Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Adli Tıp Raporlarının Sıhhati Ve Hukuken Geçerliliği

Yanıt
Old 06-11-2008, 17:42   #1
Doç. Dr. Özge Yücel

 
Varsayılan

YARSAV, ADLİ TIP KURUMU'NUN AB NORMLARINA GETİRİLMESİNİ İSTEDİ



Yarsav, Adli Tıp Kurumu'nun Bağımsız ve Etki Altında Kalmadan
Çalışabilmesi İçin Reforma İhtiyacı Olduğunu Açıkladı.

Yargıçlar ve Savcılar Birliği (YARSAV), 14 yaşındaki kıza cinsel
tacizde bulunduğu iddiasıyla tutuklu yargılanan H. Ü.'nün
tahliyesine neden olan ve büyük tartışmalara yolaçan raporu veren Adli
Tıp Kurumu'nun reforma ihtiyacı olduğunu açıkladı.

ANKA'ya konuşan YARSAV Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu, "Adli Tıp
Kurumu'nun bağımsız ve etki altında kalmadan çalışabilmesi için,
2003-2004-2005 yılları AB Yargı İstişari Ziyaret raporlarında, yine
2006 yılı AB İlerleme Raporunda bile bir reforma gereksinim olduğu
açıkça belirtilmiştir. Ancak yargı organlarına resmi bilirkişilik
yapan Adli Tıp Kurumu'nun çalışma koşullarında, etki altında
kalınmadan görev yapılabilmesine yönelik herhangi bir iyileştirmeye
bile gidilmemiş, ısrarla bu konuda reform niteliğindeki
düzenlemelerden uzak durulmuştur" dedi.

-"YARGI REFORMUNDA ADLİ TIP KURUMU'NUN ETKİ ALTINDAN ÇIKARTILMASI"-

Eminağaoğlu, Adalet Bakanlığınca hazırlanan Yargı Reformu Stratejisi
taslağında Adli Tıp Kurumu'nun etki altında kalmasını önleyecek hiçbir
öneriye yer verilmediğine dikkat çekerek, "Aksine, Adli Tıp Kurumu
kadrolarının artırılması öngörülmüş, mevcut bu sorunların çözümü
amaçlanmamıştır" dedi.

Eminağaoğlu, İstanbul Protokolü'nün de gözetilerek Adli Tıp Kurumu'nun
etki altında kalmadan çalışabilmesine yönelik düzenlemelerin yapılması
yineleyerek, "Ancak, Adalet Bakanlığı'nın Adli Tıp Kurumu konusundaki
yaklaşımına bakıldığında, mevcut sorunların çözümüne yönelik somut
girişimlerden ısrarla uzak durulması, yargı reformu söylemlerinin
gerçekçi olmadığını ve AB normlarının da içselleştirilmediğini bir kez
daha göstermiştir." diye konuştu. (ANKA)

(YG/BUN)
Old 06-11-2008, 18:16   #2
Doç. Dr. Özge Yücel

 
Varsayılan

Adli Tıp Raporu usul açısından yok hükmündedir
Salı, 04 Kasım 2008 13:02

Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi, H. Ü. olayında düzenlenen hızlandırılmış adli tıp raporunun bilimsel olarak geçersiz, hukuken yok hükmünde olduğunu açıkladı.

TTB Merkez Konseyi, bu rapora dayanarak gerçekleştirilen tahliye işleminin yeniden değerlendirilmesi gerektiğini bildirdi.

TTB Merkez Konseyi, 14 yaşındaki bir kız çocuğuna cinsel taciz suçlamasıyla 6 ay tutuklu kaldıktan sonra Adli Tıp Kurumu’nun raporu sonucu serbest bırakılan H. Ü. ile ilgili olarak, bugün (4 Kasım 2008) bir basın toplantısı düzenledi. Basın toplantısına TTB Genel Sekreteri Dr. Eriş Bilaloğlu ve İstanbul Tabip Odası'ndan Dr. Osman Öztürk katıldılar.

Basın toplantısında konuşan TTB Genel Sekreteri Dr. Eriş Bilaloğlu, TTB Merkez Konseyi’nin 31 Ekim günü de bu konuyla ilgili bir yazılı açıklama yaptığını ve bu açıklamada “cinsel istismarın beden ve ruh sağlığını bozmama olasılığının olmadığını” vurguladıklarını anımsattı. Aynı açıklamada, Türk Tabipleri Birliği, İstanbul Tabip Odası, Adli Tıp Uzmanları Derneği, Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı Derneği, Adolesan Sağlığı Derneği ve Türk Pediatri Kurumu olarak Adli Tıp Kurumu’nun H. Ü. ile ilgili olarak verdiği raporun bilimsel incelemesini yapmak üzere çalışmalara başladığını da duyurduklarını kaydeden Bilaloğlu, buna karşın bazı milletvekillerinin açıklamalarında ve kimi köşe yazılarında TTB’nin hedef alınmış olmasını anlamakta güçlük çektiklerini bildirdi.

Bilaloğlu, diğer kurumlarla beraber hazırlanacak bilimsel raporun kısa süre içinde açıklanacağını belirtirken, bugün ise raporu usulen değerlendirmek üzere bu basın toplantısını düzenlediklerini aktardı.

4 Kasım 2008
BASIN AÇIKLAMASI

H. Ü. OLAYINDA DÜZENLENEN HIZLANDIRILMIŞ ADLİ TIP RAPORU BİLİMSEL OLARAK GEÇERSİZ,
HUKUKEN YOK HÜKMÜNDEDİR.

BU RAPORA DAYANARAK GERÇEKLEŞTİRİLEN TAHLİYE İŞLEMİ GÖZDEN GEÇİRİLMELİ/YENİDEN DEĞERLENDİRİLMELİDİR!

14 yaşındaki bir kız çocuğuna yönelik cinsel istismar-pedofili (subyancılık) suçlamasıyla tutuklu bulunan H. Ü.’nün Adli Tıp Kurumu’nca düzenlenen rapor sonrası tahliye edilmesi kamuoyunda haklı ve büyük bir infialle karşılandı.

Türk Tabipleri Birliği olarak söz konusu raporu bilimsel açıdan inceleyerek değerlendireceğimizi 31 Ekim 2008 tarihinde yaptığımız basın açıklamasında duyurmuştuk. İlgili inceleme tamamlandığında sonuçlarını kamuoyu ile paylaşacağız.

Ancak, Türk Tabipleri Birliği, konunun aciliyetini göz önünde tutarak Adli Tıp Kurumu’nun düzenlediği raporu basına yansıyan bilgiler çerçevesinde öncelikle usûl açısından değerlendirmiştir:

1- Basında yer alan bilgilerden mağdure B. Ç. Hakkında düzenlenen Adli Tıp Kurumu (ATK) 6. Adli Tıp İhtisas Kurulu’nun raporunda yapılan muayeneye dair bulgulara yer verilmeksizin “… beden ve ruh sağlığını bozacak mahiyet ve derecede patolojik araz tespit edilmediği” kaydının düşülmesi söz konusu raporun öncelikle bilimsel olarak yetersiz ve bu nedenle geçersiz olduğunu göstermektedir.

2- Adli Tıp Kurumu (ATK) 6. Adli Tıp İhtisas Kurulu pedofili olayının mağduresi B. Ç.’yi 19 Eylül 2008 Cuma günü muayene etmiş ve 22 Eylül Pazartesi raporunu hazırlamıştır. İhtisas Kurulu’nun rapor hazırlama süreci; kişinin muayenesi/kişiye ait dosyanın genellikle asistan hekimlerden oluşan raportöre verilmesi/raportörün taslak raporunu hazırlaması/bu taslak rapor hakkında Kurul Başkanı veya ilgili Kurul üyesinin değerlendirme-onayının alınması-ilk taslak raporun İhtisas Kurulu toplantısında okunup tartışılması/İhtisas Kurulu tarafından son hali verilen raporun yazım için görevli sekreterlere verilmesi/sekreterlerce hazırlanan tek nüshalık ilk rapor taslağının raportör üye tarafından gözden geçirilip gereken düzeltmelerin yapılması/nihai olarak üç nüsha halinde hazırlanan raporun raportör, Kurul Başkanı ve Kurul üyeleri tarafından incelenerek imzalanması ve ATK Başkanlığı’na gönderilmesi gibi bir dizi aşamada gerçekleştirilmektedir. Bir adli tıp raporunun hatasız olarak verilebilmesi için gerekli olan bu aşamalar doğal olarak raporlaştırma sürecini uzatmaktadır ve 6. Adli Tıp İhtisas Kurulu’nda bu süre ortalama 3-4 haftayı bulmaktadır.

Durum böyle iken mağdure B. Ç. hakkındaki raporun muayeneden sonraki 1 iş günü içinde hazırlanmış olması ortada bir “hızlandırılmış rapor” sürecinin var olduğunu göstermektedir ve bu durum ilgili raporlaştırma sürecine “müdahale edildiği”, “sanığın korunduğu” kuşkularını doğurmaktadır. Kamuoyunun aydınlatılması ve ATK üzerindeki kuşkuların kaldırılabilmesi için öncelikle bu sürecin hangi saiklerle ve nasıl gerçekleştirildiğinin Adalet Bakanlığı ve ATK yöneticileri tarafından açıklanması gerekir.

3- Adli Tıp Kurumu 2659 sayılı Kanunla kurulmuştur ve Adli Tıp İhtisas Kurulları’nın yapısı ve çalışma esasları da bu Kanun’la düzenlenmiştir.

Bu Kanun’a göre 6. Adli Tıp İhtisas Kurulu’nun bir başkan ve adli tıp uzmanı iki üye ile birlikte Kadın Hastalıkları ve Doğum, Radyoloji, Üroloji, Ruh Sağlığı ve Hastalıkları, Çocuk Psikiyatrisi, Adli Antropoloji ve Çocuk Cerrahisi branşlarından birer üyeden oluşması yasal bir zorunluluktur.

Aynı Kanun’un 23. maddesi (B) fıkrasında Adli Tıp İhtisas Kurullarının çalışma esasları şu şekilde düzenlenmiştir:

“ Adli Tıp İhtisas Kurulları Başkanının başkanlığında işin niteliğine göre en az dört üye ile toplanır ve oyçokluğu ile karar alır. …

Üyelerden birinin özürlü olması veya yokluğu halinde eksiklik diğer kurullardan alınacak üye ile tamamlanır. Şu kadar ki tetkik edilecek konu, ilgili uzman üye hazır bulunmadıkça müzakere edilemez.”

Açık olarak görüldüğü gibi çocuk psikiyatristi hazır bulunmadan pedofiliyle ilgili bir vakanın 6. Adli Tıp İhtisas Kurulu’nda muayenesinin yapılması ve rapor hazırlanması 2659 sayılı Adli Tıp Kurumu Kanunu’na aykırıdır ve bu şekilde hazırlanmış bir rapor hukuki açıdan da bilir kişi raporu olarak kabul edilemez.

4- 6. Adli Tıp İhtisas Kurulu’nda çocuk psikiyatristi bir üyenin halihazırda olmaması raporun bu şekilde hazırlanması için haklı bir gerekçe oluşturmaz.

Çünkü, gene 2659 sayılı Kanun’a göre; “adli tıp ihtisas kurulları ile adli tıp ihtisas daireleri, inceledikleri konularla ilgili olarak Adli Tıp Kurumunda bulunmayan tıp ve diğer uzmanlık dallarında Adli Tıp Kurumu dışından uzmanların bilirkişi olarak davet edilmesine karar verebilirler.”

Pedofili olayının mağduresi B. Ç.’nin muayenesi İstanbul’da yapılmıştır ve istenildiği takdirde İstanbul’da bir çocuk psikiyatristinin bulunamaması söz konusu değildir.

5- 6. Adli Tıp İhtisas Kurulu Başkanı’nın ruh sağlığı ve hastalıkları uzmanı olması pedofili mağduresi B. Ç. hakkında hazırlanan raporun bilimsel olduğu doğrultusunda bir kanıt oluşturmaz. Çünkü ruh sağlığı ve hastalıkları ile çocuk psikiyatrisi uzun yıllar önce birbirinden ayrılmış iki farklı tıp disiplinidir ve birbirlerinin yerine ikame edilemezler.

6- 6. Adli Tıp İhtisas Kurulu 2659 sayılı Kanun’da 2003 yılında yapılan değişiklikle kurulmuştur. Yukarıda da bahsedildiği gibi bu kurulda çocuk psikiyatristi bir üyenin bulunması yasal bir zorunluluk iken aradan geçen 5 yıl boyunca bu zorunluluk yerine getirilmemiştir.

ATK Kanunu’nun 11/c maddesine göre “Kurumun verimli ve düzenli çalışmalarını sağlamak ve bu yolda uygun göreceği tedbirleri almak” ATK Başkanı’nın görevleri arasındadır. Oysa beş yılı aşkın bir süredir ATK Başkanlığı görevini yürüten Dr. Keramettin Kurt bu görevini yerine getirmemektedir ve en azından ağır bir görevi ihmal suçu söz konusudur.

Sonuç olarak; H.Ü. olayıyla ilgili mağdure B. Ç. hakkında ATK 6. Adli Tıp İhtisas Kurulu tarafından hazırlanan rapor meslek örgütümüz tarafından usûl açısından değerlendirilmiş ve yapılan bu değerlendirme sonucunda söz konusu raporun hukuken bilir kişi raporu olarak kabul edilemeyeceği, yok hükmünde olduğu anlaşılmıştır.

Bu durumda; H. Ü. eğer basında yer aldığı gibi Bursa 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nce bu rapora dayanarak tahliye edilmişse ilgili mahkeme kararının gözden geçirilmesi/yeniden değerlendirilmesi gerekmektedir.

Türk Tabipleri Birliği aynı zamanda fevkâlâde önemli bir sağlık sorunu olan pedofili (subyancılık) iddiasıyla ilgili konuyu yakından takip etmekte ve gelişmeleri çocuklarımızın ruh sağlığı açısından endişeyle izlemektedir.
Kamuoyuna saygılarımızla duyururuz.

TÜRK TABİPLERİ BİRLİĞİ
MERKEZ KONSEYİ

http://www.ttb.org.tr/index.php/habe...ueseyin-uezmez
Old 06-11-2008, 22:36   #3
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

Bu çok önemli konuyu foruma taşıyan Sn.Özge Yücel'e teşekkürü borç bilirim.

Aşağıdaki alıntılar oldukça çarpıcı tespitler.

Özellikle çocuk psikyatristinin "hala^" olmaması.....

Konuşmalıyız.....



Alıntı:
1- Basında yer alan bilgilerden mağdure B. Ç. Hakkında düzenlenen Adli Tıp Kurumu (ATK) 6. Adli Tıp İhtisas Kurulu’nun raporunda yapılan muayeneye dair bulgulara yer verilmeksizin “… beden ve ruh sağlığını bozacak mahiyet ve derecede patolojik araz tespit edilmediği” kaydının düşülmesi söz konusu raporun öncelikle bilimsel olarak yetersiz ve bu nedenle geçersiz olduğunu göstermektedir.

Alıntı:
- Adli Tıp Kurumu 2659 sayılı Kanunla kurulmuştur ve Adli Tıp İhtisas Kurulları’nın yapısı ve çalışma esasları da bu Kanun’la düzenlenmiştir.

Bu Kanun’a göre 6. Adli Tıp İhtisas Kurulu’nun bir başkan ve adli tıp uzmanı iki üye ile birlikte Kadın Hastalıkları ve Doğum, Radyoloji, Üroloji, Ruh Sağlığı ve Hastalıkları, Çocuk Psikiyatrisi, Adli Antropoloji ve Çocuk Cerrahisi branşlarından birer üyeden oluşması yasal bir zorunluluktur.

Alıntı:
4- 6. Adli Tıp İhtisas Kurulu’nda çocuk psikiyatristi bir üyenin halihazırda olmaması raporun bu şekilde hazırlanması için haklı bir gerekçe oluşturmaz.

Çünkü, gene 2659 sayılı Kanun’a göre; “adli tıp ihtisas kurulları ile adli tıp ihtisas daireleri, inceledikleri konularla ilgili olarak Adli Tıp Kurumunda bulunmayan tıp ve diğer uzmanlık dallarında Adli Tıp Kurumu dışından uzmanların bilirkişi olarak davet edilmesine karar verebilirler.”

Pedofili olayının mağduresi B. Ç.’nin muayenesi İstanbul’da yapılmıştır ve istenildiği takdirde İstanbul’da bir çocuk psikiyatristinin bulunamaması söz konusu değildir

[
Alıntı:
B]6- 6. Adli Tıp İhtisas Kurulu 2659 sayılı Kanun’da 2003 yılında yapılan değişiklikle kurulmuştur. Yukarıda da bahsedildiği gibi bu kurulda çocuk psikiyatristi bir üyenin bulunması yasal bir zorunluluk iken aradan geçen 5 yıl boyunca bu zorunluluk yerine getirilmemiştir.[/b]
Old 07-11-2008, 19:09   #4
Themis99

 
Varsayılan

Türk Tabibler Birliği raporu yok hükmünde açıklamıştır.Bu olumludur.
Sayın Habibe Hanım önemli tespitleri dikkatimize sunmuştur. Tespitler oldukça önemlidir. Birde hekimlerin uymak zorunda oldukları meslek kurallarına bakmak gerekmektedir.

Hekimlik mesleği etik kuralları aşağıda ki gibidir.

Alıntı:
HEKİMLİK MESLEĞİ ETİK KURALLARI



(Türk Tabipleri Birliği, kabul edilme tarihi 1998)

Kendilerini her zaman dünya hekimliğinin bir parçası olarak gören; Türkiye Cumhuriyeti toprakları üzerinde ulusal, evrensel ve çağdaş bir sorumluluk ve hizmet anlayışına sahip bulunan, hekimlik mesleğinin, içinde yer aldığı toplumsal ve kültürel koşullardan soyutlanmayacağının bilinci ile insanın sahip olduğu olanakları geliştirebilmesinin en temel koşulunun onun bedensel ve ruhsal sağlığı olduğunun bilincini taşıyan bu ülkenin hekimleri; dünyadaki ve Türkiye'deki toplumsal ve bilimsel değişimler göz önünde bulundurularak ve çeşitli platformlarda tartışılarak oluşturulan Hekimlik Meslek Etiği Kuralları'na bağlılıklarını bildirmekle, insana insan olarak hizmet etmenin yüce onurunu taşırlar.
BİRİNCİ BÖLÜM

(Amaç, Kapsam ve Tanımlar)

Amaç:

Madde:1-Bu kuralların amacı, hekimlerin mesleklerinin gereklerini yerine getirirken uymaları zorunlu olan hekimlik meslek etiği kurallarını belirlemektir. Kapsam:

Madde:2-Türkiye'de hekimlik yapma hakkını kazanmış olup mesleğini uygulayan tüm hekimler bu kurallar kapsamındadır.
Dayanak:

Madde:3-Bu kurallar bütünü 6023 sayılı yasanın 59/g maddesine dayanılarak hazırlanmıştır.

Tanımlar:

Madde:4-Bu metinde geçen;

a)Bakanlık deyimi; Sağlık Bakanlığı'nı

b)Hekim deyimi; tıp doktorlarını,

c)Hekim örgütü deyimi; Türk Tabipleri Birliği'ni

ifade eder.

İKİNCİ BÖLÜM

(Genel Kural ve İlkeler)

Hekimin Görev ve Ödevleri:

Madde:5-Hekimin öncelikli görevi, hastalıkları önlemeye ve bilimsel gerekleri yerine getirerek hastaları iyileştirmeye çalışarak insanın yaşamını ve sağlığını korumaktır. Meslek uygulaması sırasında insan onurunu gözetmesi de, hekimin öncelikli ödevidir. Hekim, bu yükümlülüklerini yerine getirebilmek için, gelişmeleri yakından izler.

Etik İlkeler:

Madde:6-Görevlerini yerine getirirken, hekimin uyması gereken evrensel tıbbi etik ilkeleri yararlılık, zarar vermeme, adalet ve özerklik ilkeleridir.

Hekimin Yansızlığı:

Madde:7-Hekim görevlerini her durumda hastaları arasındaki siyasal görüş, sosyal durum, dini inanç, milliyet, etnik köken, ırk, cinsiyet, yaş, toplumsal ve ekonomik durum ve benzeri farklılıkları gözetmeksizin yerine getirmekle yükümlüdür.
Vicdani ve Mesleki Kanı:

Madde:8-Hekim, mesleğini uygularken vicdani ve mesleki bilimsel kanaatine göre hareket eder.

Sır Saklama Yükümlülüğü:

Madde:9-Hekim, hastasından mesleğini uygularken öğrendiği sırları açıklayamaz. Hastanın ölmesi ya da o hekimle ilişkisinin sona ermesi, hekimin bu yükümlülüğünü ortadan kaldırmaz.

Hastanın onam vermesi ya da sırrın saklanmasının hasta ya da öteki insanların yaşamını tehlikeye sokması durumunda, hastanın kişilik haklarının zedelenmemesi koşuluyla, hekim bu sırrı saklamakla yükümlü değildir.

Yasal zorunluluk durumlarında hekimin rapor düzenlemesi de, meslek sırrının açıklanması anlamına gelmez.

Hekim, tanık ya da bilirkişi olarak mahkemeye çağrıldığında olayın meslek sırrı olduğunu ileri sürerek bu görevlerinden çekilebilir.

Acil Yardım:

Madde:10-Hekim, görevi ve uzmanlığı ne olursa olsun, gerekli tıbbi girişimlerin yapılamadığı acil durumlarda, ilk yardımda bulunur.

Ticari Amaç ve Reklam Yasağı:

Madde:11-Hekim, mesleğini uygularken reklam yapamaz, ticari reklamlara araç olamaz, çalışmalarına ticari bir görünüm veremez; insanları yanıltıcı, paniğe düşürücü, yanlış yönlendirici, meslektaşlar arasında haksız rekabete yol açıcı davranışlarda bulunamaz. Hekim, yayın araçlarıyla yapacağı duyurularda varsa, Tababet Uzmanlık Tüzüğü'ne göre kabul edilmiş olan uzmanlık alanını, çalışma gün ve saatlerini bildirebilir. Tabela ve benzeri tanıtım araçlarının biçim ve boyutları yerel tabip odası tarafından saptanır.

Meşru ve Yasak Yöntemler:

Madde:12-Hekim mesleğini yerine getirirken, bilimsel ve çağdaş tanı ve tedavi yöntemleriyle koruyucu hekimlik ilkelerini göz önünde bulundurur; hastalarının tanı ve tedavisinde bilimsel olmayan yöntemleri uygulayamaz. Hekim, gerekli bilimsel aşamalardan geçip ruhsatlandırılmamış kimyasal, farmakolojik, biyolojik maddeleri ilaç olarak kullanamaz.

Hekimliğin Kötü Uygulanması (Malpractice):

Madde:13-Bilgisizlik, deneyimsizlik ya da ilgisizlik nedeniyle bir hastanın zarar görmesi "hekimliğin kötü uygulaması" anlamına gelir.

Aracılık Etme ve Aracıdan Yararlanma Yasağı:

Madde:14-Hekim öteki hekimlere veya tetkik-tedavi kuruluşlarına maddi çıkar karşılığı hasta gönderemez. Hekim, hasta sağlamak amacıyla aracı kişilerden yararlanamaz.

Endüstri ile İlişkilerde Çıkar Sağlama Yasağı:

Madde:15-Hekimler endüstri kuruluşları ile hiçbir çıkar ilişkisi kuramazlar. Bilimsel araştırmalar ve eğitime yönelik ilişkiler ise, şeffaf ve kurumsal olmalıdır. Bu ilişkilerde Türk Tabipleri Birliği'nin hazırladığı "Hekim ve İlaç Tanıtım İlkeleri" geçerlidir.

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

(Hekimler Arası İlişkiler)

Meslektaşlar Arasında Saygı:

Madde:16-Hekim, kendi meslektaşları ve insan sağlığı ile uğraşan öteki meslek mensupları ile iyi ilişkiler kurar, meslektaşlarına veya tedavi ekibinin bir başka üyesine karşı küçük düşürücü davranışlarda bulunamaz.

Mesleki Dayanışma:

Madde:17-Hekim, meslektaşlarını mesleki yönden onur kırıcı ve haksız saldırılara karşı korur.

Yetkinlik Dışı Faaliyet Yasağı

Madde:18-Hekim tıbbi görevlerini yerine getirirken, gecikmenin hasta yaşamını tehdit edebileceği zorunlu durumlar dışında özel bilgi, beceri gerektiren bir girişimde bulunamaz.

Danışım(Konsültasyon) ve Ekip Çalışması:

Madde:19-Danışım ve ekip çalışması sürecinin düzenli işleyebilmesi ve bir hekim hakkı olarak yaşama geçirilebilmesi için;

a) Hasta izlemi sırasında, değişik uzmanlık alanlarının görüş ve uygulamalarına gereksinim doğduğunda, tedaviyi yürüten hekim durumu hasta ve/veya yakınlarına bildirmelidir. Konsültasyonu hastanın tedaviyi yürüten hekimi yazılı olarak ister. Yazılı istemde hastanın özellikleri, konsültasyon isteğinin nedenleri açık ve anlaşılır biçimde belirtilir.

b) Konsültasyon sürecinde konsültan hekim de, hastanın sürekli hekimi gibi hastadan sorumludur.

c) Konsültan hekim, alanında bilimsel ve teknik bilgiye sahip olmalıdır.

d) Konsültasyon sonucunda, konsültasyonun gerekçesi ve sonuçları, açık ve anlaşılır biçimde bir tutanak ile belgelenir.

e) Konsültasyonun sonuçlarından hastalar da yeterli ölçüde bilgilendirilir.

f) Konsültasyonun sonucunda hastanın tedaviyi yürüten hekimi ile konsültan hekimin görüş ve kanaatleri arasında fark olur ve hasta konsültan hekimin önerilerini kabul ederse, hastanın tedaviyi yürüten hekimi tedaviyi bırakabilir.

g) Konsültasyon istenen hekim davete uymak zorundadır.

Odaya Bildirme Yükümlülüğü:

Madde:20-Hekim meslektaşları ile meslek uygulaması konusunda uzlaşmaz bir anlaşmazlığa düştüğünde ya da tıp etiği açısından yanlış davranan bir meslektaşının bu davranışını kasıtlı bir biçimde sürdürmesi durumunda yerel tabip odasına konuyla ilgili bildirimde bulunur.

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

(Hekim-Hasta İlişkileri)

Hasta Haklarına Saygı:

Madde:21-Hekim hastasının sağlığı ile ilgili kararlar alırken; bilgilenme hakkı, aydınlatılmış onam hakkı, tedaviyi kabul ya da red hakkı, vb. hasta haklarına saygı göstermek zorundadır.

Hekim Seçme Özgürlüğü:

Madde:22-Hasta, mevzuatın belirlediği kurallara, tıbbi uygulamanın özelliklerine ve kurumun koşullarına göre hekimini seçmekte özgürdür.

Muayenesiz Tedavi Yasağı:

Madde:23-Hekim, acil vakalar gibi zorunlu durumlar dışında, hastasını bizzat muayene etmeden tedavisine başlayamaz.

Hasta Üzerindeki Etkinin Kullanımı:

Madde:24-Hekim hasta üzerindeki etkisini tıbbi amaçlar dışında kullanamaz.

Tedaviyi Üstlenmeme veya Yarıda Bırakma:

Madde:25-Hekim, ancak tıbbi bilgisini gerektiği gibi uygulayamayacağına karar verdiğinde ve hastasının başvurabileceği başka bir hekim bulunduğu durumlarda, hastanın bakımını ve tedavisini üstlenmeyebilir veya tedaviyi yarım bırakabilir. Yukarıdaki koşullarda tedaviyi bırakacak hekim, bu durumu ve hastanın sağlığının tehlikeye düşmeyeceğini hastaya veya yakınlarına anlatır ve onları tıbbi yardımla ilgili başka olanaklar konusunda bilgilendirir. İkinci hekim bulunmadan hekim hastasını bırakamaz. Hekim, tedaviyi üstlenen meslektaşına hasta hakkındaki tüm bilgileri aktarmakla yükümlüdür.

Aydınlatılmış Onam:

Madde:26-Hekim hastasını, hastanın sağlık durumu ve konulan tanı, önerilen tedavi yönteminin türü, başarı şansı ve süresi, tedavi yönteminin hastanın sağlığı için taşıdığı riskler, verilen ilaçların kullanılışı ve olası yan etkileri, hastanın önerilen tedaviyi kabul etmemesi durumunda hastalığın yaratacağı sonuçlar, olası tedavi seçenekleri ve riskleri konularında aydınlatır. Yapılacak aydınlatma hastanın kültürel, toplumsal ve ruhsal durumuna özen gösteren bir uygunlukta olmalıdır. Bilgiler hasta tarafından anlaşılabilecek biçimde verilmelidir. Hastanın dışında bilgilendirilecek kişileri, hasta kendisi belirler. Sağlıkla ilgili her türlü girişim, kişinin özgür ve aydınlatılmış onamı ile yapılabilir. Alınan onam, baskı, tehdit, eksik aydınlatma ya da kandırma yoluyla alındıysa geçersizdir.

Acil durumlar ile, hastanın reşit olmaması veya bilincinin kapalı olduğu ya da karar veremeyeceği durumlarda yasal temsilcisinin izni alınır. Hekim temsilcinin izin vermemesinin kötü niyete dayandığını düşünüyor ve bu durum hastanın yaşamını tehdit ediyorsa, durum adli mercilere bildirilerek izin alınmalıdır. Bunun mümkün olmaması durumunda, hekim başka bir meslektaşına danışmaya çalışır ya da yalnızca yaşamı kurtarmaya yönelik girişimlerde bulunur. Acil durumlarda müdahale etmek hekimin takdirindedir. Tedavisi yasalarla zorunlu kılınan hastalıklar toplum sağlığını tehdit ettiği için hasta veya yasal temsilcisinin aydınlatılmış onamı alınmasa da gerekli tedavi yapılır.

Hasta vermiş olduğu aydınlatılmış onamı dilediği zaman geri alabilir.

Bilgilendirilmeme Hakkı:

Madde:27-Hasta hastalığı konusunda bilgilendirilmek istemediğini belirtmişse, hekimin bilgi vermesi gerekmez. Ailenin haberdar edilmesi hastayla görüş birliğine varılarak yapılmalıdır. Bilinçsiz durumdaki hastalar için, yakınlarının bilgilendirilip bilgilendirilmemesine hekim karar verir.

Terminal Hastalara Yardım:

Madde:28-Hekim, terminal dönemdeki hastalara her türlü insani yardımı yapmaya, insan onuruna yaraşır koşulları sağlamaya ve çekilen acıyı olabildiğince azaltmaya çalışır.

Ücret:

Madde:29-Hasta ücret konusunda önceden hekimden bilgi alabilir. Hekim, tüm muayene, tetkik, tıbbi ve cerrahi girişimlerde meslek örgütünün belirlediği taban ücretin altında bir ücret alamaz. Hekimin, meslektaşları ile meslektaşlarının eşleri ve bakmakla yükümlü olduklarından muayene ve tedavi için –masraflar dışında- ücret almaması uygundur.

Gereksiz Harcama Yaptırma Yasağı:

Madde:30-Hekim, hastasının parasal durumu ne olursa olsun, kesin zorunluluk olmadıkça pahalı ilaçlar ve yöntemler öneremez, hastaya gereksiz harcamalar yaptıramaz ve yararı olmayacağını bildiği bir tedaviyi veremez.

Hastayla İlgili Bilgilerin Hastaya Verilmesi ve Kullanımı:

Madde:31-Hasta dosyalarındaki bilgilerin geniş bir özeti ile bilgi ve belgelerin örnekleri, isteği durumunda hastaya verilir. Hekim, yasal zorunluluk olmadıkça, bu bilgileri başkasına veremez. Hekim, hastanın kimlik bilgilerini saklı tutmak koşuluyla, bu bilgileri dosya üzerinden yapacağı araştırmalarda kullanabilir.

Rapor Düzenleme:

Madde:32-Hekim, bizzat muayene ve tedavi ettiği hastasına gerekli gördüğünde hastalıkla ilgili rapor verir. Bu raporda tıbbi gerekçelere bağlı olarak istirahat, tedavi şekli, diyet, çalışma koşulları gibi hasta için gerekli geçici ya da kalıcı bilgiler ve hekimin önerileri bulunur.

BEŞİNCİ BÖLÜM

(Hekim ve İnsan Hakları)

Uluslararası Sözleşmelere Uyma Zorunluluğu:

Madde:33-Her hekim, başta İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi olmak üzere tüm insan hakları belgelerine ve hekimlikle ilgili ortak kurallara uymakla yükümlüdür.

İşkenceye Yardım Yasağı:

Madde:34-Hekim, tıbbi bilgi ve becerisiyle, işkence ve benzeri uygulamalara katılamaz, yardımcı olamaz, gerçeğe aykırı rapor düzenleyemez. İşkence iddiası olan olgularla karşılaşan hekim, mesleki bilgi ve becerilerini gerçeğin ortaya çıkarılması için kullanır.


Tutuklu ve Hükümlülere Verilecek Tıbbi Yardım:

Madde:35-Tutuklu ve hükümlülerin muayenesi de öteki hastalarınki gibi, kişilik haklarına saygılı, hekimlik sanatını uygulamaya elverişli koşullarda yapılır ve onların gizlilik hakları korunur. Hekimin, bu koşulların sağlanması için ilgililerden istekte bulunma hakkı ve sorumluluğu vardır. Muayene sonucu düzenlenecek belge veya raporlarda hekimin adı, soyadı, diploma numarası ve imzası mutlaka bulunur. Belge ve raporun bir örneği kişiye verilir. Belge ve rapor baskı altında yazılmış ise, hekim bu durumu en kısa zamanda meslek örgütüne bildirir.

Tutuklu ve Hükümlülerin Tıbbi Yardımı Reddetmesi:

Madde:36-Hekim, muayene ve tedavi olanaklarını bilinçli olarak reddeden tutuklu ve hükümlülere bu davranışlarının sonuçlarının neler olabileceğini açıklar. Zorla muayene ve tedavi yolunu deneyemez, öneremez.

Ölüm Cezasına Etkin Katılım Yasağı:

Madde:37-Hekim, hiçbir zaman ölüm cezasının infazında bulunamaz, infaza yardımcı olamaz, ölüm cezası uygulamasında tıbbi hizmet veremez.

Olağanüstü Durumlar ve Savaş:

Madde:38-Hekim, olağanüstü durumlar ve savaşta, evrensel nitelikteki tıbbi etik kurallarını yansızlıkla uygular. Hasta ve yaralı sayısının çokluğu nedeniyle, herkese gerekli tıbbi yardımın verilemediği koşullarda, hekim, tedavi olasılığı yüksek olan ağır vakalara öncelik verir.

Cinsel İlişki Muayeneleri:

Madde:39-Hekim, savcılıklar ve mahkemeler dışında kalan kişi ve kurumlardan gelen cinsel ilişki muayene istemlerini dikkate alamaz. Hekim ilgilinin veya ilgili reşit değilse, veli veya vasisinin aydınlatılmış onamı olmadıkça cinsel ilişki muayenesi yapamaz.

ALTINCI BÖLÜM

(Tıbbi Araştırmalar ve Yayın Etiği)

İnsan Üzerinde Araştırma:

Madde:40-İnsan üzerinde yapılacak klinik, deneysel ya da epidemiyolojik araştırmalar, gerek ilaç gerek cerrahi yöntem araştırmaları olsun, bilimsel bilgi birikimine katkıda bulunabilmek amacıyla yerel etik kurullardan geçmek koşuluyla yapılır. İnsan üzerinde yapılan tüm araştırmalar, bilimsel ve mesleki yönden yeterli ve yetkin kişiler tarafından yürütülür. Araştırmanın sorumluluğu tümüyle araştırmacıya aittir.

Deneğin Bilgilenmesi ve Aydınlatılmış Onamı:

Madde:41-İnsan üzerinde yapılan araştırmalarda her deneğe araştırmanın amacı, yöntemleri, beklenen yarar ve olası yan etkileri hakkında, deneğin anlayabileceği dilde ve biçimde yeterli bilgi verilmesi zorunludur. Deneğe, çalışma başladıktan sonra isterse araştırmaya katılmaktan vazgeçebileceği ve onamını geri alabileceği, ancak bu nedenle daha sonraki tedavisinin ve takibinin aksamayacağı anlatılır. Bilgilendirme sonrasında deneğin konuyu yeterince anlayıp anlamadığı değerlendirilir.

Araştırma hakkında yeterli bilgilendirme sağlandıktan sonra, deneğin yazılı onamı alınır. Bu onam, deneğin özgür iradesine dayanmalıdır.

Reşit ve Mümeyyiz Olmayanların Durumu:

Madde:42-Reşit ve/veya mümeyyiz olmayan kişiler yönünden veli veya vasisinin aydınlatılmış onamı gerekir.

Deneğin Korunması:

Madde:43-İnsan üzerinde yapılan tıbbi araştırmalarda deneğin yaşamı, bedensel ve zihinsel bütünlüğü ile sağlığı her zaman toplumsal veya bilimsel çıkarların üzerinde tutulur.

Deneğin özel yaşamına saygı gösterilmesi ve kişisel bilgilerin gizliliği sağlanır. Bilimsel araştırma ve yayınlar ile akademik-bilimsel amaçlı sunuşlarda deneğin kimliği gizli tutulur.

Bir tıbbi araştırmada, beklenen katkı ne olursa olsun, denek için ciddi bir tehlike şüphesi doğduğunda araştırma durdurulur.

Araştırmanın giderleri deneğe, yakınlarına ya da sosyal güvenlik kurumuna yansıtılamaz.

Yayın Etiği:

Madde:44-Hekim, araştırma verilerini değerlendirirken ve yayına hazırlarken bilimsel gerçekleri yansıtmalıdır. Çalışmaya fiilen katılmamış kişilerin adları o yayında yer alamaz. Kaynak göstermeden ve izin almadan başkalarına ait veriler, olgular ve yazılı eserler kullanılamaz.

YEDİNCİ BÖLÜM

(Çeşitli Hükümler)

Hüküm Bulunmayan Durumlar:

Madde:45-Bu kurallarda yer almayan durumlarla karşılaşıldığında, hekim, genel etik ilkelere, ulusal düzenlemelere, uluslararası düzeydeki bildirge ve sözleşme hükümlerine uyar.

Disiplin Kovuşturması:

Madde:46-Hekimler bu kurallar bütünü hükümlerine aykırı davranışlarda bulunduklarında, 6023 Sayılı Türk Tabipleri Birliği Yasası'na göre tabip odaları yönetim kurulları tarafından onur kurullarına sevk edilirler. Hekimlerin disiplin soruşturmasına uğraması, haklarında ayrıca hukuki veya cezai takibat yapılmasına engel değildir.

Yürürlük:

Madde:47-Bu kurallar bütünü Türk Tabipleri Birliği Büyük Kongresi'nde kabul edilip, Türk Tabipleri Birliği yayın organlarından birinde yayımlandıktan bir ay sonra yürürlüğe girer ve Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi ve tabip odaları tarafından yürütülür.

Buna göre, Adli Tıp ihtisas Kurulu bir çok etik kuralı çiğnemiş ve yasalara aykırı davranış sergilememiş midir?
Görevi ihmal etmeleri söz konusu değil midir?
Haklarında cezayi ve hukuki takibat başlatılmasını, onur kurullarına sevk edilmelerini,meslekten ihraç edilmelerini ve benzeri yaptırımların uygulanmasını engelleyen yasal bir düzenleme mi bulunmaktadır?

Tabibler birliği bu hekimler hakkında gereken disiplin soruşturmasını başlattı mı acaba?
Raporun yok hükmünde olduğunu açıklamak tek başına sorunu çözmeye yeter bir olgu mudur?
Saygılar.
Old 07-11-2008, 19:36   #5
Doç. Dr. Özge Yücel

 
Varsayılan

Alıntı:
Adli Tıp Kurumunun görevleri şunlardır:

a) Mahkemeler ile hakimlikler ve savcılıklar tarafından gönderilen adli tıpla ilgili konularda bilimsel ve teknik görüş bildirmek,

Adli Tıp Kurumu Kanunu'nun ikinci maddesine göre kurumun görevlerinden biri bilimsel ve teknik görüş bildirmektir. Yani Adli Tıp Kurumu bilirkişi niteliğinde resmi kurumdur.

Alıntı:
Adli Tıp Genel Kurulu;

a) Adli tıp ihtisas kurulları ve ihtisas daireleri tarafından verilip de mahkemeler, hakimlikler ve savcılıklarca kapsamı itibarıyla yeterince kanaat verici nitelikte bulunmadığı, sebebi de belirtilmek suretiyle bildirilen

işleri,

b) Adli tıp ihtisas kurullarınca oybirliğiyle karara bağlanamamış olan işleri,

c) Adli tıp ihtisas kurullarının verdiği rapor ve görüşleri arasında ortaya çıkan çelişkileri,

d) Adli tıp ihtisas kurulları ile ihtisas dairelerinin rapor ve görüşleri arasında ortaya çıkan çelişkileri,

e) Adli tıp ihtisas kurulları ile adli tıp ihtisas dairelerinin ve adli tıp şube müdürlüklerinin rapor ve görüşleri arasında ortaya çıkan çelişkileri,

f) Adli tıp ihtisas kurulları ile Adli Tıp Kurumu dışındaki sağlık kuruluşlarının verdikleri rapor ve görüşler arasında ortaya çıkan çelişkileri,

Konu ile ilgili uzman üyelerin katılımıyla inceler ve kesin karara bağlar.

Görüldüğü gibi Adli Tıp Kurumu içinde ihtisas kurullarının verdiği kararın mahkemelerce yeterli bulunmayarak yeniden incelenmek üzere iadesi mümkündür ve bu durumda Adli Tıp Kurumu Genel Kurulu kararı görüşür ve verdiği karar kurumun kesin kararıdır.

Adli Tıp Kurumu Kanununun 23/C maddesine göre
Alıntı:
Adli Tıp Genel Kurulu kararları nihai olmakla beraber mahkemelerin delilleri serbestçe takdir hususundaki yetkilerini kısıtlamaz.

Görüldüğü gibi kurumun nihai de olsa kararları hakimi sınırlamaz. Peki soruyorum: Mahkeme kurulda Adli Tıp Kurumu Kanunu gereğince çocuk psikiyatristi bulunması gerektiği halde bulunmadan verilen ve istismarın hiçbir bozukluğa yol açmadığı gibi olanaksız bir sonuca ulaşmayı başaran (!) kararla neden kendini bağlı sayarak karar vermiştir?
Old 07-11-2008, 21:40   #6
Themis99

 
Varsayılan

Acaba burada Yargıtay 'ın


Alıntı:
Hastanesince verilen 02/11/2006 tarihli raporu da değerlendirilerek söz konusu raporda zikredilen depresif anksiyöz duygulanımların meydana gelen cinsel saldırı olayına bağlı olup olmadığı, 5237 TCK'nın 102/5. maddesinde belirtilen beden veya ruh sağlığının bozulmasını ihtiva edip etmediği hususunun Adli Tıp Kurumunun ilgili İhtisas Kurulana sorularak, sonucuna göre hüküm tesis edilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,

Alıntı:
Mağdur hakkında ... Devlet Hastanesi tarafından verilen raporun yeterli olmadığı, bu nedenle en yakın Adli Tıp Kurumundan rapor aldırılması;

Alıntı:
uyuşturucu madde imal edilip edilmediği hususunda 14.04.1982 tarih ve 2659 sayılı Adli Tıp Kurumu Kanunu'nun 7. maddesi ile kurulmuş bulunan Adli Tıp Beşinci İhtisas Kurulu'ndan mütalaa alınarak, suç niteliğinin tayin ve takdiri gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde uyuşturucu madde imal etmek suçundan hüküm kurulması,
şeklide ki ve benzeri içtihatlarının da etkisi olabilir mi?
Yargıtay bir çok kararında Adli Tıp kurumundan görüş alınmasını yargılama açısından zorunlu kabul etmektedir. Ayrıca şimdi hatırlamadığım bir kararında, uzmanlık gerektiren bir konuda bilirkişi raporuna aykırı şekilde karar verilemeyeceğini hükme bağlamıştı.
Yargıtay'ın hakimler üzerinde ki denetim mekanizması da dikkate alınmalıdır.
Sadece bununla açıklamak,yada bu hususun da dile getirmek belki çok iyimser bir yaklaşım .

Bu durumda şunuda sorgulamak gerekmektedir.
Kararlarında hatalı olan,yasayı yanlış uygulayarak bir zarara sebebiyet veren hakimler yönünden nasıl bir hukuki süreç başlatılmalıdır? Ve bunu kim yada kimler başlatmalıdır?
Saygılar.
Old 07-11-2008, 22:39   #7
Doç. Dr. Özge Yücel

 
Varsayılan

Hiçbir Yargıtay kararı yasanın önüne geçemez, geçmemeli!

Bu olayda Adli Tıp Kurumu kadar bu kurumun hukuken sakat kararına dayanarak tahliye kararı veren mahkeme de sorumludur. Tüm sorumlular hakkında ceza ve disiplin soruşturmasının açılmasının gerekli olduğunu düşünüyorum. Bu olay sadece bir örnek, yozlaşmanın basına yansıyan yüzü ya yansımayanlar? Onları bilmiyoruz bile, hukukçular olarak bu olayın üzerine gitmemiz gerekir. Sessiz kalmamalıyız.
Old 08-11-2008, 13:09   #8
Themis99

 
Varsayılan

Size katılıyorum Özge hanım,
Elbette ki hiç bir şey yasanın önüne geçmemelidir.
Ancak, yukarıda da vurgulamaya çalıştığım üzere,bazı şeylerin bir şekliyle yasanın önüne geçtiğide,geçirilmeye çalışıldığı da göz ardı edilmemeli , birazda bu anlayışın yıkılmasına çalışılmalıdır.
Yerel mahkemecelerce verilen yerinde kararların, çoğu zaman Yargıtay 'dan bozularak döndüğü bilinmektedir.
Yargıtay'a hakim görüş, erkek egemen görüştür.
Ve bu görüş hukuk sistemimiz kadar yaşantımıza da işlemiştir.
Aslında temelde mevcut bu görüşle mücadele edilmelidir.
saygılar.
Old 10-11-2008, 21:53   #10
Doç. Dr. Özge Yücel

 
Varsayılan

İSTANBUL TABİP ODASI, H.Ü. LEHİNE RAPOR VEREN DOKTORLAR HAKKINDA SORUŞTURMA BAŞLATIYOR

İstanbul Tabip Odası Genel Sekreteri Doç. Dr. Hüseyin Demirdizen, H. Ü. Tarafından Cinsel İstismara Uğradığı İddia Edilen B.ç. Hakkında "Ruhsal Sağlığı Bozulmadığı" Yönünde Rapor Veren 6. İhtisas Kurulu Üyesi Doktorlar Hakkında Soruşturma Başlatacaklarını Söyledi.

İstanbul Tabip Odası Genel Sekreteri Doç. Dr. Hüseyin Demirdizen, H. Ü. tarafından cinsel istismara uğradığı iddia edilen B.Ç. hakkında "Ruhsal sağlığı bozulmadığı" yönünde rapor veren 6. İhtisas Kurulu üyesi doktorlar hakkında soruşturma başlatacaklarını söyledi. Demirdizen, gerekli incelemenin tamamlanmasının ardından Adli Tıp Kurumu hakkanda da suç duyurusunda bulunacaklarını ifade etti.

Türk Tabipler Birliği tarafından İstanbul Tabip Odası'nda düzenlenen toplantıda küçük yaşta bir kız çocuğuna cinsel istismar suçundan yargılanan H. Ü.'nün Adli Tıp Kurumu raporu sonrasında serbest kalmasının ardından hazırlanan "Çocukların Cinsel İstismarı Konusundaki Bilirkişilik ve Adli Tıp Kurumu" konulu rapor açıklandı. Türk Tabipler Birliği Başkanı Prof. Dr. Gencay Gürsoy'un başkanlık yaptığı toplantıya Adli Tıp Kurumu Uzmanları Derneği Başkanı Doç. Dr. Serhat Gürpınar, İstanbul Tabip Odası Kadın Komisyonu Başkanı Uzman Doktor Lale Tırtıl, İstanbul Tabip Odası Genel Sekreteri Hüseyin Demirdizen, Türk Tabipler Birliği Merkez Konseyi Üyesi Uzman Doktor Elif Kırteke katıldı. Toplantıda, H. Ü.'nün 14 yaşındaki B.Ç.'ye cinsel istismar suçlamasıyla yargılandığı davadan tahliye olmasını sağlayan Adli Tıp Kurumu Raporu değerlendirildi.

Medyeda kendilerine yönelik "H.Ü. olayında sessiz kaldılar" şeklindeki eleştirileri değerlendiren Türk Tabipler Birliği Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Gencay Gürsoy, olayın meydana gelmesinden raporun açıklanmasından iki gün sonra toplantı düzenleyerek olayı gündemlerine aldıklarını söyledi. Adli Tıp Kurumu'nun özerk bir yapıya sahip olması gerektiğini belirten Gürsoy, üniversite hastanelerinden yeterince faydalanmayan kurumun bağımsız ve etkilerden raporlar çıkaramamasının endişe verici olduğunu söyledi. Gürsoy, parti programında Adli Tıp Kurumu'nun özerkleştireceğini açıklayan hükümeti de gerekli düzenlemeleri yapmadığı için eleştirdi.

Raporun hazırlanış hızını da eleştiren Gürsoy, "Raporun bu kadar hızlı çıkması da endişe vericidir. Bilindiği gibi rapor toplam 3 gün, mesai saati olarak da 1 gün içinde hazırlanmıştır." ifadesini kullandı.

Cinsel istismar mağduru B.Ç. ile ilgili raporu hazırlayan Adli Tıp Kurumu 6. İhtisas Kurulu'nda çocuk psikiyatrisi uzmanı bulunmadığı eleştirisinde bulunan İstanbul Tabip Odası Genel Sekreteri Hüseyin Demirdizen kurulun çocuk istismarı ve ruhsal sonuçlarını değerlendirecek yapıya sahip olmadığını söyledi. Raporda psikametrik testlerin sonuçlarının yer almadığını belirten Demirdizen ve sürecin bir parçası olan anne baba görüşmesi ve değerlendirmesinin de raporda yer almamasının eksiklik olduğunu ifade etti. Demirdizen, raporda çocuğun okuldaki ilişkileri, ders başarısı, arkadaş ilişkileri hakkında bilginin de yer almadığına dikkat çekti.

Cinsel saldırı ve istismar konularındaki yasal eksikliklere de dikkat çeken Demirdizen, "Bu konu uzmanlar ile birlikte hızla ele alınmalı ve gözden geçirilmelidir. Söz konusu dava; Çocuk Hakları Sözleşmesi'ne imza atılmış olmakla birlikte iç hukukta gerekli düzenlemelerin tamamlanmadığı ,uygulamalıdır çocuğun yararını önceleyecek şekilde yapılandırılmadığını ortaya koymuştur. " ifadelerini kullandı.

Adli Tıp Kurumu'nun raporun ihtiyaç duyduğu insan gücünü bulundurmadığını söyleyen Demirdizen, konu hakkındaki incelemelerin devam ettiğini belirtti. Demirdizen, incelemelerinin tamamlanmasının ardından Adli Tıp Kurumu hakkında idari yönden suç duyurusunda bulunabileceklerini aktardı. 6. İhtisas Kurulu üyesi doktorlar hakkında soruşturma başlattıklarını belirten Demirdizen, soruşturmanın ardından soruşturmanın ardından üye doktorlar hakkında gerekenin yapılacağını sözlerine ekledi.

(CİHAN)

http://www.haberler.com/istanbul-tab...-veren-haberi/
Old 10-11-2008, 22:00   #11
Doç. Dr. Özge Yücel

 
Varsayılan

"H.Ü.'ye dair rapor kanuna aykırı"

Türk Tabipleri Birliği'nin çağrısıyla bir araya gelen 5 uzmanlık derneği, yazar H. Ü.'nün cinsel istismar davasına ilişkin Adli Tıp Kurumu 6. İhtisas Kurulu'nun verdiği raporu kanuna aykırı bularak, tıbbi ve hukuki açıdan kabul edilemeyeceği sonucuna vardı.

Türk Tabipleri Birliği (TTB), Adli Tıp Uzmanları Derneği, Türk Pediatri Kurumu, Adolesan Sağlığı Derneği, Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı Derneği ve Türkiye Psikiyatri Derneğince hazırlanan "Çocukların Cinsel İstismarı Konusunda
Bilirkişilik ve Adli Tıp Kurumu Raporu", İstanbul Tabip Odası'nda düzenlenen basın toplantısıyla kamuoyuna açıklandı.

TTB Başkanı Prof. Dr. Gençay Gürsoy, bu konuyla ilgili 4'üncü basın açıklamasını yaptıklarını belirterek, son basın açıklamasında biçim açısından raporun "defolarını", bilimsel kriterlere uygun olmayan taraflarını dile getirdiklerini ifade etti.

Gürsoy, bunlardan ilkinin Adli Tıp Kurumu'nun yapısı olduğunu hatırlatarak, "Adli Tıp Kurumu, özerk olması gereken, bağımsız olması gereken bir kurum iken bugün siyasi iktidarın güdümünde, siyasi iktidarın emrinde, -en azından yapısal olarak- bir kurumdur" dedi.

Özerk olmayan, siyasi etkiye açık bir kurumda bağımsız ve etkilerden uzak raporlar çıkması konusundaki endişelerin bugün de devam ettiği görüşünü savunan Gürsoy, ikinci konu olarak da raporun "alışılmışın dışında hızla çıkması gerçeğini" vurguladıklarını anlattı.

Gürsoy, bir diğer biçimsel faktörün, raporu hazırlayan 6. İhtisas Kurulu'nun içinde çocuk psikiyatrisi uzmanı bulunmayışı olduğuna dikkati çekerek, "Bu olayda çocuk söz konusu olduğuna göre ve çocuğun ruhsal durumu söz konusu olduğuna göre, cinsel bir travma söz konusu olduğuna göre, çocuk psikiyatrisinin bulunmadığı bir uzmanlık kurulundan çıkan raporun geçersiz olması gerekir" diye konuştu.

İçerik olarak da psikometrik değerlendirmeyle ilgili ruhsal durumun nesnel ölçütlere olabildiği kadar uygun yöntemlerle değerlendiren testlerin yapıldığıyla ilgili herhangi bir bilginin bulunmadığına işaret eden Gürsoy, çocuğun anne babasından, okulundan, çevresinden, çocuğun ruhsal durumunu belli edecek davranışlar konusunda bilgi alınmadığını gördüklerini aktardı.

Gürsoy, "Bütün bunlar, raporun vardığı sonucun bilimsel bakımdan yeterli, tutarlı olmadığı görüşünü bize vermiş oluyor" dedi.

"Yeniden değerlendirme yapması gerektiği açık"

İstanbul Tabip Odası Genel Sekreteri Hüseyin Demirdizen de 3 bölümden oluşan 20 sayfalık raporun muhatap kurumlarla paylaşılacağını dile getirerek, raporu basın mensuplarına açıkladı.

Raporda, istismara uğrayan çocuğun durumunu anlatmaması, çelişik ifadeler vermesinin bu durumdan etkilenmediği anlamına gelmeyeceği belirtilerek, çocuğun uğradığı fiziksel, cinsel ve/veya ruhsal istismar açısından klinik olarak değerlendirilmesinin hafife alınmaması gereken, bilgi ve deneyim gerektiren özgün bir süreç olduğu vurgulandı.

Çocuğun istismara uğrayıp uğramadığının sağlıklı bir biçimde değerlendirebilmek için onunla güven ilişkisi kurulması gerektiğine yer verilen raporda, "Bütün bu konular, çocuk istismarını değerlendirebilmek konusunda özellikle eğitilmiş bir çocuk ruh sağlığı ve hastalıkları uzmanının varlığını gerektirmektedir" denildi.

Konu yargıya geçtiğinde, çocuğun yargılanma sürecinde yaşadıklarının da "travmatik" olduğuna işaret edilen raporda, istismara maruz kalan çocuğun hukuki sürecinde genellikle emniyet, savcılık, adli tıp ve mahkeme aşamaları izlendiği, genellikle istismarın varlığını ve etkilerini nesnel olarak değerlendirebilecek bir uzmana ulaşılabildiğinde bile çocuğun yeterince korkmuş veya korkutulmuş, aklı karışmış duruma geldiği anlatıldı.

Raporda, şunlar kaydedildi:

"Yasal düzenlemede 103. maddenin 6. bendinde yer alan ruhsal bozukluk kriteri, uygulamacılar tarafında yasada açıkça belirtilmemiş olmakla birlikte kalıcı bir hasar biçiminde yorumlanmakta, basın dahil olmak üzere halk tarafından ise basit bir etki olarak algılanmakta, dolayısıyla da uzmanların yaptıkları inceleme sonrasında 'bozukluk meydana gelmemiştir veya bozukluk saptanmamıştır' denmesi, 'çocuk bu olaydan etkilenmemiştir' biçiminde yorumlanmaktadır.

Dolayısıyla 103/6. maddede belirtilen ağırlaştırıcı sebep olacak ruhsal zarardan ne anlamak gerektiği üzerine bir uygulama birliği olmaması nedeniyle ilgili bilim alanlarının ve hukukçuların yeniden değerlendirme yapması gerektiği açıktır."

"Hekimler çok iyi bilmedikleri konularda ikna ediliyor"

2659 sayılı Adli Tıp Kurum Kanunu'nun "... şu kadar ki tetkik edilecek konu ilgili uzman üye hazır bulunmadıkça müzakere edilemez" maddesine atıfta bulunulan raporda, "Açık olarak görüldüğü gibi, çocuk psikiyatrisi hazır
bulunmadan çocuğun cinsel istismarı ile ilgili bir vakanın 6. Adli Tıp İhtisas Kurulu'nda muayenesinin yapılması ve rapor hazırlanması, 2659 sayılı Adli Tıp Kurumu Kanunu'na aykırıdır ve bu şekilde hazırlanmış bir rapor hem tıbbi hem de hukuki açıdan bilirkişi raporu olarak kabul edilemez" denildi.

Raporda, kurulların değişik uzmanlık alanlarında hekimlerden oluşsa da kurulun tartıştığı olguların çoğunun, hekimlerin aynı anda hepsinin bilgi alanına girmediği vurgulanarak, "Öte yandan kurul raporunun sonunda tüm üyelerin imzası vardır. Kısacası, hekimler çok iyi bilmedikleri konularda da konuyu bilen kurul üyesi tarafından 'ikna edilmekte', oyları bu doğrultuda kullanmaktadır" ifadesine yer verildi.

Söz konusu raporun 3 günde "hatta neredeyse 1 günde" çıkarıldığı savunulan raporda, "Bu durum ilgili raporlaştırma sürecine 'müdahale edildiği', 'sanığın korunduğu' kuşkularını doğurmaktadır" görüşü aktarıldı.

Kurulun kararının bilimsel verilere dayanmadığı görüşü ifade edilen raporda, şöyle devam edildi:

"Adli Tıp Kurumu 6. İhtisas Kurulu, hekimliğin temel kuralına riayet etmemiş, tedavi gerektiren bir olgu hakkında yetkisi olmadığı halde ve yetkili uzmanlardan yardım almadan tedaviyi gerektirecek bir durum olmadığı kararına varmıştır.

Kurulun B.Ç için hazırladığı rapor, gerek raporun hazırlandığı ortamın çocuk açısından yeni travmalara meydan vermeyecek güvenli bir ortamda ve bu konuda uzman kişiler tarafından yapılmamış olması, çocuğun muayene dışındaki davranışlarına yönelik verilerin toplanmamış olması, var olan diğer verilerin ise doğru değerlendirilmediği, bilimsel niteliklere haiz bir bilirkişi raporu olmaktan son derece uzaktır."

"Soruşturma başlatacağız"

Bu arada, basın mensuplarının sorularını da yanıtlayan Hüseyin Demirdizen, hekimlik uygulamalarının mesleki ve etik açıdan değerlendirilmesinin tabip odalarının görev alanına girdiğini hatırlatarak, içinde bulundukları heyetin oluşturduğu raporla, söz konusu raporun düzenlenmesinde hem mesleki, hem etik sorunlar olduğunu belirttiklerini kaydetti.

Demirdizen, "Dolayısıyla bunun gereği olarak 2 şey yapılacaktır. Bir tanesi Adli Tıp Kurumu hakkında raporların ihtiyaç duyduğu insan gücünü bulundurmayarak ya da bu nolanaktan yararlandırmayarak, idari bir ihmal yerine getirmiş olması nedeniyle bu konuda değerlendirmemiz sürüyor. Eğer gerçekten açık olursa, bir suç duyurusunda bulunacağız" dedi.

Hüseyin Demirdizen, "Bunun yanı sıra raporumuzla birlikte burada bir ihmal ve özensizlik olduğu ortada. Dolayısıyla burada bulunan arkadaşlarımız hakkında bir soruşturma başlatacağız. Bu soruşturmanın sonucuna göre de ihmal düzeyi, özensizlik düzeyi ve hatanın boyutuyla ilgili olarak da ortaya çıkacak bilginin sonunda arkadaşlarımızla ilgili gerekli işlemler de tamamlanmış olacak" diye konuştu.


http://cnnturk.com/2008/turkiye/11/1...9.0/index.html
Old 12-11-2008, 14:23   #12
Doç. Dr. Özge Yücel

 
Varsayılan

SABİH KANADOĞLU: 'BEN H.Ü.'YÜ TAHLİYE ETMEZDİM'

Küçük yaştaki kıza cinsel tacizde bulunmak suçundan önce tutuklanan, sonra da serbest bırakılan yazar H. Ü. olayında dinin sekse alet edildiğini iddia eden Kanadoğlu, "Din ticarete ve siyasete alet ediliyordu, bunu biliyorduk, bunu çok gördük. Ama sekse alet edildiğini ilk kez gördük" diyerek konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Bu tahliye, beraat etti anlamına gelmez. Ağır Ceza Mahkemesi başkanlığı yıllarca yapmış kişi olarak ben H.Ü.'yü tahliye etmezdim. Ağır Ceza Mahkemesi doğrudan doğruya inanmadığı takdirde bu Adli Tıb'bın dairelerinden birinin kararını bu raporu Adli Tıp Genel Kurulu'na gönderir. Genel Kurul'dan rapor alınır. Onun sonucuna göre de karar verilebilirdi. Dinin siyasete alet edildiğini çok gördük, dinin sekse alet edildiğini ilk defa görüyoruz. Bunu öğrendik. Bir insanın ne kadar alçalabileceğini gördük. Siyasi çıkarlar yüzünden hangi melun kişilerin de el üstünden tutulmaya devam ettiğini gördük. 'Her musubette bir hayır vardır' derler, bunu da öyle kabul edelim. İnşallah cezasını çeker."

http://www.aktifhaber.com/news_detail.php?id=192636
Old 13-11-2008, 17:03   #13
Doç. Dr. Özge Yücel

 
Varsayılan

Serhat, Elif ve Lale'nin yanındayız.
Sevgili Arkadaşlar,
Türk Tabipleri Birliği, İstanbul Tabip Odası, Adli Tıp Uzmanları Derneği, Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı Derneği, Adolesan Sağlığı Derneği, Türk Pediatri Kurumu’nun birlikte yaptığı
basın açıklamasına; katıldıkları için ATUD Başkanı Doç. Dr. Serhat Gürpınar, Uz. Dr. Elif Kırteke (aynı zamanda TTB Merkez Yönetim Kurulu üyesi) ve Uz. Dr. Lale Tırtıl (aynı zamanda TTB Merkez Delegasyonu üyesi) hakkında Adli Tıp Kurumu soruşturma açıp savunmalarını istemiş. Bu antidemokratik tutumu kınıyor, arkadaşlarımıza destek vermenizi diliyorum.
Selamlar..
Sermet Koç.
(E-postama gelen iletiyi aktardım.)
Old 13-11-2008, 21:17   #14
Doç. Dr. Özge Yücel

 
Varsayılan

Adli Tıp Kurumu 3 adli tıp uzmanı hakkında soruşturma açtı



İstanbul Adli Tıp Kurumunun, yazar H. Ü.'nün "çocuğun cinsel istismarı" suçundan yargılandığı davada verdiği rapor hakkında inceleme ve soruşturma yapan Türk Tabipleri Birliğinin (TTB) görüşlerini
kamuoyuyla paylaşmak için düzenlediği basın toplantısına katıldıkları gerekçesiyle 3 adli tıp uzmanı hakkında soruşturma açtığı bildirildi. Bursa Tabip Odası Başkanı Dr. Bülent Aslanhan, yaptığı yazılı açıklamada,
TTB’nin, Adli Tıp Kurumunun verdiği raporda imzası bulunan hekimler hakkında bir süre önce inceleme ve soruşturma başlattığını, soruşturma sonucunda görüşlerini basın toplantısında kamuoyuyla paylaştığını anımsattı.
Dr. Aslanhan, şunları kaydetti:
"Açıklama sonrasında, Adli Tıp Kurumunun H. Ü. olayıyla ilgili basın açıklamasına katıldıkları için 3 adli tıp uzmanı hakkında soruşturma açtığını öğrenmiş bulunmaktayız. TTB, İstanbul Tabip Odası, Adli Tıp Uzmanları
Derneği (ATUD), Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı Derneği, Adolesan Sağlık Derneği, Türk Pediatri Kurumu’nun birlikte yaptığı basın açıklamasına katıldıkları için ATUD Başkanı Doç. Dr. Serhat Gürpınar, Uzm. Dr. Elif Kırteke (TTB Merkez Yönetim Kurulu Üyesi) ve Uzm. Dr. Lale Tırtıl (TTB Merkez Delegasyonu Üyesi) hakkında Adli Tıp Kurumu soruşturma açıp savunmalarını istemiştir. Bu antidemokratik tavrı kınıyoruz."
Meslektaşlarının "iyi hekimlik değerleri" için çaba gösterdiklerini, bu değerleri önemseyen çok geniş bir hekim topluluğunun desteğine sahip olduklarını belirten Aslanhan, açıklamasında "Bursa Tabip Odası olarak meslektaşlarımız hakkında soruşturma başlatılmasını kınıyoruz. Arkadaşlarımızın yalnız olmadıklarını, bunu uygulayanların yaptıklarından yaşam boyunca utanacaklarını ilan ediyoruz" ifadesine yer verdi.
http://www.milliyet.com.tr/Yasam/SonDakika.aspx?aType=SonDakika&ArticleID=1015802&D ate=13.11.2008&Kategori=turkiye&b=Adli%20Tip%20Kur umu%203%20adli%20tip%20uzmani%20hakkinda%20sorustu rma%20acti

http://www.aa.com.tr/index2.php?opti...7390&aauserid=
Old 15-12-2008, 21:52   #15
Doç. Dr. Özge Yücel

 
Varsayılan

(Tıp Hukuku E-posta Grubundan yazarın izniyle aktarılmıştır.)

H. Ü. olayı ve Adli tıp tartışmalarında konunun ne yazık ki Çocuk ruh sağlığı ile ilgili ve esas ele alınması gereken kısmı yeterince tartışılmadı. Hatta önemsiz gibi göründü. Çocuk ruh sağlığı ve hastalıkları uzmanlarının sayısının çok az ve seslerinin cılız çıkması konunun hekimler arasında bile bir adli tıp yapılanma sorunu olarak görülmesini doğurmuş gibi görünüyor. Çocuk akıl sağlığı ve rehberliği derneğinin konu hakkında görüşünü aşağıda bulabilirsiniz.
Saygılarımla
Dr. Mehmet Uhri


ÇOCUK RUH SAĞLIĞI NE DEĞİLDİR?

Çocuk ruh sağlığı çocuğun gelişimi gibi; her yaş döneminde değişip gelişen, deneyimlerle olgunlaşan her zaman dinamik çok aşamalı süreci kapsar. Bu süreç çocuğun içinde yetiştiği ailenin sosyokültürel özelliklerinden ve yaşadığı toplumun yapısından etkilenir. Bu etkilenmeler ile değişip şekillenen, olgunlaşan, yaşadığı aile ortamını da değiştiren dinamik bir süreçtir, çocuk ruh sağlığı.

Çocuğun ruh sağlığına etki eden her türlü örselenme bireyin tüm yaşamına olumsuz etkisi olabileceği gibi ailenin yaşantısını da etkileyebilir. Çocukluk çağlarında travma ruhsal, bedensel, bilişsel, sosyal ve akademik yaşantıda etkili olabilir. Ruhsal etkilenme sonucu sıklıkla akut stres belirtileri veya bozukluğu, travma sonrası stres belirtileri veya bozukluğu, yeme bozuklukları (özellikle cinsel istismar sonrası ),major depresyon bozukluğu görülebilir. Özellikle travma sonrası stres bozukluğu gelişen durumlarda çocuğun sosyal, bilişsel ve biyolojik yaşantıları olumsuz olarak etkilenir. Çocuklarda konsantrasyon kaybı akademik zorluklara ve okul zorluklarına yol açar. Cinsel istismarın erkek çocuklarda cinsel kimlik sorunlarına, kız çocuklarda ise jinekolojik bozukluklara zemin hazırladığı bilinmektedir. Major depresyonun sosyal içe çekilmede baş rol oynadığı görülmektedir. Çocukları travmaya maruz kalmış anne babaların da çeşitli ruhsal sorunlarla karşı karşıya kalacağı bilinmektedir. Sosyal dışlanmışlık ve uyumsuzluk gösteren bireylerin sayısının artmaması, gelecek neslin ruh sağlığının korunması çocukluk çağı travmalarının uygun şekilde ele alınması ve iyi rehabilite edilmesine bağlıdır.

Çocuk ruh sağlığı ve hastalıkları uzmanlık alanının Çocuk hastalıkları veya psikiyatri alanından bağımsız olarak şekillenmiş olması rastlantı değildir. Üstelik hekimlik uygulamalarının diğer branşlarından farklı olarak çocuk ruh sağlığı ve hastalıkları bireyin içinde yetiştiği aile ortamını da ele alıp aileyi de tedavi kapsamına dahil eden uygulamalara gereksinim duyar. Çocuk ruh sağlığı uygulamaları içinde koruyucu ruh sağlığı önemli bir alanı kapsar.

Çocukluk çağındaki bireylere yönelik kötü niyetli davranış ve uygulamalar söz konusu olduğunda tarafların yaklaşımları farklılık arz etmekte ve çoğu kez çelişmektedir. Çocuk yaştaki bireylere yönelik suç teşkil eden uygulamaların cezalandırılma sürecinde hukukun gerektirdiği açıklık ve şeffaflık bir zorunluluk olarak dayatılır. Mahkemelerin karar verebilmesi için suçun gerçekleşip gerçekleşmediği ve sürecin çocuğu nasıl etkilediği bilinmelidir. Bu süreç ne yazık ki travma yaşayan çocuğun tekrardan travmayı yaşamasına neden olabilir. Yaşanan olayı açıklığa kavuşturmak için gerek mahkemeler gerek bu konudaki uzmanlık örgütleri çok iyi organize olmalı, çocuğun ruh sağlığına daha fazla zarar vermeyen ve bilimsel verilere dayalı yaklaşım uygulanmalıdır.

Yaşadığı travmadan olumsuz etkilenmiş çocuktan yaşadıklarını mahkeme veya hekim heyeti önünde ayrıntılı olarak anlatmasını istemek ağır trafik kazası yaşamış ve ciddi zarar görmüş kişiden arabaya binip aynı kazayı tekrar yaşamasını istemek kadar riskli ve incitici olabilir. Hukukun bu konudaki yaklaşımı çocuk ruh sağlığı ve hastalıkları bakışı ile taban tabana zıttır. Hukuk, cezalandırma sürecinde adil olmak uğruna mağdur bireyin daha da mağdur edilmesine göz yumabilmektedir.

Üstelik çocuğun yaşadığı travmanın kendi ile birlikte ailesini de olumsuz etkileyeceği, tedavi ve rehabilitasyon süreçlerine çocuk ile birlikte anne babanın da dahil olacağı bilinmesine karşın bu konuda hekimlerin sesi ne yazık ki işitilmemektedir. Geçmişte çok örneğini gördüğümüz gibi çocuklara yönelik adli olaylarda da işlenen suçların cezasız kalmaması ve/veya toplum vicdanının zarar görmesinin önlenmesi amacıyla sosyal hukuk, birey haklarının önüne geçmekte ve toplum vicdanını yatıştırmak uğruna travma gören bireyin tekrar zarar görmesine neden olmaktadır.

Çocuk ruh sağlığı insan bedeni gibi en ince detayına kadar ölçülüp incelenebilen, bozulan kısımlarının yerine yenisi konulabilen veya ilaçlarla kolaylıkla tedavi edilebilen statik bir yapı değildir.

Çocuk ruh sağlığı ve hastalıkları uzmanlığı ise bireyi, içinde yetiştiği aile ve toplumdan izole edilerek değerlendirilip yorumlayan uzmanlık dalı da değildir. Çocukluk çağı travmalarında olaya yaşanmış bitmiş anlık olay gibi bakmayıp toplumun pek çok kesiminden farklı olarak öncesi ve sonrası ile çocuğu ve aileyi topluma kazandırmaya çalışan uzmanlık dalıdır.

Ülkemizde çocuklara yönelik yaşanan olaylarda hukuki süreç aydınlatılırken konunun diğer adli tıp uygulamalarından bağımsız, doğrudan çocuk ve aileyi koruyan, yeni travmalara yol açmayan tümüyle çocuk ruh sağlığı ve hastalıkları eğitimi almış uzmanların kontrolünde yürütülmesi gerekmektedir. Hukuki süreçler sonucunda çocuk yaştaki birey ve ailesinin daha ağır yara almasına göz yuman sistemin ruh sağlığı bozuk, topluma küskün bireyler oluşturmasını önlemek önceliğimiz olmalıdır. Bu amaçla yapılması gereken konuya uygun bilirkişilik makamının hukuki süreçlerden arındırılıp tümüyle hekim bakış açısına özellikle çocuk ruh sağlığı ve hastalıkları uzmanlarına bırakılmasının sağlanmasıdır.



Çocuk Akıl Sağlığı ve Rehberliği Derneği Yönetim Kurulu adına

Dr. Mehmet Uhri



Not: Çocuk akıl sağlığı ve rehberliği derneği (ÇAREDER) İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Çocuk Psikiyatrisi kliniğinin kurucusu Prof. Dr. Rıdvan Cebiroğlu Prof. Dr. Fahrettin Kerim Gökay, Prof. Dr. İhsan Şükrü Aksel, Prof. Dr. Özcan Köknel’in kurucu üye olarak katılımlarıyla 1969 yılında oluşturulmuştur. Çocuk ruh sağlığı, gelişimi ve hastalıkları yanı sıra aile terapileri uygulamaları ile kamu yararına hizmet veren sivil toplum kuruluşu olarak görev yapmaktadır. Daha fazla bilgi için; www.ailerehber.org
Old 16-12-2008, 22:08   #16
Doç. Dr. Özge Yücel

 
Varsayılan

Bursa 4. Ağır Ceza Mahkemesi, 14 yaşındaki B.Ç'nin "H.Ü. tarafından kendisine karşı işlenen fiilden dolayı bedensel ve ruhsal sağlığının bozulup bozulmadığı yönünde" Adli Tıp Genel Kurulu'na gönderilip yeniden rapor düzenlenmesini kararlaştırdı.

Davanın bugünkü duruşmasında, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu (SHÇEK) adına davaya katılan avukat Selma Ergüner Akalan ile Bursa Barosu'nca B.Ç'yi temsil etmek üzere görevlendirilen avukat Rezzan Alyanak'ın yerine "yetki belgesi" ile duruşmada hazır bulunan avukat Nevin Canbaz, B.Ç. hakkında daha önce görüşünü bildiren Adli Tıp 6. İhtisas Kurulu'nun raporunda çocuk psikoloğunun imzasının olmaması nedeniyle raporun "yok" hükmünde sayılması inancında olduklarını belirtti.

Uludağ Üniversitesi'nden (UÜ) verilen raporun da Türk Ceza Kanunu'nun (TCK) "çocukların cinsel istismarı" suçunu kapsayan 103. maddesinin "Suçun sonucunda mağdurun beden veya ruh sağlığının bozulması halinde 15 yıldan az olmamak üzere hapis cezasına hükmolunur" hükmünü kapsayan 6. fıkrası açısından eksik olduğunu öne süren iki avukat, yeniden rapor alınmasını talep etti.

Cumhuriyet Savcısı Abdüllatif Yüksel de mütalaasında, mağdur B.Ç'nin kendisine karşı işlendiği iddia edilen cinsel saldırı nedeniyle ruh sağlığının TCK'nin 103/6. maddesinde tanımı yapıldığı şekilde, bozulup bozulmadığı yönünde Adli Tıp Genel Kurulu'ndan rapor aldırılmasını istedi.

Talepleri değerlendiren mahkeme heyeti, "Mağdur B.Ç'nin, sanık H.Ü. tarafından kendisine karşı işlendiği iddia olunan fiilden dolayı TCK'nin103/6. maddesi açısından beden ve ruh sağlığının bozulup bozulmadığı yönünde Adli Tıp Genel Kurulu'na gönderilerek, bu yönde rapor aldırılmasına" karar verdi.

Tutuklama talepleri reddedildi

Mudanya ilçesinde 26 Nisan'da düzenlenen operasyon kapsamında "çocuğun cinsel istismarı" suçundan haklarında dava açılan yazar H.Ü. ve mağdur çocuğun annesi L.Ç.'nin yargılanmasına devam edildi.

Bursa 4. Ağır Ceza Mahkemesindeki davanın bugünkü duruşmasına, ikinci duruşmada tahliye edilen tutuksuz sanıklar H.Ü. (76) ve L.Ç. (36) katıldı.

Mağdur çocuğun katılmadığı duruşmada, B.Ç'nin babası B.Ç. ile Bursa Barosunca mağdur çocuk için atanan avukat Rezzan Alyanak'ın yerine Nevin Canbaz, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumunu (SHÇEK) temsilen Muhakemat Müdürlüğü avukatı Selma Ergüner Akalan, H.Ü.'nün avukatları Emir Ali Kavu, Bülent Demir ve Bayram Sabah hazır bulundu.

Türkiye Barolar Birliği (TBB) Yönetim Kurulu üyesi Canan Şener, Türkiye Barolar Birliği Kadın Hukuku Komisyonu (TÜBAKKOM) üyeleri Harika Levent, Şerife Arıcı Yıldız, Sinem Şimşek, Sibel Uğuz, ATAK Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Leyla Özlem Demir duruşmaya müdahil olmak istediklerini belirten dilekçelerini mahkeme heyetine sundu.

Mahkeme heyeti başkanı Kadir Ünal, duruşmanın başında, mağdur B.Ç'nin İnegöl Devlet Hastanesinde doğduğuna ilişkin protokol defterinin onaylı örneğinin mahkemeye ulaştığını ve dava dosyasına konulduğunu, ayrıca bu konuda Bursa Devlet Hastanesinden istenen ve "şahsın genel görünümüne ve beden yapısına göre yaşının nüfus kaydına uygun olduğunu" bildiren raporun da evraka eklendiğini bildirdi.

Avukatlar Nevin Canbaz ve Selma Ergüner Akalan, Adli Tıp 6. İhtisas Kurulunun raporunda çocuk psikoloğunun olmaması nedeniyle raporun "yok" sayılmasını, Uludağ Üniversitesinden verilen raporun da eksik olması nedeniyle yeniden rapor alınmasını talep etti.

Canbaz, ayrıca, TCK'nin 109. maddesi açısından ek iddianame düzenlenmesi ve sanıkların tutuklanmasını istedi.

Cumhuriyet Savcısı Abdüllatif Yüksel, mütalaasında, mağdur B.Ç'nin kendisine karşı işlendiği iddia edilen cinsel saldırı nedeniyle ruh sağlığının TCK'nin 103/6. maddesinde tanımı yapıldığı şekilde bozulup bozulmadığı yönünde Adli Tıp Genel Kurulundan rapor aldırılmasını istedi.

Uludağ Üniversitesi (UÜ) Sağlık Uygulama Araştırma Müdürlüğünün medyada kendi raporlarına atıfta bulunularak yayınlar yapıldığını, bu haberlerin medyada yer alış biçimi itibarıyla mağdur ve benzeri durumdaki çocuklara zarar verebileceği gerekçesiyle yayın yasağı konulması yönünde talepte bulunduğunu anımsatan Yüksel, talebin reddedilmesini istedi.

Savcı Yüksel, avukat Nevin Canbaz'ın sanıkların tutuklanması yönündeki isteminin de reddedilmesini talep etti.

Mahkeme heyeti, B.Ç.'nin sanık H.Ü. tarafından kendisine karşı işlendiği iddia olunan fiilden dolayı TCK'nin 103/6. maddesi açısından beden ve ruh sağlığının bozulup bozulmadığı yönünde Adli Tıp Genel Kuruluna gönderilerek bu yönde rapor alınması karar verdi.

Davaya müdahil olma yönünde talepte bulunan CHP İzmir Milletvekili Canan Arıtman, TBB Yönetim Kurulu Üyesi Canan Şener ve TÜBAKKOM üyeleri, ATAK Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Leyla Özlem Demir'in taleplerinin reddini kararlaştıran mahkeme heyeti, SHÇEK'nin müdahil olma talebini ise kabul etti.

B.Ç.'nin avukatı Nevin Canbaz'ın ek iddianame düzenlenmesi yönündeki talebinin değerlendirilmesi için de sanıkların eylemlerinin TCK'nin 109. maddesi açısından ek iddianame düzenlenip düzenlenmeyeceği konusunda dosyanın cumhuriyet savcısına bırakılmasına (tevdi edilmesine) karar verdi.

Her iki sanık hakkındaki tutuklama talebi mahkeme heyeti tarafından reddedildi. Mahkeme başkanı Kadir Ünal, sanıklar H.Ü. ve L.Ç.'ye bir sonraki duruşmada hazır bulunmaları yönünde uyarıda bulundu.

Ünal, sanıkların duruşmaya katılmamaları halinde haklarında yakalama müzekkeresi çıkarılacağını söyledi.

Duruşma, eksik evrakın tamamlanması için ertelendi.

http://cnnturk.com/2008/turkiye/12/1...1.0/index.html
Old 20-12-2008, 14:31   #17
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

Üzmez raporu Adli Tıp'ta başkan değiştirdi 19 Aralık 2008






Adalet Bakanı Şahin, Hüseyin Üzmez'in cinsel istismar davasındaki raporu veren Adli Tıp Kurumu'na bağlı 6. İhtisas Kurulu'nun başkanının değiştirildiğini, kurula bir de çocuk psikiyatristi atandığını açıkladı. Şahin, "14 yaşındaki B.Ç. hakkındaki Bursa'dan geri gönderilen raporu bu yeni heyet inceleyecek" dedi.


CNN Türk'teki Ankara Kulisi programına katılan Bakan Şahin, 6. İhtisas Kurulu başkanlığına çocuk psikiyatristi Prof. Dr. Bayram Mert Savrun' un getirildiğini belirtti.

Eski başkan Cemal Yalçın Ergezer ise, Adli Tıp Kurumu 4. İhtisas Kurulu'na üye olarak atandı.

Kurulda çocuk psikiyatristinin olmaması da eleştirilere neden olmuştu. Bakan Şahin, Doç. Dr. Ayten Erdoğan'ın da kurulun çocuk psikiyatristliği görevine getirildiğini söyledi.

Şahin, "Ben yeni heyetin bu konularda çok daha hassas davranacağını, kamuoyunun desteğini alacağını düşünüyorum" diye konuştu.

http://www.hurriyet.com.tr/gundem/10606551.asp?gid=229
Old 28-01-2009, 19:34   #18
Doç. Dr. Özge Yücel

 
Varsayılan

Basın Açıklaması 27.01.2009

ADLİ TIP KURUMU İHTİSAS KURULLARI’NIN FAALİYETLERİ
ACİLEN DURDURULMALIDIR

...
TTB, ATK’yla ilgili kamuoyunda oluşan yaygın ve son derece olumsuz kanaati ortadan kaldırmak ve adli tıp hizmetlerini hizmetin gerektirdiği saygınlığa ve güvenilirliğe kavuşturmak için aşağıda yer alan altı tedbirin sırasıyla ve zaman geçirilmeksizin hayata geçirilmesini kaçınılmaz kabul etmektedir:

1-Bilimselliğini, tarafsızlığını ve güvenilirliğini tamamen kaybettiği açık olan ATK İhtisas Kurulları’nın faaliyetleri acilen durdurulmalıdır.

2- Yaklaşık altı yılı doldurmakta olan görev süreleri boyunca izledikleri tutumlarla ATK’nın bugünkü güven vermeyen durumundan birincil derecede sorumlu olan; üstelik hiçbir eğitici nitelikleri olmadığı halde Türkiye’deki en büyük adli tıp uzmanlık eğitimi kurumunu yönetmeye devam eden mevcut ATK yöneticileri derhal görevlerinden alınarak yerlerine bilimsellikleri, tarafsızlıkları ve güvenilirlikleri tartışmalara yol açmayacak yeni yöneticiler atanmalıdır.

3- Başta en tartışmalı raporlara imza atan 3. ve 6. İhtisas Kurulları’nın üyeleri olmak üzere bütün İhtisas Kurulu üyeleri görevlerinden alınmalıdır.

4- Görevi gereği bağımsız olması gereken ATK İhtisas Kurullarına üye olarak atanmak için tanımlanmış hiçbir bilimsel ve objektif kriter yoktur. Atamalar tamamen siyasi otoritenin tercihi ile yapılmaktadır ve bu durum atamalarda bilimsel liyakatten çok siyasi otoriteye yakınlığın gözetildiği endişe ve eleştirilerine yol açmaktadır. ATK gibi son derece önemli bir bilirkişilik kurumunun siyasi iktidara bağlı olması ve onun tarafından şekillendirilmesi hiçbir biçimde kabul edilemez. Bu duruma son vermek için ATK İhtisas Kurulları üyeliğine atanma süreci şeffaf hale getirilmeli; atanma için gerekli bilimsel ve objektif koşullarla atama yapılacak kadrolar belirlenerek önceden ilan edilmeli ve atanma işlemleri ÖSYM tarafından yapılacak sınavın sonuçlarına göre gerçekleştirilmelidir.

5- 4810 sayılı Adli Tıp Kurumu Kanunu değiştirilerek ATK’nın özerk bir yapıya kavuşması ve Türkiye’deki adli tıp hizmetlerinin yeniden organizasyonu için gerekli çalışmalar ilgili meslek odaları ve uzmanlık dernekleriyle işbirliği yapılarak başlanmalıdır.

6- Bu süreçte adli tıp hizmetlerinin aksamaması için ATK İhtisas Kurulları’nın elinde bulunan dosyalar bilirkişilik görüşü oluşturmaları için tıp fakültelerinin ilgili birimlerine gönderilmelidir.

Kamuoyuna saygılarımızla duyururuz.


TÜRK TABİPLERİ BİRLİĞİ
MERKEZ KONSEYİ

http://www.ttb.org.tr/index.php/habe...alari/1422-atk
Old 20-02-2009, 20:09   #19
Doç. Dr. Özge Yücel

 
Varsayılan

Adli Tıp Kurumu Başkanı görevinden alındı 20 Şubat 2009






Çok sayıda tartışmalı karara imza atan Adli Tıp Kurumu Başkanı Keramettin Kurt, Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin tarafından görevinden alındı.


Adli Tıp Kurumu, işkence gören gençlere 'sağlam' raporu düzenlemek, 14 yaşındaki kıza cinsel istismarda bulunmakla yargılanan gazeteci Hüseyin Üzmez davasındaki 'mağdurun fizikî ve ruhî zarar görmediği' şeklindeki raporuyla tartışmalara sebep olmuştu. Bakan Şahin, Üzmez kararında imzası bulunan 6. İhtisas Kurulu'nun başkan ve 2 üyesini değiştirerek Adli Tıp'a ilk neşteri vurdu. Son operasyonda görevden alınan Keramettin Kurt, 2003 yılından bu yana kurumun başındaydı.



Adli Tıp, 3. İhtisas Dairesi Başkanı Nur Birgen'in Susurluk Davası hükümlüsü eski Özel Harekat Dairesi Başkan Vekili İbrahim Şahin'e verdiği 'sürekli hasta' raporuyla da tartışıldı. İşkence gören gençlere 'sağlam' raporu verdiği için meslekten men cezası alan Birgen, 2003'teki raporuyla İbrahim Şahin'e af yolunu açmıştı. Adalet Bakanı, Hüseyin Üzmez'in tahliyesine sebep olan raporu veren 6. İhtisas Kurulu'nun başkan ve 2 üyesini değiştirerek Adli Tıp'ta ilk operasyonu yapmıştı. En son Fahri Kasırga'nın genel seçimler nedeniyle adalet bakanı olduğu 2007 yılı Haziran ayında 4 yıllığına başkanlığa yeniden atanmıştı. Kurt, ilk olarak Cemil Çiçek'in adalet bakanı olduğu 2003 yılı Ocak ayında başkanlığa getirildi.

http://www.hurriyet.com.tr/gundem/11046800.asp
Old 17-04-2009, 11:16   #20
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

'Başka rapor çıkmaz'

4 ay önce göreve gelen Doç. Dr. Ayten Erdoğan, Üzmez davasının mağduru 14 yaşındaki B.Ç. için Genel Kurul’un yine ruh sağlığı bozulmamış yönünde rapor verecek olmasına tepki gösterip görevinden istifa etti
Vakit yazarı Hüseyin Üzmez (76) geçen yıl Mudanya’da 14 yaşındaki B.Ç’ye cinsel istismarda bulunduğu gerekçesiyle tutuklanıp, 25 yıla kadar hapis cezası istemiyle Bursa 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanmaya başlanmıştı. Ancak Adli Tıp Kurumu 6. İhtisas Kurulu’nun B.Ç için ’Ruh sağlığı bozulmamıştır’ yönündeki raporuyla Üzmez’in tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılması kamuoyunda infial uyandırmıştı. Bunun üzerine mahkeme 6. İhtisas Kurulu’-nun raporunu yok sayıp yeni bir rapor hazırlanmasını istemişti. Bu sırada gelen tepkiler nedeniyle Adli Tıp Kurumu’unda çocukların muayene edilebileceği özel aynalı oda kuruldu. Zonguldak Karaelmas Üniversitesi öğretim üyesi Doç. Dr. Ayten Erdoğan ise yeni üye olarak kurula atandı. Üzmez’in kaderini etkileyecek rapor öncesi istifa şoku yaşandı. 4 ay önce Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in ’oluruyla’ atanan çocuk psikiyatristi Doç. Dr. Erdoğan ruh sağlığı bozulduğu halde B.Ç yine için ’bozulmamıştır’ raporu verileceği için istifa ettiğini açıkladı. Erdoğan’ın çevresine “Kurul üyeleri B.Ç.’yi hayat kadını gibi görüyorlar. Bu nedenle ruh sağlığı bozulmamıştır diye rapor vermek istiyorlar” dediği öğrenildi.

Şok istifa

Erdoğan dün Adli Tıp Kurumu Başkanlığı’na verdiği dilekçesinde istifa gerekçelerini 27 maddede anlattı ve kurumdaki çarpıklıkları göz önüne serdi. Erdoğan, aynalı oda kurulmasına rağmen kurul üyelerinin taciz mağduru çocukları eski yöntemle muayene etme konusunda ısrarlı olduklarını belirtti. Adli Tıp’taki yüzlerce dava dosyasında çocuklar için uzman olmayan kişilerce ruh sağlığı bozulmamıştır raporu verildiği için çocukların örselendiğini söyledi. İşte Doç. Dr. Ayten Erdoğan’ın 7 sayfalık istifa dilekçesi özetle şöyle;

-Dava dosyasını tetkik ettiğimde cinsel istismar olayının var olduğu, ruh sağlığının bozukluğuna dair ilgili branştan raporun olduğu ve hem cinsel istismara uğrayan hem de annesi tarafından desteklenen bir çocukta bilimsel verilere göre ruh sağlığının bozulmaması mümkün görülmemektedir. Bu yöndeki tespit ve değerlendirmelerimi kurul üyelerine bildirmemden itibaren başta mağdureye ruh sağlığı bozulmamış raporu veren eski kuru üyeleri ve Adli Tıp’ta çalışan birçok üye ve yönetici tarafından eleştirilere ve yıpratmalara maruz kalmaktayım.

Adalet yanılıyor

Bu ortamda genel kurula girip vakayı sağlıklı bir şekilde değerlendirmem mümkün olmayacaktır. Tek çocuk psikiyatrist ve 40 kadar konu dışında branş hekiminin karar verdiği genel kuruldan mağdurenin ruh sağlığının bozulmadığı şeklinde rapor çıkartılacağı izlenimindeyim. Bu yöndeki raporların adaletin yanılmasına sebep olduğu açıkça görülmektedir.

Aynalı oda istemediler

Çocuğun tekrar tekrar örselenmemesini önlemek için ayrı bir odada çocuk psikiyatrisi uzmanı ile muayenesinin yapılması gerekmektedir. Sistem değişikliği yapmak istemeyen üyelerlerle aramdaki tartışmalar kırıcı boyutlara ulaştı. Eski sistemdeki gibi 15-20 kişinin ortasında muayene edilmesi ya da çocuğun muyane edildiği odaya uzmanlık alanları farklı olan 7 kurul üyesinin istediği zaman girip çocuğa istediği soruyu sormasının sağlanması talep edildi. 6.İhtisas Kurulu Başkanı Prof.Dr.Mert Savrun ve Doç.Dr.Ümit Gündoğmuş, aynalı oda muayene sisteminin kanuna aykırı olduğunu, diğer uzmanların da odaya girip istediği soruyu sorabileceklerini söylediler.

10 kez genital muayene

Yasalarda çocukların sürekli ifade vermesinin önüne geçilmektedir. Fakat uygulamada mağdur çocuklar bazen 6-7 kez çocuk ruh sağlığı uzmanı olmayan kişilere gönderilmekte, en son ise kuruma yollanmaktadır. Bir cinsel istismar olayında çocuk 10’a yakın kez genital ve ruhsal muayeneye gönderilmiştir. İnsan haklarına aykırı biçimde yapılan bu uygulamalara son verilmelidir.

Yine psikiyatristi olmayan heyetin karşısına çıktı

Yazar Hüseyin Üzmez’in cinsel istismarına uğradığı öne sürülen B.Ç, Adli Tıp Kurumu Genel Kurulu’nda muayeneden geçirilmek üzere İstanbul’a götürüldü. Bursa 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nin, “Sanık Hüseyin Üzmez tarafından kendisine karşı işlendiği iddia olunan fiilden dolayı Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 103/6. maddesi açısından beden ve ruh sağlığının bozulup bozulmadığı yönünde” Adli Tıp Kurumu Genel Kurulu’ndan hakkında rapor istediği 14 yaşındaki B.Ç, barındığı Sosyal Hizmetler Müdürlüğü’ne bağlı yurttan alınarak önce Bursa Adliye Sarayı’na getirildi. Mağdur çocuk, adliyedeki işlemlerin ardından sosyal hizmet uzmanları tarafından feribotla İstanbul’a, oradan da Adli Tıp Kurumu’na sevk edildi. B.Ç, Adli Tıp kurumunda görüşmeye tek başına alındığı öğrenildi.

‘Kayırılan vakalar var’

DOÇ. ERDOĞAN şu iddialarda bulundu: Kurul muayeneleri haftanın her günü bütün gün devam etmesine rağmen Kurul Başkanı Prof. Dr. Mert Savrun 3 yarım gün gelmekte. Bu da başka bir soruna yol açmıştır. Muayene salonunda 10-15 kişi bulunmakta ben onların ortasında mağdur çocukların anne babasını muayene ederken kimi sohbet etmekte, kimi gülüşmektedir. Kurulda tek çocuk psikiyatrisi olması dosyaların titizlikle değerlendirilmesini engelleyerek ve vakalarda hatalı karar verilmesi tehlikesini ortaya çıkarmaktadır. Randevulu olanların dışında her gün 5-10 çocuk vakası randevu almadan, birilerinin istediği üzerine muayeneye eklenmeye başlanmıştır. Bu durum bazı kayrılan vakaların araya sokulması tehlikesini de doğurmaktadır.
http://w9.gazetevatan.com/Kurul_BC_h...33621/1/Manset
Old 06-06-2009, 16:47   #21
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

05.06.2009
Yazar H.Ü.'in cinsel istismarına uğradığı ileri sürülen B.Ç. için Adli Tıp "Ruh sağlığı bozulmuştur" raporu verdi. Daha önce tam tersi kararla serbest bırakılan h.ü.yeniden cezaevine girebilir

Adli Tıp Genel Kurulu, yazar H.Ü.(76) cinsel istismarına uğradığı ileri sürülen 14 yaşındaki B.Ç. için bu kez tam tersi karar verdi. Kurulun "B.Ç.'nin ruh sağlığı bozulmuştur" kararı 15 yıl hapis istemiyle yargılanan Üzmez'e yeniden hapis yolunu açtı. Toplam 40 kişiden oluşan Adli Tıp Genel Kurulu, dün sabah erken saatlerde toplandı. İlk gündem maddesi olan B.Ç. olayını görüşen üyeler, İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesi'nin, "B.Ç.'nin ciddi düzeyde ruh sağlığı bozulmuştur. İstismara uğradığı kişi ve yerlerin psikolojik travmayı yeniden oluşturduğu bilindiği, çocuğun travma yaşadığı kişi ve ortamlardan uzak kalması gerekiyor" yönündeki raporunu görüştü. Görüşme sırasında tartışmalar yaşandı. Üyelerin büyük bir bölümü raporun onaylanması yönünde görüş bildirirken, karşı çıkan üyeler, "B,Ç.'nin ruh sağlığı, istismardan ziyade, olayın basında yer almasından dolayı bozulmuştur" diyerek itiraz etti. Ancak, tartışmalara rağmen Çapa'nın raporu, "oy çokluğuyla" onaylandı. B.Ç.'yi Çapa'da muayene eden psikyatrist Dr. Osman Abalı, genel kurul üyelerine muayenenin haricinde, 'ruh sağlığının bozulduğuna' yönelik bilgi verdi ve 37 kişinin katıldığı toplantıda 24 kişi 'İstismardan bozulmuştur' 13 kişi ise, 'İstismardan değil, olaylardan etkilenmiştir' görüşü bildirdiler. '

KAMU VİCDANI YARALANIR'
Aynalı odaya alınan B.Ç. yaklaşık bir saat, görevli psikiyatrın kontrolünden geçti. Kontrolü görüşme salonundaki ekrandan takip eden üyeler, kulaklıklı mikrofon taşıyan psikiyatr aracılığıyla, B.Ç.'ye sorular yöneltti. Tartışmalı geçen Adli Tıp Genel Kurulu'ndan alınan karar, önümüzdeki hafta Bursa'ya gönderilecek. Kurulun "B.Ç.'nın ruh sağlığı bozulmuştur" kararı, 15 yıl hapis istemiyle yargılanan H.Ü.'e yeniden hapis yolunu açtı. H.Ü.'la ilgili son kararın doğal olarak yargılamayı yapan mahkemeye ait olduğunu söyleyen Av. Bilgen Gökçen, "Kamuoyunda oluşan baskılardan dolayı mahkeme, H.Ü.yeniden tutuklayabilir. Aksi yöndeki karar, kamu vicdanında tartışmalara yol açabilir" dedi. Adli Tıp 22 Eylül 2008 tarihinde B.Ç.'nin 'Beden ve ruh sağlığı bozulmamıştır' raporu vermiş ve H.Ü.de tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılmıştı. Adli Tıp'ın kararı kamuoyunda büyük tepkiye neden olunca kurumda değişiklik yapılmıştı. '

FAZLA SEÇENEĞİ YOK'
Görüş bildiren ve adının açıklanmasını istemeyen Adli Tıp Genel Kurulu üyesi, "Bu karar, Üzmez'in tekrar cezaevine girmesine neden olabilir. H.Ü.'in fazla bir seçeneği yok. Muhtemelen avukataları, 'Akıl sağlığı açısından cezai ehliyeti var mı?' itirazında bulunacaklardır. Akıl sağlığına bakan 4. İhtisas Kurulu, H.Ü.'e, 'Akıl sağlığı yerinde değil' içerikli rapor verirse, H.Ü., cezaevine girmez" diye konuştu.

Avukatı rapora itiraz edecek
YAZAR H.Ü.'in avukatı Emir Ali Kav, B.Ç.'yle ilgili Adli Tıp Kurumu'nun "Taciz olayı B.Ç.'nin ruh sağlığını bozdu'' yönündeki raporuna itiraz edecek. Avukat Kav, raporu henüz görmediğini belirterek "Böyle bir rapor varsa, uygun olup olmadığına bakacağız. Kabul etmeyeceğiz" dedi. Daha önce "ruhsal sorunu olmadığına dair" bir rapor düzenlendiğini hatırlatan Kav, "Bu psikiyatriyi ilgilendiren bir konu. Genetik olabilir. Diğer koşullara bağlı olabilir. Anne babadan ayrı kalmış olabilir. Uygun bir nedensellik bağı bulunmuyor" diye konuştu. H.Ü.'in diğer avukatı Bülent Demir ise "Nihai kararı mahkeme verecek" dedi. SABAH'ın telefonla ulaştığı H.Ü. de söz konusu gelişmeden haberinin olmadığını belirterek, "Benim haberim yok. Sizden duyuyorum. Bir şey söylemek istemiyorum. Tek söyleyebileceğim, Allah bir, ortağı yok" diye konuştu. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Süheyl Donay ise 6'ncı İhtisas Dairesi'nin daha önce de "ruhsal bozukluğu olmadığı" yönünde bir raporu olduğunu hatırlattı. Donay, "Mahkeme bu raporu ya kabul edecek ya da iki rapor arasında çelişki olduğuna hükmederek yeni bir rapor düzenlenmesini isteyecek. Raporu Adli Tıp Genel Kurulu'na gönderecek" dedi.

'Cinsel tacizler eğitimle engellenir'
CİNSEL Sağlık Enstitüsü Derneği Başkanı Dr. Cem Keçe, son dönemlerde artan cinsel taciz olaylarının önlenmesinde eğitimin önemli rol oynadığını söyledi. Türkiye'de ailede ve okulda cinsel eğitimin tam anlamıyla verilmediğini, çocukların cinselliği internetten, sınır konulmadan, yaşlarına ve düzeylerine uygun olmayan şekilde öğrendiğini söyleyen Keçe, şöyle konuştu: "İstenmeyen cinsel davranıştan kastımız, kişi istemediği halde ona bakma, dokunma, öpme, sürtünme, zorla cinsel bir eylemi yaptırma ve tecavüz olabilir. Ülkemizde son dönemlerde özellikle okullarda cinsel taciz vakalarında artış oldu.'' Toplumda böyle olayların sebebinin ciddi anlamda araştırılması gerektiğine işaret eden Cem Keçe, mağdurların mutlaka psikolog tedavi görmesi gerektiğini bildirdi.

http://sabah.com.tr/Gundem/2009/06/0...ez_uzmezi_uzdu
Old 14-07-2009, 16:57   #22
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

H.Ü.tutuklandı


Vakit Gazetesi yazarı H.Ü., Mudanya'da geçen yıl 14 yaşındaki B.Ç.'ye cinsel istismar suçlamasıyla yargılandığı davada yeniden tutuklandı. Üzmez tutuklama kararı için “Allahın takdiri bu. Rahat rahat yatarım” dedi


Vakit yazar H.Ü., "Çocuğun cinsel istismarı ve cinsel amaçlı hürriyeti tahdit" suçlarından Bursa 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nce yargılandığı davada, Adli Tıp Kurumu Genel Kurulu’nun mağdure B.Ç’nin beden ve ruh sağlığının bozulduğuna ilişkin raporu üzerine tutuklandı

Bursa 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nce görülen duruşmaya korumalarıyla gelen Üzmez, gazetecilerin davayla ilgili soruları üzerine, "Allah var, şeriki (ortağı) yok" dedi.
Üzmez’in avukatı Emir Ali Kav da gazetecilerin Adli Tıp Kurumu Genel Kurulu’ndan mahkemeye ulaşan B.Ç’nin sağlık raporuyla ilgili soruya, "Raporu inceleyip, tekrar süre isteyeceğim. Şu an rapor elimizde yok. Ayrıca neden tutuklama olsun. Tutuklama bir tedbirdir. Müvekkilimin tutuklanmasını gerektirecek bir sebep yok" cevabını verdi.

Duruşmada, tutuksuz sanıklar Hüseyin Üzmez (76) ve B.Ç’nin annesi L.Ç . (36) ile mağdur çocuğun avukatı Nevin Canbaz, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu’nu temsilen Muhakemat Müdürlüğü avukatı Selma Ergüner, B.Ç’nin babası Bekir Ç. ile Ü.in avukatları Emir Ali Kav ve Bayram Sabah katıldı.
Bursa 4. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Kadir Ünal, sanık Ü.’e "Çocuğun cinsel istismarı" suçunun dışında, ayrıca "Cinsel amaçlı hürriyeti tahdit" suçundan da dava açıldığını hatırlatarak, "Hakkındaki hürriyeti tahdit suçlamasıyla ilgili olarak ne diyorsun" sorusunu yöneltti.

Ü.’in "Soruyu net olarak algılayamadım. Ne soruyorsunuz" demesi üzerine Hakim Ünal, sorusunu tekrarladı. Ü. bunun üzerine, "İstanbul’da ben bunlarla hiç görüşmedim. Görüşmeye de hiç gerek yok. Hürriyeti tahdit suçunu kabul etmiyorum" dedi.
Hakim Ünal’ın "Mudanya’da görüştünüz mü" sorusu üzerine Ü. şöyle konuştu:
"Evet, Mudanya’da evime geldiler. Görüşmüştüm. Ancak suçlamaları kabul etmiyorum. L. ve babası çok iyi insanlardır. 20 sene bana iyilik etmişlerdir. Ben de onlara zekatımı veriyordum. Ben bunlara yardım ederken, hiçbir şey düşünmedim. Son olarak benden kapıcılık işi bulmamı istemişlerdi. Paraları yoktu. Ben de yardım etmek istiyordum. İki ay sonra kapıcı olarak başlayacaklardı. Bana iki ayı nasıl geçireceklerini sordular. Yaptığım bu iyilikti. O gün üzerimde para yoktu. Ben de L.’ye ATM cihazından para çekmesi için kartımı verdim. Kendilerine hayatımı teslim ederim. Onlar, anası babası temiz insanlar."
B.Ç’nin avukatı Nevin Canbaz ise Ü.’in "Çocuğun cinsel istismarı" suçunu işlemesi için L. Ç’nin evden ayrıldığını ifade ederek, "Olay günü, gözaltına alındıklarında tutanaklarda Ü.in üzerinde 220 lira, L. Ç’nin üzerinde ise banka kartıyla çektiği 300 lira bulunmuştur. L.Ç’nin amacı, bu suçun işlenmesi için H.Ü.ve B.Ç’nin yalnız kalmalarını sağlamaktı" görüşünü savundu.

"KIZIMIN HÜRRİYETİ ENGELLENİYOR"
B.Ç’nin babası B. Ç. ise kendisinin davanın dışında başka şeyler söylemek istediğini belirtti.
Çocuğunun şu anda hastanede tedavi altında olduğunu ifade eden Bekir Ç. "Uzun süredir kızımla görüşemiyorum. Hastaneye gidiyorum, kapılar kilitli. Kızımın hürriyeti şu an engelleniyor. Sanıklar hakkında şikayetçi değilim. Kızımın hürriyeti, sanıklar tarafından kısıtlanmamıştır" dedi.
Ü.’in avukatlarından Bayram Sabah, mağdure B.Ç’nin bir sonraki duruşmaya getirilerek, dinlenilmesini talep etti. Avukat Sabah’ın talebi, mahkeme tarafından reddedildi.
Mahkeme başkanı Ünal’ın Adli Tıp Kurumu Genel Kurulu’ndan mağdure B.Ç’nin beden ve ruh sağlığının bozulduğu yönünde 17 sayfadan oluşan rapor verildiğini belirtmesi üzerine Ü.in avukatı Sabah, raporun günler öncesinden medyaya sızdığını ifade etti.

Sabah, raporu henüz inceleyemediklerini dile getirerek, mahkemeden bu konuda süre talebinde bulundu.
Mahkeme başkanı Kadir Ünal, karar öncesi duruşmaya ara verdi. Sanık Ü. duruşma salonundan çıkarken hakim Ünal’a "Adalete, vicdanları etkileyecek şekilde şaibe karışmıştır" dedi.

Aranın ardından, mahkeme heyeti, Adil Tıp Kurumu Genel Kurulu’ndan gelen B.Ç’nin beden ve ruh sağlığının bozulduğu yönündeki raporu dikkate alarak, sanık H.Ü.tutuklanmasına karar vererek, duruşmayı erteledi.

Polis nezaretinde duruşma salonundan çıkarılan ve gazetecilerin sorularını yanıtlamayan Ü., Bursa Adliye Sarayı’ndaki polis karakoluna götürüldü.

Ü. BURSA E TİPİ KAPALI CEZAEVİ’NE KONULDU

Bursa 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nce, "Çocuğun cinsel istismarı ve cinsel amaçlı hürriyeti tahdit" suçlarından yargılandığı davada tutuklanan yazar H.Ü., Bursa E Tipi Kapalı Cezaevi’ne konuldu.
Bursa 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nce tutuklanan ve duruşmanın ardından bir süre Adliye Sarayı Polis Merkezinde bekletilen Ü., cezaevine götürüldü.
Ü.’in avukatları Emir Ali Kav ve Bayram Sabah, gazetecilerin, "Bu kararı bekliyor muydunuz?" yönündeki sorusuna, "Evet, bekliyorduk" yanıtını verdi.

Ü: ALLAHIN TAKDİRİ

H.Ü., tutuklandıktan sonra getirildiği Bursa E Tipi Cezaevi’ne konurken tutuklanmasıyla ilgili bir soru üzerine, “Allahın takdiri bu. Rahat rahat yatarım” dedi. Ü. daha sonra polisler tarafından cezaevi idaresine teslim edildi. (aa)



http://www.radikal.com.tr/Radikal.as...=77&ref=bulten
Old 14-07-2009, 17:14   #23
üye14540

 
Varsayılan

Bence son rapor basının baskısıyla verildi, ayrıca şunu da belirtmek istiyorum, ne yazık ki Adli Tıp kurumu yetersiz ekipman ve de personel nedeniyle artık güvenilir olmaktan yoksun haldedir. Saygılarımla
Old 21-11-2013, 18:12   #24
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

T.C.
İSTANBUL
İSTANBUL (…) ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ARA KARAR
ANAYASA MAHKEMESİNE İPTAL İSTEMİ İLE BAŞVURU
DAVA : Tazminat
ARA KARAR TARİHİ : 15/11/2013
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
1- İtirazın Konusu Adli Tıp Kurumu Kanunun 7.maddesinin Anayasanın 17 ve 36 maddelerine aykırılığı iddiası ile iptal istemidir.
2-İtirazın Gerekçesi
……
Adli Tıp Kurumu Kanunun 1.'inci maddesine göre ilgili kurum Adli Hizmetlerde Resmi Bilirkişilik Kurumudur.Bu nedenler mahkemeler uyuşmazlıklarda uzmanlık alanları nedeniyle Adli Tıp Kurumundan görüş ve rapor almaktadır.Yine Adli Tıp Kurumu Kanunun 16.'ıncı maddesinde hangi uyuşmazlıklarda hangi ihtisas kurullarına dosyanın gönderileceği de belirlenmiştir.Belirleme yapılırken genel düzenlemeler yapılmış her somut olayın kendi özelliğine göre kurulda bulunması gereken uzmanlık branşları çok çeşitli olmasına rağmen 7.'inci maddedeki düzenleme nedeniyle tıbbi konularda görüş belirtirken heyette konunun doğrudan uzmanı olmayan Adli Tıp uzmanları veya diğer tıp branşlarından uzmanlar bir araya gelerek yasa gereği heyeti bu şekilde teşekkül ettirmekte ve bu durumda ilgili uyuşmazlığa özel uzmanlar yerine konuyla doğrudan ilgisi olmayan uzmanlar heyette yer almaktadır.Örneğin, bir uyuşmazlık açısından özellikle psikolog , nörolog, psikiyatrist uzmanlık alanlarından oluşması gereken uzmanlar heyeti yerine içlerinde sadece bir adet psikiyatri uzmanı olan ve diğer üyeleri ortopedist , çocuk doktoru, hemotolog vb.konuyla ilgili olmayan uzmanlar heyette bulunabilmekte ve bu durumda da ilgili hekimin kendi özel eğitimi , yüksek lisansı , doktorası konusuyla ilgili bilimsel çalışmaları ile heyete sağlayacağı katkı sağlanamamaktadır.Nitekim Yargıtay da pek çok bozma ilamında Adli Tıp Kurumu ilgili İhtisas Dairesinin uzmanlarının ünvanlarını sayarak heyette ilgili uzmanlık alanından yeterli sayıda uzman bulunmamasının bozma nedeni yapmaktadır.Bu şekilde heyetin yasa ile oluşturulmuş çalışma düzeni ve heyet teşekkülü davanın tarafları açısından Anayasa'nın 17.'inci maddesinde anlatımını bulan herkesin yaşama ve maddi varlığını devam ettirme hakkına ve bu hakkı elde etmeye engel olduğu gibi yine Anayasa'nın 36'ıncı maddesinde anlatımını bulan "Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma (Ek ibare: 4709 - 3.10.2001 / m.14) "ile adil yargılanma" hakkına sahiptir." ilkesine aykırı düşmektedir.Davanın tarafları haklılıklarını meşru vasıtalarla inandırıcı ve güvenilir delillerle ispat etme hakkına sahiptirler.Bu haklarını kullanırken yasalar çerçevesinde kendilerine birtakım delil toplama ve toplatma haklarını yasalar vermiştir.Uyuşmazlık konusu olayda davacı tıbbi bir işlemdeki davalının sorumluluğunu davalı yan da bu işlemdeki kusursuzluğunu kanıtlamak konusunda aynı talep ve haklara sahiptirler.Oysa , tüm mahkemeler açısından resmi bir bilirkişilik kurumu olan Adli Tıp Kurumu Kanunu'nun İhtisas Dairelerinin oluşma şekli ilgili bu düzenlemesi mahkemelere her somut uyuşmazlığa uygun şekilde uzmanlar kurulu oluşturmaya imkan vermemekte ve dolaysıyla davanın tarafları resmi bilirkişilik müessesinden etkin şekilde yararlanamamaktadır.Bu nedenle Adli Tıp Kurumu Kanunu'nun 7.'inci maddesindeki düzenlemenin Anayasa'ya aykırı olduğu yönündeki davacı iddiası mahkememizce de ciddi görülerek iptali için başvurma zorunluluğu doğmuştur.
SONUÇ VE İSTEM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Adli Tıp Kurumu Kanunu'nun 7.'inci maddesinin Anayasa'nın 17. Ve 36.'ıncı maddelerine aykırı olduğunun tespiti ile iptaline karar verilmesine arz olunur.15.11.2013
Old 16-12-2013, 12:48   #25
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

AYM 'nin 11 Aralık'ta yapılan ilk inceleme sonucunda verilen ara kararı:

14.4.1982 günlü, 2659 sayılı Adlî Tıp Kurumu Kanunu’nun 7. maddesinin iptaline karar verilmesi istemi.

2659 sayılı Kanun’un 7. Maddesinin 4810 sayılı Kanun’un 7. maddesiyle değiştirilen birinci fıkrasının;
A- Esasının incelenmesine,
B- Esasa ilişkin incelemenin (c) bendi ile sınırlı olarak yapılmasına,

Gelişme oldukça paylaşacağım
Old 11-02-2014, 15:41   #26
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

T.C.
YARGITAY
14. CEZA DAİRESİ
E. 2011/7855
K. 2013/205
T. 16.1.2013

• NİTELİKLİ CİNSEL İSTİSMAR ( Beden veya Ruh Sağlığını Bozacak Şekilde - Suç Tarihinden En Az 6 Ay Geçtikten Sonra Tespit Yapılacağı )

• RUH SAĞLIĞINI BOZACAK ŞEKİLDE CİNSEL İSTİSMAR ( Suç Tarihinden İtibaren En Az 6 Ay Sonra Tespit Yapılması Gerektiği )

• BİLİRKİŞİ RAPORU ( Nitelikli Cinsel İstismar - Beden veya Ruh Sağlığını Bozacak Şekilde/Suç Tarihinden İtibaren En Az 6 Ay Sonra Tespit Yapılacağı )

5237/m.103

ÖZET : Beden veya ruh sağlığını bozacak şekilde çocuğun nitelikli cinsel istismarı suçunda; eylem sonucunda mağdurenin ruh sağlığının bozulup bozulmadığına dair tespitin, suç tarihinden itibaren en az 6 ay geçtikten sonra yapılması gerektiği, heyetten rapor alınarak sonucuna göre, sanığın hukuki durumunun tayin ve takdiri gerekir.

DAVA : Beden veya ruh sağlığını bozacak şekilde çocuğun nitelikli cinsel istismarı suçundan sanık A.'in yapılan yargılaması sonunda; atılı suçtan mahkûmiyetine dair Kahramanmaraş 1. Ağır Ceza Mahkemesi'nden verilen 10.9.2008 gün ve 2007/227 Esas, 2018/354 Karar sayılı hükmün süresi içinde Yargıtay'ca incelenmesi sanık müdafii tarafından istenilmiş olduğundan dava evrakı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığından tebliğname ile daireye gönderilmekle incelenerek gereği düşünüldü:

KARAR : Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre yerinde görülmeyen sair temyiz itirazların reddine,

Ancak;

Adli Tıp Kurumu'nun bilinen istikrarlı uygulamalarına göre, eylem sonucunda mağdurenin ruh sağlığının bozulup bozulmadığına dair tespitin, suç tarihinden itibaren en az 6 ay geçtikten sonra yapılması gerektiği, Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun dairemizce de benimsenen 05.04.2011 gün ve 2011/56 Esas, 2011/76 Sayılı kararında açıklandığı üzere, Adli Tıp Kurumu ilgili ihtisas kurulundan veya Adli Tıp Kurumu Kanunu'nun 7, 23/B ve 31. maddeleri gereğince Yükseköğretim Kurumları veya birimlerinde Adli Tıp Kurumu ilgili ihtisas kurulu ölçütlerine göre, ( içinde en az iki adli tıp uzmanı ile tetkik edilecek konunun uzmanı bir hekimin zorunlu katılımıyla ve en az beş kişiden ) oluşacak bir heyetten rapor alınarak sonucuna göre, sanığın hukuki durumunun tayin ve takdiri gerekirken, 06.11.2007 tarihinde gerçekleşen olay sebebiyle mağdurun ruh sağlığının bozulduğuna dair, söz konusu süreden önce yapılan muayeneye istinaden 21.4.2008 tarihinde düzenlenen ve Adli Tıp Kanunu'nun 7 ve 23. maddelerine uygun teşekkül etmeyen ihtisas kurulu raporuna dayanılarak sanık hakkında TCK'nun 103/6. maddesinin uygulanmasına karar verilmesi,

SONUÇ : Yasaya aykırı, sanık müdafiin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün 5320 Sayılı Kanunun 8/1. maddesi gözetilerek CMUK'nun 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 16.01.2013 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

Kazancı
Old 11-02-2014, 15:44   #27
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

T.C.
YARGITAY
14. CEZA DAİRESİ
E. 2013/8131
K. 2013/11924
T. 21.11.2013

• NİTELİKLİ CİNSEL SALDIRI ( Adli Tıp Kurumunun Bilinen Uygulamalarına Göre Onsekiz Yaşından Büyük Olan Mağdurların Ruh Sağlığındaki Bozulmanın Tespiti İçin Bir Sene Beklenmesi ve Her İki Sanığın Eylemlerinin Mağdureye Etkisini Değerlendirecek Şekilde Rapor İsteneceğinin Gözetilmesi Gerektiği )

• CİNSEL SALDIRI SONUCU RUH SAĞLIĞININ BOZULMASI ( Onsekiz Yaşından Büyük Olan Mağdurların Ruh Sağlığındaki Bozulmanın Tespiti İçin Bir Sene Beklenmesi Gerektiği - Olay Tarihinden Yedi Ay Sonraki Muayeneye İstinaden Üniversite Hastanesi İhtisas Kurulu Başkanlığı Tarafından Düzenlenen Raporun Hükme Esas Alınmasının Hatalı Olduğu )

RUH SAĞLIĞI RAPORU BEKLEME SÜRESİ ( Nitelikli Cinsel Saldırı - Adli Tıp Kurumunun Bilinen Uygulamalarına Göre Onsekiz Yaşından Büyük Olan Mağdurların Ruh Sağlığındaki Bozulmanın Tespiti İçin Bir Sene Beklenmesi ve Her İki Sanığın Eylemlerinin Mağdureye Etkisini Değerlendirecek Şekilde Rapor İstenmesi Gerektiği )

5237/m.102/5

ÖZET : Dava, nitelikli cinsel saldırı suçuna ilişkindir. Adli Tıp Kurumunun bilinen uygulamalarına göre onsekiz yaşından büyük olan mağdurların ruh sağlığındaki bozulmanın tespiti için bir sene beklenmesi ve her iki sanığın eylemlerinin mağdureye etkisini değerlendirecek şekilde rapor istenmesi gerektiği gözetilmeden nüfus kaydına göre, meydana gelen olay nedeniyle 18 yaşından büyük olan mağdurenin beden veya ruh sağlığının bozulup bozulmadığının tespiti bakımından, yedi ay sonraki tarihli muayeneye istinaden Üniversite Hastanesi 6. İhtisas Kurulu Başkanlığı tarafından düzenlenen rapor hükme esas alınarak sanıklar hakkında TCK.nın 102/5. maddesinin uygulanması kanuna aykırıdır.

DAVA : Nitelikli cinsel saldırı suçundan sanıklar Ş. Ö. ve M. K.'nin yapılan yargılamaları sonunda; beden veya ruh sağlığını bozacak şekilde nitelikli cinsel saldırı suçundan mahkûmiyetlerine dair Tunceli Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 19.04.2013 gün ve 2012/74 Esas, 2013/36 Karar sayılı hükümlerin süresi içinde Yargıtayca incelenmesi O Yer Cumhuriyet Savcısı ve sanıklar müdafii tarafından istenilmiş olduğundan dava evrakı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığından tebliğname ile Daireye gönderilmekle incelenerek gereği düşünüldü:

KARAR : Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre sair temyiz itirazlarının reddine,

Ancak;

Adli Tıp Kurumunun bilinen uygulamalarına göre onsekiz yaşından büyük olan mağdurların ruh sağlığındaki bozulmanın tespiti için bir sene beklenmesi ve her iki sanığın eylemlerinin mağdureye etkisini değerlendirecek şekilde rapor istenmesi gerektiği gözetilmeden nüfus kaydına göre, 23.06.2012 tarihinde meydana gelen olay nedeniyle 18 yaşından büyük olan mağdurenin beden veya ruh sağlığının bozulup bozulmadığının tespiti bakımından, 23.01.2013 tarihli muayeneye istinaden Fırat Üniversitesi Hastanesi 6. İhtisas Kurulu Başkanlığı tarafından düzenlenen rapor hükme esas alınarak sanıklar hakkında TCK.nın 102/5. maddesinin uygulanması,

SONUÇ : Kanuna aykırı, O Yer Cumhuriyet Savcısı ve sanıklar müdafiin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükümlerin 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gözetilerek CMUK.nın 321. maddesi gereğince BOZULMASINA, 21.11.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Kazancı
Old 29-01-2015, 17:24   #28
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

2659 sayılı Adlî Tıp Kurumu Kanunu'nun 7. maddesinin, 19.2.2003 günlü, 4810 sayılı Kanun'un 7, maddesiyle değiştirilen birinci fıkrasının Anayasa'nın 17. ve 36. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptaline karar verilmesi istemidir.
2659/m.7
(RED Kararı Verilmiştir.)



Esas Sayısı: 2013/146
Karar Sayısı: 2014/137
Karar Günü: 11.9.2014
2659 SAYILI ADLÎ TIP KURUMU KANUNU'NUN 7. MADDESİNDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KARAR
Resmi Gazete Tarihi: 12 Aralık 2014
Resmi Gazete Sayısı: 29203
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN : İstanbul 35. Asliye Ticaret Mahkemesi

İTİRAZIN KONUSU : 14.4.1982 günlü, 2659 sayılı Adlî Tıp Kurumu Kanunu'nun 7. maddesinin, 19.2.2003 günlü, 4810 sayılı Kanun'un 7, maddesiyle değiştirilen birinci fıkrasının Anayasa'nın 17. ve 36. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptaline karar verilmesi istemidir.

I- OLAY

Açılan manevi tazminat davasında, itiraz konusu kuralın Anayasa'ya aykırılığı iddiasını ciddi bulan Mahkeme, iptali için başvurmuştur.

II- İTİRAZIN GEREKÇESİ

Başvuru kararının gerekçe bölümü şöyledir:

Adli Tıp Kurumu Kanununun l nci maddesine göre ilgili kurum Adli Hizmetlerde Resmi Bilirkişilik Kurumudur. Bu nedenler mahkemeler uyuşmazlıklarda uzmanlık alanları nedeniyle Adli Tıp Kurumundan görüş ve rapor almaktadır. Yine Adli Tıp Kurumu Kanununun 16 ncı maddesinde hangi uyuşmazlıklarda hangi ihtisas kurullarına dosyanın gönderileceği de belirlenmiştir. Belirleme yapılırken genel düzenlemeler yapılmış her somut olayın kendi özelliğine göre kurulda bulunması gereken uzmanlık branşları çok çeşitli olmasına rağmen 7'nci maddedeki düzenleme nedeniyle tıbbi konularda görüş belirtirken heyette konunun doğrudan uzmanı olmayan Adli Tıp uzmanları veya diğer tıp branşlarından uzmanlar bir araya gelerek yasa gereği heyeti bu şekilde teşekkül ettirmekte ve bu durumda ilgili uyuşmazlığa özel uzmanlar yerine konuyla doğrudan ilgisi olmayan uzmanlar heyette yer almaktadır. Örneğin, bir uyuşmazlık açısından özellikle psikolog, nörolog, psikiyatrisi uzmanlık alanlarından oluşması gereken uzmanlar heyeti yerine içlerinde sadece bir adet psikiyatri uzmanı olan ve diğer üyeleri ortopedist, çocuk doktoru, hemotolog vb. konuyla ilgili olmayan uzmanlar heyette bulunabilmekte ve bu durumda da ilgili hekimin kendi özel eğitimi, yüksek lisansı, doktorası konularıyla ilgili bilimsel çalışmaları ile heyete sağlayacağı katkı sağlanamamaktadır. Nitekim Yargıtayda pek çok bozma ilamında Adli Tıp Kurumu ilgili İhtisas Dairesinin uzmanlarının unvanlarını sayarak heyette ilgili uzmanlık alanından yeterli sayıda uzman bulunmamasının bozma nedeni yapmaktadır. Bu şekilde heyetin yasa ile oluşturulmuş çalışma düzeni ve heyet teşekkülü davanın tarafları açısından Anayasa'nın 17 nci maddesinde anlatımım bulan herkesin yaşama ve maddi varlığını devam ettirme hakkına ve hu hakkı elde etmeye engel olduğu gibi yine Anayasa'nın 36'ncı maddesinde anlatımını bulan "Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma (Ek ibare: 4709 - 3.10.2001 /m. 14) "ile adil yargılanma" hakkına sahiptir. " ilkesine aykırı düşmektedir. Davanın tarafları haklılıklarını meşru vasıtalarla inandırıcı ve güvenilir delillerle ispat etme hakkına sahiptirler. Bu haklarım kullanırken yasalar çerçevesinde

kendilerine birtakım delil toplama ve toplatma haklarını yasalar vermiştir. Uyuşmazlık konusu olayda davacı tıbbi bir işlemdeki davalının sorumluluğunu davalı yan da bu işlemdeki kusursuzluğunu kanıtlamak konusunda aynı talep ve haklara sahiptirler. Oysa, tüm mahkemeler açısından resmi bir bilirkişilik kurumu olan Adli Tıp Kurumu Kanununun İhtisas Dairelerinin oluşma şekli ilgili bu düzenlemesi mahkemelere her somut uyuşmazlığa uygun şekilde uzmanlar kurulu oluşturmaya imkan vermemekte ve dolaysıyla davanın tarafları resmi bilirkişilik müessesesinden etkin şekilde yararlanamamaktadır. Bu nedenle Adli Tıp Kurumu Kanununun 7 nci maddesindeki düzenlemenin Anayasa 'ya aykırı olduğu yönündeki davacı iddiası mahkememizce de ciddi görülerek iptali için başvurma zorunluluğu doğmuştur.

SONUÇ VE İSTEM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;

Adli Tıp Kurumu Kanunu nun 7 nci maddesinin Anayasa'nın 17. ve 36. maddelerine aykırı olduğunun tespiti ile iptaline karar verilmesine arz olunur. "

III- YASA METİNLERİ

A- İtiraz Konusu Yasa Kuralı

Kanun'un 7. maddesi şöyledir: Adli Tıp İhtisas Kurulları:

Madde 7- (Değişik: 19/2/2003-4810/7 md.) Adlî Tıp Kurumunda altı ihtisas kurulu bulunur. Aşağıdaki ihtisas kurulları, bir başkan ve adlî tıp uzmanı iki üye ile;

a) Birinci Adlî Tıp İhtisas Kurulu birer;

- Tıbbî patoloji,

- İç Hastalıkları,

- Kardiyoloji,

- Genel Cerrahi,

- Beyin ve Sinir Cerrahisi,

- Anesteziyoloji ve Reanimasyon,

- Kadın Hastalıkları ve Doğum,

- Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları,

b) İkinci Adlî Tıp İhtisas Kurulu birer;

- Radyoloji,

-Göz,

- Kulak Burun Boğaz Hastalıkları,

- Genel Cerrahi,

- Göğüs Cerrahi,

- Kalp ve Damar Cerrahi,

- Plastik, Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi,

- Nöroloji,

- Ortopedi ve Travmatoloji,

c) Üçüncü Adlî Tıp İhtisas Kurulu birer;

- Ortopedi ve Travmatoloji,

- Genel Cerrahi,

- Nöroloji,

- İç Hastalıkları,

- Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları,

- Göğüs Hastalıkları,

- Enfeksiyon Hastalıkları,

ç) Dördüncü Adlî Tıp ihtisas Kurulu;

- Ruh Sağlığı ve Hastalıkları için iki,

- Çocuk psikiyatrisi için bir,

- Nöroloji için bir,

d) Beşinci Adlî Tıp İhtisas Kurulu birer;

- Tıbbî Mikrobiyoloji,

- Tıbbî Farmakoloji,

- Tıbbî Biyokimya,

- Analitik Kimya,

- Allerji Hastalıkları,

- İmmünoloji,

- Tıbbi Genetik,

- Enfeksiyon Hastalıkları,

- Halk Sağlığı,

f) Altıncı Adlî Tıp İhtisas Kurulu birer;

- Kadın Hastalıkları ve Doğum,

- Radyoloji,

- Üroloji,

- Ruh Sağlığı ve Hastalıkları,

- Çocuk Psikiyatrisi,

- Adlî Antropoloji,

- Çocuk Cerrahisi,

- Uzmanlarından oluşur.

İhtisas Kurullarında yeteri kadar raportör bulundurulur. " B- İlgili Görülen Yasa Kuralları

Kanun'un ilgili görülen 15., 16., 23., 24. ve 31. maddeleri şöyledir: " Adli Tıp Genel Kurulunun görevleri:

Madde 15- (Değişik: 19/2/2003-4810/14 md.) Adlî Tıp Genel Kurulu;

a) Adlî tıp ihtisas kurulları ve ihtisas daireleri tarafından verilip de mahkemeler, hâkimlikler ve savcılıklarca kapsamı itibarıyla yeterince kanaat verici nitelikte bulunmadığı, sebebi de belirtilmek suretiyle bildirilen işleri,

b) Adlî tıp ihtisas kurullarınca oybirliğiyle karara bağlanamamış olan işleri,

c) Adlî tıp ihtisas kurullarının verdiği rapor ve görüşleri arasında ortaya çıkan çelişkileri,

ç) Adlî tıp ihtisas kurulları ile ihtisas dairelerinin rapor ve görüşleri arasında ortaya çıkan çelişkileri,

d) Adlî tıp ihtisas kurulları ile adlî tıp ihtisas dairelerinin ve adlî tıp şube müdürlüklerinin rapor ve görüşleri arasında ortaya çıkan çelişkileri,

e) Adlî tıp ihtisas kurulları ile Adlî Tıp Kurumu dışındaki sağlık kuruluşlarının verdikleri rapor ve görüşler arasında ortaya çıkan çelişkileri,

Konu ile ilgili uzman üyelerin katılımıyla inceler ve kesin karara bağlar.

İhtisas Kurullarının görevleri:

Madde 16- (Değişik: 19/2/2003-4810/15 md.)

Genel görevleri:

Bu Kanun kapsamına giren işlerde;

a) Bilirkişilerce,

b) Fizik ve Trafik İhtisas Dairelerinin tıpla ilgili olmayan raporları hariç olmak üzere adlî tıp ihtisas dairelerince,

c) Adlî tabip veya adlî tıp uzmanlarınca,

Verilip de mahkemeler, hâkimlikler ve savcılıklar tarafından yeterince kanaat verici nitelikte bulunmayan ve aralarında çelişki olduğu belirlenen raporları inceleyip bilimsel ve teknik görüşlerini bildirmek.

11- Özel görevleri:

(??)

b) İkinci Adlî Tıp İhtisas Kurulu:

Müessir fiiller,

c) Üçüncü Adlî Tıp İhtisas Kurulu:

İkinci Adlî Tıp İhtisas Kurulunun görevine girmeyen Sosyal Sigortalar ve İş Kanunları ile ilgili olaylar, malûliyetler, meslekte kazanma gücü kaybı, meslek hastalıkları ve meslekî kusurlar, hürriyeti bağlayıcı cezaların infazının ertelenmesi, sürekli hastalık, engellilik ve kocama sebepleri ile belirli kişilerin cezalarının hafifletilmesi veya kaldırılmasına ilişkin işlemler,

(...)

Adli Tıp Genel Kurulunun ve İhtisas Kurullarının çalışması:

Madde 23- A) (Değişik: 19/2/2003-4810/20 md.) Adlî Tıp Genel Kurulu, Adlî Tıp Kurumu Başkanının başkanlığında adlî tıp ihtisas kurulları başkan ve üyeleri ile 6 ncı maddenin ikinci fıkrası uyarınca Genel Kurula katılması gereken adlî tıp ihtisas dairesi başkan veya vekilinin iştiraki ile toplanır.

Genel Kurula İhtisas Kurulları Başkan ve üyelerinin en az üçte ikisinin iştiraki zorunludur.

Kararlar çoğunlukla alınır. Başkanın yokluğunda Başkan Yardımcısı, onun da yokluğunda en kıdemli İhtisas Kurulu Başkam Genel Kurula Başkanlık eder.

İhtisas Kurullarından Genel Kurula havale edilmiş dosyalar hakkında raportör üyenin raporunu okuyup gerekli açıklamayı yapmasından sonra, o işle ilgili bulunan Kurul Başkanı, yok ise Kurul temsilcisi olan kıdemli üye, ya da Kurul Başkanının uygun göreceği diğer bir üye Kurul görüşünü açıklar.

İkinci maddede sayılan yargı organlarınca gerekli görülen konuların Genel Kurulda görüşülmesi hallerinde, konu Genel Kurul raportörleri tarafından hazırlanarak Kurula sunulur. Kurul Başkanı izahat verdikten sonra konu hakkında tartışma açılır.

Konu İhtisas kurullarından hangisini ilgilendiriyor ise Başkan ve üyeleri o oturuma çoğunlukla iştirak etmek zorundadır. İncelenecek konunun uzman üyesi bulunmadıkça bu konuda müzakere açılamaz.

B) Adli Tıp İhtisas Kurullarının Çalışması:

Adli Tıp İhtisas Kurulları Başkanının başkanlığında işin niteliğine göre en az dört üye ile toplanır ve oyçokluğu ile karar alır. Oyların eşitliği halinde Başkanın bulunduğu taraf oy çokluğunu sağlamış sayılır. Üyelerden birinin özürlü olması veya yokluğu halinde eksiklik diğer kurullardan alınacak üye ile tamamlanır. Şu kadar ki tetkik edilecek konu, ilgili uzman üye hazır bulunmadıkça müzakere edilemez.

C) Adli Tıp Kurumu Genel Kurulu ve İhtisas Kurulları lüzum görüldüğü hallerde kararını vermeden önce incelediği konu ile ilgili bulunan evrakın onanmış örneklerini mahallinden isteyebileceği gibi aslı üzerinde de inceleme yapması zorunlu olduğunda bunları da isteyebilir.

Adli Tıp Kurumu Genel Kurulu ve İhtisas Kurulları ilgili kişileri gerektiğinde muayene ve bunları usulüne göre dinleyebilir. Her türlü tetkikatı yapar ve yaptırabilir.

Adli Tıp Genel Kurulu kararları nihai olmakla beraber mahkemelerin delilleri serbestçe takdir hususundaki yetkilerini kısıtlamaz.

Umumi Hıfzıssıhha Kanununun 10 ncu maddesinin hükümleri saklıdır.

(Ek: 19/2/2003-4810/20 md.) Adlî Tıp Genel Kurulu ve adlî tıp ihtisas kurullarının çalışma esas ve usulleri yönetmelikte gösterilir.

Adlî Tıp Kurumunda bilirkişi dinlenmesi ve toplantılara katılma:

Madde 24- (Değişik: 19/2/3003-4810/21 md.)

I- Adlî Tıp Genel Kurulu ve adlî tıp ihtisas kurulları ile adlî tıp ihtisas daireleri, inceledikleri konularla ilgili olarak Adlî Tıp Kurumunda bulunmayan tıp ve diğer uzmanlık dallarında Adlî Tıp Kurumu dışından uzmanların bilirkişi olarak davet edilmesine? karar verebilirler. Uzman kişiler oy hakları olmamakla beraber görüşlerini bir raporla Adlî Tıp Genel Kurulu, adlî tıp ihtisas kurulu veya adlî tıp ihtisas dairesi başkanlığına bildirirler.

Bilirkişilere yönetmelikteki esaslara göre Adlî Tıp Genel Kurulu, adlî tıp ihtisas kurulu ve adlî tıp ihtisas dairesi başkanlığınca yaptıkları çalışmaya uygun ücret takdir olunur.

II- a) Adlî Tıp Genel Kurulu, adlî tıp ihtisas kurulları ile adlî tıp ihtisas daireleri, inceledikleri konularla ilgili olarak kendi kurul veya dairelerinde bulunmayan,

Adlî Tıp Kurumundaki diğer kurul veya dairelerde bulunan uzmanların davet edilmesine karar verebilirler. Uzman kişiler, o olayla ilgili toplantıya katılır ve oy kullanırlar.

(...)

Diğer Adli Ekspertiz Kurumları:

Madde 31- Yükseköğretim Kurumları veya birimleri, adli tıp mevzuatı çerçevesinde adli tıp olaylarında ve diğer adli konularda Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununa göre resmi bilirkişi sayılır. Bu birim ve kliniklerde tetkik edilecek adli tıp ile ilgili işler yönetmelikte belirlenir."

C- Dayanılan Anayasa Kuralları

Başvuru kararında, Anayasa'nın 17. ve 36. maddelerine dayanılmıştır. IV- İLK İNCELEME

Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca Haşim KILIÇ, Serruh KALELİ, Alparslan ALTAN, Mehmet ERTEN, Serdar ÖZGÜLDÜR, Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Zehra Ayla PERKTAŞ, Recep KÖMÜRCÜ, Burhan ÜSTÜN, Engin YILDIRIM, Nuri NECİPOĞLU, Hicabi DURSUN, Celal Mümtaz AKINCI, Erdal TERCAN, Muammer TOPAL, Zühtü ARSLAN ve M. Emin KUZ'un katılımlarıyla 11.12.2013 gününde yapılan ilk inceleme toplantısında öncelikle sınırlama sorunu görüşülmüştür.

Anayasa'nın 152. maddesi ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 40. maddesine göre, Anayasa Mahkemesine yapılacak başvurular, itiraz yoluna başvuran Mahkemenin bakmakta olduğu davada uygulayacağı yasa kuralları ile sınırlıdır.

Başvuran Mahkeme, Kanun'un 7. maddesinin birinci fıkrasının iptalini

istemektedir.

Kanun'un 7. maddesinin birinci fıkrasında, Adli Tıp İhtisas Kurullarının oluşumu düzenlenmektedir. İtiraz yoluna başvuran Mahkemede açılan dava, davalı Hastanenin davacıya ait biyopsi örneğini kaybetmesi nedeniyle uğradığı zararın tazminine ilişkin manevi tazminat davasıdır. Söz konusu davada, davalı Hastanenin başta doktor ve diğer yardımcı personeli seçme ve denetleme konusunda kendisinden beklenen özeni göstermemesi nedeniyle, meydana gelen zarara kusuru ile sebebiyet verdiği iddia edilmektedir. Kanun'un İhtisas Kurullarının görevlerini düzenleyen 16. maddesinin (II) numaralı fıkrasının (c) bendinde, Üçüncü Adlî Tıp İhtisas Kurulunun, İkinci Adlî Tıp İhtisas Kurulunun görevine girmeyen Sosyal Sigortalar ve İş Kanunları ile ilgili olaylar, malûliyetler, meslekte kazanma gücü kaybı, meslek hastalıkları ve meslekî kusurlar, hürriyeti bağlayıcı cezaların infazının ertelenmesi, sürekli hastalık, engellilik ve kocama sebepleri ile belirli kişilerin cezalarının hafifletilmesi veya kaldırılmasına ilişkin işlemler hakkında bilimsel ve teknik görüşlerini bildirmekle görevli olduğu ifade edildiğinden, başvuran Mahkeme önündeki davada Üçüncü Adlî Tıp İhtisas Kurulu dışındaki diğer Adlî Tıp İhtisas Kurullarının bilimsel ve teknik görüş bildirme görevi bulunmamaktadır. Bu nedenle esasa ilişkin incelemenin Kanun'un 7. maddesinin birinci fıkrasının, Üçüncü Adlî Tıp İhtisas Kurulunun oluşumunu düzenleyen (c) bendi ile sınırlı olarak yapılması gerekmektedir.

Açıklanan nedenlerle;

A- 14.4.1982 günlü, 2659 sayılı Adlî Tıp Kurumu Kanunu'nun 7.

maddesinin, 19.2.2003 günlü, 4810 sayılı Kanun'un 7. maddesiyle değiştirilen birinci fıkrasının esasının incelenmesine,

B- Esasa ilişkin incelemenin fıkranın (c) bendi ile sınırlı olarak yapılmasına,

OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.

V- ESASIN İNCELENMESİ

Başvuru kararı ve ekleri, Raportör Hakan ATASOY tarafından hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, iptali istenilen ve ilgili görülen yasa kuralları, dayanılan Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:

Başvuru kararında, Adlî Tıp Kurumunun resmi bilirkişilik kurumu olduğu, somut olayın özelliğine göre kurullarda bulunması gereken uzmanlık branşları çok çeşitli olmasına rağmen, itiraz konusu kural nedeniyle ihtisas kurullarının konunun doğrudan uzmanı olmayan adli tıp uzmanları veya diğer tıp branşlarından uzmanların bir araya gelerek teşekkül ettirildiği, bu nedenle ilgili uyuşmazlığı özel uzmanlar yerine, konuyla doğrudan ilgisi olmayan uzmanların incelediği, bunun sonucunda da davanın taraflarının resmî bilirkişilik müessesesinden etkin bir şekilde yararlanamadıkları belirtilerek kuralın, Anayasa'nm 17. ve 36. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.

Kanun'un 7. maddesinin birinci fıkrasında, ihtisas kurullarında bir başkan ve adli tıp uzmanı iki üyenin bulunacağı belirtilmiş; itiraz konusu kuralda ise Üçüncü Adlî Tıp İhtisas Kurulunun birer ortopedi ve travmatoloji, genel cerrahi, nöroloji, iç hastalıkları, çocuk sağlığı ve hastalıkları, göğüs hastalıkları ve enfeksiyon hastalıkları uzmanından oluştuğu ifade edilmiştir.

Anayasa'nm 36. maddesinde, "Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir. Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz" denilmektedir. Maddeyle güvence altına alınan dava yoluyla hak arama özgürlüğü, kendisi bir temel hak niteliği taşımasının ötesinde diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmasını ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden birini oluşturmaktadır. Kişinin uğradığı bir haksızlığa veya zarara karşı kendisini savunabilmesinin ya da maruz kaldığı haksız bir uygulama veya işleme karşı haklılığını ileri sürüp kanıtlayabilmesinin, zararını giderebilmesinin en etkili ve güvenceli yolu, yargı mercileri önünde dava hakkını kullanabilmesidir. Kişilere yargı mercileri önünde dava hakkı tanınması adil yargılamanın ön koşulunu oluşturur.

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nda bilirkişilik ile ilgili hükümlere yer verilmiş, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nda ise bilirkişi işlemleri konusunda Hukuk Muhakemeleri Kanunu hükümlerinin uygulanacağı ifade edilmiştir. 5271 sayılı ve 6100 sayılı kanunlarda benzer şekilde; mahkemenin, çözümü hukuk dışında, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde, taraflardan birinin talebi üzerine yahut kendiliğinden, bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verebileceği ancak, hâkimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukuki bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişiye başvurulamayacağı; kanunların görüş bildirmekle yükümlü kıldığı kişi ve kuruluşlara görevlendirildikleri konularda bilirkişi olarak öncelikle başvurulacağı; hâkimin bilirkişinin oy ve görüşünü diğer delillerle birlikte serbestçe değerlendireceği ifade edilmiştir.

Adlî Tıp Kurumu, mahkemeler ile hâkimlikler ve savcılıklar tarafından gönderilen adli tıpla ilgili konularda bilimsel ve teknik görüş bildirmekle görevlendirilmiş bir resmî bilirkişilik kurumudur. Ancak, bu konuda yetkili kılınmış tek kurum değildir. Kanun'un 31. maddesinde, yükseköğretim kurumları veya birimlerinin, adli tıp mevzuatı çerçevesinde adli tıp olaylarında ve diğer adli konularda 5271 sayılı Kanun'a göre resmî bilirkişi sayılacakları ifade edilmiştir. Bu nedenle yargı yerlerinin Adlî Tıp Kurumu dışında yükseköğretim kurumları veya birimlerinden de resmî bilirkişi olarak yararlanmaları mümkündür.

Adlî Tıp Kurumunun çalışma esaslarını düzenleyen Kanun'un 23. maddesinde, adli tıp ihtisas kurullarının, Başkanının başkanlığında işin niteliğine göre en az dört üye ile toplanacağı ve oyçokluğu ile karar alacağı; kurullarda, tetkik edilecek konunun, ilgili uzman üye hazır bulunmadıkça müzakere edilemeyeceği; Adlî Tıp Kurumu Genel Kurulu ve ihtisas kurullarının ilgili kişileri gerektiğinde muayene ve bunları usulüne göre dinleyebileceği, her türlü tetkikatı yapabileceği ve yaptırabileceği; Adlî Tıp Genel Kurulu kararlarının nihai olmakla beraber mahkemelerin delilleri serbestçe takdir hususundaki yetkilerini kısıtlamayacağı; 24. maddesinde Adlî Tıp Genel Kurulu ve adlî tıp ihtisas kurulları ile adlî tıp ihtisas dairelerinin, inceledikleri konularla ilgili olarak Adlî Tıp Kurumunda bulunmayan tıp ve diğer uzmanlık dallarında Adlî Tıp Kurumu dışından uzmanların bilirkişi olarak davet edilmesine karar verebilecekleri gibi kendi kurul veya dairelerinde bulunmayan, Adlî Tıp Kurumundaki diğer kurul veya dairelerde görev yapan uzmanların davet edilmesine de karar verebilecekleri belirtilmiştir. Kanun'un 15. maddesinde ise Adlî Tıp Genel Kurulunun, adlî tıp ihtisas kurulları ve ihtisas daireleri tarafından verilip de mahkemeler, hâkimlikler ve savcılıklarca kapsamı itibarıyla yeterince kanaat verici nitelikte bulunmadığı, sebebi de belirtilmek suretiyle bildirilen işleri, adlî tıp ihtisas kurullarınca oybirliğiyle karara bağlanamamış olan işleri, adlî tıp ihtisas kurullarının verdiği rapor ve görüşleri arasında ortaya çıkan çelişkileri, adlî tıp ihtisas kurulları ile adlî tıp ihtisas dairelerinin, adlî tıp şube müdürlüklerinin ve Adlî Tıp Kurumu dışındaki sağlık kuruluşlarının verdikleri rapor ve görüşler arasında ortaya çıkan çelişkileri, konu ile ilgili uzman üyelerin katılımıyla inceleyeceği ve kesin olarak karara bağlayacağı hüküm altına alınmıştır. Bu düzenlemelerden, Kanun'un Adli Tıp Genel Kurulu, adlî tıp ihtisas kurulları ile adlî tıp ihtisas dairelerinin, incelemelerini konunun uzmanı olan kişiler marifetiyle yapmalarını temin etmeyi amaçladığı anlaşılmaktadır.

Yukarıda yapılan açıklamalar ve özellikle, yargı yerlerinin Adlî Tıp Kurumuna başvurma zorunluluğunun bulunmadığı, yükseköğretim kurumları veya birimlerinden de resmî bilirkişi olarak yararlanmalarının mümkün olduğu, ayrıca mahkemelerin ve hâkimlerin bilirkişilerin oy ve görüşlerini diğer delillerle birlikte serbestçe değerlendirebileceği hususları göz önünde bulundurulduğunda, bir başkan ve adli tıp uzmanı iki üye ile birer ortopedi ve travmatoloji, genel cerrahi, nöroloji, iç hastalıkları, çocuk sağlığı ve hastalıkları, göğüs hastalıkları ve enfeksiyon hastalıkları uzmanından oluşan 3. Adli Tıp İhtisas Kurulunun yapısının, Kanun'un 16. maddesinde belirtilen görevleri yerine getirmesine engel olan, Kurulun, konunun uzmanı olmayan kişilerin katılımıyla karar alması sonucunu doğuran, resmî bilirkişilik müessesesinin işlevselliğini ortadan kaldıran, yargı yerlerinin bilirkişiye başvurma konusundaki takdir yetkilerini kısıtlayan ve bu şekilde kişilerin hak arama özgürlüğünü zedeleyen bir yönü bulunmamaktadır.

Açıklanan nedenlerle, itiraz konusu kural Anayasa'nın 36. maddesine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.?

Kuralın Anayasa'nın 17. maddesiyle ilgisi görülmemiştir.

VI- SONUÇ

14.4.1982 günlü, 2659 sayılı Adlî Tıp Kurumu Kanunu'nun 7. maddesinin, 19.2.2003 günlü, 4810 sayılı Kanun'un 7. maddesiyle değiştirilen birinci fıkrasının (c) bendinin Anayasa'ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE, 11.9.2014 gününde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

Başkanvekili

Serruh KALELİ

Başkanvekili

Alparslan ALTAN

Üye

Serdar ÖZGÜLDÜR

Üye

Osman Alifeyyaz PAKSÜT

Üye

Zehra Ayla PERKTAŞ

Üye

Recep KÖMÜRCÜ

Üye

Burhan ÜSTÜN

Üye

Engin YILDIRIM

Üye

Nuri NECİPOĞLU

Üye

Zühtü ARSLAN

Üye

Hicabi DURSUN

Üye

Erdal TERCAN

Üye

Muammer TOPAL

Üye

M. Emin KUZ

Üye

Hasan Tahsin GÖKCAN
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 
Konu Araçları Konu İçinde Arama
Konu İçinde Arama:

Detaylı Arama
Konuyu Değerlendirin
Konuyu Değerlendirin:

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Eşden habersiz cep telefonuna konuşmalarının kaydı hukuken geçerli bir delil mi? ruze Meslektaşların Soruları 12 01-02-2013 11:16
her türlü şiddet gördüğüm eşim kızımın velayetini vermez hukuken nasıl ispatlarım? Konuk Kadınlara Hukuki Destek Merkezi (KAHDEM) 2 30-07-2008 07:34
Adli Rapor Yerine Özel Klinik Raporunun Hukuki Geçerliliği umutlaw Meslektaşların Soruları 2 05-01-2007 02:20
Adli Biyoloji Adli Genetik ve Gen Hukuku Derneği (ABGEDER) Av.Ali Osman Özdilek Hukuk Haberleri 2 30-09-2006 22:44


THS Sunucusu bu sayfayı 0,10556889 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.