etmek istediklerini, bunun yasal olmadığını, uzlaşma yaklaşımı nedeniyle kendilerini oyaladıklarını, davalı yanın savunmalarının yerinde olmadığını bildirmiştir.

B- DAVALININ CEVABININ ÖZETİ:

Davalılar ortak imzalı cevap dilekçelerinde, İzmir 7. Noterliği'nden çekilen 04.04.2003 tarih ve 06579 yevmiye numaralı ihtardan davacı tarafın dava konusu yerin satın alınmış olduğunu 17.03.2003 tarihinde öğrendiğinin anlaşıldığını, Medeni Kanun'un 733. maddesinde öngörülen öğrenme tarihinden itibaren 3 aylık hak düşürücü sürenin geçtiğini ifadeyle, davanın reddini savunmuştur.

Davalılar vekili 03.10.2003 ve 18.11.2003 tarihli dilekçelerinde de ayrıca; 4829 Sayılı Kanunla değişik 7201 sayılı Tebligat Kanunu'nun 32. maddesi gereğince muhatabın beyan ettiği tarihin tebliğ tarihi olarak alınması gerektiğini, ıttılanın 17.03.2003 tarihi olmasına göre de Medeni Kanun'un 733. maddesinde öngörülen öğrenme tarihinden itibaren 3 aylık hak düşürücü sürenin geçtiğini, satıcı ve alıcının ayrıca tebliğine gerek bulunmadığını, davacı tarafın şuf'a hakkını kullanacağını ifade etmesinin bir anlamı olmadığını ifade etmiştir.

C- YEREL MAHKEME KARARININ ÖZETİ:

Mahkemece "Yapılan satışın MK. 733/3 hükmünce alıcı veya satıcı tarafından diğer paydaşlara noter aracılığı ile bildirilmesi halinde dava süresinin başlayacağı, böyle bir bildirim yapılmadığından 3 aylık hak düşürücü sürenin başlamadığı" gerekçesiyle işin esasına girerek davanın kabulüne karar vermiştir.

D- TEMYİZ EVRESİ, BOZMA VE DİRENME:

Davalı tarafın temyizi üzerine özel daire, ihtarnamenin keşide tarihi ile dava tarihi arasında 3 aydan fazla süre geçtiğinden davanın reddi gerektiği" gerekçesiyle kararı bozmuş; davacı tarafın karar düzeltme istemi özel dairece 21.09.2004 gün ve 2004/6970-6363 sayılı ilamı ile oybirliği ile esastan reddedilmiş; mahkeme önceki kararında direnmiştir.

Hükmü davalı taraf temyiz etmektedir. E- KANıTLAR:

1 ) Önalım ( şufa ) istemine konu satış işlemi: İzmir İli, s. ilçesi, D. Köyü Köyiçi Mevkii 2486 parsel sayılı 1030 m2 yüzölçümlü cinsi kargir ev ve arsası olan taşınmazda 1/2 hisse sahibi K. bu hissesini eşit hisselerle 13.03.2003 gün ve 595 yevmiye numarası ile 15.000.000.000.TL bedelle davalı N., B. ve E'ye satmıştır.

Satış bedeli 15.000.000.000.- TL, masrafları da toplam 520.000.000.- TL' dir.

Taşınmaz tapuda halen; davacı E. 1/2 ve davalılar N. 1/6, B. 1/6 ve E. 1/6 adlarına kayıtlıdır.

2 ) İhtarnameler:

a ) Davacı E. vekili vasıtasıyla İzmir Yedinci Noterliğinin 04.04.200 gün ve 6579 yevmiye numaralı, davalılar N., B. ile E'yi muhatap olarak gösterdiği ihtarnamesinde aynen:

"Konusu: Şufa hakkı kullanma beyanı ve ihtarıdır.

1- Müvekkilemin paylı mülkiyet ile ortağı bulunduğu, İzmir, S., D., Köyiçi Mevkii, 2543 parselde kayıtlı, 1400 metrekare arsa ile, yine aynı yer 22486 parselde, 1030 metrekarelik kargir evin sizler tarafından, diğer yarı hisse sahibi müvekkilimin kardeşi K'dan satın alındığını 17.03.2003 tarihinde öğrenmiş bulunuyoruz.

2- Söz konusu taşınmaz ile ilgili, 162 hisse üzerinden şuf'a hakkımızı kullanacağımızı, bir aylık kanuni süre içerisinde sizlere bildiriyoruz.

Satın aldığınız payları, tapuda gösterilen değerleri ile aynı şartlarla sizden geri almaya hazırız. Bu işlemler tarafınızdan yapılmadığı takdirde Medeni Yasanın ilgili maddeleri uyarınca, hakkınızda gerekli tapu iptali ve tescil davası açılacağını, yapılmış ve yapılacak tüm masrafların sizlerden talep edileceğini ihtaren bildiririz" şeklindedir. ( İhtarname muhatabın aynı adreste oturan babası imzasına 26.04.2003 tarihinde tebliğ edilmiştir. ).

b ) Davacı E. vekili vasıtasıyla İzmir 3. Noterliği'nden gönderdiği 02.09.2003 tarihli 15169 yevmiye nolu ihtarname ile de el atmanın önlenmesi ve ecrimisil davası açacaklarını ihtar etmiştir. İhtarname kapsamı aynen şöyledir:

"Konusu: El atmanın önlenmesi ve ecrimisil davası ihtarıdır.

1- Müvekkilemin paylı mülkiyet ile ortağı bulunduğu, İzmir, S., D., Köyiçi Mevkii, 2543 parselde kayıtlı, 1400 metrekare arsa ile, yine aynı yer, aynı mevkii, 2486 parselde, 1030 metrekarelik kargir evin sizler tarafından, diğer yan hisse maliki müvekkilemin kardeşi K'dan satın alındığında, İzmir Yedinci Noterliği'nin 04.04.2003 tarih, 8579 yevmiye nolu ihtarnamesi keşide edilerek bu yerlerle ilgili şufa hakkımızı kullanacağımızı beyan etmiştik.

Bilahare avukatınız ... konu ile ilgili tarafımızdan bilgi istemiş ve satın aldığınız malın iadesinin nasıl yapılacağı konusunda mutabık kalınmıştı. Müteakip zaman zarfında bir hareket görülmemiş ve işlemin ne zaman yapılacağı konusunda kesin bilgi alabilmek için aile fertlerinden M'ye ulaşılarak sorulduğunda muhatapların hisse alımında ödedikleri bedelin kaybı olarak nitelendirilen bir faiz farkı talebiyle karşılaşılmıştır. Haliyle bunun kabul edilemeyeceği ifade edilmiş, geçen zaman içinde tekrar avukat vasıtasıyla kesin sonuç sorulduğunda, ertesi gün, 18.08.2003 tarihinde, avukat tarafından yazıhanesinde muhatapların babası R'nin bulunduğunu ve kesin cevaplarının ( işten vazgeçtikleri yolunda olduğunu ) bildirmiştir.

2- Hisse satın alınan yerlerde bu bildirimler yapılmasına rağmen işgaliniz olduğu öğrenilmiştir. Müvekkilem anne ve babasının ölümünden sonra orada kalan menkul eşyalarını dahi alamamış ve evi hiç kullanamamıştır. Anne ve babasının samimi aile dostu olduğunuz için dava yoluna gidilmesini hiç uygun görmediğinden sabırla işgalinizin sona ermesini, sulhen hakkın teslim edileceğini beklemiş; fakat bir türlü izah edemediği ısrarınız karşısında haklarını korumaya karar vermiştir;

3- Söz konusu gayrimenkulleri işgalinizle müvekkilemin kullanma hakkına da tecavüz edilmiştir. Bu bakımdan müvekkilemin payı oranında ecrimisil bedeli ödemek zorunluluğunuz doğmuştur. Söz konusu yerin emsal kira değerlerine nazaran aylık ecrimisil değeri işgal edilen hisse için 200.000.000.-TL'dir. 13.03.2003 ile 13.09.2003 tarihleri arasındaki işgal dönemi için altı aylık 1.200.000.000.-TL ecrimisil alacağımız tahakkuk etmiştir. Bu bedeli ödeyerek işgale son vermenizi talep ediyoruz.

Aksi takdirde şuf'a davasıyla ilgili haklarımız saklı kalmak kaydıyla ecrimisil alacağımız için ve müdahalenin önlenmesi için dava açacağımızı ve bu yolda sarfedilecek tüm masraf ve avukatlık ücretlerinin sizden talep edileceğini ihtaren bildiririz" şeklindedir.

c ) Davalılar N., B. ve E'nin İzmir 9. Noterliği'nden gönderdiği davacıya muhatap 12.09.2003 tarihli 8382 yevmiye nolu cevabi ihtarnamesinde aynen;

"KONUSU: 04.04.2003 tarihli ve 02.09.2003 tarihli ihtarnamelere cevaptır.

1. İhtar konusu gayrimenkullerin iki paydaşından K. ve şuf'a hakkını kullanmak isteyen E. gayrimenkulün satımından bir yıl önce 2002 yılında gayrimenkulü satışa çıkarmışlar hatta Ağustos, Eylül aylarında da evin satımı için her ikisinin de telefon numaralan ile gazeteye ilan vermişlerdir.

2. Gazete ilanından önce ve sonra müvekkiliniz o zaman şuf'a hakkını kullanmamış, parası olduğu halde buraya talip olmamış, İzmir Hatay semtinde ev almış, parası da artmıştır. Bu dönem zarfı içerisinde S. D. Köyiçi Mevkiindeki gayrimenkulün alımı için E. hiçbir teşebbüste bulunmamıştır.

3. Gazete ilanlarından olumlu bir cevap alamayınca kardeşler gayrimenkulü bize teklif etmişlerdir. Biz de E. ve K'nın üzerlerine düşen hisseleri almak konusunda anlaştık. K'ya ait payı aldık. Satış aşamasında E. hissesini satmak istemekteyken ( şahitler de mevcuttur ) avukatı ile yaptığı görüşmeden sonra fikri tamamen değişmiş, 20 yıllık dostlarına ters düşmüş, ilişkisini de anlaşılmadık bir şekilde kesmiştir.

4. Bunun üzerine E'nin avukatı O.G.'yle yaptığımız görüşmede gayrimenkule bilirkişi göndereceğini ve bilirkişi raporuna göre bize evi devredeceğini şahitler huzurunda söylemiştir. Avukatın bu sözü üzerine ev için bilirkişi raporu beklerken 04.04.2003 tarihli 7. Noter vasıtasıyla müvekkilinizin şuf'a hakkını kullanmak istediğinizi belirten bir ihtarname aldık. Bunun üzerine sizinle ortak arkadaşımız olan Avukat V.G. ile iribata geçip paramızın derhal verilmesi karşılığında hissemizi devretmeye hazır olduğumuzu bildirdik fakat paramızı alamadık.

5. 02 Eylül 2003 tarihli 3. Noter vasıtası ile şuf'a hakkınızın saklı kalmasından bahsediyorsunuz. M.K. 733 vd.'ye göre süreyi doldurmuş bulunuyorsunuz. 04.04.2003 tarihinde öğrendiğinizi açıkça belirttiğinize göre artık şuf' a hakkınız kalmamış, zamanaşımına uğramıştır. ... ihtaren bildiririz" şeklindedir.

F- KONU İLE İLGİLİ YASAL DÜZENLEMELER:

4721 SAYILI TÜRK MEDENİ KANUNU

II. Devir hakkının kısıtlamaları

1. Yasal önalım hakkı

a. Önalım hakkı sahibi

Madde 732. ( 659 )- Paylı mülkiyette bir paydaşın taşınmaz üzerindeki payını tamamen veya kısmen üçüncü kişiye satması halinde, diğer paydaşlar önalım hakkını kullanabilirler ( TMK md. 688, 708 ).

"Madde Gerekçesi : Önalım hakkıyla ilgili olarak bu maddeleri karşılayan İsviçre Medeni Kanunu'nun 681-683'üncü maddelerinde Ocak 1965'te yürürlüğe giren yasayla önemli değişiklikler yapılmıştır. Bu değişiklikler göz önünde tutulmak suretiyle bu kısımda yeni 733'üncü madde düzenlenmiştir.

Maddede paylı mülkiyette herhangi bir paydaşın kendi payını ister tamamen, ister kısmen bir başkasına satması halinde, diğer paydaşların önalım haklarını kullanabilecekleri öngörülmüştür. Bu suretle, önalım hakkının, bir payın üçüncü kişiye tamamen veya kısmen satılması durumunda da kullanılabileceği vurgulanmıştır."

b. Kullanma yasağı, feragat ve hak düşürücü süre

Madde 733. ( -- )- Cebri artırmayla satışlarda önalım hakkı kullanılamaz.

Önalım hakkından feragatin resmi şekilde yapılması TMK md. 5,7,706 ve tapu kütüğüne şerh ( TMK md. 1009,1010,1011 verilmesi gerekir. Belirli bir satışta önalım hakkını kullanmaktan vazgeçme, yazılı şekle ( TMK md. 5 ) tabidir ve satıştan önce veya sonra yapılabilir.

Yapılan satış alıcı veya satıcı tarafından diğer paydaşlara noter aracılığıyla bildirilir. Önalım hakkı satışın hak sahibine bildirildiği tarihin üzerinden üç ay ve her halde satışın üzerinden iki yıl geçmekle düşer.

"Madde Gerekçesi : Maddenin birinci fıkrası 1984 tarihli ön tasarının 653'üncü maddesinin üçüncü fıkrasından alınmıştır. Bununla önalım hakkının, paylı mülkiyetteki payın, pay sahibinin iradi satışlarında kullanılabileceği vurgulanmış, bu satış pay sahibinin kendi serbest iradesine dayanmıyor, cebri arttırmaya dayanıyorsa önalım hakkının kullanılamayacağı öngörülmüştür.

Maddenin ikinci fıkrası İsvirçe Medeni Kanunu'nda 1991 yılında yapılan değişiklikle yürürlükten kaldırılmış bulunan 682'nci maddenin üçüncü fıkrasında öngörülen "önalım hakkının kaldırılması veya değiştirilmesine ilişkin anlaşmaların resmi şekle tabi olduğu ve tapu siciline şerhedilmesi gerektiği" şeklindeki hükmünden alınmıştır. 1984 tarihli ön tasarının 653'üncü maddesinin dördüncü fıkrasında da mevcuttur. Bu fıkra ile önalım hakkından feragatin resmi şekilde yapılması ve tapu siciline şerh edilmesi koşulu getirilmiştir. Buna karşılık, böyle bir haktan feragatı içermeyen, sadece belirli bir satışta önalım hakkını kullanmaya yönelik vazgeçmenin herhangi bir yazılı şekilde yapılabileceği, bu vazgeçmenin satıştan önce ya da sonra verilebileceği kabul edilmiştir. Böylece önalım hakkından feragatı içeren anlaşmalar, feragat eden açısından önemli sonuçlar doğurduğundan resmi yazılı şekle tabi tutulmuş ve tapuya şerh edilme koşuluna bağlanmış iken, belirli bir satışta önalım hakkını kullanmaktan vazgeçmenin adi yazılı şekilde de yapılabileceği öngörülmüştür. Ancak bu ikinci halde de, öngörülen yazılı şekil ispat değil, geçerlilik şekli olarak düzenlenmiştir.

Maddenin üçüncü fıkrası satışın alıcı ya da satıcı tarafından diğer paydaşlara bildirilmesi yükümü getirmiştir. Bu bildirimin noter aracılığı ile yapılması öngörülmüştür. 1984 tarihli ön tasarının 653'üncü maddesinin beşinci fıkrasında da yer alan bu hüküm sayesinde uygulamada en büyük sıkıntıya neden olan, "önalım hakkı sahibinin, satıştan haberdar olmadığı iddiasıyla bu hakkın kullanılabileceği üst süre olan 10 yılın bitimine kadar" bu hakkını kullanmasının önlenmesi amaçlanmıştır.

Maddenin dördüncü fıkrası önalım hakkının kullanılma süresiyle ilgilidir. Yürürlükteki 658'inci maddenin son fıkrası satışın öğrenilmesinden itibaren bir ay, satıştan itibaren on yıllık bir süre öngörmüştür. İsviçre Medeni Kanunu'nda 1991 yılında yapılan değişiklikle yeni 681/a maddesiyle bu süreler bir ay ve iki yıl olarak düzenlenmiştir.

Yürürlükteki metinde önalım hakkının kullanılması için öngörülen on yılın uzun, İsviçre'de yapılan değişiklikte kabul edilen iki yılın ise kısa bir süre olduğu düşünülerek, 1984 tarihli ön tasarının 653'üncü maddesinin altıncı fıkrasında olduğu gibi, bu süre beş yıla indirilmiştir. Yürürlükteki metinde bu konuda on yıllık sürenin başlangıcı olarak öngörülen "herhalde sicile şerh verildiği tarihten itibaren" ifadesi yerine daha anlaşılır ve açık bir anlatım olarak beş yıllık sürenin başlangıcı olarak "her halde satışın üzerinden ifadesine yer verilmiştir."

c. Kullanılması

Madde 734. ( -- )- Önalım hakkı alıcıya karşı dava açılarak kullanılır.

Önalım hakkı sahibi, adına payın tesciline karar verilmeden önce, satış bedeli ile alıcıya düşen tapu giderlerini, hakim tarafından belirlenen süre içinde hakimin belirleyeceği yere nakden yatırmakla yükümlüdür.

"Madde Gerekçesi: Yürürlükteki kanunda bu maddeyi karşılayan bir hüküm mevcut değildir.

Maddenin birinci fıkrası ile önalım hakkının alıcıya karşı dava açılması suretiyle kullanılması esası getirilmiştir. Yürürlükteki hükümler önalım hakkının, dava dışı bir beyanla kullanılabilmesine olanak sağlamaktadır. Ancak buna rağmen bu beyanla istenilen sonucun elde edilebilmesi sonuçta daima bir dava açılmasını gerektirmektedir. Yeni düzenlemeyle, uygulamada önalım hakkının gerçekleşmesinin daima bir davayı gerektirmesi, kanun hükmü haline getirilmiş bulunmaktadır.

Maddenin ikinci fıkrası, önalım bedelinin depo edilmesine ilişkin uygulamada kabul edilen esası kanun hükmü haline getirmektedir. Burada hak sahibinin satış bedeliyle birlikte, alıcıya düşen tapu giderlerinin hakim tarafından belirlenen süre içinde ve belirlenen yere depo edilmesi öngörülmüştür. Önalım hakkı sahibinin depo edeceği bedelin, zaman zaman uygulamada sorunlar yaratan ve haksızlıklara yol açan banka teminat mektubu olarak da tevdi edilebilmesine son verilmiştir. Bedelin "nakden" yatırılması koşulu öngörüldüğünden, nakit dışında yapılacak tevdiatlar geçerli kabul edilmeyecektir."

G- GEREKÇE:

Dava, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 732. ve devamı maddelerine dayalı önalım ( şufa ) istemine ilişkindir.

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun "Yasal Önalım ( Şuf'a ) Hakkı"nı düzenleyen 732. ve devamı maddeleri karşısında dava açma süresinin başlangıcına esas alınacak tarihin nasıl belirleneceği; bu cümleden olarak, eldeki davanın yasal sürede açılıp açılmadığı noktasında toplanmaktadır.

Mahkeme, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 733. maddesinde satış işleminin diğer paydaşlara bildirilmesi mükellefiyetinin alıcı ve satıcıda olup, yasada aranan anlamda noterden bir bildirim yapılmadan paydaş için -satışı başka yolla öğrense bile- dava açma süresinin başlamayacağı görüşündedir. Özel daire ise şuf' a davacısının öğrenmiş ve alıcıya bu iradesini bildirmiş olmasını dava açma süresinin başlaması için yeterli görmekte; üç aylık sürede şuf'a hakkı dava yoluyla kullanılmadığından davanın reddi gerektiğini kabul etmektedir.

Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle, yasal önalım ( şuf'a ) hakkının hukukumuzdaki tarihsel gelişiminin ve hukuki niteliklerinin kısaca irdelenmesinde yarar vardır.

Önalım ( şuf'a ) hakkı, 4721 Sayılı Kanunla yürürlükten kaldırılmış bulunan 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi'nde 658. ( sözleşmeden kaynaklanan şuf'a ) ve 659. ( kanuni şuf'a hakkı ) maddelerinde düzenlenmişti. Bu sistem içinde, önalım hakkı, mülkiyet hakkının takyitlerinden birisi olup, hukuksal niteliği itibariyle yenilik doğuran kurucu bir hak olarak kabul edilmiş ve yasal önalım hakkı da ayni hak niteliğinde, yasadan doğduğu için tapuya şerhi gerekmeyen ve satın alan herkese karşı kullanılabilir bir hak olarak düzenleme altına alınmıştır.

743 sayılı Türk Kanunu Medenisi'nin 659. maddesinde düzenlenen kanuni ( yasal ) şuf'a ( önalım ) hakkı müşterek mülkiyette söz konusu olmaktadır. Müşterek taşınmazı parçalanmaktan kurtarmak, giderek bir elde veya daha az kişi uhdesinde toplayarak işletilmesinin daha yararlı hale getirilmesini sağlamak amaçlı olduğu ağırlıklı görüş olarak kabul edilmiştir. Şuf' a iradesinin hukuki sonuç doğurabilmesi için bu iradenin kullanıldığı zaman irade sahibinin o taşınmazda paydaş olması gerekir. Şuf' a hakkının konusu taşınmaz maldır ve bu hak müşterek mülkiyete konu bir payın üçüncü şahsa satışıyla doğar; eş söyleyişle, bu hakkın doğumu için satış sözleşmesinin kurulması şarttır ve yeterlidir.

743 sayılı Türk Kanunu Medenisi'nin kabul ettiği sisteme göre, şuf'a hakkı satışı ve onun esaslı unsurlarını öğrenen paydaş tarafından kullanılan yenilik doğurucu bir haktır ve sahibinin kullanma beyanıyla vücut bulmaktadır. Bu hak dava açılarak kullanılabildiği gibi şuf'a hakkının kullanılacağını ortaya koyan ve herhangi bir surette muhatabına iletilen bir irade açıklaması ile de kullanılabilmektedir. Beyanın herhangi bir şekli yoktur; ancak ispat yönünden yazılı olması yeterlidir. Şuf'a ile ilgili bu eski yasal düzenlemede, a ) hakkın devamı süresi, b ) hakkın kullanım süresi ve c ) hakkın korunma süresi olmak üzere üç tür süre söz konusu olup; hakkın devamı süresi, müşterek mülkiyet halinin devam ettiği süre içinde hakkın varlığını korumasını; hakkın kullanım süresi, satışı öğrenmeyle başlayan ve hakkın kullanılması gereken yasal hak düşürücü süreyi; hakkın korunma süresi ise satış tarihinden başlayarak hakkın kullanılabileceği en fazla süreyi ifade etmektedir. Şuf'a hakkı sahibinin bu hakkı kullandığını yasal süresi içinde karşı tarafa açık irade beyanı ile bildirmiş olması halinde, satış tarihini takip eden on yıllık süre içinde dava açabileceği kabul edilmektedir. Yasal düzenlemedeki boşluklar uygulamada İçtihadı Birleştirme Kararları ile giderilmeye çalışılmıştır.

Eski kanunda kabul edilen bu sistemin ortaya çıkardığı aksaklıklar nedeniyle Türk Medeni Kanunu'nun değişiklik çalışmaları sırasında şuf'a ( önalım ) hakkı üzerinde özellikle durulmuş ve bir sistem değişikliğine gidilmesi yolunda düzenlemeler yapılmış; en son haliyle de 4721 Sayılı Yasadaki şeklini almıştır.

Nitekim, Türk Medeni Kanunu'nun 1984 tarihli ön tasarısında "Taşınmaz Mülkiyetinin Takyitleri" bahsinde "Temlik hakkının takyitleri" üst başlığı altında "Kanuni önalım hakkı - a. Kullanma şartları" alt başlığını taşıyan 653. maddede:

Kanuni önalım düzenlenmiş ve önalım hakkından feragat resmi şekle bağlanarak bu feragatin tapu siciline şerhi hususu getirilmiş; yapılan satışın alıcı veya satıcı tarafından diğer paydaşlara noter aracılığıyla bildirileceği ve önalım hakkının, hak sahibine satışın bildirildiği tarihten itibaren bir ay ve herhalde satıştan itibaren beş yıl geçmekle düşeceği belirtilmiştir.

Bu maddenin gerekçesinde ise;

"Madde, yürürlükteki kanunun 659. maddesini karşılamaktadır. Bu madde, uygulamadaki ihtiyaçlar, ülke şartları, doktrin ve Yargıtay içtihatları ve özellikle İçtihadı Birleştirme Kararları göz önünde tutularak, altı fıkra halinde yeniden düzenlenmiştir.

"Şuf'a hakkı" deyimi yerine uygulamada yerleşen "önalım hakkı" deyimi kullanılmıştır. Diğer taraftan, ülkemiz uygulamasında kanuni önalım hakkı önemli bir yer işgal ettiği için, bu hak, şerh verilen akdi önalım hakkından daha önce düzenlenmiş ve kurallar buna göre ifade edilmiştir. Bu husus, hakkın kullanılmasına ilişkin olan müteakip madde için de geçerlidir.

Dördüncü fıkra, önalım hakkından feragatin resmi şekilde yapılmasını ve tapu siciline şerh verilmesini öngörmektedir. Buna karşılık, belirli bir satışta önalım hakkını kullanmama taahhüdü yazılı şekle tabi olacaktır ve bu satıştan önce yapılabileceği gibi, sonra da yapılabilir. Önalım hakkından feragatin resmi şekle tabi olduğu hususu da Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı ile belirtilmiştir. Önalım hakkını kullanmama taahhüdü, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu öngördüğü miktarı aşarsa kanuni delille ispatı gerektiği Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı ile kabul edilmişse de, tasarıda bu taahhüdün geçerliliğinin yazılı şekle tabi tutulması uyuşmazlıkları azaltmak açısından uygun görülmüştür.

Beşinci fıkrada, önalım hakkını kullanabilecek paydaşlara pay satışını öğrenmelerini ve böylece hakkı kullanmada hak düşürücü sürenin işlemeye başlamasını ve önalım hakkının kullanılıp kullanılmayacağının açıkça kavuşmasını sağlamak için, yapılan satışın alıcı veya satıcı tarafından diğer paydaşlara noter aracılığı ile bildirileceği hükmüne yer verilmiştir.

Yürürlükteki kanun, kanuni önalım hakkının kullanılmasında hak düşürücü süreyi düzenlememiştir. Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı ile akdi önalıma ilişkin sürelerin kıyasen uygulanacağı kabul edilmişse de, boşluğun kanun hükmü ile doldurulması yararlı görülmüş ve konu altıncı fıkrada düzenlenmiştir. Fıkra iki süreyi öngörmektedir. Bir aylık hak düşürücü süre, beşinci fıkra uyarınca hak sahibine yapılan bildiriden itibaren işlemeye başlayacaktır. Satışın başka yolla öğrenilip öğrenilmediği uyuşmazlıklarına yer bırakılmamıştır. Beş yıllık süre ise payın satışının yapıldığı tarihten itibaren işlemeye başlayacaktır. Sürenin on yıl değil beş yıl olması daha adil görülmüştür" ifadeleri yer almaktadır.

Yine 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi'nde karşılığı bulunmayan 1984 tarihli ön tasarının

"b. Hakkın kullanılması" başlıklı 654. maddesinde de;

Önalım hakkının dava yoluyla kullanılacağı, düzenlenmiş;

Maddenin yasal gerekçesinde;

Dava dışı beyanla şuf'a hakkının kullanılmasının, uygulamada bu hakkın süresinde kullanılıp kullanılmadığı konusunda ortaya çıkardığı uyuşmazlıklar nedeniyle, yeni düzenlemeye gidilerek dava yoluyla kullanılması esasının getirildiği, hususuna yer verilmiştir.

Diğer taraftan kaynak kanun durumundaki, İsviçre Medeni Kanunu'nun 681 a/11. maddesinde ve İsviçre Borçlar Kanunu'nun 2l6/e maddesine göre;

Sürenin başlaması için önalım olayının gerçekleşmesi ve sınırlı önalım hakkı söz konusu ise içeriği hakkında emin bir bilgi edinilmesi gerekir.

İsviçre Hukukuna göre; önalım hakkı satışın yapılmasına ve içeriğinin hak sahibi tarafından öğrenilmesinden itibaren üç ay içerisinde kullanılmalıdır.

Nitekim, 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi'nin kabul ettiği sistem de "öğrenmeyi" esas almakta iken açıklanan gelişim içinde bundan vazgeçilerek "bildirim" esasına geçilmiştir.

Yasal önalım hakkı konusunda en son düzenleme, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun "Devir hakkının kısıtlamaları" üst başlığı altında birinci sırada "Yasal Önalım Hakkı" başlığı altında yer almaktadır.

Yukarıda ilgili bölümde gerekçeleri ile birlikte aynen yer verilen "a. Önalım hakkı sahibi" başlıklı 732, "b. Kullanma yasağı, feragat ve hak düşürücü süre" başlıklı 733 ve "c. Kullanılması" başlıklı 734. madde hükümleri ile yasal önalım hakkı önceki kanundan farklı düzenlenmiştir.

Yürürlükte bulunan bu hükümlerle; yasal önalım hakkının, paylı mülkiyette paydaşın taşınmaz üzerindeki payını tamamen veya kısmen üçüncü kişiye satması halinde kullanılabileceği; önalım hakkından feragatin yöntem ve koşullarının neler olduğu; bunun yanında -somut olay açısından da uyuşmazlık konusu olan- satışın diğer paydaşlara bildirilmesi gereği; bu bildirimden ve satış tarihinden itibaren uygulanacak yasal sürelerin neler olduğu; bu hakkın dava açılarak kullanılabileceği; önalım bedelinin ve giderlerin nakden yatırılması gerektiği düzenleme altına alınmıştır.

Bu saptamalar yapıldıktan sonra, açıklanan değişiklikle kabul edilen sistemin ne olduğu üzerinde durulmalıdır.

Yasal önalım hakkı, paylı mülkiyete konu bir taşınmazın paydaşlarından birinin payını bir üçüncü kişiye satması halinde diğer paydaşlara aynı şartlarla bu payın alıcısı olabilme yetkisini veren yenilik doğuran bir haktır. Payın tamamının veya bir kısmının satılması arasında bir fark yoktur. Kişiye değil paya bağlı bir haktır ve kim paydaş olursa bu hakka sahiptir. Önalım hakkı kullanılınca paydaş payını yasal önalım hakkını kullanan diğer paydaşa devretme yükümlülüğü altına girmektedir. Böylece önalım hakkı taşınmaz mülkiyetinin dolaylı sınırlama biçimlerinden birisidir. Bu hak kullanılmadığı sürece ortada bir kısıtlama olmayıp, önalım hakkının kullanılmasıyla birlikte ortaya çıkar. Yasal önalım hakkının kullanılması, ancak paydaş olmayan birisine yapılan satışta söz konusu olur. Önalım hakkı eskisi gibi irade bildirimi ile değil, ancak alıcıya karşı dava açılarak kullanılabilir. Bu hakkın dava dışında kullanılması olanaklı değildir. Önalım davası yenilik doğuran bir dava, kararı da yenilik doğuran bir karardır.

Eldeki uyuşmazlığın da konusunu teşkil eden yasal önalım hakkının kullanılmasında satışın bildiriminin süre başlangıcına esas alınıp alınmayacağı ve kullanılacak yasal sürelerin neler olduğu 4721 Sayılı Kanunun 733. maddesinde düzenlenmiştir.

4721 Sayılı Kanunun 733. maddesinin 3. fıkrasında;

"Yapılan satış, alıcı veya satıcı tarafından diğer paydaşlara noter aracılığıyla bildirilir." Aynı kanunun 733. maddesinin 4. fıkrasında da;

"Önalım hakkı, satışın hak sahibine bildirildiği tarihin üzerinden üç ay ve her halde satışın üzerinden iki yıl geçmekle düşer" denilmekte;

Maddenin gerekçesinde de;

"... Maddenin üçüncü fıkrası satışın alıcı ya da satıcı tarafından diğer paydaşlara bildirilmesi yükümü getirmiştir. Bu bildirimin noter aracılığı ile yapılması öngörülmüştür. 1984 tarihli ön tasarının 653'üncü maddesinin beşinci fıkrasında da yer alan bu hüküm sayesinde uygulamada en büyük sıkıntıya neden olan, önalım hakkı sahibinin, satıştan haberdar olmadığı iddiasıyla bu hakkın kullanılabileceği üst süre olan 10 yılın bitimine kadar bu hakkını kullanmasının önlenmesi amaçlanmıştır.

Maddenin dördüncü fıkrası önalım hakkının kullanılma süresiyle ilgilidir. Yürürlükteki 658'inci maddenin son fıkrası satışın öğrenilmesinden itibaren bir ay, satıştan itibaren on yıllık bir süre öngörmüştür. İsviçre Medeni Kanunu'nda 1991 yılında yapılan değişiklikle yeni 681/a maddesiyle bu süreler bir ay ve iki yıl olarak düzenlenmiştir.

Yürürlükteki metinde önalım hakkının kullanılması için öngörülen on yılın uzun, İsviçre'de yapılan değişiklikte kabul edilen iki yılın ise kısa bir süre olduğu düşünülerek, 1984 tarihli ön tasarının 653'üncü maddesinin altıncı fıkrasında olduğu gibi, bu süre beş yıla indirilmiştir. Yürürlükteki metinde bu konuda on yıllık sürenin başlangıcı olarak öngörülen "herhalde sicile şerh verildiği tarihten itibaren" ifadesi yerine daha anlaşılır ve açık bir anlatım olarak beş yıllık sürenin başlangıcı olarak "her halde satışın üzerinden" ifadesine yer verilmiştir"

İfadelerine yer verilmektedir.

Böylece, kanun önalım hakkının kullanılmasını hak düşürücü sürelere tabi tutmaktadır. Üç aylık hak düşürücü süre; madde metninde, gerekçede, 1984 tasarısının gerekçesinde de açıkça yer verildiği üzere "pay satışının hak sahibine bildirildiği tarihten" itibaren işlemeye başlar. Bu bildirim de kanunda özel bir şekle tabi tutulmuş; noter aracılığıyla bildirim öngörülmüştür. Noter bildirisinin paydaşa tebliğ tarihini izleyen günden itibaren üç aylık hak düşürücü süre işleyecektir. İki yıllık süre ise, yapılan pay satışı tarihini izleyen günden başlar. Süresinde önalım hakkını kullanmayan paydaşın sadece o pay satışı için önalım hakkı düşer, başka pay satışları için önalım hakkı ise sona ermez.

Kanun, yasal önalım hakkından feragatin geçerliliğini de yazılı şekilde yapılmasına bağlamıştır.

Şu durumda; 4721 Sayılı Kanunla yasal önalım hakkı için getirilen yeni sistem daha sıkı kurallar ortaya koymakta; bu tür taleplerin belli sürelerde, belli şekil ve koşullarda kullanılması gereğini önemli bir yenilik olarak getirmektedir.

Kısacası, yasal önalım hakkının kullanılması için gerekli sürenin başlaması konusunda bu yasal değişiklikten sonra geçerli olan kural; "öğrenme" olgusu değil "bildirim" olgusunun söz konusu olmasıdır. Bu bildirim de herhangi bir bildirim değil, noter vasıtasıyla yapılacak bildirimdir. Madde metninde "bildirilir" şeklinde kullanılan ifade kesinlik taşıdığı gibi, sürenin "bildirimden" başlayacağı da devamı fıkrada açıkça ve kesin olarak ifade edilmiştir. Bu açık düzenleme karşısında süre mutlaka bildirimden itibaren başlayacağından bildirim yapılmamışsa hak sahibinin satışı öğrendiği ileri sürülerek hak düşürücü sürenin başlatılması ve hak düşümü sonucunu doğurması olanaklı değildir.

Eş söyleyişle; yasal önalım hakkının kullanılması için öngörülen üç aylık hak düşürücü süre, satışın, önalım hakkı sahibine alıcı veya satıcı tarafından noter aracılığıyla bildirildiği tarihten itibaren işlemeye başlar. Önalım hakkı sahibinin satışı kesin olarak başka bir şekilde öğrenmiş olması sürenin işlemesine yol açmaz.

Somut olaya gelince; yasal önalım hakkı sahibi davacının bizzat kendisi tarafından alıcılara gönderilen ihtarname ile satışı öğrendiğini ve önalım hakkını kullanacağını bildirmiş olması; açıklanan hükümler karşısında yasanın aradığı anlamda ve sürenin başlamasına yol açacak nitelikte bir bildirim değildir. Dolayısıyla öğrenme ile hak düşürücü süre başlamayacağından hak düşürücü sürenin geçtiğinden de söz edilemez. Davacının kendisine yapılan bir bildirim olmadığından, satıştan itibaren iki yıl içinde açtığı dava süresindedir ve davacı dava yoluyla önalım hakkını kullanmıştır. Mahkemenin davayı süresinde kabulü usul ve yasaya uygun olup, önceki kararında direnmesi de yerindedir.

Ne var ki, işin esasına yönelik temyiz itirazları özel dairece incelenmediğinden dosyanın dairesine gönderilmesi gerekir.

SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı direnme kararı uygun olup, işin esasına yönelik diğer temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 6. HUKUK DAİRESİ'NE gönderilmesine, 21.09.2005 günlü oyçokluğu ile karar verildi.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
yargıtay kararı arıyorum avktderya Meslektaşların Soruları 1 18-03-2011 13:48
yargıtay kararı arıyorum yargıtay 10.ceza dairesi müebbet Meslektaşların Soruları 4 16-12-2010 14:00
Yargıtay Kararı arıyorum Av. Rahşan KÜPELİ Meslektaşların Soruları 2 12-02-2009 13:20
yargıtay kararı arıyorum dadaş Meslektaşların Soruları 4 20-11-2008 11:22


THS Sunucusu bu sayfayı 0,07094693 saniyede 15 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.