Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Hukuk ve Felsefe Hukukun felsefi yönüne dair sohbetler. Hak, Hakkaniyet, Adalet, Eşitlik kavramlarına hukuk felsefesi gözüyle bakış

Adalet dediğimiz dengesiz olanı dengelemek mi

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 20-12-2006, 16:40   #1
avtiyatro

 
Karar Adalet dediğimiz dengesiz olanı dengelemek mi

adalet dediğimiz dengesiz olanı dengelemek mi. dengelediğimiz zaman gerçekten adaleti gerçekleştirmiş oluyorsak o zaman o adalet gerçekte adil bir durum yaratabilmişmidir. işçi ile işveren arasında yapılan sözleşmeyi: işçi ve işverenin karşılıklı ve birbirine uygun iradelerini beyan ettikleri anda adalet gerçekleşmiş olur mu. yoksa hayatını asgari düzeyde devam ettirebilmesi için emeğinde başka satacak bir şeyi olmayan işçi işverenle eşit durumda olabilir mi.
Old 21-12-2006, 12:58   #2
Armağan Konyalı

 
Varsayılan

Sayın avtiyatro

İşsizlik oranının bu kadar yüksek olduğu bir ülkede işçi- işveren eşitliği ancak felsefe çerçevesinde konuşulabilir.

Ben felsefeden anlamam. İşin felsefi yanını bilenlere bırakıyorum. Bildiğim şu ki, İş Kanunu işçi lehine pek çok hüküm taşımaktadır. Sözleşme hükümleri, kanunda yazılı sınırlar içinde konabilir ve yargıda karar verilirken bu sınırlar içinde değerlendirilir.

Örneğin, sözleşmeye rekabet yasağı konusunda işçinin işten ayrıldığında çalışamamasına yol açacak hükümler konamaz; konsa da geçerli sayılmaz.

Bu dengeleyici hükümlerin eşitliği sağlamadığı muhakkaktır. Ama şu anda kimse eşitlik istememekte, çalışma yaşındaki nüfusun üçte biri iş istemekte; üçte ikisi de işini kaybetmeme derdindedir.

Neyse ki, işsizlik felsefenin konusu değil, felsefe işsizlerin konusudur. Bu nedenle lafı kısa kesiyorum.

Saygılarımla
Old 22-12-2006, 08:38   #3
avtiyatro

 
Karar tabu

benim bahsettiğim konu hukuk felsefesinin en önemli ilkelerinden ve ağzımızda sakız olan adalet ile ilgili. siz ne kadar yasalara işçi lehine hükümler koysanız da işçi ile işveren arasındaki ayrım durdukça adalet gerçek bir anlamda adalet olabilir mi. burada biraz taryışmak istediğim hukukun adaleti nasıl teorize ettiğidir. acaba hukuktaki adalet anlayışı biçimsel bir adalet anlayışıdır??????
Old 22-12-2006, 08:53   #4
avtiyatro

 
Varsayılan

işte asıl sorun da buradan kaynaklanıyor. işsizlik felsefenin konusuolamadığı için hiçbir zaman gerçek anlamda bir adaletten bahsedilemiyor. felsefenin işsizlerin konusu olmasına da şu söylenebilir: keşke herkes işsiz olsa.
Old 22-12-2006, 13:53   #5
minee.mine

 
Varsayılan

Dünyada mutlak adaletin olması biraz zor, hatta imkansız; fakat genelin faydasını arayan bir adalet düzeni var.
İşçi ve işveren, insan hakları açısından ikiside eşit haklara sahipler. Aralarında bir alış veriş söz konusu; işçi emeğini, zamanını kiralıyor işverende karşılığını yapılan anlaşmaya göre ödüyor. Şu halde işçi ve işveren arasındaki ayrımı yaratan nedir. İşçi ve işverenin arasındaki ekonomik farklılıklar, bunun getirdiği sosyal farklılıklar.İşçininde işveren gibi insan olarak ve işçi olarak hakları var ama birde bu hakları kullanma arzusu var. Çalışan için işten çıkarılma korkusu, işveren için işlerin aksaması ile zarar etme korkusu
Aynı konu hayatın bütün alanlarında mevcut 2 kişiyi öldürüp çocuklarını öksüz bırakan ana babasına evlat acısı yaşatan birine ne ceza verirseniz verin gerçek dengeyi, gerçek adaleti sağlayamazsınız. Acı çeken taraf olabilirsiniz; fakat madur olan da, ceza veren de cani ruhlu olmayacağı için, ayrıca hiç bir hayat diğerine kefaret etmeyeceği için adalet %100 sağlanamayacaktır.
Kanımca gerçek adalet ancak belli kurallar kanunlar çerçevesinde ve toplumun çoğunluğuna hitap edebildiği ölçüde sağlanabiliyor.
Old 22-12-2006, 14:24   #6
Av.Suat Ergin

 
Varsayılan

Alıntı:
Neyse ki, işsizlik felsefenin konusu değil, felsefe işsizlerin konusudur

Felsefenin konusu bizatihi insandır, insana dair olan her şeydir.Dolayısıyla işsizlik; felsefenin başat konularından birisidir.

Saygılarımla
Old 22-12-2006, 16:26   #7
Armağan Konyalı

 
Varsayılan

Alıntı:
" işsizlik felsefenin konusu olamadığı için hiçbir zaman gerçek anlamda bir adaletten bahsedilemiyor. "

Sayın avtiyatro

Adaleti hukukçular mı sağlar? Yoksa adaleti filozoflar mı sağlar?

İşsizliğe karşı önlemleri ekonomistler mi alır? Yoksa, "emek yoğun sektörlere yatırım yapılmasına ilişkin ne miktarda teşvik verilmesi gereğini" filozoflar mı hesaplar?

Hangi konuya bakarsanız bakın, felsefe hiç bir sorunu çözmemiştir.

Bir konfeksiyon üreticisi ihracatçı her gün sayısız sorunla karşılaşır ve çözer. Bu kişi hayatında tek felsefe kitabı okumamıştır; 5 tane filozofun adını bile sayamaz. Ama işçi-işveren ilişkisi, müşteri-satıcı ilişkisi, kiracı-kiralayan ilişkisi, mükellef-vergi dairesi ilişkisi, ihracatçı-gümrük ilişkisinden doğan sayılamayacak kadar çok sorun çözer.

Buna karşılık bütün bu karmaşık ilişkilerden azade yaşayan yüzlerce filozof intihar etmiştir. Bırakınız işsizliğe çözüm bulmayı, bu filozoflar kendi sorunlarını bile çözememiştir.

"Filozofların çok şey bildikleri" düşüncesi ilkçağdan kalmadır: İlkçağda pozitif bilimlerle uğraşanlar aynı zamanda filozoftu. Sonradan bilimle felsefe ayrıldığında, çözüm üretenlerle üretemeyenler ayrımı belli olmuştur.

Filozoflar hiç bir şey bilmezler; durmadan soru sorarlar; sorun yaratırlar.

Pozitif bilimlerle uğraşanlar da durmadan sorun çözerler.

Özetle, adalet istiyorsanız hukukta arayın. İşçi-işveren arasında eşitlik istiyorsanız ekonomide arayın. Felsefede yanıt veya çözüm bulamazsınız.

İşsizlik felsefenin konusu olsaydı bile, yine işsizlik olacaktı ve yine adalet olmayacaktı. Neyse ki, işsizlik felsefenin konusu değil.

Saygılarımla
Old 22-12-2006, 17:11   #8
avtiyatro

 
Varsayılan

bir kere felsefe yapanları sorun yaratanlar bilim yapanları sorun çözenler olarak algılamak başllı başına sorunlara pragmatik bakmanın sonucudur. hukuk pozitif bir bilim değildir. hatta hukuk bilim değildir. hukuk sosyal bir disiplindir. bu yönüyle sorunlara geçici çözümler bulma hedefine yönelemez. geçici çözümler herkesin çözümü olamaz. hukuk adalete yönelmek zorundadır. yönelinen adalet ise teknik adalet değildir olmamalıdır. o adalet birgün kendisine ihtiyaç duyulmayacak bir sistem yaratma hedefinde olmalıdır. aksi takdirde adaletin kendisi adil olmaktan çıkar ve var olan durumların tekrarında ibaret olur. bu durum ise tarih bize göstermiştir ki insanlığın mahvına neden olmuştur. felsefe yapmayı sadece filozof olarak tabir edilen kişilerin tekelinde ve sadece onların yapabildiği bir uğraş alanı olarak algılamak yanlıştır. soru sorabilen, kuşku duyabilen herkes aslında felsefe yapar. yaşamın dinamiği buna bağlıdır. bu nedenlerle felsefeyi küçümsemek hayatı küçümsemektir.felsefe bahsedilen pragmatik anlamda sorun yaratmaz. felsefe soru sorar. ikisi farklı şeylerdir.

işi ve işverenin insan hakları bakımından eşit olduğunu söylemek fazla biçimsel bir bakış açısı yaratıyor. tamam anayasal bakımından işçi ile işveren aynı haklara sahiptir. ikisi de kanunlar önünde eşittir. fakat burada biçimsel anlamda hakların eşitliğinden bahsedilir. eğer hakalrın içi doldurulamıyorsa hakkın var olmasının bir anlamı da kalmıyor kanısındayım. örneğin en temel haklarımızdan olan yaşama hakkı herkes için tanınmış bir haktır. fakat yaşama hakkını yalnızca bedenen var olma, ölmeme hakkı olarak algılayamayız. esas olarak bu hak, içinde asgari bir takım zorunlulukları da getirir. bir insanın yaşamını dvam ettirebilmesi için asgari düzeyde yaşam koşullarına sahip olması gerekir. burada örnek olarak işçi ve işvereni verir isek eğer, işçi yaşamını asgari düzeyde devam ettirebilmesi için çalışmak zorundadır. işveren bu anlamda çalışmak zorunda değildir. onun asgarinin çok üstünde bir yaşamı zaten vardır. geri kalan uğraşlar onun üst düzeydeki bu yaşamını daha üste çıkarmak için yapılır. işçinin böyle bir durumu yoktur. işte bu noktada yaşam hakkının eşitliğinde bahsedilemez. adalet eğer bu yaşam düzeylerini eşitlemeye yönelmiyorsa gerçekten adaletli davranmıyordur.şu özlü söz konuyu özetler sanırım: seyahat edecek kadar param yoksa seyahat hakkımın bir anlamı yoktur.
mutlak adalet imkansiz değildir. mutlak adalet dediğimiz şey "adaletsizlik"tir.
Old 04-01-2007, 17:28   #9
ISIL YILMAZ

 
Varsayılan

"Denge" çok güzel bir sözcük seçimi olmuş.

Denklik, eşitliğe işaret etmez. Denk dediğimizde biribirinden farklı , yani eşit olmayan (en az ) iki durumun, konunun, kişinin karşılıklı konumunu ifade ederiz. Denk şeyler biribirlerine benzemezler, ancak aralarında "eşitliğe benzer" bir konum vardır.

Denklik bir tür yenişememe halidir. Bu anlamda, çıkar çatışması yaşanmasının muhtemel olduğu gruplarda ( işçi - işveren gibi ) denkliğin yaratılması adalete yakınlığı sağlar,diye düşünüyorum.

Ayrıca, eşit durumda eşit hak sağlamanın özellikle işçi-işveren ilişkisi bağlamında adaleti gerçekleştireceğini düşünmüyorum. Tam anlamıyla bir karşılıklılık ilişkisinin kurulması daima işçi aleyhine olacaktır. Zayıf olanın güçlü olan karşısında yasalarla "denk" bir duruma getirilmesi adalet duygusunu zedelemeyeceği gibi güçlendirir. Çünkü, adalet belli bir güç zümresinin eline bırakılamayacak kadar önemli bir idedir. Adalet, genellikle güçlünün elinde, gücün çıkarını takip eden bir zulme doğru evrilir.

Filozoflar çok uzun zamandır adalet idesi ve adaletin sağlanması üzerine düşündüler ve söz ürettiler. İyi de yaptılar. Zira değer olarak adalet, hukukçusundan filozofuna, sokaktaki işsizden devlet başkanlarına kadar herkesin sorunudur. Bazısı bunu kahve adabiyla tartışmayı yeğler bazısı daha sistematik düşünceyi tercih eder. Her ne suretle üzerinde düşünürsek düşünelim adalet insanlık birikiminin sahip olması gereken ve vazgeçemeyeceği bir fikirdir. Bunu konuşmak hukukçuların tekelinde de değildir.

Sn.Konyalı'nın filozoların durmadan soru sordukları yolundaki fikrine katılıyorum ( ama sadece bu firkrine ) İyi bir soru sormak için soru sorulacak konunun iyi bilinmesi şarttır. Yoksa, filozoflar hiçbir dönemde "anne bu ne?" diyen bir çocuk gibi soru sormamışlardır. İyi bir soru iyi bir cevaba gebedir. Cevabı olmasa bile iyi bir sorunun varlığı kendi başına değerlidir. Denge, eşitlik, kaos, adalet vb. üzerine filozofların sordukları soruları ve cevaplarını görmezden gelemeyiz. Bunu görmezden gelmeye çalışmak ancak anti-entellektüalizm ile açıklanabilir.

Saygılar.
Old 06-01-2007, 14:05   #10
avtiyatro

 
Varsayılan

hukuk adalete yönelir.amacı adaleti gerçekleştirmektir. bu yüzden verili durumu tekrar etmek yeterli olamaz hukuk için. eğer işçi ve işveren gibi kavramlar varsa bir düzende adaleti nasıl gerçekleştirebilirsiniz. işçi işçi olarak, işveren işveren olarak kaldığı sürece adalet sadece bahsedilegelinen birşey olur.
şu olay üzerinde biraz düşünelim: cevahir alışveriş merkezinde olan olayda o küçücük kız çocuğuna işkence yapanların gerekçesi kızın hırsızlık yaptığıydı. ona ceza veriyorlardı. peki adalet suça karşı ceza verildiğinde gerçekleşir mi?
Old 07-01-2007, 00:14   #11
calikusu_kamuran

 
Varsayılan

ALINTI: Av.Armağan Konyalı "Hangi konuya bakarsanız bakın, felsefe hiç bir sorunu çözmemiştir."

Bu önermeye göre hayatta DÜŞÜNMEK diye bir eylem yok mudur?

Düşünüyorum öyleyse varım.(Deskartes)

Düşünmek yoksa hayat yoktur.İşsiz düşünmüyorsa, işsiz olduğunu nereden biliyor?

Bilim de felsefenin(DÜŞÜNCENİN) konusudur ki BİLİM FELSEFESİ şeklinde ayrı bir disiplin varlığını korumaktadır. Eğer insan düşünen bir varlık olmasaydı bugün İNSANLIK burada olmazdı.

Bir TAŞ KIRINTISININ FELSENİN KONUSU OLDUĞU APAÇIKTIR. Çünkü düşünme eyleminin konu edinmediği hiç bir VARLIK ve hatta YOKLUK yoktur.

Kendimizi inkar ediyorsak düşünceyi inkar edebiliriz. Saygıyla karşılarım. O bile bir felsefedir. ŞÜPHECİLİR.

Fakat Sayın Armağan Konyalı"nın şüphecilik felsefesine olumsuz eleştirisi olduğu yönünde düşüncem oluşmuştur. Fakat bunu bütün düşünme eylemlerine yaygınlaştırmasına anlam veremedim. Yine de düşünmek güzeldir ki inşallah yarın yayınlanmasını umduğum TASVİR YETENEĞİMİZLE ilgili yazıya göz atma şansları olur...

ADALET:Tüm insanların, İNSANLIĞIN ULAŞTIĞI YÜKSEK DEĞERLERDEN YARARLANMAK KONUSUNDA EŞİT İMKANLARA SAHİP OLMASI...Yani insanlar arası eşitlik...Elbet külfette ve faydada eşitlik........Mantıktaki Önermeyi kullanırsak: Her insan için aynı YÜKLEM.

Sevgilerimle
Old 19-01-2007, 18:38   #12
calikusu_kamuran

 
Varsayılan

Ne günlerdi o günler sanırım yukarıdaki yazıyla başlamıştı... Bir fikir kasırgası...fikir sirkülasyonu...beyin kıyameti...Ama güzel bir cedelleşmeydi.
SAYGILAR, Armağan KONYALI. Ya işte mesaj gözüme takılınca yazdım....Tekrar saygılar.
Old 20-04-2007, 01:52   #13
erkanparay

 
Varsayılan

Hukuk eğitimimize başladığımız ilk günden beri adalet kavramı üzerinde duruyoruz.İlk insan zamanındaki adalet tanımı ile günümüzdeki adalet tanımı hemen hemen aynıdır.
^^başkasının kendine davrandığı gibi sende kendine davran^^
^^başkasının sana yapmasını istemediğin şeyi sende başkasına yapma^^
...
yani ta ilk çağlardan beri adalet tanımı yapılıooo...
ilk çağ insanlarında alıyorsan vereceksin anlayışı öne sürülmüz yani günümüzdeki satım sözleşmesi ta ilk çağda yapılmış..bu ne denle adalet kavramının açıklanmasında ve araştırılmasında hukuk felsefesi ve hukuk sosyolojisinin yeri ve önemi bence kaçınılmaz derece yüksek ya sizce_?
Old 20-04-2007, 01:56   #14
erkanparay

 
Varsayılan

bence adalet tanımı herkese hakettiğini vermektir...
bu tanım yunan flozoflar tarafından ilk çağlarda yapılmış ve günümüzdede varlığını koruyor bu nedenledirki adalet evrenseldir..
adil düzendir...
ama bu sanırım sadece tanım da kalıyor_? Günğmğzdekşi uygulamalar varlığı kabul edilen bu kural ve ilkelerin kullanım alanının ne kadar dar olduğunu gösteriyorr
Old 22-04-2007, 19:14   #15
calikusu_kamuran

 
Acil

Alıntı:
Yazan erkanparay
bence adalet tanımı herkese hakettiğini vermektir...
bu tanım yunan flozoflar tarafından ilk çağlarda yapılmış ve günümüzdede varlığını koruyor bu nedenledirki adalet evrenseldir..
adil düzendir...
ama bu sanırım sadece tanım da kalıyor_? Günğmğzdekşi uygulamalar varlığı kabul edilen bu kural ve ilkelerin kullanım alanının ne kadar dar olduğunu gösteriyorr
Teşekkürler ama hak sözcüğünün içeriği çok yerde değişmektedir ve kendin için istediklerini başkası için de iste içeriği ise hakkın tanımı, o halde ADALET eşittir EŞİTLİK anlamına gelmektedir. Ve adalet kavramı temelinde evet eşitlik kavramına yaslanır, ama hangi konularda eşitliğimiz olacak işte bu değişebilmektedir ve değişmemesi için evrensel hukuk kuralları oluşturmaktayız.

SAYGILARIMLA
Old 29-04-2007, 11:45   #16
| Burak |

 
Varsayılan

Olaya değişik bir yönden bakarsak adalet eşitlik anlamında değildir. Adaletin olduğu yerde eşitlik vardır demek yanlış olur. Adaletin sözlük anlamı, hak ve hukuka uygunluktur. Eğer kanunda yazılan haklar eşitlik gözetmiyorsa adaletin eşitlik sağladığından söz etmek mümkün olmayacaktır.

Örnek olarak bazı ülkelerde miras paylaşımlarında erkek ve kadına aynı oran verilmemekte, hatta kadına hiç bir oran ayrılmamaktadır. Bu durum yasalarla belirlenmiştir. Bu konuda verilen kararlar eşitlik ilkesinde olmasa bile adaletlidir. Çünkü var olan hukuk kurallarına uygun olarak verilmiştir.
Old 04-05-2007, 17:28   #17
alihan uncu

 
Varsayılan

Adalet ve eşitlik kavramlarının oldukça karıştırılmış olduğunu zannediyorum.
Eşitlik kavramı; adalet kavramına ulaşabilmek için bir vasıtadır ve oldukça geçmişte kalmıştır. Günümüzde adalet kavramı; eşitler arasındaki eşitliği betimler hale gelmiştir. Yoksa aralarındaki farklılıklara rağmen eşit kılınmayı sağlamaz. Adaletin bir denge fonksiyonu olduğu açıktır ancak; adalet vasıtası ile sağlanan denge kesin bir eşitliği içermez. Adalet teorilerini kısaca hatırlarsak; eşitlikçi adalet'in oldukça geçmişte kaldığını görürüz. Tarafları denkleştirmenin de oldukça uzun zaman önce terkedildiğinde de şüphe yoktur. Sözlük anlamı olarak adalete yaklaşmanın da bu anda ne bir faydası ne de bir derinliği olacaktır. Hukuk kurallarının uygulanmasının adalet olduğunu savunmak da büyük yanlış olacaktır. Neredeyse devletsiz toplumların bile hukukunun bulunduğunu söyleyebileceğimiz zamanda şimdiki uygulanan hukuk ile eski çağlardaki hukuku bir tutmak- ikisi de adil olacağından- da imkansızdır."Haklıya, hakkını hakkı kadar vermek" olarak formüle edilebilecek bu kavramın -ki mesleğimiz bu kavram etrafında yol almaktadır- ne kadar içi boş olduğunu kabul etmek gerekir. Madem ki sosyal yaşam nedeniyle bireylerin sahip olduğu kimlikler farklıdır ve yine madem ki bu sebeple bireyler; katil, maktül, alacaklı, borçlu vs. olarak adlandırılabilmektedir, bunların hangisine verilecektir adalet? Adalet gerçekten hukukun ve bu çabalama ile - hukukun bilim olmadığı aşikardır bu sebeple böyle anılmıştır- ilgilenenlerin ulaşmak istediği yerdir. Ancak bunu ne hukuk ne de bu çaba ile ilgilenenler vaadetmemişlerdir. Bu sadece çabalamaktan ibarettir ve şahsi fikrim; adalete ulaşmak ölümsüzlüğü bulmaktan daha zordur. Sorunun özüne gelirsek adalet bir dengelemek değil bunun çabasıdır.
Old 11-05-2007, 20:42   #18
calikusu_kamuran

 
Acil

Alıntı:
Yazan alihan uncu
Adalet ve eşitlik kavramlarının oldukça karıştırılmış olduğunu zannediyorum.
Eşitlik kavramı; adalet kavramına ulaşabilmek için bir vasıtadır ve oldukça geçmişte kalmıştır. Günümüzde adalet kavramı; eşitler arasındaki eşitliği betimler hale gelmiştir. Yoksa aralarındaki farklılıklara rağmen eşit kılınmayı sağlamaz. Adaletin bir denge fonksiyonu olduğu açıktır ancak; adalet vasıtası ile sağlanan denge kesin bir eşitliği içermez. Adalet teorilerini kısaca hatırlarsak; eşitlikçi adalet'in oldukça geçmişte kaldığını görürüz. Tarafları denkleştirmenin de oldukça uzun zaman önce terkedildiğinde de şüphe yoktur. Sözlük anlamı olarak adalete yaklaşmanın da bu anda ne bir faydası ne de bir derinliği olacaktır. Hukuk kurallarının uygulanmasının adalet olduğunu savunmak da büyük yanlış olacaktır. Neredeyse devletsiz toplumların bile hukukunun bulunduğunu söyleyebileceğimiz zamanda şimdiki uygulanan hukuk ile eski çağlardaki hukuku bir tutmak- ikisi de adil olacağından- da imkansızdır."Haklıya, hakkını hakkı kadar vermek" olarak formüle edilebilecek bu kavramın -ki mesleğimiz bu kavram etrafında yol almaktadır- ne kadar içi boş olduğunu kabul etmek gerekir. Madem ki sosyal yaşam nedeniyle bireylerin sahip olduğu kimlikler farklıdır ve yine madem ki bu sebeple bireyler; katil, maktül, alacaklı, borçlu vs. olarak adlandırılabilmektedir, bunların hangisine verilecektir adalet? Adalet gerçekten hukukun ve bu çabalama ile - hukukun bilim olmadığı aşikardır bu sebeple böyle anılmıştır- ilgilenenlerin ulaşmak istediği yerdir. Ancak bunu ne hukuk ne de bu çaba ile ilgilenenler vaadetmemişlerdir. Bu sadece çabalamaktan ibarettir ve şahsi fikrim; adalete ulaşmak ölümsüzlüğü bulmaktan daha zordur. Sorunun özüne gelirsek adalet bir dengelemek değil bunun çabasıdır.

Değerli meslektaşım, Siz" in yazınıza da dayanarak ama yalnızca gerçeği anlamak adına, ünlü bir hukukçunun -ama şu an adı aklımda değil- HAK VE ADALET kavramları yoktur, yalnızca YASA/KANUN vardır, dediği aklıma geldi ve bunu beyan etme ihtiyacı duydum. Şimdi sözlüğe bakıldığında göreceğiz ki HAK kavramı ile HAKKETMEK kavramları en azından ses olarak birbirlerine çok yakındırlar ve biz biliyoruz ki HAKLI ile ADİL kavramları da birbirine çok yakındır. Şimdi tüm bunlara istinaden hak kavramını, BELİRLENMİŞLİK kavramı ile ve hatta var olan model kavramı ile ve hatta şimdiki zamanda var olan kavramı ile anlatmak mümkün müdür?(yürürlük/şimdiki zamanda olan) Diyebilir miyiz ki hak/adalet kavramları önceden yasa kavramına denk düşmüş olarak ortaya çıkmıştır? Kısaca adillik/haklılık kavramlarını mevzuata(yasalara) uygunluk olarak algılamış başlangıç insanları ki "yasa" olanın o zamanlar kutsal niteliklerini de gözönünde bulundurursak, yasal kavramı ile adil/hak veya haklı kavramları neredeyse aynı şeyi ifade eder diyebilir miyiz? Tüm bunlara istinaden hukuk, mevzuattan başka bir şey değildir ve hukuk kavramının tüm türevleri de mevzuata ilişik olmaktan başka bir şey değildir diyebilir miyiz? Artık bana öyle geliyor ki hak yoktur, kanun vardır diyen Üstad bu sözü boşa söylememiş gibidir. Sanırım üzerinde çok düşünmüş ve önemlisi kavramın sosyolojik tarihi üzerinde de epey uğraş vermiş gibidir.

Bu anlamda, Syn. Av. Armağan Konyalı" nın da demek istediklerini her geçen gün daha iyi anlar gibiyim.

Saygı ve muhabbetle.
Old 11-05-2007, 21:31   #19
harmeder

 
Varsayılan

Sitede felsefenin sorun çözmediği fikrini görmek şaşırttı beni. Hele de sayın Konyalı'dan. Evet, bence de çok pragmatik bir tutum. Ayrıca felsefenin ve bilimin içiçeliğini, giriftliğini, birbirlerini besleyen özelliklerini en basit lise kitaplarında bile bulmak mümkün. Evet, çağ felsefenin alabildiğine küçümsendiği bir çağ. Ama en azından biz bugünü Antik Yunan'a, Fuzuli'ye, Kant'a, Marks'a, ve aynı zamanda Hayyam'a, Pisagor'a, Madam Curie'ye, Einstein'a borçlu olduğumuzu unutmayalım. Düşüncenin işlediği heryerde felsefe vardır ve ayakkabı tamircisinin sorun çözerken felsefe yaptığının değilse de felsefenin çıkarımlarından doğan bilimsel gerçekleri kullandığının farkında olması gerekmez.

Hukuk felsefesi derslerinin müfredat içindeki yeriyle hukuçu kalitesinin doğru orantılı olduğu gerçeği de gözardı edilmemelidir. Hukukçu isek düşüneceğiz. Düşüneceksek istesek de istemesek de felsefe yapacağız. Bunun farkında olmamız gerekmez. Farkında olursak alet olmayız en azından. Felsefe itibarını yeniden kazandıkça hukuk da başını kaldıracaktır yeniden, emin olun.

Son bir hatırlatma: Bütün büyük filozoflar hukuk formasyonuna sahiptirler ya da tersinden bütün büyük hukukçular felsefe denizinde yüzmüşlerdir.
Old 12-05-2007, 17:20   #20
Armağan Konyalı

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan harmeder
Felsefe itibarını yeniden kazandıkça hukuk da başını kaldıracaktır yeniden, emin olun.
Bugün hukukun başını eğmesinin nedeni bütçeden hukuka ayrılan payın çok düşük olması mı? Yoksa çağdaş felsefecilerin başarısızlığı mı?

Eşitlik, denklik, denge sağlanmak üzere bir düşünce sistemi geliştirsek bile bu sistemi uygulamak için bütçeden pay ayrılmadıkça sistem işe yaramaz. Kaldı ki, şimdiye kadar adalet sorununu çözdüğünü iddia eden bir filozof da olmamıştır.

Felsefeyi ne suçlamak ne de yüceltmek gerekir. Hukuk felsefenin itibarına muhtaç değildir; kendi itibarını kendi kazanır, kendi kaybeder.

Eğer hukuka itibar kazandıracak başka bir disiplin varsa o felsefe değil, Maliye'dir:

- Gereğinden çok hukuk fakültesi açarak her mezun olanı avukatlığa kabul eden uygulama avukatları mutsuz eder.
- 30bin savcının işini 3bin savcıya yaptıran uygulama savcıları mutsuz eder.
- Günde 30 duruşma yapan, yüzlerce dosyada karar vermesi istenen hakim mutsuzdur.
- Bütün bunlar nedeniyle adalet arayan insanlar da mutsuz olur.

Bunca mutsuzluğu felsefeye yüklemek de ayıp olur.

Saygılarımla
Old 13-05-2007, 18:36   #21
sureyyabozkurt

 
Varsayılan

adalet! bence haklı olanı ve haksız olanı ayırt etmek.herkese eşit davranmak... anayasa hukukumuzda da geçtiği gibi dil, din, ırk ayrımı yapmadan eşitliği sağlamak...
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Adalet Sarayı Terimi Av. Hulusi Metin Hukuk Sohbetleri 8 28-09-2011 08:34
Sözde adalet yetmez, gözde adalet de lazımdır... üye3578 Hukuk Sohbetleri 7 08-03-2008 11:47
Hukuk ve Adalet... Merhaba Hukuk Sohbetleri 1 18-03-2006 11:28
Adalet Yanılırsa ? Av.Kadir Meslektaşların Soruları 4 05-07-2004 09:02


THS Sunucusu bu sayfayı 0,04855990 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.