06-04-2004, 22:17 | #1 |
|
Savcının Yeri Neresi?
AB, savcıyı kürsüden avukatın yanına indirecek
Avrupa Birliği Komisyonu tarafından Türk yargı sisteminin işleyişi konusunda hazırlanan raporda, mahkemelerde avukatlar aşağıda yer alırken savcıların hakimlerle aynı kürsüde oturmasının tarafların eşitliği ilkesine aykırı olduğuna dikkat çekildi. Adil yargılamada davanın iki tarafı durumunda olan savcı ile avukatların eşit haklara sahip olması gerektiği hatırlatılırken “Savcının pozisyonunun savunma avukatı karşısında yükseltilmiş görünümü silahların eşitliği prensibini baltalamaktadır.” dendi. Adalet Bakanlığı tarafından tercüme edilerek ilgili kurum ve kuruluşlara gönderilen raporda, AB uyum paketlerinin çıkarılmasından duyulan memnuniyet dile getirilirken bu yasaların uygulamaya yansıtılması noktasında yaşanan sorunların giderilmesi istendi. Ayrıca yargı sisteminin AB standartlarına getirilmesi için yeni birtakım düzenlemelerin yapılması gerektiğine dikkat çekilerek DGM’lerin kaldırılması, Cumhurbaşkanının tek başına yaptığı işlemler ile Yüksek Askeri Şûra (YAŞ) kararlarının yargı denetimine açılması, adalet bakanı ve müsteşarının Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’ndan (HSYK) çıkarılması, hakimlerin maaşlarının iyileştirilmesi, yargılamada avukatlarla savcılar arasında eşitlik sağlanması gibi konularda yeni düzenlemelere ihtiyaç olduğu belirtildi. Kjell Bjornberg ve Paul Richmond adlı iki komisyon temsilcisinin hazırladığı raporun “Avukatların Türk adalet sistemindeki rolü ve etkinliği” başlıklı bölümünde savcının avukatların aksine yükseltilmiş kürsüde hakimlere yakın oturmasının savcıya savunma avukatına göre daha fazla önem verildiği izlenimini doğurduğu belirtildi. Duruşma salonunun tasarımının değiştirilmesi önerilen raporda “Cumhuriyet savcısı, savunma avukatının yanında veya karşısına gelecek şekilde, zemin üzerindeki bir masada oturmalıdır.” denildi. Raporda yer alan diğer bazı öneriler ise şöyle: Doğrudan savcılıklara bağlı olacak adli polis birimi kurulmalı. Avukatların cezaevi girişlerinde yaşadıkları sorunların çözülmesi için cezaevi girişlerinde kullanılan metal dedektörleri, havaalanlarındakilerle aynı seviyede ayarlanmalı. Hâkimlere yetersiz delile dayanan iddianameleri, reddetme yetkisi getirilmeli. Yargı mensupları, kendi bilgi ve deneyimleriyle çözebilecekleri konularda, bilirkişi atamaktan ziyade kararları kendileri vermeli. KAYNAK ZAMAN GAZETESİ Murat Aydın Ankara |
07-04-2004, 21:33 | #2 |
|
Olması gerekenlerden birkaçının gündeme gelmesi sevindirici.
Özelliklede Mahkemelerin her konuda bilirkişiye dosyayı göndermesi ve kararların bilirkişi raporunda belirlendiği gibi verilmesi hakikaten çok üzücüdür.Bu konuda acilen düzenleme yapılması gerektiğini düşünüyorum. İddianameleri reddetme yetkisinin hakimlere tanınması Mahkemelerin işyükünü azaltabileceği gibi hazırlık aşamasınında titizlikle yürütüleceğini ve savcıların daha rahat çalışabileceğini gösterir. Savcıların yeri Avukatların yanıdır,kürsüden inmeleri gerekir. Umarım bunlar gerçekleşir... Saygılarımla. |
07-04-2004, 23:20 | #3 |
|
Sn Çaba,
Savcıların sadece kürsüsünün yerinin değişmesi yeterli değil.Objektif olarak da yargılamanın niteliği gereği değişmesi gerekenler var. Örneğin,Karar için kısa bir ara verildiğinde bizler duruşma salonundan çıkarken ,savcı hakimle aynı mekanda kalmaya devam ediyor. Bu adil yargılanma,silahların eşitliği ilkesinin açık ihlali niteliğinde bir durum.Bu durumu bir çok dosyamda bozma sebebi olarak öne sürmeme ve yargıtayda duruşmalı incelemede sözlü olarak dile getirmeme rağmen hiç de dikkate alınmadı. Bu konuyu da tartışmak gerektiğini düşünüp ilave etmek istedim. Saygılar |
08-04-2004, 16:38 | #4 |
|
Sayın Çaba ve hykayar,yazdıklarınıza aynen katılıyorum.Bence ilk olarak savcı ve hakimlerin aynı lojmanda oturması engellenmeli diye düşünüyorum.
Saygılarımla. |
08-04-2004, 17:48 | #5 |
|
Savcı, avukatın hizasına inmiş yada inmemiş ne fark eder. Psikolojik fayda dışında bir katkısının olacağını sanmıyorum. Hatta öylesine sıkıntılar yaşanabilir ki, düşünmek bile istemiyorum. Bazı kompleksli meslektaşlarımız savcıya nispet etmeye kalkarsa berbat bir hal alır mahkemeler..
Önemli olan, yukarıda da olsa savcının, hakimin avukat meslektaşlarına yaklaşımıdır. Diğerleri anlamsız. |
09-04-2004, 12:28 | #6 |
|
Meslektaşlarıma bir şey sormak istiyorum. Şeriat mahkemelerindeki "muhzır" tabiri savcı anlamına mı gelmektedir?
Oynadığımız tiyatro oyununda bir duruşma sahnesinde Yüksek Kadılar Katındaki kadı "Şimdi de muhzır beyin iddialarını dinleyelim" diyor ve muhzır görüşlerini bildiriyor. Dekorları hazırlarken muhzırı nereye oturtacağımıza karar veremedik ve onu savcı gibi düşünerek kadıların yan tarafına yerleştirdik. Eğer muhzır savcı pozisyonunda değilse oyunumuzda büyük bir hata yapıyoruz demek) Türk filmlerinde avukata hakim, hakimlere avukat cübbesi giydiriyorlar bizimki de ona benzeyecek Oyuna çok az kaldı ama eğer muhzırı yanlış yere oturttuysak halen düzeltme şansımız olabilir. Buketoz |
09-04-2004, 22:40 | #7 |
|
Sayin meslekdaslar,
Savcinin yeri dogrudur.Marangoz hatasi falan da yoktur. Zira savci ,yargilanan degil suclayandir.Ama buradaki suclama bir devlet yetkisinin kullanilmasidir.Sahsi davacinin herhangi bir kisi hakkinda actigi sahsi davadakine benzer bir suclama degildir.Savci toplum adina sanigin cezalandirilmasini isteyen kamu gorevlisidir.Ceza yargisinda savcinin iddianamesi yargi organinin calismaya baslamasini saglayan belgedir.Bu belge bir devlet yetkisinin kullanildigini gosterir.Zira yasama ve yargi bir devlet yetkisi oldugu gibi idari makamlarin yasalardan aldiklari gucle bir etkinlikte bulunmalari da bir devlet yetkisinin kullanilmasidir.Savci bir idari kamu gorevlisidir.Neden savciyi idari kamu gorevlisi olarak nitelemekteyim.Nedeni sudur.Yargilamanin tanimiyla baslayayim.Yargilama,iddianin savunmanin isiginda bagimsiz yargiclarca objektif hukuk kurallariyla karsilastirilmasi ve Turk Ulusu adina bir karara baglanmasidir.Yargi organinin bir olayda bu etkinlige baslamasi savcinin iddianamesini yazmasina baglidir.Savci iddianame duzenlemekle sanigi toplum adina suclamakta,eyleminin suc teskil ettigini bu suc ile kamu duzeninin bozuldugunu,cezalandirilmasi yoluyla kamu duzenin yeniden saglanmasini yargi organindan talep etmektedir.İste talebin toplum adina yapilmasi savcinin yargic ile ayni hizada oturmasina yol acmaktadir.Cunku yargilama ulus adina yapilan bir etkinliktir.Savci da toplum adina sanigin yargilanmasini talep , yargilama boyunca takip eden ozellikli bir kamu gorevlisidir.Gorevini toplum adina,kamu adina yaptigina ve kamu dedigimiz toplumu getirtip iddia makamina oturtamayacagimiza gore savcinin yeri yine bir devlet yetkisi kullanan yargicin yanidir. Ceza yargisinda savci-sanik iliskisi , kisiler arasindaki bir hukuki cekisme ,tartisma ya da anlasmazlikta gorulen turden bir esitlerarasi iliski degildir.Savci iddiasini yargi organina tasimadan once de,tasiyip yargilama surecini baslattiktan sonra da sanigin olayda suclu olup olmadigini inceleyip irdeleyen,gerektiginde sanik hakkinda takipsizlik karari veren,gerektiginde sanik lehine temyiz isteminde de bulunabilen bir kamu gorevlisidir.Hangi kisilerarasi cekismede taraflardan birinin digeri lehine yasa yollarina basvurmasini dusunebiliriz. Ceza hukukumuz ve ceza yargilama hukukumuzun teorilerinden yararlanarak gorusumu aciklamis bulunuyorum.Konunun, ikiside ayni ogrenimi gormus avukat ve savcinin ,yargic kursusunun altindaki bir platformda bulunan masalarda yer almalari olayi olmadgi kanisindayim.Saygi ile. |
10-04-2004, 08:50 | #8 | |||||||||||||||||||
|
Bu tesbitinize katılmakla birlikte Savcının yerinin değiştirilmesi gerektiği söyleyen görüşün gerekçesinin avukat ile savcının öğrenim durumlarından ziyade iddia makamı ile savunma makamının yargı sürecinde eşit olmasına dayandığını hatırlamakta fayda var. Savcının kürsüdeki konumu Savcı ile Yargıç adeta birlikte sanığı yargılıyorlarmış şeklinde konuşlanmıştır ve savunma makamı ile eşitliğe sahip değildir. Kürsüdeki konumdan da önemlisi pratikte de ne yazık ki bu durum fiilen gerçekleşmektedir. Hakim ile Savcının karardan önce fısıldaşması ve Savcının hakimin kararının önceden bilerek mütalaa vermesi ya da savcı ile hakimin mütalaa ve kararlarında uyum içinde olmaya çalışmaları maalesef hergün rastladığımız olaylar. Savcının Mahkeme salonundaki yerinin değişmesi sadece bir şekil sorunu olmayıp aslında İddia ile Karar mekanizmaları arasındaki ilişkinin savunma lehine ve eşitlik ilkesi doğrultusunda düzeltilmesi sorunudur. |
13-04-2004, 23:14 | #9 |
|
Savcıların kürsüden inmeleri iddia ve savunmanın Mahkeme karşısında eşitliğinin sağlanması açısından zorunludur.Gerek şekil gerek esas açısından.
Savcıyla aynı yere aynı toprağa basmak ,Mahkeme huzurunda sadece yemin edilirken değil her gereği düşünüldüğünde beraber ayağa kalkmak biraz lükse kaçıyor ama gönül istiyor. Esasta eşitlik şekilde eşitliğin sonucunda elde edilebilir. Halen bir çok Mahkemede Savcıların Hakimleri yönlendirdiğini,ufak molalarda davanın seyrinin değiştiğini bilmeyen yoktur. Kamu adına Savcıların her davayı açması ve hazırlıktaki delillerin , ifadelerin aynısı Mahkemede de verildiği başkaca bir delil olmadığı halde beraat talep edilmesi açılmaması gereken bir davanın açıldığını gösterir.Madem beraat istenecekti neden dava açıldı,insanları adliyelere getirtmek ve yıllarca uğraştırmak için mi?Buna özellikli görev denilemez.Olsa olsa hatanın gecikmiş telafisi denir. Özellikli görev eşitler arasında gerçekten açılması gereken davaların açılması ve bu konuda Savcılara geniş yetkiler tanınmasıyla gerçekleşir.Avukatlarla eşit şartlarda olmak Savcılara zarar vermez. Saygılarımla. |
19-04-2004, 11:03 | #10 |
|
Merhaba Sayın Meslektaşlarım;
Ben bir hakimim. Uzun zamandır, muhakeme esnasında iddia makamı ile savunma makamının aynı şartlarda yer alması gereğini savundum. Mahkeme salonunda aynı seviyede yer almak da buna dahildir. Savcı ile aynı konumda olmanın verdiği manevi rahatlık bile azımsanmamalıdır. Ancak meseleyi psikolojik fayda sonucuna indirgersek yazık etmiş oluruz. Ancak görüyorum ki birçok meslektaşım bunu daha çok astlık/üstlük gibi algılıyorlar ve savcı ile aynı zemini paylaşmayı yeterli görüyorlar. Şekle bakıp özü kaybediyoruz galiba. Hepimiz aynı toprağın insanlarıyız. Burada doğup büyüdük, aynı havayı teneffüs ettik, aynı kültürel kaynaklardan beslendik. O nedenle hakim-savcı veya avukat olmamız bize çok şey katmıyor. Aynı kompleksleri, aynı kişilik zaaflarını taşıyoruz. Kendimizi masamızla veya koltuğumuzla tanımlıyoruz, kişiliğimizi henüz kazanamadık. Beni ben yapan şeyin, ay sonunda bankamatikte adıma yatan para ve o paranın bana verilmesine neden olan kadrodan ibaret olduğunu zannediyorum. O nedenle insanlara bazen küçümseyici olabiliyorum. Yaptığımın bir görev olduğunu unutup, ayrıcalık vehmediyorum. Aynı böbürlenmeyi bir avukat da diğer kamu görevlilerine ve vatandaşa, diğer kamu görevlileri de diğerlerine yapıyor. Bu meseleyi kabul etmemiz şart. Yok aslında birbirimizden farkımız. Sorunu hep karşıdakinde arama hastalığından vazgeçelim. Mesele “ceza yargılamasında silahlarda eşitlikten ibarettir.” Savcının savunma ile aynı seviyede yer alması da bunun şekli görüntüsünden ibarettir. Bu günkü usul kuralları geçerli olmaya devam ederken savcıyı kürsüden indirmeye kalkarsanız, emin olun mahkumiyet oranları hayli yükselecektir. Savunma avukatları kendilerini sorgulasınlar, kaç ceza davasında dosyanın akıbetini değiştirecek delil buldular ve sundular. Yalan tanık, uydurma belgeden söz etmiyorum. Sanık ve yakınlarının adını bildirdiğinden başka tanıkları arayıp buldular mı, haricen bilirkişilere danışıp, dosyadaki bilirkişi raporlarını irdelediler mi, suç unsurlarını tartışmaya açtılar mı? Olay yerini bizzat gezip gördüler mi, mahkemeye kaç defa lehe delil sundular? Dilekçe ile yazılı savunma adı altında laf kalabalığı ve varsa karşı tarafı itham edici, küçültücü mugalatalar yapmak savunma mıdır? Belki siz böyle davranmıyorsunuz ama müdahil avukatlarının (yada karşı taraf vekillerin diyelim) böyle davrandığını hiç düşünmediniz mi ? Savcılar ( ve Mahkeme) sanık lehine delil toplamasa, kaç dava beraatla neticelenir düşündünüz mü? Savcının bir devlet görevi yaptığını bu nedenle hakimle aynı seviyede oturması gerektiğine de katılmıyorum. Zira avukat da bir kamu görevlisidir. Hakim de asla bir devlet görevlisi olmamalıdır. Toplum ve kişi (yani sanık) aynı seviyede ve yargılama sırasında eşit olmalıdır. Toplumun veya devletin bireye üstünlüğü yoktur. Tek tek bireylerin hakları toplumun haklarından az önemli sayılamaz. Tanıdığım bir savcı bana “kürsüden inmeye hazırım, hatta gönüllüyüm, Adalet Bakanlığına değil İçişleri Bakanlığına da bağlanmaya razıyım. Hatta adliyede oda da istemiyorum, kolluğun bulunduğu yerde bir oda verin yeter. Ancak sadece yeterli delil bulursam dava açarım, asla beraat talep etmem ve lehe delil toplamam, sadece mahkumiyet talep ederim ve mahkumiyeti gerektirecek delilleri toplarım” diyor. Bu durumu düşünebiliyor musunuz? Hatta düşünebiliyor musunuz ki ben hakimim ve muhakeme esnasında sanık aleyhine delil topluyorum. Cezalandırılmasını istiyorum, buna çalışıyorum. Aynı zamanda sanık lehine delil topluyorum, beraat etmesine gayret ediyorum. Bu nasıl olabiliyor şaşıyorum. Yani tüm bunlara rağmen nasıl adaleti bulabiliyoruz? Bulabiliyor muyuz? Şimdi siz bunları bir yana bırakıp, savcı kürsünün neresinde duracak diye tartışırsanız, işin özünü kaybetmişsiniz demektir. Savcı sizinle aynı zemine basacak da ne olacak? Bu kimi yüceltecek veya alçaltacak? İstanbul’da avukatlık da yaptım, hakim stajyerliği de. Kaç avukatın, dava dilekçesine delillerini eklediğini, dayandığı belgelerin asıl ve suretlerini derhal ibraz ederek, toplanmasını talep ettiği delilleri derhal (yani dava dilekçesi ile) bildirerek yargılamayı hızlandırdığını söyleyebilirsiniz? Hukuk yargılamasında dahi inisiyatif tamamen hakime bırakılmışken, ceza yargılamasında inisiyatifi ele alabilecek kaç avukat tanıyorsunuz? Bakın gene hastalığım depreşti, suçu karşı tarafta aramaya başladım bile. Aslında biz sütten çıkmış ak kaşığız da ah şu avukatlar yok mu..? Kısacası değişecekse sistem baştan aşağı değişmelidir. Avukatlar her aşamada bağımsız delil toplayabilmelidir. Delillerle bizzat temas edebilmelidir. Bulduğu delilleri Mahkemeye sunabilmelidir. Mahkeme de delil toplamamalı, toplanmış delilleri değerlendirmelidir. Tabi ki hakimler savcılar ve avukatlar buna uygun eğitilmeli, gerekli donanım ve altyapıya kavuşturulabilmelidir. Herkese saygılar sunuyorum. |
12-07-2004, 23:47 | #11 | |||||||||||||||||||
|
|
14-07-2004, 17:43 | #12 |
|
savcının kamu görevlisi olması nedeniyle yeri doğru ise, hazine avukatlarını da yukarı taşıyalım
|
14-07-2004, 19:29 | #13 |
|
Sayın Homer'in 19.4.2004 tarihli mesajında yazdıklarına katılıyorum. Avukatların bilgi edinmeleri hakkındaki geçen yıllarda yapılan düzenlemeler ve bilgi edinme hakkı tanıyan yeni yasalar avukatların delil toplamalarını kolaylaştıracaktır.
Artık delil toplamak savcıların tekelinde olmamakla avukatların bilgi edinememek gibi bir bahaneleri de kalmamıştır. Ancak unutulmamalıdır ki, avukatların sanıkları ve tanıkları göz altına alarak sorgulama yetkileri bulunmamaktadır. Bu yetki olmadıkça delil toplamak ülkemizde son derece zordur. Çünkü ülkemizde delilden suçluya gidilmemekte, önce suçlu bulunup sonra deliller aranmaktadır. Saygılarımla Sonradan eklenen not: Yukarıdaki 2004 yılında yazılan yazının yayınlanmasından sonra CMUK yerine 1.6.2005 tarihinde yürürlüğe giren CMK sayesinde değişen durumda bugün yazının güncel değeri kalmamıştır. Ancak tarihi değeri nedeniyle 2004 tarihli yazı silinmemiştir. Eski kötü günleri anmak bugünü güzelleştirir. Yeniden Saygılarımla |
16-07-2004, 14:12 | #14 |
|
YALNIZCA ADALET
Sayın Homer'e katılmak mümkün değil. Avukatı sadece sanığın suç ortağı gören yargı sistemini anlamanın mümkün olmadığı gibi. Avukatlar dosyanın seyrini değiştrimek için çok çaba sarfediyor. Ama duruşma ve duruşma dışındaki tüm taleplerde mutlaka savcının mütalaası alınıyor ve ne yazık ki bazen çok isabetsiz olan bu mütalaaya mahkeme heyeti aynen katılıyor. 5 sanıklı bir davada sanıkların biri beraat ederken benim müvekkilim ile birlikte toplam 4 sanık 7Şer yıl ağır hapis cezası ve 1 milyat T.L para cezası aldılar. Bu davanın dosyasında aynı konuda aynı taleple sadece benim yazdığım en az 8 dilekçem var. Esas hakkındaki savunmada yine aynı hususları söylediğim halde sayın mahkeme benim savunmamı (savunma dışı delillere dayandığım gerekçesiyl )reddetti. Savunmamı ispatlayan belgeleri temin edip karar düzeltme aşamasında sunmak isteyip 700 KM yol katedip Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gittim. Dosyamızı inceleyen savcı beyle görüşme talebim reddedildi. Başka bir savcı ile görüşüp durumu izah ettiğimde 'birisi ölse ben onun için yas tutmak zorundamıyım cevabını hala bir yargı mensubunun verdiğine inanamıyorum. Her nedense savunma avukatının tek amacının davayı uzatmak olduğu sanılır.Bu önyargı hem hem savcıda hem hakimde vardır. Ve ne yazık ki önyargıyı parçalamak atomu parçalamaktan daha zordur. Bu davada parçalayamadığım önyargılar yüzünden 4 tane ailenin hayatı mahvoldu.
Kısacası yargı bir bütün olmak zorundadır. Yargının amacı adaleti en hızlı ve en güvenilir şekilde sağlamaktır. Bu aşamada iddia makamının savunma makamından daha üstün olmadığını,bu sebeple avukatla aynı hizada olması gerektiğini,karadan önce savcının da bizimle birlikte dışarı çıkması gerektiğini,kalcaksa bizimde orada kalmamız gerektiğini düşünüyorum. |
16-07-2004, 14:56 | #15 |
|
Merhaba,
Karar verilirken savcının heyetle aynı ortamda bulunmasını bozma ve karar düzeltme sebebi sayarak başvuruda bulunduk.Alışılageldiği biçimde reddedildi.Karar kesinleşti ve AİHM ne başvuru yaptık. Önümüzdeki günlerde bu konuda karar verilecek. Yanlışın bir yerden dönmesi gerekir inancını korumak istiyoruz. Saygılar |
23-07-2004, 00:01 | #16 |
|
Sayın Hommer'in yazdıklarının önemli bir bölümüne katılıyorum. Problem savcının aşağı indirilmesi ile çözümlenecek türden değil. Sistemin baştan aşağı değişmesi gerekiyor. Bir düşünün usulüne uygun sunduğunuz vekaletnameye rağmen duruşmalara vekil olarak kabul edilip edilmemeniz konusunda dahi savcının mütaalası alınıyorsa bulunduğu yerin hiç bir önemi yoktur.. Silahlarda eşitlik oturulan yerde eşitlikten önde gelir, gelmelidir. Bu nedenle iddia makamından eksiltilen her yetki ancak savunma makamında arttırılan yetkide yankısını bulur. Savcıların mevcut sistem içindeki yerleri sadece oturdukları yüksek zeminle ilgili değildir. Savcı hakim evliliklerinin mentalite olarak yargılamaya verdiği zarardan kimsenin sözetmemesi ilginçtir. Evlenmemeliler demiyorum ama bu evliliklerde iki tarafında aynı mesleğe devam etmesi gerekir, iki savcı iki hakim. ancak bir savcı bir hakim yanlışların ana sebeplerindendir. Karardan önce ne biz ne savcı çıkalım dışarı. Usulde böyle değildir. Müzakkere odası denilen oda bunun içindir ve heyet gitmelidir.
Biz avukatlar yargılama faaliyetinde etkin rol almak istiyorsak, avukatlık kanunu ile birlikte bilgi edinme yasasının tanıdğı hakları sonuna kadar zorlayarak kullanmak durumundayız. Çapraz sorgunun ceza yargılaması içindeki etkisiz elaman olma durumumuzu bir nebze olsun değiştirebilecek bir gelişmedir. Sonuçta problem savcıların aşağı indirilmsei ile çözümelenbilecek kadar küçük değildir kanımca... saygılarımla |
26-04-2009, 16:51 | #17 |
|
Yüksek yargıda 'kürsü' kavgası
26/04/2009 Avukatların 'marangoz hatası' diyerek espri konusu yaptığı savcıların mahkeme heyetiyle aynı kürsüde oturmasına son veren Anayasa Mahkemesi'ne Yargıtay karşı çıktı MESUT HASAN BENLİ ANKARA - Anayasa Mahkemesi’nin yeni hizmet binasındaki, Yüce Divan salonunda savcıların oturacağı yerin avukatlarla aynı hizada inşa edilmesi yüksek yargıda tartışma yarattı. Anayasa Mahkemesi yetkilileri ‘silahların eşitliği’ ilkesi gereği savcıların mahkeme heyetiyle aynı kürsüde oturmamaları gerektiği görüşüne varıldığını belirtirken, Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker düzenlemeye karşı çıktı. Avukatlar ise uygulamadan memnun. Türkiye’deki mahkeme salonlarında savcılar, hâkimlerle aynı seviyede otururken sanık ve müdahil avukatları ise daha alt bir seviyede yer alıyor. Bu durum, AB Komisyonu’nca da eleştirilmişti. Komisyonu avukatlar aşağıda yer alırken savcıların hâkimlerle aynı kürsüde oturmasının ‘silahların eşitliği ilkesi’ne aykırı olduğuna dikkat çekmişti. Bu eleştiriler üzerine Anayasa Mahkemesi, yeni hizmet binasında Yüce Divan Salonu’nda savcıların oturdukları kürsüyle avukatların oturdukları kürsüyü aynı hizaya getirildi. Ancak bu düzenleme yüksek Yargı’da tartışma yarattı. Gerçeker: Savcı sanığı da savunur Mahkeme yetkilileri, ‘silahların eşitliği’ ilkesi gereği savcıların avukatlarla aynı hizada oturmalarının daha doğru olduğunu belirtti. Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker ise bu görüşe karşı çıktı. Savcıların heyetle aynı hizada olması gerektiğini savunan Gerçeker, şunları söyledi: “Bizce, savcıyla mahkeme heyetinin aynı seviyede, kürsüde yan yana oturmasında bir sakınca yok. Çünkü bizim sistemimizde savcılık sadece sanığın aleyhine olan hususları değil lehine olan hususları da araştırmak ve mahkemeye sunmak zorunda. Oysa Anglosakson hukuk sisteminde savcı sadece sanığın aleyhine olan hususları ileri sürebilir. Avrupa ülkelerinde de çoğunlukla durum budur. Çeşitli sistemler var. Bizde ise savcılar cumhuriyet savcısıdır. Yani savcı cumhuriyeti ve devleti temsil ediyor.” Gerçeker, Türkiye’de savcılarla heyetin aynı kürsüde oturmasından kaynaklı sorunların, savcıların farklı bir kapıdan mahkeme salonuna girmesi ve heyetin müzakere yaptığı sırada salondan çıkmasıyla, heyetin bir parçasıymış gibi davranmamasıyla çözülebileceğini ifade etti. Yargıtay Başsavcılığı yetkilileri de Gerçeker’i destekledi. Avukatlar ise Anayasa Mahkemesi’nin uygulamasından memnun. Türkiye Barolar Birliği Başkanı Özdemir Özok, şu değerlendirmeyi yaptı: “Yargıtay Başkanı’nın ve savcıların bu konudaki görüşlerine katılmıyorum. Geçmişten bugüne, hep silahların eşitliğini savunuyoruz. Bunu Batı uygar ceza hukuku ve ceza usulü de söylüyor. Savcı ile savunmanın aynı eşit koşullarda olması konusu, AB raporlarında da vurgulanıyor. Anayasa Mahkemesi böyle bir uygulamayı başlatmış. Bu nedenle kendilerine teşekkür ediyoruz. Bir yandan devletin organize gücü olan devletin iddiasını yapan onun adına dava açan savcı, bir yandan da vatandaşın hak ve özgürlüklerini savunan avukat, bunları eşit koşullarda ve eşit olanaklarla yargılama diyalektiğinde yerine alması gerekiyor. Bu uygulamayı hem olumlu buluyoruz hem de savunuyoruz.” Yargı kamuoyunda, yasal dayanak olmadan savcıların heyetle aynı hizada oturmasının ‘marangoz hatası’ diye espri konusu olduğuna dikkat çeken Özok, yargı bağımsızlığı noktasında savcı ve savunmanın eşit olanaklara sahip olması gerektiğini söyledi. Çiçek karşı çıkınca yasalaştı Savcı ve avukatların aynı hizada oturması konusu, 2004 yılında Ceza Muhakemesi Kanunu’nun TBMM Adalet Komisyonu’ndaki görüşmelerinde tartışma konusu olmuştu. Bu konudaki önerilere dönemin Adalet Bakanı Cemil Çiçek ile kanunla ilgili oluşturulan Alt Komisyon’un Başkanı AKP’li Hakkı Köylü karşı çıkmıştı. Köylü, “Türkiye henüz böyle bir düzenlemeye hazır değil. Ayrıca savcı kamuyu yani devleti temsil ediyor. Onun için hâkimlerin bulunduğu kürsüde oturmasında bir sakınca yok” demişti. http://www.radikal.com.tr/Radikal.as... ategoryID=77 |
27-04-2009, 11:01 | #18 |
|
-Ama bizim sistemimizde, savcı sanığın lehine olan delilleri de toplar.
Ne büyük bir demogojidir bu! Tamam, toplamasın ama karşılığında da kürsü işgali sona ersin. Ben asıl yargıçları anlamıyorum. Savcının, kürsüde oturmasına, kürsünün asıl sahibi sesini çıkartmıyor. (çıkartamıyor) Ondan sonra konu sanki avukat-savcı çatışmasına dönüşüyor. Kürsünün sahipleri! Kürsülerinize sahip çıkın onları iddia makamı da dahil kimseyle paylaşmayın! Vatandaşlarımız da asliye ceza mahkemelerini iki hakimli zannetmez böylece. |
27-04-2009, 18:12 | #19 |
|
EREN'in ifadesi ne kadar güzel, "iki hakimli" mahkeme.
Gerçekten de hakim - savcı geçişleri ve aynıyeti o kadar yüksek oranda ki, zaman zaman fısırdaşarak "ne karar versek acaba" diye konuştukları da aşikar. Bu bakımdan yürünecek çok yol var, biz yürümesek de ensemizden vuracak olan AB nasılsa yürütür bizi... |
29-04-2009, 12:54 | #20 |
|
Ben bu konuda, Sayın Yargıtay Başkanımız gibi düşünüyorum.
Neden; "Savcı" kelimesinden önce gelen " Cumhuriyet" kelimesinden dolayı. |
29-04-2009, 13:37 | #21 | |||||||||||||||||||||||
|
Sayın Atahun, Savcı kelimesinden önce gelen "Cumhuriyet" kelimesi, savcıya Adalet Bakanlığınınn denetim yetkisinden kurtulma hakkı veriyorsa, haklısınız derim. Veriyor mu peki? Hayır, çünkü savcı Adalet Bakanlığınınn denetimi altındadır. Savcı Adalet Bakanlığı tarafindan denetildiği sürece de "Yürütme Organına" dahildir. Yürütme Organına bağlı bir makamın hakimle aynı seviyede bulunması kuvvetler ayrılığı prensibine ters düşüyor bence. SAYGILARIMLA |
29-04-2009, 14:05 | #22 | |||||||||||||||||||||||
|
İşte sorunun özü...
Sorunun özü tam da burada... İddia makamının yargıcın kürsüsüne oturtulması, hakimlik ve savcılık meslekleri arasındaki sınırların silikleştirilmesi, iki ayrı meslek grubunun özdeşleştirilmesi tek bir amacın uygulamasıdır: Yürütmenin yargı üzerindeki etkisini korumak ve arttırmak. O yüzden hakim - savcı aynı kürsüyü, aynı lojmanı, aynı sosyal ortamı paylaşır/paylaştırılır. O yüzden Hakimler Yüksek Kurulu ile Savcılar Yüksek Kurulu 12 Eylül ile birleştirilmiş ve adalet bakanının başkan, müsteşarının ise doğal üye olduğu HSYK kurulmuştur. Şunu kabul edelim; biz, savcıları müzakere esnasında duruşma salonundan çıkartmak için genelge yayımlayan bir ülkeyiz! Genelge! Düşünebiliyor musunuz; heyet müzakere yapıyor, yanlarında iddia makamı? Aaaa pardon ama, iddia makamı "sanığın sadece aleyhine değil lehine olan delilleri de topluyordu değil mi?" O zaman başka... Kürsüde de otursun iddia makamı, hatta eski usule dönelim, müzakereye de katılsın. Nasıl olsa sanığın hem lehine hem aleyhine delilleri toplamıyor mu? İşte sihirli formül bu! Sanığın hem lehine hem aleyhine olan delilleri toplamak! Ama bir dakika; savunma makamı sanığın lehine olan delilleri; katılan vekili de aleyhe olan delilleri topladığına göre bu iki avukatı toplarsak, kabaca bir hesapla bir iddia makamı etmez mi? O zaman, sanık müdafii ve katılan vekili, bir sandalyeyi paylaşmak kaydıyla kürsünün bize göre sağ tarafında oturmalıdır. Evet, yeni önerim bu. Şöyle bir slogan olabilir: KAYIN KENARA! BİZ DE GELİYORUZ! |
03-05-2009, 00:44 | #23 |
|
Sevgili habibe
konuya ilişkin tartışma ilgimi çekmekle birlikte şimdilik girmek istemiyorum.Sadece yazında yanlış bir alıntı var onu belirtmek istiyorum.Yasa hazırlanırken savcıların avukatlarla aynı düzeye gelmesine yani kürsüden inmesine yönelik düzenlemeye karşı çıkan AKP değil CHP lilerdi.CHP li vekiller savcı devleti temsil eder devlet avukatla aynı seviyede olmaz gerekçesi ile itiraz etmişlerdi.Bunu şiddetle dile getiren vekilin ismini şimdi hatırlamıyorum ama bulailirim.Eski bir savcı idi bu CHP li vekil. Saygılarımla |
03-05-2009, 01:42 | #24 | |||||||||||||||||||||||
|
Savunma makamı ile iddia makamı arasındaki kürsü çekişmesi yüzünden sanıklar neden lehlerine olan delillerden oluyor doğrusu anlamış değilim. Bu yorumu talihsiz buluyorum. Ayrıca madem bu kadar keskin çözümler üretiyorsunuz Savcılar Adalet Bakanlığı'nın denetimi altında oldukları için bu kurum lağvedilmeli sonucuna varalım öyleyse.. |
03-05-2009, 10:32 | #25 |
|
Arkadaşlar
ben alıntı yapmayı beceremediğim için söylenenlere bire bir cevap vermeyi beceremiyorum.Bu sitede de yazarken alınganlıkları da gözetmek gerektiğini gördüğüm için fikir yürütürken zorlanıyorum.Belki meseleleri bilimsel makaleler şeklinde ele almak daha iyi olacak ama bu tür yazılarında okunmadığını biliyorum. Tartışmaya gelince konuya tamamen uzak olanlarla tartışmak ta çok zor ve ülkemiz hukukçuları olarak (hakimi-savcısı ve avukat ile ) bu toprağın çamurundan çıkan insanlarız.hak kavramına da kültürel olan yabancı olup hukuk felesefesi ile ilgilenmeyen kişileriz.bu da bizi hukuksal alanda yetersiz yanlış beyanlarda bulunan hukukçular yapıyor. kiimseyi darıltmak için demiyorum ama çıkıp bir meslektaşımız sulh ceza mahkemesinde savcıdan bahsediyorsa ya da kompleksli avukatın savcıyla inatlaşması diyebiliyorsa yada en iyi niyetlimiz avukatın davayı uzatmak yolunda çaba göstermesinin yanlış olduğundan bahsediyorsa bazı müesseseleri henüz anlayamamış ve özümseyememişiz demektir. konuya ilşikin yazılardan temelde katılmasam da homer'un beyanları ilgi ve dikkat çekicidir. ancak savcıların heyetten mutlaka inmesinin sağlanmasının yanısra bazı küçük düzenlemelere de ihtiyaç vardır.örneğin farkındamıyız bilmiyorum ama savcıların kendilerine ait bir dosyası yoktur.ilginçtir ki savcılar mahkemenin dosyasını kendilerinin olarak kabul etmektedirler. savcıların mukayeseli hukuktaki konumlarını ise tamamen unutmuş gibiyiz.savcılar özünde avukattır.kamu adına avukatlık yaptıkları için kamu avukatıdırlar.avukatlar yani müdafiler ise savunma avukatıdır. savunma avukatınınn tek bir görevi vardır o da müvekkilinin hak ve menfaatlerini korumak.oysa kamu avukatının önceliği kamunun menfaatidir. eğer savunma avukatı kamu menfaatini öne alırsa o zaman varoluş anlamı kalmayacaktır.sanık ya da şüpheli kolluk vesavcılığın yanısıra birde kendi avukatı ile mücadele etmek zorunda kalacaktır.oysa EREM in dediği gibi avukatın müvekkiline sadece yararı dokunabilir.eğer davayı uzatmak müvekkilinin yararına ise bunu da yapacaktır.avukatın delil karatması ile bu meseleyi karıştırmadan ele almak gerektiğini de belirtmeliyim.avukatın görevi maddi gerçeği ortaya çıkartmak ya da adaleti sağlamakta değildir.alman hukukundan gelen bir sözü tekrarlamak gerekirse avukat asla yalan söylememz ama her doğruyu söylemek hakkınada sahip değildir.Bu nedenle sır saklama hak ve tyükümlülüğüne sahiptir.Üstelik bu hak bizim hukukumuzda mukayeseli hukuka göre çok daha mutlaktır.Mukayeseli hukukta kara para suçlamalarında sır saklama hak ve yükümlülüğü sözkonusu değilken bizim hukukumuzda bu ayrım da yapılmamıştır. konuyu biraz genişlettim özür dilerim. |
03-05-2009, 11:30 | #26 | |||||||||||||||||||||||
|
Bazen basit bir cümleyi kurmak, gözümüzün önündekini görmek bile ne kadar zor oluyor. Meslektaşımız devamlı gözümüzün önünde olanı, bizlerin kanıksadığı bir olayı çok güzel ve yalın bir şekilde ifade etmiş kendisine teşekkürlerimi sunmak istiyorum. Savcılarımız kamu haklarını savunurken düzenlemeler sonucunda kısıtlı da olsa yargı yetkisi kullanmaktalar. Savcılık hem sanık lehinde hem de alehinde delil toplar deniliyor. Takipsizlik kararları veya yargılama sırasındaki beraat istemleri buna delil olarak gösteriliyor. Bir yönü ile doğru ama eksik. Savcı yani müddei umumi, kamu adına iddiada bulunan kişi. Barolarımız kamu kurumu niteliğinde meslek odası değil mi? Avukatlar görevlerini yaparlarken müvekkillerinden bağımsız değiller mi? Savunma yargının kurucu unsuru değil mi? Avukatlar suçtan zarar gören vekili olduklarında aynı zamanda iddia makamı görevini de üstlenmiyorlar mı? Savcılar madem iki türlü delil topluyorlar öyle ise yerleri çok açık belli gibi hakimle aynı kürsüde değil, hakimlerin tam karşısında, avukatlarla eşit seviyede olması gerekmez mi? Kendilerine ait dosyaları olan, kendi araştırmalarını kendileri yapan, bizler gibi adliye dışında yerleri olan birim olmaları gerekmez mi? Neden Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu? Savcıların tayin işlemlerinde hazine ve kamu avukatlarının tabi oldukları statüye tabi olmaları daha doğru değil mi? Ceza hakimi ara kararı verirken her defasında neden "istem gibi" diye cümlesine başlar? ........ Sorular epey uzayacak, soru uzadıkca sorunun ne kadar derin olduğu bir kez daha ortaya çıkacak. Anayasa Mahkemesi'nin yüce divan duruşma salonunu düzenlemesi sırasında, savcıların oturma düzeninin belirlenmesine, o sandalyeye oturacak olan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ve Başsavcı vekilleri ses çıkartmayıp Yargıtay Başkanının tepki göstermesi aslında çok şeyi anlatıyor. Görülmekte olan sansasyonel bir davada siyasilerde gazetecilerde birilerinin avukatlığı görevini üstlenme modasına uyarak Sayın Yargıtay Başkanı'da Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının avukatlığına mı soyunuyor? Yargıtay başkanlığı görevine Yargıtay Kanunu gereği Yargıtay Büyük Genel Kurulu tarafından seçilmiş bulunan Sayın Gerçeker, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü Tahkim Kurulundaki görevine yönetmelik hükmü ile GSGMüdürünün teklifiyle Spordan sorumlu devlet bakanı tarafından 4 yıl süre ile atanmıştır. Bu arada konu ile ilgisiz ama bir bilgi olsun. |
04-05-2009, 09:46 | #27 | |||||||||||||||||||||||
|
Sayın Külçür, Bu yorumun sebebi, savcıların sadece ama sadece yargıca ait olması gereken kürsüde oturmalarının gerekçesi olarak "ama iddia makamı sanığın sadece aleyhine değil lehine olan delilleri de ileri sürer" klişesinin tartışılan olayla olan ilgisizliğini vurgulamak içindi. Çünkü, neyi tartışmaya açsanız karşınıza hep bu klişe çıkıyor... Savcılar bakanlığın denetimi altında olduğu gerekçesi ile bu kurum elbette lağvedilmemelidir ama, işte tam da bu sebepten ötürü yani idarenin denetimi altında olmaları sebebi ile yargıcın kürsüsünde oturmamalıdırlar. Selam ve saygılarımla... |
05-05-2009, 15:04 | #28 |
|
Bence şöyle bir çözüm getirilebilir, cumhuriyet savcılarının ve avukatların eşit düzlemde olması açısından avukatlar da o kürsüye çıkarılsın. Böylece sıkıntı çözülmüş olur.
|
18-06-2011, 00:13 | #29 |
|
Cumhuriyet Savcınıns kürsüdeki yeri.
Cumhuriyet Savcısının duruşma sırasında hakimin yanında ve kürsüde bulunması işlemine son verilerek, savunma makamı ile aynı hizada ve hakime eşit uzaklıkta bulunması yönünde düzenleyici işlem tesis edilmesi talebinin zımnen reddine dair Adalet Bakanlığı işlemlerinin iptali için Ankara 2. İdare Mahkemesinin 2006/2331 Esas sayılı dosyasında Bursa Barosu Başkanlığı ve bir grup avukat tarafından 2006 yılında iptal davası açılmıştır.
Dava, “Anayasanın 142. maddesinde de açıkça belirtildiği üzere; mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişi ve yargılama usulleri kanunla düzenlenir. Dava konusu işlemin de bu nitelikte yerine getirilmesi, yargılama usulleri ile ilgili bir talep mahiyetindedir. Dolayısıyla kanunla düzenlenmesi gereken hususların idare tarafından genel düzenleme yetkisine dayanılarak düzenlenmesi mümkün değildir. Yargılamanın şekline ilişkin düzenlemelerin Anayasanın 142. maddesi ve yine Anayasamızda ifadesini bulan kuvvetler ayrılığı prensibi gereğince kanunla yapılması gerektiğinden, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununda düzenlenmeyen yargı faaliyetine ilişkin bir uygulamanın idare tarafından idari bir işlemle düzenlenmesi kuvvetler ayrılığı ilkesi ve mahkemelerin bağımsızlığı çerçevesinde Anayasanın anılan hükümlerine aykırılık teşkil edecektir” gerekçesi ile reddedilmiştir (Ankara 2. İdare Mahkemesinin 5.7.2007 tarih, 2006/2331 Esas, 1502 Karar sayılı İlamı). Karara karşı yürütmeyi durdurma talebiyle yapılan temyiz başvurusu şöyledir; “Anayasanın 142. maddesi hükmü dikkate alındığında ; mahkemelerin işleyişi ve yargılama usullerinin kanunla düzenleneceği hususunda tereddüt yoktur. Ancak, mahkemelerdeki oturma sistemi ile ilgili yasal bir düzenleme yapılmaması nedeniyle, uygulamadaki çarpık fiili durumun, evrensel kurallar, uluslararası sözleşmeler, Anayasa ve günümüz hukuki mevzuatı ve ceza hukuku sistematiği dikkate alınarak düzeltilmesi gerekmektedir. Buna göre ; Savcının, yani iddia makamının, kürsüde hakimin yanında ve savunma makamından yukarıda oturmasının; 1)Hakimin tarafsız olmadığı, iddia makamı ile birlikte hareket ettiği izlenimini yaratması, dolayısıyla mahkemelerin tarafsızlığı ilkesini zedelemesi nedeniyle, herkesin tarafsız bir mahkeme tarafından, davasının görülmesini istemek hakkına sahip olduğuna dair Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesine aykırılık oluşturduğu, 2)İdari görevlere sahip olan ve Adalet Bakanlığından emir alabilen savcının, hakim üzerinde savunmadan daha etkili olduğu , hakimin kurumsal özerkliğinin idari bir bürokratik yapı ile iç içe geçtiği , yargıcın siyasal iktidarın denetiminde olduğu izlenimini yaratması nedeniyle, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesindeki herkesin bağımsız bir mahkeme tarafından davasının görülmesi hakkına sahip olduğuna dair hükme aykırı olduğu, 3)Savcının, savunma makamından daha güçlü olduğu imajını yaratması ve bireylerin haklarının verilmesi ve hukukun temel prensiplerine göre eşitliğin sağlanmasının gerektiği, dolayısıyla da, herkesin, hakkaniyete uygun bir şekilde davasının görülmesi hakkına sahip olduğuna dair Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesine aykırılık teşkil ettiği, hususları sabittir. Anayasamızın 90. maddesine göre, usulüne uygun olarak yürürlüğe konmuş milletlerarası antlaşmalar kanun hükmündedir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi m 6 ve Anayasa m 36 kapsamında adil yargılanma hakkının tesisi, Anayasa m 2 uyarınca demokratik bir hukuk devleti olmanın gereği , silahların eşitliği sağlanarak, savcı ile müdafiinin konumu arasındaki uçurumu giderecek düzenlemenin yapılması gerekir. Bu konuda, kanun bulunmaması, kanundan daha üst düzeyde bulunan normların dikkate alınmaması sonucunu doğurmaz. Sayın Mahkemenin görüşüne göre, savcıların yargılamadaki konumunun yasayla düzenlenmemiş olduğu, yani, kanunsuz yargılama yapıldığı dikkate alınarak, tüm yargılama ve hükümlerin geçersiz sayılması gerekmektedir. Savcıların, savunma makamı ile eşit konuma getirilmesi yargı yetkisinin kullanılması niteliğinde değildir. Çünkü objektif nitelikte yapılacak idari bir düzenleme ile yargıya müdahale edilmiş olmaz. Savcılara, kanunla, kürsüde hakimin yanında oturma hak ve yetkisi verilmemiştir. Kanunla veya herhangi başka bir düzenleyici işlemle verilmemiş bir yetki de, kazanılmış hak doğurmaz. Mevcut uygulamanın ortadan kaldırılması ile savcıların bağımsızlığı, tarafsızlığı ile adil yargılanma gerçekleşebilir. Savcıların savunma makamıyla eşit konuma getirilmesi ve silahların eşitliğinin sağlanması yolunda yapılacak düzenleme ile yargıya müdahale edilmiş olmamakta, aksine, adil yargılanma hakkının ihlali niteliğindeki mevcut uygulama, uluslararası normlara uygun hale getirilmektedir. Konuya ceza hukuku sitematiği açısından yaklaştığımızda da aynı sonuca ulaşırız. 5237 sayılı TCK'nın 6-d maddesinde yargı görevi yapan deyiminden; yüksek mahkemeler ve adlî, idarî ve askerî mahkemeler üye ve hakimleri ile Cumhuriyet savcısı ve avukatların anlaşılacağı açıkça belirtilmiştir. Yani, avukat da, Yeni TCK sistematiğinde, yargı görevi yapanlar arasında sayılmış ve iddia makamıyla eşit tutulmuştur. Aynı yöndeki bir düzenleme de 1136 sayılı Avukatlık Kanunu'nun 1.maddesinde belirtilmiş olup, avukatın, bağımsız savunmayı serbestçe temsil edeceği hükme bağlanmıştır. Bu nedenle savcı ile avukatın duruşmadaki konumunun aynı olması gereklidir. Ceza Muhakemesi Kanunu sistematiğimiz bir bütün olarak incelendiğinde de, yargılama boyunca ve yargılama faaliyetinin tüm aşamalarında, yargılama makamından sadece ve sadece talep etme yetkisi bulunan ve bu bağlamda yargılama boyunca müdafaa ile tamamen eşit haklara sahip olan (silahların eşitliği ilkesinin doğal sonucu) savcının, duruşma salonlarındaki mevcut konumunun ne kadar yanlış olduğu bir kez daha ortaya çıkmaktadır. -“Adaletin yalnızca yerine getirilmesi yetmez, aynı zamanda yerine getirildiğinin de gösterilmesi gerekir.”[1], [2] Savcıların kürsüden inmeleri, iddia ve savunmanın, mahkeme karşısında eşitliğinin sağlanması açısından zorunludur. Şekilde eşitlik sağlanmadan , esasta eşitlik sağlanması mümkün değildir. Savcının müzakereler sırasında dışarı çıkmaması , konuşurken veya hüküm fıkrasının okunması sırasında ayağa kalkmaması, savunmadan daha değişik giyinmesi, daha yukarıda ve hakim yanında durması gibi şekli eşitsizlikler giderilmedikçe, yargılamanın adil sayılması mümkün değildir. 2992 Sayılı Adalet Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunun, 1. maddesinde ; Adalet Bakanlığı’nın adalet kurumlarının geliştirilmesi ve denetimi, adalet hizmetleri ile ilgili araştırma ve hukuki düzenlemelerin yapılması amacıyla kurulduğu , 2. maddesinde de ; kanunlarla kurulması öngörülen mahkemeleri açmak ve teşkilatlandırmak, her derece ve türdeki adalet kurumlarını planlamak, kurmak ve idarî görevleri yönünden gözetim ve denetimini yapmak ve geliştirmenin, adalet hizmetleriyle ilgili konularda, gerekli araştırmalar ve hukuki düzenlemeleri yapmak, görüş bildirmenin, Adalet Bakanlığı’nın görevi olduğu belirtildiğinden, Adalet Bakanlığının görev ve yetkisinde olan hususları düzenlemekten kaçınması mümkün olmamalıdır. 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun 9. maddesine göre ceza mahkemelerini, 16. maddesine göre de Cumhuriyet başsavcılıklarını kurma hak ve yetkisine sahip olan Adalet Bakanlığı, uluslararası sözleşme hükümleri, ceza hukuku sistematiği ve mevzuat hükümlerini dikkate alarak, objektif olarak yargılamada, yürütme organını temsil eden savcının konumunu belirleme hak ve yetkisine de sahiptir. YÜRÜTMENİN DURDURULMASI TALEBİMİZ 1)İDARİ İŞLEMLER AÇIKÇA HUKUKA AYKIRIDIR . Dava ve savunmaya cevap dilekçelerimizde belirttiğimiz nedenlerle, idari işlemlerin hukuka aykırılığı tartışmasızdır. Esasen ; Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü tarafından Bursa Barosu Başkanlığı’na gönderilen 204.2006 Tarih ve 16752 sayılı yazıda ; “..Bahse konu yazı içeriğindeki görüş ve öneriler ülkemizin Avrupa Birliği’ne uyum sürecinde gerçekleştireceği mevzuat değişikliği çalışmaları kapsamında değerlendirilmektedir.” denilerek, işlemin hukuka aykırılığı, en azından talebimiz doğrultusunda değişiklik yapılması gerekliliği davalı Bakanlık tarafından da kabul edilmektedir. ( Bu yazı dava dilekçesi ekinde EK 4 olarak sunulmuştur.) Bakanlık yazısındaki “Avrupa Birliği’ne uyum sürecinde gerçekleştirilecek mevzuat değişikliği” ibaresinin üzerinde durmak gereklidir. 7-9 Temmuz 2006 tarihlerinde Türkiye Barolar Birliğince organize edilen “Bir Organ Olarak Savcılık” konulu sempozyumda, karşılaştırmalı olarak savcının konum ve özellikleri tartışılmıştır. Sempozyumda “Avrupa Konseyi/ Brüksel Türkiye Cumhuriyeti’nde Yargılama Siteminin İşleyişi İstişare Raporu” aynen sunulmuştur. Dava konumuz ile ilgili olarak raporda aynen ; “.. Bu şekilde işleyen bir yargısal sistemde özellikle zorlu davalarda, hakim ve savcının arasındaki bu sıkı bağ, bu yakın ilişki dolayısıyla, yargı kararının tarafsızlığı bir takım çevrelerce mutlaka sorgulanacak ve kafalarda soru işaretleri oluşacaktır. 3.7 Ceza yargılamasının seyrinde, savcı ve savunma avukatı arasındaki eşitliği sağlamaya yönelik önlemlerin bir an önce alınmasını tavsiye ediyoruz. ..Ceza yargılamasının her aşamasında savunma avukatı ve savcı arasında mutlak bir eşitlik sağlanmalıdır. 3.10 Savcı ve savunma avukatlarının , mahkeme salonlarında eşit seviyede yerlerde durmasını tavsiye ediyoruz. Zeminde konuşlanmış, karşılıklı masalarda oturmalarını tavsiye ediyoruz. ...Savcı yükseltilmiş bir platform üzerinde ve hakimin hemen yanında oturmaktadır. Savunma avukatı ise, zeminde yer alan bir masada, halkla ve sanıkla aynı seviyede bulunmaktadır. Daha önceki istişare raporlarında dile getirildiği gibi, savcının yeri değiştirilmeli, hakimin yanı başı ve yükseltilmiş platform yerine, savunma avukatıyla aynı konuma getirilmelidir. Savcının duruşma salonundaki yerinin, savunma avukatıyla aynı seviyede ve onun karşısı ya da yanı olduğunu tekrarlıyoruz. 3.11.2003 İstişare Raporu’nda dile getirildiğinde de, Adalet Bakanlığı bu görüşe katıldığını ve olması gerekenin savcının savunma avukatıyla eşit seviyede yerleştiği bir duruşma salonu uygulaması olduğunu söyledi. Yeni kurulacak istinaf mahkemelerine bu şekilde bir düzen verileceğini belirtti. Yeni mahkemelerin inşası halinde, savcıların zemin seviyede ve savunma avukatlarının karşısında oturacağı şekilde düzenlemeler yapılacağını dile getirdi. 2004 raporuna karşılık verdiği cevapta da, Adalet Bakanlığı bu yaklaşımını tekrarladı. Ancak bu sefer, avukatların yerini değiştireceklerini ve yeni kurulacak olan istinaf mahkemelerinde avukatların da yükseltilmiş bir platform üzerinde görevlerini icra edeceklerini söyledi. Ve bu şekilde düzenlemenin zaman ve finansal kaynak gerektirdiğini de belitti. Biz, şu anda bundan daha fazlasını yapmanın mümkün olduğu görüşündeyiz. 3.14 Türk hakim ve savcıları , tabii ki farklı roller üstlendiklerinin bilincindedir. İddia ettiklerine göre, birbirlerinden etkilenmiyorlar. Ama dışarıdan bakan insanlara,... çıkarların çatıştığı izlenimi veriliyor. İstinaf mahkemelerinde yeni düzenlemeye gidilmesi olumlu bir gelişme olacaktır. Ancak ... tavsiyelerimiz doğrultusunda değişiklik yapılması ne zaman, ne de finansal kaynak ister. Bu yüzden bu tavsiyelerimizin bir an önce gerçekleştirilmesi taleplerimizi tekrarlıyoruz. Hakim ve savcıların mahkeme salonlarına giriş ve çıkışlarını birlikte gerçekleştirmelerinin, yükseltilmiş seviyede aynı kürsüde oturmalarının, benzer cüppeler giymelerinin, bu sırada savunma avukatının başka türde bir cüppe giymesinin, savcının aşağısında alçak bir zeminde yer almasının, halka ayrılmış kapıdan salona girip çıkmasının simgelediği gerçek küçümsenemez. 3.15 Bir adım sonrasında, yeni inşa edilecek istinaf mahkemeleri binalarında hakimin yanı sıra avukatın da yükseltilmiş bir platformda yer almasının da bir dezavantajı vardır. Bu durumda da, savunma avukatı müvekkiliyle ayrı kalacak, duruşma sırasında mahkemenin izni olmadan ya da ara talebinde bulunmadan müvekkiliyle görüş alışverişinde bulunamayacaktır. 3.16 Bize göre, devleti temsil etmesi dolayısıyla savcıya özel bir statü tanımak, özel bir kimlik vermek de ayrı bir tartışma konusudur. Toplumu temsil etmesi dolayısıyla, özel statü bir tek devletin mahkemesine, hakimine aittir. Savcı ise ceza yargılamasında bir tarafı temsil eder, devlet bu tarafın adıdır, savunma avukatı da diğer tarafı temsil eder, bu diğer taraf da insandır. Tüm bu veriler doğrultusunda, en uygun ceza yargılaması sistemi, mahkemenin savcıdan ayrı bir bölümde görülmesini gerekir.” Yukarıdaki rapordan da anlaşılacağı üzere mevcut uygulamanın ceza adaleti sistemine ve hukuka aykırı olduğu açıkça Adalet Bakanlığı tarafından da kabul edilmektedir. 2- İDARÎ İŞLEMİN UYGULANMASI HALİNDE TELAFİSİ GÜÇ VEYA İMKANSIZ ZARARLARIN DOĞMASI SÖZ KONUSUDUR Yukarıda açıklanan nedenlerle dava konusu işlemin, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesini ihlal ettiği husus sabittir. Bu durumda, savcının dava konusu konumu ile katıldığı tüm duruşmalarda yapılan işlemlerin, adil yargılanma hakkını ihlal ettiği sonucuna varılır. Bu hukuka aykırı duruma bir an evvel son verilmesi gerekmektedir. Hukuka ve adalete aykırı durumun sürdürülmesi nedeniyle, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılan ve yapılacak başvurular sonunda, Devletimizin tazminat ödemeye mahküm olması yanında, 5271 sayılı Ceza muhakemesi Kanunu’nun 311/f maddesi gereği yeniden yargılama yapılmasına sebebiyet verilmesi nedeniyle, ileride telafisi güç zararların doğacağı tartışmasızdır. Ama en önemlisi, savcıların mevcut konumuyla katıldıkları duruşmaların, ülkemizdeki adalete ve adalet sistemine olan güveni zedelemesi ve bunun yarattığı yıkıcı manevi sonuçlardır. Savcıların müzakereler sırasında mahkeme salonunda kalmasına, yargılama devam ederken hakimden dosyayı isteyerek incelemesine, hüküm sırasında ayağa kalkmamasına, hakimle fısıldaşmasına ve davayı tartışmasına, hatta bazen hakimlerin iddia makamına hiç söz vermeden iddia makamı yerine geçerek esas hakkında mütalaa vermesine ve sair durumlara bir an önce son verilmesinin, adalete olan güven ve inanca katkıda bulunacağı ve yargının telafisi güç derecede yıpranmasına engel olacağı şüphesizdir. Yukarıda açıklanan nedenlerle ; yürütmeyi durdurma talebimizin kabulünü talep ediyoruz. SONUÇ VE İSTEK : Yukarıda açıklanan ve resen belirlenecek sair sebeplerle; yasal düzenleme yapılıncaya kadar, Cumhuriyet Savcısının duruşma sırasında hakimin yanında ve kürsüde bulunması işlemine son verilerek, savunma makamı ile aynı hizada ve hakime eşit uzaklıkta bulunması yönünde, davacıların düzenleyici işlem tesis edilmesi talebini zımnen reddeden Adalet Bakanlığı’nın 28.2.2006 ve 3.3.2006 tarihili işlemlerinin ve halen Cumhuriyet Savcısının duruşma sırasında hakimin yanında ve kürsüde bulunması dair uygulamanın iptali talebi ile Ankara 2.İdare Mahkemesinin 2006/2331 Esas sayılı dosyasında açılan dava sonunda, Sayın Mahkemenin davanın reddine dair verdiği 5.7.2007 tarih ve 2007/1502 Karar saylılı Kararının bozulmasını ve dava konusu işlemlerin yürütmesinin durdurulmasını kendi adımıza asaleten ve Bursa Barosu Başkanılığı’na vekaleten saygılarımızla arz ve talep ederiz. 14.11.2007.” Danıştay 10. Dairesi 2007/8790 Esas sayılı dosyada yaptığı temyiz incelemesinde yürütmeyi durdurma talebimizi hiçbir somut gerekçe göstermeden reddetmiştir. Temyiz incelemesi halen sonuçlandırılmış değildir. [1] Adil yargılanma Hakkı ve Ceza Hukuku, Prof. Dr. Kayıhan İçel- Doç. Dr. Yener Ünver, 2004, s. 121 [2] İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi Kararlarında Adil Yargılanma Hakkı, Dr. Sibel İnceoğlu, 2002, s.184 |
03-06-2012, 19:13 | #30 |
|
AİHM ilginç bir karar çıktı!
Savcının yukarıda oturması adil yargılanmaya aykırı değil Kemal Göktaş -------------------------------------------------------------------------------- Türk hukukunun en eski tartışmalarından biri olan “savcıların hakimlerin yanında oturması” konusunda AİHM’den (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi) ilginç bir karar çıktı. Yaralama ve kastı aşan adam öldürme suçlarından 2001 yılında mahkum olan Ümit Diriöz, davasının görüldüğü Fatih Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki duruşmalarda kendisi ve avukatının oturduğu yerin, Cumhuriyet Savcısının fiziki olarak oturdugu yerden aşağıda bulunması ve Cumhuriyet Savcısının yüksekte bulunmasının, savunma ve iddia makamlarına eşit olanakların verilmesi anlamına gelen “silahların eşitliği” ilkesine aykırı olduğu iddiasıyla AİHM’e başvurdu. Diriöz ayrıca avukatının duruşma salonuna girerken herkesin girdiği kapıyı kullanmasına rağmen, Cumhuriyet Savcısı ve hakimlerin birlikte başka bir kapıdan duruşma salonuna girmelerinin de adil yargılanma hakkına aykırı olduğunu savundu. Hükümetin savunması Hükümet, AİHM’e gönderdiği savunmada hakim ve savcıların oturma düzeninin Türk hukuk pratiğinde yerleşik bir uygulama olduğunu, savcının kamuyu temsil ettiğini, bu yüzden hem sanıkların hem de mağdurların haklarını korumaya çalıştığını ileri sürdü. Cumhuriyet Savcısının sadece failin aleyhine olan delilleri değil, lehine olan delilleri de toplamakla görevli olduğuna işaret edilen savunmada “Bu durumda Cumhuriyet Savcısının duruşma salonunda fiziki olarak savunma ve mağdurların üzerinde, hakimlerin belli mesafe uzağında bulunması tamamen sembolik bir uygulamadır” denildi. Hükümet bu gerekçeyle başvurunun reddedilmesini istedi. AİHM önceki gün verdiği kararda ise duruşmadaki oturma düzeninin fiziken Cumhuriyet Savcısına ayrıcalıklı bir konum verdiğini kabul etti. Ancak mahkeme, bu ayrıcalıklı konumun duruşma sırasında menfaatlerini savunduğu başvuranı dezavantajlı bir konuma getirmediğini savundu. Kararda bu nedenle oturma düzeninin “silahların eşitliği” ilkesinin ihlali anlamına gelmediği ifade edildi. AİHM bu gerekçeyle başvuruyu reddetti. http://haber.gazetevatan.com/aihm-il...55106/1/Gundem |
Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk) | |
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Yanıt | Son Mesaj |
Duruşmada Sanığın Yeri Neresi? | Av.Habibe YILMAZ KAYAR | Hukuk Sohbetleri | 35 | 19-11-2010 00:03 |
Savcının ölüm sebebini otopsi belirleyecek | Seyda | Hukuk Haberleri | 11 | 09-12-2006 12:09 |
Savcının aynı zamanda suçun mağduru olması | AV.SERTANn | Meslektaşların Soruları | 8 | 25-10-2006 07:43 |
İş Yeri Sendika Temsilcisi... | ege | Meslektaşların Soruları | 3 | 19-01-2003 16:02 |
Park Yeri | ezerbey | Hukuk Soruları Arşivi | 1 | 04-03-2002 21:10 |
Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir. |