|
Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun] |
17-07-2009, 10:51 | #1 |
|
kefalet sözleşmesinin geçersizliği
Selamlar,
1-Kefilin sorumluluk miktarının gösterilmediği (sözleşmede kefilin sorumlu olduğu kefalet limitinin bulunduğu bölüm boş bırakılmış-kefilden boş sözleşme üzerine imza alınmıştır) bir kefalet sözleşmesi ile karşılaştık. 2-Bu nedenle tüketici mahkemesinde, tüketici kredi sözleşmesi kapsamında imzalanan kefalet sözleşmesinin geçersizliğini ileri sürdüğümüz bir borçtan kurtulma davası açtık. 3-Yargılama sırasında davalı banka, kefalet sözleşmesini boş haliyle delil olarak mahkemeye sundu. Ancak kefalet sözleşmesinin eki olarak imzalanan ödeme planını da sözleşme ile birlikte sundu. Bu şekilde kefalet sözleşmesinde kefilin sorumlu olduğı limitin belirli olduğunu ileri sürdü. 4-Kefalet sözleşmesinde, kefilin sorumlu olduğu limitin gösterilmesi zorulu ve geçerlilik şartı. Bir çok Yargıtay kararından hareketle bu sonuç tartışmasız olarak ortaya çıkıyor. Bizim sorunumuz ise şu? Kefalet sözleşmesinin geçerlilik şartı olan, kefilin sorumlu olduğu limitin gösterilmemesi şeklinde gerçekleşen eksikliğin, sözleşmeye ek olarak imzalattırılan ödeme planında giderilmesi mümkün mü? Bu konuyu ele alan bir Yargıtay kararına rastlamadık. Yardımlarınız için şimdiden teşekkür ederiz. |
17-07-2009, 11:13 | #2 |
|
Net bilgim yok ama sırf çözüme ulaşmak ve tartışmaya katkı sağlamak adına şunları söylemek isterim. Boş sözleşme üzerine imzalamak zaten gayet risklidir,hatalı olmuştur.Kefalet sözleşmelerinde kefilin sorumlu olduğu limitin gösterilmesinin zorunlu ve geçerlilik şartı olduğu da açıktır.Ama daha sonra müvekkiliniz ödeme planını görerek buna da imza atıyorsa yani limitini sonradan bu ek vasıtasıyla öğreniyorsa bence artık imzasıyla bağlıdır. Daha önce imzalanan sözleşmede limit gösterilmemişti bu yüzden geçersizdir dediğiniz vakit karşı taraf bu ödeme planına imza atarak sözleşmeyle bağlı olduğunuzu gösterdiniz şimdi bu hususu dile getirmeniz kötü niyettir derse bunun davanın seyrine nasıl bir etkisi olur?
|
17-07-2009, 11:48 | #3 |
|
1-Kefalet sözleşmesinde kefalet limitinin yazılı olarak belirlenmemesi durumunda kefalet sözleşmesi geçersiz sayılmakta. Kefilin bu sözleşmeye itibar ederek ödeme yapması durumu bile sözleşmeyi canlandırmamakta. Hatta kefilin sözleşmeye icazet vermesi bile sözleşmeyi geçerli hale getirmiyor. Bu konuda sayısız Yargıtay içtihadı var.
2-Yargıtay içtihatlarında, kefilin sorumluluk limitinin belirli olması veya belirlenebilir olması aranmış. Öeneğin, asıl borçlunun borcuna teminat olarak ipotek veren bir kişi aynı ipotek sözleşmesine eklenen bir madde ile ipotek bedeli tutarında kefil olduğunu kabul ederek sözleşmeyi imzaladığından, Yargıtay "ipotek bedeli tutarında kefalet" ifadesinin, kefalet miktarını belirli hale getireceğini kabul etmiş ve kefalet sözleşmesinin geçerli olacağını belirlemiş. 3-Bizim durumumuzdaki fark ise kefalet sözleşmesinin tamamen boş olarak düzenlenmesi. Kefalet limiti, faiz oranları, kredi sigortası, ve bunun gibi sözleşme metninde elle doldurmak üzere noktalar halinde bırakılmış tüm unsurlar boş. Kefilin bu sözleşme üzerinde sadece imzası bulunmakta. 4-Bilindiği üzere, kredi sözleşmeleri banka merkezlerinde onaylandıktan sonra talep sahiplerine kredi verilmektedir. Bu kapsamda sözleşme imzalanmakta,bankaya sunlmakta, onaydan geçmekte, sonuç olumlu ise ödeme planı çıkatılmakta ve imzalatılarak kredi verilmektedir. 5-Bu anlamda bizim olayımızda, kefalet sözleşmesinin imzalandığı tarihte, kefalet sözleşmesinin limit içermediği tartışmasızdır. Ancak onay aynı tarihte çıktığı için kefalet sözleşmesi ile ödeme planı aynı tarihi içermektedir. Banka da savunmasında bu husus üzerinde durmaktadır. Ödeme planının kefalet sözleşmesinin eki olduğunu, bu ekin ise kefalet limitini belirli hale getirdiğini ileri sürmektedir. 5-YArgıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu'nun 1943/14 Esas1944/13 Karar sayılı 12.04.1944 tarihli kararından itibaren, Yargıtay, kefalet sözleşmesindeki kefalet tutarının yazılı ve belirli olmasını geçerlilik şartı saymış. Ancak, hemen tüm içtiahtları incelememe rağmen ödeme planı içeren, bu şekliyle bizim olayımıza benzeyen ve geçerlilik kazanan bir kefalet sözleşmesine rastlayamadım. Bu kadar uzun bir süreçte, ödeme planı ile boşlukları doldurulmuş geçersiz bir kefalet sözleşmesini konu alan bir dava bulunmamasını pek muhtemel bulmuyorum. Davamızın hareket noktası olarak da bunu alıyorum. Yargıtay'ın karşısına ödeme planlı eksik bir kefalet sözleşmesi hiç çıkmamış mı? Ne düşünüyorsunuz? |
17-07-2009, 16:27 | #4 |
|
Merhaba;
her ne kadar kefalet sözleşmesinde bedel belirtilmemiş olsa da; eğer kefil özel bir kefalet sözleşmesi imzalamamış ise Bankanın çerçeve kredi sözleşmesinde kefilin esas borçlunun sorumlu olduğu miktara kadar borcun mükellefi olduğu yazılıdır. Bununla beraber yine Banka kredi sözleşmesinde; işbu kredi sözleşmesinin eki olan ödeme planına atıfta bulunulur ve geri ödemeler ve bakiye borç tutarı ödeme planı esas alınarak hesaplanır. Kanaatimce; kefilin kredi sözleşmesine tek başına imzası; bu sözleşmede bir tutar belirtilmiyor ise geçersiz olacak ve fakat ödeme planına imzası; kredi sözleşmesindeki borcun kabulü anlamına gelecektir. |
24-07-2009, 14:25 | #5 |
|
“Kefalete şekil şartı, ispatı, kolaylaştırmak için veya alacaklıyı düşünerek değil, fakat sırf kefili himaye gayesiyle kabul edilmiştir. Kefilin, borçlunun borcunu nasıl olsa tediye edeceği, kendisinin bir formalite icabı imza ettiği şeklindeki kanaati de bilhassa yükümlü olacağı miktarın açıkça kefalet senedinde belirtilmesini zorunlu kılmaktadır.
BK 484. maddesi, aranılan şekil şartının bir ispat şartı olmayıp, geçerlilik şartı olduğuna işaret etmektedir. Kefalette şekil bir sıhhat şartı olduğundan, bu şarta uyulmaması halinde akit mutlak şekilde hükümsüzdür. Hâkim resen, kefaletin geçerli şekilde vücut bulup bulmadığını tespit için şekil şartına uyulup uyulmadığını araştıracaktır. “…davanın esaslı şartlarından olan (hak) vücut bulmamış ve kanun tarafından himaye edilmemiş ise diğer talebini beklemeksizin hâkimin bu davayı dinlememesi ve reddetmesi icap eder. Bu itibarla kefalet senedinde kefalet senedinde kefilin ödeyeceği muayyen bir miktarın gösterilmiş olup olmadığı ve senetten böyle muayyen miktarın anlaşılması kabil olup olmadığı hususunun hâkim tarafından resen nazara alınması lazımdır.” (İçt. Bir. Kararı 12.04.1944 14/13) Alacaklının, kefaletin kanunun aradığı şekilde yapılması hususunda bir talep hakkı yoktur. Ortada eksik bir borç dahi mevcut değildir. Kefilin sonradan açık veya zımni icazet vermesi, akde sıhhat şartını kazandırmak için yeterli değildir. İcazetin de yine kefalete aranan şekil şartlarına uygun olması, yeni bir kefalet sözleşmesi düzenlenmesi gerekir. Yargıtay da aynı şekilde “Kefaletin şekle bağlılığı dolayısıyla kefilin zımni irade beyanı ile kefaletin konusunun değiştirilemeyeceğini” kabul etmiştir. (4. HD. 7.1.1958 3175/100) Kefilin şekil noksanlığı taşıyan bir kefalete dayanarak ödemede bulunması da kefaleti geçerli hale sokmaz. Geçerli bir kefaletin var olduğu zannıyla ödemede bulunan kefil, sebepsiz zenginleşme davasıyla verdiğini geri isteyebilir. Buna karşılık kefaletin geçersizliğini bilerek ödemede bulunma bir elden bağışlama oluşturur ve verilen şey geri alınamaz. Hukuk usulü bakımından şeklin bir ispat şartı değil, sıhhat şartı olması şu farklı sonuçları doğurur. Kanunda öngörülen şekle uyulmaması halinde: -Kefilin mahkemede kefalet borcunu ikrar etmesi bir kefalet yükümlülüğüne vücut vermez. -Bir kimseye kefil olup olmadığı hususunda yemin teklif edilemez. -Şekle uygun olarak yapılmamış bir kefalet taahhüdünün varlığı için tanık dinlenemez.” (Prof. Dr. Sefa Reisoğlu, Türk Hukukunda Ve Bankacılık Uygulamasında Kefalet, Syf. 43-46) Prof. Dr. Sefa Reisoğlu’nun, Türk Hukukunda Ve Bankacılık Uygulamasında Kefalet kitabı konu ile ilgili çok kapsamlı bilgiler içeriyor ve sorularımı çözüme bağlıyor. Sayın Sinem Çelik, kefalet sözleşmesinin eki olarak düzenlenen ödeme planının kefalet sözleşmesindeki şekil noksanlığını gidereceğini düşünmüyorum. 1-Bankalara kredi başvurusu yapıldığında, kredi ve kefalet sözleşmesi imzalanmaktadır. Borçlu ve kefili hakkında gerekli araştırma yapıldıktan sonra banka tarafından ödeme planı düzenlenmekte ve borlu ile kefilleri tarafından imzalanmaktadır. Ancak banka tarafından kredi ve kefalet sözleşmeleri onaylanan kadar kefalet tutarı ve ödeme planı hakkında bilgi verilmemektedir. Bence bu kapsamda, ödeme planının da kefalet sözleşmesi ile aynı şekil şartlarını taşıması aranmalıdır. Sefa Reisoğlu’nun “İcazetin de yine kefalete aranan şekil şartlarına uygun olması, yeni bir kefalet sözleşmesi düzenlenmesi gerekir.” düşüncesinden hareketle, ödeme planının kefalet sözleşmesinde, var olan eksikliği gidermeye yönelik olduğunu, ancak bu eksikliği giderebilmesi için kefalet sözleşmesi gibi düzenlenmesi gerektiğini savunuyorum. 2-Yargıtay bir kararında, kredi sözleşmesinde yer alan, "ipotek bedeli tutarında kefalet" ifadesinin, kefalet miktarını belirli hale getireceğini kabul etmiş ve kefalet sözleşmesinin geçerli olacağını belirlemiştir. Bu görüş il bakışta sizin görüşünüzü destekliyor gibi düşünülüyor. Ancak burada dikkat edilmesi gereken husus şudur; kefalet sözleşmesinde, kefilin ödeyeceği muayyen bir miktarın gösterilmiş olması veya sözleşmeden böyle muayyen bir miktarın anlaşılması gereklidir. Ancak uygulamada bankalar kefalet sözleşmesinden ayrı olarak ödeme planları düzenlemektedir. Bu ödeme planlarının kefalet sözleşmesine ekli olarak aynı tarihte imzalandıklarının kefalet alacaklısı (örneğe göre banka) tarafından ispatlanması kaydıyla görüşünüze katılabilirim. Çünkü bu durumda sözleşmenin ayrılmaz bir parçası olarak düşünülebilecek ödeme planı, kefalet tutarını belirleyebilecek niteliğe kavuşacaktır. Aksi takdirde, ödeme planının kefalet sözleşmesine işaret eden ibareleri barındırması, yani kefalet sözleşmesi gibi düzenlenmesi gerektiği kanaatindeyim. Kefalet sözleşmesi ile ödeme planının farklı zamanlarda imzalanmış olması, kefalet sözleşmesinde tamamen boş bırakılan kefalet tutarı kısmındaki eksikliği gideremez. Şimdi bilindik ve kanıksanmış bir yargı macerasını aktarmak istiyorum; Tüm bu problemleri açıkladıktan sonra üzüntüyle belirtmek isterim ki; konuyu açmamı gerektiren sorunun yargı yoluyla çözülmesi mümkün olmadı. Kefalet sözleşmesine dayanılarak yapılan icra takibi sırasında müvekkilime karşı menkul haczi uygulandı ve icra baskı ve tehdidi altında taahhüt (ödeme şartı) alındı. Ödeme gücünü aşan tutarda taahhüdünü yerine getiremeyen müvekkilime karşı taahhüdü ihlal suçundan cezalandırılması istemiyle dava açıldı. Taahhüdün yasal şartları taşımadığına dair tüm savunma ve itirazlarımıza rağmen ve kefalet sözleşmesinin geçersizliğine dair davamızın bekletici sorun sayılması istemimize rağmen, icra ceza mahkemesi tarafından 3 aya kadar hapsen tazyik kararı verildi. Taahhüdü ihlal suçunun şartları ile ilgili olarak Türkiye Mahkemeleri’nde bir fikir ve uygulama birlikteliği bulunmamaktadır. Bunun sebebi bu suçla ilgili olarak verilen yargı kararlarına karşı Yargıtay denetiminin kapatılmış olmasıdır. Yargıtay borçluların mağdur edilmesini engelleyecek çok detaylı kriterler belirlemişti. Verilen kararları denetleyen görevli Ağır Ceza Mahkemeleri kim zaman bu kriterleri esas almakta kimi zaman ise farklı kriterlerle yolunma devam etmektedir. Aynı şartlar ve durumlar içerisinde bulunan vatandaşlar Türkiye’nin farklı mahkemelerinden, farklı kararlar ile karşılaşmaktadır. 3 aya kadar hapsen tazyik kararı üzerine, görevli ağır ceza mahkemesine itiraz edildi. Ancak itirazımız ve bekletici mesele talebimiz reddedildi. Bunu üzerine tarafımca, kanun yararına bozma yolunun işletilmesi için, görevli cumhuriyet başsavcılığına dilekçe verildi. Taahhüdü ihlal suçunun kriterlerinin ortaya konulması amacıyla hazırladığımız dilekçe Adalet Bakanlığı’nın ilgili dairesine gönderildi. Ancak süreç devam ederken infazın bekletilmesi talebimiz dikkate alınmadı. Müvekkilime verilen cezanın infazı için gereken davetnamenin tebliğinden sonra, infazın tehiri için, cumhuriyet savcılığından 5275 Sayılı Yasa’nın 17. maddesi kapsamında infazın ertelenmesi talep edildi. Talebimiz bu defa disiplin hapislerinin 5275 Sayılı Yasa’nın 17. maddesi kapsamında değerlendirilemeyeceği gerekçesini içeren Ceza Genel Kurulu Kararı sözlü olarak dayanak gösterilerek reddedildi (Hapsen tazyik kararları’nın disiplin hapsi olmadığı kanaatindeyim. Bu konuyla ilgili olarak çalışıyorum ileride ayrı bir başlık halinde tartışmak istiyorum) Sonuç olarak cezası infaz aşamasına gelen müvekkilim banka ile anlaşmaya varmak zorunda kaldı. Eksik şartlar taşıyan kefalet sözleşmesini yargı aşamasında tartışmak istemeyen banka yüksek miktarlı bir faiz indirimi teklif etti. Müvekkilimiz ise faiz indirimi karşısında, bankanın taahhüdü ihlale dair şikâyetinden vazgeçmesi şartıyla, kefalet sözleşmesinin geçersizliğine dair davasından feragat etti. Böylece kefalet sözleşmelerindeki boşluğun, bağımsız düzenlenen ödeme planı ile doldurulup doldurulamayacağı sorusu yine cevapsız kaldı (daha önceki girişte belirttiğim gibi bu konuda bir yüksek yargı kararına ulaşamamıştım). Taahhüdü ihlal suçları ile ilgili olarak başlattığımız, kanun yararına bozma sürecinin sonucunu ise sabırla bekliyoruz. |
07-09-2009, 17:34 | #6 |
|
Üstad ödeme planını müvekkiliniz de imzalamış mı acaba?
|
07-09-2009, 20:51 | #7 |
|
Ödeme planının kefalet sözleşmesinin eki olarak sunulduğunu belirtmişsiniz, kefalet sözleşmesinde ödme planına atıf yapıldığı anlamında mıdır? Eğer sözleşmede ödeme planına atıf yapılmamışsa kefil olunan miktarın belirli olduğundan bahsedilemez. Kefalet sözleşmesinde ödeme planına atıf yapılması durumunda ise , artık miktar belirlenmiş sayılacağından sözleşme de geçerli olacaktır.Zira miktarın belirli olması şartı gerçekleşmiş olmaktadır. Kefilin sorumlu olduğu miktarın mutlaka kefalet akdi metninde yer alması yasal zorunluluk olmayıp atıf yapılan sözleşmede örneğin kredi sözleşmesinde veya eki olarak imzalanan ödeme planında yer alması yeterlidir.
YHGK E. 2008/19-729K. 2008/718 T. 3.12.2008 kararında "Taraflar Arasında Yapılan Garanti Sözleşmesi Başlıklı Sözleşmede Dava Dışı Kişi İle Yapılan Kredi Kartı Üyelik Sözleşmesine Atıf Yapıldığı - Üyelik Sözleşmesinde Verilen Kart Limitinin Belli Olduğu/Limit Unsurunun Sözleşmenin Niteliğini Kefalet Olarak Değiştirdiği" şeklinde karar vermiştir. Burada, kefalet akdinin geçerliliği için kefil olunan miktarın atıf yapılarak başka bir sözleşme ile dahi yerine getirilmiş sayılacağı ve sözleşmenin geçerli olacağı ortadadır. Ancak KEFALET AKDİNDE ATIF YAPILMAKSIZIN ayrıca ödeme planında kefilin imzasının bulunması , kefalet akdine geçerlilik kazandırmayacaktır kanaatindeyim. |
08-09-2009, 15:34 | #8 |
|
kefalet sözlşemesinde geçerlilik şartı belli ödeme planına imza atmış olsa dahi limitibelirlenmemiş bir borç olduğundan sadece limit oranında sorumluluk doğacaktır. benim bu şekilde iptal ettirdiğim 5 tane kredi sözlşemesinden doğan kefalet var. bu nedenle limiti belirli olmayan süresi belirlenmyene kredi sözlşemesini baştan geçersiz olduğunu dolayısı ile doğmamış bir borç için de ödeme planı imza ettirmesinin bri anlamı olmayacağı açık.
|
08-09-2009, 16:36 | #9 |
|
Avukatselvi hanım, gönderdiğiniz HGK kararını inceledim. HGK'nın vurgu yaptığı nokta limitin sözleşme metninde yazılı olmasının zorunlu olmadığıdır. Ama her halükarda kefilin sorumlu olduğu limiti bilmesinde zorunluluk vardır.
Bir çok yargıtay kararında kefil olunan miktarın sözleşmeye sonradan yazılmasının kefilin bunu bilmediğinin karinesi olarak almakta ve sözleşmenin bağlayıcı olmadığını söylemektedir. Soruyu soran meslektaşımız ek açıklamada bulunması gerekiyor sanırım. |
08-09-2009, 17:26 | #10 |
|
Haklısınız , ben de ödeme plannı ek olarak sundular derken kefalet akdinde ödeme planına atıf yapılmış mıdır sorusunu bu nedenle sormuştum.
|
10-09-2009, 13:00 | #11 |
|
1-Toplam 15 sayfadan oluşan, kredi ve kefalet sözleşmesi metni içerisinde, ödeme planının sözleşmenin eki olduğuna dair bir atıfta bulunulmamıştır. Ancak sözleşmenin son sayfasının alt kısmında "Ek.1: Ödeme Planı" ibaresi bulunmaktadır.
2-Sözleşmenin tamamı 12 punto büyüklüğünde harflerle hazırlanmıştır. 3-Sözleşmenin tarafların isim ve adreslerini, kredi tutarını, taksit sayısını, sözleşmenin imza tarihini, faiz oranını ve tutarını gösteren kısımları elle yazılarak doldurulmak üzere noktalar halinde boş bırakılmıştır. 4-Toplam 15 sayfa olarak belirtilen kredi-kefalet sözleşmesinden ayrı olarak, 1 sayfadan oluşan ödeme planı bulunmaktadır(sayfa numaraları birbirini takip etmemektedir.) 9 veya 10 punto büyüklüğünde harflerle hazrılanan ödeme planı altında asıl borçlu ve kefilin imzası bulunmaktadır. Sözleşmenin tüm sayfaları da asıl borçlu ve kefil tarafından imzalanmıştır. 5-Ödeme planının bilgisayar çıktısı ile oluşturulan tarih kısmı ile sözleşmenin el yazısı ile doldurulan tarih kısmı aynı tarihi göstermektedir. Yani sözleşme ve ödeme planları aynı gün imzalanmış şekilde görünmektedir. Kafalet sözleşmesi ile ilgili öngörülen yasa maddeleri kefili korumak gayesini gütmektedir. Tüketicinin korunması hakkındaki kanun çerçevesinde de değerlendirme yapılacağını düşünürsek, kanaatimce kefili bağlayan bir kredi-kefalet sözleşmesi bulunmamaktadır. |
30-09-2009, 10:14 | #12 |
|
Hamza Bey, bildiğiniz üzere kefalette iki şart bulunmaktadır.
Sözleşmenin yazılı olması ve limitin belli olması (Kefil tarafından bilinmesi) Zannımca sizin kefalet sözleşmeniz geçerlidir. Eğer ödeme planında da hangi sözleşme için kefil olunduğu belli ise.. Sizin durumunuzda sözleşmenin daha önce imzalanması ya da daha sonra imzalanması arasında bir fark göremiyorum. Zira hangisi daha önce imzalanmış olursa olsun, sonraki sözleşmeyi/ödeme planını kefili imzalamaya zorlamak hukuken ve madden mümkün değil. bu nedenle kefiliniz kefaletin bütün hukuki sonuçlarına vakıf olarak sözleşmeyi imzalamış görünüyor. ...diye düşünüyorum. Bu arada üstad, sözleşmenin 12 punto düzenlenmemesi halinde sözlemin akibeti hakkında net bir yargıtay kararı bulamadım. bulursam burada sizinle paylaşırım. ( 6. Maddenin 6. paragrafı : "6/A, 6/B, 6/C, 7, 9, 9/A, 10, 10/A ve 11/A maddelerinde yazılı olarak düzenlenmesi öngörülen tüketici sözleşmeleri en az oniki punto ve koyu siyah harflerle düzenlenir ve sözleşmede bulunması gereken şartlardan bir veya birkaçının bulunmaması durumunda eksiklik sözleşmenin geçerliliğini etkilemez. Bu eksiklik satıcı veya sağlayıcı tarafından derhal giderilir.") |
01-10-2009, 16:59 | #13 | |||||||||||||||||||
|
aslında ben bu durumda kefalet sözleşmesinin geçersiz olacağını düşünüyorum. Kefalet sözleşmesi ve ödeme planlarının, uygulamada farklı zamanda imzalandığı tartışmasız. Bir bankadan kredi kullanma talebinde bulunarak bunu test edebilirsiniz.
Sonuçta, yargılama aşamasında ispat edilebilir iddialar üzerinde duracağımıza göre, haklısınız. Şekil şartları eksik düzenlenmiş ve imzalanmış bir kefalet sözleşmesi, metin içerisinde atıfta bulunulmuş ve aynı günde imzalanmış görünen bir ödeme planı ile hukuka uygun nitelikte sayılıyor.
araştırma ve yardımlarınız için teşekkür ederim. |
15-10-2009, 16:08 | #14 |
|
Kredi Limitinin Sonradan doldurulduğuna dair karine
Sayın Meslektaşın, bir Yargıtay kararı gönderiyorum. Umarım işinize yarar. İşin doğrusu benim de benzer bir dosyam var. Davayı kesinlikle kazanırım diye düşünürken sayenizde şüpheye düştüm...
T.C. YARGITAY 13. HUKUK DAİRESİ Esas No. 2007/3171 Karar No. 2007/7154 Tarihi 22.05.2007 İLGİLİ MEVZUAT 818-BORÇLAR KANUNU/484 Davacı, dava dışı A... Y...' a kefil olduğunu, kefilliği 400.000.000 Tl için kabul ettiğini, sözleşmede kefalet limiti gösterilmemesine rağmen, banka tarafından sonradan 3.000.000.000 Tl olarak doldurulduğunu ve hakkında takip başlatıldığını ileri sürerek sözleşmenin feshi ile borçlu olmadığının tespitini istemi ile eldeki davayı açmıştır. Davalı, davacının garantör olarak sözleşmeyi imzaladığını, başlatılan takibe itiraz etmediğinden takibin kesinleştiğini, sözleşmenin tüm sayfalarında davacının imzasının olduğunu savunmuştur. Dava konusu uyuşmazlığın çözümü için öncelikle taraflar arasındaki ilişkinin kefalet mi yoksa garanti sözleşmesi mi olduğu hususu açıklığa kavuşturulmalıdır. Gerek doktrin ve gerekse bu konudaki uygulamanın öncüsü niteliğindeki 11.6.1969 gün ve 1969/4-6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararındaki ilkeler çerçevesinde bakıldığında, davacı tarafından imzalanan kredi sözleşmesi ve ekindeki Garanti Sözleşmesi içeriğinden taraflar arasındaki ilişkinin kefalet olduğu anlaşılmakta olup, esasen mahkemenin kabulü de bu yöndedir. 12.4.1944 gün ve 14-13 sayılı İçtihadı Birleştirme kararı gereğince de limit belirlenmesi kefaletin asli unsurudur. Daha açık bir anlatım ile, sözleşme kurulurken kefilin sorumlu olacağı limit belirlenmiş olmalıdır. Limit belirlenmemiş ise geçerli bir kefalet sözleşmesinden söz etmek mümkün değildir. Somut olayda dava dışı asıl borçlu A... Y.... için uygun görülen kredi limiti hanesinin diğer yazılardan ve kullanılan kalemden farklı olarak ve kurşun kalemle 3.050.000.000 TL olarak doldurulduğu çıplak gözle dahi açıkca görülmekte olup, bu husus kredi limitinin sonradan doldurulduğuna karine teşkil eder. Dolayısıyla geçerli bir kefalet sözleşmesi bulunmadığından mahkemece davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde reddine karar verilmesi usül ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir. SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz edilen hükmün davacı yararına BOZULMASINA, 22.05.2007 gününde oybirliğiyle karar verildi. |
16-10-2009, 15:56 | #15 |
|
üzülerek söylüyorum, tamamen aşağıda sıraladığım nedenlerle biz davamız kaybettik. yine de burada yapılan tartışmanın çok faydalı olduğunu düşünüyorum.
kefalet sözleşmesinin şekil noksanlığı nedeniyle geçersiz sayıldığı konusunda aynı fikirdeyiz. ancak konu ile ilgili açılan davalarda ispat sorunu bulunmakta. Tüm sorunlar şu şekilde özetlenebilir: 1-kefalet sözleşmeleri yasal yükümlülüklere uygun oalrak hazırlanmıyor. 2-özellikle tüketici kanunu kapsamına giren sözleşmelerde yasal şartlar sağlanmıyor. 3-kredi ve kefalet borçluları sözleşme suretlerini edinemiyor (sözleşmenin akdi sırasında teslim edilmeyen sureti, daha sonra kesinlikle alınamıyor. biz banka ile bu sorunu yaşadık) 4-sözleşmeler büyük çoğunlukla boş olarak düzenleniyor. eksiklikler ödeme problemleri yaşandıktan sonra kredi ve kefalet alacaklısı tarafından dolduruluyor. 5-sözleşmenin imzalanmasından sonra kredi ve kefalet tutar/limitleri belli oluyor. genelde kredi ve kefalet alacaklısının merkez onayından sonra tutarlar belirleniyor. borçluların zayıf durumları kullanılıyor. 6-yargı sürecindeki yavaşlık ve aksaklıklar, maddi gücü düşük borçluların haklarını kullanmalarını engelliyor. (kanaatimce, özellikle tüketicilerle ilgili davalarda, icra takiplerinin teminat aranmaksızın durdurulması şeklinde bir düzenleme yapılabilir.) 7-icra ceza mahkemeleri, ceza yargılaması usulünden bihaber olarak yargılama yapıyor. bu durumda ceza tehdidi altında kalan borçlular haklarından vazgeçmek zorunda kalıyorlar.(ceza yargılaması, hukuki yargılama sonuçlarını bekletici mesele yapmalıdır.) |
10-11-2009, 00:36 | #16 |
|
Sayın meslektaşım;
Dava dosyamız bilirkişiye gönderilmiş ve bilirkişi ise, bankanın sözleşmenin akdedilmesinden 11 gün sonrasına ait "Jest Kredi Kartı Formu"nda gösterdiği ".....Tl limitle garantörsüz kredi kartı verilmesi uygun görülmüştür" ibaresinde yazan tutarı baz alarak hesaplama yapmıştır) Rapora itirazlarımızı bildirdik. Sayın mahkeme ise, aşağıdaki yargıtay kararına göre kefilin limitten veya temerrüdünden sorumlu olduğu belirtilerek hesaplamanın dava tarihine göre yapılması gerekitğini belirterek ara karar vermiştir. ( Bu da enterasan bir karar olmuştur. İhsas-ı rey niteliğinde bir karar olduğunu düşünüyorum.) Davanın bütünüyle kabul edileceğine dair inancım son buldu maalesef. Verilecek kararı burada sizlerle paylaşacağım. Saygılarımla. T.C. YARGITAY 13. HUKUK DAİRESİ E. 2004/14559 K. 2005/1961 T. 10.2.2005 • MENFİ TESPİT DAVASI ( Kefilin Sorumluluğunun Kredi Sözleşmesinde Belirlenen Kefalet Limiti veya Sözleşme Limitindeki Miktar İle Kendi Temerrüdünün Sonuçlarından İbaret Olması ) • KEFİLİN SORUMLULUĞU ( Kredi Sözleşmesinde Belirlenen Kefalet Limiti veya Sözleşme Limitindeki Miktar ile Kendi Temerrüdünün Sonuçlarından İbaret Olması ) • KREDİ KARTI ÜYELİK SÖZLEŞMESİ ( Dava Dışı Şahsın Davalı Banka ile Düzenlediği Limitli Kredi Kartı Üyelik Sözleşmesini Davacının Kefili Olarak İmzaladığının Tarafların İddia ve Savunmaları ile Sözleşme İçeriği ile Anlaşılmış Olması ) 2004/m.72 KARAR : Davacı, davalı bankanın dava dışı Nasuh Negiz isimli şahısla yaptığı kredi kartı sözleşmesinde imzasının taklit edilerek 20.000.000 TL. limit ile kefil olduğundan söz edilerek ihtarname çekilip ardından icra takibi yapılıp maaşından 937.900.000 TL. kesildiğini, imzanın kendisine ait olmadığını işlemin hukuka aykırı olduğunu ileri sürerek yapılan kesintilerin tesbiti ile tahsilini istemiştir. Davalı, icra takibinin 6.9.2001 yılında yapıldığını, bu sürede imzaya itiraz edilmediğini kredi limiti 20.000.000 TL. ise de davacının garanti sıfatı ile tüm borçtan sorumlu olduğunu savunarak davanın reddini dilemiştir. Mahkemece, davacının sözleşmede garantör yanında kefil olarak imzasının bulunduğunu, davacının borçlu olmadığının kabulü ile 937.900.000 TL.'nin ödeme tarihinden faizi ile tahsiline karar verilmiş, hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir. 1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddi gerekir. 2- Dava dışı Nasuh Negiz'in davalı banka ile düzenlediği 20.000.000 TL. limitli kredi kartı üyelik sözleşmesini davacının kefil olarak imzaladığı tarafların iddia ve savunmaları ile sözleşme içeriği ile anlaşılmaktadır. Kefilin sorumluluğu kredi sözleşmesinde belirlenen kefalet limiti veya sözleşme limitindeki miktar ile kendi temerrüdünün sonuçlarından ibarettir. Buna göre konusunda uzman bilirkişiden Yargıtay ve taraf denetimine uygun rapor alınarak hasıl olacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir. |
10-11-2009, 13:12 | #17 | |||||||||||||||||||
|
sayın av.sebahattin, yukarıda bahsettiğiniz davanızı biraz açabilir misiniz?
|
10-11-2009, 16:50 | #18 |
|
Sayın meslektaşım davanın özeti aşağıdadır:
3. kişi ile banka arasında 01.10.2001 tarihinde kredi kartı sözleşmesi, müvekkille de garantörlük sözleşmesi imzalanıyor. Müvekkile ve asile icra takibine geçiliyor. Dosya 3 kez düşürülüyor ve 2007 yılında yeni esas alıyor. Müvekkilin çalıştığı kuruma maaş haczi gelmesi ile dosyaya müdahale ediyoruz. İcra dairesine “Müvekkilimiz kefildir. Kefilin sorumluluğu mahduttur. Bu yüzden tüm dosya borcuna itiraz ettiğimizi” belirtiyoruz. Daha sonrasında banka sözleşme asıllarının büromuza gönderilmesi için yazı yazıyoruz, fakat talebimize cevap verilmiyor. Ardından tüketici mahkemesinde dava açıyoruz. İlgili sözleşmeler dava dosyasına celp ediliyor. Dosyadaki evraklar kısaca şöyle: *Asilin ve garantör (müvekkil)’in 01.10.2001 tarihinde imzaladıkları sözleşmeler. Hiçbir sözleşmeye limit yazılmamış, limitler boş bırakılmıştır. *Bankanın diğer tarafların imzası bulunmayan “Jest Kredi Kartı Formu” yazısı 11.10.2001 tarihlidir. Ve “Garantörsüz olarak 500,00TL limitle kredi kartı verilmesi uygun görülmüştür” ibaresi yazılıdır. *Bankanın asile ve müvekkile gönderdiği 977,00TL tutarında ihtarnamesi. *Müvekkilin kendisinin kefil olduğunu, kefil olduğu 200,00TL tutarın 4822 Sayılı yasanın Geçici 1. Maddesine göre faizlerin terkin edilmesi halinde borcu ödeyeceğine dair ihtarnamesi. *Dosya bilirkişiye gönderilmiş, bilirkişi raporunda özetle: Bankanın temerrüt tarihine göre ve 500,00TL ‘yi baz alarak hesaplama yapmıştır. Sözleşmenin kefalet sözleşmesi olduğunu belirtmiştir. * Bilirkişi raporuna itirazlarımız kısaca: limitlerin yazılı olmadığı, jest kredi kartı formunun, bu kredi kartına ait olup olmadığının dahi belli olmadığını, sözleşmelerin düzenlenmesinden 10 gün bankanın kendisi tarafından tanzim edildiğini, bu işlemden müvekkilin haberinin dahi olmadığını, bu yüzden buna formdaki miktara dayanılamayacağını, garantörlük sözleşmesinin kefalet sözleşmesi olduğunun kabul edilmesine rağmen değerlendirmenin kefalet hükümlerine göre yapılmadığını, müvekkilin çektiği ihtarnamenin ise kefalet sözleşmesindeki amir hükümleri tek taraflı irade açıklaması ile bertaraf edilemeyeceğinden, limitin buna göre dahi hesap edilemeyeceği, bu nedenle itirazlarımızın göz önünde bulundurularak Ek Rapor alınmasını talep ettik. Sayın mahkeme ise önceki yazımda da belirttiğim gibi aynen şu şekilde ara karar vermiştir: GD 1- Yargıtay 13. HD’nin 10.02.2005 Tr 2004/14559-2005/1961 sy kararı gereğince davacının kefalet miktarı ve kendi temerrüdünden sorumlu olacağı belirtildiğinden buna göre bilirkişi (X)’in dava tarihi itibariyle dava açıldığından hesaplamanın dava tarihi itibariyle yapılmasına, bu konuda ek rapor alınmasına, ek 100,00TL bilirkişi ücreti, rapor tebliğ ve çağrı giderinin davacı vekili tarafından yatırılmasına, incelemenin 16.11.200…günü sat 10:00 da yapılmasına Bu nedenlere duruşmanın 22.12.200…. günü, saat 11:00 bırakılmasına karar verildi. Takdir ve görüşlerinize sayın meslektaşım.? |
11-02-2010, 01:29 | #19 |
|
Kefalet tutarı belli olmadığından bu davanın sonucu kefil yönünden tartışmasız belli gibi.
Asıl konuya dönersek, kefalet sözleşmesinin altına 1 adet ek ödeme planı yazılmış olması yeterli midir. Ek ödeme planı asıl sözleşmenin şekil şartlarına uymak zorunda değilmidir (12 punto), bence daha da önemlisi, ek ödeme planı üzerine, "..... tarihli kefalet sözleşmesinin ekidir" şerhi konması gerekmez miydi? Bu şerh olmadan bu planın kefalet sözleşmesi ile bağlı olduğu ileri sürülebilir mi? |
20-06-2011, 13:56 | #20 |
|
Söz konusu duruma benzer bir sorun ile ben de karşılaştım.
Banka tarafından verilen "Tüketici Kredisi" sözleşmesinin ekinde yer alan kefalet şerhinde; kefillerin kredi sözleşmesini okuyup anladıkları ve kabul ettiklerini beyan ederek ....YTL kadar müşterek borçlu ve kefil sıfatı ile kefil olduklarını taahhüt ettikleri belirtilmesine rağmen kefalet miktarının olduğu bölüm boş bırakılmış.Söz konusu kefalet şerhi de asıl sözleşmeden ayrı olarak düzenlenmiş (kullanılan kağıt itibari ile kesin nitelik farkı bulunuyor) sözleşmenin devamı niteliğindeymiş gibi sayfa numarası verilmiş. Sözleşme içeriğinde kredi miktarı ile taksitlendirilmesine ilişkin kısımlar doldurulduğu halde, temerrüt faiz oranı kısmı da yine boş bırakılmış. Bildiğiniz gibi 4077 sayılı Tüketicinin Korunması hk Kanunun 10. maddesine göre "Tüketici kredisinin teminatı olarak şahsi teminat verildiği hallerde, kredi veren, asıl borçluya başvurmadan, kefilden borcun ifasını isteyemez." Ancak söz konusu olayda Banka direkt olarak asıl borçlunun borcunu ödemediğine dair herhangi bir tebligatta bulunmadan noter aracılığı ile kefile gönderdiği ödeme emri belgesi ile kefile borcun kapatılmasına ilişkin bir ihtarname gönderilmiş. ihtarnamede temerrüt faizinin %23.8 olduğu belirtilmiş. Asıl borçluya (kamu emeklisi) ulaşılarak, asıl borçlunun zaten hacizli olan maaşının bir kısmının söz konusu borca karşılık olarak kesilmesine ikna etmiş. Ayrıca icra müdürlüğüne verdiği bir dilekçe ile müteselsil kefaletin tüketici kredilerinde uygulanamayacağını belirterek takipten önce temerrüde düşürülmeden doğrudan icra takibine geçildiği ve kefalet şerhinde hangi miktar için sorumluluğun olduğunun açıkça belirtilmemesinden dolayı kefaletin geçersiz olduğu iddia edilerek takibin durdurulması talebinde bulunulmuş. Söz konusu gelişmelerden yaklaşık olarak 4 yıl sonra banka tarafından kefile adi posta yolu ile gönderilen bir yazıda temerrüt oranının %39 olduğu belirtilerek düzenlenen kampanyaya başvurulması halinde temerrüt faizinin %10 olarak belirlenerek borcun vadelendirilebileceği belirtilmiş. hatırladığım kadarıyla boş bırakılan kefalet şerhi icra müdürlüğünden alınan bir evraktı. sözleşmenin icra dairesindeki nüshasında temerrüt oranının boş bırakılıp bırakılmadığı konusunda emin değilim. ancak kefilin elindeki fotokopide kesinlikle boş. Konu bana intikal ettiğinde yaptığım araştırmada, Yargıtay kararlarında farklı değerlendirmelerin bulunduğunu gördüm. miktarın belirtilmediği bir kefalet şerhi ve temerrüt oranının yazılmadığı bir sözleşme dolayısıyla ve hali hazırda maaştan haciz kesintisi yapılan bu olayda kefilin izlemesi gereken yola ilişkin düşüncelerinizi paylaşırsanız çok sevinirim. yardımlarınız için teşekkürler. |
20-02-2013, 12:37 | #21 |
|
Sayın meslektaşım Sabahattin bey; davanız sonuçlandı mı acaba?Sonuçlandıysa karar ne yönde verildi acaba?Paylaşırsanız sevinirim.
Teşekkürler |
20-02-2013, 13:11 | #22 | |||||||||||||||||||||||
|
Sayı Meslektaşım;
Tüketici Mahkemesi davamızın REDDİNE karar verdi. Yargıtay BOZMA kararı verdi. Tüketici mahkemesi BOZMAYA UYMA kararı verdi. Dosya bilirkişiye teslim edildi. İtirazlarımın nedeni de özetle şöyledir: 1- Garanti Sözleşmesi geçerli olmadığına göre, sözleşmede yazan faiz oranı uygulanamaz. 2- Kefalet sözleşmesi geçerli ise, bu kanuna göre açıkça yazılmadığından ADİ KEFALET sayılmalıdır. 3- Adi kefalet kabul edildiğinde, asıl borçluya karşı tüm takip yolları tüketilmeden borçluya başvurulamaz. 4- Bu nedenle icra takibi ile müvekkilin temerrüde düştüğü kabul edilemez. 5- Ne zaman ödeme yapacağı konusunda herhangi bir beyan/tarih içermeyen ve esasında yapılandırma yasası nedeniyle müracaat beyanını içeren ihtarnamesi ile temerrüde düştüğü kabul edilemez. 6- Bu nedenlerle müvekkilin dava tarihi itibariyle temerrüde düştüğü kabul edilmelidir. DİYORUZ KISACA.
|
20-06-2014, 19:07 | #23 |
|
son durum nedir acaba av.sebahattin bey?
|
Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk) | |
Konu Araçları | Konu İçinde Arama |
Konuyu Değerlendirin | |
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Yanıt | Son Mesaj |
vekaletnamenin geçersizliği ile ilgili | av.tuğbabal | Meslektaşların Soruları | 0 | 17-08-2007 15:41 |
taşınmaz satış vaadinin geçersizliği | serkan karaoğlu | Meslektaşların Soruları | 2 | 17-08-2007 13:29 |
noter sözleşmesinin geçersizliği | erk42 | Meslektaşların Soruları | 1 | 21-06-2006 00:01 |
Tahliye Taahütnamesinin Geçersizliği | Rajendra | Hukuk Soruları Arşivi | 2 | 19-03-2006 09:39 |
Harici Satışın Geçersizliği | AV.SERTANn | Borçlar Hukuku Çalışma Grubu | 5 | 20-12-2004 23:35 |
Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir. |