Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Kadın Haberleri 2004

Yanıt
Old 16-01-2004, 23:10   #1
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan Kadını İz Bırakmadan Dövün...

"Kadını iz bırakmadan dövün" diyen imama 15 ay hapis

Kadınların hassas bölgelerine vurmayın. İnce dal kullanıp el ve ayaklarına vurun...

İspanyol mahkemesi, bu satırları yazan imama hapis ve ağır para cezası verdi.

İspanya, kitabında erkeklere "kadınların nasıl dövüleceğini" anlatan bir imamı ve hakkında açılan davayı konuşuyor... "İslam'da Kadın" adlı kitabın yazarı İmam Muhammed Mustafa, kadınların iz bırakmadan nasıl dövülebileceğini anlatarak gündeme oturdu.

PSİKOLOJİK CEZA!

İsyan eden kadının dövülmesi gerektiğini söyleyen İmam Mustafa, dün Barcelona 3'üncü Ceza Mahkemesi'nde 15 ay hapis ve 2 bin 160 euro para cezası aldı. Suçu, "erkekleri kadınlara karşı kötü muameleye teşvik etmek"... Araplar'a ait bir yayınevince basılan ve büyük tartışmalara yol açan kitapta İmam, şu satırlara yer veriliyor: "Kadınların hassas olduğu bölgelerine vurmayın. İnce dal kullanarak ellerine ve ayaklarına vurun. Çünkü asıl amaç, güçlü darbelerle ağır izler bırakmak değil; bir daha aynı yanlışa düşmemeleri için fiziksel ve psikolojik olarak cezalandırmak..." İspanya'da ilk defa böyle bir dava yaşandığını söyleyen yargıç, aldığı kararla kadınlara yönelik şiddet olaylarının önüne geçmeyi umduklarını söyledi. Yargıç "Mustafa'nın kitabında yazanlar eşler arasında olması gereken ilişkiye ters. Böyle yanlış düşüncelere izin veremeyiz" dedi.



TANINAN BİR İMAM

Kitapta yazanların anayasadaki "eşitlik" kavramına da ters düştüğünü söyleyen yargıç, cezanın paraya dönüştürülebileceğini açıkladı. Fakat İmam Mustafa'nın avukatı Jose Luis Bravo, karara itiraz edeceklerini söyledi. Bravo "Mahkeme haksız bir karar verdi. Bu, tamamen medyanın baskısı sonucu alınmış bir karardır. En kısa zamanda üst mahkemeye gideceğiz" dedi. İmam Mustafa ise kararla ilgili açıklama yapmayarak sessizliğini korudu. Ülkede tanınan bir sima olan İmam Mustafa, İspanya'ya 1984 yılında geldi. Ülkenin önemli kenti Barcelona yakınlarındaki Fuengirola kasabasına yerleşerek imamlık yapmaya başladı.
Old 17-01-2004, 02:34   #2
Gemici

 
Varsayılan

Helal olsun,
işte buna karda yürüyüp iz bırakmıyacaksın derler, bu yolda devam et , imam efendi. Yahutta müridlerin bu yolda devam etsinler, iyi yoldamıdırlar dersiniz? Açıkça söyliyeyim bende bilmiyorum, ama en azından geride iz bırakmıyorlar. Geride iz bırakılmaması imam efendinin vicdanınımı rahatlatıyor, yoksa bir korkusu mu var?

Saygılarımla
Old 28-02-2004, 19:01   #3
Merhaba

 
Varsayılan Kadın Haberleri 2004.

Amerikan adaleti, 'hamile kadına karşı işlenmiş suçu' İKİ KİŞİYE KARŞI İŞLENMİŞ suç sayacak

Amerikan Temsilciler Meclisi, doğmamış bebeği de birey sayıp, hamilelere yönelik bir suçu iki kişiye karşı işlenmiş sayan tasarıyı kabul etti. 'Şiddetin doğmamış kurbanları yasası' metni, 163'e karşı 254 oyla kabul edildi. Cumhuriyetçilerin çoğunlukta olduğu mecliste Demokratlar, cenine yeni haklar verilmesine karşı çıkıyor ve ceninlere federal hukuki statü verilmesinin, kürtaj karşıtlarının elini güçlendireceğini söylüyor. Yasa tasarısı Senato'da da kabul edilirse sadece federal suçlarda kullanılacak. Yasa tasarısı, 2002'de Laci Peterson adlı kadının karnındaki sekiz aylık bebeğiyle öldürülmesiyle gündeme gelmişti.
28/02/2004 12:40
nethaber.com


Gerçekten öyle olması gerekmiyor mu ???

Hukuk temelinde çok boyutlu tartışılması ve sonuçlar çıkarılması gereken bir konu olabilir. Ancak aklın ve duygunun hiç çelişmeksizin birlikte ilk söylediği: "evet öyle olması gerekir"

Siz ne dersiniz ?


Saygılarımla.
Old 05-03-2004, 18:44   #4
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan Irak'ta Anne Ölümleri 13 Yılda Üç Kat Arttı

Irak'ta Anne Ölümleri 13 Yılda Üç Kat Arttı


UNFPA'ya göre, kadın ölümlerinin en önemli sebebi, kadına yönelik sağlık hizmetlerindeki çöküntü. Kanama, ektopik gebelik ve uzamış doğumun yanı sıra, stres ve kimyasal madde maruziyetinden kaynaklı düşükler ölümlere neden oluyor.



----
BİA (İstanbul) - Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu'nun (UNFPA) araştırmasına göre, Irak'ta sağlık sisteminde yaşanan çöküntü, anne ölümlerinin 13 yılda üçe katlanmasına neden oldu.

Araştırmaya göre, Irak'a yönelik ekonomik yaptırımlar ve Amerika Birleşik Devletleri'nin (ABD) Irak'a müdahalesi, kadın sağlığına yönelik hizmetlerde çöküntüye neden oldu. Ayrıca, ABD işgalinin ardından kadınlara yönelik şiddet ve kaçırma olaylarında da artış görüldü.

Kadına yönelik hizmet yok

Anne ölümlerinin 2002'de yüzbinde 312 oranında görüldüğünü belirten UNFPA yöneticilerinden T.A. Obaid, ölümlerdeki yüksek artışı vurguladı.

Rapor, Irak'a yönelik ekonomik yaptırımlarla Amerika Birleşik Devletleri'nin (ABD) Irak'a müdahalesinin, genelde sağlık sisteminde ve özelde kadın sağlığına yönelik hizmetlerde çöküntüye neden olduğuna dikkat çekti.

Rapora göre, Irak'ta kadınlarının yüzde 65'inden fazlası evde doğum yapıyor ve bu kadınların çoğunluğu hiçbir yardım almıyor. Bunun en önemli gerekçesi, güvenlik, iletişim ve ulaştırma sistemindeki sorunlar nedeniyle, kadınların sağlık kurumlarına erişmelerinin çok zorlaşmış olması.

Obaid'e göre Irak daha önce sağlık hizmetleri alanında oldukça ilerlemişti ve evde doğumlar, özellikle kentlerde azalmıştı:

"Bu durum yaptırımların uygulanmasıyla, sağlık hizmetlerinin verilememesiyle ve ABD işgaliyle değişti. ABD, Cenevre Anlaşması'na göre Iraklıların güvenliğinden sorumlu. Şu anda evde doğumların en büyük nedeni ise güvenlik sorunları."

Cinsel şiddet çoğaldı

Araştırmaya göre gebe kadınların çoğu aşırı yoksulluk içinde. Demir eksikliği anemisi yüzde 70 civarında ve sıtma yaygın bir sağlık sorunu. Bu sorunlara ek olarak gebelerin sadece yüzde 60'ı doğum öncesi sağlık hizmeti almış.

Araştırma ayrıca, birçok erişkinin aile planlaması yöntemleri hakkında bilgisiz olduklarına, bunun da uygun olmayan koşullarda yapılan düşüklerin oranını artırdığına dikkat çekiliyor.

Bir başka önemli bulgu, Bağdat'ta cinsel şiddet ve kaçırma olgularında artış olduğu, ancak birçok olayın bildirilmediği ya da araştırılmadığı yönünde. Sağlık çalışanları bu sorunla uğraşabilmek için eğitimsizler ve bir tecavüzü bildirmek genellikle kurban için toplumdan soyutlanma gibi birçok soruna yol açıyor.

Hastaneler hasarlı

Araştırma Temmuz-Ağustos 2003 tarihleri arasında yürütüldü. Değerlendirmeye göre birçok hastane hasar görmüş ve yağmalanmış durumda, su ve elektrik kesintileri sürüyor, ilaç ve tıbbi malzeme oldukça zor bulunabiliyor.

* IRIN Asia sitesinden alıntılayan Mustafa Sütlaş
BİA Haber Merkezi
04/03/2004
----------------------------------------------------------------------------
Old 08-03-2004, 19:23   #5
Merhaba

 
Varsayılan Güncel Basında Kadın

Bu gün dünya kadınlar günü... biz erkeklerin kadınlar için, inançtan uzak yalan söylevler vereceğimiz, onlar için mehdiyeler sıralayacağımız bir gün. Onları bu gün, yalnızca bu gün seveceğiz, ya da sevdiğimizi söyleyeceğiz...onların erkeklerden ayırımsız birey olduklarını... insan haklarının onlar için de olduğunu... sözde onları kutsayacağız... yalnız bu gün. Yarın 9 mart, bir dahaki 7 marta kadar 364 gün biz erkeklerin günü. Onlara her türlü şiddeti uygulamak için çok zamanımız var. Bu güne katlanalım, bu günü öyle ya da böyle savalım...bitmesine az kaldı.

İşte gerçekler...


KADIN OLMAK ZOR...

Kadınların büyük bölümü, dünyada ve Türkiye’de şiddete maruz kalmaya devam ediyor, cinsiyet ayrımcılığı da tüm hızıyla sürüyor.

Ankara NTVMSNBC
AA



8 Mart 2004 — ABD’de her yıl 4 bin kadın dövülerek öldürülüyor, 4 milyon kadın eşinden dayak yiyor, her 15 dakikada 1 kadına tecavüz ediliyor. Pakistan’da ev kadınlarının yüzde 99’u, çalışan kadınların yüzde 77’si dayak yiyor. Fransa’da şiddete maruz kalan kadınların oranı yüzde 95. Türkiye’de, evliliklerinin ilk 3 yılında üniversiteli kadınların yüzde 73’ü, gecekondu ve kırsal kesimde yaşayan kadınların yüzde 90’ı şiddetle tanışıyor.


Kadının Sosyal Hayatını Araştırma ve İnceleme Derneği (KASAİD) Başkanı Canan Güllü, kadınların, tüm dünyada eğitimden yoksun bırakılarak yasal ve geleneksel engellerle eve mahkum edildiğini, çalışma yaşamında ise haksız ve cinsiyet ayrımcı uygulamalarla karşılaştığını, şiddet ve cinsel tacize maruz kaldıklarını söyledi. İşyerinde cinsel şiddete maruz kalan kadınların işten atılma ve dışlanma korkusuyla sessiz kaldıklarını belirten Güllü, bu konulara toplu sözleşmelerde de gereken önemin verilmediğini ifade etti.

KASAİD Başkanı Güllü’nün, çeşitli araştırmalara dayanarak verdiği bilgiye göre, Türkiye, dayak konusunda yüzde 58’lik oranla, Bangladeş (yüzde 47), Etiyopya (yüzde 45), Hindistan (yüzde 40) ve Mısır’ın (yüzde 34) önünde yer alıyor. Kadınlar için şiddetin merkezini kendi evleri oluşturuyor. Kocaları, babaları ya da erkek kardeşlerinden şiddet gören, dayak yiyen kadınların yaşamlarına da yine ya kocaları ya babaları ya da erkek kardeşleri son veriyor. Kadınların yüzde 79’u fiziksel şiddete, yüzde 52’si sözel şiddete, yüzde 29’u duygusal şiddete, yüzde 18’i ekonomik şiddette maruz kalıyor. Türkiye’de evliliklerinin ilk 3 yılında üniversiteli kadınların yüzde 73’ü, gecekondu ve kırsal kesimde yaşayan kadınların yüzde 90’ı şiddetle tanışıyor.

ERKEKLER, DÖVME VE TECAVÜZÜ HAK GÖRÜYOR

Kadınlar, hukuki alanda birçok haklarını elde etmiş olmalarına rağmen, hala eşlerine itaat etmedikleri gerekçesiyle dayak yiyor, eşlerinin tecavüzüne uğruyor. Türkiye’de erkeklerin yüzde 45’i, kadının kendisine itaat etmemesi halinde “dövme hakkı” bulunduğuna inanırken, yüzde 23’ü de eşine “tecavüz” ediyor. Son 1 yılda karısını döven erkeklerin sayısı 1.5 milyonu geçerken, kadınların büyük çoğunluğu yemek pişirme, temizlik yapma, çocuk bakma gibi görevleri üstleniyor. Bu işlerde sorumluluk yüklenen erkeklerin oranı ise yüzde 20’lerde kalıyor.

COĞRAFİ BÖLGELERE GÖRE DURUM

Türkiye’de kadın olmanın zorluk derecesi de bölgelere göre değişiyor. Kent ve kırsal yaşamda kadınlar arası eşitsizlik oranı oldukça yüksek. Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde 19 ilde yapılan araştırmada, kadınların yüzde 45.8’inin hiç eğitim almadığı, yüzde 4.3’ünün ilkokul eğitimini yarıda bıraktığı, yüzde 33.5’nin 5 yıllık ilkokul eğitimin tam alamadığı, eğitim alanların yüzde 81’inin ortaokul, yüzde 5.8’inin lise, yüzde 2.6’sının da yüksekokul mezunu olduğu belirlendi. Türkiye genelinde lise ve daha üstü eğitimli 15-24 yaş grubunda bulunan kadınların yüzde 39.6’sı işsiz. Kentli kadınlarda bu oran yüzde 37.4, kırsal alandaki kadınlarda yüzde 45.3.

SAĞLIK VE EĞİTİMDE KADIN

Kadınların, sadece yüzde 29.7’si işgücüne katılırken, sağlık sektöründe çalışanların yüzde 65.6’sını, avukatların yüzde 65.4’ünü, eğitim ve öğretim hizmetlerinde çalışanların ise yüzde 43.4’ünü kadınlar oluşturuyor. Kamudaki kadınların yüzde 37.2’si ise genel idari hizmetler sınıfında çalışıyor. Kamuda çalışan 100 kadından 57’si, 24-35 yaş grubunda yoğunlaşıyor ve yüzde 44 ile ilk sırayı lise mezunları oluşturuyor. İkinci sırayı yüzde 15.2 ile iki yıllık yükseköğrenim mezunları alıyor.

ÖĞRETİM ELEMANLARININ YÜZDE 33.1’İ KADIN

Üniversite ve diğer yüksek eğitim kurumlarında görev yapan 53 bin 805 öğretim elemanının 17 bin 828’i kadın. Kadın öğretim elemanlarının tüm öğretim elemanlarına oranı yüzde 33.1. Kadın öğretim elemanlarının yüzde 8.5’i profesör, yüzde 6.5’i doçent, yüzde 10.7’si yardımcı doçent, yüzde 12.4’ü de öğretim görevlisi. Diğer kademelerde görevli kadınlar ise toplam öğretim elemanlarının yüzde 61.9’unu oluşturuyor. Akademik personelin yüzde 33’ünü oluşturan kadınlar; rektörlük, dekanlık, bölüm başkanlığı gibi yönetici kadrolarda da yer alıyor.

ÇALIŞMA HAYATINDA KADIN

Türkiye nüfusunun yarısını oluşturan kadınların yüzde 65-70’i sivil işgücü içinde yer alıyor. Çalışabilir kadınlardan ancak üçte biri istihdam edilebilirken, kadın işçiler en çok tekstil, tarım ve gıda sektörleri ile atölye ve ev işlerinde çalışıyor. Toplam 5 milyon sigortalının yüzde 12’si (600 bin kadın sigortalı) kadın işçilerden oluşurken, toplam 2.5 milyon sendikalı işçinin yüzde 12’si de (300 bin) kadınlardan oluşuyor.

SİYASAL KATILIMDA KADIN

Kadınlar, ilk olarak 1933 yılında belediye seçimlerinde seçme ve seçilme hakkını kazandı. 1935 ara seçimleri, kadınlara seçme ve seçilme hakkının verildiği ilk seçim oldu. Bu dönemde 24 kadın TBMM’ye girerken, 1939’daki seçimlerde, 400 milletvekili arasında 15 de kadın yer aldı.
Kadınlara seçme ve seçilme haklarının verildiği ilk ülkelerden biri olmasına rağmen, Türkiye, kadınların parlamentoda ve karar mekanizmalarında temsil oranı açısından hala çok gerilerde yer alıyor. TBMM’deki kadın milletvekili oranı, yüzde 4.4. Bu rakam Uganda’da yüzde 17.4, Güney Afrika’da yüzde 25, Meksika’da yüzde 14, İsveç’te 40.4, Polonya’da yüzde 13, Mozambik’te ise yüzde 25. Kadınlar, seçme ve seçilme hakkını, Fransa’da 1944’de, İtalya’da 1945’te, Yunanistan’da 1952’de, İsviçre’de ise 1971 yılında elde etti.

DÜNYADA KADINA YÖNELİK ŞİDDET

Dünya kadınlarının durumu da Türkiye’dekinden farklı değil. Güney Afrika’da her 6 kadından biri, “eşi tarafından düzenli olarak tecavüze uğruyor”. Bu olayların yüzde 46’sında erkek, çocuğuna da tacizde bulunuyor. Pakistan’da ev kadınlarının yüzde 99’u, çalışan kadınların yüzde 77’si kocalarından dayak yerken, Fransa’da şiddete maruz kalan kadınların oranı ise yüzde 95. ABD’de her yıl 4 bin kadın dövülerek yaşamını yitiriyor, yılda 4 milyon kadın da eşinden dayak yiyor. Aynı ülkede her 15 dakikada 1 kadına tecavüz ediliyor.
Old 08-03-2004, 19:45   #6
Merhaba

 
Varsayılan Biz Medeniyeti Yarattık...

Biz medeniyeti yarattık. Biz yeryüzünü şekillendirdik. Biz ülkeler fethettik, ülkeler kurduk. Ve nihayet biz Cumhuriyeti kurduk, bu ülkeyi yönettik. Ne kadar övünsek azdır...

Ve işte gerçekler...



TÜRKİYEDE KADININ YERİ

Başbakanlık Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü’nce yapılan bir araştırmaya göre, Türkiye’deki kadınların yüzde 20’si okuma yazma bilmiyor. Lise ve üstü eğitim almış kadınların da yüzde 39.6’sı işsiz.

( AA ) NTVMSNBC



8 Mart 2004 — Türkiye’de kadınların yüzde 40’ı görücü usulüyle evleniyor, yüzde 20’si ise nikahsız yaşıyor.

Dünya Kadınlar Günü'nde kadınlar

Türkiye’de kadınların yoğun şekilde şiddete maruz kaldığı ve şiddetin çoğunlukla kadına eşi, erkek arkadaşı ya da diğer aile bireyleri tarafından uygulandığı kaydedilen araştırma raporunda, şu bulgulara yer veriliyor:

Aile içi suçların yüzde 87’si, kadınlara karşı işlenmiş

Varoş olarak nitelenen gecekondu semtlerindeki kadınlar arasında yapılan araştırmada, kadınların yüzde 97’sinin aile içi şiddete maruz kaldığı belirlendi.

Ailelerin yüzde 34’ünde fiziksel, yüzde 53’ünde ise sözlü şiddet görülüyor.

Lise ve daha üstü eğitimli 15-24 yaş grubunda bulunan kadınların yüzde 39.6’sı işsiz, kentli kadınlarda bu oran yüzde 37.4 iken kırsal alandaki kadınlar için bu oran yüzde 45.3’e ulaşıyor.

Kadınları yüzde 20’si okuma yazma bilmiyor.

Üniversite ve diğer yüksek eğitim kurumlarında görev yapan toplam 53 bin 805 öğretim elemanının 17 bin 828’i kadın. Yani kadın öğretim elemanlarının tüm öğretim elemanlarına oranı yüzde 33.1 oranında.

Türkiye’de kadınların yüzde 40’ı görücü usulüyle evleniyor, yüzde 20’si ise nikahsız yaşıyor.

Eğitim gören 100 kadından sadece 2 tanesi yüksek öğrenim görüyor.

Kadınların yüzde 55’i doğum kontrolü uygularken, yüzde 64’ü hamilelik döneminde doktora gitmiyor.

Yılda 2 bin 500 kadın anne olmak isterken yaşamını yitiriyor.
Old 12-03-2004, 20:40   #7
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan 2003'te 77 Kadını "yakınları" Öldürdü

İHD: 2003'te 77 Kadını "Yakınları" Öldürdü

İHD 2003 İnsan Hakları Raporu'na göre, 40 kadın namus cinayeti sonucu; 37 kadın ise aile içi şiddete maruz kalarak öldü. İHD, şikayetlerin kayda geçirilmesi ve mağdurların korunması için polis ve yargının kapasitelerinin geliştirilmesini talep etti.


http://www.bianet.org/2004/02/01_k/30928.htm
Old 16-03-2004, 23:58   #8
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan Töre Cezalandırıldı

'Töre'ye müthiş ceza


Şanlıurfa 1. Ağır Ceza Mahkemesi, 14 yaşındaki kızı öldüren aileye 'töre indirimi' uygulamadı ve tümüne ağır ceza verdi


Töre cinayetlerinin yoğun olarak işlendiği Şanlıurfa'da, mahkeme bu konuda 'devrim' sayılabilecek bir karara imza attı.
Akçakale'ye bağlı Obalı köyünde oturan Emine Kızılkurt (14), 2002'de köylüsü Abdurrahman Öncel'in tecavüzüne uğradı. Baba İsmail Kızılkurt, kızının hamile kalması üzerine Şanlıurfa'ya taşındı. Ancak, Emine'nin amcası Mehmet Kızılkurt ile amca çocukları, küçük kızın 'namusunun kirlendiğini', 'töreye' göre öldürülmesi gerektiğini belirterek, babaya baskı yapmaya başladı. Kızılkurt,
kızını akrabası Salih Budak'la evlendirdi ancak töre baskısından kurtulamadı.

Bıçağı kaptırınca boğdu
Sonunda aile meclisi, 3.5 aylık hamile Kızılkurt'un 'infazı' kararını aldı ve küçük kızı öldürmesi için 20 yaşındaki Mahmut Kızılkurt'u görevlendirdi.
Plan gereği baba Kızılkurt, yeğeni Mahmut'la 15 Haziran 2002'de kızının evine gitti ve temizlik için kendi evine çağırdı. Baba Kızılkurt, eve geldiğinde kızını yeğeni Mahmut'la bırakıp çıktı. Emine Kızılkurt'a önce bıçakla saldıran Mahmut Kızılkurt, kurbanı atik davranıp bıçağı alınca, kendini yere atan küçük
kızın boğazını önce elleriyle sıktı ardından da bir eşarpla sıkarak öldürdü.
Şanlıurfa Savcılığı, aynı yıl, Kızılkurt'u öldüren ve öldürülmesine karar veren tam 11 akrabası için dava açtı. Davayı 9 Mart'ta sonuçlandıran Şanlıurfa Ağır Ceza Mahkemesi, 'infaz'a karşı çıkan ağabeyi Halil Kızılkurt'la, 17 yaşında olduğu için aile meclisinde söz hakkı bulunmayan amca çocuğu İbrahim Kızılkurt'un beraatına karar verdi.

'Tahrik indirimi' yapmadı
Mahkeme, Mahmut Kızılkurt'u müebbet ağır hapse mahkum edip, 'töre indirimi' denilen ve TCK'nın 51. maddesinde düzenlenen 'tahrik indirimi' uygulanmasına gerek görmedi. İyi halden cezası müebbet hapse çevrilen Mahmut Kızılkurt, İnfaz
Kanunu'na göre, 20 yıl cezaevinde yatacak.
Mahkeme, aile meclisini oluşturan baba İsmail (38) ve amca Mehmet Kızılkurt (77) ile yaşları 20 ila 64 arasında değişen 6 amca çocuğunu da önce taammüden cinayet suçundan müebbet ağır hapse mahkûm etti. Sanıkların cinayeti işleyen değil, teşvik edenler oldukları gerekçesiyle bu cezaları 16 yıl 8'er aya
düşürdü. İnfaz Kanunu'na göre, bu sanıklar da 6 yıl 6'şar ay hapis yatacak.
Mahkeme, tutuksuz yargılanan diğer sanıklar için de gıyabi tutuklama kararı verdi.
Old 19-03-2004, 15:02   #9
nejan

 
Varsayılan

Urfa 1.Ağır Ceza Mahkemesinde verilen bu karar hepimizi sevindirdi. Bu yöndeki kararlarla "töre gereği" gibi, ne hukuk nede vicdan ile bağdaşmayan saçma bir bahane ile birilerini katledenler ve bu karara katılanlar, biraz daha düşüneceklerdir. Bu durum ise tamamen olmasa da kısmen cinayetleri önleyecektir diye düşünüyorum.

Urfa 1.Ağır ceza Mahkemesi başkanı olan sayın hakimimiz Orhan AKARTUNA , Urfa'ya tayin olmadan önce Bandırma Ağır Ceza Mahkemesi başkanıydı. Bu kararın, gerek insan olarak gerekse hukukçu kimliği ile sevgi ve saygı duyduğumuz hakimimiz tarafından verilmiş olması da ayrıca sevindirmiştir.

Av.Nejan NART ÜNVER
(Bandırma)
Old 19-03-2004, 15:48   #10
nursel citil

 
Rahatsiz

Türkiye'de kadının toplum içindeki yeri belirttiğiniz gibi gerçekten içler acısı. Ben bunun nedenleri üzerinde durmak istiyorum. Ataerkil bir toplum olmamız, erkeklerin kadınlardan üstün olduğu düşüncesi bu durumu ortaya çıkarmaktadır. İşin tuhaf tarafı bizim geleneklerimizin etkisiyle kadınların da bu düşünceye inanmasıdır Ailede bu düşünce kız çocuklarının doğumu ile başlamaktadır. Kadının asli görevi ev hanımı olmak ve çocuk doğurmak olarak belirlenince eğitilmesi ikinci planda kalmaktadır. Bu işleri yapması için üniversite bitirmesi gerekmiyor. Erkeğin kıskanç olması kadının eşi ve çocukları dışında toplumsal hayatı olmasını engelliyor. Kadının dünyaya geliş nedeni eşi ve çocuklarına hizmet etmek olunca kendi hayatını yaşayamıyor. Eğitilmiş üst düzey yöneticilik yapan kadın bile sonuçta bunları yaşayabiliyor. Hatta daha fazlasını yaşıyor. Haklarını bilen kadın bunlara saygı duyulmasını isteyince şiddete maruz kalabiliyor. Hatta kadının esaretten kurtulmasını istemeyenler okumasını ve çalışmasını bile istemiyorlarler. Çünkü o zaman efendiliklerini (esirlerini) kaybedeceklerinden korkuyorlar. Ben kadınların bunları yaşamaması için ekonomik bağımsızlıklarını kazanmak zorunda olduklarını düşünüyorum.
Old 26-03-2004, 13:06   #11
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan Kadın Haberleri 2004

Başlık Parası : Eğitim Engeli

Ailesinin 5. sınıftan sonra okula göndermediği 13 yaşındaki S.Y.'nin mektubu üzerine harekete geçen Samsun Barosu avukatları, aynı ilkokulda 67 kız öğrencinin "evlilik ve başlık parası" nedeniyle okula gönderilmediğini öğrendi.



--------------------------------------------------------------------------------
Milliyet
19/03/2004 İsmail AKDUMAN
--------------------------------------------------------------------------------
BİA (Samsun) - Ailesinin 5. sınıftan sonra okula göndermediği 13 yaşındaki S.Y.'nin Samsun Barosu'na mektup yazarak yardım istemesi, başlık parasını yeniden gündeme getirdi.

Çamalan köyünde yaşayan S.Y., beşinci sınıftan sonra Başalan Köyü Cumhuriyet İlköğretim Okulu'na gönderilmeyince, Samsun Barosu'na üç ay önce bir mektup yazdı. S.Y., mektubunda, "Okumak istiyorum ama ailem göndermiyor" diyerek yardım istedi. Mektubu alan baronun Çocuk Hakları Komisyonu'nun dokuz üyesi, bunun üzerine jandarmayla birlikte köye gitti.

Sırada diğerleri var

Komisyon Başkanı Avukat Funda Bakan, S.Y'nin durumunu araştırırken, yanlarına gelen dört kız öğrenci daha ailelerini şikâyet etti. Bakan'ın, küçük yaşta evlilik ve başlık parası nedeniyle kızlarını okula göndermedikleri için ikna etmeye çalıştığı aileler, eğitim masraflarının karşılanacağı garantisi alınca çocuklarını yeniden okula göndermeye başladı.

Komisyon, bu kez çevre köylerden gelen yaklaşık 500 öğrencinin eğitim gördüğü Başalan köyünde araştırma başlattı. Cumhuriyet İlköğretim Okulu'nda beşinci sınıftan sonra 67 kız öğrencinin daha okula gönderilmediği, Müdür Nuran Yılmaz'ın çabalarının da aileleri kararından vazgeçiremediği belirlendi.

Avukat Bakan, diğer köyleri de gezerek diğer aileleri de ikna etmeye çalışacaklarını söyledi. (BB)
Old 26-03-2004, 13:17   #12
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan Polis Bu Kez Seyretmedi!

Polis bu kez seyretmedi!

Ama Saldırgan Serbest Bırakıldı




Ayşegül Porsuk gibi sokak ortasında bıçaklanan kadını bu defa bir polis
kurtardı. Ama seken kurşunlar, iki kişiyi daha yaraladı


ÖZCAN TİKİT İzmir DHA, 25Mart, Milliyet

Adana'da imam nikâhıyla yaşadığı Aydın Kara'nın saldırısına uğrayan ve
polislerin çaresiz bakışları altında sokak ortasında 52 bıçak darbesi yiyen
Ayşegül Porsuk'un yaşadıkları henüz hafızalardayken, aynı duruma düşen bir başka
kadın, bu kez polis tarafından kurtarıldı.
Balçova Ata Caddesi'nde yürüyen İlçe Emniyet Müdürlüğü Asayiş Büro
Amirliği'nde görevli resmi elbiseli polis memuru Can Erdoğdu'nun yanına koşarak
gelen Sevim Öztürk, "Peşimde bir adam var, beni kesecek" deyip yardım istedi.
Polis Erdoğdu'nun telsizle yardım istediği sırada koşarak yanlarına gelen Ömer
Gül, korku içindeki kadına bıçakla saldırdı. Gül, çeşitli yerlerinden yaraladığı
Öztürk'ün boğazına bıçak dayayarak, "Seni öldüreceğim!" diye bağırmaya başladı.

Dizinden vuruldu
Bunun üzerine tabancasını çekerek havaya 3 el ateş eden polis memuru
Erdoğdu, Gül'den kadını bırakmasını istedi. Ancak kadını bırakmayan Gül, polise
de saldırmaya çalıştı. Bunun üzerine Erdoğdu, Gül'e ateş ederek, dizlerinden
yaraladı. Öztürk, yaralanan Gül'ün elinden kurtulurken, seken kurşunlarla Levent
Ersan ve Mehmet Ali Suiçmez de ayaklarından yaralandı.
Bir birahanede garson olduğunu söyleyen Sevim Öztürk, ifadesinde şöyle
konuştu:
"Ömer Gül ile 2 yıl önce birahanede tanıştık. Bir süre beraber yaşadıktan
sonra ayrıldık. Uzun süredir rahatsız ediyordu. Bir hafta önce beni kaçırıp
Balçova otoban köprüsü altındaki metruk bir yapıda zorla tuttu. Bugün (dün)
'Bankadan para çekip vereyim' diye kandırınca dışarı çıktık. Yolda polisi
görünce koşarak yardım istedim."
Atatürk Devlet Hastanesi'ne kaldırılan Gül ve iki yaralının sağlık durumunun
iyi olduğu bildirildi. Gül hastanede tedavi altında olduğu için evrak üzerinden
sevkedildiği adliyede tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı.
Old 31-03-2004, 21:42   #13
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan Yargıtay Bşk.Özkaya:Töre Cinayeti Nedeniyle Verilecek Cezalarda İndirim Yapılmamalı

Yargıtay Başkanı Özkaya: Töre cinayetlerine indirim yapılmamalı/


hurriyet/31.03.2004

Oya ARMUTÇU / ANKARA

Yargıtay Başkanı Özkaya: "Töre cinayeti nedeniyle verilecek cezalarda indirim yapılması, hukuk devleti ilkeleriyle bağdaşmaz."

YARGITAY Başkanı Eraslan Özkaya, Hürriyet’e, ‘Töre cinayeti nedeniyle verilecek cezalarda indirim yapılması, hukuk devleti ilkeleri ve insan haklarıyla bağdaşmaz. Bu şekildeki hukuk dışı uygulamaların da töre olarak nitelendirilmesi doğru değildir’ dedi. Özkaya, yeni TCK tasarısında töre cinayetlerinde tahrik indiriminin kaldırılmasını yerinde ve doğru bulduğunu da belirterek, şu değerlendirmeyi yaptı:

Töre bir toplumca benimsenen kabul edilen ve öteden beri uygulanan örf ve adet anlamınındadır. Oysa bu türlü eylemler toplumun büyük bir çoğunluğu tarafından reddedilmektedir.

Bu türlü eylemler bırakınız insan haklarını ve hukuka aykırılığı insanlık dışı ve hukuk dışı olarak algılanmaktadır. Bu nedenle bu türlü olaylarda verilecek cezalarda indirim yapılması düşünülmemelidir.

Töre cinayetlerine yapılacak tahrik indiriminin kaldırılması çok doğru ve yerindedir. Yargıtay’ın görüşü bu şekildedir.

Bunun aksine düşünülmesi bu tür cinayetlerin işlenmesine bir anlamda zemin hazırlamak olur. Oysa bu tür cinayetlerin önlenmesi gerekir. Bu türlü cinayetler gerek hukuki, gerekse sosyal ve kültürel önlemler alınarak, mutlaka noktalanmalıdır.

YENİ TASARIDAKİ DÜZENLEME NASIL

TÖRE VE NAMUS CİNAYETİNE YENİ DÜZENLEME:

Töre ve namus gerekçesiyle cinayet işleyenler, ‘Tahrik’ gerekçesiyle ceza indiriminden yararlanamayacaklar. Buna göre, tecavüz mağdurunu öldüren bir kişi, ceza indiriminden yararlanamayacak ve ağırlaştırılmış müebbet hapisle yargılanacak. Ancak, bir baba, kızına tecavüz eden birini öldürmüşse ceza indiriminden yararlanabilecek.

TÖREYE AZMETTİRME:

TCK tasarısında çocuklarını ya da anne babasını suça teşvik edenlere uygulanan ceza arttırımına ilişkin hüküm aynen korundu. Üstsoy ve altsoy ilişkisinden doğan nüfuz kullanılmak suretiyle suça azmettirme halinde, azmettirenin cezası üçte birden yarısına kadar arttırılacak.

EVLİLİK DIŞI ÇOCUK ÖLDÜRÜLMESİN:

Evlilik dışı çocuğunu öldüren anneye verilen ceza indirimi uygulamasından da vazgeçildi. Bu durumdaki anne, adam öldürme suçundan yargılanacak. Bakıma muhtaç yakınını terk edenlere de para cezasının yanısıra hapis cezası da verilebilecek.

Güldünya töreden kaçamadI

GÜLDÜNYA, Bitlis’in Mutkieller Köyü’nde önce amcasının damadının tecavüzüne uğrayıp hamile kaldı. Ardından aile meclisi ‘İntihar et, namusumuz temizlensin’ kararı aldı. Töre emrine karşı çıkan Güldünya, tecavüzcüsünün evine kuma gitti. Güldünya’nın ailesinin tehditlerinden korkan tecavüzcüsü ortadan kaybolunca Güldünya da İstanbul’a kaçtı. Ancak, töre emrinden kaçamadı. Umut adını verdiği bebeğini evlatlık veren Güldünya, 15 yaşındaki kardeşi F.T.’nin sokak ortasındaki ilk saldırısını yaralı atlattı. Ama İstanbul’da hastane odasında kardeşlerinin başına sıktığı iki kurşuna hedef olmaktan kurtulamadı.
Old 01-04-2004, 10:58   #14
Av. Adil Giray ÇELİK

 
Varsayılan Bir Doğrunun İfadesi

Sn Özkaya, bir doğruyu ne derece doğru ifade etmiştir,

Alıntı:
Bu türlü eylemler bırakınız insan haklarını ve hukuka aykırılığı insanlık dışı ve hukuk dışı olarak algılanmaktadır. Bu nedenle bu türlü olaylarda verilecek cezalarda indirim yapılması düşünülmemelidir.


Sn Özkaya'nın bu ifadesine tamamen katılıyorum. Doğrudur ve haklıdır. Bu ifadeler çağdaş bir hukukçunun ifadeleridir.

Alıntı:
Töre cinayeti nedeniyle verilecek cezalarda indirim yapılması, hukuk devleti ilkeleri ve insan haklarıyla bağdaşmaz


Bu tespit doğrudur. İfade doğru ve yerinde bir ifadedir. Çağdaş bir hukukçunun ifadesidir. Ancak, üst mehkeme başkanının bu konudaki düşüncesini çok daha ölçülü bir şekilde kamuoyuna aktarması gerekmektedir.

Yargıtay iç hukuktaki tüm Hukuk ve Ceza Mahkemesi kararlarının hukuka uygunluğunu irdeleyen üst mahkemedir. Sn. Özkaya da Yüksek Mahkeme'nin başkanıdır. Yargıcın önüne gelen her somut olaya her türlü etkiden uzak karar vermesi gerekir. Yargıtay Başkanı'nın böylesi bir ifadesi mesleğe yeni başlayan genç bir yargıç meslektaşımızın kararını vermesinde büyük sıkıntı yaratacaktır. Vereceği karar "Acaba Yargıtay ca bozulur mu?" endişesini taşıyacaktır.

Yargıçlarımız kararlarını verirken hiç bir kişi ve kurumdan etkilenmemelidirler. Yargıtay Başkanı'nın yukarıdaki "somuta indirgenen" ifadesi bir çok yargıcı mutlaka etkileyecektir.

Tarihsel süreçte, İ.Ö. 80 Yılındaki Roscius Amerinus
davasından bu yana bir çok davada yüksek mahkeme başkan ve üyelerinin davalara ilişkin genel ve özel düşünceleri yargıçlar üzerinde büyük sıkıntı yaratmıştır.

Sn Yargıtay Başkanı'nın Töre cinayetlerine ilişkin haklı değerlendirmesini Yargıtay Başkanı kimliği nedeniyle doğru bulmadığımı belirtmek isterim.
Old 01-04-2004, 11:03   #15
nursel citil

 
Varsayılan

Türkiye'de ilk önce namus kavramının ne anlama geldiği belirlenmelidir. Bana göre topluma zarar veren, kamu düzenini bozan,hukuka aykırı pek çok davranış namussuzluktur. Namus kavramının toplumdan topluma ve zamandan zamana, hatta kişiden kişiye değişen anlamları olabilir.
Bazı yörelerimizde özellikle ağalık, derebeylik, aşiret vs. sistemlerinin geçerli olduğu yörelerimizde namussuz kavramı aile büyüğünün sözünü dinlememek olarak anlaşılmakta cinayetlere sebep olmaktadır. Kendi yakınlarından kızı veya karısı sözünü dinlemezse bu dalgalar halinde yayılır ve hiç kimse onun ağa olarak sözünü dinlemeyeceğinden korktuğu için duyduğu öfke öldürme ile sonuçlanmaktadır.
Toplumun genel anlayışına göre namus kavramı kadınlara özgü bir kavramdır. Aynı davranışı yapan erkek namussuz olmaz. Örneğin ailesinin seçtiği kişi ile evlenmeyip sevdiğine kaçan kız ölümü hak eder. Bu namussuzluk olarak algılanmaktadır.Erkek ailesince aynı olay öğünülerek anlatılabilecek bir durumdur.Ancak kız ailesi tarafından bakılınca yaptığı namussuzluktur, o da töre kurbanı olabilir. Buna karşılık resmi nikah olmaksızın ailenin onayı ile kuma giden kız namusludur.
Bir başka örnek, çoğu zaman basit bir sınır kavgası düşmanlıklara sebep olmakta ve diğer taraf verebileceği en büyük zarar o aileden bir kadına tecavüz olmaktadır. Bunun sonucu kan davası başlamış olur.
Örnekleri çoğaltmak mümkün, ilk önce aşağıdaki soruların cevapları verilmelidir.
Tecavüze uğramış kadın mutlaka öldürülmeli midir? Yaşamaya hakkı yok mudur? Zaten olayın mağdurudur daha da mağdur edilmesi şart mıdır?
Evlenme vaadi ile kaçan kız evlenme gerçekleşmeyince namussuzluktan öldürülür mü?
Tecavüz sonrası doğan çocuk öldürülmeli midir? Onun bu olayda bir suçu var mıdır?
Ölüm gerçekten namusu temizler mi?
Namusu zarar gören erkek aile üyeleri kadını öldürmezlerse onlar da namussuz olur mu? İnsan içine çıkma hakları ortadan kalkar mı? Herkesin onları dışlaması mı gerekir?
İlk önce bu soruların cevapları üzerinde dikkatlice düşünmek gerekir. Bu sorulara verilecek yanıtlar bu sorunu çözecektir.
Hukuk kuralları kendiliğinden hak almayı yasaklamış ve devlet hak arama merciileri olarak yargı organlarını oluşturmuştur. Bence bu suçların cezalarında indirim yapmak şöyle dursun, kamu düzeninin sağlanması için , bu haksız ölümlere son vermek için önlemler alınmalı eğitim ve daha ağır cezalar getirilmelidir ve hukuk kurallarının uygulanması sağlanmalıdır.
Old 01-04-2004, 11:20   #16
Av. Adil Giray ÇELİK

 
Varsayılan

Sn Nursel Çitil in konuya ilişkin değerlendirmesi ile aynı zamanda aktardığımı fart ettim.

Yanlış anlamaya neden olmamak bakımından Sn Çitil in görüşlerine katıldığımı ve töre cinayetlerini onaylamadığımı bir kez daha bilgilerinize sunmak isterim.
Old 11-04-2004, 16:52   #17
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan Kız Çocuklarının Yüzde 34'ü Okula Gitmiyor

"Kız Çocuklarının Yüzde 34'ü Okula Gitmiyor"
Türkiye'de 6 - 14 yaş arası kız çocuklarının okula devamsızlık oranının en yüksek olduğu il, Van. "Haydi Kızlar Okula" kampanyası bu yıl, 75 bin kız çocuğunun eğitimini yarım bıraktığı İstanbul'da başladı.



--------------------------------------------------------------------------------
Prestij Haber
05/04/2004 Umut TARHAN
--------------------------------------------------------------------------------
BİA (Van) - Van'da 6 - 14 yaş arası okula gitmeyen kız çocuklarının oranı yüzde 34'lerde.

Geçtiğimiz yıl Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik ve UNICEF yetkililerinin de katıldıkları bir törenle, Van'da başlatılan "Haydi Kızlar Okula" kampanyası Türkiye geneline yayılıyor.

Bu yıl İstanbul, Edirne, İzmir, Manisa ve Aydın'ın da aralarında bulunduğu 23 il daha kampanya kapsamına alındı. Kampanya geçtiğimiz yıl, 10 ilde sürdürülmüştü.

UNICEF Eğitim Program Sorumlusu Fatma Özdemir Uluç, Türkiye'de kız çocuklarının okula gitmemesi konusunda oransal olarak en kötü ilin Van, sayısal olarak da en kötü ilin İstanbul olduğunu vurguladı.

İstanbul'da da başladı

Milli Eğitim Bakanlığı ile UNICEF'in işbirliğinde geçtiğimiz yıl Van'da başlatılan "Kız Çocuklarının Okullaştırılması Kampanyası" bu yıl 1.5 milyondan fazla ilköğretim öğrencisinin (kız - erkek) okuduğu İstanbul'da başladı.

Kampanyada ulaşılan ilk verilere göre İstanbul'da oturan ve okula hiç gitmemiş veya başlayıp yarım bırakmış olan, 6 - 14 yaş grubunda 75 bin kız çocuğu olduğu ortaya çıktı.

8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nde İstanbul'da başlatılan kampanya çerçevesinde Milli Eğitim Müdürlüğü'nce bir sekreterya ve İl Yürütme Kurulu oluşturuldu. İlçelerde ise kaymakamların başkanlığında ilçe yürütme kurulları oluşturuldu.

İstanbul sayısal olarak en kötü

UNICEF Eğitim Program Sorumlusu Fatma Özdemir Uluç, İstanbul'un "sayısal olarak en kötü durumdaki il" olduğunu söyledi.

Uluç, "75 bin okul çağındaki kız, okula gitmiyor. Milli Eğitim'e kayıtlı olan öğrenci sayılarına baktık. Erkek ve kız öğrenci sayılarının arasındaki farkı kabaca aldık. Çünkü nüfusun yüzde 50'si kadın, yüzde 50'si erkek. Bir de kayıtlı olmayanlar da var. Daha fazla da çıkabilir. Çünkü nüfusa kayıtlı olmayan öğrenciler ve göç var. Şu anda resmi kayıtlarda görünen durum bile böyle bir farkı ortaya koyuyor. Bu rakam da bize sağlam bir fikir veriyor" dedi.

Uluç, diğer illere göre İstanbul'un durumunu ise şöyle değerlendirdi:

"Oransal olarak baktığımızda en kötü il Van. Orada 6 - 14 yaş arasındaki kızların yüzde 34'ü okula gitmiyor. Ama sayıya döktüğünüzde İstanbul en kötü, Şanlıurfa onu takip ediyor."

Uluç, İstanbul'da okumayan kız çocuklarıyla ilgili en sorunlu ilçelerin başında Bağcılar, Gaziosmanpaşa ve Ümraniye' nin geldiğini; Çatalca, Şile ve Eminönü' nde ise kız çocuklarının yoğunlukla okuduğunu belirtti.(YS/BB)




www.bianet.org
Old 11-04-2004, 16:56   #18
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan 52 Bıçak Darbesinin Cezası, 12.5 Yıl

52 Bıçak Darbesinin Cezası, 12.5 Yıl
İmam nikahlı karısı Ayşegül Porsuk'u, sokakta 52 kez bıçaklayan Aydın Kara, iyi hali göz önüne alınarak 12 yıl 6 ay hapse mahkum oldu. Kara 5 yıl sonra hapisten çıkacak. Avukatı Aral Kara'yı, "Bıçağı avucunun içine alıp küçük küçük batırdı" diye savundu.



--------------------------------------------------------------------------------
Hürriyet
06/04/2004 Neşet KARADAĞ
--------------------------------------------------------------------------------
BİA (Adana) - Nikahsız yaşadığı dokuz yıllık eşi Ayşegül Porsuk'u, 10 Ekim 2002'de, sokak ortasında, polislerin gözü önünde 52 yerinden bıçaklayarak yaralayan Aydın Kara, ömür boyu hapis cezasına çarptırıldı.

Eylemin teşebbüs halinde kalması nedeniyle bu ceza, 20 yıl ağır hapse, sanığın iyi hali de göz önünde bulundurularak 12 yıl 6 ay ağır hapis cezasına indirildi.

Olay sırasında polislere müessir fiilde bulunduğu gerekçesiyle Kara'ya, ayrıca 1 ay hapis cezası daha verildi.

Avukat: Küçük küçük batırdı

Adana'daki dünkü duruşmaya, şikayetinden daha önce vazgeçen Ayşegül Porsuk gelmedi. Savcının, "canavarca hisle eşini öldürmeye tam teşebbüs ettiği" iddiası ile hakkında ömür boyu hapis cezası istediği tutuklu sanık Kara'nın avukatı Namık Tekin Aral, müvekkilinin iyi bir aile babası olduğunu öne sürdü.

Aral, "Ayşegül'ün başka erkeklerle arkadaşlık yapması Aydın'ı öfkelendirmiştir. Bıçağı avucunun içine alıp küçük küçük batırdı. İstese, o anda öldürebilirdi" dedi.

Mahkemeye teşekkür etti

Ayşegül Porsuk, önceki duruşmada işsiz olduğunu iddia ettiği eşinin kendisini, "Git iş ara" dediği için bıçakladığını iddia etmişti.

Mahkeme başkanı Elmas Coşkun'un son savunmasını sorduğu Kara da, "Pişmanım" dedi. Kara, mahkeme heyetine teşekkür etti. Aydın Kara, İnfaz Yasası'na göre beş yıl sonra hapisten çıkacak. (NK/BB)
Old 16-04-2004, 22:46   #19
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan Ayrımcılık Çocuğa Bulaştı

Ayrımcılık Çocuğa Bulaştı

Öğrenciler arasında yapılan ankete göre, çocukların toplumsal cinsiyetle ilgili algıları, geleneksel rollere paralel. Kızlara sekreterlik, erkeklere genel müdürlük mesleğini yakıştıran bir erkek öğrenci "Erkekler kendilerini padişah gibi görür" demiş.



--------------------------------------------------------------------------------
Cumhuriyet Gazetesi
13/04/2004 Figen ATALAY
--------------------------------------------------------------------------------
BİA (İstanbul) - Çocuklara göre; anneler çalışsa bile ev işlerinin tümünü yapmalı. Babalar ise, evdeki zamanlarını, "yan gelip yatarak", "kitap okuyarak" geçirebilirler! Kızlara "sekreterlik", erkeklere ise, "genel müdürlük" yakışır! Nedeni ise, "Erkekler kendilerini padişah gibi görürler!"

Mimar Sinan Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi öğretim üyesi Dr. Firdevs Gümüşoğlu'nun, "İlköğretim Öğrencilerinin Toplumsal Cinsiyet Algıları" konulu araştırması sonucunda, çocukların, toplumsal cinsiyetle ilgili algılarının, geleneksel kadın-erkek rollerine paralel olduğu saptandı.

Kadınların çalışma yaşamında yer alması gerektiğini düşünen ve bu alanda başarılı olmasını isteyen öğrenciler, buna karşın annelerin evdeki rollerini eksiksiz yerine getirmesini istiyorlar.

Anneler ne yapmalı?

Biri özel, diğeri devlet olmak üzere İstanbul'daki iki okulda gerçekleştirilen çalışmada, ilköğretim beşinci sınıf öğrencilerinin toplumsal cinsiyet algılarının belirlenmesi amaçlandı.

"Anneler evde ne iş yapmalılar" sorusunu, yüzde 81.4 oranında öğrenci, "Ev kadınının yaptığı işler" biçiminde yanıtladılar. Bununla birlikte öğrenciler, yüzde 76.3 oranında annelerinin bir işte çalışmaları gerektiğini de belirttiler. Çocuklar, annelerinin hem çalışan kadın olmasını istiyor hem de ev kadını olmasını bekliyorlar.

Dr. Firdevs Gümüşoğlu, "Bu durum; toplumda kadına uygun görülen, iyi anne, iyi eş ve çalışan kadın imgesinin, hem özel okul hem de devlet okulu öğrencileri tarafından benimsendiğini ortaya koymaktadır. Kadınlara yönelik ayrımcı zihniyet henüz ilkokul çağlarında belirgin olarak karşımıza çıkmaktadır" dedi.

"Anneler evde ne iş yapmalıdır" sorusunu bir kız öğrenci "Tüm ev işleri" diye yanıtlarken babalar için aynı soru yöneltildiğinde "Yan gelip yatmalıdır" yanıtını vermiş.

Bir erkek öğrenci de aynı soruya, "Anneler ev işlerini yapmalıdır" derken, babanın ise "yan gelip yatıp kitap okuması" gerektiğini belirtmiş.

Aynı öğrenci, "kızlar narin ve bilgili oldukları için" kızlara öğretmenliği, erkeklere "güçlü oldukları" için polis olmayı yakıştırmış.

Kızlara "sekreterlik", erkeklere ise "genel müdürlük" yakıştıran bir erkek öğrenci, neden bu mesleği erkeklere uygun gördüğü sorulduğunda, "Erkekler kendilerini padişah gibi görürler" yanıtını vermiş.

Kadının engelleri büyük

Dr. Gümüşoğlu, araştırmanın sonuçlarını şöyle yorumladı:

* Ailedeki toplumsallaşmanın ardından geldikleri eğitim ortamında öğrenciler, ders kitaplarında cinsiyetlerine yönelik kalıp rolleri yineleyen örneklerle karşılaşmakta, yazılı ve görsel basında izledikleri 'kahraman'lar aracılığıyla mesleki gelecekleri ve toplumsal rolleri konusunda kesin kanaatler edinmektedirler.

* Henüz 11-12 yaşlarında olan bu öğrenciler, bir yandan içinde yaşadıkları modern dünyanın bir öznesi olarak sıklıkla kadın erkek eşitliğinden söz etmektedir.Diğer yandan da kadınlar için "özne" olmanın, kadınlara dayatılan sınırları zorlayan güçlüklerle dolu olduğunun farkındadırlar.

* Ankete verilen yanıtlarda görüldüğü gibi, kadınlar başarmak için büyük engeller aşmak zorundadırlar. Fakat bu başarı koşulludur:

* Kadınlar çalışma yaşamında onay görmenin yollarını bulacak, evini ihmal etmeyecek, aynı başarıyı evinde de gösterecektir. Bu durum, gelecek kuşakların aile kurumuna yaklaşımlarında eşitlikçi adımlar atmalarını engelleyecek potansiyeli içermektedir. (FA/BB)
Old 19-04-2004, 17:48   #20
Gemici

 
Varsayılan

Sayın Hykayar,

Konuya seçtiğiniz başlık biraz yanıltıcı. “Ayrımcılık Çocuğa Bulaştı” Bu başlığı okuyunca, toplumsal cinsellik ve buna bağlı olarak kadın ve erkeğin toplumdaki değişik rolleri, çocukları şimdiye kadar ilgilendirmiyormuş ve bu değişiklik(ayırımcılık) çocuklar tarafından daha yeni algılanıyormuş kanısı oluşuyor insanın bilincinde.

Realite bunun tam tersi; bugünün yetişkinleri olan bizler şimdiki yaşımıza bu ayırımcılığı, ailede, sokakta ve okulda öğrenerek geldik. Bu ayırımcılık bize kendi çocukluğumuzda, eğitim yoluyla, zaten bulaşmıştı. Bizim yaptığımız, kendi öğrendiklerimizi çucuklarımıza aktarmaktan ibaret. Durum bizden önceki nesiller için de aynı. Ayırımcılık bayrağı nesilden nesile el değiştiriyor.

Dünle bugün arasındaki fark: Dün olayların nedeni üzerinde düşünmüyorduk, herşeyi bize öğretilidiği gibi kabulleniyorduk, bugün “neden” diye soruyoruz ve konuyu en azından bilimsel olarak araştırıyoruz.

Saygılarımla
Old 23-04-2004, 17:47   #21
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan "bekaret Takıntısı" Yargıtay'dan Döndü

"Bekaret Takıntısı" Yargıtay'dan Döndü

Yargıtay 5. Dairesi, reşit olmayan kızla evlenme vaadiyle cinsel ilişkiye giren sanığın beraatine karar veren Manisa 2. Asliye Ceza Mahkemesi'nin kararını bozdu. Yerel mahkeme, "genç kızın bakire olmaması gerekçesiyle" beraat kararı vermişti.



--------------------------------------------------------------------------------
Milliyet
21/04/2004
--------------------------------------------------------------------------------
BİA (Ankara) - Tecavüz, taciz, evlenme maksadıyla cinsel ilişkiye girmeye yönelik suçlarda, mahkemelerin mağdurun bekaret durumuna göre karar vermesine, Yargıtay son verdi.

Manisa 2. Asliye Ceza Mahkemesi, reşit olmayan kızla evlenme vaadiyle cinsel ilişkiye giren sanığın beraatına karar verdi. Mahkeme, genç kızın bakire olmaması gerekçesiyle bu kararı verdiğini açıkladı.

Kararı görüşen Yargıtay 5. Ceza Dairesi, "kız olmasa dahi mağdurenin reşit olmadığı gerekçesiyle" sanığın cezalandırılmasını öngördü.

Yargıtay sanığın TCK'nın "reşit olmayan mağdureyle rızasıyla cinsel münasebette bulunmak" suçunu düzenleyen 416. maddesine göre mahkum edilmesi gerektiğini belirterek, yerel mahkemenin kararını bozdu.

Bu madde, sanığın altı aydan üç yıla kadar hapisle cezalandırılmasını öngörüyor. (BB)
Old 24-04-2004, 17:19   #22
devran

 
Varsayılan AP'DEN TÜRKİYE'YE KADIN HAKLARI İHLALLERİ KONUSUNDA UYARI:

AP'DEN TÜRKİYE'YE KADIN HAKLARI İHLALLERİ KONUSUNDA UYARI: Yasal boşluklar şiddeti besliyor


AP'de hazırlanan 'Güneydoğu Avrupa'da Kadın' raporunda Türkiye'de politik alanda kadınların cinsel şiddet yoluyla hedeflendiği belirtilerek, hükümete hukuki ve ekonomik alt yapı oluşturma çağrısında bulunuldu. Raporda ayrıca 'bekaret' tabirinin yasalardan kaldırılması da istendi.

DEVRİM ARSLAN/MHA/STRASBOURG

Avrupa Parlamentosu (AP) Kadın Hakları ve Şansların Eşitliği Komisyonu raportörlerinden Anna Kara Karamanou'nun hazırladığı "Güneydoğu Avrupa'da Kadın" konulu raporda, ülke ülke kadınlara yönelik hak ihlallerine dikkat çekildi. Raporun Türkiye bölümünde Gülbahar Gündüz'e yönelik saldırıya dikkat çekilirken, yasal boşlukların da 'namus' cinayetlerini beslediği kaydedildi.

Raporda, Bulgaristan, Romanya, Türkiye, Hırvatistan, Bosna-Hersek, Arnavutluk'un yanısıra birçok Güneydoğu Avrupa ülkesinde kadınlara yönelik ihlallere yer verildi.

Raporun Türkiye bölümünde kadına yönelik şiddetin devam ettiğine dikkat çekilerek, hükümete şiddet mağdurlarını korumak için hukuki ve ekonomik alt yapıyı oluşturması çağrısı yapıldı. Türkiye yasalarında "bekaret" tabirinin kaldırılması istenen raporda, yasalardaki boşluklardan ötürü 'namus' cinayetlerinin yaşandığı ve bu suçu işleyenlere gerekli cezanın verilmediği vurgulandı.

Zorla evlilik kadın ihlali kapsamında

Politik alanda yeralan kadınlara yönelik şiddet uygulamalarına da yer verilen raporda, İstanbul'da sivil polisler tarafından kaçırılan Gülbahar Gündüz örneğine yer verildi. Raporda, "Politikada yer alan kadınlara yönelik şiddet devam ediyor. DEHAP kadın kolları üyesi Gülbahar Gündüz 14 Temmuz'da kaçırıldı, gözleri bağlandı, tecavüz edildi, işkenceye maruz kaldı ve bu insanlar polisti" denildi. Türkiye'de kadınlara yönelik hak ihlallerine zorla evlilik de dahil edildi.

Kadın ticareti

açıktan yapılıyor

Kadın ticaretini de en karmaşık ve acil olarak çözülmesi gereken sorunlar arasında ele alan Karamanou, uluslararası organize suçlarda en fazla gündemde olanın "seks ticareti" olduğuna vurgu yaptı. Bölgede fuhuş, kadın ve çocuk ticaretinin yoğunluğuna da dikkat çekilen raporda, kadın ticaretinin açıktan yapıldığının altı çizildi. Raporda, "Bosna ve Hersek'te kadınlar gizli bir pazar çerçevesinde Brcko yakınlarında açıkta satılıyor, alınıyorlar. Sırbistan'da kadın ticareti de sınır bölgesinde yapılıyor" denildi.

Fiyat 200-500 dolar arasında değişiyor

Ayrıca çocuk ticaretinde de önemli bir artışın olduğu vurgulanan raporda, "Genç kızlar ya da kadınlar 200-500 ABD dolarına rahatlıkla satılabiliyor" açıklaması yapıldı. Balkan ülkelerinden Batı Avrupa'ya gelerek fuhuş sektöründe çalışan kadınların yüzde 90'ının kadın ve çocuk ticareti sonucunda bu sektörde çalıştırıldığını da dikkatç çekildi. Raporun kadınlara yönelik şiddet bölümünde fakirlik, savaş ve şiddetten en çok etkilenenin kadın olduğu vurgulandı. Söz konusu ülkelerdeki geleneksel yaklaşımların kadına karşı yürütülen şiddeti desteklediği belirtildi. Kadına karşı şiddette ilişkin ulusal kurumların tepkisinin yetersiz olduğu belirtilen raporda, çatışmaların yaşandığı ülkede işsizlerin çoğunluğunun da kadınlardan oluştuğu kaydedildi.

'Yasalar nedeniyle kadının toplumsal konumu iyileşmiyor'

Toplumsal eşitsizliğe ve ayrımcılığa uğrayan kadınların karşılaştığı sorunların aşılması için yasal düzenlemelerin yetersiz kaldığına dikkat çeken Yrd. Doç. Dr. Mehtap Yeşilorman, "Toplumdaki kadın-erkek ayırımcılığını engellemeye yönelik hukuksal düzenlemelerin sınırlılığı veya etki derecesinin düşüklüğü nedeniyle kadınların toplumdaki konumları iyileşmiyor" dedi. Fırat Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Mehtap Yeşilorman, kadına yönelik ayrımcılığa ve eşitsizliğe ilişkin çarpıcı açıklamalarda bulundu.

Yeşilorman, "Erkeğe nazaran göreli bir güçsüzlük ve zayıflık kabul edilen bazı nitelikler, aslında kadını karakterize eden özelliklerdir. Nitekim kadının sahip olduğu birtakım nitelikler, onun aslında biyolojik ve psikolojik bakımdan oldukça güçlü bir varlık olduğunu ortaya koymaktadır" dedi.

'Aile ve evlilik sorunları ilk sırada'

Kadının toplumsal yaşam içerisinde yaşadığı sorunlara da dikkat çeken Yeşilorman, sağlık alanında çıkan sorunların eğitim ve ekonomik yetersizlikten kaynaklandığını belirterek, "Kadınların önemli bir kısmının beslenme bozuklukları, enfeksiyonlar, gebelik ve doğuma ilişkin ciddi sağlık sorunları yaşıyor" dedi. Sosyokültürel yapıda kadınların karşılaştığı sorunların başında da aile ve evlilik sorunlarının geldiğini ifade eden Yeşilorman, şunları söyledi: "Çokeşlilik, imam nikahı, töre cinayeti, şiddet ve boşanma kadının tek sığınağı olan aile içerisinde karşılaştığı problemlerden sadece bazılarıdır. Eğitim düzeyinin çok düşük olması, ekonomik alanda yaşanan ciddi sorunlar, iş yaşamında karşılaşılan cinsiyet ayırımcılığı da etkili problemlerdendir. Eğitim düzeyinin düşük olmasından dolayı kadın niteliksiz işlerde, ücret eşitsizliği, işe alma ve yükseltilmedeki eşitsizliklerin yaşanması kadını pek çok sorunla mücadele etmek zorunda bırakıyor."

'Hukuksal düzenlemeler etkili değil'

Yrd. Doç. Dr. Yeşilorman, kadınların hukuk ve siyasal yaşamda da önemli sorunlarla karşı karşıya olduğunu, toplumdaki kadın-erkek ayırımcılığını engellemeye yönelik hukuksal düzenlemelerin sınırlılığı veya etki derecesinin düşüklüğü nedeniyle toplumdaki konumlarını iyileştirmeye yetmediğini söyledi. Yeşilorman, şöyle konuştu: "Genel durumlar iyileşmeye imkan vermiyor. Kadının karşılaştığı sorunların aşılması için toplumdaki konumunu iyileştirmek için yasal düzenlemelerin yapılması gerekiyor. Kadınların aktif siyasal yaşama katılımının sağlanması, eğitim imkanlarının arttırılması, sosyo-kültürel yapıda eşitliği destekleyen değerlerin üretilmesi ve kadın sorunlarıyla ilgili merkezlerin çoğaltılması birçok sorunu ortadan kaldırır."
Old 01-05-2004, 22:30   #23
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

Diyarbakır Kadın Merkezi (KAMER), Güneydoğu'da son yıllarda sık sık gündeme gelen namus cinayetlerinin önlenmesin ve ''Ölüm Fetvası''nın engellenmesi amacıyla çalışma başlattı.


Güneydoğu'da son yıllarda sık sık gündeme gelen namus cinayetlerinin önlenmesi, ''Ölüm Fetvası'' veren yerel otoritelerle görüşülerek, konunun hukuk çerçevesinde ele alınmasını sağlamak amacıyla bir süre önce hazırlanan ''Namus Cinayetleri Projesi'' çerçevesinde geniş kapsamlı toplantı düzenlenmesi için çalışmalara başlandı. Diyarbakır KAMER öncülüğünde hazırlanan projede, kız çocuklarının da okula gönderilmesi hedefleniyor.



KAMER Koordinatörü Nebahat Akkoç AA muhabirine yaptığı açıklamada, bölgede namus cinayeti adı altında işlenen cinayetlerde ailelerin fetva aldıklarını tespit ettiklerini bildirdi.



Önceki yıl namus adına işlenen cinayetlerle ilgili bir proje yaptıklarını belirten Akkoç, çoğunluğu Diyarbakır olmak üzere bölgede bazı illerden 2000-2003 yılları arasında öldürülme korkusuyla toplam 23 kadının kendilerine başvurduğunu söyledi.

Akkoç, şöyle konuştu:



''Bunların hepsinde ortak olan şey, aileler bir sebeple kadını cezalandırmaya karar veriyor. Ama bunu bir şekilde birilerine onaylatıyorlar. Mutlaka bir şekilde aileler fetva alıyorlar.''



KADININ ÖLÜM KORKUSU



Namus Cinayetleri Projesi'nin KAMER'in projesi olmaktan çıktığını ve herkesin projesi olduğunu ifade eden Akkoç, Diyarbakır'da çok güzel bir güç oluştuğunu anlattı.



Akkoç, şöyle devam etti:



''Bir kadın sabah öldürülme korkusu ile merkeze geldiği vakit akşama kadar onun bütün resmi işlemleri tamamlanmış, bir yerde güvenliği sağlanmış oluyor. Valiliğin katkısı çok büyük. Bu nedenle bu yerel otorite değimiz kişilere, Türkiye'nin bir hukuk devleti olduğunu tanrının verdiği canı bir başkanının alma hakkı olmadığının anlatılması gerekiyor. Bu nedenle belki aralarında Prof. Dr. Süleyman Ateş'in bulunduğu bir toplantı düzenlenebilir. Bu talebimizi yazıyla valiliğimize ulaştırdım. Böyle bir toplantının çok etkili olacağını düşünüyorum.''



Akkoç, yapılacak toplantının çok geniş kapsamlı olmasını amaçladıklarını ifade ederek, ''Valiliğin katkısı büyük, ön ayak olursa toplantının çok etkili olacağına inanıyorum'' dedi.



''İMKANLAR ERKEĞE KULLANILIYOR''



Akkoç, ''Ölüm Fetvası'' ile ilgili konunun ele alınacağı toplantıda, kız çocuklarının eğitim-öğretime kazandırılmasının da ele alınacağını söyledi.



Halen bir çok ailenin çeşitli bahanelerle kız çocuklarını okula göndermemeye devam ettiklerini kaydeden Akkoç, şunları söyledi:



''Yapılacak toplantının kız çocuklarının okula gönderilmesiyle ilgili ciddi bir katkısı olabilir diye düşünüyorum. Kadınlar, kız çocuklarının okula gönderilmemesinde yoksulluğu öne sürüyor. Ancak erkek çocuklarını gönderiyorlar. Örneğin, 9'u kız, 1 erkek olan 10 çocuklu aile erkeği okula gönderiyor, 9 kızı göndermiyor. Var olan imkanını erkek çocuğu için kullanıyor.''

(aa)
Old 14-05-2004, 19:04   #24
Merhaba

 
Varsayılan " Hayat Kadınlarının Ortak Kaderi "

Hayat kadınlarının ortak kaderi

İstanbul’da vesikalı çalışan hayat kadınları üzerinde yapılan araştırmada, hayat kadınların, yüzde 78’inin çekirdek aile dışında, üvey baba-anne, büyük anne, büyük baba gibi kişilerin yer aldığı parçalanmış ailelerde büyüdüğü tespit edildi.




Sivas (ntvmsnbc)
AA



13 Mayıs 2004 — Araştırmada, hayat kadınlarının yüzde 8’inin 16 yaş öncesinde aile içinden birinin cinsel tacizine uğradığı anlaşıldı. Deneklerin yüzde 98’i, ailesinin cinsel meraklarına karşı engelleyici ve gizleyici tutum takındıklarını kaydetti.

Anadolu Psikiyatri Dergisi Mart sayısında, Uzman Doktor Meltem Efe Sevim, Doç. Dr. Salih Yaşar Özden ve Doç. Dr. İ. Lütfi Yargıç’ın, İstanbul Karaköy Genelevi’nde vesikalı olarak çalışan hayat kadınları üzerinde, “Hayatını cinsel akt ile kazanan kadınların aile özellikleri” konulu araştırması yayınlandı. Özellikle hayat kadınlarının çocukluk dönemleri ve bu dönemlerdeki yaşantıları hakkında saptamalarda bulunulan araştırmada, ankete katılan hayat kadınlarının, yüzde 30’unun Marmara, yüzde 20’sinin Güneydoğu Anadolu, yüzde 18’inin Karadeniz, yüzde 10’unun Akdeniz, yüzde 8’sinin Ege, yüzde 8’inin İç Anadolu, yüzde 6’sının ise Doğu Anadolu Bölgesi doğumlu oldukları belirlendi.

HAYAT KADINLARININ AİLE ÖZELLİKLERİ

Hayat kadınlarının, yüzde 52’sinin orta derece ekonomik düzeyi olan ailelerden geldiğinin tespit edildiği araştırmada, yüzde 78’inin çekirdek aile dışında, üvey anne-baba, büyük baba, büyük anne gibi kişilerin yer aldığı parçalanmış ailelerde büyüdüğünü anlaşıldı. Ankete katılanların yüzde 46’sının babasının halen sağ olduğu belirlenirken, deneklerin yüzde 56’sının babasının memur ve esnaf olduğu, yüzde 46’sının annesinin hayatta olmadığı, yüzde 64’ünün 4 veya daha fazla kardeşinin olduğu belirlendi.

Çocukluk dönemindeki arkadaşlık ilişkileri incelendiğinde ise, hayat kadınlarının 22’sinin bu dönemde arkadaşlık grubuna katılımlarının olmadığı tespit edildi. Hayat kadınlarının yarıdan fazlası ilk cinsel bilgileri öğrendiği kişinin eşi olduğunu belirtirken, yüzde 98’i ailesinin cinsel meraklarına karşı engelleyici ve gizleyici bir tutum takındıklarını kaydetti.

FİZİKSEL ŞİDDET VE EVDEN İLK AYRILMA

Araştırmada, ankete katılanların çocukluklarında yüzde 42’sinin anne-babaları arasında fiziksel şiddet yaşandığı tespit edilirken, yüzde 24’ünün anne-babasının ise dayakla korkutma şeklinde sorunlarını çözdükleri anlaşıldı. Hayat kadınlarının yüzde 48’inin çocukluk döneminde vurma ve fiziksel şiddet şeklinde cezalandırıldığı anlaşılırken, yüzde 34’ünün azarlandığı, yüzde 16’sının haklarının kısıtlandığı, yüzde 2’sinin de tokat atma şeklinde terbiye edildiği ortaya çıktı. Hayat kadınların yüzde 52’sinin 16 yaşından küçük olduğu dönemde ölüm, ayrılık, boşanma, hastalık gibi sebeplerden dolayı aile bireylerinden herhangi birini kaybettiğinin tespit edildiği araştırmada, yüzde 26’sının ise 16 yaşından önce annesini kaybettiği ortaya çıktı. Deneklerin evden ilk ayrılma yaşının ortalama olarak 15.8 olduğunun belirlendiği araştırmada, ankete katılanların yüzde 54’ünün evden kaçma girişiminde bulunduğu, kaçma, kaçırılma, zorla evlilik gibi sebeplerle evden ayrılma oranının yüzde 40 olduğu saptandı.

CİNSEL TACİZ

Araştırmada, hayat kadınlarının yüzde 8’inin 16 yaş öncesinde aile içinden birinin cinsel tacizine uğradığı tespit edilirken, saldırganın yüzde 2 oranında baba, yüzde 2 oranında üvey kardeş, yüzde 4 oranında ise eve sık gelen birinci derecede bir akraba olduğu anlaşıldı. Aile dışı birinden cinsel taciz görenlerin oranı ise yüzde 20 olarak belirlendi.

Araştırmaya katılan hayat kadınları, taciz biçiminin tecavüz ve tecavüz girişimi şeklinde olduğunu, bu olayın yaşamlarını çok etkilediğini ve kimseye anlatamadıklarını kaydettiler.
Old 14-05-2004, 22:07   #25
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

Dayakçı Kocanın Evine Girmesi Altı Ay Yasak


Aile Mahkemesi, 12 yıllık eşini döven kocaya, "6 ay süreyle eşine karşı korku ve şiddete yönelik davranışlarda bulunmaması, müşterek oturdukları evden geçici olarak uzaklaştırılması" cezası verdi.



--------------------------------------------------------------------------------
Hürriyet
13/05/2004
--------------------------------------------------------------------------------
BİA (Eskişehir) - Aile mahkemesi, eşini döven kocaya "6 ay eve gelmeme" cezası verdi.

Ev hanımı Münevver O., 34 yıllık eşi Kamil Hasan O. aleyhine Eskişehir 2. Aile Mahkemesi'nde dava açtı. Münevver O. dilekçesinde, "12 yıldır eve alkollü gelen eşimden dayak yiyorum. Gücüm kalmadı" dedi.

Aile mahkemesi, "Kocanın, 6 ay süreyle eşine karşı korku ve şiddete yönelik davranışlarda bulunmaması, müşterek oturdukları evden geçici olarak uzaklaştırılması" kararını verdi. (BB)
Old 15-05-2004, 14:25   #26
devran

 
Varsayılan Kosovada NATOya Beyaz Kadın Ticaretine Destek Suçlaması

Uluslararası Af Örgütü 6 Mayıs’ta yayınladığı 56 sayfalık bir raporla NATO’yu Kosova’daki beyaz kadın ticaretini desteklemekle suçladı. Raporda Kosova’daki NATO birliği üyelerinin bölgedeki seks köleliği ticaretinde aktif biçimde yer aldıkları bildirildi.
Uluslararası Af Örgütü Kosova’da son beş yıl içinde mantar gibi yaygınlaşan ve aralarında çocuk yaştaki kızların da bulunduğu yüzlerce kadının işkence görmesine, tecavüze uğramasına ve kötü muameleye maruz bırakılmasına neden olan seks köleliği ticareti konusunda NATO ordu komutanları, polis yetkilileri ve uluslar arası sivil görevlileri suçlayan bir rapor yayınladı. Bölgedeki beyaz kadın ticareti ve zoraki fahişelik konusunda 1999 NATO müdahalesinin ardından gözlenen ani artışın nedenlerini araştıran raporda, Af Örgütü, BM polisi, NATO askerleri ve batılı yardım görevlilerini seks kölesi ticaretinin kurbanlarını korumak yerine sömürerek suç ortaklığı yapmakla suçladı.

Rapora gore Kosova’da yaklaşık 2000 kadının son yıllarda büyük bir artış gösteren seks kölesi ticaretinde yer almaya zorlandıkları tahmin ediliyor. Kosova’daki “barış gücü” görevlileri hakkındaki suçlamaların sayısı da 1999’da 19’ken 2004’da 200’e yükseldi. Rapora göre kurbanların yüzde 80’I 18 yaşın, üçte biri ise 14 yaşın altında.

Binlerce NATO “barış gücü görevlisinin” bölgeye hücum etmesinin ardından “Kosova’nın zoraki fahişe olarak çalışmaya zorlanan kadınların başlıca geçiş yeri” haline geldiğini bildiren raporda, “Küçük çaplı bir seks pazarı aniden suç şebekeleri tarafından yönetilen büyük bir beyaz kadın kaçakçılığı endüstrisine dönüştü” denildi.

Örgüt, Kosova’daki beyaz kadın ticaretinin yüzde 20’sinden NATO’nun Sırbistan’daki barış gücü (KFOR) ve BM yönetimi üyelerini sorumlu tuttu.

Örgütün Sian Jones isimli temsilcisi belgeyi basına sunarken, “Konumlarını kullanarak kadınları ve kızları sömürmek yerine koruması gereken kimselerin bu durumdan dolaysız biçimde yararlanmaları dehşet verici bir durumdur” dedi.

Kosova’da görev yapan NATO askerleri ve diğer “barış gücü” yetkilileri ceza muafiyetine sahip bulunuyorlar. “Kosova’daki ve diğer çatışma sonrası bölgelerdeki kadın ve kız ticaretinin” ceza muafiyetleri devam ettiği sürece engellenemeyeceğini vurgulayan Af Örgütü, “askeri ve sivil yetkililerin ceza muafiyeti altında gerçekleştirdikleri insan hakları ihlallerine karşı” önlemler alınmasını talep etti. Raporu “dengesiz ve eskimiş” bulduklarını açıklayan NATO ve BM ise bu açıklamalarıyla olguyu kabul ederken bir yandan da yumuşatmaya çalıştılar.

Raporda şu bilgiler yer alıyor: “Kadınlar ve kızlar köle olarak satılıyorlar… Tehdit ediliyor, dövülüyor, tecavüze uğruyor ve sahipleri tarafından hapsediliyorlar.” “Müşterileri arasında uluslar arası ordu ve polis yetkililerinin de bulunduğu kadınlar ve kızlar kaçmaktan son derece korkuyorlar ve hiçbir yetkili de kendilerine yardım etmiyor.”

2000 dolara el değiştiren kadınların “sahipleri” tarafından tam bir köle muamelesine uğradıklarını açıklayan rapor, bu kadınlara “bir denetim ve baskı biçimi” olarak sürekli tecavüz edildiğini, kadınların sürekli olarak dayak, karanlık odalara hapsedilme gibi muamelelere maruz bırakıldıklarını ve mahkemeye başvurduklarında da uluslararası görevliler tarafından “kaçak göçmen” olarak suçlu durumuna düşürüldüklerini açıkladı. Kaçan kadınların yetkililer tarafından da hapsedildiği ve hiçbir korunma altına alınmadıkları bildirildi.

Raporda Kosova’da yapılan seks kölesi ticaretinin ağırlıkla Bulgaristan, Moldovya, Romanya ve Ukrayna’lı kadınlardan oluştuğunu ve bu kadınların çoğunluğunun Avrupa Birliği üyesi ülkelerde iş bulma vaadiyle Kosova’ya getirildiklerini kaydedildi. Artan sayıda Kosovalı kadın ve genç kızın da kendi ülkelerinde ya da İngiltere, İtalya ve Hollanda gibi AB ülkelerinde seks kölesi olarak çalışmaya zorlandıklarını raporda yeraldı.

Af Örgütü raporunda tanıklıklarına yer verilen kadınlar kendilerini satın alanların kendilerini kadınları dövmek, tecavüz etmek, aç bırakmak gibi yollarla çeşitli müşterilerle seks yapmaya zorladıklarını bildirdiler. Yine tanık kadınlar kendilerinin “uluslar arası NATO birlikleri ve polis yetkililerine” hizmet vermeye zorlandıklarını anlattılar. Kadınların birçok kez sahip değiştirdiklerini bildiren Af Örgütü Raporu, bu satışın genellikle 50 euro gibi fiyatlarla gerçekleştirildiği bilgisine de yer verdi.

Af Örgütü, NATO tarafından yürütülen askeri müdahalenin ardından, 1999 Haziran ayından itibaren BM yönetimi altında bulunan Kosova’da, 2002 Ocak ayı ile 2003 Temmuz ayları arasında 22-27 KFOR (NATO barış gücü) görevlisinin seks ticaretiyle suçlandığını ancak suçlananlar hakkında şu ana dek hiçbir soruşturma açılmadığını da açıkladı.

Reuters ve Guardian’dan sendika.org tarafından derlendi.
Old 22-05-2004, 17:29   #27
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

Perihan'a Töre Koruması


Yedi ay önce pamuk toplamaya geldiği Söke'de aşık olduğu Selahattin Yıldız'a kaçan 20 yaşındaki Perihan Akkuş'un ağabeyi, Yıldız'ı vurarak ağır yaraladı. Yıldız yoğun bakımda. Emniyet Müdürü Babadağı, Perihan Akkuş'un korunduğunu söyledi.



--------------------------------------------------------------------------------
Hürriyet
18/05/2004
--------------------------------------------------------------------------------
BİA (Söke) - Urfalı Perihan Akkuş da, töre namlusunun ucunda. 7 ay önce pamuk toplamaya geldiği Söke'de aşık olduğu gence kaçan Perihan Akkuş (20), kardeşleri tarafından töre uğruna öldürülen Güldünya Tören sendromu yaşıyor.

Töre gereği aile ölüm fermanı çıkarınca, Urfa Suruç'tan gelen ağabey Avni Akkuş, Söke çarşısında genç kızın kaçtığı 25 yaşındaki Selahattin Yıldız'ı 6 kurşunla vurarak ağır yaraladı.

Yıldız yoğun bakımda yaşam mücadelesi verirken, öldürülme korkusu içindeki Perihan Akkuş kaçarak saklandı. Şubatta İstanbul'da töre kurbanı olan Güldünya Tören örneğini gözönüne alan polis, bu kez önlem aldı. Söke Emniyet Müdürü Osman Babadağı, Avni Akkuş'un arandığını, ölüm korkusu yaşayan Perihan Akkuş için gerekli koruma önlemlerinin alındığını söyledi. (BB)
Old 02-06-2004, 17:43   #28
devran

 
Varsayılan UAÖ Aile İçi Şiddete İlişkin Raporu Açıkladı

UAÖ Aile İçi Şiddete İlişkin Raporu Açıkladı
Uluslararası Af Örgütü'nün bugün kamuoyuna açıkladığı "Türkiye, Aile İçi Şiddete Karşı Mücadelede Kadınlar" başlıklı rapora göre Türkiye'deki kadınların üçte biri ile yarısı kadarı, aile içi fiziksel şiddete maruz kalıyor; dövülüyor, tecavüze uğruyor.



--------------------------------------------------------------------------------

--------------------------------------------------------------------------------
BİA (İstanbul) - Uluslararası Af Örgütü (UAÖ), Türkiye'de kadınların insan haklarının ihlallerine ve kadınlara yönelik şiddete ilişkin raporunu yayınladı.

"Türkiye, Aile içi şiddete karşı mücadelede kadınlar" başlıklı raporda, kadınlara yönelik ayrımcılık ve şiddetin türleri, devlet kurumlarının sorumluluk ve yükümlülükleri, namus cinayetleri, yasal mevzuata ilişkin eleştiri ve öneriler, kadınların mücadeleleri ile hükümete, topluluk ve dini yetkililere tavsiyeler yer aldı.

Kadına yönelik şiddetin boyutları

"Türkiye'deki kadınların en az üçte biri ile yarısı kadarı, aile içi fiziksel şiddete maruz kalıyor; dövülüyor, tecavüze uğruyor, öldürülüyor ya da intihara zorlanıyorlar. Genç kızlar takas ediliyor ve küçük yaşta evlenmeye zorlanıyorlar."

Kadına yönelik şiddetin büyük kısmının sorumlusunu "kocalar, erkek kardeşler, babalar ve oğullar" olarak niteleyen raporda, namus cinayetlerine de değinildi:

"Bazen bu erkekler, geleneksel namus kurallarını ihlal etmiş sayılan kadınlara verilecek 'ceza'ya karar veren aile meclisinin emriyle hareket ederler. Gelenek, hemen her zaman, hayatlarını nasıl sürdüreceklerine karar verme cüretinde bulunan kadınlara yönelik vahşetin bir bahanesi haline gelir. Şiddetin önde gelen nedeni, kadınların hayatın her alanında erkeklerle eşit olmasını yadsıyan ayrımcılıktır."

Devletin sorumluluğu

Raporda, kadınların haklarını korumakta yetersiz kalan devletlerin, "şiddeti önlemede, uygun cezai yaptırımlar getirmede ve telafi sağlamakta yetersiz kalmalarından dolayı şiddetten sorumlu tutulabilecekleri" de vurgulandı:

* Kadınlara yönelik şiddeti, topluluk liderleri, hükümet ve yargı hoşgörmekte, hatta onaylanmaktadır. Kadınların şikayetleri; öldürülmeleri ya da intihar gibi görünen ölümleri hakkında yetkililer seyrek olarak ayrıntılı soruşturmalar yürütmektedir. Mahkemeler kurbanıyla evlenmeyi kabul eden tecavüzcülere ceza indirimine gitmektedir.

* Devlet, kamu görevlilerinin, özel kişilerin ve grupların uyguladığı şiddete karşı kadınları korumakla görevlidir. Uluslararası insan hakları hukukuna göre devletler, kadınların eşitlik, yaşam, özgürlük ve güvenlik haklarını, ayrımcılık, işkence ve zalimane, insanlık dışı ya da onur kırıcı muameleye maruz kalmama hakkını güvence altına almak için gereken önlemleri almak zorundadır.

Yasalar hayata geçirilemiyor

Kadınlara yasal koruma sağlanmasına ilişkin yasa tekliflerinin güç kazandığını hatırlatan raporda, Türk Ceza Yasası'nda yapılan düzenlemelere dikkat çekilirken, mevcut yasal mevzuatı uygulamadaki aksaklıklara da değinildi:

* Polis, kadınlara yönelik şiddetin faillerini kovuşturmakta yetersiz kalıyor. Kadınlar şikayette bulunmaya cesaretlendirilmiyorlar; öç almak isteyen kocalarına ya da akrabalarına karşı koruma alamıyorlar.

* Kadınlara yönelik şiddetin sorumluları, nadiren adalet önüne çıkarılıyor. Mahkemeler yasaları uygulamada yetersiz davranıyor; saldırıya uğrayan, tecavüz edilen ya da öldürülen kadınları sorumlu tutmaya, saldırganlara ise namus gerekçesiyle daha az sorumluluk bahşetmeye devam ediyor.

Hükümete tavsiyeler

Kadınlara yönelik şiddetin tüm dünyada aşk, kıskançlık, tutku, namus ya da gelenek bahaneleriyle mazur görüldüğüne değinen Af Örgütü, bunların şiddete gerekçe olamayacağını vurguladı; kadınlara yönelik şiddetin önlenebilmesi için hükümete tavsiyelerde bulundu:

* Kadınlara karşı şiddetin önlenmesinde yetersiz kalındığında, bu kayda geçirilsin ve izlensin.

* Polis, yargı ve öteki kamu görevlileri, kadınlara yönelik şiddet ya da tehdit iddialarına karşı derhal ve etkin bir şekilde harekete geçsin.

* Şiddet uygulayan eşlerinden ya da ailelerinden kaçan kadınlar için daha fazla sığınma evi açılsın. Bu kadınların hukuki mekanizmalara, uygun sağlık bakımına derhal ulaşabilmeleri sağlansın.

* Yetkililer, kadınların kendi yaşamları konusunda karar verme hakları -eş seçimleri, cinselliklerini nasıl ifade edecekleri, hareket serbestlikleri ile ekonomik ve sosyal haklara erişmeleri, siyasal yaşama katılımları, hatta evi terk etme hakları- üzerindeki kısıtlamaların sona erdirilmesi konusunda kadın gruplarıyla işbirliği yapsın. (BB/YS)

BİA Haber Merkezi
02/06/2004 Burçin BELGE burcin@bianet.org
Old 05-06-2004, 13:13   #29
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

"Her Üç Kadından Biri Şiddet Mağduru"
UAÖ, Türkiye'de kadına yönelik şiddetin boyutlarına ilişkin bilgilerin sınırlılığına dikkat çekiyor, hükümete, sorunun araştırılıp kaydedilmesi ve izlenmesi çağrısı yapıyor. Rapora göre, kadına yönelik şiddet bölgesel ve sınıfsal farklılıklar gözetmiyor.



--------------------------------------------------------------------------------
BİA Haber Merkezi
02/06/2004 Burçin BELGE burcin@bianet.org
--------------------------------------------------------------------------------
BİA (İstanbul) - "Tahminlere göre, tüm dünyada üç kadından biri yaşam süresi içinde dövülüyor, cinsel ilişkiye zorlanıyor ve taciz ediliyor. Tacizi yapan kişi, genellikle kendi ailesinden ya da tanıdığı birisi oluyor. Öldürülen kadınların yüzde 40 ile 70'i, yakın ilişki içinde olduğu partneri tarafından öldürülüyor."

Uluslararası Af Örgütü'nün (UAÖ) "Türkiye: Aile İçi Şiddete Karşı Mücadelede Kadınlar" raporuna göre, Türkiye'de kadınlara yönelik şiddet oranları bu rakamlardan daha da fazla.

"Türkiye: Aile İçi Şiddete Karşı Mücadelede Kadınlar" raporunda yer alan bilgilere göre, Türkiye'de kadına yönelik şiddet bölgesel ve sınıfsal farklılıklar gözetmiyor; farklı ekonomik ve sosyal statü gruplarındaki kadınlar aile içi şiddete maruz kalıyorlar.

Kadına yönelik şiddet araştırılmıyor

Örgüt, raporunda, Türkiye'de kadına yönelik şiddetin kapsamını öğrenmeye yönelik bir çaba bulunmadığını belirtiyor; 2000'de yapılan nüfus sayımına kadına yönelik şiddetle ilgili soruların dahil edilmediğine dikkat çekiyor.

Raporda, kadınlara yönelik şiddetin yok edilmesi için sorunun yaygınlığının kaydedilmesi ve istatistiksel olarak izlenmesi gerektiği belirtiliyor ve hükümetlerin bu konudaki sorumluluğuna değiniliyor.

Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü'nün 1994'te yaptığı çalışmaya göre, "Türkiye'de erkeklerin yüzde 40'ının kadın ve kızları şiddetle disipline etmeyi kabul edilebilir bulduğunu" hatırlatan UAÖ raporunda, Türkiye'de kadına yönelik şiddetin boyutları şöyle özetleniyor:

* 1999-2003 yılları arasında KA-MER'in acil yardım hattını arayan kadınlardan yüzde 57'si fiziksel şiddete, yüzde 46.9'u cinsel şiddete, yüzde 14.6'sı enseste ve yüzde 8.6'sı tecavüze maruz kalmıştı.

* 1995'te Ankara'daki gecekondularda yaşayan kadınlar arasında yapılan bir araştırma, kadınların yüzde 97'sinin kocalarının saldırısına uğradığını ortaya koydu.

* 1996'da orta ve yüksek gelir gruplarında yer alan ailelerle yapılan bir araştırmada, soruların başlangıcında kadınların yüzde 23'ü kocalarının kendilerine karşı şiddet kullandığını söyledi, fakat belirli şiddet tipleriyle ilgili sorular sorulduğunda bu oran yüzde 71'e yükseldi.

* Kadınların yüzde 58'inin yalnızca kocalarından, nişanlılarından, erkek arkadaşlarından ve erkek kardeşlerinden değil, kadın akrabalar da dahil olmak üzere kocalarının ailesinden de şiddete gördüğü tahmin ediliyor.

* Bir grup orta ve üst sınıf kadının yüzde 63.5'unun cinsel tacizin bir türüne maruz kaldığı bulgusuna ulaşıldı.

* Bir araştırmaya göre, şiddet sonucu ölen 40 kadından 34'ü evde öldü, 20'si asıldı ya da zehirlendi, 20'sinde öldürüldüklerine dair kesin belirtiler görüldü ve 10'u da ölmeden önce aile içi şiddete maruz kaldı.

* Bursa'daki halk sağlığı merkezlerinde yapılan bir araştırma, kadınların yüzde 59'unun şiddet kurbanı olduğunu ortaya koydu.

* Mor Çatı'nın 1990-1996 yılları arasında bin 259 kadın arasında yürüttüğü bir araştırma, kadınların yüzde 88.2'sinin bir şiddet ortamında yaşadığını ve yüzde 68'inin kocaları tarafından dövüldüğünü gösterdi.

* Ankara'da yapılan başka bir kadın araştırmasına göre, kadınların yüzde 64'ü kocalarından, yüzde 12'si ayrıldıkları kocalarından, yüzde 8'i birlikte yaşadığı erkeklerden ve yüzde 2'si de kocalarının ailesinden şiddet görüyor. Yüzde 60'ı, kocalarının kendilerine tecavüz ettiğini söyledi.

* Güneydoğu bölgesinde 599 kadın üzerinde yapılan bir araştırma, yüzde 51'inin evlilik içi tecavüze ve yüzde 57'sinin de fiziksel şiddete maruz kaldığını buldu. (BB/YS)
Old 05-06-2004, 13:14   #30
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

Kadınlara Yönelik Şiddet Nedir?


"Kadınlarla konuşuyoruz ve şiddete maruz kalıp kalmadıklarını soruyoruz. Hayır diyorlar. Sonra hiç tokat yediniz mi? Evet, elbette. Hiç dayak yediniz mi? Evet, elbette. Bu kadınlara göre sanki ancak hastaneye gitmeniz gerekirse şiddet oluyor..."



--------------------------------------------------------------------------------
BİA Haber Merkezi
02/06/2004 Burçin BELGE burcin@bianet.org
--------------------------------------------------------------------------------
BİA (İstanbul) - Uluslararası Af Örgütü, Türkiye'de aile mensuplarının kadınlara uyguladığı şiddetin, kadınları ekonomik ihtiyaçlarından yoksun bırakmaktan dayağa, cinsel şiddete ve cinayetlere kadar geniş bir yelpazede yer aldığına dikkat çekti.

Birçok şiddet eyleminin namus cinayetleri, küçük yaşta evlilik, berdel ve beşik kertmesi, zorla evlendirme gibi geleneksel uygulamalardan kaynaklandığını belirten UAÖ raporunda, aile mensuplarının öldürdüğü ya da intihara zorladığı kadınların varlığına dikkat çekildi.

"Fiziksel tacize odaklanmak kadınlara karşı kullanılan diğer şiddet biçimlerinin gizli kalmasına yol açabilir" denilen raporda, Türkiye'de pek çok kadının dışlanma, dövülme ya da öldürülme korkusuyla davranışlarını kısıtlamak ve yaşam tercihlerini sınırlamak zorunda kaldığı da vurgulandı.

Kadınlara yönelik şiddetin tanımı:

Birleşmiş Milletler Kadınlara Yönelik Şiddetin Önlenmesi Bildirgesi'nin birinci maddesinde, kadınlara yönelik şiddet, "ister kamusal isterse özel yaşamda meydana gelsin, kadınlara fiziksel, cinsel veya psikolojik acı veya ıstırap veren veya verebilecek olan cinsiyete dayanan bir eylem veya bu tür eylemlerle tehdit etme, zorlamaya veya keyfi olarak özgürlükten yoksun bırakma" şeklinde tanımlanıyor.

Bu tanımın son yorumlarına, "kurbanı ekonomik ihtiyaçlardan yoksun bırakmak" da dahil ediliyor.

Kadınlara Yönelik Ayrımcılığın Önlenmesi Komitesi'ne göre, kadınlara yönelik toplumsal cinsiyete dayalı şiddet, "bir kadına sırf kadın olduğu için yöneltilen ya da oransız bir şekilde kadınları etkileyen" şiddettir.

Bildirge önsözünde, kadınlara yönelik şiddeti, "erkekler ve kadınlar arasındaki eşitlikçi olmayan güç ilişkilerinin tarihsel bir göstergesi" ve "erkeklerle karşılaştırıldığında kadınları zorla bağımlı bir konuma sokmanın çok önemli toplumsal mekanizmalarından biri" olarak tanımlıyor.

Dünya Sağlık Örgütü, eşlerin uyguladığı şiddeti, yakın bir ilişkide fiziksel, psikolojik ya da cinsel hasara yol açan her tür davranış olarak tanımlıyor. Bunların içinde, aşağıdakiler de yer alıyor:

??Tokat atma, vurma, tekmeleme ve dövme gibi fiziksel saldırı fiilleri
??Sindirme, sürekli küçük düşürme ve aşağılama gibi psikolojik taciz
* Cinsel ilişkiye zorlama ve öteki cinsel zor kullanma biçimleri
??Bir kimseyi ailesinden ve arkadaşlarından uzaklaştırma, hareketlerini gözleme ve bilgi ya da yardıma ulaşmasını kısıtlama gibi çeşitli kontrol edici davranışlar. (BB/YS)
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 
Konu Araçları Konu İçinde Arama
Konu İçinde Arama:

Detaylı Arama
Konuyu Değerlendirin
Konuyu Değerlendirin:

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Kadın Haberleri 2005 Av.Habibe YILMAZ KAYAR Kadın Hakları Çalışma Grubu 30 19-11-2006 16:22
2004 Baro Pulu 1.800.00 Tl Av. Bülent Sabri Akpunar Hukuk Haberleri 0 02-01-2004 18:25
Kadın Haberleri 2003 Av.Habibe YILMAZ KAYAR Kadın Hakları Çalışma Grubu 61 29-12-2003 22:55
Kadın Haberleri 2002 Av.Habibe YILMAZ KAYAR Kadın Hakları Çalışma Grubu 11 11-12-2002 22:46


THS Sunucusu bu sayfayı 0,10156798 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.