Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

Boşanma Davası Devam Ederken Yaşanan Olaylar

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 07-10-2006, 00:12   #1
Av. Salim

 
Varsayılan Boşanma Davası Devam Ederken Yaşanan Olaylar

Merhaba arkadaşlar,
Açtığımız boşanma davası devam ederken davalı eş, yani davalı koca, müvekkilimi ayrı yaşamakta olduğu eve gelerek tehdit etti, hakaret ve müessir fiil de uyguladı. Boşanma davamızda haklı çıkmamız ve tazminat taleplerimiz açısından dava sırasında yaşanan bu olaylara dayanmak istiyoruz.

Ancak tahmin edeceğiniz gibi sorun şu: Usul hukuku açısından her dava açıldığı tarihe kadar gerçekleşmiş olaylara dayanabiliyor. Bu durumda bizim boşanma davamız devam ederken yaşanan bu olaylara dayanabilmemiz için sizce çözüm ne olmalı? Siz de benim gibi mi düşünüyorsunuz: Yani bu dava sırasında gerçekleşen olaylar nedeniyle de yeni bir boşanma davası açıp devam eden dava ile birleştirilmesini talep ederek bu olayları da davaya dahil etmek mi? Sizce de çözüm bu mu olmalı?

Yoksa bu son olayları da mevcut davada delil gösterebileceğimizi mi düşünüyorsunuz, yani boşanma davasının niteliği gereği sözkonusu usul kuralında bir esneklik ya da istisna sözkonusu olabilir mi? Bu konuda herhangi bir Yargıtay kararına rastlamış olan arkadaşımız var mı? Görüşlerinizi bekliyorum. Teşekkürler.
Old 07-10-2006, 12:03   #2
Neslihan

 
Varsayılan

Sayın Meslektaşım...
Benim kanaatim boşanma davası devam ederken ortaya çıkan yeni vakıalara da dayanabilirsiniz.Zira muhtemelen açtığınız boşanma davasının konusuna girecek olaylardır bunlar.mesela şiddetli geçimsizlik nedenine dayanmışsanız bu olanlar da şiddetli geçimsizliğin bir parçasıdır ve evlilik birliğinin devamına engel nitelikteki hareketlerdir.Dava açıldıktan sonra ortaya çıkan yeni ve davaya dahil vakıaların öne sürülmesinde kanaatimce usuli bir yanlışlık yoktur.Delil olarak ileri sürebilir ve şahitlerle de bu durumu ispatlayabilirsiniz.Saygılarımla...
Old 07-10-2006, 12:14   #3
Av.Suat Ergin

 
Varsayılan HGK kararı dava açıldıktan sonraki olaylara dayanılamaz diyor.

T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 1996/897
K. 1997/86
T. 19.2.1997
• SÜRE VERİLMESİ ( Noksan Posta Giderinin Tamamlanmasına İlişkin )
• NOKSAN POSTA GİDERİ ( Süre Verilmesi )
• POSTA GİDERİNİN EKSİĞİNİN TAMAMLANMASI İÇİN VERİLEN SÜRE ( Hakim Tarafından Değil Kalem Tarafından Tebliğ Edilmesi )
• KALEM TARAFINDAN YAPILAN TEBLİĞ ( Posta Giderinin Eksiğinin Tamamlanması İçin Süre Verilmesi )
• MAHKEME TARAFINDAN USULÜNE UYGUN TEBLİĞİ OLMAMASI ( Kalem Tarafından Yapılan Tebliğ )
• KARAR DÜZELTME ( Usulüne Uygun Tebliği Yapılmamış Olması Nedeniyle )
• TEMYİZ MASRAFLARININ EKSİK YATIRILMASI ( Giderilmesi İçin Kesin Süre Verilmesi-Sürenin Hakim Tarafından Verilmesi Gereği )
• TEMYİZ İSTEĞİNDEN VAZGEÇMİŞ SAYILMA ( Hakim Tarafından Verilen Kesin Sürede Eksik Yatırılan Temyiz Masraflarının Tamamlanmaması )
• TARAF VEKİLİ ( Tanık Olarak Dinlenebilmesi-Boşanma )
• TANIKLIK ( Taraf Vekilinin Tanık Olarak Dinlenebilmesi-Boşanma )
• BOŞANMA ( Dava Açıldıktan Sonraki Olayların Hükme Dayanak Yapılıp Yapılamayacağı-Taraf Vekilinin Tanık Olarak Dinlenebilmesi )
• DAVA AÇILDIKTAN SONRA GERÇEKLEŞEN OLAYLAR ( Hükme Dayanak Yapılıp Yapılamayacağı-Boşanma )
• TEDBİR NAFAKASI ( Boşanma Davasında Resen Takdir Edilmesi )
• HAKİMİN TALEP EDİLMEYEN KONUDA KARAR VERMESİ ( Boşanma Davasında İstenmediği Halde Tazminatın Reddine Şeklinde Verilen Karar )
1086/m.434
743/m.134
ÖZET : Temyiz masrafının ödenmesini hakim ihtar etmelidir.

Her dava açıldığı sıradaki fiili ve hukuki duruma göre çözümlenir. Dava açıldıktan sonra oluşan olaylar boşanma sebebi olamaz.

Taraf vekilleri de tanık olarak dinlenebilir.

Tedbir nafakasına hakim resen karar vermelidir.

DAVA : Taraflar arasındaki davadan dolayı, bozma üzerine direnme yoluyla Ankara Asliye 6. Hukuk Mahkemesinden verilen 25.9.1995 gün ve 1995/365-696 sayılı kararın temyiz edilmemiş sayılmasını kapsayan ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulundan çıkan 5.6.1996 gün 1996/2-310 esas, 96/457 karar sayılı ilamın karar düzeltilmesi yoluyla incelenmesi davalı Olcay Ayas vekili tarafından verilen dilekçe ile istenilmiş olmakla, Hukuk Genel Kurulunca dilekçe düzeltilmesi istenen ilam ve dosyadaki ilgili bütün kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü.

KARAR : HUMK.nun 434/3. maddesinde "temyiz dilekçesi verilirken gerekli harç ve giderlerin tamamı ödenir. Bunların eksik ödenmiş olduğu sonradan anlaşılırsa, kararı veren hakim veya mahkeme başkanı tarafından verilecek yedi günlük kesin süre içinde tamamlanması, aksi halde temyizden vazgeçmiş sayılacağı hususu temyiz edene yazılı olarak bildirilir. Verilen süre içinde harç ve giderler tamamlanmadığı takdirde mahkeme kararın temyiz edilmemiş sayılmasına karar verir." hükmü yer almıştır. 24.12.1942 gün ve 9/32 sayılı içtihadı birleştirme kararında temyiz eden tarafın kanunen yükümlü olduğu posta ücretini hakim tarafından tayin edilen süre içinde vermemesi takdirinde temyiz isteğinden vazgeçmiş sayılacağı belirtilmiştir. Sürenin öncelikle hakim tarafından verilmesi lazımdır.

Olayda ise noksan posta giderinin tamamlanmasına ilişkin süre hakim tarafından değil kalem tarafından tayin edilip, davetiye ile davalı vekiline tebliğ edildiği anlaşılmaktadır. Bu nedenle mahkeme hakimi tarafından HUMK.nun 434/3. maddesi hükmüne uygun bir muhtıra davalı vekiline tebliğ edilmediğinin kabulü zorunludur. Bu itibarla davalı vekilinin karar düzeltme istem kabul edilerek davalının temyizinin süresinde olduğu anlaşılmakta işin esasına ilişkin temyiz isteminin incelenmesine karar verildi. Gereği görüşüldü.

Dava, Medeni Kanunun 134/1. maddesi uyarınca evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedenine daya boşanma istemine ilişkindir.

Davacı vekili, mahkemenin 17.2.1993 günlü ara kararı gereğince kesin mehil içinde verdiği tanık olarak dinlenilmesini ısrarla istemiştir. Mahkeme davalı tarafın muvafakatı olmadığından davacı vekilinin tanık olarak dinlenmesini reddetmiş davalı tanıklarını dinleyerek ve dava tarihinden sonraki bir olaya ilişkin hazırlık evrakına dayanarak boşanmaya karar vermiştir. Hemen belirtelim ki her dava, açıldığı tarihteki fiili ve hukuki duruma göre çözümlenir. ( 28.11.1956 gün ve 15/15 sayılı içtihadı birleştirme kararı ) Oysa mahkemenin boşanmaya esas aldığı olay 5.12.1992 tarihinde meydana gelmiştir. Diğer bir anlatımla dava tarihinden sonra gerçekleşmiştir. Hal böyle olunca bu olay esas alınarak evlilik birliğinin temelinden sarsıldığının kabulü doğru değildir. Öte yandan taraf vekili, üçüncü kişi olup, tanık olarak dinlenmesinde hiçbir yasal engel bulunmamaktadır. Davacı vekili yargılamayı takip eden kişi olarak duruşmalarda hazır olduğu için çağrılması yönünden masraf depo edilmesine de gerek olmadığı çok açıktır. O nedenle tanıkların dinlenmesi için mahkemenin masraf verilmesine ilişkin kesin hükmünün davacı vekili yönünden hukuken bir etkisi bulunmamaktadır. O halde, vekili tanık olarak dinlemeli özellikle dava tarihinden önceki olaylar hakkında bilgi ve görgüsü alınmalı dosyadaki tüm deliller birlikte takdir edilerek sonucuna göre bir karar verilmelidir.

Diğer taraftan MK. 137. maddesi gereğince hakimin davanın devamı süresince gerekli tedbirleri resen alarak davalı kadın yararına dava tarihinden geçerli olmak üzere uygun bir miktar tedbir nafakasına hükmetmesi gerekir. Ayrıca davalı kadının tazminat istemi olmadığı halde kesin hüküm oluşturacak şekilde tazminat isteğinin reddine karar verilmesi de usul ve kanuna aykırıdır.

Bu nedenlerle direnme kararı bozulmalıdır.

SONUÇ : Davalı vekilinin karar düzeltme isteminin kabulü ile Hukuk Genel Kurulunun 5.6.1996 gün 96/2-310 esas 96/457 sayılı kararının kaldırılmasına 5.2.1997 gününde yapılan birinci görüşmede oyçokluğu ile direnme kararının yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine 19.2.1997 gününde yapılan ikinci görüşmede bozmada oybirliğiyle nedeninde oyçokluğuyla karar verildi.
Old 07-10-2006, 12:20   #4
Av.Suat Ergin

 
Varsayılan

Selamlar,

HGK kararını yazıp, yorumda bulunmayacaktım. Ama attığım başlık nedeniyle; sanki boşanma davasından sonraki olaylar nedeniyle hiç dava açılamaz düşüncesinde olduğumu sanabilecek üyeler olabilir diye bu açıklamayı yaptım.

Sayın Av.Salim,

Bence yeni olaylar için, yeni dava açmanız gereklidir. Ancak şu yönü de belirtmek de fayda vardır: Bu tür davalarda hakimin takdiri çok önemli olduğu için, olaylardan bahsetmek sizin lehinize olabilir.

Saygılarımla
Old 07-10-2006, 12:55   #5
Av. Şehper Ferda DEMİREL

 
Varsayılan

Sayın Ergin,

Yeni olaylar için, "hangi talep sonucunu içeren" yeni dava/ların açılması gereklidir? Mesajınız açık değil.


***


Varsayımsal Problem:


1-Aile birliğinin temelinden sarsılması nedenine (TMK.m.166) dayalı olarak 2004 aralığında açılan daba devam etmektedir. Her dava, açıldığı andaki koşullara göre değerlendirilir.

2-Davalı koca, 2005 şubatında açılan dava derdest iken, karısını darp etmiş, kadının kolu kırılmış ve varsayalım kadın 60 günlük adli rapor almıştır.

**

1-1 numaralı boşanma davasında , dinlenen tanık anlatımları, taraflar arasındaki evlilik birliğinin temelinden sarsılması olarak nitelenebilecek kanaat oluşturmaya yeterli değildir. Kadın bu davada da kocasının fiziki şiddetine maruz kaldığını anlatmış,ama inandırıcı delil sunamamıştır. Dava, 2 no.lu olayın yaşandığı tarihten sonraki ilk duruşmada, belki de karara bağlanacak ve kadının davası reddedilecektir.

2-2 no.lu olayın faili davalı koca, her dava açıldığı gündeki kouşullara göre değerlendirilir ilkesinden haberdardır ve 1 no.lu davanın reddedileceğinden emindir. Ve son eyleminin, hükme esas alınamayacağını da bilmektedir.


Ancak kadının 2 no.lu olay nedeniyle koruma tedbirleri için aile mahkemesine başvurması mümkün olduğu gibi , Cumhuriyet Savcılığına da konusu suç olan eylem nedeniyle suç duyurusunda bulunması ve kocasının sanık olarak yargılanması mümkündür.

**

SORU:

Derdest boşanma davasında, koca aleyhine inandırıcı ve somut hiç bir delil getirememiş olan davacı kadın, sonraki deliller hükme esas alınmayacağı için ne yapacak?

-Yoksa yeni delillerin ortaya çıkması halinde hakimin bunların toplanmasını hakimin re'sen isteyebileceği kuralı mı gündeme gelecektir?

-Yoksa yeni dava açmak için, mutlaka bu davanın kesinleşmesini mi bekleyecek? (İlk dosya yine varsayalım darp olayının vukuundan itibaren 5 yıl sonra kesinleşecek)

-Yoksa pek fena muameleye dayalı olarak kadın , konusu farklı ama netice-i talebi aynı olan , TMK.m.162 'ye dayalı bir boşanma davası daha açabilir mi ve her iki dava aynı anda yürüyebilir mi? Daha sonra da birleştirilebilir mi?

-Yoksa derdestlik itirazıyla karşılaşma ihtimali nedeniyle, m.166 ya dayalı davasından feragat edip, gecikmeksizin m.162 ye dayalı yeni bir boşanma davası mı ikame etmelidir?

Saygılarımla...
Old 07-10-2006, 13:27   #6
hidayet

 
Varsayılan

T.C.

YARGITAY

2. HUKUK DAİRESİ

E. 1990/7962

K. 1990/5801

T. 23.10.1990

• BOŞANMA DAVASI ( Evlilik Birliğinin Temelinden Sarsılması Nedeniyle )

• EVLİLİK BİRLİĞİNİN TEMELİNDEN SARSILMASI NEDENİYLE BOŞANMA DAVASI ( Davalı Kadının Aşırı Oyun Kumarı Alışkanlığı İçerisinde Olması Nedeniyle )

• KUMAR DÜŞKÜNLÜĞÜ OLAN KADIN ( Boşanma Davasını Açan Davacı Kocanın Bu Hususu İspat Edememesi Nedeniyle Boşanma Davasının Reddi )

• TANIK BEYANI ( Eşlerle Aynı Evi Paylaşan Müşterek Çocuğun Anlatımları Karşısında Davalı Kadının Aşırı Oyun Düşkünlüğünün Olduğunun Kabul Edilememesi )

• EVLİLİK DIŞI İLİŞKİ KURAN KOCA ( Karısının Aşırı Kumar Düşkünlüğü Nedeniyle Evlilik Birliğinin Temelinden Sarsıldığı İddiasıyla Açtığı Boşanma Davasının Reddi )

743/m.134

7201/m.21


ÖZET : Tarafsız davalı tanıklarının ve özellikle eşlerle aynı çatıyı paylaşan müşterek çocuğun anlatımları karşısında davalının aşırı oyun düşkünlüğü içinde bulunduğuna ilişkin davacı tanıklarının beyanları ciddi, inandırıcı ve gerçeklere uygun kabul edilemez.
Davacı kocanın, eşinin aşırı oyun kumar alışkanlığı içinde olduğu ve bu davranışın evlilik birliğini temelinden sarstığı yolundaki iddiasını ispat etmemesi, aksine kendisinin başka bir kadınla evlilikdışı ilişki kurduğunun anlaşılması halinde boşanma davasının reddi gerekir.
DAVA : Davacı koca tarafından Medeni Kanunun 3444 sayılı kanunla değişik 134/1-2. maddesi uyarınca açılan davada; yerel mahkemece gerek delillerin takdirinde ve gerekse yasa hükmünün yorumunda yanılgıya düşülerek evlilik birliğinin temelinden sarsıldığının kabulü ile boşanmaya karar verilmiştir.
Şöyleki;
1 - Dosya kapsamına, mevcut delillere ve özellikle tanık anlatımlarına göre taraf ilişkilerinde gerçekleşen iki maddi olgu söz konusudur. Bunlardan birincisi davacı kocanın asistanı ile evlilik dışı bir ilişki içine girmesi ve onunla herkesçe görülecek biçimde bir beraberliği sürdürmesidir. İkincisi ise kapsam, ağırlık ve niteliği taraf tanıklarınca farklı yorumlanan davalı kadının oyun alışkanlığıdır.
a ) Davacı kocanın ana, baba, abla, enişte ve amcadan oluşan tanıkları davalı kadının aşırı bir kumar alışkanlığı içerisinde olduğunu, evini, eşini ve çocuklarını ihmal ettiğini açıklamışlardır. Kuşkusuz yakın akrabalık başlı başına tanık beyanını değerden düşürücü bir sebep sayılamaz ve HUMK.nun 254. maddesi uyarınca asıl olan tanıkların gerçeği söylemiş olmalarıdır. Ne varki bu sonucun kabul edilebilmesi için aksine ciddi ve inandırıcı delil ve olayların bulunmaması gereklidir. Dinlenen ve tarafsız statde bulunan davalı tanıkları, aşırı bir oyun ve hele kumar alışkanlığı içinde olmadığını zaman zaman içinde bulundukları çevre ve toplumun alışkanlık ve yaşantılarına uygun bir biçimde herkes kadar oyun oynadığını açıklamışlardır. Özellikle tarafların müşterek çocuğu 1969 doğumlu ... annesinin bir oyun alışkanlığı olmadığını ancak babası ile birlikte olduğu zamanlarda arkadaşları arasında bir eğlence olarak ufak tefek oyunlar oynadığını kesinlikle belirtmiştir. Hal böyle olunca, davacının annesi olan tanığın davalının gece kocası ile beraber yattıktan sonra herkesin uykuda olmasından istifade ederek gece yarısından çok sonra sabaha karşı evden çıkıp başka yerlerde konken oynadığına ilişkin tanıklığı eşinin tabiatına aykırı olup ciddi ve inandırıcı kabul edilemez. Tarafların sosyal konumları aile yapımı ve içinde bulundukları toplum koşulları gözönünde alındığında değil evli bir kadının o seviyede bekar bir kadının dahi yapamıyacağı böyle bir davranışı sergileyen tanıklık kasıtlıdır. Hayatın olağan akışına ve yaşam gerçeklerine uygun sayılamaz. Mahkeme gerçeğe uygun düşmiyen böyle bir tanıklığı hükmüne esas alırken aynen "davacıya olan yakınlıklarına rağmen belli yaşlara gelmiş bu insanların kendi çocuklarına ait 25 yıllık bir ailenin yıkılmasında çıkarlarının olduğunun düşünülemiyeceği" görüşüne ağırlık vermiştir. Bir grup tanıklık değerlendirilirken ele alınan kıstasların objektif kriterleri ihtiva etmesi zorunludur. Çünkü davacı yakınlarının herzaman böyle bir düşünce içinde oldukları bir ilke olarak kabul edilemez. Aksi bir anlayış içinde de yan tutarak yakınları yararına tanıklık yapabilirler. Özetle tarafsız davalı tanıklarının ve özellikle eşlerle aynı çatıyı paylaşan müşterek çocuğun anlatımları karşısında davanın aşırı oyun düşkünlüğü içinde bulunduğuna ilişkin davacı tanıklarının beyanları ciddi, inandırıcı ve gerçeklere uygun kabul edilemez.
b ) Kaldıki oyun alışkanlığının evlilik birliğini temelinden sarsan bir neden kabul edilebilmesi için oyun sebebiyle davalı kadının evliliğin çeşitli yükümlülüklerini yerine getirmediği ekonomik sıkıntı doğurduğu, aile yapısında ve çevre ilişkilerinde çeşitli olumsuzluklar yarattığı hususlarının da sabit olması gerekir. Oysaki davacı tanıkları bu konuda hükme yeterli somut olayları açıklayamamışlardır. Mahkeme kararında da yazıldığı şekilde karı koca arasında önemli bir sorun bulunmadığı davalının eşine çocuklarına bağlı ve sorumluluklarının bilincinde olduğu, davacı kocanın bir kadınla ilişki kurması üzerine olayların bu noktaya geldiğine ilişkin davalı tanıklarının ittifak gösteren açıklamaları karşısında davacı yakınlarının beyanlarının boşanmayı temine matuf olduğu düşüncesi yaşamın doğal akışına daha fazla uygunluk göstermektedir.
c ) Taraflar 1967 yılında evlenmişlerdir. Davalı eşin iddiaya konu oyun kumar alışkanlığı bir an doğru kabul edilse dahi, 23 yıl gibi uzun bir süre ( Taksi başka bir kadın ortaya çıkıncaya kadar ) mutlu bir şekilde yürüyen evlilik içinde ciddi bir sorun teşkil etmemesine başka bir ifade ile hoşgörü ile karşılanmasına rağmen 23 yıl sonra bir boşanma nedeni olarak ileri sürülmesi hukuk açısından iyi niyetli ve korunmaya değer bir hak olarak kabul edilemez. Daha açık bir ifade ile davacı koca evvelce hoşgörü ile karşıladığı olaylara sonradan ve yeniden dayanamaz. Yerel mahkemenin bu yönü dikkate almaması kabul şekli bakımından usule aykırılık oluşturur.
d ) Yerel mahkemece deliller değerlendirilirken davacının kusurunun daha ağır olmadığı benimsenmiştir. Oysaki davacı kocasının evlilik dışı ilişkisi dosya kapsamında tam olarak gerçekleşmiştir. Bu husus mahkemeninde açık kabulündedir. Biran için davalı işin oyun kumar alışkanlığı içinde olduğu benimsense bile bu iki olgunun birlikte değerlendirilmesinde hangisinin müşterek hayatı sürdürmeleri eşlerden beklenemiyecek derecede evlilik birliğini temelinden sarstığı sorusunun cevabı aranırken sadakatsiz kocayı daha ağır kusurlu saymamak ve oyun kumar alışkanlığını sadakatsizlikten daha fazla kusurlu bir davranış kabul etmek adalet ve hakkaniyet ilkelerine uygun bir düşünce olarak benimsenemez.
2 - Diğer taraftan mahkeme boşanma hükmüne ulaşırken davacının kusuru daha ağır olsa dahi, gizli kalması gereken, kocanın ilişkisini basın aracılığı ile topluma yansıtan çağırdığı kişilere kocasını yanındaki kadınla gösteren ve kocasını Üniversiteye şikayet eden" davalıyı bu davranışları sebebiyle de kusurlu bulmuştur. Hemen söylemek gerekirki her dava açıldığı tarihte mevcut koşullara göre değerlendirilirken sonuçlandırılır. Özellikle boşanma davalarında dava tarihinden önce mevcut olaylara dayanılır. Davanın açılmasından sonra meydana gelen ( dolayısıyla davanın konusunu oluşturmayan ) olaylar yeni ve ayrı bir boşanma davasının dayanağını meydana getirirler. Boşanma davası açıldıktan sonra yargılama sırasında ortaya çıkan yan olaylar boşanmayı gerektirecek nitelikte ve ağırlıkta ise davacı taraf bunlara dayanarak ayrı bir boşanma davası açacağı yerde başlangıçtaki iddiasını genişletmesi ve mahkemenin de dava dilekçesinde ileri sürülmeyen ( zaten o tarihte mevcut olmadığı için ileri srülmeside mümkün olmayan ) olayları hükme esas alması önemli bir hukuksal yanılgıdır. Kaldıki bir an için bu olaylar dava tarihinden önceki bir dönemde gerçekleşmiş olsa idi bile bunlar nedeniyle davalının suçlanması ve böylece davalı davranışlarının boşanmayı gerektirecek nitelik ve ağırlıkta olduklarının kabul edilmesi çok ciddi bir yanılgıdır. Çünkü mahkemece kabul edildiği üzere davacı usulsüz tebligata dayalı olarak davalının yokluğunda boşanma hükmü elde etmiş ve bu husus iadei muhakeme isteğinin konusunu oluşturmuştur. Davalı kadın bu davada kaybolan haklarını savunmaktadır. Elbetteki davacı kocanın sadakatsizliğini iddia edecek, bu dosyaya delil teşkil etmesi içinde sadakatsizlik olayının idari yönden soruşturulmasını isteyecektir. Bu konuda gazeteciler tarafından kendisine soru tevcih edilen davalının savunmasını özetlemesi ve boşanmak istemediğini açıklamasından daha tabii ne olabilir ki. Dava tarihinden sonraki döneme rastlaması biryana davalının anayasal savunma ve şikayet hakkını kullanmasının bir boşanma davasının kusurlu bir davranış olarak kabul edilmesi ise hatalı bir değerlendirmedir.
3 - Dava dilekçesi ve duruşma günü 7201 sayılı kanunun 21 ve ilgili nizamnamesinin 28. maddelerine aykırı olarak davalıya tebliğ edilmiştir. Bununla da yetinilmemiş belirlenen ikinci duruşma günü tek taraflı istekle değiştirilmiş ve davalıya bildirilmemiştir. Mahkeme yalnızca ikinci hususu kabul ederek yargılamanın yenilenmesine karar vermiştir. Yargılamanın yenilenmesinin kabulü davacı tarafça temyiz edilmemek suretiyle kesinleşmiş bulunduğundan bu yön üzerinde durulmasının artık hukuksal bir yararı ve etkinliği söz konusu değildir. Ancak hazır bulundurulan davacı tanıklarının davalının bilgisi dışındaki duruşmada dinlenip sonra da hükme ulaşması suretiyle hükme esas alınan söz konusu tanıklıklara karşı gerek taan ve gerekse beyana ilişkin savunma hakkının ciddi ve telafisi mümkün olmayan biçimde zedelediği gerçeğini gözden uzak tutmamak gerekmektedir.
4 - Yerel mahkeme bir yandan davacı kocanın daha ağır kusurlu olmadığını kabul ederken bir yandan da davacının kusurlu olduğuna ilişkin davalı kadının itirazlarını hakkın kötüye kullanılması biçiminde nitelemiş ve böylece Medeni Kanun 3444 sayılı kanunla değişik 134/2. maddesinde öngörülen ilkeden davacının yararlanmasını amaçlamıştır. Nevarki mahkeme bu yöne ilişkin takdirinde de yanılmıştır. Çünkü aksi kanıtlanmayan davalı tanıklarının anlatımlarına göre davacının asistanı ile evlılık dışı ilişki içine girdiği son yıla yada yıllara kadar yirmi yılı aşkın bir süre evlilik birliği huzur ve mutluluk örneği teşkil etmiştir. Öyle ise mevcut sadakatsizliğe rağmen henüz geri dönüş yolları kapandığı için evlilik birliğinin devamında davalı eş açısından yarar vardır. Bir hukukçu olmasına rağmen evlilik yükümlülüklerini aksatmayan ve böylece gene yirmi yılı aşkın süre mesleğinden uzak kalan davalının boşanma halinde meydana gelecek maddi ve manevi zararının karşılanması hiçbirşekilde mümkün olmayacağından evlilik birliğinin devamında yarar vardır. Gerek üniversite öğrencisi 1969 doğumlu ve gerekse 1978 doğumlu müşterek iki kız çocuğu açısından evlilik birliğinin devamında tartışılmaz yarar vardır. Kaldıki bu kadar uzun süre mutlu ve huzurlu devam etmiş bir birliğin son yıllarında ortaya çıkan sadakatsizliğe rağmen davalı kadın açısından bozulmaması ve yıkılmaması bir anlamda aldığı ciddi yaraya rağmen korunması için gösterilen çaba ve gayretin neden hakkın kötüye kullanıldığı biçiminde kabul edildiğini de anlamak mümkün değildir. Mahkeme söz konusu 134/2. maddenin yorumunda da yanılgıya düşmüştür.
Bütün bu açıklamalar özetlenecek olursa; Davalının aşırı bir oyun kumar alışkanlığı içinde olduğu ve bu alışkanlık nedeniyle evlilik birliğinin devamı eşlerden beklenemeyecek derecede temelinden sarstığı yeterli delillerle kanıtlanamamıştır. Bu durumda gerçekleşen sadakatsiz tutum ve davranışları sebebiyle tamamen kusurlu olan davacının dava açma hakkı mevcut değildir. En azından oyun kumar alışkanlığı ile sadakatsiz davranış arasında mahkeme kurulan yanlış denge adalet ve hakkaniyet ilkelerine aykırıdır. Diğer taraftan mahkemece dayanılan hakkın kötüye kullanılması kuralının olayımızla uzak yakın hiçbir ilgisi bulunmamaktadır. Bu durumda isteğin reddi gerekirken delillerin takdirinde ve yasa hükmünün yorumunda yanılgıya düşülerek boşanmaya karar verilmesi usul ve kanuna aykırıdır.
SONUÇ : Temyiz olunan kararın gösterilen sebeple BOZULMASINA, duruşma için takdir olunan yüzbin lira vekalet ücretinin davalıdan alınıp davacıya verilmesine, 23.10.1990 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
Her ne kadar buraya bu kararı eklemiş olsam da;şu hususu düşünmekten kendimi alıkoyamıyorum.Daha sonradan ortaya çıkan olaylar açılan davada dayanılan olayların delili niteliğinde ise yani dava dilekçesindeki hususu hükümden düşürmeyip aksine onu ispatlıyor ise yine ayrı bir davaya dayanak teşkil etmeli mi?Üstelik usul ekonomisi de önemli bir hususken.Sanırım burada ayrı bir dava sebebi oluşturup oluşturmadığına dikkat etmek gerek.
Old 07-10-2006, 13:42   #7
ismail aksu

 
Varsayılan

Boşanma davalarında verilen kararlar kesin hüküm niteliğinde kararlar değildir.Davanın açıldığı tarih itibari ile sonuç doğuran kararlardır.Kesin hükümlük durumu ancak davanın açıldığı tarihe kadarki olaylar ve davada ileri sürülen olaylarla sınırlıdır.Bu nedenle,kesin hüküm teşkil etmemesi nedeniyle (Dava tarihine kadar ki süre ve davada iddia olunan olaylarla sınırlı olmak üzere) boşanma davaları için aynı çerçevede "derdestlik" itirazı ve usuli kuralları da söz konusu değildir. Görülmek olan bir boşanma davası var ise dava tarihi ve davada ileri sürülen olaylarla sınırlı olduğundan,dava tarihinden önce bile olsa bu davada dayanılmayan ve ileri sürülmeyen başka bir boşanma nedenine dayanılarak bir dava daha açılabileceği gibi, sebeb sınırı olmaksızın görülmekte olan boşanma davasının dava tarihinden sonra meydana gelen olaylara dayanılarak bir dava daha açılabilir. KANAATİNDEYİM.
Old 07-10-2006, 13:49   #8
Av. Şehper Ferda DEMİREL

 
Varsayılan

Alıntı:
Her ne kadar buraya bu kararı eklemiş olsam da;şu hususu düşünmekten kendimi alıkoyamıyorum.Daha sonradan ortaya çıkan olaylar açılan davada dayanılan olayların delili niteliğinde ise yani dava dilekçesindeki hususu hükümden düşürmeyip aksine onu ispatlıyor ise yine ayrı bir davaya dayanak teşkil etmeli mi?Üstelik usul ekonomisi de önemli bir hususken.Sanırım burada ayrı bir dava sebebi oluşturup oluşturmadığına dikkat etmek gerek.


Alıntı:
Görülmek olan bir boşanma davası var ise dava tarihi ve davada ileri sürülen olaylarla sınırlı olduğundan,dava tarihinden önce bile olsa bu davada dayanılmayan ve ileri sürülmeyen başka bir boşanma nedenine dayanılarak bir dava daha açılabileceği gibi, sebeb sınırı olmaksızın görülmekte olan boşanma davasının dava tarihinden sonra meydana gelen olaylara dayanılarak bir dava daha açılabilir. KANAATİNDEYİM



O zaman soruyu değiştirelim.

Diyelim ki ilk dava da m.162/1 'e dayalıydı ama kadın ispat güçlüğü yaşıyordu ve kanıt getirememişti.

İlk dava derdest, ne zaman biteceği belli değil ve dava sırasında 60 günlük rapor alınmasına konu 2. olay oldu ve buna dayanılarak açılacak dava da aynı boşanma sebebine dayalı olarak açılacak?
Old 07-10-2006, 14:13   #9
Av.Suat Ergin

 
Varsayılan

Alıntı:
Sayın Ergin,

Yeni olaylar için, "hangi talep sonucunu içeren" yeni dava/ların açılması gereklidir? Mesajınız açık değil.



Sayın Av.Sehper,

Soru sahibinin sorusu gayet açıktı. Soru: Derdest bir boşanma davası varken, yeni olaylar bu davanın içinde mi tartışılmalı; yoksa yeni bir dava mı açılmalı? Şeklindeydi...

Bir başka ifadeyle soruda, yeni olaylar için hangi davayı açacağız şeklinde sorulmuyordu? Ben de sorulmayan konuda açıklama yapmayı gereksiz buldum.

(Güya sadece HGK kararını sunup, yorumda bulunmayacaktım. Yanlış anlaşılmıyayım diye yaptığım açıklama bile, yanlış anlaşıldı. )

Saygılarımla
Old 07-10-2006, 14:47   #10
ismail aksu

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.SEHPER
O zaman soruyu değiştirelim.

Diyelim ki ilk dava da m.162/1 'e dayalıydı ama kadın ispat güçlüğü yaşıyordu ve kanıt getirememişti.

İlk dava derdest, ne zaman biteceği belli değil ve dava sırasında 60 günlük rapor alınmasına konu 2. olay oldu ve buna dayanılarak açılacak dava da aynı boşanma sebebine dayalı olarak açılacak?

Evet aynen öyle.Yeni açılacak davanın kanunun aynı maddesine veya aynı sebebe (sıralanan kategorilerden birine) dayanması önemli değildir,önemli olan aynı olay olmamasıdır.
Old 07-10-2006, 14:53   #11
Av. Şehper Ferda DEMİREL

 
Varsayılan

Sayın Ergin, Sayın Aksu ve sayın Hidayet,

Şimdiye dek bir boşanma davası sürerken, ikinci bir boşanma davası hiç açmadım. Dolayısıyla açılıp açılamayacağından emin olmadığım için soru yönelttim.

Yanıtlarınızdan anlaışıyor ki, ikinci davayı "aynı olaya dayanmamak koşuluyla", yeni olaylar nedeniyle, önceki derdest boşanma davasında dayanılan hukuki sebeple aynı olsa bile, açmak mümkün.

Yanıtlarınız için teşekkür ederim.

Saygılarımla...
Old 07-10-2006, 16:37   #12
ismail aksu

 
Varsayılan

Sayın Sehper,
Boşanmaya sebep olacak olaylarda adaletin yerini bulması için türlü çabalar sarfeden Avukatların karşılaştığı bu usuli soruna değindiniz için teşekkür ederim.Ben de hiç derdest dava varken ikinci bir boşanma davası açmadım.Karşılaştığım ilk uygun durumda açmayı düşünüyorum.Ancak,açtığımda bana gülerler mi bilmem.Zira, Trafik kazasında kusur oranının belirlenmesi için Adli Tıp Kurumu'ndan rapor alınması talebime çok gülen Hakim'le dahi karşılaştım.(Adli Tıp'ın trafik kazalarına bakmadığı gerekçesi ile..... Her halde Adli Tıp'ı sadece saç,kıl tüy,kan vs. incelemesi yapan bir yer zannediyor) Biliyorsunuz ki,ülkemizde Avukatlar olarak bizim görüşümüz pek önemli olmayıp,Yargıtay'ın görüşü önem arzetmektedir. Bu hususta Yargıtay ne der bilemeyiz.Biz henüz,Yasama organınca yapılacak yasalara, Yargıtay'ca konulacak kurallara etki edip,adaletin yerini bulması için değer katabilecek konumda olmayıp, Yasama Organınca ve en önemlisi Yargıtay'ca konulmuş kuralları Mahkeme'ler önünde dile getirmekle görevli konumundayız.İzin verilmiş,kabul görmüş konumumuz ne yazık ki budur. Saygılarımla,
Old 07-10-2006, 23:57   #13
Av. Salim

 
Varsayılan

Boşanma davası açıldıktan sonra meydana gelen olayların o davada delil olarak değerlendirilemeyeceğine ilişkin ben de aşağıdaki kararları buldum. Sunuyorum.

T.C.

YARGITAY

HUKUK GENEL KURULU

E. 1980/2-805

K. 1980/1437

T. 21.3.1980

• BOŞANMA ( Delillerin Takdiri )

• KADININ FENA MUAMELESİ ( Boşanma Davası Açıldıktan Sonra )

743/m.134

ÖZET : Davalı kadının, boşanma davası sırasında kocasının yüzünü tırmalaması hükme esas alınamaz.
DAVA VE KARAR : Taraflar arasındaki boşanma davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Eyüp Asliye 2. Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 28.3.1978 gün ve 819-261 sayılı kararın incelenmesi davalı Sabriye vekili tarafından istenilmesi üzerine,
( Her, dava açıldığı tarihteki şart ve delillere göre çözülür onun için davadan sonra meydana gelmiş olaylara dayanılamaz. Her ne kadar, davalı kocasının yüzünü tırmalamış ise de bu olay boşanma davası sırasında olduğu için hükme esas alınamaz. Bunun dışındaki yönlere gelince:
Dinlenen davacı tanıklarının sözlerinin bir kısmı MK.134. maddesinde de yer alan çekişmezlik halini ve köklü sarsılma durumunu kabule elverişli olmayan afaki beyanlar olup bir kısmı ise, sebep ve saiki açıklanmaya ve inandırıcı olmaktan uzak izahlardan ibarettir. Bu itibarla, davanın reddi gerekirken, delillerin takdirinde hataya düşülerek boşanmaya karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır. ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına dosyadaki kâğıtlara, Özel Daire bozma ilamında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken önceki kararda direnilmesi Usul ve Yasa’ya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerle ( BOZULMASINA ), karar verildi.

------------------------------------------------------------------------

T.C.

YARGITAY

2. HUKUK DAİRESİ

E. 2003/1371

K. 2003/4214

T. 25.3.2003

• BOŞANMA ( Evlilik Birliğinin Temelinden Sarsılmasına Tek Başına Sebep Olan Kocanın Dava Açması )

• DAVA AÇILDIKTAN SONRA GERÇEKLEŞEN OLAYLAR ( Boşanma Davası-Mevcut Davada Verilecek Olan Karara Esas Alınamayacağı )

• EVLİLİK BİRLİĞİNİN TEMELİNDEN SARSILMASI ( Bütün Kusurun Davacıya Ait Olması-Boşanma Kararı Verilip Verilemeyeceği )

• HAKKIN KÖTÜYE KULLANILMASI ( Evlilik Birliğinin Temelinden Sarsılmasına Tek Başına Sebep Olan Kocanın Boşanma Davası Açması )

• MADDİ VE MANEVİ TAZMİNAT TALEBİ ( Boşanma Davasında - Ne Kadarının Maddi Ne Kadarının Manevi Tazminat Olduğunun Açıklattırılması Gereği )

4722/m.1

743/m.134

1086/m.75


ÖZET : 1 ) Boşanma davası açıldıktan sonra gerçekleşen olaylar mevcut boşanma davasında verilecek olan karara esas alınamaz. Medeni Kanuna göre, boşanma davası açabilmek için tamamen kusursuz ya da az kusurlu olmaya gerek olmayıp, kusur oranı daha yüksek olan tarafın da dava açma hakkı vardır.
2 ) Davalı cevap layihasında on milyar maddi ve manevi tazminat isteğinde bulunmuştur. Mahkemece Hukuk Usulü Muhakemeleri Yasasının 75. maddesinden de yararlanılıp ne kadarının maddi, ne kadarının manevi tazminat olduğunun açıklattırılması sonucu uyarınca karar verilmesi gerekir.
DAVA : Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hükmün temyizen mürafaa icrası suretiyle tetkiki istenilmekle dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : 1-Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre davalının tedbir nafakasına yönelik temyiz itirazları yersizdir.
2-4722 sayılı kanunun 1.maddesi hükmü de dikkate alındığında olaya 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi hükümlerinin uygulanması gerekir.
Her dava açıldığı tarihteki şartlarına tabidir. Davadan sonra gerçekleşen olaylar değerlendirmeye alınamaz. Toplanan delillerden davacının eşini dövdüğü, başka kadınlarla ilişkiye girdiği anlaşılmaktadır. Kadından kaynaklanan boşanmaya esas alınacak maddi bir hadisenin varlığı da isbat edilmemiştir.
Bilindiği gibi genel boşanma nedeniyle ilgili Medeni Kanunun 134. maddesinin eski şeklinde [ifadesinde] şiddetli geçimsizliğe ilişkin boşanma davası, ilke [unsur] olarak doğrudan kusura dayanmıyor görünse de ikinci fıkrası ile dava hakkını kusuru olmayan ya da, daha az olan tarafa tanımak suretiyle kusuru gizli bir unsur haline getirmiştir. Nitekim ilk bakışta dava hakkına yönelik görünse de, söz konusu 134. maddenin eski biçiminde, kusura ilişkin hükmün böylesine "katı bir tarzda uygulanması şikayetlerin odak noktasını teşkil etmişti" [3444 sayılı kanunun Hükümet tasarısı 4. madde gerekçesi] İşte bu ve benzer düşüncelerle 3444 sayılı kanun, Medeni Kanunun 134. maddesini değiştirirken, kusur unsurunun boşanmada yarattığı güçlüğü önemli ölçüde hafifletmiş; kusur yerine evlilik birliğinin onarılmaz bir biçimde sarsılmasına önem vermiş, özetle kusurlu eşe de dava açma hakkı tanımıştır.
Ne var ki, bu değişikliği tamamen kusurlu eşin de dava açabileceği ve yararına boşanma hükmü elde edebileceği biçiminde yorumlamamak ve değerlendirmemek gerekmektedir. Çünkü böyle bir düşünce, kimsenin kendi eylemine ve tamamen kendi kusuruna dayanarak bir hak elde edemeyeceği yönündeki temel hukuk ilkesine aykırı düşer. Diğer taraftan gene böyle bir düşünce tek taraflı irade ile sistemimize aykırı bir boşanma olgusunu ortaya çıkarır. Boşanmayı elde etmek isteyen kişi karşı tarafın hiçbir eylem ve davranışı söz konusu olmadan, evlilik birliğini, devamı beklenmeyecek derecede temelinden sarsar, sonrada mademki birlik artık sarsılmış diyerekten boşanma doğrultusunda hüküm kurulmasını talep edebilir.
Öyle ise Medeni Kanunun 134. maddesine göre boşanmayı isteyebilmek için tamamen kusursuz ya da az kusurlu olmaya gerek olmayıp daha fazla kusurlu bulunan tarafın dahi dava hakkı bulunmakla beraber, boşanmaya karar verilebilmesi için davalının az da olsa kusurunun varlığı ve bunun belirlenmesi kaçınılmazdır.
Az kusurlu eş boşanmaya karşı çıkarsa bu halin tesbiti dahi tek başına boşanma kararı verebilmesi için yeterli olamaz. Az kusurlu eşin karşı çıkması hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olmalı, eş ve çocuklar için korunmaya değer bir yararın kalmadığı anlaşılmalıdır. ( M.K.134/2 )
Mevcut olaylara göre evlilik birliğinin, devamı eşlerden beklenmeyecek derecede, temelinden sarsıldığı kuşkusuzdur. Ne var ki bu sonuca ulaşılması tamamen davacının tutum ve davranışlarından kaynaklanmış olup, davalıya atfı mümkün hiçbir kusur gerçekleşmemiştir. Bu durumda açıklanan nedenle isteğin reddi gerekirken yasa hükümlerinin yorumunda yanılgıya düşülerek boşanmaya karar verilmesi usul ve kanuna aykırıdır.
Kabule göre de; davalı cevap layihasında on milyar maddi ve manevi tazminat isteğinde bulunmuştur. Mahkemece Hukuk Usulü Muhakemeleri Yasasının 75. maddesinden de yararlanılıp ne kadarının maddi, ne kadarının manevi tazminat olduğunun açıklattırılması sonucu uyarınca karar verilmesi gerekir. Açıklanan husus üzerinde durulmaması da yerinde değildir.
SONUÇ : Temyiz edilen hükmün 2.bentte gösterilen sebeple BOZULMASINA, davalının tedbir nafakasına yönelik temyiz itirazının REDDİNE, bozma sebebine göre de tarafların diğer temyizlerinin incelenmesine yer olmadığına, duruşma için takdir olunan 275.000.000 Tl. vekalet ücretinin davacıdan alınıp davalıya verilmesine, aşağıda yazılı harcın davacıya yükletilmesine, peşin harcın mahsubuna, temyiz peşin harcının yatıran davalıya geri verilmesine oybirliğiyle karar verildi.
Old 08-10-2006, 00:06   #14
Av. Şehper Ferda DEMİREL

 
Varsayılan

http://www.turkhukuksitesi.com/showthread.php?t=7129

Aynı konu THS de tartışılalı daha bir ay olmamış.

Konuyla ilgili (derdestlik olmayacağı, birleştirilebilirlik , ayrı vakıalara dayanma vs.tamamına dair) linkini eklediğim forumda yeterince içtihat mevcut.

Saygılarımla...
Old 08-10-2006, 17:46   #15
Av.Mustafa Özdemir

 
Varsayılan davaların birleştirilmesi halinde durum ne olacak?

Selam arkadaşlar başımıza gelen bir durumdan söz etmek istiyorum.
Boşanma davası devam ederken yaşanan olaylar ancak başka bir boşanma davası ile dinlenir bunda kuşku yok ama açılan ikinci davanın ilk dava ile birleştirilmesi istemi ve kabulü sizce aslında bir tür
arkadan dolaşma değil midir?Bu durum da ne olacak
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Ceza Davası Devam Ederken Küçükler adına Şikayetten Vazgeçme avegunduz Meslektaşların Soruları 1 19-11-2006 20:08
Evlilik birliği devam ederken tasfiye sorunu Av. Bülent Sabri Akpunar Aile Hukuku Çalışma Grubu 5 14-08-2006 17:14
Yüz kızartıcı suç-boşanma davası Av.Zeynep Meslektaşların Soruları 5 09-05-2006 17:19
Boşanma Davası haticek Hukuk Soruları Arşivi 17 17-03-2006 13:57
Boşanma Davası tkirpik Hukuk Soruları Arşivi 1 13-02-2002 18:41


THS Sunucusu bu sayfayı 0,06609297 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.