13-11-2003, 18:08 | #1 |
|
Kürtaj
Kürtaj konusunda mevcut yasal düzenleme ve hazırlanmakta olan tasarı konusunda tartışmalar başladı.
Mevcut düzenlemeye göre 10 haftalığa kadar olan gebeliklere kürtaj izni var.10 hafta sonrasında tıbbi gereklerle kürtaj yapılabiliyor. Yeni tasarı ile bu süre 8 haftaya indirilmek isteniyor.Sonraki sürede ise bebeğin özürlü olması durumunda bile kürtaja izin yok. Ve soru: Bebeğin özürlü doğacağı analizlerle belli olduğunda gebeliği sonlandırmak hakkı korunmalı mı? Saygılar Av.Habibe Yılmaz Kayar İstanbul Barosu |
14-11-2003, 18:32 | #2 |
|
'hitlervari bir düşünce'olmasın
merhabalar. kürtaj konusu son zamanlarda epey bir gündemde. benim hatırladığım kadarıyla 12 haftaya çıkarılıyordu süre.
beni en çok tedirgin eden kürtajın nedenlerinden biri olarak çocuğun özürlü olması. bazı kesimler çocuk özürlü olduğu için 8 aylık olsa bile alınabilmeli gibi bir yaklaşım sergiliyorlar. bir hocamız bir kürtajın serbest bırakılmasına dair yapılan bir konferanstan sonra,"bunlar hitlervari düşünüyor, mükemmel insan topluluğu oluşturmak istiyorlar.bu çok tehlikeli ." demişti. özürlü diye kimsenin yaşama hakkı elinden alınamaz.yasal sınır olan 12 haftadan sonra bebek beyin olarak gelişmini tamamlıyor.bence bu süreden sonra bebek özürlü olsa bile alınmamalı.tabi ki annenin sağlık durumunu tehlikeye sokacaksa, ayrı bir durum. |
14-11-2003, 23:24 | #3 |
|
Sn Hanım Büşra,size katılmıyorum.
Tasarının getirdiklerine katılmıyorum. Gerekçelerim şunlar: Mevcut düzenleme: TCK da 10 haftaya kadar olan gebelilıklerın sonlandırılmasına izin veriyor.10 haftadan sonra tıbbı nedenlerle kürtaj mümkün. Tasarıda öngörülen düzenleme: 8.haftaya kadar kürtaj mümkün.Sonrasında ise tıbbı gerekçelerle bile olsa kürtaj mümkün değil. İtiraz noktası: Yasa neden bu değişikliği yapıyor? Neden süreyi kısaltıyor? Neden sonraki kürtajları yasaklıyor? Referens nedir? Basından okuduğumuza göre taslak hazırlanırken Sağlık Bakanılığının görüşü alınmamış.Özürlüler ve Engellilere kuruluşlarından görüş alınmamış,kadın kuruluşlarından görüş alınmamış. Bu kimin görüşü ve neyin peşinde bu düzenleme? Dayanağı ve gerekçesi nedir? Bilgi:Gebelikte Down sendromu gıbı bulgular ancak 10.haftadan ıtıbaren tespıt edılebılır ve daha once bunu tayın etmek mumkun degıldır. Sonuç:1- Eger 8 veya 10 hafta mutlak ve tek sınır kabul edılırse gebelikte genetık ve dogumsal kusur hasatalıklarının tespiti konusunda bılımın aldıgı yol anlamsız kalacaktır.Çünkü öğrensenız de bır işe yaramayacaktır.Çünkü tıbbı nedenlerle kürtaj yasaklanmış olacaktır.Eğer özürlü bir bebeği konusunda karar veremeyecekse bir kadın,doğumdan önce bunu bilip azap dolu süreyi doldurmak istemeyecektir. Bilmeyeyim demeyi tercih edecektir.Ama hep korkacaktır.Korkmak bebeğe zarar verecektir. Özürlü bir bebeğin olup olmayacağı 10 haftadan sonra analizlerle anlaşılıyorsa bu nokta bir kavşak noktasıdır.Bu noktada ceza tehdidi altında olmadan ve bütün bilimsel açıklamaları bilmiş olarak gebeliğe devama ve ya gebeliğe son verme seceneğine sahip olunmalıdır.Kürtajın anne sağlığını tehtid edip etmediği hekimin karar vereceği bir durumdur.Bu bir kürtaj çağrısı değildir.Bu bir seçeneğin bulunması çağrısıdır. Bu seçenek tanınmassa yasadışı ve sağlıksız koşullarda kürtaja davetiye çıkarılmış olacaktır Son söz: Tasarının samimiyetine inanmıyorum.Doğmamış çocukların hakları korunduğu iddia edilirken TCK tasarısında yeni doğan çocuğun annesi tarafından "namus saiki ile" öldürülmesine getirilen indirim de neyin nesi? Saygılar.. |
22-11-2003, 09:23 | #4 |
|
Kadınlar Yasayla Kürtaj Düzenlenmesine Karşı
Kürtaj 23'ü erkek 24 üyeli Adalet Komisyonunda. KİHV'den İlkkaracan, gazeteci Demir, Yönetici Bulaç, emekli Moralı, öğrenci Öztaşkın, işsiz Alacadağ, sosyolog Esin kürtajı, düzenlemeleri, devletin müdahalesini tartışıyor. -------------------------------------------------------------------------------- BİA Haber Merkezi 14/11/2003 Burçin BELGE burcin@bianet.org -------------------------------------------------------------------------------- BİA (İstanbul) - Fiziksel engelli, ki o sakat sözcüğünü tercih ediyor, Nazmiye Güçlü, "Sakatları öldürme hakkı", diyor ve ekliyor: "Kırk yıllık bir sakat olarak, hiç bir zaman, sakatlar için hiç bir hakkı ağzına almayan insanların, son günlerde hararetle, ‘sakatları öldürme hakkı’nı savunmaları karşısında gözlerim yaşardı." Türk Ceza kanunun taslağında kadınlarla ilgili bölümlerde, özellikle "kürtaj" konusu şu anda önemli gündem maddelerinden biri. Konunun tartışıldığı 24 kişilik Adalet Komisyonunda sadece bir kadın milletvekili üye var. Kadınlar, kürtaj gibi kadını en çok ilgilendiren konulardan birinde söz sahibi olamamaya öncelikle karşı çıkıyor. Kadın örgütleri, tasarıda yer alan düzenlemelerin kadına yönelik ayrımcılığın yasal zeminini hazırladığına dikkat çekiyorlar. "TCK Kadın Çalışma Grubu"ndan, Kadının İnsan Hakları - Yeni Çözümler Vakfı kurucusu Pınar İlkkaracan, kürtajla ilgili tartışmaları değerlendirirken, "Doğurganlığı konusunda karar vermek, kadının temel insan haklarından birisidir" diyor. Kürtaj süresinde sınırın "kadının sağlığı gözetilerek belirlenmesi gerektiğini" söylüyor. Yönetici asistanı Pelin Bulaç, 25, "Bir kadının dünyaya getirmeye hazır olmadığı, uygun yaşam koşullarını hazırlayamayacağı bir çocuk dünyaya getirmesi kimseye fayda sağlamaz" diyor. 44 yaşındaki Sevinç Öztaşkın ise, kürtaj izninin 12 haftaya yükseltilmesine de engelli çocukların kürtajının yasaklanmasına da karşı çıkıyor. Öztaşkın'a göre; "Üç aydan sonra çocuk canlanıyorsa, kürtaj cinayet sayılabilir. Ancak engelli bir çocuğun dünyaya getirilmesi konusunda söz hakkı devletin değil kadının olmalı çünkü, engelli bir çocuğa bakacak, sorumluluğunu üstlenecek, onunla birlikte engellenecek kişi, kadındır". 24 yaşındaki kızı Burcu ise, genel olarak kürtajla ilgili yasal düzenlemelere karşı çıkıyor; "Bu karardan duyulacak bir vicdan azabı varsa, bunu da ben çekerim zaten. Yasalarla bir ilgisi yok" diyor. Kadınlar, kürtaj ve engelli çocukların kürtajının yasaklanmasıyla ilgili görüşlerini açıklıyorlar: İlkkaracan: İslam ülkelerinde de üç aya kadar serbest * Doğurganlığı konusunda karar vermek, kadının temel insan haklarından birisidir. Kahire Bildirgesi'ne göre de, kürtajda temel ilke, "kadının doğurganlığı hakkında kendisinin söz sahibi olması"dır. * Uluslar arası hukuk "kürtajın tıbbi olarak kadının zarar görmeyeceği süre"yi üç ay olarak belirlemiştir. Bunun nedeni de, tıbbi birtakım komplikasyonların oluşma riskidir. * İslam ülkelerinin kabul ettiği bir çok yorumda da kürtaj üç aya kadar serbesttir. İslam dini de, kadınların doğurganlıkları ile ilgili söz sahibi olmasını destekler. * Engelli çocuğun kürtajıyla ilgili uluslar arası insan hakları hukukunda bir temel anlayış bugüne kadar oluşamadı. * TCK Kadın Çalışma Grubu olarak değişiklik taleplerimizi hazırlarken, dokunmadığımız tek madde, kürtajla ilgili olanıydı. * Yürürlükteki kürtaj yasası, 1980'lerin başında çıkarılmıştı ve gebeliğe isteyerek son verme süresi 10 hafta olarak belirlenmişti. Tasarıda bu çelişki düzeltilmiş ve süre uluslar arası hukuk normları uyarınca üç aya yükseltilmiş. AKP'li milletvekilleri şimdi kendi tasarılarına karşı çıkıyor ve sürenin 10 haftadan sekiz haftaya düşürülmesini istiyorlar. Gazeteci Arzu Demir,29: Beden kadınındır, söz hakkı da * Ağırlığı erkeklerden oluşan komisyonlarda kadın lehine olumlu bir gelişme çıkmaz. * Kürtaj konusunda, karar anne ile babanındır. Babanın ortada olmadığı koşullarda, çocuğu dünyaya kadın getirdiğine göre, son söz kadının olmalı. İki taraftan biri farklı düşünüyorsa, bence beden kadınındır, söz hakkı da öncelikle onundur. * Annenin sağlığını tehlikeye atmadığı sürece, kürtaj bir hak olarak tanınmalı... Pelin Bulaç, 25,yönetici asistanı: Kadın hamileliği geç fark ederse * İnsanların yeterli eğitim düzeyine ve sosyal güvenceye sahip olmadığı bir ülkede, engelli çocukların da toplum içinde var olma şansı çok düşük. Bu nedenle, engelli çocukların kürtajının yasaklanması bana anlamlı gelmiyor. * Kürtaj süresinin 10 haftadan 12 haftaya yükseltilmesi bence iyi bir karar. Hamileliğini geç fark eden bir kadının yasadışı ve sağlıksız koşullarda hamileliğini sonlandırmaya çalışması daha mı iyi olurdu? Oya Moralı, 55, emekli: Kişisel bir karar * Milletvekilleri televizyonda tartışırken 12 haftada çocuğun cinsiyetinin belli olacağını; kız çocuk istemeyenlerin bu nedenle hamileliklerini sonlandırabileceklerini söylediler. Eğer öyleyse, kürtajın 10 hafta ile sınırlanması daha iyi olur. * Dünyaya engelli bir çocuk getireceğimi bilsem, kürtaj olurdum. Ama, görme engelli milletvekili Lokman Ayva, televizyonda halinden memnun olduğunu söyledi. Etkilendim... Bence bu çok kişisel bir karar... Filiz Buracı, 32, yönetici asistanı: Devlet, engelli çocuğun sorumluluğunu paylaşmıyor * Milletvekilleri, dini düşünceleri uyarınca kürtajı zorlaştırmaya çalışıyorlar. Ancak, bir çocuğu dünyaya getirip getirmemek çok kişisel, insanın hayatını etkileyecek bir karar. Böyle bir kararı, çocuğun doğumundan birebir etkilenecek kişinin yani kadının vermesi gerekir. * Engelli bir çocuğu dünyaya getirip getirmemek de anne ve babanın fakat özellikle de kadının vereceği bir karar olmalı. Yaşam boyu engelli bir çocuğun sorumluluğunu üstlenmek çok zor. Üstelik, devlet bu sorumluluğu paylaşmazken... Ebru Alacadağ, 27, işsiz: Eğitim önemli * Kadın kendi vücudu üzerinde söz sahibi olmalı. Doğum ve kürtajla ilgili her şey anne ve babanın ortak kararına bırakılmalı. Bu vicdani bir şey. Kendilerinde bu çocuğu yetiştirmek için yeterli donanımı görüyorlarsa, çocuğu dünyaya getirmek onların hakkı. Eksik görüyorlarsa, yasa onları bu sorumluluğu almak zorunda bırakmamalı. Bence bu tartışmalar sonucunda alınacak karar her ne olursa olsun bir bilinçlendirme hareketi başlatılmalı. Çiğdem Esin, 30, sosyolog: Kürtaj normalleşiyor * Kürtajda sınır, "annenin sağlığını riske atmayacak süre" ile belirlenmeli. Az gelişmiş bölgelerde kadınların hamileliklerini fark etmeleri ve sağlık hizmetine ulaşmaları zaman alıyor. * Kürtajın son yıllarda normalleşmesi önemli. Bunu her kadın bir seçenek olarak göz önünde bulundurmalı. Her kadının, istenmeyen bir gebeliği kendi istediği zaman sonlandırma ve hakkı olmalı. (BB) www.bianet.org web sayfasından alınmıştır |
22-11-2003, 12:52 | #5 |
|
Sayın Üyeler,
Tartışmaların kaynağında bir tarafın haksızlığı yatmaktadır. Haksız olanlar bazen tartışmayı kazanırlar; işte o zaman her iki taraf da kaybeder. Hatta tartışmaya taraf olmayanlar bile.. Ben tartışmanın tarafı değilim; kürtaj yaptırma ihtiyacım yok. Ama başkalarının kürtaj yaptırma ihtiyacına da karışmaya hakkım yok. Hele çocuğun sorumluluğunu üstlenmiyorsam karışmak haddime de düşmez... Tartışmayı izliyorum; gördüğüm : Bir yanda : Özürlü çocuğu olanlar Yaşamları sönmüş analar babalar ve kardeşler Yaşamının ileri aşamasında tek başlarına ne yapacakları bilinmeyen umutsuz özürlüler ve bütün bunları gören özürlü bir çocuğa gebe bir anne ... Diğer yanda : Kendinde yasak koyma hakkı gören ama hiç bir sorumluluk almayan ''yaşama hakkı savunucuları'' ve ''Devlet'' Hangi yandan olacağınıza karar vermek için: Profesörlerin düşüncelerini almaktansa, kırk yıldır zeka özürlü çocuğu ile yaşamak zorunda kalmış bir annenin gözlerine bakın.... Ve şu sorulara yanıt verin : 1- Özürlü çocuk annesi olmak, bu teknoloji varken, KADER midir? 2- Annenin sorumluluğunu paylaşacak mısınız? 3- Annesi ileri yaşlarda bakamayınca, özürlü adama siz bakacak mısınız? 4- Özürlü çocuğu olan bir aile ile bir hafta yaşadınız mı? **** Ayrıca, uygulanamayacak yasak koymak ancak yasalara uymayanları sevindirir: Bazı paragöz doktorları.... **** Bilgisi ve ilgisi olmayanların, sorumluluk almadan başkalarına karışmalarının gülünçlüğü beni kızdırıyor. Saygılarımla Bir Dost |
22-11-2003, 13:00 | #6 | |||||||||||||||||||
|
Tamamen katılıyorum.. |
04-12-2003, 21:45 | #7 |
|
Bence bir kişi hayatı boyunca sahip olduğu engelin yükünü taşıyamamaktan dolayı üzüntü duyacaksa ve sürekli en ufak bir işini bile yaparken bir başkasının yardımına gereksinim duyduğu için küçücük bir isteğinden dahi vazgeçecekse bırakalım bu zorlukları yaşamasın.
10 hafta gibi bir süreyle sınırlandırılmış olan kürtaj olgusunun süresinin kısaltılma sebebini anlamış değilim.Sonuçta bu süre tıp alanında oldukça ileri olan ülkelerde de uygulanmaktadır.Neye dayanarak bu süre 8 haftaya indirilmek istenmektedir bilemiyorum.Tıptaki gelişmeler açısından böyle b ir sonuca varıldığı kanısında değilim.Biz çocuklarımızın sağlıklı doğması için dua ederken neden dayanılmaz bir yaşam için yasa çıkarılsın.Yasalar daha iyi bir yaşam için mi yoksa hayatlarımızı nedensiz kurallarla yada altında yatan sinsice planlanmıs siyasi ideolojilerin yerleşmesi için oluşturulan kurallarla hayatımızı zorlaştırma için mi çıkarılmalı?Bence bunu bir kere daha düşünmeliyiz.Hitler acı çeken insanlara insafsızca yaklaşıyordu ama biz insanların acı çekmesini engellemek istiyoruz. |
05-12-2003, 02:51 | #8 |
|
Down testi neden yapılmaktadır? Tıp ve tıp alimleri, neden bu testi yapabilmek , bebekte bir sorun olup olmadığını tespit edebilmek için bunca uğraş vermiştir?
Kadın geri kalan 30 haftasını acı ile geçirsin diye mi?? Down sendromu tespit edilen bir bebeğin anne adayının , kalan 30 haftayı sağlıklı olarak sonlandırabileceğine inanmak , anneden daha doğum gerçekleşmeden bu fedakarlığı(?) beklemek olası mıdır? 12 hafta mantıklıdır. Belki anne ya da baba bir daha çocuk sahibi olamama riskiyle karşı karşıya olabilir ve özürlü doğacak bile olsa bu sorumluluğu taşımak/üstlenmek isteyebilir (ki burada bile anne ve babanın böyle bir tercih hakkına sahip olamaması gerektiğini düşünüyorum.. özrü bile bile ilerinin özürlü yetişkinini hayata getirme adımını atanlar onlardır çünkü) Yine de 2 haftalık da bir hazırlık ve düşünme süreci mantıklıdır. 10 haftayı ise izah edebilmek mümkün değil. |
16-01-2004, 18:06 | #9 |
|
Down Sendromu
Tıbbi zorunluluk olmaksızın kürtaj yaptırmayı düşünenlere -eğer başka çocuğu varsa- şöyle derim:
Ama sizin şimdiki çocuğunuz (mesela) ahmet çok (mesela) yaramaz. Halbuki doğacak çocuk yaramaz olmayabilir. Bu yüzden bence kürtaj yaptırmayın ve ahmet'i öldürün. ......... Eşimin ikinci hamileliliğinde (birincisi doğmamıştı) düzenli olarak doktora gidiyorduk ve 10. haftada meşhur down sendromu testi yaptırıldı. Bu testin sonucuna göre kürtaja karar verilebileceğini bilmediğimden testi yaptırdık. Sonuçları alıp geldiğimde doktor inceledi ve KESİNLİKLE kürtaj yaptırmamızı önerdi. Zira DOWN ihtimali çok yüksek çıkmış. Ancak doktora getirmeden önce raporu okumuştum ve çok düşük bir yüzde verildiğini görmüştüm. (sanırım %5 veya daha az idi) Ancak hayretler içerisinde kalarak öğrendim ki, %5 ihtimalle down sendromlu bir bebeğin beklendiği hamilelikler çok riskli görülüyor ve sonlandırılıyormuş. Yani %95 ihtimalle sapasağlam olan bebekler doğmadan öldürülüyormuş. Belki teknik kafalı olmaktan kaynaklanan bir şey ama; bize göre %95 ihtimali olan bir şey kesin gibi sayılır. Doktorumuza raporun %99,99 ihtimalle down sendromunu öngörür şekilde olması durumunda dahi %0,01 ihtimali göz önünde bulundurarak bir canlının hayatına son veremeyeceğimizi bildirdik. Eşimin fikirleri de benden zerrece farklı değil. Şu anda çocuğum (kuzguna yavrusu şahin görünse de) tanıyanların gıpta ettiği 9 yaşında bir delikanlı. Ha; %5'lik ihtimal vuku busaydı da çocuğumuz hasta olsaydı? Bilmiyorum. Ama değil. Saygılarımla. |
17-01-2004, 01:27 | #10 |
|
Sn Adem,
Yanıtınızı okuyunca naçizane bazı bilgilerimi bu sayfaya ilave etmek istedim. Öncelikle ki Down Sendromu ile ilgili testler 10 haftadan önce yapılamıyor.Şu anda böyle bir test yok. 10 haftadan sonra iki aşamada bu testler değerlendiriliyor. 10-14 hafta ;ikili test 14-22 hafta :üçlü test 10 -14 hafta arası yapılan tarama testi ,erken dönem tarama testi olarak adlandırılır ve bulunan risk değeri daha sonrakı üçlü test ile kıyaslanarak risk atışı olup olmadığı gözlemlenir. Her iki testin de ortak özelliği bir tarama testi olmasıdır.Bu testler bir teşhis testi değildir. Bu testlerde risk çıkarsa başvurucu ileri tetkiklere gönderilir.Amniyosentez mayii de inceleme devam eder ve doğru sonuçlara ulaşılır. Down Tarama Testi kürtaj yapmak için bahane olarak kullanılmaktan öte bir risk tarama testidir,riskli çikanlar hemen kürtaja değil ileri tetkiklere yönlendirilmektedir. Sonuç olarak: 1- Hiç bir kadın kürtaj olmak zorunda kalmak istememektedir. 2-Hiç bir kadın gebelik dönemini korku ve endişe ile geçirmek istememektedir. 3-Eğer genetik bir sorun olduğunu bildiği bir gebeliğe devam edecekse bu eşlerin -en çok annenin -karar vermesi gerekli bir durumdur. Devam etmek istenmiyorsa da bu karara saygı duymak kaçınılmazdır. Saygılar |
17-01-2004, 15:00 | #11 |
|
Sayın hykayar,
Belirtmiş olduğunuz bilgiler için teşekkür ederim. İzninizle bazı eklemeler yapmak istiyorum. Down sendromu için uygulanan tesetlerde anne ve baba adayının "yaşı" önemli bir kriter oluşturmaktadır. İkili test 30 yaş altı anne adayları için yeterli olmakta iken, 35 yaş üzeri anne adayları için yeterli bulunmamaktadır. 35 yaş üstü anne adaylarında "down sedromu"' nun teşhisi için üçlü test ( amniyosentez ) gerekmektedir. Gebeliğin en erken 16. haftasında yapılabilmektedir. Anne ve baba adayının yaşları başta olmak üzere, sigara ve alkol tüketimleride önemli bir kriterdir. Belirttiğiniz üzere hiç bir kadın kürtaj olmak zorunda kalmak istemez. Kürtajın kadın psikolojisi üzerindeki olumsuz etkileri bilinmektedir. Ayrıca, hamilelik süresince anne adayanın psikolojik durumunun çoçuk üzerinde etkili olduğuda belirtilmektedir. Sanırım hiç bir anne de "down sedromlu" bir bebek dünyaya getirmek istemez. Kürtaj bir doğum kontrol yöntemi değildir. Kadınlarımızın bu konuda ciddi bir bilinçlendirilmeye ihtiyacı olduğu kanısındayım. Sayın Adem, "Ha; %5'lik ihtimal vuku busaydı da çocuğumuz hasta olsaydı? Bilmiyorum. Ama değil." demişsiniz. Bir bilene sorsanız, onların yaşamını gözlemleseniz belki bilirsiniz........ Bilmek için başınıza gelmesi şart değil!!!!!! Saygılarımla |
17-01-2004, 15:34 | #12 | |||||||||||||||||||
|
Ynt: Down Sendromu
Ben de kendimi teknik kafalı kabul ederim ama bu görüşünüzü "enteresan" buluyorum. Yani mesela bir inşaatın teknik hata nedeniyle %5 yıkılma ihtimali varsa, "yıkılmamasını" kesin kabul edip imar izni mi veriyorsunuz? Ya da yakıt sistemindeki bir hata nedeniyle bir uçağın düşmesi %5 ihtimal ise, sizce bu uçuş "güvenli" midir? Böyle sonuçlara ulaşmada ihtimal oranı ile birlikte sonucun vahamati birlikte değerlendirilmelidir. %5 ihtimal ile nezle olmanız ile %5 ihtimal ile AİDS kapmanız aynı matematiksal orana sahip olabilir ama bu tip bir durumla karşılaştığınızda önlem alırken herhalde sonucun vehametini düşünerek farklı davranırsınız, öyle değil mi? |
17-01-2004, 18:26 | #13 |
|
Merhaba,
Down Sendromu ile ilgili katılmış olduğum bır konferansta aklımda kalan bilgileri geçmek istiyorum. Öncelikle down sendromu yeteri kadar tanımlanabılen bir durum değil.Tam ve kesin tanımlayan bir test de yok.Arayış sadece " daha güvenilir" testlere doğru. 1-Uygulanan testlerin hiç biri tam güvenli değil.Açıkça söylemek gerek ki yaratılan bir pazar var ve ciddi bir talep oluşturulmuş durumda. 2-Down tarama testleri istatistiki bir değerdir. 3-Bir üniversite hastanesinde yapılan araştırmada 35 yaşın altındaki 2000 gebe kadından 500 kişide riskli test sonucu bulunmuş, bu 500 kişi amniyosenteze yönlendirilmiş ve sadece 2 gerçek down vakası saptanmıştır. Bu testlerde risk çıkmayan baska bir başvurucu ailenin geçmişinde down olduğundan amniyosentez testine gönderilmiş ve down tespit edılmiştir. Görüldüğü gibi bilim de henüz yeterli değildir.Sadece samimi çabalar vardır.Testler doğru veriler yetersizdir. Yapılan çalışmalar down sendromlu bebeklerde burun kemiğinin anne karnında oluşmadığını ya da geç oluştuğunu bildirmektedir ve bu bilginin günlük hayata geçirlmesi doğrultusunda çalışmalar yapılmaktadır. Bu konuyu böylece tartıştıktan sonra bitiriyorum. Bitmeyen tartışma,kürtajın gerekleri ve süreleri. Bildiğimiz bir gerçeklik var,tıbbı zorunluluklar sadece down sendromu değil. Gebeliğin kritik aşamalarında geçirilen enfeksiyon hastalıkları, örneğin toxoplazma, kızamıkçık gibi parazitik veya virütik enfeksiyonlar da fetuste tahribata yol açabilmektedir.Yine gebelik sırasında alınan ilaçlar,uyuşturucu vb.leri ,gebeliğin annenin yaşamını tehdit etmesi ve seçim zorunluluğu da tıbbı zorunluluklar olarak değerlendirilebilir. Elbette ki kürtaj bir doğum kontrol yöntemi değildir.Fakat fiili gerçeklik buna uymamaktadır.Aile planlamasının bütün yükünü çoğu kez kadınlar taşımaktadır.Gebeliği önleme yöntemleri konusunda her iki cins de sorumluluk almalıdır. Eğitim ve bilim en çok bu alanda yer almalıdır. Konu yasaklamalarla,başka türlü kaygılarla çözülecek kadar basit değildir. Saygılar |
09-05-2004, 11:11 | #14 |
|
KÜRTAJ İÇİN KADININ RIZASI YETERLİ OLACAK
ANKARA (A.A) - 05.05.2004 - TCK'da, kürtaj için öngörülen 10 haftalık hamilelik süresi korunuyor. TBMM Adalet Alt Komisyonu, TCK Tasarısı üzerindeki çalışmasını sürdürdü. Alt Komisyon, kürtaj için öngörülen hamilelik süresinin 10 hafta olarak korunmasını benimsedi. TBMM'ye sevkedilen hükümet tasarısında ise bu süre 12 haftaya çıkarılmıştı. Kürtaj için öngörülen sürenin 10 hafta olarak benimsenmesinde, 12 haftada cinsiyetin belli olması, bunun da kötüye kullanılabileceği endişesi rol oynadı. Kürtaj için kadın ve erkeğin rızasının aranması şeklindeki mevcut uygulama yerine, sadece kadının rızasının yeterli olması kabul edildi. |
09-05-2004, 18:58 | #15 |
|
surekli
"KÜRTAJ İÇİN KADININ RIZASI YETERLİ OLACAK" denip duruyor. Oysa yururlukteki TCK.da erkegin rizasi diye birsey yok zaten. Kurtajda kocanin iznini gerektiren yasa nufus planlamasi hakkindaki yasaydi ve kocanın izni o yasada geciyor. ( 27 Mayıs 1983 tarihli 18059 sayılı Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 2827 Sayılı Nüfus Planlaması Hakkında Kanun ). KOCANIN RIZASININ ARANMAMASI ICIN BU YASANIN DEGISMESI GEREKIYOR. Alt komisyondakilerin neden boyle haberler yaptirdiklarini anlayamiyorum. En iyi ihtimal bu yasayi bilmiyorlar, diyecegim ama bilmeleri gerekiyor. Bana kalirsa, durmadan iyi birsey yaptik, yapiyoruz havasi verip kafalari karistiriyorlar. Eger diger yasadaki hükmu bertaraf edeceklerse bunu acik acik yazmalari gerek. bu birinci konu... İkincisi, yururlukteki TCK maddesinde (md. 468) 10 haftadan fazla sureyi yasaklarken TIBBI NEDENLER MEVCUT olmadikca serhi var. Eger tibbi nedenler varsa, 10 haftadan sonra da yapilabilir. Umarim alt komisyon maddeyi duzenlerken burayı da tırpanlamamistir. Acilen son duzenlemeyi ogrenmemiz gerek. Av.Hülya Gülbahar Mesaj,yazanın izni ile alana taşınmıştır. |
09-05-2004, 23:16 | #16 |
|
bir canlının yaşama hakkı başka canlılar tarafından tartışılıyor. esas ayıp olan bu
|
02-02-2007, 17:58 | #17 |
|
Dayanılabilir mi ?
Annenin sağlığını tehdit eden durumlarda kürtaj yapılmalı evet.ya da çocukta önemli derece sakatlık ya da yaşamasını zorlaştıracak derecede mühim özürler varsa kürtaj haklı görülebilir.ama sorumluluklarını bilmeden bazı davranışlarda bulunmamak lazım.bir can bir hayat.evet bizler gibi eli ayağı tam şekilli oluşmasa da bir canlı ...
kürtajla alınan bebeklerin gösterildiği bir video izledim.gördüklerim beni derinden etkiledi. dayanamadım.elleri bacakları koparıla koparıla anne karnından alınmışlar.bir madeni para kadar büyüklüğünde bile değil elleri ayakları..o videonun bulunduğu linki eklemek istemedim.ama gerçekten görenlerin bir kez daha insalığı sorgulayacağı kareler yer alıyordu..bilinçli olunmalı diyorum.ama yine belirtmek istiyorum anne sağlığını tehdit eden bir durumun varlığında ve çocuğun doğduktan sonraki yaşamıyla ilgili problemler olacaksa kürtaj gereklidir ,kanunidir ve kanunda kürtaj için de belli süreler vardır.bunlara uyularak bu işlem gerçekleştirilir.ama peki ya diğer sebepler?bunlar bir canlıyı daha doğmadan öldürmek için bir yeterli ve geçerli mi ya da haklı gerekçeler midir?DOĞMASA DA ANNE KARNINDA YAŞAYAN BİR İNSAN... |
08-03-2010, 21:41 | #18 |
|
KÜrtaj
KÜRTAJ, yapılan tıbbi müdahale neticesinde istenmeyen gebeliğin sonladırılmasıdır. Hukuk sistemimizde de kürtaj, bazı sınırlara bağlı olma şartı ile meşru kabul edilmiştir.
Kürtaj kadının bedeni üzerinde tasarrufta bulunma, anne olup olmama hakkı ile mi ilgilidir; yoksa bebeğin yaşama hakkını elinden almak mıdır? |
09-03-2010, 09:14 | #19 |
|
Bebeğin oluşumu kadının elinde değildir.Fakat olşumunu engellemek elindedir.Bu tür önlemler alınmayıp bir can meydana gelmiş ise bunu sonlandırmak onun yaşama hakkını elinden almaktır.
|
09-03-2010, 10:47 | #20 |
|
Çocuk anne karnında iken de yaşama ve miras haklarına sahip olduğundan, kürtaj yoluyla çocuğun yaşamasına son verilmesinde annenin çıkarı söz konusu olabileceğinden, annen kürtaj yaptırmakla suç işlediği gibi kürtajı yapan sağlık memurunun da suça ortak olduğu kanaatindeyim.
|
09-03-2010, 11:23 | #21 |
|
Bebeğin yaşama hakkını elinden almaktır. Cinayettir. bebeğin 1 aylık- 3 aylık anne karnında olması veya doğması 2-3 yaşında olması arasında fark yoktur.
|
09-03-2010, 13:37 | #22 |
|
anne karnındaki bebek tabiki hukuki haklara sahip canlı bir varlık ancak, hamilelik başlı başına anne vücudu kapsamında yaşanan hayati bir durum.anne karnındaki bebeğin her ne kadar yaşama ve yaşatılma hakkına saygı duysam da, anneyi tamamen göz ardı etmeme ve annelere kürtaj hakkının verilmesi kanaatindeyim.
|
09-03-2010, 14:07 | #23 |
|
Anne istemediği halde de hamile kalmış olabilir, bu durum ona kürtaj hakkını vermemeli, sonuçta istemeyerekte olsa artık bir can söz konusudur. Nasıl kötü niyetli olmadan da gerekli tedbirleri almadığı halde hatta bazı tedbirleri almış olsa bile bir başkasının zarar gördüğü bir fiil suç teşkil ediyorsa, hamile kalmış bir annenin durumu da bu durumdan pek farklı olmadığından annenin kürtaj hakkının, bebeğin yaşama ve diğer haklarından dolayı, olmaması gerektiği kanaatindeyim.
|
09-03-2010, 16:29 | #24 |
|
Merhabalar;
Öncelikle belirtmek isterim ki, bir kadın canlı bir bebeği doğurmakla anne olur. Doğum yapıncaya kadar anne değil, hamiledir. Bebek de, canlı doğmakla kişilik kazanır. Burada bireyin hakları ile toplumsal/sosyo ekonomik sistemin haklarının çatışması vardır. Öyle, doğacak(henüz doğmamış) bir canlının korunması amacı söz konusu değildir. Kendi çıkarlarını düşünen, koruyan ve topluma hükmeden bir azınlık, toplumu ve bireyi yanıltarak canlıya/insana değer verdiği yanılsamasını yaratarak kendi çıkarlarına hizmet etmektedir. Bu intibaı uyandırarak asıl amaçlarını gizlemektedirler. Hiçbir şekilde ceninin/bebeğin hakları, bebeğe can veren ve onu taşıyan, taşımaya devam edecek kadının sosyal, ekonomik, psikolojik haklarından ve yaşamı ile ilgili karar verme hakkından önce gelemez. Ve hiç bir kişi, kurum, din, ahlak veya hukuk kuralı, insanın kendi varlığını ve geleceğini belirleme hakkının önünde değildir. Bugünki yaşadığımız toplumsal sistem, bireye dayalı bir sistemdir. Kollektif yaşam sistemi değildir. O nedenle, bir kadın, bir çocuğu dünyaya getirecekse, madden ve manen O'nu yaşam'a hazırlama olanaklarına da sahip olmalıdır. Hiç kimse, dünyaya gelmek iteyip istemediğini sormadığı bir çocuğu bu yaşam vahşetinin ortasına yoksunluklar ve acılar çekmeye, ve başkalarını O'nun yükünü çekmeye getirme hakkına sahip olmamalı. Evet, kadını sadece sistemin metası haline getiren, kadının varlığı üzerinde tartışmayı kendine hak gören ve kadını göz ardı eden son derece yanlış bu düşünce karşıyım, tam aksi görüşteyim. |
09-03-2010, 18:45 | #25 |
|
Belki tartismanin hizini kesecek, ama bundan önce THS"de neler yazilmis bakmakta fayda var bence:
http://www.turkhukuksitesi.com/showthread.php?t=26372 http://www.turkhukuksitesi.com/showthread.php?t=11756 Saygilarimla |
09-03-2010, 19:24 | #26 |
|
Kürtaj hakkı anneye verilmeli.Kadınlar evlilik içi veya evlilik dışı hamile kalabiliyor.evlilik içi yada evlilik dışı olsa bile farklı nedenlerden dolayı çiftler hamileliği sonlandırmak istieyebiliyorlar.bu tamamen çiftlerin istekleri doğrulsun da yapılıyor.fakat bir gerçek var ki, tecavüz sonrası hamilelğin kürtajla sonlandırılması tecavüze uğrayan kadının doğal hakkı olmalıdır.yazılı ve görsel basın da sık sık tecavüz haberleri yer almaktayken...
|
09-03-2010, 22:21 | #27 |
|
Sayın Gemici;
Hatırlatmanız için teşekkürler. Ben konu başlığı ile sınırlı görüş belirttim; ancak belirttiğiniz üzere baktım, konu daha geniş başlık altında tartışılmış. Belirttiğim görüşüme bir tek ekleme yapacağım. O da şu: bir kadın, bir çocuğu dünyaya getirmek isterken sadece çocuğu için seçtiği baba adayının onayını alması gerekir. Yani, sadece bir erkeği, istemediği bir çocuğun varlığının yükümlülüğü altında bırakma hakkı yoktur. Eğer anaerkil bir toplumda, ya da sınıfsız bir toplumda yaşıyor olsak, o zaman erkeğin yükü önem arz etmeyecektir. Tabii bir de çocuğun yetişmesinde sosyal ve psikolojik olarak bugünkü toplum yapımızda bir baba figürüne olan ihtiyaçı ile, anaerkil ya da sınıfsız toplumdaki baba figürü gereksinimi tamamen farklı olduğu göz ardı edilmemelidir... |
10-03-2010, 10:07 | #28 |
|
Bebek oluşumundan itibaren kalp atışları duyulurken yaşam hakkının taşıyan annesi veya biyolojik babası tarafından alınabilme özgürlüğünü anlayamıyorum. (Tıbbi gereklilikler istisna) Aksi takdirde bir erkek veya kadının yükümlülük altına girebilme özgürlüğü genişletilebilir. Anne rahmine düştüğü andan itibaren bebeğin sorumluluğunu kabul etme zorunluluğu vardır zira bebeğin oluşumu için varolan eylemi cüzi iradesi ile gerçekleştiren kişiler bunu baştan kabul etmişlerdir . Bugün aklıma geldi sorumluluk alamam demek bencilliktir. Zira sorumluluk bebek doğduktan sonrada devam eder. 1 yaşında ben kurtulmak istiyorum yüke giremem demekle anne karnında senden kurtulmak istiyorum demenin arasında fark yoktur. Bebek anne rahmine düştüğü anda kabul edilen bir eylemle gerçekleştirilmiştir.
|
10-03-2010, 13:42 | #29 |
|
Sayın meslektaşım avseher;
Herkes aynı düşüncede değil ve Sizin gibi düşünenler de elbette var. böyle düşünenler, sorunla karşı karşıya kaldıklarında bu düşünceleri doğrultusunda bebeği dünyaya getirebilirler. O zaman içinde bulundukları koşullarda bu düşüncelerini değiştirebilirler de... Ya da benim gibi düşünenler, o koşullarda düşüncelerini değiştirip sizin gibi düşünebilir ve dünyaya getirmeye karar verebilirler. Benim gibi düşünerek gebeliği sonlandırmakla bencillikle suçlanmaları, veya başka şekilde suçlanmaları tüm yaşamlarının alt üst olması, hâttâ kabusa dönebilecek olması karşısında, ve de istenmeden dünyaya getirilen bir çocuğun suçlamaları karşısında hiç de önemli değildir. Asıl dikkat edilmesi gereken husus, her kişinin kendi yaşam yolu ve yaşama bakış pençeresi olduğudur. Hiç kimse, böyle bir durum karşısında başkalarını, "madem hamile kaldın taşıyacaksın, dünyaya getireceksin" diyerek, taşımak istemedikleri bir yük altında bırakma, ve de yargılama hakkına sahip değildir; ve ne hukuki, ne ahlaki, ne dini ne de başka bir bakış açısından hareketle olmamalıdır da. Bilerek ya da bilmeyerek, farkında olarak ya da olmayarak henüz doğmamış, doğma olasılığı bulunan ve kadının bedeninde barınan çocuğa ilişkin "doğacak çocuğun hakkı" diye bir hak ileri süren, Kadını, kadının kendi maddi ve manevi bütünlüğü ile kendisinin karar verme ve icra etme hakkını 2.nci plana iten, yargılayıcı ve mahkum etmeye yönelik, birilerinin çıkarlarına ve o çıkarlarını korumaya yönelik oluşturdukları dini, hukuki, ahlaki tüm değer yargılarına öyle yanlış bir bakış açısına karşı duyarlı ve uyanık olunmalıdır. Karşımızdaki bu düşünce, doğacak çocuğun neler yaşayacağını bile göz önüne almaz, tecavüze uğrayan kadının dahi bunun sonuçlarına katlanmasını savunacacaktır. Böyle bir bakış açısının, kimin veya neyin hizmetinde olduğunun anlaşılması için sorgulamak ve üzerine gitmek gerektiği, dahası zorunluluğu olduğu düşüncesindeyim. Zaten bunu yukarıdaki yazılarımda belirttim. Hamile kadın, İstisna durum haricinde her ne karar verirse sorgulamamayı ve yargılamamayı, aldığı karara saygılı olmayı ve kadının yanında olmayı, ve dahası, yargılatmamayı bütün değerlerin ve düşüncelerin üstünde tutarım. Hukuki açıdan baktığımızda da, MK.m.28 de zaten çocuğun sağ doğmakla hak sahibi olacağını belirtmektedir. O ana kadar hak sahibi olan hamile kadındır; önceki yazımda belirttiğim istisnai durumda erkektir. Herkese saygılarla. Not: Bu yazımda ekleme ile düzeltme yaptım. |
10-03-2010, 13:49 | #30 |
|
Sayın Av. YBayrak. Kimseyi yargılamak gibi bir niyetim yoktur. Sizin gibi kendi düşüncelerimi belirterek konuya mesaj atmış bulunmaktayım. Fikrinizi söyleme özgürlüğüne ve size saygı duyuyorum. Saygılarla.
|
Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk) | |
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Yanıt | Son Mesaj |
Herkesin Hakkını Savunmayı Meslek Edinen Avukat Kendi Hakkını Yeterince Savunuyor mu? | Oğuzhan Er | Hukuk Sohbetleri | 4 | 18-02-2010 23:08 |
Ön alım hakkını engellemek için yapılan hukuki işlemler | Esinc | Meslektaşların Soruları | 1 | 18-09-2009 12:08 |
savunma hakkını savunmak için yardıma ihtiyacım var | Av.Ali Çelik | Meslektaşların Soruları | 5 | 21-01-2009 16:55 |
kadın erkek eşit mi ?yoksa kadın erkek kanun önünde eşit mi?hangisi? | iustinianus | Kadın Hakları Çalışma Grubu | 30 | 24-04-2008 14:28 |
Yaşama Hakkı ve Kürtaj ... | jurist27 | Kadın Hakları Çalışma Grubu | 6 | 08-05-2007 19:09 |
Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir. |