Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

HMK-Manevi Tazminat

Yanıt
Old 11-11-2011, 12:32   #1
Av. Seda Üstün Tuğ

 
Soru HMK-Manevi Tazminat

İyi çalışmalar diliyorum öncelikle..Merak ettiğim bir konu var.. Uzunca bir süre de tartışıyoruz üzerinde..Konu: MANEVİ TAZMİNAT Daha önce bu kısımda Manevi Tazminatın Belirsiz alacak olup olmadığı konusunda tartışma olmuştu, ilgiyle takip etmiştim. Ama benim merak ettiğim uygulamada nasıl olduğu..

Yeni HMK yürürlüğe girdikten sonra açılan Manevi Tazminat istemli davalarda miktar belirtilmezse, belirsiz alacak gibi düşünülüp de hakimin takdirine bırakılırsa Ön İnceleme aşamasında bu durum davanın reddi gibi bir durumla karşılaşmaya sebebiyet verir mi?

Ya da önceki gibi sabit bir miktarla mı açılması doğru olur?

SAYGILARIMLA
Old 11-11-2011, 12:49   #2
Av.Nazife Eytemiş BAŞAR

 
Varsayılan

İşçi alacaklarını bile belirsiz alacak saymadıklarını düşünürsek sabit bir miktar vererek açmak en isabetlisi olacak gibi,kolay gelsin...
Old 11-11-2011, 12:50   #3
Av.Ufuk Bozoğlu

 
Varsayılan

Benim aklıma gelen yorum şu;

1-Manevi tazminatı tespit davası biçiminde açarsak; hakim x tl. tazminatla sorumludur şeklinde bir karar mı verir? Ve bu tespit hükmünü alır icra takibine konu ederiz.

2- Manevi tazminatın tayini tamamen hukuk hakimine ait olduğundan şimdilik 5.000.-TL. değer bildirerek açtığımız davada manevi tazminatın değerinin hakim tarafından belirlenmesini talep etmek şeklinde olabilir.

Alıntı:
Belirsiz alacak ve tespit davası
MADDE 107. (1) Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir.

(2) Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilir.(3) Ayrıca, kısmi eda davasının açılabildiği hâllerde, tespit davası da açılabilir ve bu durumda hukuki yararın var olduğu kabul edilir.


Benim asıl merak ettiğim manevi tazminatın bu kesin olarak belirlenme anı Hakim önce bir bence budur diyecek, ben de tamam o zaman arttırıyorum talebimi diyeceğim?

Elbette rivayetlerimiz muhtelif ))
Old 11-11-2011, 15:19   #4
AV.ARZU KILIÇ

 
Varsayılan

ben bu konuda çok soru işareti taşımıyorum aslında... basit düşünüyorum... manevi tazminatın miktarı talep eden tarafından kesin olarak belirlenmeli ve bu sınırlar içerisinde kalarak hakim somut olayın özelliğine göre bir miktar tazminata hükmetmelidir... basitçe böyle işte azaltma eksiltme vs burada söz konusu olmaz ...
Old 11-11-2011, 16:34   #5
Av.Nevra Öksüz

 
Varsayılan

Hepimizin malumu olduğu üzere manevi tazminatın bölünmezliği ilkesi (dolayısıyla kısmi davaya konu edilemeyeceği), yargı kararları ve doktrinde kabul edilmiş bir "görüş"tü.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 14.11.2001 T., Esas: 2001/21-993, Karar: 2001/1019: "...Öğretide ve kararlılık gösteren yargısal inançlarda da manevi tazminat davasının kısmi dava olarak açılamayacağı, ıslah yolu ile de istemin arttırılamayacağı benimsenmektedir. Buna gerekçe olarak da, manevi tazminat bir bütündür. Duyulan acı ve üzüntünün karşılığı dava yolu ile belirlenip karşı tarafa bildirildikten sonra arttırılması veya yeni bir dava açılarak istenmesi mümkün değildir. Çünkü manevi tazminatın takdirinde hakime çok geniş takdir yetkisi verilmiştir. Hakimin takdir yetkisi bölünemez ( Bkz. Prof.Dr.Baki Kuru-Hukuk Muhakemeleri Usulü, Altıncı Baskı Cilt: II - 2001 sh: 1528 vd, Prof.Dr.Ejder Yılmaz Islah Yoluyla Dava Konusunun Arttırılması ( Anayasa Mahkemesi'nin 20.7.1999 tarihli ve 1/33 sayılı kararının değerlendirilmesi, 11.5.2001 tarihli makale ) sh:10 vd, Y.9. H.D. 12.2.1991 gün ve 10324/2244, Aynı Dairenin 26.12.1989 gün ve 10280/11438, 21. H.D.nin 6.11.1997 gün ve 7074/7186 sayılı kararı, 4. H.D.nin 14.5.1998 gün ve 9223/3428 sayılı, YHGK.nun 2.7.1980 gün ve E: 3/1477 K.-2113 sayılı, aynı kurulun 27.3.1981 gün ve E:9/1481 K: 251 sayılı, Aynı Kurulun 25.9.1996 gün ve 1996/21-397-637 ve 13.10.1999 gün ve 1999/21-648 K: 818 sayılı İçtihatları. )..."

(Şahsi görüşüm manevi tazminatın kısmi davaya/belirsiz alacak davasına ve hatta -mer'i düzenlemelerin içeriği çerçevesinde- davaya konu edilemeyeceği yönünde de olsa bu husus, bu forumun konusu olmamakla) artık, doktrinden ve yargı kararlarından evla kanuni düzenlememiz var:
HMK m.107: "Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir..."

Dolayısıyla manevi tazminat istemi, belirsiz alacak davasına konu edilebilecektir (ve hatta düzenleme açısından "manevi tazminat davası", belirsiz alacak davasının en isabetli örneklerinden biridir -diye düşünüyorum- ) ve belirsiz alacak davasında "miktar/değer belirtilmemesi" söz konusu değildir, madde, yoruma mahal vermeyecek derecede açıktır.

Yukarıdaki HGK kararının "Muhalefet Şerhi" gerekçesini okumakta da fayda olduğu kanaatiyle:
"Hukuk Genel Kurulunun önüne gelen uyuşmazlık, manevi tazminatın bölünüp bölünmeyeceği HUMK.'nun 87. Maddesi son cümlesinin Anayasa Mahkemesince iptal edilmesi nedeniyle manevi tazminat davalarında günün koşullarına göre müddeabihin ıslahı yoluyla değiştirilip değiştirilemeyeceği noktalarında toplanmaktadır.

Manevi tazminatın bölünüp bölünemeyeceği sorusuna öncelikle manevi tazminatın niteliği ve amacı yönüyle yaklaşmak gerekir. Manevi tazminat manevi zararın bir giderim biçimidir. Herkese karşı korunan kişilik hakkının kapsamına giren değerlerden ( maddi- manevi ) birinin ihlali halinde doğan mutlak bir haktır. Hareket noktası manevi zarardır. Manevi zarar kişinin iç huzuru ve manevi bütünlüğünün ihlal edilmesinin mecazi bir ifadesidir ( Hatemi, Hüseyin : Sözleşme Dışı Sorumluluk Hukuku C. II, 1994, 5.102 )
Öğretide manevi tazminatın hukuki niteliği tartışmalıdır. Bu konuda "ceza görüşü", "tatmin görüşü", "telafi görüşü" şeklinde üç temel görüş vardır. Baskın görüş telafi görüşüdür. Deschenaux/Tercier, manevi tazminatı yardım etmek amacı güden, daha iyisi bulunmadığı için başvurulan ve beşeri adaletin sınır çizgisinde yer alan bir kurum olarak nitelemiştir. ( Deschenaux, H, and P.Tercier: Sorumluluk Hukuku, Çev. Salim Özdemir, 1983, s.61 ). Yine bu görüşe göre objektif nitelik taşır. Zarar çekenin acı ve elem hissedip hissetmemesine bakılmaksızın ödeme yapılır. ( Eren, Fikret:Borçlar Hukuku, Genel Hükümler, C I, B6, 1998, s. 779 ) başka bir anlatımla tamir edici bir nitelik vurgulanır. ( Kılıçoğlu, Ahmet M:Borçlar Hukuku, Genel Hükümler, C 1, 2001, s.270 )

Yabancı hukukta manevi tazminat çeşitli kalemlerde belirtilir. Örneğin Fransa'da "Prejudice moral" başlığıyla beş kategoride zarar türü vardır. Özellikle acı ve elem parası ve yaşam zevkinin kaybından doğan zararlar önemlidir. Acı ve elem parasında -O- dan -7- ye kadar acının ağırlığı dikkate alınarak bir tablo düzenlenir. Bu değerlendirmeye göre tazminat ödenir. Yaşam zevkinin kaybı ise yaşamın eğlendirici, hoş tutucu özelliğinin kaybı durumlarında uygulanır. ( Bkz. Kılıçoğlu, Mustafa: Tazminat Esasları ve Hesap yöntemleri, 1998 s. 154 ve orada adı geçen Delpoux/Tomadını ve Daıgrement gibi yazarlar ve eserleri ) İsviçre-Türk hukukunda ise manevi tazminat tek şekilde ve global olarak ödenir. Görüleceği üzere hukukumuzda analitik ve hassas bir değerlendirmeden söz edilemez.

Uygulamada manevi tazminatın, zarara uğrayanda bir huzur duygusu doğurmakta olduğu, aynı zamanda ruhi ızdırabın dindirilmesini amaç edindiği vurgulanmakta tazminata benzer bir fonksiyonu olduğu ifade edilmektedir. ( Yargıtay 4.HD, 24.1.1990 - 6049/257; Uygur, Turgut: Borçlar Kanunu C.1, 1990, 5.666 )

Yine Yargıtay'ın kökleşmiş içtihatlarına göre manevi tazminat bölünemez. Gerekçe olarak, manevi tazminatın duyulan elem ve acının karşılığı olarak bütünlük arzettiği, sonradan elem ve acının arttığının söz konusu olamayacağı gösterilmiştir. ( Yargıtay 9.HD. 26.11.1991-13498/14738 Kılıçoğlu, Mustafa: s.266 ) Ancak bu ve benzeri kararlarda Yargıtay görüşünün normatif dayanağına rastlanılamamaktadır. Borçlar Kanunu md. 47 de bu düşünceyi doğrulayan bir anlatıma rastlanılamaz. Öte yandan Yargıtay sağ doğmak koşulu ile ana rahmine düşen kişilerin dahi tazminat isteyebileceği yolunda bir uygulamayı sürdürmektedir. Gerekçe olarak da ölen kişiyi layıkı veçhile tanıyamamaktan ve gereği gibi hatırlayamamak sonucu ileride duyacakları üzüntü, belirtilmiştir. ( Yargıtay 4.HD, 5.3.1979-9773/2900; Karahasan, Mustafa Raşit: Manevi tazminat, 2001, s. 355 ) Yargıtay bu görüşünü çeşitli kararlarıyla pekiştirmiştir. ( Örneğin Yargıtay 4. HD. 25.6.1984-5455/5969 )
Şu durumda Yargıtay'ın benimsediği acı ve elemin karşılığı olan manevi tazminatın ( sübjektif görüş tercihi ) bütünlüğü ilkesi ile temyiz kudretine sahip olmayan çocukta acı ve elem olgusunu arama düşüncesi çelişki oluşturmaktadır.

Uygulamada davaların uzaması paranın satın alma değerinin düşmesi gibi sorunlar manevi tazminatı moral değerlerinin telafisi olan amacına ulaştırmaktan uzaktır. Yargıtay bir taraftan hükmedilecek tazminatın hakkaniyete uygun olması gerektiğini kararlarında vurgularken ( Örneğin Yargıtay 9.HD., 17.10.1989-6402/8274, Uygur: s. 665 ) öte yandan hakkaniyete ulaşacak yolları "manevi tazminatın bölünmezliği ilkesi" ile tıkamaktadır.

İşte Anayasa Mahkemesi'nin 20.7.1999 tarih 1/33 sayılı kararı HUMK. m. 87'nin son cümlesini iptal ederek konumuza indirgendiğinde, manevi tazminatın bölünmezliği ilkesini ortadan kaldıran, dolayısıyla en üst norm olan hakkaniyeti yaşama geçiren muhteşem bir karardır.

Yüksek Yargıtay Hukuk Genel Kurulundaki tartışmalar sırasında kısmi olmayan davalarda, dava edilmeyen ya da davacının her ne sebeple olursa olsun sonradan farkettiği hakkından zımnen feragat etmesi sebebiyle, ıslah yolu ile olsa dahi müddeabihin artırılamayacağı kabul edilmiştir.

Öncelikle kısmi olmayan davada başlangıçta dava dışı kalan bölümden davacının feragat edip etmediğini, zımni feragatin mümkün olup olmayacağını irdelemek gerekir.

"Feragat iki taraftan birinin netice-i talebinden vazgeçmesidir" ( HUMK. md. 91 ) "Feragat... beyanı dilekçe ile veya yargılama sırasında sözlü olarak yapılır" ( HUMK. md. 93 ) "Zabıtnamenin... iki tarafın ikrar, sulh ve feragatine teallük eden kısımları bunların huzurunda okunarak, kendilerine imza ettirilir" ( HUMK. 151/5 ) "Feragat ... kafi bir hükmün hukuki neticelerini hasıl eder" ( HUMK. md. 95 ) Bütün bu kurallar, özellikle Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunun 95. maddesinde yer alan feragatin hüküm sonucu doğuracağı yönündeki amir düzenleme, feragatte de Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunun 388. maddesinde yer alan "taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların... şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerekir." hükmün dikkate alınmasını zorunlu kılar. Başka bir ifade ile feragatin açık olması zorunludur. Zımni feragattan söz etmek bu kurallarla bağdaşmaz. Türk Ceza Kanunun 111. maddesi, Borçlar Kanunun 113. maddesinde gösterildiği gibi, kanunlarımızda bulunan bazı kuralları, zımni feragata delil olarak göstermek de doğru olmaz. Söz konusu kurallar feragati değil, kanunda gösterilen öğelerin oluşması halinde, bazı hakların düşeceğini amirdir.

Tartışmalar sırasında kısmi olmayan davanın kesin hüküm oluşturması sebebiyle sonradan dava açılamayacağı, kısmı olmayan davaya ait dilekçe ( HUMK. 87. maddesinin son cümlesinin iptal edilmesinden sonra da ) ıslahı yolu ile müddeabihin artırılamayacağı ifade edilmiştir. Kısmi olmayan dava
sonunda, henüz hüküm oluşmamış bulunduğundan bu düşüncenin olaya uygun olmadığını ifade etmekle yetineceğiz.

"İki taraftan her biri usule müteallik olarak yaptığı muameleyi tamamen veya kısmen ıslah edebilir." ( HUMK. md. 83 ), "Islah, tahkikata tabi olan davalarda, tahkikat bitinceye kadar ve tabi olmayanlarda muhakemenin hitamına kadar yapılabilir" ( HUMK. md. 84 ) "Islah, bunu yapan tarafın teşmil edeceği noktadan itibaren usule müteallik bilcümle muamelelerin yapılmamış addolunmasını müstelzimdir." ( HUMK. md. 87 ) "Islah, eden taraf davanın kamilen ıslah ettiği ve bunun tebliği tarihinden itibaren üç gün zarfında yeni bir dava ikame eylemediği halde davası iptal olunur." ( HUMK. md. 88 )
Görüldüğü üzere dava açılmasına müteallik işlemin her yönünü ıslah yolu ile düzeltmek değiştirmek mümkündür. Bu sebepledir ki öğretide "ıslah, karşı tarafın iznine ve yargıcın onamına bağlı olmaksızın, bir tarafın usule ilişkin olarak yaptığı işlemleri, gerekli giderleri vermek koşuluyla, yasada belirtilen süre içinde usulüne uygun tamamen veya kısmen düzeltilmesini sağlayan bir hukuksal çaredir" biçiminde tarif edilmektedir. ( Yılmaz, Ejder: Islah, 1982, s.27 )

Davada ıslah edilemeyecek iki öğeden biri Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunun 87. maddesinin son fıkrasında yer alan "Müddei ıslah suretiyle müddeabihi tezyit edemez" kuralı, diğeri de 4.5.1978 tarihli 4/5 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı ile belirlenen "ıslah yolu ile dahi davanın taraflarının değiştirilemeyeceği" kuralı idi. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunun 87. maddesinin son cümlesi Anayasa Mahkemesi'nin 20.7.1999 tarihli 1/33 sayılı kararı ile iptal edilmiş, karar 4.11.2000 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak hukuk alanında etki yaratmaya başlamıştır. Meri Hukuk açısından "ıslah yolu ile taraf değiştirilemeyeceği" kuralından başka, dava işlemlerinde düzeltilemeyecek bir yön kalmamıştır. Şu halde her türlü davada ( kısmi olmayan dava da dahil ) ıslah yolu ile müddeabihin artırılmasını engelleyen bir kural yoktur."Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir." ( Anayasa Md.36 ) "Temel hak ve hürriyetler.... kanunla sınırlanabilir" ( Anayasa md.13 ) Şu halde hak arama temel hürriyetinin bir tezahürü olan dava dilekçesi düzenlemesi ve bunun düzeltilmesi ( ıslahı ) hakkında açık kanun hükmü bulunmadan yorum yolu yapılan kısıtlamaları, Anayasanın sözü edilen kuralları ile bağdaştırmak mümkün olmaz. Hele usule ilişkin kuralların kapsamını yorum yolu ile genişletip hak arama özgürlüğü önüne setler koymak, yargılama usulüne dair kanunların oluşturulma amacına da uygun düşmediği gibi, Anayasa Mahkemesi Kararının etkisini yorum yolu ile daraltmak olur. Bu yorumu Anayasanın 138/4. ve 153/6. maddeleri hükümleri ile bağdaştırmak da mümkün değildir.

Davacının 6.2.2001 tarihli harçlı dilekçesi ile manevi tazminat isteğini 300.000.000 Tl/den 1.000.000.000 Tl/ye çıkarırken bazı gerekçeler göstermiş olması, dilekçenin ıslah dilekçesi olarak vasıflandırılmasına da engel değildir. Zira hakim tarafların tavsifi ile bağlı olmayıp "resen Türk Kanunları mucibince hüküm verir." ( HUMK.76 )

Hakim Medeni Kanunun 4 ve Borçlar Kanunun 49. maddesine uygun manevi tazminata hükmetmiştir. Sayın çoğunluğun bozma kararına bu sebeplerle katılamıyoruz."

Saygılar...
Old 11-11-2011, 20:52   #6
Av.Nur Hayat BURAN

 
Varsayılan

Fikir jimnastiği yapıyorum;

Davacının eşi vefat etmiş, davacı diyor ki çok üzüldüm, o kadar çok üzüldüm ki anlatamam, (üzüntüsü kelimelere sığmıyor ) ne kadar üzüldüğümü anlatamadığım, belirleyemediğim için şimdilik asgari 20.000-TL. manevi tazminat istiyorum.

Yargılama esnasında bu kadının ne derece üzüldüğünü (bizde 0-7 arası bir barem durumu yok, zaten o barem de neye göre belirleme yapıyor bilemedim gerçi ) mahkeme belirleyecek ve sen 35.000-TL.'lik üzülmüşsün mü diyecek?
Old 11-11-2011, 20:54   #7
Av.Ömer Güntay

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av. Seda Üstün
İyi çalışmalar diliyorum öncelikle..Merak ettiğim bir konu var.. Uzunca bir süre de tartışıyoruz üzerinde..Konu: MANEVİ TAZMİNAT Daha önce bu kısımda Manevi Tazminatın Belirsiz alacak olup olmadığı konusunda tartışma olmuştu, ilgiyle takip etmiştim. Ama benim merak ettiğim uygulamada nasıl olduğu..

Yeni HMK yürürlüğe girdikten sonra açılan Manevi Tazminat istemli davalarda miktar belirtilmezse, belirsiz alacak gibi düşünülüp de hakimin takdirine bırakılırsa Ön İnceleme aşamasında bu durum davanın reddi gibi bir durumla karşılaşmaya sebebiyet verir mi?

Ya da önceki gibi sabit bir miktarla mı açılması doğru olur?

SAYGILARIMLA

Manevi tazminat, niteliği icabı ancak "hüküm" le belirli hale gelir. Dava açılırken inanılan manevi tazminat miktarı talep edilmeli ve hüküm beklenmelidir.
Saygılar.
Old 19-11-2011, 20:55   #8
Av.Mehmet Saim Dikici

 
Varsayılan

Manevi tazminat her ne kadar belirsiz bir alacak olarak değerlendirilebilir ise de, Sayın Öksüz'ün de işaret ettiği gibi, manevi tazminat niteliği gereği bölünemeyeceğinden, HMK.107. maddeye göre, dava açılırken bir miktar talep edilip, daha sonra ıslaha bile gerek kalmaksızın artırılamayacağı düşüncesindeyim. Aksi görüş, manevi tazminatın "artık" bölünebileceğini de kabul etmek anlamına gelir.

Keza aynı nedenlerle HMK.109/1'e göre kısmi davaya da konu edilemeyeceği kanaatindeyim.
Old 19-11-2011, 22:25   #9
Av.Güler Şahin

 
Varsayılan

Almış olduğumuz HMK semirinde hocamız manevi tazminatın belirsiz alacak olduğunu ve kısmi olarak istenebileceğini belirtmişti.
Old 19-11-2011, 22:44   #10
Av.Ömer Güntay

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Güler Şahin
Almış olduğumuz HMK semirinde hocamız manevi tazminatın belirsiz alacak olduğunu ve kısmi olarak istenebileceğini belirtmişti.

Şöyle düşünelim:

Manevi zarardan kaynaklanan davayı m. 109 uyarınca bölünmeye uygun ve açıkça belirli olarak nitelemek mümkün değil... Zira manevi zarar duygusu bir bütündür, bölünmeye uygun değildir.

Öte yandan bu davayı m.107 uyarınca belirsiz alacak davası olarak değerlendirmek de doğru olmaz. Manevi tazminat miktarını hakim hakkaniyet çerçevesinde, dosya ve tarafların özelliklerini dikkate alarak bizatihi kendisi "takdir" ve "hükmeder". Yani, istem sonucunun m. 107'deki gibi,

Alıntı:
Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda

bir "an" yoktur. Çünkü bu an, "hüküm" anıdır. Hükme doğru giden yargılamanın hiçbir aşamasında manevi tazminatın miktarı belli olmaz ki, davacı o rakama taşısın istem sonucunu. Aksi durumda hakimin davacıya, ne miktar manevi tazminat takdir edeceğini, dava görülürken fısıldaması gerekir. Bu da hakime yasaktır malumunuz...

Hocaya gelince. Hocalarla aram hiçbir zaman iyi değildi. Bu anlamda, 7 no.lu mesajdaki görüşümü yinelerim.
Alıntı:
Manevi tazminat, niteliği icabı ancak "hüküm" le belirli hale gelir. Dava açılırken inanılan manevi tazminat miktarı talep edilmeli ve hüküm beklenmelidir.
Saygılar.
Old 20-11-2011, 08:49   #11
Av.Mehmet Saim Dikici

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Güler Şahin
Almış olduğumuz HMK semirinde hocamız manevi tazminatın belirsiz alacak olduğunu ve kısmi olarak istenebileceğini belirtmişti.

Hocanızın kim olduğunu açıkçası merak ettim.
Old 20-11-2011, 11:05   #12
Av.Güler Şahin

 
Varsayılan

İsmini hatırlayamıyorum şu an. Ama öğrendiğimde hemen paylaşacağım
Old 20-11-2011, 11:14   #13
Av. Hulusi Metin

 
Varsayılan

Alıntı:
Av.Güler Şahin
Alıntı:
İsmini hatırlayamıyorum şu an. Ama öğrendiğimde hemen paylaşacağım

Sayın Şahin,

Bence paylaşmayınız! Hani manevi tazminata falan neden olunmasın

Görüşleri yazılı ise,elbette değerlendirilip,eleştirilir.

Saygılarımla
Old 20-11-2011, 12:56   #14
Av.Mehmet Saim Dikici

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av. Hulusi Metin
Sayın Şahin,

Bence paylaşmayınız! Hani manevi tazminata falan neden olunmasın

Görüşleri yazılı ise,elbette değerlendirilip,eleştirilir.

Saygılarımla

Ama hiç olmazsa bölünüp bölünemeyeceği test edilmiş olurdu.
Old 20-11-2011, 13:23   #15
Av.Ufuk Bozoğlu

 
Varsayılan Manevi Tazminat

HMK ile "yine" değişen bir şey yok yani..?

Bu kadar karışıklığa ne gerek vardı bilemiyorum.

Kısmi-tespit-belirsiz-tam

Kolay gelsin..
Old 20-11-2011, 13:29   #16
olgu

 
Varsayılan

Belirsiz alacak davası kanunda da açıkça belirtildiği üzere bilinmesi veya belirlenmesi beklenemeyecek bir alacak olmalı ve bilirkişi marifetiyle tespit edilebilecek durumlarda mümkün olabilecek hallerdir. manevi tazminatta taktir yetkisi tamamen hakime ait olduğundan belirsiz alacak davası olarak açılmasının münkün olmadığını düşünüyorum. (her ne kadar uygulamada bunu bilirkişiye tespit ettiren hakimler görsemde)

Katıldığım HMK seminerinde belirsiz alacak davası en güzel örnek destekten yoksun kalma tazminatı davaları olduğu belirtilmiştir.
Old 20-11-2011, 23:33   #17
Av.Güler Şahin

 
Varsayılan

O zaman özelden ileti göndereyim. Tabi belirsiz olup olmadığını test etmek istiyorsanız kendimi feda edebiliryim.
Old 21-11-2011, 17:35   #18
Av.Suat Ergin

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Ömer Güntay
Şöyle düşünelim:

Manevi zarardan kaynaklanan davayı m. 109 uyarınca bölünmeye uygun ve açıkça belirli olarak nitelemek mümkün değil... Zira manevi zarar duygusu bir bütündür, bölünmeye uygun değildir.

Öte yandan bu davayı m.107 uyarınca belirsiz alacak davası olarak değerlendirmek de doğru olmaz. Manevi tazminat miktarını hakim hakkaniyet çerçevesinde, dosya ve tarafların özelliklerini dikkate alarak bizatihi kendisi "takdir" ve "hükmeder". Yani, istem sonucunun m. 107'deki gibi,



bir "an" yoktur. Çünkü bu an, "hüküm" anıdır. Hükme doğru giden yargılamanın hiçbir aşamasında manevi tazminatın miktarı belli olmaz ki, davacı o rakama taşısın istem sonucunu. Aksi durumda hakimin davacıya, ne miktar manevi tazminat takdir edeceğini, dava görülürken fısıldaması gerekir. Bu da hakime yasaktır malumunuz...

Saygılar.

Sanki bunları telefonda konuşmuşuz gibi dejavu yaşadım.

Alıntı:
Hocaya gelince. Hocalarla aram hiçbir zaman iyi değildi. Bu anlamda, 7 no.lu mesajdaki görüşümü yinelerim.


Ben de sizin gibi düşünüyorum. Ama Sayın Av.Güler Şahin de haklı. Atalay-Canıtez-Özekes Hocalara ait Medeni Usul Hukuku(12.Baskı)kitabının 321 inci sayfasında aynen şöyle yazmaktadır:
"Çünkü artık usul hukukumuzda -belirsiz alacak davası- açılması imkanı getirilmiştir(m.107).İşte bu dava türü sayesinde, kısmi dava şeklinde talep edilmesinin caiz olup olmadığı tartışmalı olan manevi tazminat alacakları bakımından da sorun çözülmüş durumdadır.Manevi tazminat alacağının hakimin hükmünden önce miktar olarak davacı tarafından belirlenmesi mümkün olamayacağından, manevi tazminat davalrının belirsiz alacak davası şeklinde açılması ile zamanaşımı bakımından sakıncaları da bulunan kısmi dava açılmasına gerek kalmamıştır."

Prof.Dr. Bilge Umar 'ın Hukuku Muhakemeleri Kanunu Şerhi isimli(2011 basımı) kitabının 308 ve 309 uncu sayfalarında ise, Kısmi Dava başlığı altında "manevi tazminatın bölünemezliği " görüşüne ezelden karşı olduğunu belirttikten sonra, "maddi tazminat isteme hakkına dayanan para alacağı ne kadar bölünebiliyorsa, manevi tazminat isteme hakkına dayanan para alacağı da o kadar bölünebiliyordur" diyerek manevi tazminat davalarının "kısmi dava" olarak açılabileceğini savunmaktadır.
Old 21-11-2011, 18:38   #19
Av.Ömer Güntay

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Suat Ergin
Sanki bunları telefonda konuşmuşuz gibi dejavu yaşadım.



Ben de sizin gibi düşünüyorum. Ama Sayın Av.Güler Şahin de haklı. Atalay-Canıtez-Özekes Hocalara ait Medeni Usul Hukuku(12.Baskı)kitabının 321 inci sayfasında aynen şöyle yazmaktadır:
"Çünkü artık usul hukukumuzda -belirsiz alacak davası- açılması imkanı getirilmiştir(m.107).İşte bu dava türü sayesinde, kısmi dava şeklinde talep edilmesinin caiz olup olmadığı tartışmalı olan manevi tazminat alacakları bakımından da sorun çözülmüş durumdadır.Manevi tazminat alacağının hakimin hükmünden önce miktar olarak davacı tarafından belirlenmesi mümkün olamayacağından, manevi tazminat davalrının belirsiz alacak davası şeklinde açılması ile zamanaşımı bakımından sakıncaları da bulunan kısmi dava açılmasına gerek kalmamıştır."

Prof.Dr. Bilge Umar 'ın Hukuku Muhakemeleri Kanunu Şerhi isimli(2011 basımı) kitabının 308 ve 309 uncu sayfalarında ise, Kısmi Dava başlığı altında "manevi tazminatın bölünemezliği " görüşüne ezelden karşı olduğunu belirttikten sonra, "maddi tazminat isteme hakkına dayanan para alacağı ne kadar bölünebiliyorsa, manevi tazminat isteme hakkına dayanan para alacağı da o kadar bölünebiliyordur" diyerek manevi tazminat davalarının "kısmi dava" olarak açılabileceğini savunmaktadır.

Sayın Ergin,

İki hukukçu olarak, hukuk mantığı ve yorumu çerçevesinde sizinle aynı nosyonal enstrümanları kullandığımızdan daha çok dejavu yaşarız.

Yasa, deprem niteliğinde etkilere sahip önemli değişiklikler içermektedir. Bu anlamda, yorum zımnında da hukukçuların tam bir eşitliği söz konusudur. Resmi olarak kabul ile yürürlüğe girdikten sonra ben artık teorik açıdan kendi zihnim ve hukukçuluğum üstünde bir hukukçu etkisini tabii olarak kabul etmem. "Hocalar böyle dedi, dur orda!" Bizim meslekte böyle bir şey kabul edilemez, takdir edersiniz....

"Hocalar" olarak ifade edilen öğretim üyelerinin görüşleri ile burada, adliyede konuşup tartıştığımız avukat, hakim, savcı meslektaşlarımızın izhar ettiği görüşler arasında bir fark ve üstünlük sıralaması yoktur. Zira, görüşlerinin bir bağlayıcılığı olmadığı gibi isabet garantisi belgesine de sahip oldukları söylenemez. Her görüşü bizi ikna ettiği ölçüde kabul, etmediği ölçüde red ediyoruz. Bu kural hala ve burada da caridir. Ezcümle bunlar şahsi görüşlerdir. Hele yeni yasa, yeni kavram ve tanımlar, belirsizlik ve tozduman ortamı da düşünüldüğünde hepten şahsi görüşlerdir.

Uygulama açısından yine, şahsi hukuki görüşlerimizi korumakla birlikte, farklı düşündüğüm hallerde bile, bizzarur tabi olacağım/olacağımız Yargıtay görüş ve içtihatlarını dört gözle bekliyorum. Zira, Yargıtay içtihatlarına uyacağız belli noktada... Bu durum ise hocaların yazdığına benzemez malumunuz...

Durumun özeti budur.
Saygılarımla.
Old 21-11-2011, 18:50   #20
olgu

 
Varsayılan

manevi tazminatın bölünebilir olmasının kötüye kullanılabileceğini düşünüyorum. sonuçta duyulan acı ve üzüntünün karşılığı talep ediliyor.
bir çok dosya bilirkişilere gitmekte, haksız fiilden dolayı bir manevi tazmiat talepli dava düşünelim, bilirkişi raporunda davalının haksızlığı hakkında görüş bildirmesinin ardından davacı tarafın ıslah edip daha fazla tazminat talep etmesi pek de mümkündür. sonuçta tazminatın zenginleşme aracı olmadığu hususunda herkes hemfikirdir.

zaten herkesin duyduğu acı ve üzüntü farklıdır, bu durumda bu acının bedelini bilirkişinin tespiti de pek mümkün değildir bence. bu yüzden şahsi görüşüm manevi tazminat davaları tam dava olarak açılmalıdır.
Old 21-11-2011, 19:04   #21
Av.Ömer Güntay

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan olgu
şahsi görüşüm manevi tazminat davaları tam dava olarak açılmalıdır.

Katılıyorum, Hocam!
Old 21-11-2011, 20:47   #22
Av.Ufuk Bozoğlu

 
Varsayılan

Herkesin duyduğu üzüntü ve acı farklı olabilir. Önemli olan hakimin somut olayda davacının ne kadar acı duyduğunu belirlemesidir.
Bu zamana kadar böyle oldu.. Belirsiz çünkü, hakimin sınırsız taktir hakkı var ve öngörmek mümkün değil. Miktarı tahmin etmesini beklemek davacıdan beklenemeyecek bir hal.

Şunu da düşünüyorum ki, kişi üzüntüsünü para ile ölçebiliyorsa neden bölemesin ki..Bölmek hakkın kötüye kullanımını oluşturmadığı sürece bölünebilir; belirsiz alacak olarak açılabilir ve davanın bitmesinden önce de talep sonucunu arttırabilir. Burada sonuç itibarı ile "tek davada azami talep" belirlenmiş olur.

Ancak bunun davacıya pratikte ne gibi bir artısı var onu da tartışalım. Belirsiz alacak olarak açtığım davamı sonradan ıslaha gerek kalmadan arttırsam ne olur..tam dava açıp devam etsem ne olur..

Ha elma armut ha armut elma..

Hadi bakalım kolay gelsin
Old 22-11-2011, 19:38   #23
Av. Seda Üstün Tuğ

 
Varsayılan

BELİRSİZ ALACAK DAVASI - Prof. Dr. HAKAN PEKCANITEZ

Syf 82: (MANEVİ TAZMİNATIN BELİRSİZ ALACAK DAVASINDA TALEP EDİLMESİ)
"Manevi tazminat talepleri açısından hukukumuzda kısmi dava açılabilmesi kabul edilmemektedir. Manevi tazminat talep eden davacının manevi tazminat talebinin geri kalan kısmını saklı tutarak kısmi dava açması mümkün değildir. Bu durumda davacının yapacağı yegane yol, yargılama giderlerine mahkum olma riskini göze alıp talepte bulunmaktır."
Old 22-11-2011, 19:50   #24
Av.Ömer Güntay

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av. Seda Üstün
BELİRSİZ ALACAK DAVASI - Prof. Dr. HAKAN PEKCANITEZ

Syf 82: (MANEVİ TAZMİNATIN BELİRSİZ ALACAK DAVASINDA TALEP EDİLMESİ)
"Manevi tazminat talepleri açısından hukukumuzda kısmi dava açılabilmesi kabul edilmemektedir. Manevi tazminat talep eden davacının manevi tazminat talebinin geri kalan kısmını saklı tutarak kısmi dava açması mümkün değildir. Bu durumda davacının yapacağı yegane yol, yargılama giderlerine mahkum olma riskini göze alıp talepte bulunmaktır."



Teoride öğrendiğimiz manevi zararın hukuki mahiyetinin ne olduğuna ilişkin esaslara uygun olan da budur...

Bu açıdan, daha önce belirttiğim gibi, inanılan, tarafların konumuna ve olayın ağırlığına uygun; gösteri amaçlı olmayan bir miktarda tazminat talep olunmalıdır.

Tabii, bu bağlamda, manevi tazminat davalarına ilişkin olarak şu hükmün kaçınılmaz olarak gözetilmesi gerekir:

Alıntı:
Yazan AAÜT
Manevi tazminat davalarında ücret

MADDE 10 – (1) Manevi tazminat davalarında avukatlık ücreti, hüküm altına alınan miktar üzerinden Tarifenin üçüncü kısmına göre belirlenir.

(2) Davanın kısmen reddi durumunda, karşı taraf vekili yararına Tarifenin üçüncü kısmına göre hükmedilecek ücret, davacı vekili lehine belirlenen ücreti geçemez.

(3) Bu davaların tamamının reddi durumunda avukatlık ücreti, Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümüne göre hükmolunur.

(4) Manevi tazminat davasının, maddi tazminat veya parayla değerlendirilmesi mümkün diğer taleplerle birlikte açılması durumunda; manevi tazminat açısından vekalet ücreti ayrı bir kalem olarak hükmedilir.

Saygılarımla.
Old 22-11-2011, 20:34   #25
Av.Ufuk Bozoğlu

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av. Seda Üstün
BELİRSİZ ALACAK DAVASI - Prof. Dr. HAKAN PEKCANITEZ

Syf 82: (MANEVİ TAZMİNATIN BELİRSİZ ALACAK DAVASINDA TALEP EDİLMESİ)
"Manevi tazminat talepleri açısından hukukumuzda kısmi dava açılabilmesi kabul edilmemektedir. Manevi tazminat talep eden davacının manevi tazminat talebinin geri kalan kısmını saklı tutarak kısmi dava açması mümkün değildir. Bu durumda davacının yapacağı yegane yol, yargılama giderlerine mahkum olma riskini göze alıp talepte bulunmaktır."

HMK ile müstakbel davacının herhalükarda kısmi dava açması zaten mümkün gözükmemektedir.. İşçi alacakları belirliymiş açılmazmış örneğin

Kısmi dava olarak açılamayacağı noktasında tereddütüm yok. Belirsiz alacak davası- kısmi dava değildir. Bu noktadan değerlendirirsek, tazminatların belirsiz alacak olduğunu ve manevi tazminatın da belirsiz alacak davası olarak açılabileceğini 107 lafzından ve gerekçesinden çıkarmak mümkündür.
Alıntı:
Yazan av-ufuk
Herkesin duyduğu üzüntü ve acı farklı olabilir. Önemli olan hakimin somut olayda davacının ne kadar acı duyduğunu belirlemesidir.
Bu zamana kadar böyle oldu.. Belirsiz çünkü, hakimin sınırsız taktir hakkı var ve öngörmek mümkün değil. Miktarı tahmin etmesini beklemek davacıdan beklenemeyecek bir hal.

Şunu da düşünüyorum ki, kişi üzüntüsünü para ile ölçebiliyorsa neden bölemesin ki..Bölmek hakkın kötüye kullanımını oluşturmadığı sürece bölünebilir; belirsiz alacak olarak açılabilir ve davanın bitmesinden önce de talep sonucunu arttırabilir. Burada sonuç itibarı ile "tek davada azami talep" belirlenmiş olur.

Ancak bunun davacıya pratikte ne gibi bir artısı var onu da tartışalım. Belirsiz alacak olarak açtığım davamı sonradan ıslaha gerek kalmadan arttırsam ne olur..tam dava açıp devam etsem ne olur..

Ha elma armut ha armut elma..

Ancak son mesajımda da belirttiğim gibi ha tam talepte bulunmuşum ha belirsiz alacağı nihai talebimle tamamlamışım.. değişen ne ki..Belirsiz alacağın davacıya getirdiği artı nedir ki? Pratikte yok..

Old 22-11-2011, 20:48   #26
olgu

 
Varsayılan

Kısmi dava ile belirsiz alacak davasının görünüşte pek bi farkı yok gibi gözükmede, zamanla çıkacak Yargıtay içtihadları farkı netleştirecek diye bekliyorum.

Katıldığım HMK seminerlerinden birinde verilen belirsiz alacak davası örneği, destekten yoksun kalma tazminatıydı. gerçekten de bunu bilirkişiden başkası hesaplayamaz.

Pekcanıtez/Atalay/Özekes Hocaların kitabında işçi alacağı şeklinde davaların kısmi dava açılmasının mümkün olmadığını, kısmı dava için hukuki yarar bulunması gerektiğini, bu davaların kısmi açılmasında hukuki değil, ekonmoik yarar bulunduğunu vurgulamışlar.

benim şahsi görüşüm, iş davası ile uğraşan bir avukat işçi alacağını hesaplayabilmeli, kebap dava olarak bakılmamalı. Bunun hesabı çok zor da değil (staj yaptığım büroda işveren vekili olduğumuzdan bilirkişi raporundaki hesaplamaları ben kontrol ediyordum). Bence avukatlık bilirkişi raporunu aynen kabul ediyoruzdan daha fazla olmalı.
Old 23-11-2011, 12:36   #27
Av.Nevra Öksüz

 
Varsayılan

Fransa, durumu gayet güzel çözmüş bence; olması gereken de bu.

Ne demişler: "...Fransa'da "Prejudice moral" başlığıyla beş kategoride zarar türü vardır. Özellikle acı ve elem parası ve yaşam zevkinin kaybından doğan zararlar önemlidir. Acı ve elem parasında -O- dan -7- ye kadar acının ağırlığı dikkate alınarak bir tablo düzenlenir. Bu değerlendirmeye göre tazminat ödenir..."

Ufak çaplı bir araştırma yaptım ve bizde uygulanan da DSM-IV ve sanırım ICD (doktor üyelerimiz konuya daha verimli yaklaşabileceklerdir; ben kaba taslak düşüncemi yazacağım şimdilik ).

http://www.terapistim.com/kitap/DSMveICDnedir.html:
"...Çok eksenli değerlendirme: DSM-IV’de hasta 5 ayrı eksende değerlendirilir. Birinci eksende klinik bozukluklar ve klinik ilgi odağı olabilecek diğer durumlar; 2. eksende kişilik bozuklukları, mental retardasyon; 3. eksende mental bozukluğa ek olarak bulunan genel tıbbi durumlar ve fiziksel bozukluklar belirtilir. 4. eksende mental bozukluğun gelişiminde katkıda bulunan psikososyal ve çevresel sorunlar kodlanır. 5. eksende ise hastanın sosyal, iş ve psikolojik işlevselliği olmak üzere genel işlevselliği 100 üzerinden değerlendirilir. Bozukluğun şiddeti, hafif, orta derecede, ağır, kısmi remisyonda, tam remisyonda olmak üzere belirtilir..."


Neticede bizde de müstakbel davacının duyduğunu iddia ettiği acıyı ve elemi nitelendirebilecek "bilimsel" bir tablo var demek ki O halde manevi tazminat davası ikame edildiğinde yapılması gerekenin şu şekilde olması gerektiğini düşünüyorum:

1. etap: Mahkeme, davacıyı, psikiyatri uzmanı bilirkişiye göndermelidir. Bilirkişi tarafından, duyulan elem ve acının "bilimsel olarak kullanılan tabloya göre" hangi değerde olduğu belirlenmeli ve gerekçeli rapor tanzim ve mahkemeye ibraz edilmelidir.

2. etap: (Oldum olası elem ve acının paraya nasıl dönüştürüldüğünü anlamamışımdır ) şöyle bir değerlendirme yapılabilir. Bizdeki acı ve elemde yapılan değerlendirmede toplam 5 eksen olduğuna göre; bu 5 eksende ne kadarlık manevi tazminat isteyebileceğinin, daha açık ifadeyle hangi eksendeki acı ve elemin (madem paraya çevrilebiliyor) kaç liraya tekabül ettiğinin belirlenmesi gerekir. Mesela 1. eksende a-b-c varsa 2.000 TL-3.000 TL arası, 2. eksende d-e-f varsa: 4.000 TL-5.000 TL arası gibi...

3. etap: İbraz olunan bilirkişi raporuna göre işbu eksenlerdeki değerlendirme sonucu bulunan para karşılığı 15.000 TL-20.000 TL arası diyelim. İşte hakimin yasadan doğan takdir hakkı bu noktada devreye girmelidir ve hakim, hukuki kriterlere göre bu aşamada değerlendirme yapabilir (diye düşünüyorum ).


Örn: 2012'de yürürlüğe girecek Türk Borçlar Kanunu m.56: "Hâkim, bir kimsenin bedensel bütünlüğünün zedelenmesi durumunda, olayın özelliklerini göz önünde tutarak, zarar görene uygun bir miktar paranın manevi tazminat olarak ödenmesine karar verebilir.
Ağır bedensel zarar veya ölüm hâlinde, zarar görenin veya ölenin yakınlarına da manevi tazminat olarak uygun bir miktar paranın ödenmesine karar verilebilir."

Gerekçesinden: "..."Ağır bedensel zararın takdiri"nde, zarara uğrayan organların önemi, oluşan iş-görmezlik derecesinin oranı, uğranılan ruhsal zararın niteliği ve diğer durumlar gözetilecektir. .. Tasarının kişilik hakkının zedelenmesi sebebiyle istenecek manevi tazminat hükmünün (Tasarı m. 57) gerekçesinde öngörülen eşitlik düşüncesi bu Maddede düzenlenen manevi tazminatlar bakımından da geçerlidir. Tarafların sosyal ve ekonomik durumları, sıfat ve ihraz ettiği makamlar, ayrı bir takdiri kriter oluşturmaz. Burada aslolan insan ve insanın manevi değerleri soyutlamasıdır. Yoksula az, seçkine çok tazminat fikrinin manevi tazminat hukukunda yeri yoktur..."
Kanaatimce bir insanın duyduğu acı ve elemi (aslında) pek tabiidir ki hakim, aldığı "hukuk bilgisi" ile değerlendiremez.


Manevi tazminat, "Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde..." düzenlemesiyle birebir örtüşmektedir. Dava, belirsiz alacak davası olarak ikame edilir, yukarıdaki şekilde görülür ve 15.000-20.000 TL aşamasına geldiğinde davacı, talebini artırabilir (diye düşünüyorum ).

P.S: Aslında bilimden en çok yararlanması gereken alandır "hukuk"; "hukukçu" da "hukuki konulara" biraz daha geniş çerçeveden bakabilmeli (diye düşünüyorum )...
Saygılar...
Old 23-11-2011, 15:06   #28
Av.Nazife Eytemiş BAŞAR

 
Varsayılan

Soruya verdiğim ilk cevabımı tekrar ederek maneviz tazminat tam dava olarak açılmalı diyor ve bilirkişinin matematiksel bir hesapmış gibi maneviz tazminat hesabı yapmasını doğru bulmuyorum!Ayrıca bu "BELİRSİZ ALACAK DAVASI"diye hukuk sistemimize getirilen uzaylı davanın ne faydası var diye kendimi düşünmekten alamıyorum...Bari m.107 ye ek kalem kalem belirsiz davalar şunlardır diye konulsaymışherkese saygılar...
Old 23-11-2011, 18:26   #29
Av.Ömer Güntay

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Nazife Eytemiş BAŞAR
Soruya verdiğim ilk cevabımı tekrar ederek maneviz tazminat tam dava olarak açılmalı diyor ve bilirkişinin matematiksel bir hesapmış gibi maneviz tazminat hesabı yapmasını doğru bulmuyorum!Ayrıca bu "BELİRSİZ ALACAK DAVASI"diye hukuk sistemimize getirilen uzaylı davanın ne faydası var diye kendimi düşünmekten alamıyorum...Bari m.107 ye ek kalem kalem belirsiz davalar şunlardır diye konulsaymışherkese saygılar...

Davaları bu şekilde usul yasasında tanımlamak, anlatılmaz bir büyük isabetsizlik olmuştur. Bu konuda detaya bile girmeye gerek görmüyorum: isabetsizlik dağ gibi...

Sadece şunu söyleyeceğim: Davalar temelini usul yasasından değil maddi hukuk yasalarından alır... Usul yasasını ilgilendirmeyen ve ilgilendirmesi de gerekmeyen düzenlemeler yapılmıştır. Bu yanlışlar, orta vadede düzeltilecektir, göreceğiz.

Saygılar.
Old 23-11-2011, 18:30   #30
Av. Seda Üstün Tuğ

 
Varsayılan

Sayın Ömer Güntay'a katılıyorum. Davaları aynı fakültede gördüğümüz usul dersine göre sınıflandırmak oldukça büyük bir yanılgıdır. Yargıtay içtihatları ile belirsizliklerin düzeleceği ümidindeyim..Bu konuyu açarken de amacım buydu açıkçası..Kanun maddeleri yorumlandıkça oturacaktır.Uygulama da bu temel üzerinden yürüyecektir.

Saygılarımla
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 
Konu Araçları Konu İçinde Arama
Konu İçinde Arama:

Detaylı Arama
Konuyu Değerlendirin
Konuyu Değerlendirin:

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Kardeşin mirasçı sıfatıyla manevi tazminat davasında tazminat isteme hakkı var mı? avukatderyaozmutlu Meslektaşların Soruları 3 05-02-2011 17:03
Manevi Tazminat Av.Olcay Pehlivanlıoğlu Meslektaşların Soruları 4 19-01-2011 15:04
manevi tazminat Av.Şerare Erfan Meslektaşların Soruları 2 24-12-2008 15:28
manevi tazminat Av. İsa kargın Meslektaşların Soruları 10 13-11-2008 20:26
manevi tazminat CENTELBOY 54 Meslektaşların Soruları 2 10-05-2008 13:28


THS Sunucusu bu sayfayı 0,09309912 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.