Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

TBMM'nin Kanun Çıkarma Yetkisinin Devri

Yanıt
Old 07-10-2006, 22:47   #1
şahin aksu

 
Varsayılan TBMM'nin Kanun Çıkarma Yetkisinin Devri

Selam ArkadaŞlar. Anayasamiz Kanun Çikarma Yetkİsİnİ Tbmm'sİne Verİyor Pekİ Bakanlar Kurulunun TÜrk Parasini Korumaya İlİŞkİn HazirladiĞi Kanunun 1 Maddesİnde DÜzenlemeler Yapiliyor Ve 3. Maddede İse Uyulmazsa Ceza MÜeyİdesİ ÖngÖrÜlÜyor. Pekİ Yasa Çikarma Yetkİsİ Tbmm Nİndİr Ve Devredİlemez Yetkİdİr Dİyor. Nasil Oluyor Bu SuÇ Ve Cezalarin KanunİlİĞİ İlkesİne Ne Oldu KİŞİlerİn Hak Ve HÜrrİyetlerİ Tehlİke Altinda Ne Yapilabİlİr ArkadaŞlar...
Old 08-10-2006, 11:58   #2
ahmetsacit

 
Varsayılan

Sayın aksu,
Anayasanın 7. maddesinde
Alıntı:

Yasama yetkisi Türk Milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. Bu yetki devredilemez
denilerek yasama yetkisi TBMM ye verilmiş ve devredilmesinin mümkün olmadığı belirtilmiştir.
Eğer bakanlar kurulu yetkisiz olarak bu işlemi yapıyorsa ( yetki verilse de durum değişmez, çünkü yetki devredilemez) , yapılan işlem yasamanın yetkisine tecavüzdür.Fakat kanun yada norm benzeri yapma da meşruluk yada yetki sorunun hem anayasamızda hem de AYM karalarında farklılık göstermektedir.
Örneğin KHK çıkarma yetkisi bakanlar kurulan aittir, ancak bu işlem yasama işlemi değil midir ve yetki kaynağı nedir?
KHK lar bakanlar kuruluna TBMM yapmış olduğu yetki kanunuyla verilen yetkiye dayanılarak çıkartılır, meşruluk sorunu bu yöntemle giderilmeye çalışılır.Bakanlar kurulunun yapmış olduğu işlem yasama işlemi değil, yürütme işlemidir. Yapısal olarak yasama işlemi olabilir, ancak fonksiyonel olarak yürütme işlemidir.
Olağanüstü KHK lerde ise yetki kanunu sözkonusu bile değildir.
Gerek sizin verdiğiniz gerek benim çizdiğim tabloya göre insan hak ve özgürlükleri ülkemizde meşruluk tartışmalarına rağmen kanunve KHK ile rahatlıkla sınırlandırılmaktadır.
Bakanlar kurulunun yasa yapması imkansızdır, sizin sorunuzun yasa teklifi mi yoksa yasa yapımı mı olduğu açık değil..
Bakanlar kurulu KHK lerden farklı olarak tbmm nin verdiği yetkiye dayanarak yasa yapması imkansızdır, çünkü bu normların normlar hiyerarşisindeki yeri çok farklıdır.
Saygılar..
Old 08-10-2006, 12:00   #3
gerunsal

 
Varsayılan

Sayın Aksu;

Öncelikle mesajınızdaki küçük-büyük harf karşıklığı nedeniyle okumakta zorlandığımı itiraf etmeliyim.

Bahsettiğiniz kanun bakanlar kurulu trafından yeni hazırlanmakta olan bir kanun mu? Yoksa hali hazırda yürürlükte olan 1567 sayılı Türk Parasının Kıymetini Korunması Hakkında Kanun mu? Ki öyleyse söz konusu kanun 1. maddesi ile Bakanlar Kurulu'na bir yetki vermiştir yoksa bir yetki devri söz konusu değildir. Hükmü ayrıntılı olarak incelerseniz Bakanlar Kuruluna tanınan yetki ancak Kanunu Koyucu tarafından sınırları çizilmiş bir yetkidir. Bu durum alt ve üst sınırı belli cezalarda hakimlerin cezaya hükmetleri durum gibi değerlendirilmelidir. Örnek olayda hakim kendini kanun koyucu yerine koyup düzenleme yapmamakta da aksine kanun koyucu tarafından konulan bir kanunun uygulamasını yapmaktadır. Bu durum asla ve asla bir yetki devri olarak anlaşılıp Anayasa'nın ihlali olarak değerlendirilemez. Bu durumun suçların ve cezaların kanuniliği ilkesine de tezat oluşturmadığı aşikardır. Söz konusu 3. madde de ancak 1. madde gereği BK tarafından alınan kararlara muhalefetin cezaları tanımlanmakta ve bu durumunda yazınızda bahsettiğiniz genel hukuk ilkelerini zedeleyeceği olanağı bulunmamaktadır.
Old 08-10-2006, 17:07   #4
üye9934

 
Varsayılan

sayın şahin öncelikle biraz yazını düzeltirsen sevinirim ... sorduğun sorıya gelince 1982 ay sı kanunların ancak tbmm tarafından çıkarılacağı belirtilmişttir ancak yasamada bütün düzenlemelerin yapılması gerçekten büyük zamanlar alır. bu nedenle ay da belirtildiği üzere bazı düzenlemeler bakanlar kuruluna bırakılır ki bu khk ile sağlan mış olur bu yetki yasama yetkisinin devri niteliğinde değildir çünkü bu bir yetki yasası ile verilir bu yasa olmadan her hangi bir düzenleme yapmaları söz konusu olamaz ayrıca bu yasada kapsamı süresi süre içinde birden fazla khk çıkarılıp çıkarılamayacağı gibi ölçütlerlede iyice verilen yetkinin yasama yetkisinin devri olmadığını belirler.....SAYGILARIMLA
Old 13-10-2006, 16:57   #5
av.ilyasmeral

 
Varsayılan

Sayın Aksu:
sorunuzu tam olarak anlayabılmıs değilim. bakanlar kurulu bu konuda bı yasa tasarısımı hazırlıyor yoksa kanun hükmünde karaname mi cıkardı? eğer yasa tasarısı hazırlıyorsa bu bakanlar kurulunun yetkı alanına gırer. bakanlar kurulu bu yetkıyı dırekt anayasadan alır

Alıntı:
ANAYASA MADDE 88 - Kanun teklif etmeye Bakanlar Kurulu ve milletvekilleri yetkilidir.Kanun tasarı ve tekliflerinin Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülme usul ve esasları İçtüzükle düzenlenir.


bakanlar kurulunun konu uzerınde yasa taslaği hazırlaması yasama yetkısının devrı anlamına gelmez zira hazırlanan bu taslak kanun hükmü kazanana kadar daha bir çok evre geçirmesi gerekıyor. ayrıca bu taslak meclıste onaylanıp parlamenterleın ıradesı sonucu cumhurbaskanı tarafından yayımlanırsa yururluk kazanır. dolayısı ile yasama yetkısının devrı yoktur yetkının tek ve asli sahıbı olan parlamento tarafından kullanılmıs olur.
parlamentoların hantal yapıları ve ağir işlemelerı sebebıyle Anayasa koyucu yurutme organına(bakanlar kurulu) etkın hızlı çözumler üretebılmek adına bazı yetkıler vermıstır bu yetkılerın en güçlü olanı kanun hukmunde karaname cıkarma yetkısıdır
eğer bakanlar kurulu bahsettiğiniz konuda kanun hukmunde kararname hazırlıyorsa kararname yasalaşsa bıle anayasal prosedure aykırı demektır.
Alıntı:
KANUN HÜKMÜNDE KARARNAME ÇIKARMA YETKİSİ
ANAYASA MADDE 91 - Türkiye Büyük Millet Meclisi, Bakanlar Kuruluna kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi verebilir. Ancak sıkıyönetim ve olağanüstü haller saklı kalmak üzere, Anayasanın ikinci kısmının birinci ve ikinci bölümlerinde yer alan temel haklar, kişi hakları ve ödevleri ile dördüncü bölümünde yer alan siyasî haklar ve ödevler kanun hükmünde kararnamelerle düzenlenemez.

Yetki kanunu, çıkarılacak kanun hükmünde kararnamenin, amacını, kapsamını, ilkelerini, kullanma süresini ve süresi içinde birden fazla kararname çıkarılıp çıkarılamayacağını gösterir.

Bakanlar Kurulunun istifası, düşürülmesi veya yasama döneminin bitmesi, belli süre için verilmiş olan yetkinin sona ermesine sebep olmaz.

Kanun hükmünde kararnamenin, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından süre bitiminden önce onaylanması sırasında, yetkinin son bulduğu veya süre bitimine kadar devam ettiği de belirtilir.

Sıkıyönetim ve olağanüstü hallerde, Cumhurbaşkanının Başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulunun kanun hükmünde kararname çıkarmasına ilişkin hükümler saklıdır.

Kanun hükmünde kararnameler, Resmî Gazetede yayımlandıkları gün yürürlüğe girerler. Ancak, kararnamede yürürlük tarihi olarak daha sonraki bir tarih de gösterilebilir.

Kararnameler, Resmî Gazetede yayımlandıkları gün Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulur.

Yetki kanunları ve bunlara dayanan kanun hükmünde kararnameler, Türkiye Büyük Millet Meclisi komisyonları ve Genel Kurulunda öncelikle ve ivedilikle görüşülür.

Yayımlandıkları gün Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulmayan kararnameler bu tarihte, Türkiye Büyük Millet Meclisince reddedilen kararnameler bu kararın Resmî Gazetede Yayımlandığı tarihte yürürlükten kalkar. Değiştirilerek kabul edilen kararnamelerin değiştirilmiş hükümleri, bu değişikliklerin Resmî Gazetede yayımlandığı gün yürürlüğe girer

Anayasa kanun hukmunde kararname cıkarma prosedurunu bıldırmıstır. bu prosedure aykırı olan kanun hukmunde kararnameler anayasaya aykırıdır. özellikle 91. maddenin 1. fıkrasının 2. bendi soylediğiniz sorunla örtüşüyor. olağan dönem kanun kanun hükmünde kararnameleriyle ekonomık ve sosyal haklar dısında kalan temel hak ve özgürlüklere ilişkin düzenleme yapılamaz. eğer yapılırsa ne mi olur. iptal davası acmaya yetkılı olan kısı ve kurumlar suresı ıcınde anayasa mahkemesıne dava acabılır. kararnamenın anayasaya aykırı olup olmadığını anayasa mahkemesi belirler ve aykırı bulursa iptal eder
yani sizin dediğiniz gibi yasama yetkısının devrı gıbı bı durum soz konusu değil bakanlar kurulu yetkı alanı dısında bı duzenleme yapsa bıle bu anayasa mahkemesı tarafından iptal edilir.
Old 14-10-2006, 14:00   #6
can hukukcu

 
Varsayılan

Arkadaşım ne söylemek istemiş pek de anlayamadım ama yazdıklarını değiştirmeden yorumlamak zorundayım. Bakanlar Kurulunun kanun hazırlaması şeklindeki ibare fonksiyon gasbı teşkil eder. Böyle bir düzenleme yürütme organının yasama organının yetkisine bir müdahaledir ki böyle bir düzenlemenin yaptırımı yokluktur. Böyle bir düzenleme yok hükmündedir ve hiçbir bağlayıcılığı da yoktur.
SAYGILARIMLA.........
Old 14-10-2006, 14:50   #7
ahmetsacit

 
Kitap İdarenin tasarrufuyla şuç yaratılması

Konuyu açan arkadaş sanırım TPKKK ( Türk parasının kıymetinin korunması kanunu) nun Bakanlar kuruluna tanıdığı yetkilerin Anayasaya ve ceza hukukunda suçların ve cezaların kanuniliği ilkesine aykırı olup, olmadığını kast etmek istemiş.

TPKK bir yetki kanunudur.Bu kanunula bakanlar kurulu Türk parasının kıymetini koruma amacıyla kararname çıkartabilir ve bu kararnameye uymayanlara para cezası verebilir.
Burada yetki kanunu bakanlar kurulunun karaname çıkararırken uyması gereken çerçeveyi çizmiştir.Ceza yasada vardır, fakat hangi eylemlerin ceza sayılacağı karanameyle belirlenmiştir.
Bu nedenle yasa belirlilikten uzaktır.
Yasanın anayasaya aykırılığı sorununa gelince ise AYM farklı dönemlerde farklı kararlar vermiştir.
1961 anayasasının uygulanması döneminde, AYM yetki yasasıyla çerçeve belirlendiği ve suç saptandığı için yasama yetkisine tecavüz olmadığına, kanunun anayasaya aykırı olmadığına karar vermiştir.
1982 anayasasıyla KHK ler ortaya çıkmış ve khk lerle birinci kuşak hakların yani temel hakların düzenlenemyeceğine karar verilmiştir.Bir anayasal kurum ve yetki olan khk larla temel haklar düzenelemezken idarenin tasarrufla hiçbir şekilde düzenlenmemesi gerekir.
2005 yılında yürürlüğe giren yeni TCK nın 2. maddesinde ise

Alıntı:

2) İdarenin düzenleyici işlemleriyle suç ve ceza konulamaz

ibaresine yer verilmiştir.
Bu bilgiler ışığında idrenin suç yaratması hem AYM içtihadlarına hem de TCk nın 2. maddesine aykırıdır.
Kanunun bu halde kalması suç ve cezaların kanuniliği ilkesine zarar getirmektedir.
saygılar..
Old 18-10-2006, 11:04   #8
gerunsal

 
Varsayılan

Anayasa Mahkemesi'nin 18.10.1963 gün ve 11534 sayılı RG'de yayınlanan 1963/4 E, 1963/71 K Sayılı 28/3/1963 tarihli kararlarının gerekçe bölümü aşağıda sunulmuştur.

Alıntı:

Gerekçe : Bir kısım hükümleri itiraza konu olan ve 1930 yılında yürürlüğe giren 1567 sayılı kanunun gerektirici sebepleri; memleketimizde iktisadî buhran halinin devam etmesi, ithalât ile ihracat arasındaki dengesizlik sebebi ile paramızın kıymetinin düşmekte olması ve bu arada isbekülâtörlerin de menfi rol oynamaları ve bu hallerin iktisadî düzeni bozması ve çok önemli menfi etkiler yapmakta olması karşısında; Devletin müdahale zorunluluğunun doğduğu ve çok akıcı ve hareketli durumlara karşı konulması için alınacak tedbirlerin ve kontrol sisteminin tümünü bir kanun içine almanın mümkün olamıyacağma göre de bu hususta Hükümete yetki tanındığı noktalarında toplanmış bulunmaktadır. Bu kanunun yürürlük sürelerinin uzatılması için çıkarılan kanunların gerektirici sebepleri de aynıdır ve kanun bu uzatmalarla 33 yıldan beri uygulanmaktadır.
Şurasını önceden belirtmek yerinde olur ki; kişinin ve toplumun huzur ve refahını gerçekleştirmekle ödevli olan Devletin gerektiğinde demokratik hukuk kurallarından ayrılmamak ve temel hak ve hürriyetleri zedelememek şartı ile ekonomi alanına müdahaleye hakkı vardır ve Anayasa'mız da koyduğu birçok hükümlerle bu gereği belirtmiştir.
Burada çözümlenmesi gereken husus 1567 sayılı kanunun 1. maddesiyle yasama organının doğrudan doğruya kullanması gereken yetkilerini, yürütme organına devretmiş olup olmadığı ve başka bir deyimle, ortada Anayasa'nın 5. maddesine aykırı bir hal bulunup bulunmadığıdır.
l- Anayasamız yasama yetkisini, yürütme görevini, yargı yetkisini ayrı ayrı organlara vermekle Anayasa Komisyonu raporundaki tabirle yumuşak kuvvetler ayrılığı esasını kabul etmiştir. Buna göre şüphesiz yasama organı kanun yapma yetkisini başka ellere bırakamaz. Bu prensip Anayasanın 5. maddesinde açıklanmıştır. Yasama organı, herhangi bir sahayı Anayasaya uygun olması şartı ile düzenleyebilir. Bu düzenlemede bütün ihtimalleri gözönünde bulundurarak teferruata ait hükümleri de tesbit etmek yetkisini haiz ise de; zamanın gereklerine göre sık sık tedbirler alınmasına veya alınan tedbirlerin kaldırılmasına ve yerine göre tekrar konulmasına lüzum görülen hallerde, yasama organının, yapısı bakımından, ağır işlemesi ve günlük olayları izleyerek zamanında tedbirler almasının güçlüğü karşısında esaslı hükümleri tesbit ettikten sonra ihtisasa ve idare tekniğine taallûk eden hususların düzenlenmesi için Hükümeti görevlendirmesi de yasama yetkisini kullanmaktan başka bir şey değildir. Şu hale göre; bu durumu yasama yetkisinin yürütme organına bırakıldığı anlamına almak doğru olamaz.
İtiraz konusu 1567 sayılı kanunun 1. maddesiyle kanun koyucu Hükümetin hangi sahayı düzenleyeceğini tesbit etmiştir. Bunlar da; kambiyo nükut, esham ve tahvilât alım ve satımının ve bunlarla kıymetli madenler ve kıymetli taşlarla bunlardan mamul veya bunları muhtevi her nevi eşya ve kıymetlerin ve ticari senetlerle tediyeyi sağlayan her türlü vasıta ve vesikaların memleketten ihracını veya memlekete ithalini tanzim ve tahdit etmek ve Türk Parasının Kıymetinin korunması zımnında kararlar almaktır. Bu hükümlerle düzenlemenin yönü tâyin ve esası tesbit olunmuştur.
İktisad kanunlarının kabul ettiği esaslara göre yürütülecek olan ve bunun dışına çıkıldığı takdirde memleketi büyük malî zararlara uğratacağı şüphesiz bulunan ve teknik konuları kapsayan ve geciktirmeden zamanında tedbirler alınması ve icabında derhal kaldırılması ve değiştirilmesi gereken bu alanın, kanun koyucu tarafından doğrudan doğruya düzenlenmesi bazı sakıncalar doğurabilir. Çünkü, yukarıda da söylendiği gibi yasama organlarının yapısı itibariyle günlük olayları izliyememesi ve ağır işlemesi yüzünden bunun zamanında sağlanması mümkün olamaz. Bu sebepledir ki, kanun koyucu düzenleme alanının esaslarını tesbit ve amacı tâyinettikten sonra alınacak tedbirlerin ihtiyaca uygunluğunu sağlamak üzere yürütme organım görevlendirmiş ve bu görevin gerektirdiği tasarruflarda bulunmak yetkisini vermek suretiyle yasama yetkisini bu yolda, kullanmayı uygun bulmuştur.
Yürütme organının çıkaracağı ve tatbike koyacağı kararlarla maksat dışına çıkıp çıkmadığının tâyini, kanunun Anayasa'ya aykırı olup olmadığının tesbiti bakımından önem taşımaz. Çünkü, bu takdirde kararın kanuna aykırılığı söz konusu olur. Bu hal, Anayasa'nın 114. maddesi uyarınca kazaî denetime tabidir. Yukarıda yazılı sebeplerle; 1567 sayılı kanunun 1. maddesinin Anayasa'nın 5. maddesine aykırı olduğu iddiası yerinde görülmemiştir.
2- İtiraz sebeplerinden birisi de; Anayasa'nın 107. maddesiyle Bakanlar Kuruluna sadece Tüzükler çıkartmak yetkisinin tanınmış olmasıdır. Gerçekten Anayasa'nın 107. maddesi, Bakanlar Kurulunun, kanunun uygulanmasını göstermek ve kanunun emrettiği işleri belirtmek üzere kanunlara aykırı olmamak ve Danıştay'ın incelemesinden geçmek şartı ile tanzim edici tasarruflarda bulunabileceğini kabul etmiştir. Ancak bu hüküm; Bakanlar Kurulunun tüzükler dışında tanzim edici hukukî tasarruflarda bulunamıyacağı anlamını taşımaz.
Anayasa'nın 6. maddesi, yürütme görevinin, kanunla çevresinde, Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu tarafından yerine getirileceğini âmir olduğu gibi, 98. maddesi de; Cumhurbaşkanının bütün kararlarından Başbakan ve ilgili bakanın sorumlu olacağını göstermektedir. Maddenin Anayasa Komisyonunca hazırlanan gerekçesinde; bu maddenin Anayasa'da olduğu gibi muhafazası ile, Türkiye'de Devlet ve idare tasarruflarının yerleşmiş olan şekillerinde herhangi bir değişiklik yapmamak amacının güdüldüğü belirtilmektedir. Bu açık hükümler karşısında yürütme görevini kanunlar çerçevesinde yerine getirmekle sorumlu olan organın, tanzim edici tasaruflarının, yalnız tüzükler çıkarmak yolu ile sağlayabileceğinin kabulü suretiyle kayd altına alınmasının; görevin gerektirdiği süratle hareket edilmesini ve zamanında isabetli netice alınmasını engelleyeceğinden de şüphe edilemez.
Anayasa'nın 107. maddesi tanzim şekillerinden birini göstermektedir. Yürütme organının bunun dışında kanunun emrine uyarak ve kanuna aykırı olmamak şartı ile umuma şâmil nitelikte hukukî tasarruflarda bulunması idare hukuku esaslarına da uygundur. Aksi halde yürütme faaliyeti pek dar ve işlemesi güç bir çerçeve içerisine sokulmuş olur ki; bunun da Anayasa'nın amacına ve ruhuna uygun düşmiyeceği ve idare fonksiyonunun isterleri ile bağdaşamıyacağı meydandadır. Bu sebeplerle bu yöne ilişkin itiraz da yerinde değildir.
3- Mahkemece ileri sürülen itirazlardan biri de 1567 sayılı kanunun 3. maddesiyle. Bakanlar Kuruluna bu konuda çıkaracağı kararnamelerle suç ihdası yetkisi tanınmasının ve ayrıca hükmî şahısların da cezalandırılacaklarının kabul edilmesinin Anayasa'nın 33. maddesine aykırı olduğudur.
Mahkemeye açılan dâvanın sanığı gerçek kişidir. Bu itibarla 1567 sayılı kanunun 3. maddesinin tüzel kişilerin cezalandırılmasına ilişkin hükümleri bu dâvada uygulanmıyacaktır. Anayasa'nın 151. maddesi de; bir dâvaya bakmakta olan mahkemenin uygulanacak kanun hükmünü Anayasa'ya aykırı gördüğü takdirde Anayasa Mahkemesine başvuracağını âmir bulunmasına göre tüzel kişilerin cezalandırılması meselesi inceleme konusu dışında bırakılmıştır.
(Kanunsuz suç ve ceza olmaz) prensibi Anayasa'nın 33. maddesinde yer almaktadır. Bu maddenin birinci fıkrasında "kimse işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz" ve ikinci fıkrasında da "cezalar ve ceza tedbirleri ancak kanunla alınır" denmektedir.
1567 sayılı kanunun 3. maddesi ise; "İcra Vekilleri Heyetince" 1. maddeye istinaden ittihaz edilen kararlara aykırı hareket edenlere ceza tâyin etmiştir. Bu hükümle; suçun kanunî unsuru "İcra Vekilleri Heyetinin" 1. maddeye göre aldığı kararlara aykırı harekette bulunmakdır. Şu halde suçun ne olduğu kanunla belirtilmiştir.
Kaldıki Bakanlar Kurulu kararı, daha önce Resmî Gazete'de neşredilmek suretiyle kişilere hangi fiillerin yasaklandığı duyurulmakta ve böylece kişinin teminatı sağlanmakta ve ceza da kanunda gösterilmekte olmasına göre mücerret kararname ile suç ihdası söz konusu olamıyacağından bu konuya ilişkin itiraz yerinde görülmemiştir.
4- İtirazın bir konusu da 1567 sayılı kanunun 4. maddesi ile Adalet ve Maliye Bakanlarına 1567 sayılı kanuna göre suç teşkil eden fiillerin, muhakemesini yapacak mahkemelerin ve kaza çevrelerinin tâyin yetkisinin verilmiş ve bu suretle hiç kimsenin tabii hâkiminden başka bir merci önüne çıkarılamıyacağına dair olan Anayasa'mızın 32. maddesinin ihlâl edilmiş bulunduğu hususudur.
Bu maddenin metni ile gerekçesi itirazı cevaplandıracak ölçüdedir.
32. maddede (Hiç kimse tabii hâkiminden başka bir merci önüne çıkarılamaz. Bir kimseyi tabii hâkiminden başka bir merci önüne çıkarma sonucunu doğuran yargı yetkisine sahip olağanüstü merciler kurulamaz) şeklindeki hükümlerle olağanüstü mercilerin tabii hâkim olamıyacağı belirtilmektedir.
Anayasa Komisyonu raporunda ise (Herkesin, kanunun genel olarak koyduğu görev ve yetki esasları ile belli olan hâkim tarafından muhakeme edilmesi, şahıs güvenliğin in baş şartıdır. Kişinin kanunî yani tabii hâkiminden başka mercilerde muhakeme edilmesi, bu alanda özel muameleye tabi tutulması, hukuk devletinin asla kabul edemiyeceği bir tutum teşkil eder), ibareleri bulunmakta ve bunlarla 32; madde esasları vuzuh kazanmaktadır.
Bunlardan anlaşılmaktadır ki genel olarak ve herkes için kurulmuş, görev ve yetkileri kanunla belli edilmiş olan mahkemeler tabiî mahkeme ve bunların hâkimleri de tabiî hâkimdir. Bunlardan gayri merciler umumî değil Özeldir. Ve madde prensiplerine aykırıdır.
1567 sayılı kanunun 4. maddesiyle iki bakana, bu kanuna giren dâvalara bakmak üzere görevlendirilecek mahkemeleri gösterme görevinin verilmiş olması, esasen mevcut mahkemeler arasından bazılarını seçme mahiyetindedir. Çünkü bu mahkemelerin göreceği dâvaların konuları ayrı ve özel bir inceleme ve çalışma ister. Hâkimin bu bilgilere vâkıf bulunması, dâvaların kavranmasında ve isabetli karar verilmesinde faydalı olur. Kambiyo murakabe mercileri ile mahkemelerin birbirlerine yakın olmalarının da tahkik ve tetkik işlerini çabuklaştıracağı şüphesizdir. Bu yönden genel kanunlarla kurulan ve yine genel kanunlara uygun olarak vazife gören mahkemelerin gösterilmesinde, adaletin gerçekleştirilmesi bakımından fayda vardır. Bu gaye ile Adalet ve Maliye Bakanlarına görev verilmesi kanun önünde hukukî eşitlik prensibini de sarsmamaktadır.
Her suçlunun kapısı önünde muhakeme edilemiyeceğine, her yerde ve her köşede adalet dağıtılamıyacağına bir örnek de ağır ceza mahkemelerinin kaza çevrelerinin genişliğidir. Uzak köylerde ve kazalarda bulunan sanık ve tanıklar muayyen merkezlerdeki ağır ceza mahkemelerine çağırılır ve duruşma bu merkezde yapılır. Ağır ceza mahkemelerinin teşekkülündeki özellik ve bu mahkeme hâkimlerinde aranan nitelik sözü geçen mahkemelerin belli yerlerde kurulmasını gerektirmiş ve bunda da hukuka ve adalete aykırılık görülmemiştir.
32. maddenin lâfız ve gerekçesindeki açıklık ye bunlara dayanan yukarıdaki izahat sebebiyle 1567 sayılı kanunun 4. maddesiyle iki bakanın mevcut mahkemelerden bazılarını, bu kanuna uygun olan suçluları muhakeme etmekle görevlendirmelerinde Anayasa'nın 32. maddesine aykırılık bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
Old 18-10-2006, 11:12   #9
gerunsal

 
Varsayılan

Anayasa Mahkemesinin aynı konu hakkında 1997/53 E 1998/62 K sayılı ve 8/10/1998 tarihli kararlarıda alttaki yöndedir.

Alıntı:

1- Anayasa’nın 7. Maddesi Yönünden İnceleme

Anayasa’nın 7. maddesine göre, “Yasama yetkisi Türk Milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. Bu yetki devredilemez”. Bu kural uyarınca yasama organı, herhangi bir alanı anayasal sınırlar içinde düzenleyebilir. Kişinin ve toplumun huzur ve refahını gerçekleştirmekle görevli olan devlet, gerektiğinde demokratik hukuk devleti kurallarından ayrılmamak ve temel hak ve özgürlükleri zedelememek koşuluyla ekonomik alanda düzenlemeler yapabilir. Ancak, ekonomik olayların niteliğine, zamanın gereklerine göre sık sık değişik önlemler alınmasına veya alınan önlemlerin kaldırılmasına ve yerine göre tekrar konulmasına gerek görülen durumlarda, yasama organının, yapısı bakımından ağır işlemesi ve günlük olayları
izleyerek zamanında önlemler almasının güçlüğü karşısında temel kuralları saptadıktan sonra, uzmanlık ve idare tekniğine ilişkin hususların düzenlenmesi için yürütme organını görevlendirmesi de yasama yetkisinin kullanılmasıdır. Bu gibi durumlar, yasama yetkisinin devri anlamına gelmez.
1567 sayılı Yasa’nın itiraz konusu kuralla göndermede bulunulan l. maddesiyle yasakoyucu yürütmenin hangi alanı düzenleyeceğini saptamıştır. Bu da, kambiyo, nukut, esham ve tahvilat alım ve satımının ve bunlarla kıymetli madenler ve kıymetli taşlarla bunlardan mamul veya bunları muhtevi her nevi eşya ve kıymetlerin ve ticari senetlerle tediyeyi sağlayan her türlü vasıta ve vesikaların memleketten ihracını ve memlekete ithalini tanzim ve tahdit etmek ve Türk Parasının kıyme
tinin korunması zımnında kararlar almaktır. Böylece, konuya ilişkin temel kurallar saptanmıştır.
Ekonominin kendi kuralları içinde yürütülecek ve bunun dışına çıkıldığında ülkeyi büyük malî zararlara uğratabilecek olan ve teknik konuları kapsamasının yanısıra geciktirmeden zamanında önlemler alınması ve gerektiğinde derhal kaldırılması ve değiştirilmesi gereken bu alanın, yasakoyucu tarafından doğrudan doğruya düzenlenmesi kimi sakıncalar doğurabilir. Bu nedenledir ki, yasakoyucu düzenleme alanının esaslarını saptayarak amacı belirledikten sonra alınacak önlemlerin gereksinimlere uygunluğunu sağlamak üzere yürütme organını görevlendirmiş ve bu görevin gerektirdiği tasarruflarda bulunma yetkisini vermek suretiyle yasama yetkisini bu yolda kullanmayı uygun bu
lmuştur.
Bu nedenlerle, itiraz konusu kuralın Anayasa’nın 7. maddesine aykırı olduğu savı yerinde görülmemiştir.

2- Anayasa’nın 38. Maddesi Yönünden İnceleme

Mahkeme, başvuru kararında, 1567 sayılı Yasa’nın 3. maddesinin (a) bendi ile Bakanlar Kurulu’na bu konuda çıkaracağı kararnamelerle suç ihdası yetkisi verildiğini bunun da Anayasa’nın 38. maddesine aykırı olduğunu ileri sürmüştür.
Anayasa’nın 38. maddesinin birinci fıkrasında, “Kimse, işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz; kimseye suçu işlediği zaman kanunda o suç için konulmuş olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez” denilmektedir.
Türk Ceza Yasası’nın 1. maddesinde, Anayasa’nın 38. maddesine koşut olarak düzenlenen, “kanunsuz suç ve ceza olmaz” ilkesinin esası, yasa tarafından, ne tür eylemlerin suç sayıldığının hiç bir kuşkuya yer vermeyecek şekilde belirtilmesi ve buna göre de cezanın yasayla belirlenmesidir. Kişinin suç sayılan eylemleri ve bunların cezalarını önceden bilmesi kişinin te
mel hak ve özgürlüklerinin güvencesidir.

1567 sayılı Yasa’nın 3. maddesinin (a) bendinde, “Bakanlar Kurulu”nca l. maddeye dayanılarak alınan kararlara aykırı hareket edenler hakkında ceza yaptırımı öngörülmüştür. Buna göre, suçun yasal unsuru Bakanlar Kurulu’nun 1. maddeye göre aldığı kararlara aykırı davranmaktır. Bu nedenle, suçun yasallığı ilkesine aykırılık görülmemiştir.
Yasakoyucu tarafından suçun unsurlarının saptanmasından ve suç oluşturan eylemin ve cezanın yasada açıkça belirlenmesinden sonra ayrıntılarla uzmanlık ve yönetim tekniğine ilişkin konuların düzenlenmesinde yürütmeye yetki verilmesi, kararla suç oluşturma anlamına gelmez ve yasallık ilkesi de zedelenmez. Kaldı ki, Bakanlar Kurulu kararı daha önce Resmî Gazete’de yayımlanarak kişilere
hangi eylemlerin yasaklandığı duyurulmakta ve böylece kişinin güvencesi sağlanmaktadır. Ceza da yasa ile gösterildiğine göre kararname ile suç oluşturulması söz konusu olamayacağından bu konuya ilişkin sav yerinde görülmemiştir.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 
Konu Araçları Konu İçinde Arama
Konu İçinde Arama:

Detaylı Arama
Konuyu Değerlendirin
Konuyu Değerlendirin:

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
3239 sayılı kanun (Bir çok kanunu değiştiren bir kanun) ibreti Meslektaşların Soruları 7 24-09-2010 13:01
İşten Çıkarma erkanakca84 Hukuk Soruları Arşivi 2 26-11-2006 22:28
Limited Şirketlere Ortaklıktan Çıkarma MGDurbin Meslektaşların Soruları 7 18-02-2006 14:05
Tasarruf Yetkisinin Sınırlanması Yargıtay Kararları Av.Habibe YILMAZ KAYAR Aile Hukuku Çalışma Grubu 1 07-08-2005 23:05
Mirasçılıktan Çıkarma uzeyiryilmaz Hukuk Soruları Arşivi 4 03-12-2004 11:32


THS Sunucusu bu sayfayı 0,06418109 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.