Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

Taşınmaz mülkiyetinin kapsamı, bitkiler

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 02-04-2021, 11:04   #1
mukadder

 
Varsayılan Taşınmaz mülkiyetinin kapsamı, bitkiler

Bir hasat dönemi için ekilen arpa, buğday gibi bitkilerin hukuki niteliği TMK 684. Madde de belirtilen bitkiler kapsamında değerlendirilebilir mi?

Bu bitkiler kalıcı bitki olarak değerlendirilebilir mi?
Old 02-04-2021, 12:18   #2
Yücel Kocabaş

 
Varsayılan

TMK.m.684'ü 685 m. ile birlikte değerlendirmek gerekir.
Buğday arpa gibi bitkiler "doğal ürünler" dendir.

TMK.m. 685/3'e göre, "Doğal ürünler asıl şeyden ayrılıncaya kadar onun bütünleyici parçasıdır" " Bir şeye malik olan kimse , o şeyin bütünleyici parçasına da malik olur.(684/1) " Bir şeyin maliki ,o ürünün de maliki olur"(685/1) Dolayısı buğday arpa gibi ürünler hasat edilip tarladan ayrılıncaya kadar tarla sahibine ait sayılır.
Old 02-04-2021, 12:50   #3
Yücel Kocabaş

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan mukadder
Kendiliğinden yetişmediği için buğday, arpa doğal ürün olarak kabul edilebilir mi (Tşk.Notundan)

Doğal ürün doğada kendiliğinden yetişen ürün olarak değil kira gibi hukuki ürünün karşıtı olarak kullanılmıştır.
Prof.Dr. Kemal Oğuzman da buğdayı doğal ürüne örnek olarak göstermektedir.( Oğuzman-Seliçi-Oktay Özdemir Eşya Hukuku 2015,sh:291)
Old 02-04-2021, 13:07   #4
mukadder

 
Varsayılan

hakim bey ilginize teşekkür ederim...
sorumun kaynağı şu;


Nisan 2019 tarihinde ortaklığın satış yoluyla giderilmesi kararı kesinleştikten, davacı tarafından bu karara istinaden Temmuz 2019 tarihinde satış talebinde bulunulduktan ve Ağustos 2019 tarihinde satış memurluğunca yapılan keşif sonucu düzenlenen bilirkişi raporları taraflara Eylül 2019 tarihinde tebliğ edildikten sonra, Aralık 2019 tarihinde, dava konusu taşınmaz davalılar tarafından ekilmiştir. Yüksek yargı içtihatlarında belirtildiği üzere “davacı tarafından diğer paydaşlar aleyhine daha önce taşınmaza ilişkin, … ortaklığın giderilmesi, … ve benzeri davalar açılması halinde intifadan men koşulunun gerçekleşeceği (8. Hukuk Dairesi 28.1.2021 tarih, 2018/8278 E. 2021/596 K.), buna rağmen taşınmazı kullanan paydaşın kötü niyetli olduğu (1. Hukuk Dairesi 16.9.2014 tarih, 2014/9609 E. 2014/14359 K.) kabul edilmektedir. Bu nedenle taşınmazın davalılarca kullanıldığı tarihte Yargıtay içtihatları gereğince intifadan men koşulu gerçekleştiğinden davalılar bu yeri kötü niyetle kullanmıştır. Kötü niyetin korunmayacağına dair evrensel prensip TMK da yasalaşarak mevzuatımızda yer almıştır. Bu husustaki talebimize yönelik ara kararlarda mahkeme tarafından herhangi bir değerlendirme yapılmaması ve ara kararların bu konudaki taleplerimizin aksi nitelikte olması açık bir şekilde hukuka aykırılık içermektedir.

Ocak 2020 tarihinde ihale ile dava konusu taşınmaz davacı tarafından satın alındıktan sonra (ürünlerin gübreleme ve ilaçlama gibi bakımları davacı tarafından gerçekleştirilmiştir.) davacıya ait taşınmazdaki ürünler, davalılarca Haziran 2020 tarihinde herhangi bir hakka dayanılmaksızın haksız ve hukuksuz bir şekilde hasat edilerek götürülmüştür.

bu sebeple haksız fiile istinaden tazminat talebinde bulunduk
ancak ön inceleme duruşmasında mahkeme, davacının gübreleme ve diğer bakımlarını vekaletsiz iş görme olarak niteledi, diğer taleplere ilişkin ise örf adet araştırması için kurumlara müzekkere yazdı

sorun şu;

1- ekili ürünün mülkiyeti kime ait olur.
2- bizim nitelediğimiz şekilde haksız fiil ya da mahkemenin nitelendirmesiyle vekaletsiz işgörme konusunda mevzuatta ayrıntılı düzenleme olmasına rağmen bu hususta örf adet araştırması yapılması doğru mu
Old 02-04-2021, 13:47   #5
Yücel Kocabaş

 
Varsayılan

1.) Önceki cevabımda bildirdiğim gibi, bir şeyin maliki olan onun ürünlerine de malik olur: (685/1) Buradaki ürün ifadesine buğday arpa gibi doğal ürünler de dahildir. Ortaklığın satış sureti ile giderilmesinde tarla üzerinde bulunan bütünleyici parçaları dolayısı ile ürünü ile birlikte satılır. Somut olayda tarla üzerine mahsul edildikten sonra ihale ile satılmıştır. Davacı taşınmazı üzerinde bulunan mahsul ile birlikte satın almıştır. Kısacası parselin maliki kim ise üzerindeki ürün de ona aittir. Ürünü eken davalı soruda belirttiğiniz gibi iyiniyetli sayılamaz. Davalı, davacının mülkiyetine geçmiş olan ürünü, satıştan sonra toplayarak "haksız fiilde" bulunduğu iddiası bence doğrudur.

2.) TMK.nun 1.md.sindeki kurala göre, hakim ancak kanunda uygulanabilir bir hüküm bulunmadığı takdirde örf ve adet araştırmasına gidebilir. Ortaklığın giderilmesi yöntemi, haksız fiil ve vekaletsiz iş görme konularında kanunda uygulanacak açık hükümler bulunduğundan örf adet araştırılmasına gidilmesi yasaya aykırılık teşkil eder. Diye düşünüyorum.
Old 02-04-2021, 13:54   #6
Cumhur Okyay

 
Varsayılan

Hâkim Beye sorulmuş soruya, kendilerinin hoş görüsüne sığınarak, diyebilirim ki;
Ekili ürünün mülkiyeti, tarlayı/taşınmazı ihale ile alan kişinin mülkiyetine geçer. ( Vaktiyle bir, Ankara Barosu Dergisinde görmüştüm).
Old 02-04-2021, 21:14   #7
mukadder

 
Varsayılan

YARGITAY BAŞKANLIĞI
3. Hukuk Dairesi 2014/6973 E. , 2014/14270 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ: HAYRABOLU ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ: 18/09/2013
NUMARASI: 2012/84-2013/289
Taraflar arasında görülen tazminat davasının yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen
hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir.
Y A R G I T A Y K A R A R I
Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği
düşünüldü:
Davacı vekili dava dilekçesi ile; davacının kiralamış olduğu tarlaya silaj mısırı ektiğini, bu sırada
taşınmazın davalıya ihale yolu ile satıldığını, zararını tespit ettirdiğini belirterek, 2.089.63.- TL nin faizi
ile tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı cevap dilekçesinde; davanın zamanaşımına uğradığını, davacının yeri kendisine kiraya veren
kişilerden talepte bulunması gerektiğini belirterek, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece; davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir.
Dava konusu taşınmazın, dava dışı bir kişiye ait iken 20/06/2011 tarihinde davalıya ihale yolu ile
satıldığı, taşınmazın niteliğinin tarla olduğu, satışın 28/06/2011 tarihinde kesinleştiği konusunda bir
uyuşmazlık yoktur. Tanık beyanlarına göre de mısır ürünü 2011 yılının Nisan/Mayıs aylarında davacı
tarafından ekilmiş, taşınmazı satınalan davalı ise ürünü biçmiştir.
Uyuşmazlık, davacı tarafından ekilen ve davalının taşınmazında bulunan mısır ürünü yönünden
davalının sebepsiz zenginleşip zenginleşmediği noktasında toplanmaktadır.
TMK.nun 729/1.maddesinin yollaması ile 722/1.maddesinde; “Bir kimse kendi arazisindeki yapıda
başkasının malzemesini ya da başkasının arazisindeki yapıda kendisinin veya bir başkasının
malzemesini kullanırsa, bu malzeme arazinin bütünleyici parçası olur.” Aynı kanunun
723/3.maddesinde ise; “...malzeme sahibi iyiniyeti değilse hakimin hükmedeceği miktar bu
malzemenin arazi maliki için taşıdığı en az değeri geçmeyebilir.” denilmekte ise de bu hükümde yer
alan hak ayni hak niteliğinde olmayıp, şahsi hak (alacak hakkı) dır. Bu hak (723.maddeye dayanılarak)
taşınmazı alan yeni malike karşı ileri sürülemez.
Bu durumda; davacı, BK.nun sebepsiz zenginleşme hükümlerine davalıya karşı dayanamaz. Zira,
BK.nun 61 v.d.maddeleri gereğince, “hukuken geçerli bir sebebe dayanmaksızın bir başkasının
malvarlığından istifade ederek kendi malvarlığını artıran kimse elde ettiği kazanımı geri vermek
zorundadır.”
Buna göre; davacının ektiği ve davalıya ait taşınmazın üzerinde kalan mısır ürünü yönünden bunların
sahibi olan davalı sebepsiz zenginleşmemiştir. Diğer bir deyiş ile taşınmazın ve üzerindeki varlıkların
bedelini dava dışı malike ödeyen davalı bunların mülkiyetini kazanmıştır. Davacı ise yeri kendisine
kiraya veren kişilere yönelerek varsa sebepsiz zenginleşmeden doğan alacağını talep edebilecektir.
Mahkeme tarafından davanın reddine karar verilmesi gerekir iken, anılan ilkeler gözardı edilerek,
davanın kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiş ve kararın bozulması gerekmiştir.
29/03/2021 11:46 Yargıtay Bilgi İşlem Merkezi Müdürlüğü Tarafından Oluşturulmuştur. Sayfa 1YARGITAY BAŞKANLIĞI
Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz,
temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi
gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine,
03.11.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
29/03/2021 11:46 Yargıtay Bilgi İşlem Merkezi Müdürlüğü Tarafından Oluşturulmuştur.
Old 02-04-2021, 21:16   #8
mukadder

 
Varsayılan

Cumhur bey, derginin internette bulunan bütün sayılarını inceledim. Ancak bu konuda makale, inceleme göremedim. yayınlanmamışta olabilir.
Old 02-04-2021, 21:18   #9
mukadder

 
Varsayılan

YARGITAY BAŞKANLIĞI





15. Ceza Dairesi 2012/11223 E. , 2013/767 K.
MALA ZARAR VERME
KİŞİSEL HAKLARIN TAPUYA ŞERHİ
TÜRK MEDENİ KANUNU (TMK) (4721) Madde 2
TÜRK MEDENİ KANUNU (TMK) (4721) Madde 1009
BORÇLAR KANUNU(MÜLGA) (818) Madde 11
"İçtihat Metni"
Dosya incelenerek gereği düşünüldü;
Mala zarar verme suçu başkasının mülkiyetinde bulunan taşınır veya taşınmaz malın kısmen veya
tamamen yıkılması, tahrip edilmesi, yok edilmesi, bozulması kullanılamaz hâle getirilmesi veya
kirletilmesiyle oluşur. Bu bakımdan, söz konusu suç, seçimlik hareketli bir suçtur. Yıkma, yalnızca
taşınmazlar için söz konusudur. Taşınmazın önceki kullanış biçimine uygun olarak bir daha kullanılamaz
duruma getirilmesini ifade eder. Yok etme, suça konu şeyin maddî varlığını ortadan kaldırmaktır.
Bozma, suça konu şeyin, amacına uygun olarak kullanılması olanağını ortadan kaldırmaktır. Kirletme,
başkasının binasının duvarına yazı yazmak, resim yapmak, afiş ve ilân yapıştırmak şeklinde
gerçekleştirilmektedir.
Sanığın, Kınık yolu üzerindeki 115 ada 9 parselde kayıtlı taşınmazı satın aldığı, ancak daha önceki
sahibi olan H.. B..’in 2009 yılı sonlarına doğru bu araziyi aralarındaki sözlü akit gereğince katılanlara
kiraladığı, katılanların buna dayanarak araziye soğan, sarımsak, yulaf ve bakla ektikleri, taşınmazın
yeni maliki olan sanığın, ürünlerini kaldırması için katılanları uyarmasına rağmen kaldırmamaları
sebebiyle araziyi sürmek suretiyle bu ürünlere zarar verdiğinin iddia edildiği olayda; tüm dosya
kapsamından sanığın zarar verdiği ürünlerin, tanık H.. B..’den 25.01.2010 tarihinde satın aldığı ve
tapuya oğlu üzerinde kayıt ettirdiği taşınmazın üzerinde olduğu, ekili ürünün taşınmazdan ayrı bir
mülkiyetinin söz konusu olamayacağı, ayrıca kullandırma, yararlandırma istemi veren adi ve ürün kirası
gibi taşınmaz üzerinde doğan kişisel hakların tapuya şerh verilmediği sürece yalnızca sözleşmenin
tarafına karşı ileri sürülebileceği, taşınmazın 3. kişiye geçmesi halinde kişisel hakkın bu kişiye ileri
sürülemeyeceği gözetilerek, suçun yasal unsurlarının oluşmadığı gerekçesiyle sanık hakkında kurulan
beraat kararında bir isabetsizlik görülmemiştir.
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına
uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, O yer Cumhuriyet savcısının
temyiz itirazlarının reddiyle hükmün ONANMASINA, 21.01.2013 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
Karşı Oy;
Yargılama konusu olay:
Sanık, katılan tarafından kiralanarak, üzerine soğan, sarımsak, bakla ve yulaf ekilen tarlayı önceki
sahibinden satın almıştır. Önceki malik, “tarlanın kiracılar tarafından ekildiğini ve onların ürünlerini
kaldırmasından sonra kullanmaya devam etmesi gerektiğini, sanığa alım satım sırasında hatırlatmıştır.
Buna rağmen sanık, tapuyu aldıktan sonra katılanların yanına gelip “tarlayı derhal boşaltmalarını”
istemiş, onlardan “ürünü hasat edince boşaltacakları” cevabını alınca da; “ben sizi çıkarmasını bilirim”
diyerek oradan ayrılıp, ertesi gün traktörle tarlayı sürerek ekili ürünleri imha etmiştir. Sanık hakkında
mala zarar verme suçundan dava açılmıştır.
29/03/2021 11:27 Yargıtay Bilgi İşlem Merkezi Müdürlüğü Tarafından Oluşturulmuştur. Sayfa 1YARGITAY BAŞKANLIĞI
Mahkeme kararı ve gerekçesi:
Yerel mahkeme tarafından “tarlanın satın almak suretiyle sanığın eline geçtiği, tarla üzerindeki ekili
ürünün de tarladan ayrı mülkiyetinin söz konusu olmadığından, malik olunan mala mal sahibinin zarar
vermesinin suç olarak nitelendirilemeyeceği” gerekçesiyle sanık hakkında beraat kararı verilmiş, bu
hüküm Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmiştir.
Daire kararı ve gerekçesi:
Ekili ürünlerin taşınmazdan ayrı bir mülkiyetinin söz konusu olamayacağı, ayrıca kullandırma,
yararlandırma istemi veren adi ve ürün kirası gibi taşınmaz üzerinde doğan kişisel hakların tapuya şerh
verilmediği sürece üçüncü kişilere karşı ileri sürülemeyeceği, yalnızca sözleşmenin tarafına karşı ileri
sürülebileceği, bu nedenle suçun yasal unsurlarının oluşmadığı” gerekçesiyle ve oy çokluğu ile beraat
kararının onanmasına karar verilmiştir.
Karşı oy gerekçelerimiz:
Çoğunluğun bu şekildeki görüşüne şu gerekçelerle iştirak etmemiz mümkün değildir:
1- Öncelikle, “ekili ürünün tarladan bağımsız olarak mülkiyet konusu olamayacağı” düşüncesi hukuki
temelden yoksundur. Karine olarak, tarla kimin ise üzerindekiler de onundur. Fakat bu düşünce mutlak
doğru olmayıp, sadece bir karinedir. Bunun istisnaları vardır ve aksi her zaman kanıtlanabilir. Nitekim
katılan, özel hukuk yasaları tarafından tanınan ve korunan bir kira sözleşmesine istinaden ekim yapmış
olduğundan, kendi ürettiği ürünün sahibi olması da gayet doğaldır. Aksi bir düşünce, özel hukuk
anlaşmalarının uygulanma imkânını ortadan kaldırır. Kiracı tarafından yetiştirilen sebzelerin
“taşınmazdan ayrı bir mülkiyet konusu olmayacağı” düşüncesinden yola çıkılıp, taşınmaz sahibine ürünü
imha etme hakkı verilmesinin doğal sonucu olarak, ona ürünlere el koyma hakkı da vermek gerekir ki,
böyle bir düşünce özel hukuku tümden yok saymak anlamına gelir. Bu anlayışın hukuk sistemine uygun
olduğunun kabul edilebilmesi için öncelikle, Türk Medeni Kanunu ve Borçlar Kanunu başta olmak üzere
tüm özel hukuk mevzuatının yok sayılması gerekmektedir.
2- Daire kararında yer verilen, “Kira sözleşmelerinde olduğu gibi, taşınmaz üzerindeki kişisel hakların
tapuya şerh verilmediği sürece sadece tarafları bağlayacağı, üçüncü kişilere karşı hak ileri
sürülemeyeceği” şeklindeki düşünce, Türk Medeni Kanunun 1009 maddesinde yer alan “Arsa payı
karşılığı inşaat, taşınmaz satış vaadi, kira, alım, önalım, gerialım sözleşmelerinden doğan haklar ile
şerhedilebileceği kanunlarda açıkça öngörülen diğer haklar tapu kütüğüne şerhedilebilir. Bunlar şerh
verilmekle o taşınmaz üzerinde sonradan kazanılan hakların sahiplerine karşı ileri sürülebilir.”
hükmünden uyarlanmıştır. Maddenin ikinci fıkrasında “şerh verilmekle o taşınmaz üzerinde sonradan
kazanılan hakların sahiplerine karşı ileri sürülebileceği” hususu açıkça yazılmasına karşın, “şerh
verilmediği takdirde ise hak ileri sürülemeyeceği” şeklinde bir hükme yer verilmemiştir. Yasanın yanlış
yorumlanması suretiyle, bu hükmün mefhumu muhalifinden yola çıkılarak, “ üçüncü kişilere karşı hak
iddia olunamayacağı” şeklindeki çıkarsama, mutlak şekilde uygulandığı takdirde, adaletsiz
uygulamalara neden olur. Aslında sözü edilen kuralın doğuş sebebi sorgulanarak buna uygun çözüm
üretilirse adaletsiz uygulamalardan kaçınılıp, mağduriyetlerin önüne geçilebilir. Çünkü Medeni Kanunun
1009 uncu maddesi sadece iyi niyeti korumak amacıyla oluşturulmuş bir kuraldır. Gerçekte herkese
karşı ileri sürülebilecek şahsi haklara, iyi niyetli üçüncü kişileri korumak maksadıyla kısıtlama
getirilmiştir. Yani, taşınmaz üzerinde yasaya uygun olarak kazanılan şahsi haklar, taşınmaz maliklerine
karşı mutlak surette korunurken, iyi niyetli üçüncü kişilerin korunması amacıyla, mutlak koruma
daraltılmıştır. Bu nedenle her olay, diğerlerinden ayrı olarak ele alınıp, değerlendirilmelidir. Konuyu
29/03/2021 11:27 Yargıtay Bilgi İşlem Merkezi Müdürlüğü Tarafından Oluşturulmuştur. Sayfa 2YARGITAY BAŞKANLIĞI
biraz daha açıp somut olaya baktığımızda; taşınmazın önceki maliki, taşınmaz üzerinde şahsi hak tesis
edildiğini sanığa söylemiş, sanık bu hususu bilerek tarlayı satın almıştır. Kira sözleşmesi tapuya şerh
verilmiş olsaydı sanık nasıl ki, “ben katılanın şahsi hakkı olduğunu bilmiyordum” diyemeyeceği için,
katılana karşı sorumlu olacak idiyse, mevcut halde de ilk malikin haber vermesi nedeniyle “ben
katılanın şahsi hakkı olduğunu bilmiyordum” demesi mümkün olmadığından yine sorumlu olması
gerekmektedir. Çünkü burada tapuya şerhten elde edilecek ilk malikin uyarısı ile gerçekleşmiş
olacağından artık sanığın şahsi haktan haberi olmayan iyi niyetli üçüncü kişi olarak kabul edilmesi
mümkün değildir.
3- Olaya kötü niyet açısından yaklaştığımızda ise, Türk Medeni Kanununun 2. maddesinde yer alan
“Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır.
Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz.” hükümleri ile karşılaşmaktayız. Bu
hükümler muvacehesinde sanığın hukuki durumu değerlendirildiğinde iyi niyetli üçüncü kişilere tanınan
haklardan yararlandırılmasının açıkça yasaya aykırı düştüğü görülmektedir.
4- Sanık zarar verme kastı ile hareket etmiştir. Borçlar Kanunun 11. maddesi “Akdin sıhhati, kanunda
sarahat olmadıkça hiç bir şekle tabi değildir. Kanunun emrettiği şeklin şümul ve tesiri derecesi
hakkında başkaca bir hüküm tayin olunmamış ise akit, bu şekle riayet olunmadıkça sahih olmaz.”
hükümlerini kapsadığından katılan ile taşınmazın önceki maliki arasında yapılan sözlü kira akti, muteber
bir akittir. Katılanın geçerli sözleşmeye istinaden yetiştirdiği ve böylece mülkiyeti de kendisine ait olan
ürünler, sanık tarafından tahrip edilmiştir. Burada kasıt unsuru açısından üzerinde durulması gereken
husus, sanık mülkiyet hakkının kullanımından kaynaklanan bir zarara mı neden olmuş, yoksa zarar
hakkın kötüye kullanımından mı kaynaklanmıştır?
Sanık, “ben sizi çıkarmasını bilirim” sözüyle ve katılana tarladan çıkmasını söyledikten bir gün sonra
gelip, bir şey ekip-dikmek için değil, münhasıran katılana zarar vermek amacıyla ürünleri traktörle
tahrip etmiştir.
Sonuç olarak; baştan beri kötü niyetli davranan ve katılana zarar verme kastıyla hareket eden sanığın
eylemi, yasada tanımlanan mala zarar verme suçunun unsurlarını oluşturduğundan mahkumiyetine
karar verilmesi gerekirken, özel hukuk hükümlerinin sanık lehine yanlış yorumlanması suretiyle, “kötü
niyeti yasanın korumayacağı” özel hukuk ilkesi de göz ardı edilerek, “beraat kararının onanması”
şeklinde cereyan eden çoğunluk görüşüne karşıyız. 21/01/2013
29/03/2021 11:27 Yargıtay Bilgi İşlem Merkezi Müdürlüğü Tarafından Oluşturulmuştur.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Taşınmaz Satışında Emlak Komisyoncusunun Taşınmaz Hakkında Verdiği Reklamdan Taşınmaz Maliki Sorumlu Mudur Nagehan Çubuk Meslektaşların Soruları 1 03-03-2021 10:19
vekaletle vekalet kapsamı dışında taşınmaz devri tijen Meslektaşların Soruları 0 04-09-2018 13:19
taşınmazın mülkiyetinin iadesi emreUmarlar Meslektaşların Soruları 5 11-05-2017 15:14
Çiçek severler,büronuzda hangi bitkiler var? hakkaniyet_ Site Lokali 7 08-01-2010 13:45
İçtihatı Birleştirme Kararı - Zamanaşımı İle Taşınmaz Mülkiyetinin İktisabı AdaletTR Eşya Hukuku Çalışma Grubu 2 04-07-2008 23:04


THS Sunucusu bu sayfayı 0,03835297 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.