Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Temel Hak ve Hürriyetler

 
Old 08-05-2007, 16:48   #1
Av.Elvan Akkaya

 
Dikkat Temel Hak ve Hürriyetler

TEMEL HAK VE HÜRRİYETLER : “temel hak ve hürriyetler” insan haklarının pozitif hukuk tarafından tanınmış ve düzenlenmiş kısmıdır

KİŞİ HAKLARI : Anayasamızın ikinci kısmının ikinci bölümünde (m.17-40) düzenlenen “kişinin dokunulmazlığı” (m.17), “zorla çalıştırma yasağı” (m.18), “kişi hürriyeti” (m.19), “özel hayatın gizliliği” (m.20), “konut dokunulmazlığı” (m.21), gibi temel hak ve hürriyetler, “kişi hakkı ve hürriyeti” veya “ferdi hak ve hürriyetler” niteliğindedir. Buna göre, Anayasanın ikinci kısmının ikinci bölümünde düzenlenen temel hak ve hürriyetleri incelerken “kişi hakları” terimi kullanılabilir.
Ancak bu terim, bu bölüm dışında düzenlenen temel hak ve hürriyetler için kullanılamaz. Yani, “kişi hakları” terimi sosyal hakları, siyasî hakları içermemektedir.

SİYASİ HAKLAR : Türk vatandaşlığı md.66, seçme,seçilme,siyasi faaliyette bulunma hakkı, parti kurma,partilere girme, partilerden çıkma hakkı, kamu hizmetine girme hakkı, dilekçe hakkı

İNSAN HAKLARI :Bu alandaki en kapsamlı kavramdır. “İnsan hakları”, ırk, din, dil ayrımı gözetmeksizin tüm insanların yararlanabileceği haklardır. Bu haklardan yararlanmak bakımından vatandaş ve yabancı arasında fark yoktur

VATANDAŞ HAKLARI :Bu hakları yabancılar değil, sadece vatandaşlar kullanabilir. Örneğin seçme ve seçilme hakkı, kamu hizmetine girme hakkı gibi siyasal haklar birer “vatandaş hakları” niteliğindedir.



A. Temel Hak Ve Hürriyetlerin Sınırlılığı

1. Anayasal Sınırlar

Bazı hakların bizzat Anayasa tarafından öngörülen sınırları vardır. Bu sınırlar, “hakkın tanımında yer alırlar ve onun anayasal sınırlarını oluştururlar. Diğer bir ifadeyle, Anayasa, hakkı ancak o sınırlar içinde tanımıştır” Örneğin toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı, Anayasamızın 34’üncü maddesine göre, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı, ancak onun “silahsız ve saldırısız” olması koşuluyla mevcuttur.
Keza, hak arama hürriyeti de Anayasamızın 36’ncı maddesine göre, “meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle” hak aramayı kapsar. Yine bilim ve sanatı yayma hakkı, Anayasamızın 27’nci maddesine göre, “Anayasanın 1 inci, 2 nci ve 3 üncü maddeler hükümlerinin değiştirilmesini sağlamak amacıyla kullanılamaz”. İbadet, dinî ayin ve tören yapma hakkı, “Anayasanın 14 üncü madde hükümlerine aykırı olmamak şartıyla” mevcuttur.

Bu örneklere göre, kişilerin zaten, “silahlı ve saldırılı” toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı yoktur. Kimse, “meşru vasıta ve yollar” dışında hak arama hürriyetine sahip değildir. Anayasanın 1 inci, 2 nci ve 3 üncü maddeleri hükümlerinin değiştirilmesini sağlamak amacıyla bilim ve sanatı yayma hakkı zaten yoktur. Anayasanın 14 üncü madde hükümlerine aykırı olarak kimsenin ibadet, dinî ayin ve tören yapma hakkı mevcut değildir.

Bu gibi durumlarda, yasama organı temel hak ve hürriyetin sınırlılığını belirtmek amacıyla kanunî bir düzenleme yapsa bile, bu düzenlemenin, “yapıcı (inşaî )” değil, sadece “açıklayıcı (izharî)” nitelikte olduğunu kabul etmek gerekir. Yani anayasal sınırlar durumunda, kanun koyucunun temel hak ve hürriyetin sınırlarını belirlemesi veya somutlaştırması teknik anlamda sınırlama sayılmamaktadır.

2. Nesnel (Objektif) Sınırlar

Nesnel (objektif) sınırlar anlayışına göre, ilk önce temel hakların geçerlilik muhtevalarının saptanmaları gerekir. Her temel hak, normatif yapısı gereği belli bir nesnel alanda geçerlidir. Nesnel sınırlar söz konusu olduğunda, temel hakların nasıl sınırlanacağı değil, bir temel hakkın “geçerlilik muhtevası”nın nereye kadar uzandığının tespit edilmesi gerekir.

Örneğin dilekçe hakkı, nesnel sınırlılığı gereği, hakaret veya tehdit taşıyan dilekçelere cevaz vermez. Çünkü dilekçenin nesnel içeriğinin hakaret veya tehdit olmadan da formüle edilebilmesi mümkündür. O halde, bir dilekçenin hakaret teşkil etmeyen bir şekilde yazılması mümkün iken, hakaret teşkil eden bir şekilde kaleme alınması, temel hak normunun koruma alanının dışında kalır.


1. Sınırlama, Yasama Organı Tarafından Kanunla Yapılmalıdır- 1789 Bildirgesinden beri kabul edilmiş bir prensibe göre, temel hak ve hürriyetler ancak yasama organı tarafından kanunla sınırlanabilir.

2. Sınırlama Belli Sebeplere Dayanmalıdır.- Temel hak ve hürriyetler, keyfi olarak, zevk için değil, kamu düzeninin, genel sağlığın, genel asayişin korunması için yapılmalıdır.

3. Sınırlamada Ölçülülük İlkesine Uyulmalıdır- Sınırlama kanunla yapılsa ve kamu yararını amaçlasa dahi, temel hak ve hürriyetin sınırlandırılmasında başvurulan araç, ulaşılmak istenen amaçla ölçüsüz bir oran içinde bulunmamalıdır.

4. Sınırlama, Anayasaya Aykırı Olmamalıdır.


5. Çekirdek Alana Dokunulmamalıdır.- Şüphesiz gerektiği ölçüde, kural olarak, bütün temel hak ve hürriyetler sınırlandırılabilir.
Ancak, demokratik bir hukuk devletinde, örneğin kişilerin öldürülmesi, hangi durumda olursa olsun kişilere işkence edilmesi kabul edilebilecek şeyler değildir.
Old 10-05-2007, 10:22   #2
Av.Elvan Akkaya

 
Varsayılan

Kişinin Hakları ve Ödevleri Nelerdir?
·Kişinin dokunulmazlığı, maddî ve manevî varlığı: Herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir. (Madde: 17)
·Zorla çalıştırma yasağı: Hiç kimse zorla çalıştırılamaz. Angarya yasaktır. (Madde: 18)
·Kişi hürriyeti ve güvenliği: Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir. (Madde: 19)
·Özel hayatın gizliliği: Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. (Madde: 20)
·Konut dokunulmazlığı: Kimsenin konutuna dokunulamaz. (Madde: 21)
·Haberleşme hürriyeti: Herkes, haberleşme hürriyetine sahiptir. Haberleşmenin gizliliği esastır. (Madde: 22)
·Yerleşme ve seyahat hürriyeti: Herkes, haberleşme hürriyetine sahiptir. Haberleşmenin gizliliği esastır. (Madde: 23)
·Din ve vicdan hürriyeti; Herkes, vicdan, dinî inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir. (madde: 24)
·Düşünce ve kanaat hürriyeti: Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir. (Madde: 25)
·Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti: Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. (Madde: 26)
·Bilim ve sanat hürriyeti: Herkes, bilim ve sanatı serbestçe öğrenme ve öğretme, açıklama, yayma ve bu alanlarda her türlü araştırma hakkına sahiptir. (Madde: 27)
·Basın hürriyeti: Basın hürdür, sansür edilemez. Basımevi kurmak izin alma ve malî teminat yatırma şartına bağlanamaz. (Madde: 28)
·Süreli ve süresiz yayın hakkı: Süreli veya süresiz yayın önceden izin alma ve malî teminat yatırma şartına bağlanamaz. (Madde: 29)
·Basın araçlarının korunması: Kanuna uygun şekilde basın işletmesi olarak kurulan basımevi ve eklentileri ile basın araçları, suç aleti olduğu gerekçesiyle zapt ve müsadere edilemez veya işletilmekten alıkonulamaz. (Madde: 30)
·Kamu tüzel kişilerinin elindeki basın dışı kitle haberleşme araçlarından yararlanma hakkı: Kişiler ve siyasî partiler, kamu tüzelkişilerinin elindeki basın dışı kitle haberleşme ve yayım araçlarından yararlanma hakkına sahiptir. (Madde: 31)
·Düzeltme ve cevap hakkı: Düzeltme ve cevap hakkı, ancak kişilerin haysiyet ve şereflerine dokunulması veya kendileriyle ilgili gerçeğe aykırı yayınlar yapılması hallerinde tanınır ve kanunla düzenlenir. (Madde: 32)
·Dernek kurma hürriyeti: Herkes, önceden izin almaksızın dernek kurma ve bunlara üye olma ya da üyelikten çıkma hürriyetine sahiptir. (Madde: 33)
·Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı: Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir. (Madde: 34)
·Mülkiyet hakkı: Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. (Madde: 35)
·Hak arama hürriyeti: Herkes, meşrû vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir. (Madde: 36)
·Kanunî hâkim güvencesi: Hiç kimse kanunen tâbi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarılamaz. (Madde: 37)
·Suç ve cezalara ilişkin esaslar: Kimse, işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz; kimseye suçu işlediği zaman kanunda o suç için konulmuş olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez. (Madde: 38)
·İspat hakkı: Kamu görev ve hizmetinde bulunanlara karşı, bu görev ve hizmetin yerine getirilmesiyle ilgili olarak yapılan isnatlardan dolayı açılan hakaret davalarında, sanık, isnadın doğruluğunu ispat hakkına sahiptir. (Madde: 39)
·Temel hak ve hürriyetlerin korunması: Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlâl edilen herkes, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkânının sağlanmasını isteme hakkına sahiptir. (Madde: 40)


Kişinin Sosyal ve Ekonomik Hakları ve Ödevleri Nelerdir?
·Ailenin korunması: Aile, Türk toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğe dayanır. (Madde: 41)
·Eğitim ve öğrenim hakkı ve ödevi: Kimse, eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz. (Madde: 42)
·Çalışma ve sözleşme hürriyeti: Herkes, dilediği alanda çalışma ve sözleşme hürriyetine sahiptir. Özel teşebbüsler kurmak serbesttir. (Madde: 48)
·Çalışma hakkı ve ödevi: Çalışma, herkesin hakkı ve ödevidir. (Madde: 49)
·Çalışma şartları ve dinlenme hakkı: Kimse yaşına, cinsiyetine ve gücüne uymayan işlerde çalıştırılamaz. (Madde: 50)
·Sendika kurma hakkı: Çalışanlar ve işverenler, üyelerinin çalışma ilişkilerinde, ekonomik ve sosyal hak ve menfaatlerini korumak ve geliştirmek için önceden izin almaksızın sendikalar ve üst kuruluşlar kurma, bunlara serbestçe üye olma ve üyelikten serbestçe çekilme haklarına sahiptir. (Madde: 51)
·Toplu iş sözleşmesi hakkı: İşçiler ve işverenler, karşılıklı olarak ekonomik ve sosyal durumlarını ve çalışma şartlarını düzenlemek amacıyla toplu iş sözleşmesi yapma hakkına sahiptirler. (Madde: 53)
·Grev hakkı ve lokavt: Toplu iş sözleşmesinin yapılması sırasında, uyuşmazlık çıkması halinde işçiler grev hakkına sahiptirler. (Madde: 54)
·Ücrette adalet sağlanması: Ücret emeğin karşılığıdır. (Madde: 55)
·Sağlık hizmetleri ve çevrenin korunması: Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. (Madde: 56)
·Sosyal güvenlik hakkı: Herkes, sosyal güvenlik hakkına sahiptir. (Madde: 60)
1982 Anayasasına Göre Kişinin Siyasi Hakları ve Ödevleri Nelerdir?
·Türk vatandaşlığı: Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür. (Madde: 66)
·Seçme, seçilme ve siyasî faaliyette bulunma hakları: Vatandaşlar, kanunda gösterilen şartlara uygun olarak seçme, seçilme ve bağımsız olarak veya bir siyasî parti içinde siyasî faaliyette bulunma ve halk oylamasına katılma hakkına sahiptir. (Madde: 67)
·Parti kurma, partilere girme ve partilerden ayrılma: Vatandaşlar, siyasî parti kurma, usulüne göre partilere girme ve partilerden ayrılma hakkına sahiptir. (Madde: 68)
·Kamu hizmetlerine girme hakkı: Her Türk kamu hizmetlerine girme hakkına sahiptir. (Madde: 70)
·Vatan hizmeti: Vatan hizmeti, her Türkün hakkı ve ödevidir. (Madde: 72)
·Vergi ödevi: Herkes, kamu giderlerini karşılamak üzere, malî gücüne göre, vergi ödemekle yükümlüdür. (Madde: 73)
·Dilekçe hakkı: Vatandaşlar ve karşılıklılık esası gözetilmek kaydıyla Türkiye'de ikamet eden yabancılar kendileriyle veya kamu ile ilgili dilek ve şikâyetleri hakkında, yetkili makamlara ve Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne yazı ile başvurma hakkına sahiptir. (Madde: 74)
Old 10-05-2007, 10:26   #3
Av.Elvan Akkaya

 
İnceleme Osmanlı Hukukunda Vatandaşların Temel Hak Ve Hürriyetleri

http://www.bilgiyurdu.net/osmanli-hu...12.html?t=3512

Önemle arz edelim ki, günümüzde bilinenin ve bize okullarda öğretilenin tersine, insana ve onun hak ve hürriyetlerine olan saygının tarihî gelişimi açısından, Batı ile Doğu ve daha doğrusu Osmanlı Devleti ile diğer çağdaşı olan devletlerin durumu, %100'e varan nisbette birbirinden farklıdır. Kamu hukuku kitaplarında anlatılan ve öğretilen, insanların hak ve hürriyetlerine ait gelişmeler ve hatta biraz sonra kısaca bahsettiğimiz 1215 tarihli İngiliz Magna Carta'sı ile Fransız 1789 tarihli inkılâbının bu açıdan arz ettiği önem, sadece Osmanlı Devleti dışındaki ve daha doğrusu İslâm ülkeleri dışındaki devletler açısından doğrudur. Bazı iddiaların tersine, 1839 tarihli Tanzîmât Fermanı, 1856 tarihli Islahat Fermanı ve 1876 tarihli Kanun-ı Esasî, insana ait hak ve hürriyetleri ilk defa kabul etmemiş, belki eskiden beri var olan bu hak ve hürriyetleri sadece yazılı hale getirmiştir. Bu husus, çok önemlidir. Özellikle yükselme devrinde, Osmanlı Padişahlarının hukuka karşı duydukları saygıları ve adaleti icradaki titizlikleri, inkâr edilemez tarihî bir hakikattır. Bir devlet, kuvvet kanunda olduğu müddetçe ayakta durur; aksi takdirde yani kanunun kuvvette olması durumunda, devlet, kudret ve kuvvetini kaybeder

Konuyu takdim ederken şu hakikatı da belirtmeden geçemeyeceğiz: Osmanlı Devleti'nde insana Allah'ın mahluku muhterem ve aziz bir varlık olarak bakılır. Yunus'un “Yaradılanı severiz Yaradan'dan ötürü” şeklindeki esprisi, özellikle yükselme devirlerinde çok açık bir şekilde Osmanlı Devleti'ne hâkim olan espridir. İsterseniz insana ve onun haklarına saygıyı muvakkaten bir tarafa bırakarak, hayvanlara bile ne derece saygı gösterildiğini, bir belge ile sizlere takdim edip daha sonra insana ve hukuka saygı üzerinde duralım: Batı dünyasında hayvan hakları kavramı 19. asrın son çeyreğinde gündeme gelmişken ve Birleşmiş Milletler Hayvan Hakları Bildirisini 1948'de kabul etmişken, aynı esaslar ve hatta daha ilerideki bazı kâideler, Osmanlı Kanunnâmelerinde ilk dönemlerden beri yer almış bulunmaktadır. Misâl olsun diye II. Bâyezid devrinde hazırlanan 1502 tarihli İstanbul Belediye Kanunnâmesindeki şu hükmü beraber mütala‘a edelim:

“Ve ayağı yaramaz bârgiri işletmeyeler. Ve at ve katır ve eşek ayağını gözedeler ve semerin göreler. Ve ağır yük urmayalar; zira dilsüz canavardır. Her kangısında eksük bulunursa, sâhibine tamam etdüre. Etmeyeni ve eslemeyeni gereği gibi hakkından gele.”; “Fil-cümle bu zikrolunanlardan gayrı her ne kim Allah u Te‘âla yaratmıştır, hepsinin hukukunu muhtesip görüp gözetse gerektir, şer‘î hükmi vardır.”.

Hayvanların hukukuna bile tecâvüzü yasaklayan bir inanca sahip olan bir devletin, suiistimallerin dışında insanların hak ve hürriyetlerine saygı göstermemesi mümkün değildir.

O halde, Osmanlı Hukukunda temel hak ve hürriyetler fikri, modern siyasî düşünce fikrinin geçirdiği safhaları yaşamamıştır. Zira İslâm hukukunun kabul ettiği hak ve hürriyetler başlangıçtan beri vardır ve tabiî bir haktır. İslâm Hukukunun kabul ettiği bu temel hak ve hürriyetler, uygulamada iktidarlara göre bazı farklılıklara maruz kalmıştır. Bu konuda evvelâ Osmanlı Hukukundaki hürriyet kavramını incelemek gerekir. Osmanlı Hukukunda hürriyetin şu şekilde tarif edildiğini görüyoruz: Hürriyet ne başkasına ve ne de nefsine zarar vermemek şartıyla meşru dâirede dilediğini yapmaktır. Gerçekten hürriyet odur ki, adlî kanunlar dışında kimse kimseye tahakküm etmesin, herkesin hakları dokunulmazdır ve herkes meşru’ dairede istediği gibi hareket etsin. Buna göre kişilerin kullanabildikleri bazı temel hak ve hürriyetlere değinelim.

Siyasî haklar arasında seçme hakkı başta gelmektedir. Uygulamada tam olarak riayet edilmese de, halifenin veya sultanın seçilmesinde halkın mühim rolü vardır. Şûrâ esası uygulanırsa herkes bizzat veya temsilcisi vasıtasıyla fikrini beyan edebilir. Bu mümkün olmazsa, ülkede ilâhî irâdenin yani İslâm hukukunun icrasından, bütün Müslümanlar sorumludur. Bu sorumluluğun neticesi olarak halk, halifeyi veya sultanı murakabe etme ve şartlar gerçekleşirse azletme hakkına sahiptir. 1255/1839 tarihli Gülhane Hattı Hümâyunu bu durumu halka karşı şöyle ifade etmektedir: “Bu şer’i kanunlar sadece din, devlet, mülk ve milletin ihyâsı için vaz’ olunacaktır. Tarafımızdan bunlara aykırı hareket vuku bulmayacağına ahd-ü misak olarak hırka-i şerife odasında bütün ülema ve vekiller huzurunda yemin edilmiştir”. Diğer taraftan her Müslüman, devlet başkanlığı dahil bütün devlet hizmetlerine seçilmek üzere aday olabilir. Ancak devlet hizmetini talep, arzu edilmeyen bir durumdur. Ayrıca eski Türk Devlet anlayışı bu konuda müessir olmuş ve saltanatın irsîliği esası itina ile korunmuştur.

Temel hakların en önemlilerinden biri de eşitliktir (müsâvât). Eşitlik, İslâm hukuku tarafından izah edildiği şekliyle temel bir hak olarak görülmüştür. Evvela hukukî eşitlik emredilmiştir. Kanun ve mahkeme önünde insanlar eşittir. Gayr-i müslimlerin bazı konulardaki kendi kanunlarının uygulanmasını isteme hakkı dışında, İslâm ülkesinde tek kanun geçerlidir. “Yemin ederim ki, kızım Fâtıma hırsızlık etse, ona da cezasını uygularım” hadisi bunu ifade etmektedir. Diğer taraftan sosyal eşitlik yani fırsat eşitliği de kabul edilmiştir. Azatlı ve siyah bir kölenin bile devlet başkanı olabileceğini belirten hadis, bunun nihaî sınırını çizer.

Ferdî haklar içinde mütalaa edilen bazı hürriyetleri de şöylece sıralamak mümkündür: a) Şahsî hürriyetler. Başkasının hak ve hürriyetlerine tecâvüz etmemek şartıyla herkes seyahat hürriyetine ve can güvenliğine sahiptir. “Beraât-i zimmet asıldır“ kaidesi bunu ifade eden önemli bir esastır. Şahsî hürriyet konusunda Müslüman ve gayr-i müslim farkı yoktur. Herhangi bir kimsenin canına, malına ve namusuna tecâvüz suçtur. b) İnanç ve ibâdet hürriyeti. İslâm hukuku sadece dinînden dönen mürtede hayat hakkı tanımamıştır. Bunun dışında hiçbir kimse Müslümanlığa zorlanamaz. Devlet içinde gayr-i müslim tebaanın ma’betleri muhafaza edilir ve ibâdetlerine imkân tanınır. c) Mesken dokunulmazlığı bizzat Kur’ân tarafından garanti edilmiştir. d) Çalışma hürriyeti ve özel mülkiyet hakkı da kabul edilmiştir. Kimsenin mülkiyet hakkına tecâvüz edilemez. Mülkiyet hakkına iki çeşit müdahale mevcuttur; iktisap sebebinin gayr-ı meşru olması istenmemektedir. Belli ölçüde serveti olanlara kamu yararı ve sosyal adalet adına zekât ve fitre gibi yükümlülükler yüklenmektedir. e) Öğrenim hak ve hürriyeti. Her Müslümana öğrenmek yalnız hak değil aynı zamanda bir ödevdir. Ayrıca İslâm ülkesindeki fertlere sosyal haklar da tanınmıştır. Zekât ve vakıf gibi sosyal güvenlik müesseselerinin yanında, devletin muhtaç vatandaşa bakma yükümlülüğü de mevcuttur.

Bu zikredilen temel hak ve hürriyetler, bazı uygulama aksaklıkları dışında bütün Osmanlı Tarihi boyunca kabul edilmiştir. Osmanlı topraklarındaki gayr-ı müslimlere ait ma’betler, mektepler ve mülkler ve bunlara ilişkin mahkeme kararları bunun açık örnekleridir. Türklerin ilk yazılı anayasası olan 1293/1876 tarihli Kanun-ı Esasî bu hakları ilk defa kabul etmemiş, belki sadece yazılı hale getirmiştir. 1876 tarihli Kanun-ı Esasî’nin ikinci faslı ve 8-26. maddeleri Osmanlı Devleti tebaasının umumî haklarını biraz önce açıkladığımıza yakın bir şekilde sıralamaktadır. Mesela 10. madde şahsî hürriyeti, 11. madde din ve vicdan hürriyetini, 15 ve 16. maddeler öğrenim hürriyetini, 17. madde eşitlik esasını düzenlemiştir. Bu arada 1293/1876 tarihli İntihâb-ı Mebusan Kanunu Lâyihasının 2. maddesi sadece erkeklerin milletvekili seçiminde oy kullanabileceklerini hükme bağlamış ve bu hüküm 1341/1922 tarihli tadilatta da aynen muhafaza edilmiştir
 


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 
Konu Araçları Konu İçinde Arama
Konu İçinde Arama:

Detaylı Arama
Konuyu Değerlendirin
Konuyu Değerlendirin:

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Avukatların Rolüne Dair Temel Prensipler(Havana Kuralları) Av.Habibe YILMAZ KAYAR Hukuk Sohbetleri 3 02-10-2007 16:02
Bilinçli Alışverişte Temel İlkeler Av.Ceylan Pala Karadağ Tüketicinin Korunması Hukuku Çalışma Grubu 0 29-09-2006 12:34
Çocuğun Yüksek Yararı Temel İlkedir Av.Habibe YILMAZ KAYAR Çocuk Hakları Çalışma Grubu 0 11-06-2004 11:49
Temel Tahtını Kaybetti.Artık Tahtta 10 İtm Var Batu Han Site Lokali 2 09-06-2003 21:48


THS Sunucusu bu sayfayı 0,06842589 saniyede 15 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.