|
Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun] |
24-03-2010, 17:16 | #1 |
|
Miras hakkından feragat
İyi günler arkadaşlar.Müvekkilim ikinci evliliğini yapmış durumda.İkinci eşi ile noterde, ölüm halinde müvekkilimin eşinin hiç bir mirasından pay alamayacağına dari bir sözleşme yapılmış durumda.Kısacası müvekkilim noterce onaylanan sözleşme ile miras hakkından yani eşinden kalacak miras hakkından feragat etmiş durumda.Kanaatimce kişiye sıkı sıkıya bağlı haklardan biri olan miras hakkından sözleşme ile feragat edilebileceği kanaatinde değilim.Bu olsa olsa evlilik sözleşmesi ya da malların ayrılığı sözleşmesi olarak değerlendirilebilir.Düşüncelerinizi öğrenmek isterim.Saygılarımla.
|
24-03-2010, 18:42 | #2 |
|
Sayın meslektaşım bu söylediğiniz olay mirastan feragat sözleşmesi içine giriyor diye düşünüyorum.
Mirastan feragat sözleşmesi a.- Kapsamı Madde 528.- Mirasbırakan, bir mirasçısı ile karşılıksız veya bir karşılık sağlanarak mirastan feragat sözleşmesi yapabilir. Feragat eden, mirasçılık sıfatını kaybeder. Bir karşılık sağlanarak mirastan feragat, sözleşmede aksi öngörülmedikçe feragat edenin altsoyu için de sonuç doğurur. 743 S. Kanun Madde 475: Bir kimse, mirasçılarından biri ile ivazlı veya ivazsız, mirasçılıktan feragat mukavelesi yapabilir. Bu suretle feragat eden kimse, mirasçı sıfatını zayi eder. Feragat mukavelesi ivazlı olduğu takdirde hilafı şart edilmedikçe feragat eden kimsenin füruuna da müessir olur. Olumsuz miras sözleşmesi olarak isimlendirilen, mirastan feragat sözleşmesi, mirasbırakan ile mirasçı veya ileride mirasçı olma olasılığı mevcut olan kişi arasında, doğması muhtemel olan miras hakkından ivazlı veya ivazsız olarak vazgeçmeye ilişkin sözleşmedir. Sözleşmenin yapılması ile mirasçının mirasçılık sıfatını kazanma olasılığı sona erer. Ancak bu kuralın, her kuralda olduğu gibi istisnası da mevcuttur. Bu da; mirasçının miras payından belli bir şahıs lehine vazgeçmesinde, lehine vazgeçilen kişinin çeşitli nedenlerle (ölüm, mirasçılık sıfatını yetirmesi vb. gibi) mirasçı olamaması, durumunda miras payı sözleşmenin tarafı olan ve miras hakkından vazgeçen mirasçıya tekrar geri döner. Mirastan feragat sözleşmesinin yapılabilmesi için bazı unsurların gerçekleşmesi gerekir. Bunlar; a.- Mirastan feragat sözleşmesi mutlaka miras sözleşmesi ile yapılmak zorundadır. b.- Mirastan feragat sözleşmesine mirasbırakanın katılması zorunlu olduğu gibi karşı tarafında mirasçı olma zorunluluğu vardır. Bu mirasçı ilk mirasçı olabileceği gibi ikinci sırada hatta daha sonraki sıralarda yer alan mirasçı olmasının önemi yoktur. Ancak, mirasbırakan saklı paylı olmayan mirasçının miras hakkı üzerinde serbestçe tasarrufta bulunabileceğinden, bunlarla mirastan feragat sözleşmesi yapmasının pratik olarak bir faydası bulunmamakta ise de, yapılmış olan mirastan feragat sözleşmesi geçersiz olmaz. c.- Feragat, miras payının tamamını veya bir kısmını kapsayabilir. d.- Feragat ivazlı veya ivazsız olabilir. Mirastan feragat esas itibariyle bir ivaz karşılığı olarak yapılmakta ise de bu zorunlu değildir. İvaz, belli bir mal veya mallar olabileceği gibi herhangi bir eda olmasını engelleyen bir hükümde bulunmamaktadır. e.- Mirastan feragat ivazlı olarak yapılmış olmasında, ivaz diğer saklı paylı mirasçıların saklı payına saldırı teşkil ettiğinde, saklı paylı mirasçıların tenkis isteme hakları saklıdır. Mirastan feragat sözleşmesi yapıldığı anda sözleşmenin tarafı olan mirasçının mirasçılık sıfatını yetireceğini daha önce değinmiştik. Peki taraf mirasçının altsoyu bundan nasıl etkilenecektir? Feragat sözleşmesi ile sözleşmenin tarafları bu yoldu düzenleme yapmış iseler, bu düzenlemeye uyma zorunluluğu bulunmaktadır. Sözleşmede böyle bir düzenlemeye yer verilmediğinde 528/son madde gereğince feragat karşılık alınarak (ivazlı olarak) yapılmış ise, feragat eden mirasçının altsoyunu da kapsar. Mirastan feragat sözleşmesi yapıldığı anda mirasçı mirasçılık sıfatını kaybedeceğinden, mirasçılara tanınan dava haklarını kullanamayacağı gibi, terekenin borçlarından da sorumluluğu söz konusu olmaz. Ancak kısmı feragat bulunması durumunda bu kuralın uygulama özelliği bulunmamaktadır. Feragat belli bir mirasçı lehine yapılabileceği gibi tüm mirasçılar lehine ve hatta mirasçılık sıfatı bulunmayan üçüncü kişiler lehine olarak yapılmana engel bir durum bulunmamaktadır. Lehine feragat edilen kişinin herhangi bir nedenle mirası kazanamaması durumunda feragat edilen miras payı feragat eden mirasçıya geri döneneceği hususuna az önce değinilmiş bulunmaktadır. Ancak feragat birkaç kişi lehine yapılmış ise, bunlardan birinin veya birkaçının mirası elde etme olanağı kalmadığında feragat edilen miras payı diğer lehine feragat edilen kişilere geçer. Sözleşmede aksi kararlaştırılmış olmadıkça feragate konu pay eşit olarak lehine feragat edilenlere ait olur. ------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------ İçtihadı Birleştirme Kararı İçeriği: Mirastan feragat sözleşmesi, diğer miras sözleşmeleri gibi resmi şekilde yapılmak zorundadır. Dördüncü Hukuk Dairesinin 1853/997 sayılı ve 19.06.1934 günlü kararında mirastan feragat mukavelesinin bir şekle tabi tutulmuş olmadığı esası benimsenmiş bulunduğu halde, İkinci Hukuk Dairesinin 3056/4390 sayılı ve 19.07.1948 günlü kararında mirastan feragat mukavelesinin resmi vasiyet şeklinde yapılmış olmadıkça muteber bulunmayacağı kabul edilmiş olduğu ileri sürülerek birbirini tutmazlığın içtihadın birleştirilmesi yoluyla giderilmesi istenilmiş olmakla İçtihadı Birleştirme Hukuk Kısmı Heyetinde kararlar arasında birbirini tutmazlık bulunduğuna karar verildikten sonra mesele incelendi, gereği konuşuldu: Medeni Kanununun mirasa ait olan kitabının 3. faslının başlığı (Ölüme bağlı tasarrufun muhtelif suretleri) dir; gerçekten bu fasıldaki maddelerde vasiyetin ve miras mukavelesinin konularının neler olabileceği bildirilmiştir. Bunlardan 474 ve 475. maddelerin muhtevalarıyla matlapları incelenecek olursa 474. maddede miras mukavelesinin konusunun mirasçı nasbı veya belli bir malın bir kimseye bırakılması olabileceğinin, 475. maddede ise miras mukavelesinin konusunun mirastan feragat olabileceğinin bildirildiği görülür. Demek ki, kanunumuza göre mirastan feragat mukavelesi, miras mukavelesinin bir nevinden ibarettir. Bu itibarla mirastan feragat mukavelesinin (bütün miras mukaveleleri gibi) Medeni Kanunun 492. maddesi hükmünce resmi vasiyet şeklinde yapılması gerektir. İsviçre Hukukçularından Escher'in Medeni Kanuna ait almanca şerhinde (Alman Medeni Kanunundaki durumun aksine olarak) mirastan feragat mukavelesinin, miras mukavelesinin bir nevinden ibaret olduğunu yazmış bulunması da (Vorb. Art. 494, N. 2) bu görüşün doğruluğunu belirtmektedir. Mirastan feragat mukavelesinin bütün miras mukaveleleri gibi resmi vasiyet şeklinde yapılmasının gerektiğine, (Yar. İçt. Bir. K.nun 11.02.1959 tarih, 16 E., 14 K. sayılı kararı) Daire Kararları İçeriği: Mirastan feragat sözleşmesi resmi şekle uyularak yapılması da zorunludur. (T.) ile (E.) ve arkadaşları arasındaki sözleşme iptali davasının yapılan muhakemesi sonunda, davanın reddine dair verilen hüküm davacı tarafından temyiz edilmekle; evrak okunup, gereği görüşülüp düşünüldü: Mirastan feragat mukavelesi, miras bırakanla mirasçı arasında yapılan ve mirasçının miras hakkından vazgeçmesine ilişkin bulunan bir sözleşmedir. Sözleşme ile mirasçı mahfuz hissesinden ve miras hakkından vazgeçmektedir. İşlem sağlar arası bir muameledir. Feragat mukavelesinin bir tarafı miras bırakan, diğer tarafı da feragat edendir. Medeni kanunun 475. maddesi, bir kimsenin mirasçılarından biri ile mirastan feragat sözleşmesi yapabileceğini öngörmüştür. Ancak, bu sözleşmenin Medeni Kanunun 492. maddesinde öngörülen resmi şekle uyularak yapılması da zorunludur (11.2.1959 gün ve 16/14 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı). Davanın konusunu oluşturan mirastan feragat sözleşmesine muris katılmamıştır. Şekil şartına uyulmamıştır. Bu sebeple de sözleşme geçersizdir. (Yar. 2.HD.nin 18.10.1992 tarih, 8409 E., 9487 K. sayılı kararı) İçeriği: Mirastan feragat sözleşmesi diğer miras sözleşmeleri gibi resmi şekilde yapılmak zorundadır. Taraflar arasında kadastro tesbitinden doğan dava sonucunda verilen hükmün Yargıtay'ca incelenmesi istenilmekle; temyiz isteğinin kanuni süresinde olduğu anlaşıldı, tetkik rapora ve dosyadaki belgeler okundu, gereği görüşüldü: Dava konusu 732 parsel sayılı 7050 metrekare yüzölçümündeki taşınmaz, miras yoluyla gelen belgeli zilyetliğe, paylaşmaya, bağışlamaya dayanılarak davalı taraf adına tesbit edilmiştir. İtirazı Komisyonca reddedilen davacı (G.) taşınmazın kök miras bırakandan kalıp, kendi payı da olduğunu ileri sürerek dava açmıştır. Mahkemece davanın reddine, taşınmazın davalı taraf adına tapuya tescili karar verilmiş, hüküm davacı Güllü tarafından temyiz edilmiştir. Dava konusu taşınmazın 1945 tarihinde ölen (S.)'a ait olduğu ölümüyle mirasçılarına kaldığı yönünde uyuşmazlık yoktur. Uyuşmazlık; davacının miras bırakanı (Ş.) ile (S.)'ın arasında köy ihtiyar heyeti aracılığı ile yapılan 05.03.1982 tarihli mirastan feragat sözleşmesinin geçerli olup olmadığı ve taşımazda davacının annesi Şirin'den gelen miras hakkının bulunup bulunmadığı noktasında toplanmıştır. Madeni Kanunun 475. maddesi ve bu konudaki 11.02.1959 tarihli, 16/14 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı gereğince mirastan feragat sözleşmesi, bütün miras mukaveleleri gibi Medeni Kanunun 492. maddesi hükmünce resmi vasiyet şeklinde yapılması gerekir. Oysa, 05.03.1982 tarihli sözleşme resmi vasiyet şeklinde yapılmamıştır. Bu nedenle davalı taraf anılan sözleşmeye dayanamaz. Mirasçılar arasında zamanaşımı hükümleri de uygulanmaz. Bu durumda, mahkemece (S.) terekesinde kızı (Ş.)'in miras hakkının 1/4 oranında bulunduğu gözönünde tutularak (Ş.) mirasçılarının araştırılıp davacının (Ş.) terekesindeki miras payı saptanmalı ve bu payın davacı, arta kalan payın ise iştirak halinde bulunduğu da belirtilerek davalı taraf adına tapuya tesciline karar verilmelidir. Mahkemece bu yön gözardı edilerek yazılı şeklide hüküm kurulması isabetsiz, (Yar. 7.HD.nin 20.12.1990 tarih, 16105 E., 15573 K. sayılı kararı) İçeriği: Mirastan vazgeçme, irs ilişkisini ortadan kaldırmadığı gibi mirasbırakanın ölümü anında terekesinde dahil olan mal varlığı ile sınırlı olup, sonradan meydana gelen artışlar feragatın dışındadır. (A.) ile (M.) arasındaki veraset davasının yapılan muhakemesi sonunda verilen hükmü davalı tarafından temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü: Mirastan feragat, irs ilişkisini ortadan kaldırmaz. öte yandan feragat sözleşmesi miras bırakanın ölümü anında terekesine dahil olan mal varlığı ile sınırlı olup sonradan meydana gelen ölümler sebebiyle miras bırakana gelecek mirasları kapsamına almaz. Kaldı ki, veraset belgesi her zaman terekeden hak elde etme amacı ile alınmaz. Emekli ve yetim aylığının bağlanması, manevi tazminat davasını açılması, bir vakıf sebebiyle evveliyatının tesbiti ve buna benzer başka eylemlerde kullanılmak üzere de alınabilir. Öyle ise isteğin reddi gerekirken, … (Yar. 2.HD.nin 23.12.1990 tarih, 9138 E., 9494 K. sayılı kararı) İçeriği: Mirastan feragat eden mirasçı, veraset ilamı isteminde bulunabilir. (P.) tarafından hasımsız olarak açılan veraset davasının yapılan muhakemesi sonunda verilen hüküm davacı tarafından temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü: Davacı, eşi (H.)’nin 1975 yılında öldüğünü beyanla veraset belgesi verilmesini istemiş, duruşma sırasında da mirastan feragat sözleşmesi ibraz ederek buna göre karar verilmesini talep etmiş, mahkemece feragat sözleşmesine dayanan istek reddedilerek dava dilekçesinde gösterilen ve gerçekleşen miras durumuna göre karar verilmiştir. 1.- Davada, mirastan feragat ettiği ileri sürülenler hasım olmadığı için feragatın geçerli olup olmadığı hususunun tartışılması usul açısından mümkün görülmemiştir. Kaldı ki geçerli bir feragatın bulunduğu kabul olunsa bile mahkemenin kararında yanlışlık yoktur. Çünkü: Mirastan feragat eden mirasçı, tereke ile ilişiğini tüm olarak kesmiş sayılamaz. Çünkü: Miras açıldığında (MK.m. 539) terekenin borcu, alacaklarından çok olup da mirasçılar bunu ödemeye yanaşmazlarsa, mirastan feragat eden kişi ölümden önceki beş yıl içinde miras bırakandan feragatın ivazı (karşılığı) olarak aldığı şeyi ve semeresinden elinde kalanı geri vermekle yükümlüdür (MK. m. 477). Öte yandan hakkında tenkis davası açıldığı zaman, mirastan feragat eden mirasçı, sözleşme ile aldığını geri vererek terekenin taksimine iştirak edebilir (MK. m. 516). Görülüyor ki mirastan feragat edenin mirasla ilişiği tamamen kesilemez. Veraset belgesi istemek, maddi bir olayın varlığını ikrar ve kişiler arasındaki irs ilişkisini tesbit ettirmekten ibarettir (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi'nin 21.06.1951 günlü 4448/4712 sayılı kararı). İsteğin bu niteliği bakımından mahkemeye başvurmak mirasçının ne bir hakkının yitirilmesine, ne de veraset durumunda bir değişiklik meydana getirilmesine yol açar. Aksi düşünülürse çeşitli sakıncalar da çıkabilir. Mesela üç aylık süre (MK. m. 546) geçmeden veraset belgesi alan mirasçının mirası reddetmek hakkından yoksun sayılması sonucu çıkar. (MK. m. 550). Oysa veraset belgesi her zaman bir terekenin paylaştırılmasına katılmak veya terekeye sahip çıkmak gibi sebeplerle alınmaz. Miras bırakanın öldürülmesi sebebi ile manevi tazminat davası açmak (BK. m. 47), dul ve yetim aylık veya ikramiyesi almak (5424 sayılı Kanunun 68, 89), bir vakfın "Tevliyetinin tevdihini" sağlamak, MK.nun 610. maddesi gereğince emeğinin karşılığı tazminat isteyebilmek gibi sebep ve düşüncelerle de veraset belgesi alınabilir. Bu bakımdan veraset belgesi almak hiçbir bakımından mirası reddetmek hakkını yitirmez. Hatta mirası reddeden mirasçının bile yukarıda yazılı sebeplerle veraset belgesi istemesi mümkündür. Sonuç olarak, mirastan ıskat ve mahrumiyet sebepleri, ya da mirasın reddi veya mirastan feragat sözleşmesi halleri veraset belgesi istemeye engel değildir. Ancak, dava hasımsız ise mahkemece hiçbir tartışma yapmadan ve açıklanan durumlar söz konusu değilmiş gibi karar verilmeli, şayet dava hasımlı ise, ıskat (MK. m. 457), mahrumiyet (MK. m. 520), red (MK. m. 545), feragatın (MK. m. 475) hukuki sonuçlarının terekenin bölüştürülmesi sırasında gözetileceğine işaret edilmek suretiyle ve bu durumlar yok sayılarak miras paylarını gösterir biçimde hüküm tesis edilmelidir. (Yar. 2.HD.nin 13.05.1976 tarih, 3899 E., 4138 K. sayılı kararı) İçeriği: Resmi şekilde düzenlenmeyen mirastan feragat sözleşmesi geçersiz olup, hakim tarafından re’sen geçersizlik gözönüne alınmalıdır. (N.K.) ve (H.D.) ile (İ.D.)'nin aralarındaki miras payından feragatin tesbiti davasının yapılan muhakemesi sonunda verilen hüküm davalı tarafından temyiz edilmekle gereği düşünüldü: Dava, haricen düzenlenen ve mirastan feragatı kapsayan sözleşmeye dayanmaktadır. Oysa, mirastan feragat sözleşmesinin (M.K.475) diğer bütün miras sözleşmeleri gibi resmi vasiyetname şeklinde yazılması gerektir. (11.02.1959 gün ve 16/14 sayılı içtihadı birleştirme kararı). Sözleşmelerin meydana gelmesine ve hükümlerine ilişkin olup, Borçlar Kanununda yer alan Genel Kurallar Medeni Hukuk sözleşmelerinde de geçerlidir. (MK. 5) Kanun, bir sözleşmenin belli şekilde yapılmasını gerekli görmüş ise öngörülen şekle uyulmadan yapılan sözleşme geçersiz olur. Bu yön bir itiraz sebebi olup, mahkemece re'sen gözetilir. (12.04.1944 günlü ve 13 sayılı içtihadı birleştirme kararı) Burada bir konuyu değinmekte yarar vardır. Bazen kanuni şekle uyulmadan yapılan sözleşme başka bir geçerli işlem veya sözleşmenin sonucunu doğurur. Buna hukuk da, (Tahvil - Konversiyon) denmektedir. Mesela, mülkiyeti muhafaza şartı ile satış özel bir şekle tabidir. (M.K. 688) Şayet, sözleşme bu şekle aykırı olmakla beraber mal teslim edilmiş ise, menkul (taşınır) mülkiyeti elden teslim ile geçer. Şu halde mülkiyeti muhafaza şartı satış, teslim yüzünden tam satışa döner (H.G.K. 15.11.1959 günlü 799/821 sayılı kararı). Olayımızda bu ayrık durum da söz konusu değildir. Kanununun bir delil ile ispatını emrettiği hususlar taraflar arasında delil sözleşmesi yapılmadıkça başka delil ile ispat olunamaz. (H.U.M.K. 287) Medeni Kanunun 292. maddesi ve içtihadı birleştirme kararı da mirastan feragat sözleşmesinin geçerliğini şekle bağlı tutarken ispatı böylece belli bir şekle bağlamıştır. Öyle ise geçerliği şekle bağlı tutulmuş sözleşmelerde ikrar hukuki sonuç doğurmaz. (Yar. 2.HD.nin 19.06.1975 tarih, 5566 E., 5585 K. sayılı kararı) Kaynak:http://www.bilvekale.org/hukuk-makal...sozle-mes.html |
25-07-2010, 20:29 | #3 |
|
bu konuda bir başka açıdan bir soru
borçlu b nin hiç bir şeyi yok babasının malı var ve sağ borçlu b alacklıya ödeme yapılmaması için mirastan feragat ediyor. baba bir süre sonra ölüyor alacaklı a İİK kaynaklı tasarrufun iptali davası açabilirmi alacaklı a medeni kanunda belirtilen ölüme bağlı tasarrufun iptali talebiyle dava açabilirmi |
Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk) | |
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Yanıt | Son Mesaj |
mirasçının miras bırakan hayatta iken kendi miras payına düşecek miras payını satması | prag | Miras Hukuku Çalışma Grubu | 3 | 03-12-2008 09:59 |
Miras Kalan Dairedeki haklardan feragat usulü | ystozkoparan | Meslektaşların Soruları | 2 | 20-11-2008 11:35 |
işçinin tazminat hakkından yaralanması için ne yapmam gerekiyor | mehtap8053 | Meslektaşların Soruları | 2 | 30-10-2008 23:14 |
Şufa hakkından feragat, şufa davasında fiili taksim konusu(acil) | Av.Eda.P | Meslektaşların Soruları | 3 | 08-10-2007 13:53 |
önalım hakkından feragat | hülya korkmaz | Hukuk Soruları Arşivi | 5 | 16-02-2007 11:18 |
Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir. |