Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

İcra Müdürüne tazminat davası?

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 04-04-2007, 14:23   #1
antalya

 
Varsayılan İcra Müdürüne tazminat davası?

Herkese iyi çalışmalar.
Müvekkilimin çok değerli bir arsa üzerine 1997 yılında koyduğu bir ipotek var. Bir süre sonra arsa el değiştirmiş. (Yeni mailk de ipoteğin paray çevrilmesi yolu ile takip açarak sözkonusu miktarı icra dairesine 2000 yılında yatırmış.) Fakat Müvekkilimin bundan haberi olmamış. Ta ki 2007 yılında rastgele gittiği tapuda öğrenmiş. Araştırdık sonra İpoteğin para çevrilmesinde tebligat adresindeki kapı numarası yanlış. Haber kağıdı yanlış kapıya asılmış.Dolayısıyla bilgisi olmamış. Parada tam 7 yıl boşu boşuna İcra da yatmış.
Bu durumda ben icra müdürüne tazminat davası açabilirim diye düşünüyorum.
Fikirleri olanlar paylaşırsa sevinirim.
(Postacınında bu durumda bir parmağı olabilir mi bilmiyorum.)
Old 04-04-2007, 16:25   #2
üye14072

 
Varsayılan

genel olarak İİK 5 ve devamı uyarınca icra memur ve müdürlerine yönelmek mümkün,

postacıyla uğraşmanızın bir getirisi vanmı?
sanmam?
fakat, geçersiz tebligata rağmen iş ve işlem yapmıışsa İİK 5 ve devamı.

bu soruya,
forum üyesi icra müdürlerinin de katkısını özellikle bekleriz.

av. m. emin öztürk
Old 07-04-2007, 19:45   #4
antalya

 
Varsayılan

katılıyorum forma üye icra müdürlerimizde görüşlerini yazarsa sevinirim.
Old 07-04-2007, 21:18   #5
icra20

 
Varsayılan

T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 2000/12-44
K. 2000/37
T. 2.2.2000
• İHALENİN FESHİ ( İpotek tablosundaki adrese tebligat )
• İPOTEĞİN PARAYA ÇEVRİLMESİ ( İpotek tablosundaki adrese tebligat )
• İPOTEK TABLOSUNDAKİ ADRESE TEBLİGAT
743/m.2
2004/m.21,127,129
7201/m.35
ÖZET : Borçlu yeni adresini, daha önce tebligatları yapan icra dairesine bildirmediğine göre, aynı adrese Tebligat Kanunu'nun 35. maddesine göre tebligat yapılmasında bir usul süzlük yoktur.

Kaldıki, ipotek tablosunda gösterilen adrese çıkan tebligatın bila tebliğ iadesi üzerine, bu adrese 35. maddeye göre tebligat yapılabilir. Yasaya uygun olarak yapılan tebligatın MK.2 maddesinden bahsedilerek geçersiz sayılması ve buna bağlı olarak ihalenin feshine karar verilmesi isabetsizdir.

DAVA ve KARAR :

Taraflar arasındaki "ihalenin feshi" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 11. İcra Tetkik Merciince davanın kabulüne dair verilen 4.12.1999 gün ve 1998/338 E - 1999/19 K. sayılı kararın incelenmesi davalılar vekilleri tarafından istenilmesi üzerine,

Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 6.4.1999 gün ve 1999/3620 - 4202 sayılı ilamı;

( ...1- Tarafların iddia ve savunmalarına, dosya içeriğindeki bilgi ve belgelere ve kararın gerekçesine göre borçlu vekilinin temyiz itirazlarının REDDİNE;

2- Alacaklı ve Alıcılar vekillerinin temyiz itirazlarının incelenmesinde; İpoteğin paraya çevrilmesi yoluyla yapılan takipte icra emri, kıymet takdiri raporu, ipotek akit tablosunda gösterilen borçlu adresine çıkmış ve Tebligat Kanunu hükümlerine uygun olarak tebliğ edilmiştir. Satış ilanı tebligatı da aynı adrese çıkmış adı geçenin adresi terk ettiğinden bahisle bila tebliğ iade edilmiştir. Bu icra dairesine bildirmediğine göre aynı adrese Tebligat Kanununun 35. maddesine göre tebligat yapılmasında bir usulsüzlük yoktur. Kaldıki; Tebligat Kanununun 35. maddesine 15.6.1985 gün ve 3220 Sayılı Kanunla eklenen son fıkrasına göre daha önce tebligat yapılmamış olsa dahi ipotek akit tablosunda gösterilen adrese çıkan tebligatın, bila tebliğ iadesi üzerine, bu adrese 35. maddeye göre tebligat yapılabilir. Yasaya uygun olarak yapılan tebligatın M.K.nun 2. maddesinden bahsedilerek geçersiz sayılması ve buna bağlı olarak ihalenin feshine karar verilmesi isabetsizdir... ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

YARGITAY HUKUK GENEL KURULU KARARI:

Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına dosyadaki tutanak ve kanıtlara, temyiz dilekçesinde ileri sürülen hükme etkili itirazların Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 6.4.1999 gün ve 3620 - 4202 sayılı ilamında ayrı ayrı ele alınıp cevaplandırılmış bulunmasına ve özellikle ipotek resmi senet akit tablosunda davacı Borçlu adresini "Atatürk Bulvarı No:199/H Kavaklıdere" olarak bildirdiği açıktır. Gerek tebligat yasasının 35/son fıkrasına ilişkin 15.6.1985 gün ve 3220 sayılı Kanunla yapılan değişik hükmü gerekse İİK.nun 21. maddesi birlikte değerlendirildiğinde az yukarıda açıklanan adrese yazılan tebligatın yasaya aykırı bir yönü bulunmadığında kuşku ve duraksamaya yer olmamalıdır. Farklı anlatımla anılan açık yasa maddelerinin somut olayın verileri içinde uygulanması zorunludur.

Hal böyle olunca Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

SONUÇ : Davalılar vekillerinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı ( BOZULMASINA ), oyçokluğu ile karar verildi.

KARŞI OY YAZISI:

Alacaklı İş Bankasının ipoteğin paraya çevrilmesi yolu ile yaptığı takip sonucu borçluya ait iki parça taşınmaz 29.6.1998 tarihinde birinci ihalede, mahcuz Villa 45.000.000.000,- TL. muhammen bedelin yaklaşık 11.000.000.000,- TL. altında arsa ise 9.987.500.000,- TL. muhammen bedelin üstünde 13.150.000.000,- TL.'ye üçüncü kişi alıcılara ihale olunmuştur.

Borçlu vekilinin yasal süresi içersinde merci nezdinde açtığı ihalenin feshi davasında ileri sürdüğü sair fesih nedenleri yerinde görülmeyerek, mercice; satış ilanının borçluya usulsüz tebliğ olunduğundan bahisle ihale fesih olunmuştur. Daire'nin çoğunluk görüşü ile 7201 Sayılı Kanunun 35. maddesi gereği borçluya yapılan satış ilanını tebliğinin usulüne uygun olduğu belirtilerek merci kararı bozulmuş önceki kararda yer alan gerekçelerle direnen merci hakimliliğinin kararı Hukuk Genel Kurulu'nca da Daire bozması görüşü benimsenerek oyçokluğuyla bozulmuştur.

1- Dairemiz sapma göstermeksizin uygulanan içtihatlar gereği, borçluya veya borçlulara satış ilanı tebliğinin, tebliğ olunmaması veya usulsüz tebliği, başlı başına ihalenin feshi nedenidir. Çünkü; satış ilanının tebliğ edilmiş olması halinde taşınmazın uygun fiyatla satılması hususunda gerekli çabalarda bulunabileceği, müşteri temin edebileceği, talibi ve talebi artıracak girişimler yapabileceği ve ayrıca mahcuzun muhammen bedelin altında satılmasının da nazara alınması gerekeceği tartışmasızdır ( 12.H.D. 11.4.1984 T., 3950 E. 4446 K., 12.H.D. 24.2.1983 T., 413 E - 1365 K., H.G.K. 27.1.1981 Tr. 980/12 - 3047 E - 770 K. ).

Tebliğ işleminin yapılmaması veya usulsüz tebliğ edilmiş olması halinde M.K.'nun 2. maddesi evrensel nitelikte bir madde olduğundan resen gözetilmelidir. Anılan maddenin İ.İ.K.'nun hükümleri koşullarında gerçekleşen ihalelerde de nazara alınması zorunludur ( 12.HD.24.2.1981 T., 327 E - 1772 K. ).

İ.İ.K.nun 129. madde gereği "... İlk ihalede artırma bedeli gayrimenkul için tahmin edilmiş olan kıymetin en az %75'ni bulmak..." veya ikinci ihalede "artırma bedelinin malın tahmin edilen kıymetinin %40'nı bulması..." halinde yasa gereği satış gerçekleştirilir ise de, Dairemizce ötedenberi uygulanan kural gereği muhammen değerlerle satış değerleri arasındaki fark nedeniyle zarar unsurunun mevcudiyeti halinde satış ilanının tebliği usulsüz veya yok ise ihalenin feshi gerekir ( 12HD. 23.5.1983 T., 3962 E - 4058 K. ).

Yukarıda açıkladığımız gibi, Dairemiz içtihatlarında da benimsendiği üzere, satış ilanının borçluya tebliğ olunmaması veya usulsüz tebliğ edilmesi halinde, olayda M.K.nun 2. maddesinin var olup - olmadığının irdelenebileceği, zarar unsurunun da var olması halinin, tebliğ işlemindeki usulsüzlükle birlikte değerlendirilerek ihalenin feshine neden olacağı tartışmasızdır.

7201 Sayılı Kanunun 35. maddesine göre yapılan tebliğ işleminin geçerli olabilmesi için; "... daha önce kendisine ( veya adına tebligatı kabule yetkili kimselere ) yargı organlarınca tebligat yapılan kimse, ( tebligat ) adresini değiştirir veya yeni adresini ilgili ( yani kendisine daha önce tebligat yapmış bulunan ) yargı organına bildirmez ise tebligat görevlisinin herşeyden önce muhatabın yeni adresini belirlemek için soruşturma yapması gerekir. Bu soruşturma Tüzük m.28/1 uyarınca yapılır ( Tüzük m.55/11 ). Yani tebliğ memuru tebligat muhatabanın ( veya onun adına tebligatı kabule yetkili kimselerin ) adreste bulunmama sebebini bilmesi olası ( muhtemel ) komşu, kapıcı, yönetici gibi kimselerden veya o yerin muhtar, ihtiyar heyeti, meclis üyelerinden veya zabıta ( kolluk ) amir veya memurlarından sorar. Bunların yaptığı beyanı ifadesi başvurulan kimseye imzalatır ( veya kendisi imza eder ).

Tebliğ memuru yaptığı araştırma sonucunda yeni adresi tesbit edebilirse ve kendi tevzi bölgesinde ise tebligat aynı memur tarafından o adrese, aksi halde tebliğ evrakı yeni adreste tebliğin sağlanması için memur tarafından bağlı bulunduğu merkeze iade olunur". Yukarıda yazılan bu açıklamalar Prof. Dr. Ejder Yılmaz - Av. Tacar Çağlar'ın Tebligat Hukuk adlı eserlerinin 434. sayfasından aynen nakledilmiştir. Aynı eserin 435. sayfasında ise memurun yaptığı soruşturma sonucu muhatabın yeni adresinin bulunmaması halinde tebliğ evrakını çıkaran merciye iade edeceği belirtilmiştir. Bütün bu hallerden anlaşılacağı üzere daha önce tebliğ yapılmış olsun veya olmasın 7201 Sayılı Kanun'un 35. maddesine göre bir tebliğ işlemi yapabilmek için mutlaka tüzüğün 55. maddesinde açıklandığı üzere tebliğ memuru tüzüğünün 28. maddesine göre yeni adresin tesbiti yönünde araştırma yapmak zorundadır. Aksi halde tebliğ işlemi usulsüzdür. Nitekim, Dairemiz 6.7.1971 T. 7997 E - 7819 K. sayılı kararında da açıklandığı üzere 35. madde hükme, "evvelce kendisine veya adresine usulen tebliğ yapılmış olan kimsenin bu adresi değiştirip yenisinden kaza merciini haberdar etmemesi ve tebliğ memuru tarafından yeni adresin tesbit olunmaması halinde uygulanır." Kuralını benimsemekle, tebliğ memurunun tüzüğün 55. maddesine göre işlem yapmasını zorunlu kabul etmiştir.

Hal böyle olunca: Somut olayın incelenmesinde Hukuk Genel Kurulunca ve Dairemiz çoğunluğunca 7201 Sayılı Kanun'un 35. maddesine göre borçluya yapılan satış ilanı tebliğ işlemini geçerli bulan görüşüne katılmak, açıklanan yasalar karşısında mümkün değildir. Zira borçlunun akit tablosunda yazılı olan işyeri adresine yapılan satış ilanı tebligatında, sadece adresin kapalı olduğuna işaret olunmuş ve tüzüğün 55. maddesi gereği işlem yapılmamıştır. Bu hali ile tebliğ işlemi usulsüz ve geçersizdir. Muhammen bedeli yüksek olan taşınmazlarda zarar unsuru mevcuttur. Dairemizce Tebligat Kanunu'nun 21. maddesine göre yapılan tebliğ işlemi de tüzüğün 28. maddesi gereği işlem yapılması istisnasız uygulandığı da gerçektir. Aynı paraleldeki bu olgudaki aksine uygulamaya açık madde hükmü karşısında katılamıyoruz.

İkinci bir aşamada ele alınması gereken konu ise; Mercii hakimince de gerekçe yapılan M.K.'un 2. maddesidir.

Borçlunun dosyada bilinen iki adresi vardır. Birisi yukarıda değinilen iş adresi diğeri ise, taahhüt formunda yazılı olan ev adresidir. Bu adres alacaklı banka tarafından bilinen ve benimsenen bir adrestir. Çünkü; İ.İ.K.'nun 150/1. maddesi gereği borçluya gönderilen ihtar ( hesap özeti ) anılan adreste tebliğ olunduğu gibi, kıymet takdiri sırasında dahi borçlunun burda oturduğu da sabittir. Borçlunun bilinen ve ikamet ettiği evine satış ilanının tebliğ olunmaması gerçekte M.K.'un 2. maddesine aykırı olup, aksinin kabulü Dairemizce benimsenen yukarıda açıklanan içtihatlarına da uygun değildir. Borçlu takibe itiraz etmemiş, takibi geciktirici herhangi bir eylem ve işlemde de bulunmamıştır.

SONUÇ : Dairemiz uygulamaları, yasal düzenlemeler, incelenen satış dosyası kapsamından anlaşıldığı üzere Hukuk Genel Kurulu Daire bozmasını benimseyen çoğunluk görüşüne yukarıda açıkladığımız nedenlerle katılmıyoruz.

Üye
Hüveyda KARAKIŞ

Üye
Ali ALKAN

Akit tablosundaki adres ile tebliğattaki adres arasında bir farklılık varmıdır.
Old 07-04-2007, 21:22   #6
icra20

 
Varsayılan

İCRA VE İFLAS DAİRELERİNİN İŞLEM VE EYLEMLERİNDEN
DEVLETİN HUKUKİ SORUMLULUĞU
(İİK. mad. 5, 6, 7)





Av. Talih UYAR

PLÂN:

I- İİK. mad. 5’e göre sorumluluğu düzenlenmiş kişiler
II- İİK. mad. 5’e göre sorumluluğun gerçekleşme koşulları
a- Kusur
b- Zarar
c- İlliyet bağı
III- Hukuki sorumluluk kaynağı olabilecek örnek olaylar
IV- Tazminat davası açabilecek kişiler
V- Hakkında tazminat davası açılabilecek kişiler
VI- Tazminat davasında g ö r e v l i mahkeme
VII- Tazminat davasında y e t k i l i mahkeme
VIII- Tazminat davasında z a m a n a ş ı m ı
IX- İİK. mad. 5, 6, 7’nin kapsamına girip girmediği tartışmalı olan özel durumlar
X- Devletin zimmet nedeniyle sorumluluğu

İİK. mad. 5’de; icra ve iflas müdürleri ile yardımcılarının ve icra-iflas dairesi katip, mübaşir ve hizmetlilerinin kusurlu hareketleri ile -takibin taraflarına ve üçüncü kişilere- vermiş oldukları zarardan dolayı devletin hukuki sorumluluğu düzenlenmiştir.

I-Bu kişilerin görevlerini yerine getirirken, kusurları ile -takibin taraflarına ve üçüncü kişilere- verdikleri zarardan Devlet (Adalet Bakanlığı), birinci derecede sorumludur.

Devletin bu görevlilerin kusurlu hareketlerinden dolayı kabul edilmiş olan sorumluluğu, “memurların ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davalarını ancak idare aleyhine açılabileceğini” düzenleyen Anayasanın 129. maddesine uygun bir düzenlemedir…

Görevini yerine getirirken, alacaklının ve borçlunun vekili gibi değil, tam bir tarafsızlıkla hareket etmesi gereken[1] ve yerine getirdiği görev[2] sıradan kamu hukukuna bağlı bir görev olmayıp, İcra ve İflas Kanunundaki özel hükümlere bağlı[3] ve kamu hizmetlilerinin en önemlilerinden olan kendisine has özellikleri bulunan, adaletin fiilen dağıtımı görevi olduğu için[4], icra müdürü (ve icra/iflas dairesinin diğer görevlileri) için öngörülmüş olan bu sorumluluk, onların İcra ve İflas Kanununu uygular ve yorumlarken çok dikkatli davranmalarını gerektirir.

Bu maddeye göre sorumluluğu düzenlenmiş bulunan kişiler;

a) İcra ve iflas müdürleri
b) İcra ve iflas müdür yardımcıları
c) İcra ve iflas katipleri
d) İcra ve iflas mübaşir ve hizmetlileri’dir.

II-Bu kişilerin sorumluluğu için, şu koşulların gerçekleşmesi gerekir:[5]

A- Görevlerini yaparken kusurlu hareket etmiş olmalıdırlar.
B- Bu hareketleri ile alacaklıborçlu ya da üçüncü kişilere zarar vermiş olmalıdırlar.
C- Doğan zarar ile kusurlu hareket arasında illiyet bağı bulunmalıdır.

A-Kusur, bilindiği gibi, hukuk düzeninin kınamaya layık gördüğü bir hareket tarzı[6] olup, kasıt ya da ihmal yani “ağır kusur” veya “hafif kusur” şeklinde belirir. Bu nedenle, icra müdürü/yardımcısı/katibi, hizmetlileri kasıtları (ağır kusurları) bulunmasa bile, ihmal ve dikkatsizlikleri (hafif kusurları) sonucunda sebep oldukları zarardan sorumludurlar.[7]

Kusurun saptanmasında, ilgilinin sıfatına göre, “normal niteliklere” sahip bir icra müdürü (yardımcısı, katip, hizmetli ‘müstahdem’) gibi hareket ederek işlem ya da eylem yapmış olup olmadığına bakılır.[8] Eğer, sorumluluğu sözkonusu olan kişi “icra memuru” ise ve bu kişi, normal yetenekli bir icra müdürü/yardımcısı vs. gibi işlem ya da eylemde bulunmuşsa ve eğer sorumluluğu sözkonusu olan kişi “icra katibi” ise ve bu kişi de normal bir icra katibi gibi davranarak, kendisine öğretilenlerin aynını uygulayarak görevini yapmışsa, kendisinin sorumluluğu sona erer. Başka bir deyişle, kusur; “kanuna ve hadiseye yani işlerin icabına uymayan yahut akıl ve mantık ile bağdaşmayan veya örf ve adetin yahut sosyal ve hukuki geleneklerin dışında kalan yani mutad olmayan bir hareket tarzı olabileceği gibi, memurun kanunen yapılması istenilen bir görevi yerine getirmemesi, yetkilerini kötüye kullanması veya görevinin ak-samadan yürütülmesi için gerekli tedbirleri almaması tarzında ihmali bir hareket” de olabilir.[9]

İlgili yasa, tüzük ve yönetmelik hükmünün, icra müdürü ya da yardımcısı (muavini) tarafından değişik biçimde yorumlanarak uygulanmış olması, başlı başına “kusurlu davranış” sayılarak sorumluluk kaynağı olamaz. Hiçbir yorumu gerektirmeyecek kadar çok açık olan bir hükme aykırı hareket edilmişse, ancak o zaman kusurlu davranılmış sayılarak, sorumluluk kabul edilebilir.[10] Şu hususu da hemen belirtelim ki, icra müdür ya da yardımcısının kendi yorumuna göre yaptığı işlemin, şikayet üzerine tetkik merciince bozulmuş olması da, başlı başına o memur ya da yardımcısı için hukuki sorumluluk kaynağı olamaz.[11]

Kusurlu işlem ya da eylem hakkında, zarar gören kişi tetkik merciine başvurup o işlemi iptal ettirme imkanına sahipken, bu yola gitmeden, doğrudan doğruya kusurlu işlemden dolayı uğradığı zararın ödenmesini, bu maddeye göre talep edebilir mi? Doktrinde[12] bu gibi durumlarda, zarar gören kişinin, kusurlu işlem hakkında, şikayet yoluna başvurup o işlemi iptal ettirmemiş olmasının bir “birlikte (müterafik) kusur” (BK. mad. 44) sayılacağı ve bu nedenle de artık, İİK. mad. 5’e göre “tazminat davası” açma hakkını yitireceği -yerinde olarak- kabul edilmektedir. Örneğin; “sıra cetvelinde alacağına yer verilmemiş olmasından dolayı, alacağını alamamış olan kişinin”, bu şekilde hatalı sıra cetveli düzenleyen icra müdürünün kusurlu olduğundan bahisle açtığı tazminat davası, -kendisine usulen tebliğ edilen sıra cetveline karşı, süresinde itirazda bulunmamakla, kendisi de kusurlu davrandığından- reddedilir.[13]

Sorumluluk kaynağı olabilecek kusura ilişkin olarak şu hususa da değinelim ki, özellikle yasa, tüzük, yönetmelikteki hükümlerin yorumu konusunda, icra müdürüne -ve yardımcısına (muavinine)- bağlı olduğu tetkik mercii hakiminden daha ağır bir sorumluluk yüklememek gerekir. Çünkü, merci hakimleri ancak HUMK. mad. 573 gereğince sadece “açıkça yasaya aykırı karar verilirse” sorumlu tutulabilmektedirler.[14]

Kanımızca, icra müdürünün (ve muavininin) tetkik merciinin talimatına göre hareket etmiş olması onu sorumluluktan kurtarmalıdır. Her ne kadar, icra müdürleri -ve icra müdür yardımcıları- görevlerini bağımsız olarak yerine getiriyorlarsa da, bu durum, onlara, “tetkik merciinin kararlarını tartışıp, bu kararlara uymama” hakkını vermez.[15]

Hukukumuzda, 657 sayılı kanunun yürürlüğe girmesinden önce, cebri icra faaliyetinden dolayı bir zararın meydana gelmesinde, hem icra memurunun kişisel kusurunun ve hem de devletin hizmet kusuru varsa, tazminatın, bu iki türlü kusurun derecesi gözönünde tutularak BK.nun 50. maddesine göre, memurla devlet arasında bölüştürüleceği, bu durumda, memurla devletin zarar görene karşı sorumluluğunun müteselsil olduğu, zarar görenin genel mahkemede açtığı dava yoluyla zararın tamamını, icra memuruna veya devlete, özel hukuk hükümlerine dayanarak tanzim ettirilebileceği kabul ediliyordu.[16] 657 sayılı kanunun yürürlüğe girmesinden sonra ve 3222 sayılı kanun ile İİK. 5’de değişiklik yapılmadan önce ise “icra müdürüne karşı genel mahkemede açılan tazminat davasında, davalı icra müdürü tarafından ileri sürülen hizmet kusuru iddiası mahkemece kabul edildiği takdirde, bu hususun icra müdürünün sorumluluğunun derecesini tayinde rol oynayabileceği, devletin sorumluluğuna hükmolunabil-mesine dayanak teşkil etmeyeceği, çünkü icra ve iflas hukukunda devletin sorumluluğunun ancak ikinci derecede ve icra müdürünün (ve diğer görevlilerin) veya kefilinin ödeyemediği zararların ödettirilmesi için kanunda yer aldığı”[17] kabul ediliyordu…

Bugün ise, icra müdürünün (ve diğer icra ve iflas dairesi görevlilerinin) kişisel kusurundan dolayı -görevlerini yaparken- ilgililere zarar vermeleri halinde, genel mahkemede (ve Adalet Bakanlığı aleyhine), buna karşın hizmet kusurundan dolayı ilgililerin zarar görmeleri halinde idari yargı yerinde (Adalet Bakanlığı aleyhine) tazminat davası açılması gerekir.

Olayda, icra müdürünün (ve diğer icra ve iflas dairesi görevlilerinin) görevleri ile ilgili olmayan kişisel kusurlarının bulunması halinde, kusurlu memurun kendisine karşı -genel mahkemede- BK. 41 vd.na göre tazminat davası açılması gerekir…[18] [19]

B-Zarar, “maddi” olabileceği gibi[20] “manevi” de olabilir.[21] [22] Doktrinde, bazı yazarların,[23] “manevi zararların maddenin kapsamı dışında kaldığını” belirtmesine rağmen Yargıtay,[24] “manevi zararların da sorumluluk sınırları içinde kaldığını” ifade etmiştir. Kanımızca da, maddede, manevi zararlardan icra memur ve müstahdemlerinin sorumlu olmadığı ya da daha özel koşullarla sorumlu olduğu ayrıca belirtilmediğine göre Yargıtay’ın benimsediği görüş daha isabetlidir. Ancak, hemen belirtelim ki, manevi tazminat’a hükmedebilmek için, dava konusu olayda; “kişilik haklarına haksız ve ağır bir saldırı” bulunması yeterli olup, ayrıca -4.5.1988 tarih ve 3444 sayılı Kanun ile BK. 49’daki “ağır kusur” koşulu kaldırılmış olduğundan- icra müdürü (ya da icra dairesinin diğer görevlileri)nin ağır kusurlu davranışta bulunmuş olmaları zorunlu değildir. Bu nedenle, borçluya ait olmadığı bilinen bir evde ya da işyerinde haciz yapılması, ev ve işyerinin gerçek sahibinin kişisel haklarına “ağır bir saldırı sayılır” ve devletin -manevi tazminat bakımından- sorumluluğunu gerektirir.

C-İlliyet bağı’nın icra müdürünün (ve icra dairesinin diğer görevlilerinin) kusurlu işlem ya da eylemi ile, ilgilinin uğradığı zarar arasında, “uygun illiyet ilkeleri”[25] ne göre bulunması gerekir. Yani, doğan zarar, kusurlu davranışın objektif ihtimallere ve hayat tecrübelerine göre, beklenmesi mümkün olan bir sonucu olmalıdır. Daha kısa bir deyişle zarar, icra memur ve hizmetlilerinin kusurlu davranışının uygun, olağan sonucu olmalıdır.

III-İcra müdürünün (ve icra iflas dairesinin görevlilerinin) sorumluluğunu gerektiren ve yukarıda koşullarını incelediğimiz olaylara, şunları örnek olarak gösterebiliriz:

1-İcra müdürünün talepten itibaren 3 gün içinde haczi yapmaması (İİK. mad. 79),
2-Satışı talep edilen ve gerekli masrafları yatırılan taşınır malların en geç bir ay, taşınmazların da iki ay içinde satışının yapılmaması (İİK. mad. 112, 123),
3-Haczi yapan memurun, ehil olmayan bir bilirkişiye başvurarak, kıymet takdir etmesi (İİK. mad. 87) ve bu kıymetin % 60’ı - % 40’ı ile hacizli malın satışına sebep olması,
4-Altın ve gümüş eşyanın, maden halindeki kıymetlerinden daha aşağı bir bedel ile satılmış olması (İİK. mad. 117),
5-Alacaklının saklanmak üzere verdiği kambiyo senedi aslının kaybedilmiş oması (İİK. mad. 167),
6-Borçluya ait olmadığı bilinen bir ev ya da işyerinde haciz yapılması,
7-Borçlunun kapısı kilitli olan ev ve işyerine haciz için, çilingir sağlanarak girilmesi gerekirken, kapısının kırılarak girilmesi (İİK.mad. 81),
8-Haciz ya da tahliye sırasında, ev ve işyerindeki eşyalar dışarı çıkartılırken, bunların hasara uğratılması,
9-Bilgisiz ya da tecrübesiz icra katibine, başaramayacağı ve sorumluluğunu taşıyamayacağı haciz işinin havale edilmiş olması,
10-Borçludan alacağı olan bir alacaklıya, sıra cetvelinde yer verilmemesi (İİK. mad. 141),
11-Satışa çıkarılan taşınmaz üzerindeki mükellefiyetlerin, arttırma şartnamesinde gösterilmemesi (İİK. mad. 125, 128),
12-Satış ilanı ilgililere tebliğ edilmeden, taşınmaz satışının yapılması (İİK. mad. 127),
13-Alacaklının rızası dışında, haczedilen malın borçlu elinde bırakılması (İİK. mad. 88/II)

Yüksek mahkeme, bu konuyla ilgili olarak;

-“Aleyhinde yapılan icra takibinde, borçlunun itirazı üzerine icra müdür yardımcısının ‘takibin durmasına’ karar vermemesi üzerine, adresinde yapılan (haksız) haciz nedeniyle borçluya tazminat ödemek zorunda kalan Adalet Bakanlığının açtığı rücu davasında, sorumlulukları içindeki dosyalarla ilgili aldıkları kararlar nedeniyle, icra müdür yardımcıları, icra müdürleri ile birlikte sorumlu olduklarından, her ikisi hakkında da (aleyhinde) karar verilmesi gerekeceğini”[26]

-“Yapılan ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla takipte, icra memurunun, satış ilanının usulsüz olarak tebliğine rağmen, taşınmazı kusurlu olarak ihale etmesi ve ihalenin feshine rağmen taşınmazını geri alamamış olan kişinin taşınmazın değerinin tahsili için açtığı tazminat davasının kabulü gerekeceğini”[27]

-“İcra memurunun -kıymeti yüksek olan kamyon satışına ilişkin olayda- takdir hakkını yerinde kullanmayarak, gazete ile ilan yapmadan satışın gerçekleştirilmiş olması nedeniyle, ihalenin feshi üzerine, kamyonu ihaleden satın almış olan kişinin Adalet Bakanlığı aleyhine açtığı tazminat davasının kabulüne karar verilmesi gerekeceğini”[28]

-“İcra müdürü, ödeme emrine ilişkin tebligatın Tebligat Kanunu hükümlerine uygun olarak tebliğ edilmiş olup olmadığını denetlemekle yükümlü olduğundan, yapılan usulsüz tebligat nedeniyle hakkındaki takibin kesinleşmesi sonucu taşınmazı (haksız olarak) satılan borçlunun Adalet Bakanlığı aleyhine açtığı tazminat davasını kabulü gerekeceğini”[29]

-“İstihkak iddiasına konu olan aracı, bu iddia çözümlenmeden satan icra memurunun bu kusurlu davranışından zarar gören kişinin İİK. mad. 5’e göre Adalet Bakanlığı aleyhine açtığı tazminat davasının reddine karar verilemeyeceğini”[30]
b e l i r t m i ş t i r…

IV-Kimler tazminat davası açabilirler? İcra müdürünün (veya icra dairesinin diğer görevlilerinin) kusurlu eylem ya da işleminden zarar gören alacaklı, borçlu ya da takibe taraf olmayan üçüncü kişiler BK. mad. 41 vd.na göre, sorumlular hakkında tazminat davası açabilirler, davacı olabilirler (İİK. mad. 5/1 ve 6/1).

V-Tazminat davası kimlere karşı açılabilir? Tazminat davası doğrudan doğruya Adalet Bakanlığı aleyhine açılır (İİK. mad. 5, c:1)[31].

Adalet Bakanlığı, icra müdürünün (ve diğer icra ve iflas dairesi görevlilerinin) kusuruyla doğan zararı mahkeme kararı ile ilgiliye ödedikten sonra, zararın meydana gelmesinde kusuru bulunan ilgililere rücu edebilir (İİK. mad. 5 c:2). Bu tazminat davasına adliye mahkemelerinde bakılır (İİK.mad. 5 c:3).

Adalet Bakanlığı kime karşı rücu davası açacaktır? Burada davalının kimliğini saptamak için, “zarara kimin kusurunun sebep olduğu” araştırılmalıdır. Bazı işi çok olmayan icra dairelerinde sadece bir “icra müdürü” görev yapar. Böyle durumlarda, davalıyı belirleme bir sorun yaratmaz. Bazı icra dairelerinde ise, bir “icra müdürü” yanında, gereksinmeye göre, bir ya da daha fazla sayıda “icra müdür muavini (yardımcısı)” ile bir ya da daha fazla “icra katibi” ve “mübaşiri” bulunur. Bu gibi yerlerde genellikle icra müdürleri “para alıp-verme ve kasa defterlerini tutma” görevlerini yürütürlerken, icra müdür yardımları, “takibin taraflarının ve üçüncü kişilerin talepleri hakkında kararlar vermekte ve gerektiğinde, haciz, tahliye, satış gibi işlemleri” yapmaktadır. Katipler de ara sıra kendilerine havale edilen “haciz işlemlerini” yürütmektedirler. Takibin tarafları ve üçüncü kişiler, icra müdüründen çok müdür yardımcıları ile ilişkide bulunmakta ve bunun sonucunda da çok defa “kusurlu hareket” ve “zarar” bu kişilerin işlem ve eylemlerinden doğmaktadır.

“Herkes kendi kursu ile sebep olduğu zarardan sorumlu” olduğundan, icra müdürü dışındaki kişiler de kural olarak, kendi kusurlu hareketleri ile sebep oldukları zarardan kişisel olarak sorumlu bulunmaktadırlar. Bu kişiler ancak, “icra müdürünün talimatıyla hareket etmişler” ve zarar da “bu talimatın kusurlu olmasından” doğmuşsa kendileri sorumluluktan kurtulurlar.[32] Örneğin; icra müdürü, borçluya ait olmadığını bildiği bir ev ya da işyerinde haciz yapmak üzere yardımcısına ya da katibine talimat vermişse, yahut; borçluya ait olmadığını bildiği bir eşyayı haczedip kaldırmak üzere yardımcısına ya da katibine talimat vermişse veya henüz yeni göreve alınmış tecrübesiz ve bilgisiz sayılabilecek bir icra katibine, önemli bir haciz ya da muhafaza altına alma görevini havale etmişse, bütün bu durumlarda, icra müdürünün hatalı talimatı açık olarak görüldüğünden, doğan zarardan icra müdürü sorumlu olur. Uygulamada taşıdığı önem nedeniyle şu hususu da belirtelim ki, icra müdürünün bir işi muavinine ya da katibine havale etmesi ile, o işin ne şekilde ve ne zaman yapılacağı hususunda talimat vermesi ayrı şeylerdir. Haciz ve tahliye işlemlerinin hangi muavin ya da katip tarafından yapılacağını icra müdürü dosyayı ona havale etmekle belirtir. Kural olarak, bir işin kimin tarafından yapılacağını icra müdürünün belirtmesi -yani o işi ilgili kişiye havale etmesi- icra müdürünü sorumlu kılmaz. Ancak, bu havale etmede kusurlu bir davranışı varsa -örneğin, az önce belirttiğimiz gibi acemi bir katibe başaramayacağı bir işi vermişse- icra müdürü o zaman sorumlu olur. Bunun dışında, icra müdürü, yanına “icra müdür yardımcısı” ya da “icra katibi” sıfatı ile atanmış olan kişilerin görevlerinin gerektiği bilgi ve tecrübeye sahip olduğunu farzetmekte ve kendilerinden bunu beklemekte haklı olacağından, bu kişilerin kusurlu hareketleri ile sebep oldukları zarardan sorumlu tutulamaz.[33]

İcra katibi ve hizmetliler (müstahdemler) icra müdüründen aldıkları talimatın dışına çıkmışlar ya da hiç talimat almadan hareket etmişlerse, bunun sonucunda doğan zarardan, icra müdürü sorumlu tutulamaz.

Zararın doğumundan birden fazla kişi sorumlu ise -örneğin; hem icra müdürü hem de icra katibi- bu durumda, her ikisi de aleyhlerine açılacak rücu davasında Adalet Bakanlığına karşı zincirleme olarak (müteselsilen) sorumlu olurlar (BK. mad. 50).

VI-Görevli mahkeme: Tazminat davasında görevli mahkeme, istenen tazminat miktarına göre asliye hukuk ya da sulh hukuk mahkemesidir.[34] [35]

VII-Yetkili mahkeme: Yetkili mahkeme de, davalı Adalet Bakanlığının bulunduğu yer olan Ankara mahkemesi (HUMK. mad. 9) veya zararı doğuran kusurlu eylem ya da işlemin yapıldığı yer (HUMK. mad. 21) mahkemesidir.

VIII-Zamanaşımı: Tazminat davası, zarar gören davacının, zararı öğrendiği tarihten itibaren bir yıl[36] ve her halde zararı doğuran işlem veya eylemin yapıldığı tarihten itibaren on yıl geçmesi ile zamanaşımına uğrar (İİK. mad. 7/I).

Kusurlu memur ya da hizmetlinin hukuki sorumluluğunu gerektiren eylem veya işlemi, eğer aynı zamanda suç teşkil ediyorsa, tazminat davasında bu ceza zamanaşımı uygulanır (İİK. mad. 7/II).

IX-Aşağıdaki özel durumların, İİK. mad. 5, 6, 7 kapsamına girip girmediği uygulamada duraksama konusu olmuştur:

A)İcra müdürü takip işlemleri ile ilgili herhangi bir işi havale ettiği icra dairesi dışındaki kişilerin -örneğin; bilirkişi, yediemin, eksperin- kusurlu eylemlerinden doğan zararlardan dolayı sorumlu mudur?

Örneğin; icra müdürü tayin ettiği bilirkişinin hatalı raporunu benimseyerek, sonraki takip muamelelerini geçmiş ve bu hatalı rapordan alacaklıborçlu ya da üçüncü kişiler için zararlı bir sonuç doğmuşsa, tazminat davası kime karşı -icra müdürünün bağlı olduğu Adalet Bakanlığına mı, hatalı rapor veren bilirkişiye mi, yoksa her ikisine mi- açılacaktır?

Federal Mahkemeye göre;[37] bu kişiler icra müdürüne ve icra müdürü de zarar görenlere karşı sorumludur. Bu nedenle, tazminat davasının, icra memuruna karşı açılması gerekir.[38]

Hukukumuzda ise, bu konuda iki görüş ileri sürülmüştür. Birinci görüş;[39] Federal Mahkemenin görüşüne katılırken, diğer görüş;[40] açılacak tazminat davasında, bilirkişi yanında -hatalı raporu benimsemenin icra müdürü için bir kusur sayıldığı durumlarda- icra müdürünün de “davalı” gösterilmesini önermektedir.

Kanımızca, ikinci görüşte gerçek payı daha fazladır. Çünkü İİK. mad. 5’de “kusur sorumluluğu” düzenlenmiş olduğundan, bilirkişiyi tayinde ve onun hatalı raporuna uymada, icra müdürü için bir kusur söz konusu ise, icra memurunun kusurlu eylem ve işlemlerinden devlet sorumlu olduğundan, devletin (Adalet Bakanlığının) açılacak tazminat davasında “davalı” gösterilmesi, maddenin amacına daha uygun düşer.

B)İcra ve iflas müdürü, konkordato komiseri olarak görev yaptığı zaman, yine İİK. mad. 5 gereğince sorumlu olur mu? Bu sorun hukukumuzda -1997 yılından önce İsviçre hukukunda olduğu gibi[41] [42]- tartışmalıdır. Bunun nedeni, icra ve iflas müdürleri hakkındaki hükümlerden hangilerinin konkordato komiserine de uygulanabileceğini belirten İİK. mad. 287/IV’de, 5. maddeye açıkça yollama yapılmamış olmasıdır…

Hukukumuzda bu konuda üç görüş ileri sürülmüştür. Bizim de katıldığımız birinci görüşe göre;[43] “İİK. mad. 287/IV hükmünde, İİK.nun -sorumluluğu düzenleyen- 5. maddesi sayılmamıştır. Bundan, 5. maddenin konkordato komiseri hakkında uygulanmayacağı, konkordato komiserinin BK. 41 ve sonraki hükümlerine göre sorumlu olacağı sonucuna varılır”. İkinci görüşe göre;[44] “konkordato komiserinin görevini yerine getirirken vermiş olduğu zararlardan doğan hukuki sorumluluğun, vekilin sorumluluğu hakkındaki hükümlere göre tayin edilmesi gerekir”. Nihayet üçüncü bir görüşe göre[45] ise “komiserin hukuki sorumluluğu hakkında mevzuatımızda herhangi bir hüküm bulunmadığından, bu durumda komiserler hakkında da 1982 Anayasasının 177. maddesinin (e) bendinde yer alan düzenleme işlerlik kazanır, buna göre; bir kamu görevlisi olan komiserin hukuki sorumluluğunun belirlenmesinde de Anayasanın kamu görevlilerinin hukuki sorumluluğunu öngören 129/V ve 40/II hükümlerinin doğrudan doğruya uygulanması gerekir. Bu durumda Anayasanın 129/V anla-mında kamu görevlisi, 40/II anlamında da resmi görevli durumunda bulunan konkordato komiserinin, komiserlik görevini yürütürken ya da yetkilerini kullanırken kusurlu tutum ve davranışlarıyla verdiği zarardan dolayı devlet birinci derecede sorumlu olacak, ancak onun da kusurlu konkordato komiserine rücu hakkı saklı bulunacaktır. Komiserin görevini ifa ederken ya da yetkilerini kullanırken, kusuruyla sebebiyet verdiği zararlardan dolayı devlete karşı açılacak olan tazminat davalarına adliye mahkemesinde bakılacak, görevli mahkeme, istenen tazminat miktarına göre sulh veya asliye hukuk mahkemesi, yetkili mahkeme ise davalı Adalet Bakanlığının bulunduğu yer olan Ankara mahkemesi olacaktır…”

Bu sorun da hukukumuzda açık olarak düzenlenmiş değildir. Kanımızca İİK. mad. 287, komiser hakkında, İİK.nun 8, 11 ve 16. maddelerinin uygulanacağını belirtmiş ve 5. madde bu sayılan maddeler arasında bulunmadığından, konkordato komiseri olarak görevlendirilmiş olan icra ve iflas müdürünün bu sırada kusurlu işlem ya da eylem ile sebep olduğu zararlardan, İİK.nun 5. maddesine göre değil, genel hükümlere göre (BK. 41 vd.) sorumlu olduğunu kabul etmek hem yasal düzenleme biçimine ve hem de -sonuçta, devletin de sorumluluğunu gerektireceği için- kanunun ruhuna uygun olacaktır.

C)İcra ve iflas müdürü, ortaklığın giderilmesi davalarındaki (izale-i şuyulardaki) satış memuru sıfatıyla görev yaptığı durumlarda veya ayrı (müstakil) satış memuru bulunan yerlerde, bir memur, satışı İİK. hükümlerine göre yapmakla mahkemece görevlendirildikten sonra, bu görevini yerine getirirken, kusurlu eylem ya da işlemi ile verdiği zararlardan devlet İİK. mad. 5’e göre mi sorumlu olacaktır?

Yargıtay 4. Hukuk Dairesi ö n c e k i içtihatlarında “… satış memuru atanan mahkeme yazı işleri müdürü, icra müdürü ya da yardımcısı sıfatını taşımadığından, satış memurunun kusurundan doğan zarara ilişkin davalarda İİK.nun beşinci maddesinin uygulanmasına olanak bulunmadığını, davanın idari yargı yerinde görülmesi gerektiğini”[46] belirtmişken, y e n i tarihli içtihatlarda ise bu görüşünü değiştirerek -bir kararında oybirliğiyle,[47] başka bir kararında ise oyçokluğuyla[48]- “oraklığın giderilmesi kararına ilişkin satış işlemini gerçekleş-tiren görevlinin sorumluluğunun İİK.nun 5. maddesine göre değerlendirilmesi gerektiğini” ifade etmiştir…

Kanımızca, verilen ortaklığın satış suretiyle giderilmesi kararı çerçevesinde, satış işlemini İİK. hükümlerine göre HUMK. 571 uyarınca yerine getiren satış memurunun kusurundan doğan zararlardan devletin (Adalet Bakanlığının) sorumluluğunun İİK. 5 vd.na göre belirlenmesi daha isabetli olur…

D)İflas idare memurlarının kusurlu hareketlerinden doğan zararlar hakkında İİK. mad. 5 hükmü ne ölçüde uygulanacaktır?[49]

İİK. mad. 227’de “iflas idaresi hakkında uygulanacak hükümler” sayılırken İİK. mad. 5 de belirtilmemiştir. Ancak; İİK. 227/IV’de “iflas idaresini teşkil edenlerin kusurlarından ileri gelen zararlardan sorumlu oldukları, bu davalara adliye mahkemelerinde bakılacağı” açıkça belirtilmiştir. Bu açık düzenlemeden de anlaşıldığı gibi, burada tazminat davası devlet aleyhine açılamayacaktır.

X-Devletin zimmet nedeniyle sorumluluğu: Bu sorumluluk maddeye 538 sayılı kanun ile -1965 yılında- eklenen fıkrayla sağlanmıştır. Gerçekten;

aa)İcra dairesince tahsil edilen paraların,

bb)İcra dairesine verilen hamiline yazılı senetlerin, poliçelerin ve diğer cirosu mümkün senetlerin ve altın, gümüş ve diğer kıymetli şeylerin, “ilgili memur tarafından zimmete geçirilmesinden” devlet, hak sahiplerine karşı, birinci derecede sorumludur.

Burada, ilgili memur -maddede bahsi geçen para ve senetleri vs.- devletin temsilcisi olarak ve amme kudretini kullanarak kabul ettiği için,[50] bu paraların kendisi tarafından zimmete geçirilmesinden dolayı devletin (Hazinenin), deyim yerinde ise özel bir (ağırlaştırılmış) sorumluluğu kabul edilmiştir.

İcra dairesine yatırılan veya icra dairesince tahsil olunan veya muhafaza altına alınan paraların, ilgili memur tarafından zimmete geçirilmesi halinde, zimmete geçirilen para, ilgili memura karşı ceza soruşturmasının sonucu ve Hazinenin bu parayı ödemesine dair bir hüküm verilmesi beklenmeden, Hazine tarafından derhal icra veznesine yatırılır… Hazinenin, asıl sorumlulara rücu hakkı saklıdır (İİK. mad. 6).

Maddede sadece, bunların “zimmete geçirilmesi”nden bahsedilmesine rağmen, devlet, alacaklıya karşı, icra memurunun yanlışlıkla başkasına ödediği paralardan dolayı da birinci derecede sorumludur.[51] Hükümet Tasarısı Gerekçesi’nde de belirtildiği gibi, icra veznesindeki paraya el koyan devlet olduğuna göre, başka bir deyişle organı olan memurun el koyduğu para veya değerli şeylere, doğrudan doğruya devlet el koymuş olacağına göre,[52] bu paranın ve İİK. mad. 88/1’de sayılan değerlerin ilgili memur tarafından zimmete geçirilmesi halinde, devletin hak sahiplerine karşı “birinci derecede sorumluğu” kuralının benimsenmesi hukuk ve adalet ilkeleri gereğidir. İcra ve iflas işlemleri nedeniyle alınan paraların bankaya yatırılması halinde, bu paralara ait faiz, ikramiye ve bunun gibi yararların devlete ait olduğu, 492 sayılı Harçlar Yasasının 36. maddesinde gösterilmiş olduğundan, bu nimetin gerektiğinde külfetine de devletin birinci derecede katlanmasından daha olağan bir husus olamaz.

Adalet Bakanlığı Hukuk İşleri Genel Müdürlüğü -13.9.1966 tarih ve 19811 sayılı- mütalaasında; icra memurlarının zimmete para geçirmesi halinde yapılacak işlemlerin neler olduğunu ayrıntılı biçimde açıklamıştır.

Hazinenin, sorumlu memura (icra dairesi görevlisine) karşı açacağı davada, rücu kararı verilebilmesi için, “ilgili memurun (görevlinin) zimmet fiilini işlediği” ve “Hazinenin zimmete geçirilen parayı alacaklıya ödediği”nin kanıtlanmış olması gerekir…

Rücu davası da adliye mahkemesinde görülür…

İcra memurunun, yasanın öngördüğü biçimde bir “icra eylem ve işlemi”nde bulunmaksızın sebep olduğu zararlardan devlet sorumlu olmaz. Örneğin; icra memuruna takip konusu borcu ödemek amacıyla verilen para karşılığında, kendisinden resmi bir makbuz alınmazsa, verilen para devlet kasasına girmemiş olduğundan, bunun zimmete geçirilmesinden de devlet sorumlu olmaz.[53] [54]








































-BİBLİYOĞRAFYA-


ALTAY, S. : -Konkordato Hukuku, 1993
ANSAY, S. Ş. : -Hukuk ve İcra İflas Usulleri, 1960
ARAR, K. : -İcra ve İflas Hukuku, 1944, C:1
BELGESAY, M. R. : -İcra ve İflas Kanunu Değişen Maddeleri Şerhi, 1966
-İcra ve İflas Kanunu Şerhi, 1954
BERKİN, N. : -Cebri İcra Faaliyetinden Sorumluluk (İHFM. C:XXXVII,
1972/1-4)
-İcra Hukuku Dersleri, 1969
-İcra Memur ve Müstahdemlerinin Ödeyemedikleri
Zararlardan Devletin Mali Mesuliyeti (İBD. 1950/6)
-İflas Hukukunda Konkordato, 1948
-Konkordato Prosedürü ve Bu Prosedürün Islahı İçin
Düşünceler (İBD. 1949/5)
-İcra Hukuku Rehberi, 1980
EREN, F. : -Borçlar Hukuku (Genel Hükümler), 1998
-Sorumluluk Hukuku Açısından, Uygun İlliyet Bağı Teorisi,
1975
FEYZİOĞLU, F. : -Borçlar Hukuku (Genel Hükümler), 1976, C:1
GÜRDOĞAN, B. : -İflas Hukuku Dersleri, 1966
İMRE, Z. : -Doktrinde ve Türk Hukukunda Kusursuz Mesuliyet Halleri,
1949
KARAHASAN, M. R. : -Türk Borçlar Hukuku, 2003, C:1
KILIÇOĞLU, A. : -Borçlar Hukuku (Genel Hükümler), 2001, C:1
KURU, B. : -İcra ve İflas Hukuku, C: I, 1988
KURU, B. / ARSLAN, R. /
YILMAZ, E. : -İcra ve İflas Hukuku (Ders Kitabı), 2003
KUTAY, İ. : -İcrada Devletin Sorumluluğu (ABD. 1975/5)
MUŞUL, T. : -İcra Hukuku, 2001
OĞUZMAN, K. / ÖZ, T. : -Borçlar Hukuku, 1998
POSTACIOĞLU, İ. : -İcra Hukuku Esasları, 1982
TANRIVER, S. : -Konkordato Komiseri, 1993
TAŞPINAR, S. : -İsviçre Federal İcra ve İflas Kanununda Yapılan
Değişikliklere Genel Bir Bakış (75. Yaş Günü İçin Prof. Dr.
Baki Kuru’ya Armağan, 2004)
ULUKAPI, Ö. : -İcra ve İflas Hukuku, 2001
UMAR, B. : -“KURU/ARSLAN/ YILMAZ’ın İcra ve İflas Hukuku Ders
Kitabı Üzerine Gözlemler” (75. Yaş Günü İçin Prof. Dr. Baki
Kuru Armağanı, 2004)
-İcra ve İflas Hukukunun Tarihsel Gelişmesi ve Genel Teorisi,
1973
-Postacıoğlu’nun İcra Hukukunun Esasları Kitabının Tahlili
(İHFM. 1967/3-4)
UYAR, T. : -İcra ve İflas Dairelerinin Faaliyetinden Doğan Hukuki
Sorumluluk “Tür. Not. Bir Huk. D. 1981, S:31 – İzm. Bar. D.
1983/1)
ÜSTÜNDAĞ, S. : -İcra Hukukunun Esasları, 2004



________________________________________
[1] BERKİN, N. Cebri İcra Faaliyetinden Sorumluluk (İHFM. C:XXXVII, 1972/1-4, s:217)
[2] “İcra dairesince yürütülen işlemlerin hukuksal niteliği” için bknz: UMAR, B. “KURU/ARSLAN/YILMAZ’ın İcra ve İflas Hukuku Ders Kitabı Üzerine Gözlemler” (75. Yaş Günü İçin Prof. Dr. Baki Kuru Armağanı, 2004, 692 vd.)
[3] UMAR, B. Postacıoğlu’nun İcra Hukukunun Esasları Kitabının Tahlili (İHFM. 1967/3-4, s:340) – UMAR, B. İcra ve İflas Hukukunun Tarihsel Gelişmesi ve Genel Teorisi, 1973, s:44, dipn. 23
[4] BERKİN, N. agm. s:222
[5] KURU, B. İcra ve İflas Hukuku, C: I, 1988, s:82 vd. – KURU, B. / ARSLAN, R. / YILMAZ, E. İcra ve İflas Hukuku (Ders Kitabı), 2003, s:64 vd. – MUŞUL, T. İcra Hukuku, 2001, s:111 – ÜSTÜNDAĞ, S. İcra Hukukunun Esasları, 2004, s:41 – ULUKAPI, Ö. İcra ve İflas Hukuku, 2001, s:16 – BERKİN, N. agm. s:224 vd. – POSTACIOĞLU, İ. İcra Hukuku Esasları, 1982, s:40 vd.
[6] İMRE, Z. Doktrinde ve Türk Hukukunda Kusursuz Mesuliyet Halleri, 1949, s:9
[7] 16.12.1994 tarihinde yapılan ve 1.1.1997 tarihinde yürürlüğe girmiş bulunan İsviçre Federal İcra ve İflas Kanunundaki son değişikliğe göre; İİK. mad. 5 devletin birinci derecede ve sebep sorumluluğunu düzenlemektedir. Böylece, zarara uğrayanın artık zarar veren memurun kusurunu ileri sürmesine gerek kalmamıştır. Başka bir ifade ile, işlemi yapan organın kusurlu olması gerekmemektedir… (Bknz: TAŞPINAR, S. İsviçre Federal İcra ve İflas Kanununda Yapılan Değişikliklere Genel Bir Bakış (75. Yaş Günü İçin Prof. Dr. Baki Kuru’ya Armağan, 2004, s:604)
[8] KURU, B. age. s:82 – KURU, B. / ARSLAN, R. / YILMAZ, E. age. s:64 vd. – ÜSTÜNDAĞ, S. age. s:42 – POSTACIOĞLU, İ. age. s:40
[9] BERKİN, N. agm. s:224
[10] ANSAY, S. Ş. Hukuk ve İcra İflas Usulleri, 1960, s:26 – KURU, B. age. s:83 – KURU, B. / ARSLAN, R. / YILMAZ, E. age. s:64 vd. – BERKİN, N. İcra Hukuku Rehberi, 1980, s:61 – BERKİN, N. agm. s:238 – POSTACIOĞLU, İ. age. s:42
[11] ARAR, K. İcra ve İflas Hukuku, 1944, C:1, s:18 – ANSAY, S. Ş. age. s:26 – BERKİN, N. agm. s:238 – POSTACIOĞLU, İ. age. s:41
[12] KURU, B. age. C:1, s:83 – POSTACIOĞLU, İ. age. s:41 – BERKİN, N. agm. s:234 – BERKİN, N. age. s:61 – ÜSTÜNDAĞ, S. age. s:41, dipn. 44
[13] BERKİN, N. agm. s:235
[14] POSTACIOĞLU, İ. age. s:41 – BERKİN, N. İcra Hukuku Dersleri, 1969, s:25
[15] Aksi görüş için bknz: BERKİN, N. agm. s:236 vd. Sayın hocamıza göre; “icra memurları bağımsız vazife gördüklerinden, icra tetkik mercilerinin kanunsuz emirlerine itaat etmeleri, onları sorumluluktan kurtarmayacağı gibi bu sorumluluğun azaltılmasına da sebep teşkil etmez. Anayasaya göre, amirin kanuna muhalif emrine itaat ederek bu emri yerine getiren memur, sorumluluktan kurtulamaz (1982 Anayasası, mad. 138; 1961 Anayasası, mad. 125).” Kanımızca icra tetkik mercii hakimi, icra memurunun -idare hukukunda olduğu gibi- hiyerarşik amiri durumunda olmadığından ve tetkik mercii kararı da, icra memuru için bir “emir” olmayıp sadece icra ve iflas hukuku ilkelerine göre “uyulması gereken bir yargı organı kararı” olduğu için, biz sayın hocamızın görüşüne katılamıyoruz. Ayrıca belirtelim ki, uygulamada, icra memurlarının, tetkik mercii kararlarına -kanunsuz olduğu gerekçesiyle- uymamaları, hatalı da olsa uymalarından daha kötü sonuçlar, daha çok uyuşmazlıklar doğurur…
[16] BELGESAY, M. R. İcra ve İflas Kanunu Şerhi, 1954, s:39 vd.
[17] BERKİN, N. Rehber, s:65 – BERKİN, N. agm. s:233
[18] KURU, B. age. C:1, s:82, dipn. 1 – MUŞUL, T. age. s:111 – ÜSTÜNDAĞ, S. age., s:41
[19] Bknz: 4. HD. 18.12.1997 T. 11505/12087
[20] Bknz: 4. HD. 17.1.2002 T. 12498/464
[21] Aynı görüşte: BERKİN, N. agm. s:231 – KUTAY, İ. İcrada Devletin Sorumluluğu (ABD. 1975/5, s:668)
[22] Bkz: 4. HD. 11.10.1994 T. 2588/8350; 13.11.1952 T. 7053/5204; 7.9.1939 T. 2062/1641
[23] KURU, B. age. C:1, s:83 – TAŞPINAR, S. agm. s:605
[24] Bknz: Yuk. dipn. 22
[25] Ayrıntılı bilgi için bknz: EREN, F. Sorumluluk Hukuku Açısından, Uygun İlliyet Bağı Teorisi, 1975, s:151 vd. – EREN, F. Borçlar Hukuku (Genel Hükümler), 1998, s:502 vd. – OĞUZMAN, K. / ÖZ, T. Borçlar Hukuku, 1998, s:500 vd. – KARAHASAN, M. R. Türk Borçlar Hukuku, 2003, C:1, s:509 vd. – KILIÇOĞLU, A. Borçlar Hukuku (Genel Hükümler), 2001, C:1, s:179 – FEYZİOĞLU, F. Borçlar Hukuku (Genel Hükümler), 1976, C:1, s:509 vd.
[26] Bknz: 4. HD. 22.9.2003 T. 4573/10365
[27] Bknz: 4. HD. 10.7.2003 T. 8034/9170
[28] Bknz: 4. HD. 30.6.2003 T. 3868/8582
[29] Bknz: 4. HD. 16.1.2003 T. 2002-8860/344
[30] Bknz: 4. HD. 11.10.1994 T. 2588/8350
[31] Bu kural, 3222 sayılı Kanun ile 1985 yılında yapılan değişiklik sonucunda kabul edilmiştir. Daha önce, 538 sayılı Kanun ile 1965 yılında gerçekleştirilen değişiklik ile tazminat davası, kusurlu icra memuru (ve icra dairesinin diğer görevlileri) ile birlikte Adalet Bakanlığına karşı açılıyor ve mahkeme kararında “zararın, kusurlu memur ya da hizmetliden alınmasına, ondan alınması mümkün olmazsa, Adalet Bakanlığından alınmasına” diye hüküm veriyordu… 538 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikten önce ise, zarar görenin ilk önce zarar veren kusurlu memur veya hizmetli hakkında dava açıp, zararını bunlardan isteyip, alamaması halinde Adalet Bakanlığına karşı dava açması gerekiyordu… (Bu konuda ayrıntılı bilgi için bknz: UYAR, T. İcra ve İflas Dairelerinin Faaliyetinden Doğan Hukuki Sorumluluk “Tür. Not. Bir Huk. D. 1981, S:31, s:22 – İzm. Bar. D. 1983/1, s:22 vd.)
[32] POSTACIOĞLU, İ. age. s:39
[33] Ancak bir olayda Yargıtay 4. Hukuk Dairesi tamamiyle farklı görüşü benimseyerek; “icra müdürünün, borçlunun itirazı üzerine takibi durdurmayıp hacze giden icra müdür yardımcısının bu işleminden zarar gören borçlunun Adalet Bakanlığına karşı açtığı tazminat davasını kazanmasından sonra, Adalet Bakanlığının açtığı rücu davasında, hem icra müdürünün ve hem de icra müdür yardımcısının sorumlu olduğuna” karar vermiştir (Bknz: 4. HD. 22.9.2003 T. 4573/10365).
[34] Bknz: 4. HD. 1.5.2003 T. 4732/5621
[35] “Bu hükmün Anayasamızın 125. maddesine aykırı olduğu” hakkında bknz: UMAR, B. “KURU/ARSLAN/ YILMAZ’ın İcra ve İflas Hukuku Ders Kitabı Üzerine Gözlemler” (75. Yaş Günü İçin Prof. Dr. Baki Kuru Armağanı, 2004, s:693 vd.)
[36] Bknz: 4. HD. 25.6.1999 T. 1729/4842
[37] Fed. Mah. Kararı 7.5.1941 JdT 1941 I, 327. (Naklen; BELGESAY, M. R. age. s:39)
[38] 16.12.1994 tarihinde yapılan ve 1.1.1997 tarihinde yürürlüğe girmiş bulunan İsviçre Federal İcra ve İflas Kanunundaki son değişikliğe göre, devletin “yardımcı personel” denilen bu gibi kişilerin işlemlerinden dolayı da sorumluluğu açıkça kabul edilmiştir (TAŞPINAR, S. agm. s:604).
[39] BELGESAY, M. R. age. s:38 – BERKİN, N. agm. s:239 – BERKİN, N. Rehber, s:64
[40] POSTACIOĞLU, İ. age. s:40
[41] Ayrıntılı bilgi için bknz: TANRIVER, S. Konkordato Komiseri, 1993, s:266, dipn. 2
[42] 16.12.1994 tarihinde yapılan ve 1.1.1997 tarihinde yürürlüğe girmiş bulunan İsviçre Federal İcra ve İflas Kanunundaki son değişikliğe göre, devletin konkordato komiserinin işlemlerinden dolayı da sorumluluğu açıkça kabul edilmiştir (TAŞPINAR, S. agm. s:604)
[43] BERKİN, N. İflas Hukukunda Konkordato, 1948, s:51 – BERKİN, N. Konkordato Prosedürü ve Bu Prosedürün Islahı İçin Düşünceler (İBD. 1949/5, s:260) – GÜRDOĞAN, B. İflas Hukuku Dersleri, 1966, s:189 – ALTAY, S. Konkordato Hukuku, 1993, s:235
[44] KURU, B. age. C:4, s:3668
[45] TANRIVER, S. age. s:269 vd.
[46] Bknz: 4. HD. 28.3.1989 T. 10564/2816
[47] Bknz: 4. HD. 22.2.1994 T. 7683/1526
[48] Bknz: 4. HD. 8.4.2002 T. 3/4361
[49] 16.12.1994 tarihinde yapılan ve 1.1.1997 tarihinde yürürlüğe girmiş bulunan İsviçre Federal İcra ve İflas Kanunundaki son değişikliğe göre, iflas idaresinin işlemlerinden dolayı da devletin sorumluluğu açıkça kabul edilmiştir (TAŞPINAR, S. agm. s:604).
[50] ÜSTÜNDAĞ, S. age. s:42
[51] BERKİN, N. İcra Memur ve Müstahdemlerinin Ödeyemedikleri Zararlardan Devletin Mali Mesuliyeti (İBD. 1950/6, s:326) – BERKİN, N. İcra Hukuku Dersleri, s:27 - Aynı görüşte HGK. 2.2.1957 T. 26/224
[52] BELGESAY, M. R. İcra ve İflas Kanunu Değişen Maddeleri Şerhi, 1966, s:7
[53] ÜSTÜNDAĞ, S. age. s:42, dipn. 47
[54] Bknz: İİD. 30.12.1960 T. 6736/7040
Old 07-04-2007, 21:28   #7
asuman köstek

 
Varsayılan

sayın avukatlarım,icra müdürlerinin maalesef usulsüz tebligatı re'sen inceleme yetkileri yok.Bununla ilgili yargıtay kararları da var.İcra müdürüne yönelmenizin bir faydası olacağını sanmıyorum.iyi çalışmalar
Old 07-04-2007, 21:45   #8
asuman köstek

 
Varsayılan

soruyu sanırım ben yanlış anladım.eğer tebligattaki kapı numarası icra müdürü tarafından yanlış yazılmış ise,tazminat hakkınızın saklı olduğuna inanıyorum.
Old 07-04-2007, 21:57   #9
süleyman zengin

 
Varsayılan

Ben bir icra Müdürüyüm. Burda ilkel bir şekilde mesleki dayanışma duygusu ile ileri geri konuşmayacağım. Biliyorsunuz cezaların en temel prenesibi kast unsurudur. Bence icra Müdürüne böyle bir dava açmak ceza davasından daha kötüdür. Eğer icra Müdürünün kötü niyetli ve kasıtlı davrandığına inaniyorsanız davayı açın ve kesin kazanırsınız. Burda sanırım hizmet kusurundan dava açmanız lazım diye düşünüyorum.
Old 22-12-2009, 18:03   #10
baruter

 
Varsayılan

Bugün baktığım bir icra dosyamda önceden koyulan araç haczinin fekedilmiş olduğunu gördüm. 3.bir şahıs(şirket) noter satış sözleşmesi ile başvurmuş. Dosyayı incelediğimde benim araç haczi talebimden ve bu yöndeki kabul kararından 10 gün sonra aracın satıldığını, ancak araç haczinin UYAP üzerinden talebimizden bir ay sonra, yani satıştan sonra işlendiğini gördüm. İstanbul'da Uyap sistemindeki sıkıntılardan dolayı dosyalarımızı sorgu yapılmak üzere bıraktığımız malumunuz. Bu durumda muvazaa ya da fek kararı hakkında şikayet davası açsam da kazanılamayacağına göre, bakanlık aleyhine idare mahkemesinde dava mı açmalıyım? Fikriniz nedir ?
Old 22-12-2009, 20:22   #11
icra20

 
Varsayılan

sayın baruter
Tam beklediğim bir mesaj zira ben İcra Müdür Yardımcısı olarak görevimiz değildir ve protokolün yasanın önüne geçemeyeceğini dile getirerek red ettim ve bu red kararım yapılan şikayet sonucu mahkemece red edildi.Şu anda temyizde tabiiki vermiş olduğum bu kararımdan sonra direndim. Bulunduğum ilde bulunan 6 icra dairesindeki arkadaşlara sizde reddetin dedim yanaşan olmadı bir şekilde çekindiler veya kendilerince red kararı yanlış diye uyap üzerinden trafik hacizlerine devam ettiler. Tabiiki bu arada işler birikmeye başladı ve açıkladığınız gibi bazen talepten günlerce sonra haciz uyguladılar. Bu uygulama kasıtlı değil, zira ya sistem kilitlenmekte, veya yeteri kadar personel olmaması nedeniyle işleri biriktirip ya mesaiden sonra veya tatil günleri gibi günlerde talepleri yerine getirmeye çalıştılar. ve malesef bu uygulamada tek başıma kaldım ve başka illerdende fazla destek göremedim. Oysaki başta büyük şehirlerde bu talepler rededilmiş olsaydı belki buna da çözüm bulunabilirdi. Zira ben gerek polnet ve gerekse takbis hatta merniste kaynaklanan bazı hatalar nedeniyle bakanlığımızıda ve bizleride zor durumda bırakacak sorunlarla karşı karşıya kalabileceğimizi bu nedenle polnet,takbis ve mernisteki sorunlar giderildilinceye kadar askıya alınmasını bildirdim. Malesef halen sistem devam etmekte, sadece hacizlerin geç konuilması değil, isim benzerliği gibi büyük sorunlar, sistemin çalışamaması durumunda hacizlerin geç konulması gibi sorunlarla karşı karşıya kaldığımızdan dolayı kişilerin hak kaybına sebebiyet verilmektedir. Oysa eski sisteme göre hacizler tatbik edilmiş olsaydı evrakın trafiğe varış saati evraka işlendiği için haczin uygulanması geç olması halinde yine hak kaybı olmayacaktır. ve bu arada kişilerin kimlik bilgileride vasıtanın trafik dosyasında olduğu için başka kişilerinde uğraşmalarına sebebiyet verilmeyecektir. Kısacası şayet dava açacaksanız meslektaşlarımı zor durumda bırakmayacak şekilde olacaksa açınız, Zira meslektaşlarımın bu konuda kusurları yok, bu nedenle açacağınız dava üzerine bakanlıkça verilecek cevap dilekçesinide burada yayınlarsanız memnun olurum. Başarılar
Old 27-02-2010, 23:41   #12
hazein

 
Varsayılan Soru Yanlış Mı?

Soruya dönersek soru yanlış mı?

Yeni malik nasıl İpoteğin Paraya Çevrilmesi Yolu ile takip açabilir.

Açılan takibin İpoteğin kaldırılması yolu olduğunu düşünürsek İpotek alacaklısı müvekkilin ne zararı olabilir ki. İpotek tutarı kadar para zaten icra Müdürlüğü'ne yatırılmış.

Belki paranın faizini talep edecek diye düşünür isek. Soruda yanlış kapı nosunun ipotek aktinde yazan kapı olup olmadığı açık değil ki. İpotek akit tablosunda yazan kapı numarası tebligata yazılmış ise icra müdürünün kusuru olmadığı açıktır.

Kapı numarası ipotek Akit tablosunda doğru tebligatta yanlış yazılmış ise icra müdürünün kusuru var demektir.

Yoğun iş temposunda bazen günde (3. bölgedeyim) 1000 tane imza atıyorum. Her imzaladığımız evrakı en ince detayına kadar kontrol etsem günde 100 tane imza atacam demektir ki bu da ortalama 35 dosyaya imza atacağım demektir. Günde 35 dosya en çok kızacak kesim her zaman yüz yüze olduğumuz avukat arkadaşlar. Şimdi büyük bir ihtimalle bir avukat arkadaşın hazırlayıp getirdiği ve icra müdürünün de imza attığı tebligat zarfından kaynaklı hataya kızan veya bu hatadan dolayı kendisine iş çıkartan arkadaşımız günde 35 dosyaya çok sinirleneceğini tahmin ettiğim arkadaş da avukat.
Allah bize kolaylık versin.

Yukarıda yazdığım cümle biraz bozuk oldu kusura bakmayın. Salonda cıvıl cıvıl oynayan 14 aylık kızım varken daireden getirdiğim 10 adet satış dosyasını hazırlamanın telaşı ile yazdım.
Old 28-02-2010, 13:07   #13
Av.Ali GÖKBAYRAK

 
Varsayılan

sayın hazein'e katılmamak mümkün değil. Hem soruda bir gariplik var. Hem de icra memuru kapı numarasını yanlış yazmış olsa bile posta dağıtıcısı tebligatı nasıl yapmış? Tebligat 35'e göre mi yapılmış? İpotekli taşınmazı satın alan yeni malik, ipoteği kabul ederek almıştır. Taşınmaz yeni malik'in borcu nedeniyle mi satılmıştır? Bence bu konuda bakanlıktan (icra memurundan) sadece paranın faizini talep etseniz bile davanın lehinize sonuclanması cok zor görünüyor. Tabi Yargıtay'ın Talih Uyar'ın sitesinde yayınlanan 'icra memurunun tebligatın usulüne uygun olup olmadığını denetlemek görevi vardır' şeklindeki istinai, önceki kararlarının tam aksi yönde ictihadına benzer yeni bir ictihat ortaya cıkarsa olay değişebilir
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
İhalenin Feshi, İcra Memurunun Kusurundan Doğan Tazminat Talepleri Av.Hatice Çilenger Meslektaşların Soruları 4 01-08-2013 14:22
İcra takib davası Dolphin Hukuk Soruları Arşivi 0 06-03-2006 20:17
İcra Ceza Davası Yetki hande Hukuk Soruları Arşivi 1 21-12-2004 12:35
Kooperatif Üyelerine İcra Davası KOOPEARTİF-ZEDE Hukuk Soruları Arşivi 0 24-03-2003 20:07
Tazminat Davası ayse Hukuk Soruları Arşivi 1 27-02-2002 17:35


THS Sunucusu bu sayfayı 0,06264591 saniyede 16 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.