|
Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun] |
27-03-2014, 15:31 | #1 |
|
Tedbir Şerhi Işlenmemesi Sebebiyle Kaçak Aracı Alan İyi Niy. 3.Kişinin Tazminat Hakki
Herkese iyi çalışmalar dileyerek, bu konuda meslektaşlarımın değerli fikirlerini ve varsa emsal kararlarını paylaşmalarını rica ediyorum.
Müvekkilim, 2011 yılında dava konusu aracı, iyi niyetli 3.kişi olarak, resmi satış yoluyla satın almıştır. Yaklaşık bir ay önce, söz konusu aracın müsadere edildiği kendisine bildirilerek, en kısa zamanda aracı emniyete teslim etmesi istenmiştir. Müvekkilim aracı teslim ettikten sonra, emniyetten müsadereye ilişkin mahkeme kararını alınca, aracın 1999 yılında ithal edildiği ve ithalatı sırasında, usulsüzlük ve resmi belgede sahtecilik yapılmış olması dolayısıyla aracın kaçak olduğu ve bu nedenle 2007 yılında dava açılıp karara bağlandığı, 2012 yılının sonunda da Yargıtay'ın onaması ile kesinleşen mahkeme kararına istinaden, aracının müsaderesine karar verildiğini öğrenmiştir. 2007 yılında açılan ceza davasında, müsadereyle ilgili olarak aracın kaydına şerh işlenmemesi dolayısıyla, müvekkilim mağdur olmuştur. Araç bu süreç içerisinde müvekkilimin eline geçinceye kadar pek çok el değiştirmiştir. Müvekkilimin aracı satın aldığı kişi de aslında iyiniyetli ve mağdur pozisyonundadır. Müvekkilim, satın aldığı kişiye ulaşamamaktadır, zira yurt dışında yaşamaktadır.Dolayısıyla, hukuki ayıp sebebiyle, aracı aldığı şahsa karşı dava açmamız halinde, tebligatta sıkıntı yaşama ve davanın uzun sürmesi ihtimali yüksek görünüyor. Diğer yandan, bu aracın kaydına tedbir şerhi işlenmemesi nedeniyle, hazineye karşı dava açmayı düşünüyoruz. CMK 141/j.m maddesine dayanarak, güvenlik tedbirlerinin usulüne uygun olarak uygulanmaması (tedbir şerhinin işlenmemesi) nedeniyle, müvekkilimin mağdur olduğu gerekçesiyle, ağır cezada tazminat davası açmamız durumunda, bunun uygun bir yol olup olmadığı hususunda tereddüt etmekteyim. Şöyle ki, 1) CMK 142.m. göre, kararın tebliğinden ve her halükarda kesinleşmesinden itibaren 1 yıl içinde dava açma şartı var. Müsadereye ilişkin karar 2012 yılının sonunda kesinleşmiştir. Ancak davada taraf olmayan müvekkilim, aracına elkonulması ile birlikte karardan bir ay önce haberdar olmuştur. 2) CMK 141.m/j bendine göre, "Eşyasına veya diğer mal varlığı değerlerine, koşulları oluşmadığı halde elkonulan veya korunması için gerekli tedbirler alınmayan ya da eşyası veya mal varlığı değerleri amaç dışı kullanılan veya zamanında geri verilmeyen " kişilerin maddi veya manevi zararlarını devletten isteyebileceğini öngörmektedir. Bizim olayımızın bu madde kapsamında değerlendirilip değerlendirilemeyeceğinden emin olamadım. Hem aracı satın aldığımız kişiye, hem de hazineye karşı aynı mahkemede dava açma imkanımız var mı? Böyle bir olayda başvurulabilecek uygun yasal yollar ve prosedürleri hakkında bilgi ve tecrübelerini paylaşabilecek meslektaşlarımın değerli katkılarını bekliyorum. TEŞEKKÜRLER... |
02-09-2018, 13:31 | #2 |
|
İyi çalışmalar,
Benzer bir konuda araştırma yaparken Özlem Hn.'ın sorusuyla karşılaştım. Bizim olayımızda durum şu; Müvekkilin 2018 yılı Ocak ayında satın aldığı araç, 13.06.2018 tarihinde trafikte seyir halindeyken 2007 D. İş sayılı müsadere kararı dayanak gösterilerek trafikten men ediliyor. Trafikten men tutanağında yer alan D.İş numarasından, suç konusuyla ilgili yargılamanın yapıldığı Asliye Ceza Mahkemesinde verilen karar, 2018 yılı Mayıs ayında kesinleşmiş. Özlem Hn.'ın olayındaki gibi araç 2007 yılından beri defalarca el değiştirmiş ve hatta araçta plaka nakli de yapılmış. Araç sicilinde herhangi bir şerh olmadığı için son malik olan müvekkilimin söz konusu yargılama ve kararlardan hiç haberi olmamış. Yapılan yargılamada da taraf sıfatı yok. Özlem Hn. ve meslektaşlarımın tecrübesi varsa yardımcı olmasını rica ettiğim birkaç husus var; 1)Kesinleşmiş bir karar olmasına rağmen el konan aracın müvekkile iadesinin sağlanması mümkün müdür? Kanun yararına bozma yoluna başvurmayı düşünsem de, müvekkilin taraf sıfatı olmayan bir dosyada bu yola başvurulamayacağını düşündüm. Ayrıca; kalemden edindiğimiz bilgiye göre; karar Yargıtay tarafından onanmış ve Yargıtay denetiminden geçen bir dosyaya ilişkin kanun yararına bozma yoluna gitmek mümkün değil. 2)Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunarak, haksız el konan aracın iadesi ve tazminat talebinde bulunmak konusunda ne düşünürsünüz? Zira; 30 günlük başvuru süresi konusunda da tereddüte düştüm. Müvekkil şehir dışında olduğundan ve araç taşıma işlerinde işçisi tarafından kullanıldığından, araç 13.06.2018 tarihinde trafikten men edilse de, bu durum müvekkilce hemen öğrenilmiyor. Kaldı ki; hemen öğrense dahi tutanakta Asliye Ceza Mahkemesinin kararı değil, SCM D.iş sayılı karar numarası yazılı. Sizce AYM başvurusu için süre yönünden durumumuz nedir? 3)CMK 141. uyarınca devletten tazminat istenmesi daha kısa sürede sonuç almamızı mı sağlar? Tazminat talebimizde araç bedeli, araca el konmasından dolayı yoksun kalınan süredeki zarar ve manevi tazminat dışında ne talep edilebilir? Özlem Hn., siz hangi yolu izlediniz? Nasıl bir sonuca ulaştınız? Sizin elinizde emsal bir karar var mıdır? Şimdiden teşekkürler. |
02-09-2018, 18:38 | #3 |
|
AYM’ye başvuru yönünden okuduğum birkaç makale ve Yargıtay kararından sonra vardığım sonucu, hem vardığım sonucun doğruluğunu tartışmak, hem de bu sonuçla birlikte aklıma takılan yeni soruları sormak için ekleyeyim.
AYM kararlarında, el koyma kararlarına karşı itirazın tek başına iç hukuk yollarının tüketilmesi koşulunu karşılamadığı, el koyma kararına itiraz yolunun kullanılmış olmasının zorunlu olduğu ancak yeterli olmadığı belirtilmiştir. CMK’nın 141. maddesi uyarınca açılacak tazminat davasıyla maruz kalınan el koyma işleminin hukuka aykırılığının tespiti, diğer yandan da zararın tazmini sağlandığından ve bu dava makul başarı şansı içeren erişilebilir ve elverişli bir hukuk yolu olduğundan önce bu yola başvurulması gerektiği de kararlardan anlaşılmaktadır. Bu durumda, yapılması gerekenin AYM'ye bireysel başvuruda bulunmak değil, CMK. 141 kapsamında tazminat talebinde bulunmak olduğunu düşünüyorum. 1-Ancak; müvekkilin kesinleşmiş mahkeme kararı karşısında itirazda bulunmasının mümkün olmadığı da dikkate alınırsa, açılacak tazminat davasında bu husus(ceza mahkemesi kararına karşı itiraz, kanun yararına bozma vs...yoluna başvurmama ) aleyhimize bir durum oluşturur mu? 2-CMK. 141. madde kapsamında açılacak tazminat davasının reddi halinde, el koyma kararına itiraz yolunun kullanılmamış olması AYM'ye yapılacak başvurunun reddine neden olur mu? 3- Her halükarda; (müvekkilin dosyada taraf olmamasına ve sanıklar tarafından temyiz edilen dosya Yargıtay incelemesinden geçmesine rağmen) el koyma kararına karşı kanun yararına bozma yoluna gidilmeli midir? İyi çalışmalar. |
03-09-2018, 09:10 | #4 |
|
Ceza yargılamasının tarafı olmayan ve CMK 141'deki süreler yönünden de yapılacak değişik yorumların oluşturacağı risk değerlendirilerek
sicilin tutulmasından doğan sorumluluğu nedeniyle idareye karşı tam yargı davası açma yolunun değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Linkte yer alan karar benzer niteliktedir. |
03-09-2018, 12:01 | #5 |
|
Sayın n_plak,
Bu konuyla ilgili zamanında çok araştırma yapmıştım ve başvurulabilecek iki yol olduğuna karar vermiştim. İlk yol, "Zapta Karşı Tekeffül" hükümleri doğrultusunda, müvekkilinizin aracı satın aldığı kişiye karşı genel mahkemelerde alacak davası açmak olabilir. Bu davayı kazanma şansınız oldukça yüksek, ancak davalının mali durumu ve tahsil kabiliyeti olması yönünü değerlendirmek lazım. Ancak bu yola başvurursanız, mahkemece aracın piyasa değeri üzerinden değil, satım sözleşmesindeki bedel üzerinden karar veriliyor ve aracın müvekkilinizin elinde kaldığı süreye göre, edindiği fayda oranında semenden indirim yoluna gidilebiliyor. CMK 141.m kapsamında, gidilecek yola gelince; biz ilk yolda tahsil kabiliyeti olmadığı için bu yola gittik ve iş tam anlamıyla yılan hikayesine döndü. ilk olarak, Adalet Bakanlığı'na idari başvuru yoluna gittik ve doğal olarak elimizde bir mahkeme kararı olmadığı gerekçesiyle, talebimiz reddi edildi. Bunun üzerine, yargılama aşamasında aracın kaydına tedbir şerhi işlenmemiş olması ve hizmet kusuru kapsamında değerlendirilebilecek bu ihmal sebebiyle, trafik sicilindeki kayda güvenle aracı satın alan müvekkilimin zararının giderilmesi için, idare yargıda dava açtık. Adalet Bakanlığı davaya bakma görevinin adli yargı yerlerine ait olduğunu ileri sürdü, dava Uyuşmazlık Mahkemesi'ne gitti. Uyuşmazlık Mahkemesi kararında, davaya konu zarardan işlemin 2918 sayılı Kanun kapsamında, tescile ilişkin hükümlere aykırılıktan kaynaklandığı ve 2918 sayılı Kanun'un 110. maddesine göre, davanın adli yargı yerlerinde çözümlenmesi gerektiği gerekçesiyle adli yargının görevli olduğuna karar verdi. Karar doğrultusunda, adli yargıda yeniden dava açtık, bu sefer de adli yargı davanın HMK 46 ve 47 maddeleri gereğince Yargıtay'da görülmesi gerektiği gerekçesiyle, görevsizlik kararı verdi. Bu hafta kararı istinafa göndereceğim, sonucunu ben de merak ediyorum, ama sizinle paylaşırım. Elimdeki kararları da eklemeye çalışacağım. İyi çalışmalar... |
03-09-2018, 13:16 | #6 |
|
Can Bey ve Özlem Hn. zaman ayırıp verdiğiniz cevaplar için teşekkür ederim.
Söz konusu olayda suç konusunu belirtmediğimi farkettim. Müvekkilin durumunda aracın kaçak olması söz konusu değil, hırsızlık, mala zarar verme, konut dokunulmazlığını ihlal suçuna karışan kişilerin bu aracı kullandığı gerekçesiyle, "...D. İş sayılı karar ile el konulmasına karar verilen aracın müsaderesine" şeklinde karar verilmiş. Can Bey'in idareye karşı tam yargı davası açılması önerisiyle ilgili, Özlem Hn.'ın cevabında bahsettiği Uyuşmazlık Mahkemesinin adli yargının görevli olduğuna dair kararı nedeniyle tereddüte düştüm. Zapta karşı tekeffül yönünden, tahsil kabiliyeti bizim durumumuzda da sorun olabilir. Özlem Hn., CMK 141.m kapsamında, müvekkilin maliki olan aracın müsaderesine dair karar yeterli değil midir sizce? Müvekkilin dosyada sanık sıfatı olmaması zaten suçla ilişkili olmamasının sonucu. Bahsettiğiniz kararları ekleyebilirseniz çok sevinirim. Tekrar teşekkürler. |
03-09-2018, 15:16 | #7 |
|
ANKARA 10. İDARE MAHKEMESİ
2014/1256 E, 2017/1727 DAVACI : C.... M.... VEKİLİ : Av.Özlem Ay Bilgin Uzun Çarşı Caddesi No:9 K.1 Antakya Merkez/HATAY DAVALI : Adalet Bakanlığı/ ANKARA VEKİLİ : Av.Eda Kuru Adalet Bakanlığı Ek B Blok Kat:15 Kızılay/ANKARA DAVANIN ÖZETİ : Davacı tarafından , 13/09/2011 tarihinde satın alarak 31...... plaka numarasıyla tescil ettirdiği 1985 Model Mercedes-Benz 200D marka aracı hakkında müsadere kararı bulunduğunun emniyet görevlileri tarafından bildirilmesi üzerine, söz konusu aracı 18/02/2014 tarihinde emniyet görevlilerine teslim ettiği, müsadere işleminin K... 1. Asliye Ceza Mahkemesinin .... tarih, E.2007/... ve K.2007/.... sayılı kararının Yargıtay 7. Ceza Dairesinin ..... tarih, E.2012/..... ve K.2012/.... sayılı ilamıyla onanması üzerine gerçekleştirildiği, yargılama aşamasında aracın kaydına müsadereye ilişkin tedbir şerhinin işlenmemiş olması sebebiyle trafik sicilindeki kayda güvenerek aracı satın aldığı, müsadere işlemi sebebiyle uğradığını ileri sürdüğü ....... TL maddi zararın tazmini istenilmektedir. TÜRK MİLLETİ ADINA Karar veren Ankara 10. İdare Mahkemesi Hakimliği'nce, Mahkememizin 11.11.2015 tarihli görevlilik kararı üzerine davalı idarenin dosya hakkında görev uyuşmazlığı çıkarılması istemiyle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına başvurduğu, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının davanın adli yargıda görülmesi gerektiği şeklindeki kararı üzerine olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılarak dosyanın Uyuşmazlık Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi üzerine, Uyuşmazlık Mahkemesi'nin 05.06.2017 tarih ve E:2017/1, K:2017/342 sayılı kararı ile bakılan uyuşmazlıkta görevli yargı yerinin adli yargı olduğuna karar verilmesi nedeniyle dava dosyası ve ekleri 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 14. maddesi uyarınca incelendikten sonra işin gereği görüşüldü. 2577 sayılı Yasanın 2. maddesinde; “İdari dava türleri, idari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı açılan iptal davaları; idari işlem ve eylemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları; kamu hizmetlerinden birinin yürütülmesi için yapılan her türlü idari sözleşmelerden dolayı açılan davalar olarak sayılmış; idari yargının idari eylem ve işlemlerin hukuka uygunluğunun denetimini yapmakla görevli olduğu kurala bağlanmıştır. Dava dosyasının incelenmesinden; davacı tarafından, müsaderesine karar verilen fakat trafik kaydına müsadere şerhi işlenmemiş olan ...... plakalı aracın, trafik kaydına güvenilerek satın alındığından bahisle uğramış olduğunu ileri sürdüğü .......TL zararın tazmini istemiyle bakılmakta olan davanın açıldığı anlaşılmaktadır. Olayda, Uyuşmazlık Mahkemesi'nin 05.06.2017 tarih ve E:2017/1, K:2017/342 sayılı kararı uyarınca, her ne kadar, dava konusu olayda davacının zararına sebebiyet veren eylemler, dava dışı kişilerin hileli işlemleri ile idare yanıltılarak ülkeye sokulduktan sonra, trafiğe tescilleri için gerekli işlemlerin hukuka aykırı şekilde gerçekleştirilmesi sebebiyle, idare çalışanlarının kusurundan kaynaklanan ve idari hizmetin kötü işlemesi kapsamında değerlendirilebilecek nitelikte eylemler ise de; davaya konu zarardan doğan sorumluluğun 2918 sayılı Kanun'un ve bu kanunun uygulanmasına yönelik Karayolları Trafik Yönetmeliği'nin araçların tesciline ilişkin hükümlerine aykırı hareket edilmesinden kaynaklandığı, 2918 sayılı Kanun'un 110. Maddesinde de, madde ayrımı yapılmaksızın 2918 sayılı Kanun'dan kaynaklanan sorumluluk davalarının adli yargı yerinde çözümleneceğinin açıkça belirtildiği; bu düzenlemenin, genel idare esaslanna ilişkin sorumluluk hükümlerini düzenleyen diğer kanunlara nazaran özel nitelikte olduğu ve bu nedenle idare ajanlarının eylemlerinden kaynaklansa dahi davaya konu uyuşmazlıkta öncelikli olarak uygulanması gerektiği bu sebeplerle uyuşmazlığın görüm ve çözümünde adli yargının görevli olduğu sonucuna varılmıştır Ayrıca davaya konu araca ilişkin hukuka aykırı olarak gümrük kabul ve trafik tescil işlemlerinin gerçekleştirildiği 1999 yılında 2918 sayılı Kanun'un ll0.maddesi yürürlükte değil ise de; görev kuralları kamu düzenine ilişkin olduğundan, görev konusunda taraflar için bir müktesep hak doğmayacağı; bu nedenle, yeni bir yasayla kabul edilen görev kurallarının, geçmişe de etkili olacağı, bilinen bir genel hukuk ilkesidir. Açıklanan nedenlerle, davanın 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Yasasının 15/1-a. maddesi uyarınca görev yönünden reddine, aşağıda dökümü yapılan 125,80-TL yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına, artan posta giderinin davacıya iadesine, Uyuşmazlık Mahkemesi'nin anılan kararı uyarınca, kesin olarak 03/07/2017 tarihinde karar verildi. |
03-09-2018, 18:06 | #8 |
|
Karar için teşekkürler.
Umarım istinaf başvurunuz lehe sonuçlanır ve görev karmaşası sona erip, esasa geçebilir mahkeme. |
10-01-2019, 14:56 | #9 |
|
Aracın çalıntı çıkması "hukuki ayıp" olup,bu nedenle alıcının fesih hakkı vardır. Haklı fesih neticesinde de aracın rayiç bedelini ve gördüğü diğer zararları talep etme hakkı doğacaktır. tabii bir koşul ile : Kendisine karşı fesih hakkı kullanılmış olmak ve araç bedelini tazminat olarak kendi alıcısına ödemiş olmak koşulu ile. Zararın doğmuş olması yetmemekte,ödeme yapılarak fiilen gerçekleşmiş olması aranmaktadır.
" Satın aldığı aracın hırsızlık mahsülü olduğunun anlaşılması halinde alıcının hukuki ayıp nedeniyle satış akdinin feshi ve semen olarak verilen senetlerden borçlu bulunmadığının tesbitini isteyebileceği " 11 HD 18.6.1982 2779/2945 ---------------------------------------------------------- Satılan aracın motorunun kaçak(ayıplı)olması nedeniyle davacının satıcı hakkında senet iptal davası açabilmesi için kendi alıcısının aracın müsadaresi sebebiyle akdi feshedip satış bedelini kendisinden tahsil etmiş olması gerekir." 11 HD 8.5.1984 1949/2702 ------------------------------------------------------ " Davacı,davalıdan 21.12.2000 tarihinde noter sözleşmesi ile 1986 model mercedes otoyu satın aldığını,adına tescil edildiğini,ancak Gebze As Ceza Mh ce el konulduğunu,davalının ayıplı mal sattığını ileri sürerek aracın dava tarihindeki kasko bedeli olan 12.000 YTl nin davalıdan tahsilini istemiştir. Davalı olayda kusuru bulunmadığını,trafik kaydına güvenerek satın aldığı aracı bilahare sattığını,ileri sürerek davanın reddini savunmuştur. Mahkemece,davanın kısmen kabulü ile noter satış belgesindeki 5.344,20 YTL.nin dava tarihinden yasal faizi ile birlikte tahsiline karar verilmiş,hüküm taraflarca temyiz edilmiştir. ... Davacının zararı ise,satılanın zaptından dolayı aracın elinden alınması dolayısı ile uğradığı zarardır ki,bu da aracın el konulma tarihindeki rayiç bedelidir.Öyle ise,mahkemece,aracın el konulma tarihindeki rayiç bedeli belirlenerek bu bedele hükmedilmesi gerekirken,noterdeki satış bedeline hükmedilmiş olması usul ve yasaya aykırıdır." 13 HD 17.4.2007 223-5390 -------------------------------------------------------- 2007 yılı içinde benzer bir davada,mahkeme,noterdeki satış bedeline göre kısmen davamızı kabul etmişti.Temyiz sırasında elimizde bu içtihat olmadığı için(içtihat bizim temyiz tarihinden sonra ,daha doğrusu bizim karar kesinleştikten sonra verilmiş) bu yöne ilişkin temyizimiz olmadı ve karar mahkemenin kabulüne göre onandı,noterdeki bedel ve yasal faizine göre alacağı tahsil ettik. |
Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk) | |
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Yanıt | Son Mesaj |
Ihtiyati Tedbir-aracin Yenisiyle Değiştirilmesi | av.ebru | Meslektaşların Soruları | 1 | 26-04-2013 16:29 |
emre yazılı çekte iyi niyetli üçüncü kişinin kötü niyeti nasıl ispat edilir? | mirican | Meslektaşların Soruları | 2 | 13-11-2012 13:15 |
kötü niyetli marka tescili ile ilgili ihtiyati tedbir | lawyersoylu | Meslektaşların Soruları | 0 | 07-04-2010 11:37 |
Tapu iptal ve tescil davasında iyi niyetli 3.kişinin durumu... | Av.Özlem Özgür | Meslektaşların Soruları | 5 | 11-05-2009 13:52 |
Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir. |