|
Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun] |
23-02-2016, 21:11 | #1 |
|
Feragat edilen ilk boşanmadan sonra kesinleşme olmadan TMK.166/son hükmünden yararlanabilir mi?
Herkese merhaba,
İlk açılan boşanma davası, davacının feragatı nedeniyle reddediliyor. Ancak kararı tebliğe vermedikleri için kesinleşme yok. Aradan geçen 5 seneden sonra, ilk davanın davalısı tarafından boşanma davası açılıyor. Bu arada bu süre zarfında taraflar bir araya gelmemişlerdir. İlk davanın kararı kesinleştirilmediği için, ikinci dava evlilik birliğinin temelinden sarsılması (genel boşanma sebebine dayalı) olarak açılmıştır. Ancak feragat kesin hüküm sonuçlarını doğurduğundan, aslında buradaki kesinleşme sadece şekli anlamdaki bir kesinleşmedir. Yoksa, ilk davanın davacısının feragat beyanıyla kesin hüküm sonuçları doğmuştur. Feragatin bu hukuki niteliği gereği, derdest bulunan 2.boşanma davasında dava konusunu ıslah yoluyla TMK.166/son hükmüne dönüştürme imkanı var mıdır? Yani eşler ilk boşanmadan sonra 3 yıl bir araya gelmedikleri için, 166/son hükmünden yararlanabilirler mi? Görüş ve deneyimlerini paylaşacak meslektaşlara şimdiden teşekkür ederim. |
23-02-2016, 21:43 | #2 |
|
Sayın meslektaşım, her ne kadar feragat beyanıyla kesin hükmün sonuçlarını doğursa da ilk dava kesinleşmeden açılan ikinci boşanma Davasında fiili ayrılık nedenine dayalı boşanma davasından hüküm kurulamayacaktir..
|
23-02-2016, 21:54 | #3 |
|
Benim görüşüm, ilk davanın davacının feragati ile neticelenmesinde "feragat nedeniyle karar verilmesine yer olmadığı" şeklinde karar verilmiş olması gerektiği yönünde. Dolayısıyla bu davada verilen karar ret kararı olmayacağından ve TMK m. 166 davanın reddine ilişkin kararın kesinleşmesinden itibaren 3 yıl geçmesinden söz ettiğinden olayınızda bu maddenin ilgili fıkrasının uygulama alanı bulamayacağını düşünüyorum.
|
23-02-2016, 22:05 | #4 |
|
Karar kesinleşmediği için olmaz. İkinci dava doğru açılmış.
|
23-02-2016, 23:06 | #5 |
|
Davadan feragat tek yönlü bir irade açıklamasıdır; iradenin açıklandığı anda kesin bir hükmün bütün sonuçları kendiliğinden meydana gelir.(istisnaları vardır mesela hizmet tespiti davaları gibi)Bu sebeple davanızı ıslah edebilirisniz.
|
23-02-2016, 23:41 | #6 |
|
Sayın meslektaşlarım, 3'e karşı 1 görüş karşısında ıslah edip etmemek konusunda kararsız kaldım. Konuyla ilgili bir yargı kararı bulabilseydim işimiz kolaylaşacak ancak araştırmalarıma rağmen bulamadım. Örnek karar konusunda da meslektaşların yardımını bekliyorum.
|
24-02-2016, 00:19 | #7 |
|
|
24-02-2016, 02:40 | #8 |
|
paylaşım
Kocanın açtığı ilk boşanma davası reddedilmiş ve hükmün kesinleşmesinin üzerinden 3(üç) yıl geçmiştir.Her ne kadar davalı tanığı, eşlerin 304 gün beraber kaldığını ifade etmişse de, bu beraberlik evlilik birliğini" yeniden kurulduğu şeklinde yorumlanamaz. Türk Medeni Kanunu'nun 166/son maddesinin aradığı koşullar oluşmuştur. Davacı kocanın, davasının kabulüne karar vermek gerekir.
(Karar Tarihi : 30.05.2005)
Taraflar arasındaki davanın birleştirilerek yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hüküm duruşmalı olarak temyiz edilmişse de duruşma masrafı yatırılmadığından duruşma isteğinin reddine karar verildikten sonra evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü.
İlgili Mevzuat Hükmü : Türk Medeni Kanunu MADDE 166 :Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir.1-Davacı duruşma isteğinde bulunmuş ise de; duruşma giderlerini yatırmadığından bu isteğin reddi gerektiği sonucuna varılmıştır. 2- Davacı temyizinin incelenmesine gelince; Davacı kocanın açmış olduğu boşanma davası reddedilmiş hüküm 3.12.1999 tarihinde kesinleşmiştir. Bu dava 9.12.2002 tarihinde açıldığı anlaşılmıştır. Dinlenen davacı tanıkları tarafların bir araya gelmediklerini beyan etmişlerdir. Davalı tanığı Ü.'ın 2001 yılı Şubat ayında eşlerin 304 gün beraber kaldığını ifade etmişse de bu beraberlik evlilik birliğinin yeniden kurulduğu şeklinde yorumlanamaz. Türk Medeni Kanununun 166/son maddesinin aradığı koşullar oluşmuştur. Davacı kocanın davasının kabulüne karar vermek gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamıştır. KARAR : Temyiz edilen hükmün 2. bentte gösterilen nedenlerle BOZULMASINA, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi. 30.05.2005 Yukarıdaki fıkrada belirtilen hallerde, davacının kusuru daha ağır ise, davalının açılan davaya itiraz hakkı vardır. Bununla beraber bu itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir. Evlilik en az bir yıl sürmüş ise, eşlerin birlikte başvurması ya da bir eşin diğerinin davasını kabul etmesi halinde, evlilik birliği temelinden sarsılmış sayılır. Bu halde boşanma kararı verilebilmesi için, hakimin tarafları bizzat dinleyerek iradelerinin serbestçe açıklandığına kanaat getirmesi ve boşanmanın mali sonuçları ile çocukların durumu hususunda taraflarca kabul edilecek düzenlemeyi uygun bulması şarttır. Hakim, tarafların ve çocukların menfaatlerini göz önünde tutarak bu anlaşmada gerekli gördüğü değişiklikleri yapabilir. Bu değişikliklerin taraflarca da kabulü halinde boşanmaya hükmolunur. Bu halde tarafların ikrarlarının hakimi bağlamayacağı hükmü uygulanmaz. Boşanma sebeplerinden herhangi biriyle açılmış bulunan davanın reddine karar verilmesi ve bu kararın kesinleştiği tarihten başlayarak üç yıl geçmesi halinde, her ne sebeple olursa olsun ortak hayat yeniden kurulamamışsa evlilik birliği temelden sarsılmış sayılır ve eşlerden birinin istemi üzerine boşanmaya karar verilir. |
24-02-2016, 14:46 | #9 |
|
MK 166/ son açık olarak, açılmış ve reddedilmiş boşanma davasında, kararın kesinleştiği tarihten başlayarak 3 yıl geçmesi halinde demektedir.
Sizin olayınızda kesinleşme gerçekleşmediğinden, kanunun aradığı 3 yıllık süre işlemeye başlamamıştır. Bu nedenlerle, dava konusunu ıslah etmeye gerek yoktur. |
24-02-2016, 15:34 | #10 |
|
T.C.
Y A R G I T A Y Hukuk Genel Kurulu Sayı: E.91/2-550 K.91/631 T.11.12.1991 Özet avacının feragat anında dava nihayete erer ve kesin hükmün sonuçlarını doğurur. Boşanma isteğinde bulunan taraflar arasında bu tarihten itibaren artık derdest bir davanın varlığından söz edilemez. Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü. Taraflar arasındaki boşanma davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Elazığ Asliye 2. Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen l3.ll.l990 gün ve l990/l50-316 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin l9.2.l99l gün ve l2890-2975 sayılı ilamı ile (...l Davadan feragat kesin hükmün sonuçlarını doğurur. (HUMK. m. 95) Bu iradenin açıklandığı anda tüm sonuçlarıyla birlikte dava ortadan kalkar. Artık derdest bir davanın varlığından söz edilemez. Bu açık kurala rağmen mahkemenin feragat sebebiyle red edilen l984/l7l sayılı boşanma davasının derdest olduğunu tartışıp ve sonuç olarak davalının eşinden ayrı yaşamada haklı olduğunu kabul edip davayı reddetmesi isabetsizdir. 2- İhtarın hukuki sonuç doğurabilmesi için davet edilen evin ihtar istek tarihinden iki ay öncesinden hazırlanması gerekir. Bir kısım tanıklar konutun l988 yılı yaz başında hazırlandığını beyan etmişlersede, açık bir tarihten sözetmemişlerdir. Davanın özelliği itibariyle kocanın evden ayrıldığı günün bilinmesine ve ayrıca müşterek konutun hazırlandığı tarihin tesbitine ihtiyaç vardır. Bu durumda mahkemece yapılacak iş, tanıkları yeniden dinleyip, davacının evden ayrıldığı gün ile müşterek konutun hazırlandığı tarihi açık biçimde tesbit etmek ve hasıl olacak sonuca göre bir karar vermekten ibarettir...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir. TEMYİZ EDEN : Davacı vekili. HUKUK GENEL KURULU KARARI Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü. Kuşkusuz Medeni Kanunun l62/2. maddesi uyarınca, boşanma veya ayrılık davası açılmış olması eşlere ayrı yaşamak, başka bir ifade ile birlik dışında kalmak hakkını verir. Bu durumda hukuksal sonucu olarak aynı kanunun l32. maddesine dayanılarak birlik dışında kalan eşe ihtar gönderilemez ve hazırlanan eve davet yapılamaz. Yapılmış ise ihtar geçersizdir. Hakim 24.6.l957 tarihli ve l0/l sayılı içtihadı birleştirme kararı uyarınca bu yönü doğrudan araştırmakla yükümlüdür. Olayımızda ise, l3.6.l988 tarihli dilekçesiyle eşi davalıyı evine davet eden kocanın, daha önce açtığı boşanma davası 26.6.l984 tarihinde vaki feragat sebebiyle reddedilmiş fakat söz konusu karar tebliğe çıkarılamamıştır. Davada Özel Daire ile yerel mahkeme arasında uyuşmazlık oluşturan husus, önceki boşanma davasının feragat nedeniyle reddine ilişkin verilen ve tebliğe çıkarılmayan kararın kesinleşmiş sayılıp sayılmayacağı, dolayısıyla önceki davanın derdest olup olmadığı yeni davalı kadının l984 yılından bu yana Medeni Kanunun l62/2. maddesine dayanarak evlilik birliği dışında yaşamakta haklı bulunup bulunamadığıdır. Öyle ise Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 95/l. maddesinde öngörülen "feragat ve kabul kati bir hükmün hukuki neticelerini hasıl eder." ifadesinden ne anlaşılması gerektiği ve anılan maddenin hukuksal yorumu öncelik ve önem kazanmaktadır. Bilindiği gibi görülmekte olan bir davayı sona erdirmek amacına dayalı feragat, taraflardan birinin netice talebinden vazgeçmesi olup, geçerliliği karşı tarafın muvafakatına bağlı değildir. Çünkü feragat tesirlerini ve sonuçlarını onu yapan tarafın tek yönlü irade beyanı ile doğurur. İşte bu yöndendir ki l086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun bazı maddelerini değiştiren 2394 sayılı kanuna ait tasarının Bakanlar Kurulunda görüşülmesi sırasında "feragat ve kabulun doğmasının karşı tarafın kabulüne bağlı olmadığı" gerekçesiyle tasarıda mevcut feragat veya kabul dilekçesinin karşı tarafa tebliği hususu madde metninden çıkarılmış ve ilgili 93. madde bu şekli ile kabul edilerek kanunlaşmıştır. Bütün bu genel açıklamalardan sonra direnmenin asıl konusunu oluşturan HUMK.nun 95. maddesindeki kat'i (kesin) hüküm kavramının kapsamı ve niteliğinin belirlenmesine gelecek olursak, aynı kanunun 237. maddesinde kesin hükmün tamamının yazılmadığı ve fakat kesin hükmün varlığı için gerekli koşulların sayılmakla yetinildiği tartışmasızdır. Diğer taraftan doktrinde kesin hüküm, maddi anlamda ve şekli anlamda kesinlik olarak ikili bir ayrıma tabi tutulduğuda bilinmektedir. Şekli anlamda kesinlik bir mahkeme kararının karşı kanun yollarına başvurmamızın mümkün olmadığı anlamını taşır. Daha doğrusu şekli kesinleşmiş bir karara karşı kanun yolları kapalıdır. Maddi anlamda kesinlik ise mahkeme kararlarına tanınan kanuni gerçeklik özelliğini yansıtır. Çünkü kesinleşmiş bir karar yargısal bir gerçeği yansıttığı için söz konusu karar artık hiçbir yerde (hiçbir yargı organında) ve hiç bir biçimde yeni bir tartışma konusu yapılamaz. Nitekim Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının yasanın ve yürütme organları ile idarenin mahkeme kararlarına uyan zorunluluğunu düzenleyen l38. maddesine temel alınan düşünce de, bu ilkenin doğal sonucunu oluşturmaktadır. Dolayısıyla kesin hüküm ancak mahkeme kararlarına tanınmış bir yargısal gerçektir. Oysa feragat ile sonuçlanan davalarda bir mahkeme kararı (işlemi) söz konusu olmadığından ve dava doğrudan doğruya tek yanlı taraf iradesiyle (taraf işlemiyle) sona erdiğinden HUMK.nun 95. maddesinde sözü edilen kesinlik sadece ve tamamen şekli anlamda bir kesinliktir. Bu konuda çeşitli bilimsel eserlerde ve makalelerde incelenen ve Türk Hukuk doktrinini oluşturan başkan görüşü ana başlıklarıyla ve Özet olarak aşağıdaki şekilde açıklamak uygun olacaktır. Feragat, asıl uyuşmazlığı çözümleyen bir mahkeme kararına eşdeğerde kabul edilemeyeceği ve taraf işlemlerine birer kanuni gerçek olmak özelliği tanınamıyacağı için gerek maddeten ve gerekse ... kesinliğe uygun olmamakla birlikte, usul ekonomisi açısından şekli anlamda kesin hüküm sadece hukuki sonuçlarını doğururlar. Dolayısıyla feragat ile biten davalar temyiz edilemezler. Feragat aleyhine temyiz yoluna gidilmesinin ise ne mantıklı bir yönü ve nede temyiz eden açısından hukuki yararı vardır. Çünkü tek yanlı bir irade beyanı olan tesir ve sonuclarını karşı tarafın onayına gerek olmadan meydana getiren feragat ile ilgili olarak mahkemenin verdiği davanın reddine ilişkin karar, gerçek anlamda bir karar (mahkeme hükmü) olmayıp yalnızca davadan feragat edilmesi (vazgeçilmesi) nedeniyle davanın sona erdiğini tesbit etmekten ibarettir. Nitekim HUMK. 237 maddesini karşılayan kaynak kanunun 211. maddesinde Almanca (materielle rechteraft) anlamına gelen (L'asterite de le Shose juges) yani "maddi kesin hüküm" (kaziyei muhakeme) terimleri kullanıldığı halde olayımızla ilgili HUMK.nun 95 maddesini karşılayan 89. maddesinde almancada (yercel Nachtaraft) denilen ve Fransızcada da (asterite farmelle de la chose jugce) veya (force de chose jugca) karşılığı olan ("JUGENENT DEFİNİTİ" deyiminin kullanılması (Prof. Dr. Ergün Önen- feragat ve kabul kesin hüküm teşkil etmez. Ankara Barosu Dergisi l976/l. s. 35) bu düşünceyi açık ve kesin olarak doğrulamaktadır. Feragat ile ilgili olarak Türk Hukuk Doktrininin yukarıda ana başlıklarıyla özetlenmesine çalışılan düşüncelerine rağmen uygulamada daha ılımlı bir yolun takip edilmesi ve mahkemelerin feragat sebebiyle davanın sona erdiğine ilişkin kararlarının, temyiz kabiliyeti olduğu kabul edilerek Yargıtayca incelenmesi; bu kararların maddi anlamda kesinlik taşımadığı gerçeğini değiştiremez ve feragatın feragat tarihinde kesin bir hüküm hukuksal sonuçlarını doğuramayacağı biçiminde yorumlanamaz. Daha uygun bir ifade ile aslında feragat tarihinde kesin bir hükmün hukuksal sonuçlarını doğurmuş olan "feragat nedeniyle davanın reddine ilişkin kararın temyiz edilip edilmemesi ve edilmiş ise gerçekleşen Yargıtay incelemesi, kesinleşme tarihini değiştirmez. Çünkü şekli anlamında kesinleşme mahkemece hangi tarihte karar verilmiş yada yargıtayca hangi tarihte kanun yolu denetimi yapılmış olursa olsun feragat tarihinde (anında) hukuksal sonuçlarını ortaya koymuştur. Bu durumda ise önceki davada gerçekleşen feragat anından (tarihinden) itibaren davalı eş medeni kanunun l62/2. maddesinden kaynaklanan birlik dışında ayrı yaşama hakkına sahip olmadığından yapılan ihtar geçerli olup önceki davada verilen karar tebliğe çıkarılamamış olsa bile o dava artık yerel mahkemenin benimsediği biçimiyle derdest bir dava olarak kabul edilemez. Diğer taraftan ihtarın hukuksal sonuç doğurabilmesi için davet edilen evin Medeni Kanunun l38 maddesi uyarınca istek tarihinden iki ay öncesinden hazırlanmış olması gerekir. Dosya kapsamına, mevcut delillere ve özellikle tanık anlatımlarına göre davete konu evin hangi tarihte hazırlandığı kesinlikle anlaşılmamaktadır. Öyle ise bu yönün tanıklar yeniden dinlenmek suretiyle araştırılmamasına yönelik özel dairenin ikinci bozma sebebi de yasa ve usul hükümlerine uygun bulunmaktadır. Açıklanan bütün bu düşüncelerle Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına yazılması gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır. SONUÇ : Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.nun 429 maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine ll.l2.l99l gününde karar verildi. Birinci Başkan vek. 16.H.D.Başk. 9.H.D.Başk. 12.H.D.Başk. 11.H.D.Başk. 15.H.D.Başk. 10.H.D.Başk. 6.H.D.Başk. 7.H.D.Başk. 15.H.D.Başk.V. M.Demirtürk N.K.Yalçınkaya H.Örmeci M.Altay H.H.Fadıllıoğlu Ç.Aşçıoğlu Y.Yılbaş |
24-02-2016, 15:42 | #11 |
|
T.C. YARGITAY
2.Hukuk Dairesi Esas: 2008/2383 Karar: 2008/3409 Karar Tarihi: 13.03.2008 BOŞANMA DAVASI - DAVANIN ÖNCEKİ DAVADAKİ FERAGAT TARİHİNDEN İTİBAREN ÜÇ YILLIK SÜRE GEÇTİKTEN SONRA AÇILMIŞ OLMASI - FERAGATTEN SONRA TARAFLARIN BİR ARAYA GELMEMESİ - BOŞANMA KARARI VERİLMESİ GEREĞİ ÖZET: Dava, 17.03.2006 tarihinde açılmıştır. Önceki davadaki feragat tarihinden itibaren üç yıllık süre geçmiştir. Feragatten sonra tarafların bir araya gelmedikleri, ortak hayatın yeniden kurulmadığı anlaşılmaktadır. Yasanın aradığı koşullar oluşmuştur. (4721 S. K. m. 166) (1086 S. K. m. 95) Dava: Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda, mahalli mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle, evrak okunup, gereği görüşülüp düşünüldü. Karar: Davalı koca 02.12.1998 tarihinde boşanma davası açmış, 07.09.1999 tarihinde feragat etmiş, dava feragat sebebiyle reddedilmiştir. Feragat kendiliğinden bu iradenin mahkemeye ulaştığı ve açıklandığı tarihte kesin bir hükmün hukuki sonuçlarını doğurur (HUMK m. 95). Feragat üzerine verilen kararın şeklen kesinleşmesinin beklenmesine gerek yoktur. Türk Medeni Kanunu'nun 166/son maddeye dayalı bu dava ise, 17.03.2006 tarihinde açılmıştır. Önceki davadaki feragat tarihinden itibaren 3 yıllık süre geçmiştir. Toplanan delillerden, feragatten sonra tarafların bir araya gelmedikleri, ortak hayatın yeniden kurulmadığı anlaşılmaktadır. Türk Medeni Kanunu'nun 166/son maddesi koşulları oluşmuştur. Gerçekleşen bu durum karşısında boşanmaya karar verilmesi gerekirken, davanın reddi doğru görülmemiştir. Sonuç: Hükmün yukarıda gösterilen sebeple BOZULMASINA, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 13.03.2008 tarihinde oybirliği ile karar verildi. (¤¤) Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programı |
24-02-2016, 20:38 | #12 |
|
Araştırmalar sonucu olayla örtüşen böyle bir karar buldum, inşallah işimizi kolaylaştırır.
T.C YARGITAY 2.Hukuk Dairesi Esas: 2012 / 21388 Karar: 2013 / 7871 Karar Tarihi: 21.03.2013 ÖZET: Yapılan soruşturma ve toplanan delillerden davalı kocanın ailesinin, davacı kadını telefonla başka erkeklerle konuşmak suretiyle güven sarsıcı davranışla itham ettikleri, kocanın buna karşı kayıtsız kaldığı gibi eşini götürmek için gelen ve olayları kendisine telefonla aktaran kayınpederine de <bir şey olmaz siz rahat ailesiniz karımı rahat bırakırsınız> dediği anlaşılmaktadır. Bu sözler davacı kadının kişilik haklarına saldırı niteliğindedir. O halde davacı kadın yararına Türk Medeni Kanununun maddesi uyarınca uygun miktarda manevi tazminata hükmedilmesi gerekirken, reddi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir. (4721 S. K. m. 166, 174) Dava: Taraflar arasındaki karşılıklı boşanma davalarının birleştirilerek davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm, davacı-davalı kadın tarafından; manevi tazminat talebinin reddi, davalı-davacı koca tarafından ise; kusur belirlemesi, kadın lehine hükmedilen nafakalar ve tazminat yönünden temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü: Karar: 1- Davalı-davacı (koca), davacı-davalı (kadın)ın açmış olduğu boşanma davasına karşı verdiği 17.3.2010 tarihli cevap dilekçesi ile Türk Medeni Kanununun 166/1. maddesine dayalı olarak karşı boşanma davası ikame etmiş ve bu davasına ilişkin harcını da yatırmıştır. Davalı-davacı kocanın harcı verilerek açılmış bulunan bu karşı davası hakkında bir karar verilmemiş olması usul ve yasaya aykırı olduğu gibi yine bu dava ile birleştirilen, davalı-davacı kocanın Türk Medeni Kanununun 166/son maddesine dayalı 15.6.2010 tarihli boşanma davasında üç yıllık fiili ayrılık süresinin kesin hükmün sonuçlarını doğuran 12.6.2007 tarihli feragatten itibaren hesaplanması gerektiği halde, şekli kesinleşme tarihi olan 14.9.2007 tarihinden itibaren hesaplanması ve buna bağlı olarak da süresinde açılmış bulunan fiili ayrılık sebebine dayalı boşanma davasının kabulü yerine 3 yıllık fiili ayrılık süresinin dolmadığı gerekçesiyle reddine karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı ise de bu hususlar temyiz konusu yapılmadığından bozma nedeni yapılmamış yanlışlığa işaret edilmekle yetinilmiştir. 2- Temyiz sebeplerine hasren yapılan inceleme neticesinde; a- Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre, davalı-davacı kocanın tüm, davacı-davalı kadının ise aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir. b- Yapılan soruşturma ve toplanan delillerden davalı-davacı kocanın ailesinin, davacı-davalı kadını telefonla başka erkeklerle konuşmak suretiyle güven sarsıcı davranışla itham ettikleri, kocanın buna karşı kayıtsız kaldığı gibi eşini götürmek için gelen ve olayları kendisine telefonla aktaran kayınpederine de <bir şey olmaz siz rahat ailesiniz karımı rahat bırakırsınız> dediği anlaşılmaktadır. Bu sözler davacı-davalı kadının kişilik haklarına saldırı niteliğindedir. O halde davacı-davalı kadın yararına Türk Medeni Kanununun 174/2. maddesi uyarınca uygun miktarda manevi tazminata hükmedilmesi gerekirken, reddi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir. Sonuç: Temyiz edilen hükmün yukarıda 2/b bendinde gösterilen sebeple BOZULMASINA, bozma kapsamı dışında kalan temyize konu bölümlerinin ise yukarıda 2/a bendinde gösterilen sebeple ONANMASINA, aşağıda yazılı harcın M.'e yükletilmesine, peşin harcın mahsubuna ve 103.50 TL. temyiz başvuru harcı peşin alındığından başkaca harç alınmasına yer olmadığına, istek halinde temyiz peşin harcının yatıran C.'a geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi. 21.03.2013. |
25-10-2019, 14:49 | #13 |
|
Sayın üye isikdemirin paylaştığı karar:
T.C. YARGITAY 2. HUKUK DAİRESİ Esas No. : 2008/2383 Karar No. : 2008/3409 Karar Tarihi : 13.03.2008 Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda, mahalli mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle, evrak okunup, gereği görüşülüp düşünüldü. Davalı koca 02.12.1998 tarihinde boşanma davası açmış, 07.09.1999 tarihinde feragat etmiş, dava feragat sebebiyle reddedilmiştir. Feragat kendiliğinden bu iradenin mahkemeye ulaştığı ve açıklandığı tarihte kesin bir hükmün hukuki sonuçlarını doğurur (HUMK m. 95). Feragat üzerine verilen kararın şeklen kesinleşmesinin beklenmesine gerek yoktur. Türk Medeni Kanunu'nun 166/son maddeye dayalı bu dava ise, 17.03.2006 tarihinde açılmıştır. Önceki davadaki feragat tarihinden itibaren 3 yıllık süre geçmiştir. Toplanan delillerden, feragatten sonra tarafların bir araya gelmedikleri, ortak hayatın yeniden kurulmadığı anlaşılmaktadır. Türk Medeni Kanunu'nun 166/son maddesi koşulları oluşmuştur. Gerçekleşen bu durum karşısında boşanmaya karar verilmesi gerekirken, davanın reddi doğru görülmemiştir. Hükmün yukarıda gösterilen sebeple BOZULMASINA, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 13.03.2008 tarihinde oybirliği ile karar verildi. |
Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk) | |
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Yanıt | Son Mesaj |
Boşanma-Kesinleşme-Feragat | cmuk | Meslektaşların Soruları | 17 | 24-03-2015 17:05 |
Anlaşmalı Boşanmadan Feragat | Av.Hatice Sarıbardak | Meslektaşların Soruları | 6 | 28-05-2012 22:15 |
Boşanmadan feragat konusu/ tebligatın süresi var mı? | Konuk | Kadınlara Hukuki Destek Merkezi (KAHDEM) | 2 | 30-05-2011 16:24 |
Boşanmadan Sonra Feragat | Av. Zeynep TÜFEKÇİ | Meslektaşların Soruları | 1 | 26-05-2008 16:06 |
Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir. |