|
Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun] |
27-05-2015, 20:57 | #1 |
|
İş sözleşmesi mi yoksa hizmet veya eser sözleşmesi mi?
Müvekkiller bir şirkette bilgisayar yazılımcısı olarak tam süreli ve sigortalı olarak çalışmaktadırlar.
Ayrıca mesai saatleri dışında da başka bir yazılım şirketinde sigortasız olarak, şirkete fiilen pek gitmeyerek, genellikle mail ortamında yazışarak yapacakları işi öğrenmekte ve yerine getirmektedirler. Bu şirkette işe girerken iş sözleşmesi başlıklı bir sözleşme imzaladıklarını hatırlamaktalar ancak ellerinde yok. Bu şirketten aylık sabit bir ücreti her ay banka yoluyla almaktalar. 2 aydır bu şirketten alacakları alamamaktaktalar. Bu sebeple sözleşmeyi fesh edip alacakları için dava açmak istemekteler. Bu şirket ile aralarındaki ilişki sizce iş sözleşmesi mi? hizmet sözleşmesi mi yoksa eser sözleşmesi mi? Eser sözleşmesi olduğunu düşünmüyorum çünkü iş başı değil, aylık sabit ücret karşılığı çalışıyorlar. Hizmet sözleşmesi ile iş sözleşmesi temel itibariyle birbirlerine çok benzer olsa larda görevli mahkeme hususunda önem arz etmektedir. Benim düşüncem hizmet sözleşmesinin ağır bastığı, şahıslar işverenden emir talimat almakta, ücret karşılığı çalışmakta fakat, işi iş yerinde değil, işverenin sağladığı ekipmanlarca değil kendi serbest zamanlarında kendi ekipmanları ile yerine getirmekteler. |
28-05-2015, 08:22 | #2 |
|
Hizmet sözleşmesi ile iş sözleşmesi kavramları arasındaki fark şudur: İş Kanunu'na tabi olarak çalışanların sözleşmelerine iş sözleşmesi, İş Kanunu dışındaki TBK'na (ve diğer iş kanunlara) tabi çalışanlarınkine ise hizmet sözleşmesi denmektedir.
Bu ikisi arasındaki tereddütte, müvekkilleriniz (sorunuzdan anladığım kadarıyla) İş Kanunu'na tabi olarak, iş sözleşmesi ile iş görmektedirler. Bu itibarla asıl tereddüt, iş sözleşmesi mi, eser sözleşmesi mi ayrımına ilişkin olmalıdır. Eser sözleşmesi, vekalet sözleşmesi ve iş sözleşmesi arasındaki ayrımda, en önemli unsur bağımlılık unsurudur. Bağımlılık unsurunun varlığını araştırırken Yargıtay birden çok kritere bakmaktadır. Ücretin ödenme şekli, işin nerede görüldüğü, denetleme mekanizmaları vs... Yine sorunuzdan anladığım kadarıyla, bu iki ayrım arasında da, müvekkilleriniz iş sözleşmesine tabi çalışıyor görülmektedir. Saygılarımla, |
28-05-2015, 08:27 | #3 |
|
İş sözleşmesi gibi düşünmüştüm bende başta fakat, neredeyse işyerine hiç gitmemekteler, kendi bilgisayarları ve programları ile verilen görevi, işyeri dışında yapmaktalar, mesai saati içinde değil de belirtilen süre içinde işi bitirip teslim ediyorlar. şirket yetkilileri teslim edilen işte eksik veya hata görürse düzeltmelerini istiyor.
Bu durumda eser sözleşmesi gibi gözüküyor fakat, her ay sabit ücret almaları da eser sözleşmesinden uzaklaştırır mı? |
28-05-2015, 08:48 | #4 | |||||||||||||||||||||||
|
İşin iş yerinde görülmesi de, ücretin ödenme şekli de, tek başına her zaman belirleyici olmuyor. Bunlar sadece bağımlılık unsurunun varlığı araştırılırken kullanılan kriterler. Şu durum belki belirleyici olabilir: Sizin iki müvekkilinizin her biri ayrı ayrı sorumlu ve ayrı ayrı mı ücret alıyor? Yoksa ikisinden her hangi biri işi yapabiliyor mu? Örneğin, iki işçiden birisi, internete erişiminin olmayacağı bir yere bir aylığına seyahate çıkacak olsa, işverenine mi haber vermek zorunda olur, yoksa diğer arkadaşının işleri yürütmesi yeterli mi? |
28-05-2015, 08:53 | #5 | |||||||||||||||||||||||
|
Bir programın yazılması işi, biri programı android e göre uyarlıyor, diğer ios a göre. işveren vekilinden sadece yapılacak işi mail ortamında alıyorlar belirtilen sürede bitirip yine mail ortamında gönderiyorlar, işverenden emir talimat alıyor fakat işverenden izin alma gibi bir durum sözkonusu değil, işi süresinde bitirmesi yeterli. Ücretler ise ikisinde aylık 5000 'er TL olarak banka yoluyla hesaplarına yatıyor. Eser sözleşmesi olarak kabul edersek 2 aydır alamadıkları 5000'er TL sebebiyle fesih sözkonusu olamıyor diye düşünüyorum. |
28-05-2015, 09:16 | #6 |
|
YARGITAY
9. Hukuk Dairesi 2008/876 E.N , 2009/20602 K.N. Özet İŞ MAHKEMELERİ, İŞÇİ SAYILAN KİMSELERLE İŞVEREN VEYA İŞVEREN VEKİLLERİ ARASINDA İŞ AKDİNDEN VEYA İŞ KANUNU'NA DAYANAN HER TÜRLÜ HAK İDDİALARINDAN DOĞAN UYUŞMAZLIKLARA BAKMAKLA GÖREVLİDİR. UYUŞMAZLIK, SERBEST AVUKAT OLARAK ÇALIŞAN DAVACI İLE DAVALI KURUM ARASINDAKİ VEKALET İLİŞKİSİNDEN KAYNAKLANDIĞINA GÖRE, DAVANIN İŞ MAHKEMELERİNDE DEĞİL, GENEL MAHKEMELERDE GÖRÜLMESİ GEREKİR. İçtihat Metni Davacı, ücret ve vekalet ücret alacaklarının davalı kurumdan tahsiline karar verilmesini istemiştir. Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Hüküm, süresi içinde davalı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için tetkik hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü: Davacı vekili, davacı ve davalı İdare ile arasında 21.05.2001 tarihinde B...K... Genel Müdürlüğü Avukatlık Sözleşmesi imzalandığını, bunun bir hizmet sözleşmesi olduğunu, bu sözleşmenin 31.12.2002 tarihi itibarıyla da B...-K... Genel Müdürlüğü kararıyla feshedildiğini, 04.12.2001 tarihli Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi'nin 1. kısım 4. bölümünde Kamu Kurum ve Kuruluşlarının sözleşmeli avukatlarına 300,00 YTL aylık ücret ödenmesi gerektiğinin düzenlendiğini, bu tarifenin yürürlüğe girdiği tarih ile sözleşmenin fesih tarihi arasında davacıya tarifenin altında ücret ödendiğini, fark tarife ücreti ite davalı adına takip ettiği İş Mahkemesi ve icra takibindeki vekalet ücretlerinin davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, taraflar arasında iş sözleşmesi bulunmadığını, vekalet ilişkisi bulunduğunu, İş Mahkemesinin görevsiz olduğunu, davacı ile kurum arasında 13.03.2001 tarihli karşılıklı sözleşme imzalandığını, sözleşmenin 7. maddesinde aylık ücret yanında, ilamlı-ilamsız icra takiplerinde yaptığı tahsilatlardan dolayı prim ve ücret ödendiğini, davacının sözleşmede kabul ettiği şartlar aksine talepte bulunamayacağını, avukatlara yeni sözleşmelerde yer alan hükümler doğrultusunda ödeme yapıldığını belirterek, davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, taraflar arasında iş sözleşmesi bulunduğu ve İş Mahkemesinin görevli olduğu kabul edilerek, davalının davacı avukata Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi'ne göre eksik ücret ödediği gerekçesi ile davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu'nun 1. maddesi uyarınca, İş Kanunu'na göre işçi sayılan kimselerle işveren veya işveren vekilleri arasında İş akdinden veya İş Kanunu'na dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuk uyuşmazlıklarının çözüm yeri İş Mahkemeleridir. İş Mahkemesinin kural olarak görevli olması için, davacının işçi, davalının işveren ve aralarında iş ilişkisi olması gerekir. Dosya içeriğine göre, taraflar arasında yapılan sözleşmenin iş sözleşmesi mi, yoksa vekalet sözleşmesi mi olduğu uyuşmazlık konusudur. 4857 sayılı İş Kanunu'nun 8/1. maddesi uyarınca "İş sözleşmesi, bir tarafın (işçi) bağımlı olarak iş görmeyi, diğer tarafın (işveren) da ücret ödemeyi üstlenmesinden oluşan sözleşmedir. Ücret, iş görme (emek) ve bağımlılık iş sözleşmesinin belirleyici unsurlarıdır. İş sözleşmesini diğer İş görme sözleşmeleri olan eser ve vekalet sözleşmelerinden ayırt edici en önemli kıstas, bağımlılık ilişkisidir. Her üç sözleşmede iş görme edimini yerine getirenin iş görülen kişiye (işveren-eser sahibi veya temsil edilen) karşı ekonomik bağlılığı vardır. İş sözleşmesini belirleyen kriter hukuki-kişisel bağımlılıktır. Gerçek anlamda hukuki bağımlılık, işçinin işin yürütümüne ve işyerindeki davranışlarına ilişkin talimatlara uyma yükümlülüğünü üstlenmesi ile doğar. İşçi edimini işverenin karar ve talimatları çerçevesinde yerine getirmektedir. İşçinin bu anlamda işverene karşı kişisel bağımlılığı ön plana çıkmaktadır. Bu anlamda, işveren ile İşçi arasında hiyerarşik bir bağ vardır. İş sözleşmesine dayandığı için hukuki, işçiyi kişisel olarak işveren bağladığı için kişisel bağımlılık söz konusudur. İş sözleşmesinde bağımlılık unsurunun içeriğini; işverenin talimatlarına göre hareket etmek ve iş sürecinin ve sonuçlarının işveren tarafından denetlenmesi oluşturmaktadır. İşin işverene ait işyerinde görülmesi, malzemenin işveren tarafından sağlanması, iş görenin işin görülme tarzı bakımından iş sahibinden talimat alması, işin iş sahibi veya bir yardımcısı tarafından kontrol edilmesi, bir sermaye koymadan ve kendine ait bir organizasyonu olmadan faaliyet göstermesi, ücretin ödenme şekli kişisel bağımlılığın tespitinde dikkate alınacak yardımcı olgulardır. Sayılan bu belirtilerin hiçbiri tek başına kesin bir ölçü teşkil etmez. İşçinin, işverenin belirlediği koşullarda çalışırken, kendi yaratıcı gücünü kullanması, işverenin isteği doğrultusunda işin yapılması için serbest hareket etmesi bu bağımlılık ilişkisini ortadan kaldırmaz. Yukarıda sayılan ölçütler yanında, özellikle bağımsız çalışanı, işçiden ayıran ilk kriter, çalışan kişinin yaptığı işin yönetimi ve gerçek denetiminin kime ait olduğudur. Çalışan kişi İşin yürütümünü kendi organize etse de, üzerinde iş sahibinin belirli ölçüde kontrol ve denetimi söz konusuysa, iş sahibine bilgi ve hesap verme yükümlülüğü varsa, doğrudan iş sahibinin otoritesi altında olmasa da, bağımlı çalışan olduğu kabul edilebilir. Bu bağlamda çalışanın işini kaybetme riski olmaksızın verilen görevi reddetme hakkına sahip olması (ki bu iş görme borcunun bir ifadesidir) önemli bir olgudur. Böyle bir durumda, çalışan kişinin bağımsız çalışan olduğu kabul edilmelidir. Çalışanın münhasıran aynı iş sahibi için çalışması da, yeterli olmasa da aralarında bağımlılık ilişkisi bulunduğuna kanıt oluşturabilir. Dikkate alınabilecek diğer bir ölçüt de, münhasıran bir iş sahibi için çalışan kişinin, ücreti kendisi tarafından ödenen yardımcı eleman çalıştırıp çalıştırmadığı, işin görülmesinde ondan yararlanıp yararlanmadığıdır. Bu durumun varlığı, çalışma ilişkisinin bağımsız olduğunu gösterir. Dosya içeriğine göre, davalı kurum ile bağımsız bir organizasyona sahip olan ve serbest avukat olarak kendi bürosunda çalışan davacı avukat, davalı kurumun İl sınırlan içerisindeki dava ve icra takipleri için sözleşme yapmışlar ve sözleşmede davacı avukata Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca aylık ücret yanında, sayı olarak verilen dava ve icra takiplerinde alınacak vekalet ücretlerinden belirli bir oranda ücreti vekalet ödenmesi kararlaştırılmıştır. Sözleşme içeriğine göre davacı kendi ofisinde çalışmakta, sayı ve adet olarak verilen dava ve takipleri takip etmekte, belirli zamanlarda rapor vermektedir. Takip edilen dava ve icra takipleri nedeni ile belirli bir oranda ücreti vekalet yanında aylık olarak ücret öngörülmesi, taraflar arasındaki ilişkiye iş ilişkisi niteliğini vermez. Davacı avukat, aldığı dava ve icra takiplerini teslim aldıktan sonra, kendi iş organizasyonu içerisinde ve işverenin mesai ve iş konusunda bir talimatı olmadan takip etmekte ve sonuçlandırmakta, sadece aşamaları ve sonuçları hakkında rapor sunmaktadır. Davacı avukat, aynı iş organizasyonda ücreti kendisi tarafından ödenen yardımcı eleman çalıştırmakta, keza işini kaybetme riski olmaksızın verilen görevi reddetme hakkına sahip bulunmaktadır. O halde, taraflar arasındaki sözleşmede, iş sözleşmesinin belirleyici unsuru olan hukuki ve kişisel bağımlılıktan söz edilemez. Davacı, iş görme edimi bakımından teknik ve ekonomik olarak davalıya bağımlıdır. Somut uyuşmazlıkta taraflar arasındaki sözleşmede vekalet ilişkisi ağır basmakta olup, davacı avukat, davalı ise, vekil tutan sıfatındadır. Uyuşmazlıkta İş Mahkemesinin görevli olmadığı açıktır. Vekalet ilişkisi nedeni ile uyuşmazlığın, genel mahkeme olan ve davanın değerine göre HUMK'nın 8/1. maddesi gereğince Sulh Hukuk Mahkemesinde çözümlenmesi gerekir. Görevsizlik kararı verilmesi yerine, işin esasına girilerek karar verilmesi hatalıdır. Diğer taraftan kabule göre, hesaplanan tarife ücretinden davacıya yapılan ödemenin mahsubu sonucu kalan 637,00 YTL olduğu halde, bu miktar yerine 3.880,00 YTL alacağa karar verilmesi de isabetsizdir. Sonuç: Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebepten (BOZULMASINA), 13.07.2009 gününde oybirliğiyle karar verildi. |
28-05-2015, 13:46 | #7 | |||||||||||||||||||||||
|
Aylık sabit ücret alınması, iş sözleşmesi olduğunu da göstermez. Öyle olsaydı, avukat olarak sabit ücret aldığımız birçok şirketten kıdem tazminatı da almalıydık... Sunulu kararda da vurgulandığı üzere ve ayrıca anlatıldığı kadarıyla, müvekkilleriniz ile şirket arasında hukuki ve kişisel bağımlılık oluşmamıştır. Bu sebeple 10.000 TL alacağın eser sözleşmesinden kaynaklanan alacak olduğunu düşünüyorum. Kolay Gelsin... |
28-05-2015, 13:52 | #8 |
|
Ayrıca yapılan iş ne zamandan beri devam ediyordu, ve ne zamana kadar daha devam edeceği ön görülüyordu, bu da belirleyici olabilir.
|
28-05-2015, 14:30 | #9 |
|
Bu Yargıtay kararında bağımlılık unsurunun esasları sayılmış.
T.C YARGITAY
9.Hukuk Dairesi Esas: 2015 / 1078 Karar: 2015 / 2742 Karar Tarihi: 29.01.2015 ÖZET: Somut olayda, yerel Mahkemenin, taraflar arasında işçi-işveren ilişkisi kurulmadığına ilişkin doğru olan gerekçesine göre, genel Mahkemelerin görevli olduğundan bahisle görevsizlik kararı verilmesi gerekirken davanın esastan reddi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.(1475 S. K. m. 14) (4857 S. K. m. 1, 2, 8, 17, 32, 41, 46, 47, 57) (5521 S. K. m. 1) Dava: Davacı, kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, fazla mesai ücreti, hafta tatil ücreti, genel tatil ücreti, yıllık izin ücreti, maaş alacaklarının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir. Yerel Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir. Hüküm süresi içinde davacı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü: Karar: A) Davacı İsteminin Özeti: Davacı vekili, müvekkilinin davalı işyerinde 12.07.2004 tarihinde işçi olarak çalışmaya başladığını, sigortasının 25.08.2005 tarihinden itibaren yapıldığını, iş akdinin davalı işverenlik tarafından 31.01.2012 tarihinde haksız olarak feshedildiğini ileri sürerek kıdem ve ihbar tazminatıyla fazla çalışma, hafta tatili, genel tatil, yıllık izin ücretiyle maaş alacaklarının davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir. B) Davalı Cevabının Özeti: Davalı vekili, açılan davanın yersiz olduğunu, davacının müvekkili şirkette fiili çalışmasının bulunmadığını savunarak davanın reddini istemiştir. C) Yerel Mahkeme Kararının Özeti: Mahkemece, taraflar arasında 4857 sayılı yasa anlamında işçi işveren ilişkisinin kurulmadığı, fiili çalışmanın bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. D) Temyiz: Kararı davacı temyiz etmiştir. E) Gerekçe: Uyuşmazlık, taraflar arasındaki ilişkinin 4857 sayılı İş Kanunu kapsamında değerlendirilip değerlendirilemeyeceği ve bu bağlamda iş mahkemesinin görevi noktasında toplanmaktadır. 4857 sayılı İş Kanununun 1 inci maddesinin ikinci fıkrası gereğince, 4 üncü maddedeki istisnalar dışında kalan bütün işyerlerine, işverenlerle işveren vekillerine ve işçilerine, çalışma konularına bakılmaksızın bu Kanunun uygulanacağı belirtilmiştir. Kanunun 2 nci maddesinde bir iş sözleşmesine dayanarak çalışan gerçek kişi işçi, işçi çalıştıran gerçek veya tüzel kişiyle tüzel kişiliği olmayan kurum ve kuruluşlar işveren olarak tanımlanmıştır. İşçi ve işveren sıfatları aynı kişide birleşemez. Yasanın 8 inci maddesinin birinci fıkrasına göre iş sözleşmesi, bir tarafın (işçi) bağımlı olarak iş görmeyi diğer tarafın (işveren) da ücret ödemeyi üstlenmesinden oluşan sözleşmedir. Ücret, iş görme ve bağımlılık iş sözleşmesinin belirleyici öğeleridir. İş sözleşmesini eser ve vekâlet sözleşmelerinden ayıran en önemli ölçüt bağımlılık ilişkisidir. Her üç sözleşmede, iş görme edimini yerine getirenin iş görülen kişiye (işveren-eser sahibi veya temsil edilen) karşı ekonomik bağımlılığı vardır. İş sözleşmesini belirleyen ölçüt hukuki-kişisel bağımlılıktır. Gerçek anlamda hukukî bağımlılık işçinin işin yürütümüne ve işyerindeki talimatlara uyma yükümlülüğünü içerir. İşçi edimini işverenin karar ve talimatları çerçevesinde yerine getirir. İşçinin işverene karşı kişisel bağımlılığı ön plana çıkmaktadır. İş sözleşmesinde bağımlılık unsurunun içeriğini, işçinin işverenin talimatlarına göre hareket etmesi ve iş sürecinin ve sonuçlarının işveren tarafından denetlenmesi oluşturmaktadır. İşin işverene ait işyerinde görülmesi, malzemenin işveren tarafından sağlanması, iş görenin işin görülme tarzı bakımından iş sahibinden talimat alması, işin iş sahibi veya bir yardımcısı tarafından kontrol edilmesi, işçinin bir sermaye koymadan ve kendine ait bir organizasyonu olmadan faaliyet göstermesi, ücretin ödenme şekli, kişisel bağımlılığın tespitinde dikkate alınacak yardımcı olgulardır. Bu belirtilerin hiçbiri tek başına kesin ölçüt teşkil etmez. İşçinin işverenin belirlediği koşullarda çalışırken kendi yaratıcı gücünü kullanması ve işverenin isteği doğrultusunda işin yapılması için serbest hareket etmesi bağımlılık ilişkisini ortadan kaldırmaz. Çalışanın işyerinde kullanılan üretim araçlarına sahip olup olmaması, kâr ve zarara katılıp katılmaması, karar verme özgürlüğüne sahip bulunup bulunmaması bağımlılık unsuru açısından önemlidir. 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanununun 1 inci maddesine göre, iş mahkemelerinin görevi İş Kanununa göre işçi sayılan kimselerle işveren veya işveren vekilleri arasında iş akdinden veya iş Kanununa dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuk uyuşmazlıklarının çözülmesi dir. İşçi sıfatını taşımayan kişinin talepleriyle ilgili davanın, iş mahkemesi yerine genel görevli mahkemelerde görülmesi gerekir. Somut olayda, yerel Mahkemenin, taraflar arasında işçi-işveren ilişkisi kurulmadığına ilişkin doğru olan gerekçesine göre, genel Mahkemelerin görevli olduğundan bahisle görevsizlik kararı verilmesi gerekirken davanın esastan reddi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir. Sonuç: Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı sebepten dolayı BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine 29.01.2015 tarihinde oybirliği ile, karar verildi. (¤¤) |
28-05-2015, 14:45 | #10 |
|
T.C YARGITAY 21.Hukuk Dairesi Esas: 2013 / 14457 Karar: 2014 / 15156 Karar Tarihi: 26.06.2014
ÖZET: Dosyada ifadesi alınan kişilerin kazalının kendi nam ve hesabına mı yoksa işçi olarak inşaatta mı çalıştığı konusunda çelişkili ifadeleri bulunmakta olup, kazalının çalışmasının yapılan eser sözleşmesine mi dayandığı yoksa hizmet sözleşmesine mi dayandığı hususunun araştırılıp açıklığa kavuşturulması gerekir.(506 S. K. m. 2) (4857 S. K. m. 8) (6098 S. K. m. 393, 470) (5510 S. K. m. 13) Dava: Davacı, murisinin geçirdiği kazanın iş kazası olduğunun tespitine karar verilmesini istemiştir. Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kabulüne karar vermiştir. Hükmün davalılardan N. O. tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi Ferda Beder tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi. Karar: Dava, davacının murisi C. K.'ın davalılar N. O. ve M. E.'e ait iş yerinde işçi olarak çalışırken 11.10.2005 tarihinde geçirdiği kazanın iş kazası olduğunun tespiti istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın kabulü ile davacıların murisi C. K.'ın ölümüne sebep olan kazanın iş kazası olduğunun tespitine karar verilmiştir. Bir olayın iş kazası olabilmesi için ön koşul, taraflar arasındaki ilişkinin hizmet akdi olmasıdır. 506 sayılı Kanun'un 2. maddesinde, bir hizmet akdine dayanarak bir veya birkaç işveren tarafından çalıştırılanların sigortalı sayılacağı belirtilmiştir. Anılan Kanun kapsamında sigortalı sayılmanın koşulları; hizmet akdine göre çalışma, sözleşmede öngörülen edimin (hizmetin) işverene ait iş yerinde veya iş yerinden sayılan yerlerde görülmesi, kanunda açıkça belirtilen sigortalı sayılmayacak kişilerden olunmamasıdır. 4857 sayılı İş Kanununun 8. maddesinde iş sözleşmesi tanımına yer verilmiş ise de, her iki kanunun amacı, ortaya koyduğu ilkeler ve dayandığı hukuksal normlar farklılık gösterdiğinden, bu tanımın 506 sayılı Kanun yönünden bağlayıcılığı bulunmamaktadır. Pozitif hukukumuzda hizmet akdi Borçlar Kanununun 393. maddesinde tanımlanmış olup, her ne kadar tanımda ücret unsuruna yer verilmiş ise de, 506 sayılı Kanunun sistematiği ve takip eden diğer maddelerin düzenleniş şekli, anılan unsurun sigortalı niteliğini kazanabilmek için zorunlu olmadığını ortaya koymaktadır. Baskın olan bilimsel ve yargısal görüşlere göre, hizmet akdinin ayırıcı ve belirleyici özelliği, zaman ve bağımlılık unsurlarıdır. Zaman unsuru, çalışanın iş gücünü belirli veya belirsiz bir süre içinde işveren veya vekilinin buyruğunda bulundurmasını kapsamaktadır ve anılan sürede buyruk ve denetim altında (bağımlılık) edim yerine getirilmektedir. Bağımlılık ise, her an ve durumda çalışanı denetleme veya buyruğuna göre edimini yaptırma olanağını işverene tanıyan, çalışanın edimi ile ilgili buyruklar dışında çalışma olanağı bulamayacağı nitelikte bir bağımlılıktır. Hizmet akdi, çoğu kez Borçlar Kanununun 470. maddesinde tanımlanan istisna akdi (eser sözleşmesi) ile karıştırılabilmekte, ikisinin ayırt edilebilmesi bazı durumlarda güçleşmektedir. Çalışan, iş gücünü belirli veya belirsiz bir zaman için çalıştıranın buyruğunda bulundurmakla yükümlü olmayarak, işveren buyruğuna bağlı olmadan sözleşmedeki amaçları gerçekleştirecek biçimde edimini görüyorsa, sözleşmenin amacı bir eser meydana getirmekse, çalışma ilişkisi istisna akdine dayanıyor demektir. Hizmet akdinde ise çalışan, emeğini iş sahibinin emrine hazır bulundurmaktadır ve ücret, faaliyetin meydana gelmesinin sonucu için değil, bizzat yapılan faaliyetin karşılığı olarak ödenmektedir. (….) |
28-05-2015, 14:45 | #11 |
|
Elinizde varsa rica etsem yerel mahkeme kararını da yükleyebilir misiniz?
|
28-05-2015, 16:29 | #12 |
|
Fikilerini ve Yargıtay Kararı paylaşan meslektaşlara teşekkür ediyorum.
Çıkardığım sonuç müvekiller ile şirket arasındaki sözleşme eser sözleşmesi, her ay sabit ücret ödenmesi sözleşemenin şartlarından biri olarak kabul edilebilir düşüncesindeyim. Fakat iş sözleşmesinde olduğu gibi derhal fesih hakları yok. Bu sebepten önce ihtarname gönderip ödenmeyen ücreti talep edeceğiz 3 gün içinde ödemezse iş sahibinin edimini yerine getirmemesi sebebiyle sözleşmenin fesh edileceğini ihtar etmeliyiz diye düşünüyorum. |
28-05-2015, 16:55 | #13 |
|
Ben olsam sözleşmenin feshi ile ihtarname ile uğraşmaz, direk ilamsız takiple alacak talep ederdim, itiraza göre hareket ederdim.
|
28-05-2015, 16:58 | #14 | |||||||||||||||||||||||
|
Sayın olgu,
Müvekkillerinizin işçi olarak kabul edilebilmesine dair değerlendirilecek unsurlar: iş görme, ücret ve bağımlılıktır. Eser sözleşmesi de bir iş görme sözleşmesi olup, işçinin ücreti de yüklenicinin aldığı bedel de (somut olayınız çerçevesinde) para olduğuna göre buradan bir sonuca gitmek mümkün olmayacaktır. O halde somut durumda; bağımlılık unsuruna ve işçinin iş görmesinin edim fiiline (sürekli edim), yüklenicinin iş görmesinin ise edim sonucuna (ani edim) yönelik olmasına göre değerlendirme yapılıp sonuç elde edilebilir. Anlatımınız çerçevesinde müvekkillerinizin edim sonucuna yönelik iş yapmakta oldukları ve şirkete karşı bağımlılıklarının söz konusu olmadığı anlaşılıyor. Bu meyanda TBK 470 vd. maddeleri uyarınca hareket edilmesi daha doğru olur kanaatindeyim. İyi çalışmalar... |
28-05-2015, 21:56 | #15 |
|
Ben de olayda eser sözleşmesi olduğunu düşünüyorum. İki akti birbirinden ayıran esas faktörlerin zaman ve bağımlılık olduğu yukarıda da belirtilmişti. Bunlardan bağımlılık baskın faktör olup, bağımlılık her an ve durumda çalışanı denetleme veya buyruğuna göre edimini yaptırma olanağını işverene tanıyan, çalışanın edimi ile ilgili buyruklar dışında çalışma olanağı bulamayacağı nitelikte bir bağımlılık varsa hizmet akti kabul edilir. Çalışan, iş gücünü belirli veya belirsiz bir zaman için çalıştıranın buyruğunda bulundurmakla yükümlü olmayarak, işveren buyruğuna bağlı olmadan sözleşmedeki amaçları gerçekleştirecek biçimde edimini görüyorsa, sözleşmenin amacı bir eser meydana getirmekse, çalışma ilişkisi istisna aktine dayanıyor demektir. Hizmet aktinde ise çalışan, emeğini iş sahibinin emrine hazır bulundurmaktadır ve ücret, faaliyetin meydana gelmesinin sonucu için değil, bizzat yapılan faaliyetin karşılığı olarak ödenmektedir. Bu nedenlerle sizin müvekkilleriniz ile hizmet verdikleri kurum arasında istisna sözleşmesi kurulduğu inancındayım. Saygılar.
|
Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk) | |
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Yanıt | Son Mesaj |
TBK çerçevesinde Taksitle Satış Sözleşmesi/Eser sözleşmesi ayrımı | therainmaker | Meslektaşların Soruları | 0 | 15-01-2012 12:02 |
Eser Sözleşmesi /Hizmet Sözleşmesi | Fatma KAPUÇAM | Borçlar Hukuku Çalışma Grubu | 14 | 19-10-2011 10:54 |
eser sözleşmesi mi taşeronluk sözleşmesi mi | av.kadirpolat | Meslektaşların Soruları | 3 | 14-10-2009 09:17 |
Eğitim Hizmet Sözleşmesi veya Taahhütnamesi | emre5465 | Meslektaşların Soruları | 3 | 21-07-2009 15:45 |
eser sözleşmesi mi satış sözleşmesi mi | korayoz | Hukuk Soruları Arşivi | 5 | 08-03-2007 15:49 |
Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir. |