31-07-2010, 12:37 | #1 | |||||||||||||||||||
|
Alacak Davalarında Tanıkla İspat /Zamanaşımı Süreleri/ Bir Öneri...
Sayın meslektaşlarım,
Özellikle Alacak davaları bakımından tanıkla ispat söz konusu olduğu durumlarda,yani şu hükümlerin geçerli olduğu hallerde:
Zamanaşımı sürelerinin, daha kısa olması gerektiğine inanıyorum. Çünkü evvela tanık beyanları, görgü ve bilgiye dayalı olduğundan ve insan hafızasının da unutmaya meyilli bulunduğu bir gerçek olduğundan, uzunca bir süre önce, özel durumlar hariç alacak davalarında 10 yıl önceki bir alacak-borç ilişkisini doğru hatırlamak da pek mümkün olamayacağı gibi, tanıktan doğru hatırlamasını beklemek de haklı değildir. İkinci olarak, alacaklı taraf elinde alacağını teyit eden belge/senet olmadan 10 yıl beklemişse, o alacağın sıhhatine de kuşkulu bakmak için azımsanmayacak kadar haklı nedenler de vardır. Alacaklı, senetsiz alacağını öncelikle ve çok gecikmeksizin talep ve dava eder, bu durum hayatın olağan akışına da daha uygundur. Bu itibarla alacaklı alacağını senetle ispatlayabildiği hallerde BK.125 temelli alacak iddiaları için zamanaşımı süresinin yine 10 yıl olarak kalması ancak elinde kesin delil bulunmayan alacaklı için, (elbette ki yazılı delil başlangıcı ve 550 TL'lik sınır altında kalan alacak iddiaları temelinde de) bu tür alacak davalarında zamanaşımı süresinin -misal- en fazla 3 yıl olarak sınırlandırılması gerekir kanaatindeyim. Bu konuda sizlerin fikrini de alıp, konuyu tartışmaya açmak istiyorum. |
01-08-2010, 12:04 | #2 |
|
Sayın Dikici,
Ben zamanaşımı sürelerini MK.m.2 nin bir uzantısı olarak görüyorum. Bir kişinin hakkının ihlal edilmesine uzun süre ses çıkarmıyorsa artık karşı tarafta dava açılmayacağına dair bir güven oluşturduktan sonra dava açması iyiniyet kurallarına aykırı olur. İşte hukuk sistemleri hukuki istikrarı ve hukuki güveni sağlamak için zamanaşımı ve hakdüşürücü süre kavramlarını getirmişlerdir. Şimdi hukuki istikrar kavramı üzerinden gidersek 10 yılın çok uzun süre olduğunu sadece tanıkla ilgili işlemlerde değil tüm alacak davalarında bu sürenin en fazla üç yıl olması gerektiğini düşünüyorum. |
01-08-2010, 13:09 | #3 |
|
Her ne kadar bu gibi konular kanun koyucunun görev alanına girmekte ise de sorulmuş olması nedeniyle kişisel düşüncemi yazma cesaretini gösteriyorum: Zamanaşımı bir haksızlıktır. Zamanaşımı, haklının davayı kaybetmesine yol açan bir deliktir. Bu delikten ne kadar çok çıkan olursa adaletin kaçağı o kadar çok olacaktır. Hukuk adalete ulaşma iddiasında ise hukuk kuralları haklıdan yana olmalıdır. Zamanaşımı haklıdan yana değildir. Zamanaşımı, borcu ortadan kaldırmaz ama haksıza borcu ödememe olanağı tanır. Eğer zamanaşımı süresi kısalırsa haklının kılıcı kısalmış olur. Hukuk neden haksızı koruma ihtiyacı duysun? Hukukun görevi haklıyı korumaktır. Zamanaşımında bir keyfilik vardır. Haksız olan taraf zamanaşımını ileri sürer veya sürmez. Haklı olan taraf haklı davasını açmakta ikilemde kalır: Karşı taraf zamanaşımı savunması yapacak mı? Yoksa yapmayacak mı? Açılacak davanın sonucu, zamanaşımı yüzünden, haksızın keyfine bırakılmaktadır. Zamanaşımında bir eşitsizlik vardır. Eğer haksız olan taraf zamanında zamanaşımı savunmasında bulunmazsa adaletten kaçamaz. Güçlü olan haksızlar bu olanağı mutlaka kullanır ve adaletten kurtulur. Güçsüz olan haksızlar ise zamanaşımı savunmasını yapamayabilir. Haksızlar arasında bile adalet sağlamak hukukun görevi olmalıdır. Bu nedenle (eğer mutlaka uygulanacaksa) zamanaşımı da, tıpkı hak düşümü gibi, mahkemece resen göz önünde bulundurulmalıdır. Özetle: Zamanaşımı adaletin dikenidir. Zamanaşımı süresinin kısaltılması diken sayısını arttırır. Adaletin elle tutulur yanı kalmaz. Aradan geçen on yıl boyunca tanıkların ölmeleri, unutmaları nedeniyle davanın kanıtlanmasının gittikçe zorlaşması zamanaşımı süresinin kısaltılması gerekçesi olmamalı: Kanıtlayabilen kanıtlasın; kalan haklılar bizimdir. Saygılarımla |
02-08-2010, 00:00 | #4 | |||||||||||||||||||
|
Zamanaşımının haklılığı veya haksızlığı konusuna değinmek istemiyorum. Ama özellikle yukarıdaki maddede belirtilen durumlarda zamanaşımının diğer zaman aşımı sürelerinden uzun olması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü belirtilen durumlarda hak sahibi aradaki ailevi bağımlılıktan ve diğer bağımlılık ve sebeplerden dolayı hakkını arayabilecek durumda değildir. Alman Medeni kanunu örneğin, evlilik sürdüğü sürece zaman aşımı süresinin yürümeye başlamıyacağını ve diğer ailevi bağımlılık durumlarında öngörülen belirli süreler içinde, zamanaşımının yürümesinin durduğunu belirtiyor. Saygılarımla |
08-06-2013, 12:38 | #5 |
|
Zamanaşımı
Zaman aşımı kişinin yaptığı hukuka ayrılığın yanına kar kalmasıdır.Hak arama özgürlüğünü kısıtladığı için mağduriyetlere de sebebiyet vermektedir.Kanun koyucunun bu süreleri uzun tutması,mağduriyetleri bir nebzede olsa azaltacağı kanaatindeyim.Saygılar..
|
Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk) | |
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Yanıt | Son Mesaj |
Sebepsiz Zenginleşme-Alacak ve İspat Sorunu | g.hayat | Meslektaşların Soruları | 1 | 09-07-2010 17:36 |
Alacak Davası Mı/ İş Davası Mı/ Görev/ Tanıkla İspat | av.gzm | Meslektaşların Soruları | 17 | 06-06-2008 16:58 |
Alacak Davasi Ve İspat Sorunu | ahmetyılmaz | Meslektaşların Soruları | 1 | 13-09-2007 09:27 |
Borçlarda Zamanaşımı Süreleri | yaso | Hukuk Soruları Arşivi | 6 | 14-03-2007 12:29 |
Tanıkla İspat Sınırı | Av. Şehper Ferda DEMİREL | Meslektaşların Soruları | 2 | 09-09-2004 16:53 |
Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir. |