Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

Murisin yakalandığı meslek hastalığı nedeniyle tazminat talebi hk.

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 07-01-2013, 09:58   #1
Av. İbrahim YİĞİT

 
Varsayılan Murisin yakalandığı meslek hastalığı nedeniyle tazminat talebi hk.

Kolaylıklar dilerim.

Somut olayda muris işçi 19 yıl işverene ait fabrikada çalıştıktan sonra emekli olmuştur. Emekli olmadan önce sağlığı bozulmuş, akciğerlerinden kaynaklanan bu rahatsızlığı emeklilik tarihinden sonra da devam etmiştir. Müteakip defalar hastanelerde tedavi olmuştur. 2007 yılında Meslek Hastalıkları Hastanesi'ne başvuran muris, 2009 yılı şubat ayında 10 gün bir özel hastanede tedavi olmuş, bu hastanede vefat etmiştir. Ölümünden 1 ay sonra Meslek Hastalıkları hastanesinden verilen rapor ile yükümlülük süresinin SS Yüksek Sağlık Kurulu tarafından uzatıldığı ve murisin meslek hastalığına yakalandığı, maluliyetinin de % 44 olduğu yönünde rapor verilmiştir.

Yukarıdaki işbu rapora dayanılarak açılan maddi ve manevi tazminat talepli davada dosyaya müfettiş tahkikat raporu da ibraz edilmiş olup, aynı işyerinde daha önce meslek hastalığı vakıasının tespit edildiği de belirtilmiştir. Dosyadan çalışma düzeni ve işyeri koşulları konusunda bilgi sahibi iki adet tanık da dinlenilmiş olup, müvekkillerin murisinin çalıştığı fabrika şu an faal değildir (Keşif yapılamaz).

Problem ise şuradan doğmaktadır: Yargılama sırasında davalı tarafın itirazı üzerine murisin ölümünün meslek hastalığı sonucu olup olmadığı nedeniyle Adli Tıp İhtisas Kurumu ve Adli Tıp Genel Kurulundan rapor alınmış, her iki raporda da murisin meslek hastalığına tutulduğu ancak ölümünün meslek hastalığı olmadığı sonucuna varıldığı bildirilmiştir. Ne var ki müvekkilin meslek hastalığı pnomokonyöz olup, öldüğü hastanede yatış sebebi de solunum sistemi sebebi iledir. Diğer taraftan Koah ya da başka bir solunum sebebi ile vefat etmiş olmasında, meslek hastalığının hiçbir etkisinin olmadığını söylemek mümkün değildir.

Netice itibarı ile yargılamayı uzatmak istememek adına ölümün meslek hastalığından olduğu yönündeki iddiamızda ısrar etmeyerek meslek hastalığına tutulan müvekkil murisinin, tutulduğu bu meslek hastalığında işveren kusurunun tespiti için kusur incelemesi talep ederek, manevi tazminat talebimizin hüküm altına alınmasını istemek yerinde bir davranış olur mu? Anlatılan vakıada maddi ve manevi tazminat hakkı doğmuş mudur? Yerimde olsanız nasıl davranırdınız? Somut olaya uygun (ölümün meslek hastalığı sebebi ile olmadığı bir meslek hastalığı nedeniyle de olsa mirasçıya maddi veya manevi tazminat ödenmesi gerekeceğine dair) yüksek mahkeme kararı mevcut mudur? Teşekkürler.
Old 07-01-2013, 10:09   #2
İlhan_ERDEN

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av. İbrahim YİĞİT
Kolaylıklar dilerim.

Somut olayda muris işçi 19 yıl işverene ait fabrikada çalıştıktan sonra emekli olmuştur. Emekli olmadan önce sağlığı bozulmuş, akciğerlerinden kaynaklanan bu rahatsızlığı emeklilik tarihinden sonra da devam etmiştir. Müteakip defalar hastanelerde tedavi olmuştur. 2007 yılında Meslek Hastalıkları Hastanesi'ne başvuran muris, 2009 yılı şubat ayında 10 gün bir özel hastanede tedavi olmuş, bu hastanede vefat etmiştir. Ölümünden 2 ay sonra Meslek Hastalıkları hastanesinden verilen rapor ile yükümlülük süresinin SS Yüksek Sağlık Kurulu tarafından uzatıldığı ve murisin meslek hastalığına yakalandığı, maluliyetinin de % 44 olduğu yönünde rapor verilmiştir.

Yukarıdaki işbu rapora dayanılarak açılan maddi ve manevi tazminat talepli davada dosyaya müfettiş tahkikat raporu da ibraz edilmiş olup, aynı işyerinde daha önce meslek hastalığı vakıasının tespit edildiği de belirtilmiştir. Dosyadan çalışma düzeni ve işyeri koşulları konusunda bilgi sahibi iki adet tanık da dinlenilmiş olup, müvekkillerin murisinin çalıştığı fabrika şu an faal değildir (Keşif yapılamaz).

Problem ise şuradan doğmaktadır: Yargılama sırasında davalı tarafın itirazı üzerine murisin ölümünün meslek hastalığı sonucu olup olmadığı nedeniyle Adli Tıp İhtisas Kurumu ve Adli Tıp Genel Kurulundan rapor alınmış, her iki raporda da murisin meslek hastalığına tutulduğu ancak ölümünün meslek hastalığı olmadığı sonucuna varıldığı bildirilmiştir. Ne var ki müvekkilin meslek hastalığı pnomokonyöz olup, öldüğü hastanede yatış sebebi de solunum sistemi sebebi iledir. Diğer taraftan Koah ya da başka bir solunum sebebi ile vefat etmiş olmasında, meslek hastalığının hiçbir etkisinin olmadığını söylemek mümkün değildir.

Netice itibarı ile yargılamayı uzatmak istememek adına ölümün meslek hastalığından olduğu yönündeki iddiamızda ısrar etmeyerek meslek hastalığına tutulan müvekkil murisinin, tutulduğu bu meslek hastalığında işveren kusurunun tespiti için kusur incelemesi talep ederek, manevi tazminat talebimizin hüküm altına alınmasını istemek yerinde bir davranış olur mu? Anlatılan vakıada maddi ve manevi tazminat hakkı doğmuş mudur? Yerimde olsanız nasıl davranırdınız? Somut olaya uygun (ölümün meslek hastalığı sebebi ile olmadığı bir meslek hastalığı nedeniyle de olsa mirasçıya maddi veya manevi tazminat ödenmesi gerekeceğine dair) yüksek mahkeme kararı mevcut mudur? Teşekkürler.


Yargıtay 21. H.D. 2012/3382 E. 2012/3424 K. 12.03.2012 Tarih

Karar: Dava, davacının eşi S. N.'nin 19.3.2009 tarihinde meslek hastalığı nedeniyle ölmesine dayalı maddi tazminat istemine ilişkindir.

Mahkemece, ölümün meslek hastalığına bağlı olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Kural olarak Yüksek Sağlık Kurulunca verilen karar Sosyal Güvenlik Kurumunu bağlayıcı nitelikte ise de diğer ilgililer yönünden bir bağlayıcılığı olmadığından Yüksek Sağlık Kurulu Kararına itiraz edilmesi halinde inceleme Adli Tıp Kurumu giderek Adli Tıp Kurumu Genel Kurulu aracılığıyla yaptırılmalıdır. Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kururunun 28.06.1976 günlü, 1976/6-4 sayılı Kararı da bu yöndedir.

Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulunun 28.10.2011 tarihli kararı ile davacının eşi S. N.'nin ölüm nedeninin meslek hastalığı olmadığı belirtilmiştir. Kurulun 9.4.1996 tarihli kararında ise davacıda pnömokonyoz meslek hastalığı nedeniyle % 12,1 oranında sürekli işgöremezlik bulunduğu saptanmıştır. Kurulun 28.10.2011 tarihli kararında davacının ölüm nedeni belirtilmediği gibi ölüm nedeninin pnömokonyoz meslek hastalığına bağlı olup olmadığı yönünde bir açıklama da bulunmadığından gerekçeden yoksun Kurul kararı bu haliyle hükme esas alınamaz.

Mahkemece 19.3.2009 tarihinde ölen davacının eşi S.N.'nin ölüm nedeninin meslek hastalığına bağlı olup olmadığı hususunda 3.Adli Tıp İhtisas Kurulundan giderek Adli Tıp Kurumu Genel Kurulundan rapor alınarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken bu maddi ve hukuki olgular göz önünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
Old 07-01-2013, 10:13   #3
İlhan_ERDEN

 
Varsayılan

Yargıtay 21. H.D. 2009/6409 E. 2009/15387 K. 20.11.2009 Tarih

Dava, meslek hastalığı sonucu ölen S. Y.'ın hak sahibi olduğunu iddia eden mirasçısı davacının manevi tazminat istemine ilişkindir.

Mahkemece, Sosyal Sigortalar Kurumu Zonguldak Uzun Mehmet Göğüs Hastalıkları Hastanesi'nin 09/01/2008 gün ve 5 sayılı raporu ile Yüksek Sağlık Kurulunun 21/01/2009 gün ve 06/417 karar sayılı raporuna göre dava reddedilmiş ve manevi tazminata hükmedilmemiş ise de bu sonuca eksik inceleme ile gidilmiştir.

Davacı yanca, ölüm ile meslek hastalığı arasındaki illiyet bağı bulunmadığını belirleyen adı geçen raporlara itiraz edildiğine göre; murisin 9.2.2006 tarihinde meslek hastalığı nedeniyle % 44,38 oranında iş göremez durumda olması nedeniyle, öncelikle 5510 sayılı Yasanın 14/3 ve 58/4 maddelerinde öngörülen prosedür uyarınca ölümün meslek hastalığı (pnömokonyoz) sonucu meydana gelip gelmediği konusunda, Kurum Yüksek Sağlık Kurulu’ndan rapor alınması zorunludur. Ancak, bu rapora karşı somut verilere dayanan bir itiraz olursa Yargıtay 28.06.1976 gün ve 1976/6-4 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca Adli Tıp Kurumu’ndan rapor alınarak sonuca gidilmelidir.

Somut olayda, hastaneden rapor alınmış ve ardından Yüksek Sağlık Kurulu’ndan rapor alınmıştır. Bu rapora itiraz edildiği halde Adli Tıp Kurumu’ndan rapor alınması gerekirken bu rapor alınmamıştır.

Yapılacak iş; öncelikle Adli Tıp Kurumu’ndan rapor almak, bu rapor ile YSK raporu arasında çelişki var ise bu çelişkiyi Adli Tıp Kurumu Genel Kurulu’ndan rapor alarak gidermek davacı ile ölen şahıs arasındaki akrabalık ilişkisini belirleyerek bunun sonucunda da davacının dava açmaya hakkı olup olmadığını tarafların nüfus kayıt örneklerini isteyip belirleyerek çıkacak sonuca göre bir karar vermektir.



Yargıtay 9. H.D. 1993/3568 E. 1993/14722 K. 19.10.1993 Tarih

Dava, miras bırakanın meslek hastalığı sonucu ölümü nedeni ile manevi tazminat istemine ilişkindir.
Muris, davalıya ait iş yerinde çalışırken 1965 yılında işten ayrılmış olup, 31.1.1992 tarihinde 76 yaşında iken vefat etmiştir. Her ne kadar daha önce meslek hastalığına yakalanmış olduğu tespit edilmiş ise de, ölüm sebebinin meslek hastalığı olup olmadığı mahkemece araştırılmamıştır. İleri yaşta olan miras bırakanın ölüm sebebi araştırılıp, kesin olarak belirlenmeden, salt daha önce meslek hastalığına yakalanmış olduğu dikkate alınmak suretiyle, ölümünün meslek hastalığından ileri geldiği kabul edilerek yazılı şekilde hüküm kurulması bozmayı gerektirmiştir.
Old 07-01-2013, 10:52   #4
Av. İbrahim YİĞİT

 
Varsayılan

Sayın ERDEN,
Öncelikle ilginiz için teşekkür ederim.

Muris kendi isteği ile 2007 yılında Meslek Hastalıkları Hastanesi'ne müracaat etmiş, 1 hafta yatış yapılmış ve tanı olarak pnömokonyoz teşhisi ile yükümlülük süresinin uzatılması için rapor ve eklerinin SS Yüksek Sağlık Kurulu'na gönderilmesine karar verilmiştir. Bilahare aynı hastaneden verilen 27.02.2009 tarihli rapor ile (vefat tarihinden sonra) SSK .. Sigorta Md.'den alınan ... tarih ve ... sayılı yazı ve SS Yüksek Sağlık Kurulu'nun ... tarih ve ... sayılı yükümlülük süresinin uzatıldığına dair yazı ve ekleri incelenerek bu defa muriste mesleki pnömokonyoz ve % 44 maluliyete dair rapor tanzim edilmiştir.

Yargılama sırasında SS Yüksek Sağlık Kurumundan karar alınmak istenmişse de, anılan kurum cevabi yazısında kendilerinin SGK Başkanlığı ile sigortalılar/işverneler arasındaki ihtilaflara bakmakla görevli olduğunu bu yüzden öncelikle kurumdan bir karar alınması, kurum kararına itiraz edilmesi halinde anlaşmazlığın değerlendirilebileceğini bildirmiştir. Bu cevap üzerine yargılamayı uzatmak istemediğimizden SS Yüksek Sağlık Kurumu rapor safhasını atlayarak direk Adli Tıp'dan rapor istedik, hastane raporları vesaire toplandıktan sonra ihtisas dairesi muris meslek hastalığına yakalanmıştır ancak ölümü meslek hastalığından olmamıştır deyince, bu defa Genel Kurul'dan rapor istedik. Genel Kurul da ihtisas dairesi ile aynı yönde rapor verdi ve vefat üzerinden çok zaman geçtiğinden ve ölüm sonrası otopsi yapılmadığından ölüm sebebi bilinemez ancak hastane kayıtlarına göre ölüm sebebi meslek hastalığı değildir dedi.

Bu aşamada soru şu: Muris meslek hastalığından dolayı ölmemiş olsa dahi, Meslek Hastalıkları Hastanesi, SS Yüksek Sağlık Kurumu (yükümlülük süresini uzattığına göre meslek hastalığını kabul etmektedir), Adli Tıp İhtisas Dairesi ve Genel Kurul'u murisin meslek hastalığına yakalandığını söyleyecek, iş müfettişleri raporlarında ve tanıklar mahkemede işyeri çalışma şartlarını ortaya koyacak ve mahkeme buna rağmen " ölüm meslek hastalığından değildir " diyerek mirasçıya tazminat vermeyecek midir

Aşağıdaki karar biraz lehe ama çözüm olmuyor


T.C.

YARGITAY

21. HUKUK DAİRESİ

E. 2002/5270

K. 2002/5844

T. 17.6.2002

• TAZMİNAT DAVASI ( Murisin Meslek Hastalığı Sonucu Ölümü Nedeniyle )

• MESLEK HASTALIĞI SONUCU ÖLÜM NEDENİYLE TAZMİNAT DAVASI ( Davacının Kömür Ocaklarında Çalışması Nedeniyle Hastalık Kapması )

• KÖMÜR OCAKLARINDA ÇALIŞAN MURİSİN ÖLÜMÜ ÜZERİNE TAZMİNAT DAVASI ( Ölümün Meslek Hastalığı Sonucu Olup Olmadığının Tıp Fakültesi Konseyinden Görüş Alınmak Suretiyle Ortaya Çıkarılması )

506/m.11,30,109

818/m.45

ÖZET : Davacılar murisi 1952 yılında 17 yaşından başlamak üzere kömür tozlarının yoğun olduğu rutubet ve sıcağın aşırı bulunduğu ve işçi sağlığına olumsuz etki yapabilecek kömür ocaklarında ocak içinde taramacı, kazmacı, tamirci, yol verici olarak 26 yıl süre ile devamlı çalıştığı, 14.8.1968 tarihli raporda ilk defa pnömokonyoz hastalığı tesbit edildiği ve akabinde 20.3.1991 tarihinde mesleki pnömokonyoz nedeniyle %36 oranında maluliyetinin belirlendiği anlaşılmaktadır. Durumun bir kere de Tıp Fakülteleri Konseyinden görüş alınmak suretiyle ortaya çıkarılması gerekir

DAVA : Davacılar murisinin meslek hastalığı sonucu ölmediği gerekçesi ile mirasçıların açtığı davanın reddine karar verilmiş ise de bu sonuç dosyadaki bilgi ve belgelere uygun düşmemiştir.

KARAR : Gerçekten dosya içeriğine göre davacılar murisi 1952 yılında 17 yaşından başlamak üzere kömür tozlarının yoğun olduğu rutubet ve sıcağın aşırı bulunduğu ve işçi sağlığına olumsuz etki yapabilecek kömür ocaklarında ocak içinde taramacı, kazmacı, tamirci, yol verici olarak 26 yıl süre ile devamlı çalıştığı, 14.8.1968 tarihli raporda ilk defa pnömokonyoz hastalığı tesbit edildiği ve akabinde 20.3.1991 tarihinde mesleki pnömokonyoz nedeniyle %36 oranında maluliyetinin belirlendiği anlaşılmaktadır. Davacılar murisinin daha sonra Sosyal Sigortalar Kurumu Zonguldak Göğüs ve Meslek Hastalıkları Hastanesinin 13.11.2001 tarih ve 488 sayılı kararı ile ölüm nedeni meslek hastalığı sonucu olarak kabul edilmiştir. Her ne kadar Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulu ve Adli Tıp 3.İhtisas Kurulu ölümün meslek hastalığı sonucu olmadığını kabul etmişlerse de Sosyal Sigortalar Kurumu Meslek Hastalıkları Hastanesi ölüm olayını meslek hastalığına bağladığı gibi 26 yıl gibi uzun sayılabilecek bir süre ocak içi çalışma koşulları ve %36 gibi bir oranda pnömokonyoz meslek hastalığının saptanması ve murisin bu tesbitten sonra ölümü ölümün meslek hastalığı sonucu oluşabileceğini ortaya çıkarmaktadır. Bu durumda yukarıda belirtilen maddi ve hukuksal olgular dikkate alınarak durumun bir kere de Tıp Fakülteleri Konseyinden görüş alınmak suretiyle ortaya çıkarılması gerekirken davanın doğrudan reddi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.

O halde, davacıların bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.

SONUÇ : Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 17.6.2002 gününde oybirliğiyle karar verildi.
Old 07-01-2013, 11:07   #5
garani

 
Varsayılan

bır bakın ıstersenız.

(5510 S. K. m. 95)

Dava: Davacılar, iş kazası sonucu maluliyetten doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.

Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, manevi tazminat taleplerinin reddine, maddi tazminat talebi atiye bırakılmış olduğundan bu hususta karar verilmesine yer olmadığına karar vermiştir.

Hükmün davacılar vekillerince temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.

Karar: 1- Dosyadaki yazılara, toplanan delillere, hükmün dayandığı gerektirici nedenlere göre davacı anne L. S. ve baba İ. H. S.'nın tüm temyiz itirazlarının reddine,

2- Davacı M. S.'nın temyizine gelince;

Dava 6.5.2005 tarihinde meydana gelen iş kazası sonucu sürekli iş göremezlik nedeniyle sigortalının maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir.

Mahkemece davacıların maddi tazminat taleplerinin atiye terki nedeniyle karar verilmesine yer olmadığına, manevi tazminat yönünden ise davacının maluliyet oranını %0 olarak tespit edilmesi nedeniyle cismani zarara uğramadığı manevi yönden ruhsal yönden acı yahut tatmini gereken manevi ızdırabın kanıtlanamadığı gerekçesiyle reddine karar verilmiş bu karar süresinde davalı Avukatı tarafından temyiz edilmiştir.

Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından karşılanmayan zararın ödetilmesine ilişkin davalarda (tazminat davaları) öncelikle haksız zenginleşmeyi ve mükerrer ödemeyi önlemek için Kurum tarafından sigortalıya bağlanan gelirin peşin sermaye değerinin tazminattan düşülmesi gerektiği Yargıtay'ın oturmuş ve yerleşmiş görüşlerindendir. Diğer yandan, sigortalıya bağlanacak gelir ve hükmedilecek tazminatın miktarını doğrudan etkilemesi nedeniyle, işçide oluşan meslekte güç kayıp oranının hiçbir kuşku ve duraksamaya yer vermeksizin kesin olarak saptanması gerekir.

Bu yönüyle davanın yasal dayanağı 5510 sayılı Yasa'nın 19. maddesidir. Anılan maddeye göre iş kazası veya meslek hastalığı sonucu oluşan hastalık ve özürler nedeniyle Kurumca yetkilendirilen sağlık hizmeti sunucularının sağlık kurulları tarafından verilen raporlara istinaden Kurum sağlık kurulunca meslekte kazanma gücü en az %10 oranında azalım bulunduğu tespit edilen sigortalının sürekli iş göremezlik gelirine hak kazanacağı, iş kazası ve meslek hastalığı sonucu sürekli iş göremezlik hallerinde meslekte kazanma gücündeki kayıp oranının belirlenmesine ve bu maddenin uygulanmasına ilişkin diğer usul ve esasların Kurum tarafından çıkarılacak yönetmelikle düzenleneceği bildirilmiştir. Bu yasal düzenleme gereğince düzenlenen Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliğinin 45. maddesinde sürekli iş göremezlik gelirinin iş kazası veya meslek hastalığı sonucu oluşan hastalık ve özürler nedeniyle Kurumca yetkilendirilen sağlık hizmeti sunucularının sağlık kurulları tarafından verilen raporlara istinaden Kurum Sağlık Kurulunca meslekte kazanma gücü en az %10 oranında azalmış bulunduğu tespit edilen sigortalıya bağlanacağı bildirilmiştir.

Öte yandan 5510 sayılı Yasa'nın 95. maddesine göre <Bu Kanun gereğince, yurt dışında tedavi için yapılacak şevklere, çalışma gücü kaybı, geçici iş göremezlik ödeneklerinin verilmesine ilişkin raporlar ile iş kazası ve meslek hastalığı sonucu meslekte kazanma gücü veya çalışma gücü kaybına esas teşkil edecek sağlık kurulu raporlarının usul ve esaslarını, bu raporları vermeye yetkili sağlık hizmeti sunucularının sahip olması gereken kriterleri belirlemeye, usulüne uygun olmayan sağlık kurulu rapora ve dayanağı tıbbi belgeleri düzenleyen sağlık hizmet sunucusuna iade edecek belirlenen bilgileri içerecek şekilde yeniden düzenlenmesini istemeye Kurum yetkilidir. Usulüne uygun sağlık kurulu raporu ve dayanağı tıbbi belgeler ile gerekli diğer belgelerin incelenmesiyle; yurt dışında tedavi için yapılacak şevklere, vazife malullük derecesini, iş kazası veya meslek hastalığı sonucu tespit edilen meslekte kazanma gücünün kaybına veya meslekte kazanma gücünün kaybı derecelerine ilişkin usulüne uygun düzenlenmiş sağlık kurulu raporları ve diğer belgelere istinaden Kurumca verilen karara ilgililerin itirazı halinde, durum Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulunca karara bağlanır.

Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar, Sağlık Bakanlığı ile Kurumun birlikte çıkaracağı yönetmelikle düzenlenir.

Bu yasal düzenleme gereğince düzenlenen Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit işleri Yönetmeliğinin Geçici 1. maddesinde; Bu Yönetmeliğin yürürlüğe girdiği tarihten önce çalışma gücü kaybı, iş kazası, meslek hastalığı, vazife malullüğü, harp malullüğü sonucu meslekte kazanma gücü kaybı ile erken yaşlanma durumlarının tespiti talebinde bulunan sigortalılar ve hak sahipleri için, yürürlükten kaldırılan ilgili sosyal güvenlik mevzuatının 5510 sayılı Yasa'ya aykırı olmayan hükümlerinin uygulanacağı, 5. maddesinde sigortalı ve hak sahiplerinin çalışma gücü oranlarının a) Sağlık Bakanlığı eğitim ve araştırma hastaneleri, b) Devlet Üniversitesi, c) Türk Silahlı Kuvvetlerine bağlı asker hastaneleri, ç) sigortalıların ikamet ettikleri illerde (a), (b), (c) bentlerinde belirtilen hastanelerin bulunmaması durumunda Sağlık Bakanlığı tam teşekküllü hastanelerin yetkili olduğu, bildirilmiş, Sosyal Sigorta işlemleri Yönetmeliğinin 56. maddesinde ise Kurum Sağlık Kurulunca verilen karara karşı yapılan itirazların Yüksek Sağlık Kurulunca inceleneceği bildirilmiştir.

Kural olarak Yüksek Sağlık Kurulunca verilen karar Sosyal Güvenlik Kurumunu bağlayıcı nitelikte ise de diğer ilgililer yönünden bir bağlayıcılığı olmadığından Yüksek Sağlık Kurulu Kararına itiraz edilmesi halinde inceleme Adli Tıp Kurumu giderek Adli Tıp Kurumu Genel Kurulu aracılığıyla yaptırılmalıdır. Yargıtay içtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu'nun 28.06.1976 günlü, 1976/6-4 sayılı Kararı da bu yöndedir. Somut olayda davacının 6.5.2005 tarihinde gerçekleşen trafik iş kazasında yaralanarak kolunun kırıldığı, sol hemurus kırığı + kafa travması geçirdiği, hemotom operasyonu sonucunda kemiğinin yerine konulduğu ancak olay nedeniyle maluliyetinin gerekmediği SGK Başkanlığı SSK Tedavi Hizmetleri Maluliyet Daire Başkanlığının sürekli iş göremezlik derecesi tespit kararından anlaşılmaktadır. Sağlık Bakanlığı 25 Aralık Devlet Hastanesinin kaza sonrasına ilişkin 26.7.2005 tarihli raporunda ise davacının da sağ hemerus öpere kırığı ossöz kaynamanın mevcut olduğu, ağır stres tepkisi ve uyum bozukluğu nedeniyle %25 oranında iş gücü maluliyetinin bulunduğu tespit edilmiştir. Hal böyle olunca davacının kaza sonrası yaralanması nedeniyle tedavi gördüğü operasyon geçirdiği açıktır. Mahkemece davacıdaki %25 oranındaki maluliyetin iş kazası ile illiyeti tespit edilmeden davanın sonuçlandırılması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.

Yapılacak iş; davacıya işvereni ve hak alanını ilgilendirdiği için SGK. Başkanlığını hasım göstererek ağır stres tepkisi ve uyum bozukluğu nedeniyle sürekli iş göremezlik oranının ve bu maluliyetinin iş kazası ile illiyetinin tespiti için dava açması için önel vermek, tespit davasını tazminat davası için bekletici mesele saymak, sonucuna göre karar vermekten ibarettir.

Öte yandan %0 maluliyetin tespiti durumunda bile davacının uğradığı iş kazası sonucu operasyon geçirecek şekilde yaralandığı hayatın olağan akışı gereği bundan dolayı elem ve ızdırap duyduğu kabul edilerek uygun bir manevi tazminata hükmedilmesi yerine davacının olay sebebi ile cismani zarara uğramadığı kaza nedeniyle ruhsal olarak acı duyduğunu kanıtlayamadığı gerekçeleri ile manevi tazminat talebinin tamamının reddi doğru olmamıştır.

Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular göz önünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.

O halde, davacının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.

Sonuç: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle bozulmasına, temyiz harcının istek halinde davacılara iadesine, 03.05.2012 gününde oybirliği ile karar verildi. (¤¤)
Old 07-01-2013, 11:07   #6
garani

 
Varsayılan

(5510 S. K. m. 14, 58) (YİBK. 28.06.1976 T. 1976/6 E. 1976/4 K.)

Dava: Davacı, murisinin meslek hastalığı sonucu ölümünden doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesine karar verilmesini istemiştir. Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin reddine karar vermiştir. Hükmün davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi:

Karar: Dava, meslek hastalığı sonucu ölen S. Y.'ın hak sahibi olduğunu iddia eden mirasçısı davacının manevi tazminat istemine ilişkindir.

Mahkemece, Sosyal Sigortalar Kurumu Zonguldak Uzun Mehmet Göğüs Hastalıkları Hastanesi'nin 09/01/2008 gün ve 5 sayılı raporu ile Yüksek Sağlık Kurulunun 21/01/2009 gün ve 06/417 karar sayılı raporuna göre dava reddedilmiş ve manevi tazminata hükmedilmemiş ise de bu sonuca eksik inceleme ile gidilmiştir.

Davacı yanca, ölüm ile meslek hastalığı arasındaki illiyet bağı bulunmadığını belirleyen adı geçen raporlara itiraz edildiğine göre; murisin 9.2.2006 tarihinde meslek hastalığı nedeniyle % 44,38 oranında iş göremez durumda olması nedeniyle, öncelikle 5510 sayılı Yasanın 14/3 ve 58/4 maddelerinde öngörülen prosedür uyarınca ölümün meslek hastalığı (pnömokonyoz) sonucu meydana gelip gelmediği konusunda, Kurum Yüksek Sağlık Kurulu’ndan rapor alınması zorunludur. Ancak, bu rapora karşı somut verilere dayanan bir itiraz olursa Yargıtay 28.06.1976 gün ve 1976/6-4 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca Adli Tıp Kurumu’ndan rapor alınarak sonuca gidilmelidir.

Somut olayda, hastaneden rapor alınmış ve ardından Yüksek Sağlık Kurulu’ndan rapor alınmıştır. Bu rapora itiraz edildiği halde Adli Tıp Kurumu’ndan rapor alınması gerekirken bu rapor alınmamıştır.

Yapılacak iş; öncelikle Adli Tıp Kurumu’ndan rapor almak, bu rapor ile YSK raporu arasında çelişki var ise bu çelişkiyi Adli Tıp Kurumu Genel Kurulu’ndan rapor alarak gidermek davacı ile ölen şahıs arasındaki akrabalık ilişkisini belirleyerek bunun sonucunda da davacının dava açmaya hakkı olup olmadığını tarafların nüfus kayıt örneklerini isteyip belirleyerek çıkacak sonuca göre bir karar vermektir.

Mahkemece yasal prosedür işletilmeden yukarıda yazılı raporlar ve eksik inceleme ile yetinerek yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

O halde, davacının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.

Sonuç: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, 20.11.2009 gününde oybirliği ile karar verildi. (¤¤)
Old 07-01-2013, 11:10   #7
garani

 
Varsayılan

yuksek mahkeme kararlarında da anlaşıldığı üzere adli tıp mutlaka gidilmesi gereken bir yol olup Sağlık Kurulu raporu da önem arz etmektedir.aradaki bağlantısı konusunda verilecek olan kararın sizin açınızdan önemi ortadadır.
saygılar.
Old 07-01-2013, 11:28   #8
Av. İbrahim YİĞİT

 
Varsayılan

Teşekkürler sayın garani,

Ancak malesef kararların somut olaya tam olarak uygun olduğunu söyleyemeyiz. Bulunan ve sunulan tüm kararlar prosedürün izlenmesi ve SS Yüksek Sağlık Kurulu raporuna itiraz halinde dosyanın Adli Tıp'a gönderilmesi gerekliliğinden bahsetmektedir. Somut olayda SS Yüksek Sağlık Kurulu'ndan rapor alınmamıştır. Tazminat açısından alınması zaruri de değildir bence. Yani Meslek Hastalıkları Hastanesi'nin raporundan sonra Adli Tıp da " ölüm meslek hastalığındandır " deseydi, SS Yüksek Sağlık Kurumu raporu aranmaksızın tazminat konusunda hükme gidilebilecekti. Zira rapor SGK Başkanlığı tarafından sağlanacak gelir için zaruridir. SS Yüksek Sağlık Kurulu'nda karar alınmış olsaydı bile bu karar kurum harici 3. şahısları bağlamayacağından itiraz üzerine dosya yine Adli Tıp Kurumu'na gönderilecekti.

Sonuç olarak, kurguyu şöyle değiştirirsek aynı soruya yine döneceğimizi düşünüyorum: Muris hastaneye müracaat etti, meslek hastalıkları hastanesi tanı koydu, -meslek hastalığına tutulmuşsun- dedi, işçi iki gün sonra trafik kazasında vefat etti. Soru şu: İşçi meslek hastalığına tutulduğuna göre ve işverenin de işçinin bu hastalığa tutulmasında kusuru olduğunu düşünerek mirasçının, işçinin meslek hastalığına tutulmasından dolayı manevi tazminat hakkı var mıdır, yok mudur?

Soruyu böyle yazınca aklıma şu geldi. Adam ölmeseydi kendisi adına maddi ve manevi tazminat talep edeceği dosyada, eşi olan davacı müvekkil de kendi adına tazminat talep edebilecek miydi? Soruya doğru cevabı bu açıdan yaklaşarak verebileceksek % 44 maluliyet eş için manevi tazminat hakkı doğurur mu acaba Yargıtay çok yüksek maluliyet veya uzuv kaybının davacının manevi tamlığını eksittiği olaylarda yaşayan işçi harici ilgilinin de manevi tazminat isteyebileceğini düşünmektedir (Örneğin cinsel organı kopan işçinin eşinin manevi tazminat talebi olacağını veya % 90 maluliyet oranının işçinin aynı evde yaşayan çocuğu için manevi tazminatı gerektirdiğini düşünmektedir). Soru iyice içinden çıkılmaz bir hal aldı hacı
Old 07-01-2013, 11:47   #9
garani

 
Varsayılan

valla gerçekten çok karıştı ortalık
yani sağlık kurulunun raporu dosya açısından önem arz etmektedir ki her iki rapordan bir tanesinin alınmamış olması bozma sebebi kabul edilmiştir.Trafik kazası ile ilgili olarak illiyet bağının olmadığı sabit eğer ki meslek hastalığı araç sürecek fonksiyonlara zarar vermedi ise
bu durumda sadece meslek hastalığının bıraktığı etki konusunda bir rapor talep edilebilecektir.

son sorunuzla alakalı olarak da zaten adam hayatta ise ve tazminat hakkı var ise cinsel organ açısından kadının neden tazminat hakkı olsun ki olayın tüm sonucu adam üzerine yeterince doğmakta ve tazminatın alınmasının etkisi kadın üzerine de eşi sebebi ile doğmaktadır.verilen tazminat her ikisi için toplam tazminattır kanaatimce.şu da bir gerçek ki trafik kazasında olmayan illiyet bağı son sorunuzdaki olayda kadın için bence mevcut belki bu tazminat doğurabilir ama bizimkisi naçizane bir espri
Old 07-01-2013, 11:55   #10
garani

 
Varsayılan

ben bu soruya taktım

506 S. K. m. 4, 11, 26)

Dava: Taraflar arasında "rücuen tazminat" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Kartal 1. İş Mahkemesince davanın reddine dair verilen 10/09/1996 gün ve 1993/284-1996/377 K. sayılı kararın incelenmesi davacı Sosyal Sigortalar Kurumu vekili tarafından istenilmesi üzerine,

Yargıtay 10. Hukuk Dairesi'nin 4/11/1996 gün ve 1996/9583-9455 sayılı ilamı:

(..... Sigortalıda, davalı işyerinde çalışması sırasında trombopoez hastalığı teşhis edildiği tartışmasızdır. Bu hastalığın, Sosyal Sigortalar Sağlık İşlemleri Tüzüğüne ekli meslek hastalıkları listesindeki tanımlara göre Benzor (benzen) ve Homologlarının kullanıldığı işyerlerinden çıkabileceği öngörülmüştür. Her ne kadar hükme esas tutulan 1993/605 Esas sayılı davada alınan 15/12/1995 tarihli raporda, sigortalının, çalıştığı işyerinde, trombopoez (trombocitopeni) hastalığına sebep olacak benzen ve hamaloğları kullanılmadığı belirtilmekte ise de, dosya içeriğinden, işyerinde astar boya kullanıldığı anlaşılmaktadır. Bu tür boyaların terkibinde de anılan hastalığa yol açan maddelerin bulunması doğaldır. Bu nedenle Sigortalının meslek hastalığı ile işyeri koşulları arasında illiyet bağının varlığı söz götürmez. Ne varki, sigortalı bu işyerinde çalışmasından önce, aynı koşullarda çalışılan başka işyerlerinde çalışmış bulunduğuna göre, sigortalının meslek hastalığını oluşmasında bu çalışmaların da etken olduğu tartışmasızdır.

Bu durumda, müterafik illiyet söz konusudur. Ancak müterafik illiyete müteselsil mesuliyetten bahsedilemez. Nitekim dava yalnızca A. Otomotiv San. A.Ş. aleyhine açılmıştır.

Açıklanan madde ve hukuksal olgular karşısında Mahkemece, Sigortalının meslek hastalığının oluşmasında, davalı işverenin ve daha önceki çalışmaları nedeniyle halen dava dışı olan öteki işverenlerin paylarının ne olabileceği araştırılıp; sonucuna göre, davalı işverenin kendi sorumluğu oranında hüküm kurulması gerekirken davanın tümden reddi Usul ve Kanuna aykırıdır...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulunca direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Karar: Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi Usul ve Yasa'ya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

Sonuç: Davacı Sosyal Sigortalar Kurumu vekilinin temyiz itirazlarının kabuül ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, oybirliği ile karar verildi.
Old 07-01-2013, 11:59   #11
Av. İbrahim YİĞİT

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan garani
ben bu soruya taktım

506 S. K. m. 4, 11, 26)

Dava: Taraflar arasında "rücuen tazminat" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Kartal 1. İş Mahkemesince davanın reddine dair verilen 10/09/1996 gün ve 1993/284-1996/377 K. sayılı kararın incelenmesi davacı Sosyal Sigortalar Kurumu vekili tarafından istenilmesi üzerine,

Yargıtay 10. Hukuk Dairesi'nin 4/11/1996 gün ve 1996/9583-9455 sayılı ilamı:

(..... Sigortalıda, davalı işyerinde çalışması sırasında trombopoez hastalığı teşhis edildiği tartışmasızdır. Bu hastalığın, Sosyal Sigortalar Sağlık İşlemleri Tüzüğüne ekli meslek hastalıkları listesindeki tanımlara göre Benzor (benzen) ve Homologlarının kullanıldığı işyerlerinden çıkabileceği öngörülmüştür. Her ne kadar hükme esas tutulan 1993/605 Esas sayılı davada alınan 15/12/1995 tarihli raporda, sigortalının, çalıştığı işyerinde, trombopoez (trombocitopeni) hastalığına sebep olacak benzen ve hamaloğları kullanılmadığı belirtilmekte ise de, dosya içeriğinden, işyerinde astar boya kullanıldığı anlaşılmaktadır. Bu tür boyaların terkibinde de anılan hastalığa yol açan maddelerin bulunması doğaldır. Bu nedenle Sigortalının meslek hastalığı ile işyeri koşulları arasında illiyet bağının varlığı söz götürmez. Ne varki, sigortalı bu işyerinde çalışmasından önce, aynı koşullarda çalışılan başka işyerlerinde çalışmış bulunduğuna göre, sigortalının meslek hastalığını oluşmasında bu çalışmaların da etken olduğu tartışmasızdır.

Bu durumda, müterafik illiyet söz konusudur. Ancak müterafik illiyete müteselsil mesuliyetten bahsedilemez. Nitekim dava yalnızca A. Otomotiv San. A.Ş. aleyhine açılmıştır.

Açıklanan madde ve hukuksal olgular karşısında Mahkemece, Sigortalının meslek hastalığının oluşmasında, davalı işverenin ve daha önceki çalışmaları nedeniyle halen dava dışı olan öteki işverenlerin paylarının ne olabileceği araştırılıp; sonucuna göre, davalı işverenin kendi sorumluğu oranında hüküm kurulması gerekirken davanın tümden reddi Usul ve Kanuna aykırıdır...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulunca direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Karar: Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi Usul ve Yasa'ya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

Sonuç: Davacı Sosyal Sigortalar Kurumu vekilinin temyiz itirazlarının kabuül ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, oybirliği ile karar verildi.

Çıtt, bu da olmadı

Meslek hastalığı ile işyeri koşulları arasında zaten illiyet bağı var; ölüm ile meslek hastalığı arasında da var aslında ama direk ölüm meslek hastalığı sebebiyle olmamıştır kabulü ile, acaba ..
Old 07-01-2013, 12:33   #12
garani

 
Varsayılan

yalnız dikkat edilmesi gereken konu burada meslek hastalığı tazminatı ödenmiş ve rücu edilmiş
Old 07-01-2013, 12:39   #13
Av. İbrahim YİĞİT

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan garani
yalnız dikkat edilmesi gereken konu burada meslek hastalığı tazminatı ödenmiş ve rücu edilmiş

SGK'nın hak sahibine menfaat sağlamış olması, başlı başına işvereni tazminat yükümlüsü yapar mı?
Old 07-01-2013, 15:55   #15
Av.Nevra Öksüz

 
Varsayılan

Sayın Yiğit,

Değerlendiriniz:

BK m.47: "Hâkim, hususi halleri nazara alarak cismanî, zarara düçar olan kimseye yahut adam öldüğü takdirde ölünün ailesine manevi zarar namiyle adalete muvafık tazminat verilmesine karar verebilir."

Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, 12.6.1981 T., E: 1981/7633, K: 1981/8562; Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, 02.06.1994 T., E: 1994/1898, K: 1994/5093; Yargıtay 21. Hukuk Dairesi, 22.02.2007 T., E: 2006/18030, K: 2007/2541: "...manevi tazminat isteme hakkı, kural olarak zarar görene ait bir haktır. Ancak, zarar gören ölmeden önce dava açmış veya dava açma iradesini izhar etmiş ise, manevi tazminat isteme hakkı mirasçılarına intikal eder. Mirasçılar açılmış davaya devam edebilirler veya dava henüz ikame edilmemiş ise, bizzat dava açabilirler ( Hukuk Genel Kurulu'nun 03.04.1963 gün ve E: 1963/4-80, K: 1963/42 sayılı kararı )..."

Yargıtay 21. Hukuk Dairesi, 27.03.2007 T., E: 2007/3976, K: 2007/5212: "...Borçlar Kanununun 47. maddesine göre manevi tazminat isteme hakkı doğrudan doğruya cismani zarara uğrayan kişiye aittir. Yansıma yoluyla aynı eylem nedeniyle manevi üzüntü duyanlar manevi tazminat isteyemezler. Ancak cismani zarar kavramına ( BK m.46 ve 47 ) ruhsal bütünlüğün ihlali sinir bozukluğu veya hastalığı gibi hallerin girdiği bu maddelerde sadece maddi sağlık bütünlüğünün değil ruhsal ve sinirsel bütünlüğün de korunduğu öğretide ve Yargıtay kararlarında kabul edilmektedir. Öyleyse bir kişinin cismani zarara uğraması durumunda, onun ( ana, baba, karı, koca gibi ) çok yakınlarından birinin de ayın eylem nedeniyle ruhsal ve sinirsel sağlık bütünlüğü ağır şekilde bozulmuşsa ( örneğin eyleme uğrayan yakın kişi %100 iş göremez duruma gelmişse ) onların da manevi tazminat isteyebilecekleri kabul edilmelidir. Bu durumda olanların zararları ile haksız eylem arasında uygun illiyet bağı mevcut olduğundan yansıma yoluyla değil, doğrudan zarara uğrama söz konusudur. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 26.4.1995 gün ve 1995/ 11-122,1995/430 23.9.1987 gün ve E. 1987/9-183 K. 1987/655 sayılı kararları da aynı esaslara dayanmaktadır..."

Alıntı:
Yazan Av.İbrahim YİĞİT
...meslek hastalığına yakalandığı, maluliyetinin de % 44 olduğu...ölümün meslek hastalığından olduğu yönündeki iddiamızda ısrar etmeyerek meslek hastalığına tutulan müvekkil murisinin, tutulduğu bu meslek hastalığında işveren kusurunun tespiti için kusur incelemesi talep ederek, manevi tazminat talebimizin hüküm altına alınmasını istemek...

TBK m.56: "Hâkim, bir kimsenin bedensel bütünlüğünün zedelenmesi durumunda, olayın özelliklerini göz önünde tutarak, zarar görene uygun bir miktar paranın manevi tazminat olarak ödenmesine karar verebilir.
Ağır bedensel zarar veya ölüm hâlinde, zarar görenin veya ölenin yakınlarına da manevi tazminat olarak uygun bir miktar paranın ödenmesine karar verilebilir."

Gerekçesinden: "...Tasarının 55 inci maddesinin ikinci fıkrası, bedensel zararlara ilişkin olmak üzere, 818 sayılı Borçlar Kanununda yer verilmeyen, yeni bir hükümdür. Öğreti ve uygulamadaki çağdaş gelişmeler göz önünde tutularak, hâkimin sadece ölüm hâlinde değil, ağır bedensel zararlarda da zarar görenin yakınlarına, manevî tazminat olarak uygun bir miktar paranın ödenmesine karar verebileceği kabul edilmiştir. Ayrıca, 818 sayılı Borçlar Kanununda, ölüm hâlinde, "ölünün ailesi" yararına olmak üzere manevî tazminata karar verilebileceği öngörüldüğü hâlde, Tasarıda "ölenin yakınları" yararına olmak üzere manevî tazminata karar verilebileceği belirtilerek, hükmün kapsamı genişletilmiştir."

Adalet Komisyonu Raporu'ndan: "..."Ağır bedensel zararın takdiri"nde, zarara uğrayan organların önemi, oluşan iş-görmezlik derecesinin oranı, uğranılan ruhsal zararın niteliği ve diğer durumlar gözetilecektir. "Yakın" kavramının belirlenmesinde, ölen yahut ağır bedensel zarara uğrayanla yakın olduğu iddia olunan kişi arasında düzenli ve yoğun bir ilişkinin ve olay sebebiyle bedellendirilebilecek ağır bir teessürün varlığı gözetilecektir..."

Saygılar...
Old 17-09-2013, 11:54   #16
Av. İbrahim YİĞİT

 
Varsayılan

Arkadaşlar dosyanın akıbeti konusunda paylaşımda bulunmak istedim.

Sayın Nevra hanımın gerek meslektaş sorularındaki katkısı ve gerekse özelden kendisi ile yapmış olduğumuz fikir jimlastiği neticesinde 1 numaralı mesajdaki - sorudaki - yolu takip ettik. Manevi tazminat talebimizin ölüme bağlanmadığını, somut olayı ve delillerimizi ortaya koyduğumuzu, hukuki nitelemenin mahkemeye ait olduğunu söyledik. Maddi tazminat talebimizin ölüme bağlanması nedeniyle (destekten yoksun kalma tazminatı olduğundan) bu talebimizden feragat ettik. Davacı eşin dolaylı değil de doğrudan zarara uğradığı yönündeki düşünce doğrultusunda hareket ederek bugün neticeye ulaştık. Geçtiğimiz duruşmalarda ölümün meslek hastalığından kaynaklanmadığını kabul ile işçinin tutulduğu meslek hastalığı nedeniyle yüksek oranda malul olduğunu ve bunun da müvekkil açısından manevi tazminat gerektirdiği yönündeki iddiamız veçhile, kusur bilirkişilerinden raporlar aldırdık. Ve bugün lehimize verilen karar ile manevi tazminat talebimiz tam olarak hüküm altına alındı.

Katkılarından dolayı meslektaşlarıma saygılar sunarım.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Meslek Hastalığı Nedeniyle Tazminat FiNaZZi Meslektaşların Soruları 1 11-12-2012 15:13
Meslek Hastalığı av.sahin67 Meslektaşların Soruları 2 16-11-2012 17:30
meslek hastalığı gzmkws Meslektaşların Soruları 2 26-07-2012 14:15
meslek hastalığı nedeni ile tazminat hatice_bck Meslektaşların Soruları 9 11-04-2012 11:16
meslek hastalığı Av. İbrahim YİĞİT Meslektaşların Soruları 1 18-05-2009 10:11


THS Sunucusu bu sayfayı 0,06507301 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.