Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

ceza davasındaki beraatin hukuk davasına etkisi

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 22-09-2007, 20:07   #1
aes

 
Varsayılan ceza davasındaki beraatin hukuk davasına etkisi

2004 yılında müvekkil alacağını istemek için bir borçlusunun evine gidiyor ve borçlunun kapısında çıkan münakaşa ve itiş-kakış esnasında borçlu kalp krizi geçirerek ölüyor...ardından müvekkil hakkında ağır cezada ölüme sebebiyet vermekten dava açılıyor ...gelen otopsi raporuna göre ölümün darptan değil kalp krizinden olduğu anlaşılıyor ve müvekkil ceza davasından beraat ediyor...aradan geçen zaman içinde Bağkur ölen kişinin ailesine maddi yardımda bulunduğunu beyanla ölümüne sebep olduğunu söylediği müvekkil hakkında rücuen alacak davası açıyor.Acaba ceza davasında beraat eden müvekkilin hukuk davasında tazminatla sorumlu olması ihtimali varmıdır?
Old 22-09-2007, 23:08   #2
Av.Ergün Vardar

 
Varsayılan

ceza mahkemelerinin beraat kararları hukuk hakimini bağlamamaktadır.
Old 24-09-2007, 15:26   #3
Av. Mücevher Şükran Gökçe

 
Varsayılan

Sn.aes,
Konu ile ilgili karşı oy yazıları da olan Hukuk Genel Kurulu kararını gönderiyorum.Tartışmaya açık.
T.C.
YARGITAY HUKUK GENEL KURULU
Tarih: 14.12.2005
Esas No: 2005/10-680
Karar No: 2005/733
İlgili Maddeler: 506 sayılı Kanun,1475 sayılı Kanun, 4857 sayılı Kanun
İlgili Kavramlar: Rücuan alacak davası,iş kazası,sigortalının kusuru
ÖZET :İş kazasının meydana gelmesinde sigortalının kusurunun varlığına ilişkin özellikle kesinleşen ceza kararına göre maddi olgu gerçekleştiğinden sigortalının az dahi olsa kusurlu olduğunun kabulü gerekmektedir. Bu nedenle, kusur raporlarının ilgili mevzuata uygun olarak düzenlenmesi gereği, işyerinde iş güvenliği tedbirlerini alma ve bu tedbirlere uyulması için gerekli eğitim ve denetim yetki ve sorumluluğunun işverenlere ve bu bağlamda olayın oluş biçimine göre baskın kusurun da kuşkusuz davalıya ait olduğu gerçeği gözönünde bulundurularak, sigortalı ve davalı işverenin kusur oranlarının gerçeğe uygun olarak tespiti ve bu konudaki çelişkinin giderilmesi için iş güvenliği ve işçi sağlığı konularında uzman bilirkişiler kurulundan yöntemince düzenlenmiş kusur raporu alınması gerekir.
DAVA : Taraflar arasındaki “rücuan alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Y./K. Asliye Hukuk (İş) Mahkemesi’nce davanın kabulüne dair verilen 24.06.2004 gün ve 2002/79 E. 2004/133 K. sayılı kararın incelenmesi taraflar vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 25.11.2004 gün ve 2004/9469-10896 sayılı ilamı ile;
1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillere ve hükmün dayandığı gerektiricisebeplere göre, davacı Kurum’un temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2-Davalı ….nın temyiz itirazlarına gelince;
Dava,zararlandırıcı sigorta olayı sonucu ölen sigortalının hak sahiplerine bağlanan gelirler nedeniyle uğranılan Kurum zararının davalı işverenden 506 sayılı Kanunun 26. maddesi gereğince rücuan tahsili istemine ilişkin olup, Mahkemece, meydana gelen iş kazasında davalıyı %100 kusurlu kabul eden bilirkişi raporlarına dayanılarak hüküm kurulmuştur. Dosya içeriğinden, davalıya ait akaryakıt istasyonunda çalışan kazalının, 25.07.1998 tarihinde yıkama kanalında kamyon yıkarken sıcak su makinesindeki kaçak nedeniyle elektrik akımına kapılarak yaşamını yitirdiği anlaşılmaktadır. İş kazası üzerine Y. Asliye Ceza Mahkemesi’ne açılan dava sırasında düzenlenen 07.12.1998 tarihli bilirkişi raporunda davalının %25, kazalının %50 oranında kusurlu olduğu, %25 oranında da işi kanıksama ve kaçınılmazlığın bulunduğu, 29.12.1998 tarihli diğer bilirkişi raporunda davalının %25, kazalının %75 oranında kusurlu olduğu belirtilmiş ve davalı işveren %25 oranındaki kusurundan dolayı cezalandırılmıştır. İş mahkemesince görülen iş bu davada alınan 31.03.2003 tarihli ilk bilirkişi raporunda ise davalının %62,5, kazalının %37,5 oranında kusurlu olduğu saptanmıştır. Bilindiği gibi Borçlar Kanunu’nun 53. maddesinde hukuk hakiminin ceza kararında kesinleşen maddi olgularla bağlı olduğuna ilişkin herhangi bir açıklık yoksa da, “maddi olgularla bağlılık ilkesi” öğretinin ve uygulamanın getirdiği ve benimsediği bir ilke olup, bunun temelinde Mahkemelere güven duygusu vardır. Dava konusu somut olayda, iş kazasının meydana gelmesinde sigortalının kusurunun varlığına ilişkin, özellikle kesinleşen ceza kararına göre maddi olgu gerçekleştiğinden sigortalının az dahi olsa kusurlu olduğunun kabulü gerekmektedir. Bu nedenle, kusur raporlarının 506 sayılı Kanunun 26., 1475 sayılı Kanunun 73., 4857 sayılı Kanunun 77. ve İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Tüzüğünün 2. ve diğer maddelerine uygun olarak düzenlenmesi gereği, iş yerinde iş güvenliği tedbirlerini alma ve bu tedbirlere uyulması için gerekli eğitim ve denetim yetki ve sorumluluğunun işverenlere ve bu bağlamda olayın oluş biçimine göre baskın kusurun da kuşkusuz davalıya ait olduğu gerçeği gözönünde bulundurularak, sigortalı ve davalı işverenin kusur oranlarının gerçeğe uygun olarak tespiti ve bu konudaki çelişkinin giderilmesi için iş güvenliği ve işçi sağlığı konularında uzman bilirkişiler kurulundan yöntemince düzenlenmiş kusur raporu alınması gerekirken, Mahkemece, işvereni tamamen kusurlu kabul eden 20.05.2003 ve 10.02.2004 tarihli raporların hükme dayanak yapılması isabetsizdir.

Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular gözetilmeksizin yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
“O halde, davalının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.”gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR :
1-Yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin kurulan hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiş, ancak Özel Daire tarafından davacı vekilinin tüm temyiz itirazları reddedilmiş olup, davacı yönünden hüküm kesinleşmiştir. O nedenle davacının direnme kararını temyize hakkı bulunmamaktadır. Bu durumda temyiz istemleri reddedilmelidir.
2-Davalı vekilinin temyizine gelince;
Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ :
1-Hakkındaki hüküm kesinleşmiş bulunan davacının direnme kararını temyize hakkı bulunmadığından temyiz istemlerinin REDDİNE,
2-Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 14.12.2005 gününde oy çokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY :
Ceza Mahkemesi kararlarının hukuk davasına etkisi, hukukumuzda Borçlar Kanunu’nda düzenlenmiş olup, hukuk hakimi ceza mahkemesinin kesinleşmiş kararları karşısında ilke olarak bağımsız kılınmıştır. Hemen belirtilmelidir ki, hukuk hakiminin bu bağımsızlığı sınırsız değildir.
Bu ilke, ceza kurallarının kamu yararı yönünden bir yasağın yaptırımı olması, aynı uyuşmazlığı kapsamına alan hukuk kurallarının ise, kişi ilişkilerinin medeni hukuk alanında düzenlenmesi, özellikle tazmin koşullarını öngörmesi esasına dayanmaktadır.
Borçlar Kanunu’nun 53. maddesine göre “Hakim, kusur olup olmadığına, yahut haksız fiilin faili temyiz kudretini haiz bulunup bulunmadığına karar vermek için ceza hukukunun sorumluluğa ilişkin hükümleri ile bağlı olmadığı gibi, ceza mahkemesinde verilen beraat kararı ile de mukayyet değildir. Bundan başka ceza mahkemesinin kararı, kusurun takdiri ve zararın miktarının tayini hususunda dahi hukuk hakimini takyit etmez.”
Bu açık hüküm karşısında, ceza mahkemesince belirlenen kusur ve derecesi, zarar tutarı, temyiz gücü ve yükletilme yeterliği, illiyet gibi esasların hukuk hakimini bağlamayacağı konusunda duraksama bulunmamaktadır.
Gerek öğretide ve gerekse Yargıtay’ın yerleşmiş içtihatlarında, ceza hakiminin tespit ettiği maddi olgularla hukuk hakiminin tamamen bağlı olacağı kabul edilmektedir. Diğer bir anlatımla, maddi olayları ve yasak eylemleri saptayan ceza mahkemesi kararları, taraflar yönünden bağlayıcı nitelikte bulunmaktadır.
Öncelikle, hukuk hakimini bağlayan maddi olguların nelerden ibaret olduğunun belirlenmesi gerekmektedir. Maddi olgu, hükmen saptanmış birtakım olayların dayandığı sebep, bu sebeplerin yol açtığı sonuç olarak ifade edilebilir. Ceza mahkemesinin tespit ettiği ve maddi olgu olarak nitelendirilebilecek olan; davaya konu olayın gerçekte var olup olmadığı ve zararlı sonucu doğuran eylemin kim tarafından işlendiğidir.
Yasadaki açık düzenleme, yerleşen yargısal uygulama ve bilimsel görüşler, tazminat hukukunun, bu anlamda davaya konu olayın değerlendirilmesinde, dikkate alınması zorunlu bulunan işçi sağlığı ve iş güvenliği mevzuat hükümlerinin kendine özgü niteliği karşısında; kusurun takdiri hususundaki kararın, diğer söyleyişle fiilin işlendiği sabit olduğu halde, ceza davasına konu olayın oluşmasında sigortalı (maktulün) müterafik kusurunun bulunduğuna ilişkin saptamanın tek başına hukuk hakimini bağlayacağını kabule olanak bulunmamaktadır.
Diğer yönüyle, ispat hukuku açısından somut olaya bakıldığında yerel hukuk mahkemesince alınan ve birbirlerini doğrulayan bilirkişi heyet raporlarının hükme dayanak kılınmasında, işçi sağlığı ve iş güvenliği mevzuatı açısından da uyarlılık bulunmaktadır.
Yukarıda açıklanan maddi ve yasal nedenlerle sayın çoğunluğun görüşüne katılmamaktayım.
KARŞI OY :
Dava, iş kazası sonucunda sigortalı hak sahiplerine bağlanan peşin değerli gelirler nedeniyle uğranan Kurum zararının rücuan tahsili istemine ilişkindir.
Yerel mahkemece, meydana gelen zararlandırıcı olay nedeniyle işveren, iş güvenliği ve işçi sağlığına ilişkin önlemleri almamış olması nedeniyle ceza mahkemesinin işveren yanında maktül sigortalıyı da kusurlu bulan kararının aksine tam kusurlu sayılarak davanın kabulüne karar verilmiştir.
10. Hukuk Dairesince; ( …Somut olayda, iş kazasının meydana gelmesinde sigortalının kusurunun varlığına ilişkin, özellikle kesinleşen ceza kararına göre maddi olgu gerçekleştiğinden sigortalının az dahi olsa kusurlu olduğunun kabulü gerekmektedir. Sigortalı ve davalı işverenin kusur oranlarının gerçeğe uygun olarak tespiti ve bu konudaki çelişkinin giderilmesi için iş güvenliği ve işçi sağlığı konularında uzman bilirkişiler kurulundan yönetimince düzenlenmiş kusur raporu alınması gerekirken, Mahkemece, işvereni tamamen kusurlu kabul eden raporların hükme dayanak yapılmasının isabetsiz … ) olduğu belirtilerek yerel mahkeme kararı bozulmuştur.
Yerel mahkemece; (ceza mahkemesi kararı sadece olguların varlığı yönünden, eylemin haksızlığını değerlendirmede hukuk yargıcını bağlayacağı, kusurun var olup olmadığı ve birlikte sigortalının kusurun bulunup bulunmadığı noktasında ceza mahkemesi kararının bağlayıcı olmayacağı, ceza mahkemesinin kararı ile kabul edilen müterafik kusurun hukuk hakimini bağlamayacağı ilkesi… ) nedeniyle direnme kararı verilmiştir.
Uyuşmazlık; ceza mahkemesince saptanan ve hukuk hakimini bağlayan “maddi olgular” kavramından ne anlaşılması gerektiği, bir başka ifadeyle Borçlar Kanununun 53. maddesinin yorumundan, ceza yargılanmasında müteveffanın müterafik kusurlu bulunarak, sanığın cezasından indirim yapılmış olmasının, hukuk mahkemesinde davalının (ceza davasındaki sanığın) tam kusurlu sayılmasına engel oluşturup oluşturmayacağı noktasında toplanmaktadır.
Öncelikle, ceza Mahkemesi kararlarının hukuk davasına etkisi, eş deyişle, ceza mahkemesinin hangi kararlarının hukuk mahkemelerini bağlayacağı konusu üzerinde durulmasında yarar vardır.
Ceza Mahkemesi kararlarının hukuk mahkemesine (davasına) etkisi, hukukumuzda Borçlar Kanununun 53. maddesinde düzenlenmiş olup, hukuk hakimi ceza mahkemesinin kesinleşmiş kararları karşısında esas hukuku bakımından ilke olarak bağımsız kılınmıştır.
Bu ilke, ceza kurallarının kamu yararı yönünden bir yasağın yaptırımı, aynı uyuşmazlığı kapsamına alan hukuk kuralarının da, kişi ilişkilerinin Medeni Hukuk alanında düzenlenmesi, özellikle tazmin koşullarını öngörmesi esasına dayanmaktadır.
Borçlar Kanununun 53. maddesine göre hakim, kusur olup olmadığına, yahut haksız fiilin faili temyiz kudretini haiz bulunup bulunmadığına karar vermek için Ceza Hukukunun sorumluluğuna ilişkin hükümleri ile bağlı olmadığı gibi, ceza mahkemesinde verilen beraat kararı ile de mukayyet değildir. Bundan başka ceza mahkemesinin kararı, kusurun takdiri ve zararın miktarının tayini hususunda dahi Hukuk Hakimini takyit etmez.”
Bu açık hüküm karşısında ceza mahkemesince verilen, beraat kararı, kusur ve derecesi, zarar tutarı, temyiz gücü ve yükletilme yeterliği, illiyet gibi esasların Hukuk Hakimini bağlamayacağı konusunda duraksama bulunmamaktadır.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
ankara üniversitesi hukuk fakültesinde ceza ve ceza usul alanında yüksek lisans slide Yüksek Hukuk Eğitimi 3 29-09-2017 12:38
Sara Krizinin Ceza Sorumluluğuna Etkisi oguzhand0 Hukuk Soruları 15 13-01-2017 11:09
İtirazın Iptali Davasındaki Ilam Ve Alacak Kalemleri Av.ZekiÖZSOY Meslektaşların Soruları 6 08-06-2015 15:05
Elif Şafak’a beraatin gerekçeli kararı yayınlandı Hasan Bahadır Büyükavcı Hukuk Haberleri 0 04-10-2006 15:49
Ceza ve Hukuk Mahkemelerinin Değerlendirmeleri Mesut Demirbilek Hukuk Soruları Arşivi 1 11-02-2002 02:08


THS Sunucusu bu sayfayı 0,04331899 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.