Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

Dask Veya Bankaya KarŞi Tazmİnat

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 19-03-2013, 09:21   #1
uzer5613

 
Varsayılan Dask Veya Bankaya KarŞi Tazmİnat

ÖNCELİKLE HERKESE İYİ GÜNLER; Bir arkadaşın başına gelen olayla ilgili sorum vardı; Arkadaşım 2010 senesinde bankadan konut kredisi çekiyor, 12/01/2010 tarihi itibariyle dask ve konut poliçeleri yapılıyor, 23/10/2011 tarihinde Van da birinci deprem oluyor, birinci depremde binada herhangi bir hasar meydana gelmiyor, deprem sonrasında arkadaş sigortaları kontrol etmek için bankaya gittiğinde sigortanın yenilenmediğini bankanın yenilemeyi unuttuğunu görünce banka müdürüne çıkıyor banka hemen bir telaşla kendi ipotekli binasının nasıl sigortasını yapmaz diyerek hemen dask poliçesini 04/11/2011 tarihinde yapıyor. Daha sonra 09/11/2011 tarihinde yıkıcı olan ikinci deprem meydana geliyor. İkinci depremde bina ağır hasarlı olarak tespit ediliyor ve yıkılmasına karar veriliyor. Arkadaşım DASK a tazminatın ödenmesi için başvuruyor DASK verdiği cevapta birinci depremde binanın hasarlı olduğundan bahisle her ne kadar ikinci depremde sigortalı olsa bile tazminatı ödemeyeceğini beyan etmiştir. Şimdi sormak istediğim arkadaşım nasıl bir dava açılması gerekir. Davalı olarak bankanın ihmali nedeniyle bankayımı dava etmek gerekir yoksa her iki kurumu Bankayı ve DASK ı davalı göstermek gerekir. Bununla ilgili yargıtay kararları varmıdır acaba şimdiden yardımlarınız için teşekkür ederim..
Old 20-03-2013, 09:23   #2
Av.Şenel DELİGÖZ

 
Varsayılan

T.C. YARGITAY

13.Hukuk Dairesi
Esas: 2011/1729
Karar: 2011/11039
Karar Tarihi: 05.07.2011


ALACAK DAVASI - KREDİ SİSTEMİNİN ZORUNLU KOŞULLARINDAN BİRİ OLAN HAYAT SİGORTASI - SİGORTANIN YENİLENİP YENİLENMEDİĞİ - DAVACILARIN UĞRADIKLARI ZARARLAR NEDENİYLE TARAFLARIN MÜTERAFİK KUSURLU OLDUKLARI

ÖZET: Sigorta poliçesinin yenilenmesi gereken tarih itibariyle, dain mürtehin sıfatına sahip, kredi veren kuruluş olan ve aynı zamanda sigorta şirketinin acentesi olan davalı bankanın sona eren davacıların murisine ait kredili hayat sigortasının yenilenmesi için, en azından muhatabına bildirim yapmak suretiyle kredi borçlusunu konu ile ilgili bilgilendirmesi, asgari özen yükümlülüğünün bir sonucu olduğu gibi dürüstlük kurallarının da bir gereğidir. Sözleşmenin imzalandığı ilk yıl yapılan hayat sigortası, devam eden 2006 ve 2007 yıllarında da banka tarafından yenilenmiştir. Bu durumda, bankanın, sigortanın yenileneceği ve bunun da banka tarafından yerine getirileceği konusunda, kredi müşterisi olan davacıların murisine bir güven verdiğini de kabul etmek gerekir. Ancak bu kabule rağmen, sigortanın yenilenip yenilenmediğinin de, kredi borçlusu tarafından takibi gerekeceğinden, uyuşmazlık konusu olan 2008 yılı itibariyle sigortanın yenilenmemesi ve bu nedenle davacıların uğradıkları zararlar nedeniyle tarafların müterafik kusurlu oldukları sonucuna varılmalıdır. Mahkemece tarafların kusur oranları takdir edilerek, sonucuna göre bir hüküm kurulması gerekir.

(818 S. K. m. 44) (4721 S. K. m. 2) (Bireysel Kredilerle Bağlantılı Sigortalar Uygulama Esasları Yönetmeliği m. 1, 2, 6, 10)

Dava ve Karar: Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacılar avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.

Davacılar, murisleri M. L. A.'nun 30/09/2005 tarihinde Akbank, Kavaklıdere Şubesinden 128.900,00 TL konut kredisi kullandığını, bu krediden dolayı zorunlu olarak Avivasa Emeklilik (Ak Emeklilik) ve Hayat Sigorta A.Ş. ne 27-70 yaş kredili hayat sigortası poliçesi düzenlendiğini, teminat limitlerinin, her yıl kalan kredi üzerinden yapıldığını, muris M. L. A.'nun vefat ettiği 23/10/2008 tarihine kadar sigorta poliçelerinin, gerek mevduat gerekse kredili mevduat hesaplarından düzenli olarak ödendiğini, murisin vefatından sonra sigorta poliçesinin devreye alınması için bankaya bildirimde bulunduklarında ise, poliçenin yenilenmediğinin anlaşıldığını, bankaca aylık ödemelere devam edileceğinin bildirildiğini, ödeme güçlüğü nedeniyle konutu Eylül 2009 yılında satmak zorunda kaldıklarını, gerek kredili hayat, gerekse mortgage kredi sisteminin zorunlu koşullarından biri olan hayat sigortasının bankaca yaptırılmasının zorunlu olmasına rağmen yaptırılmadığını, bankanın bu kusuru nedeniyle zarara uğradıklarını ileri sürerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla, şimdilik 4.000,00 TL tazminatın avans faizi ile birlikte davalıdan tahsil ine karar verilmesini istemişlerdir.

Davalı, bankanın hayat sigortası yaptırma yükümlülüğünün bulunmadığını, poliçe vadesinden sonra meydana gelen ölüm olayı nedeni ile Bankaya sorumluluk yüklenemeyeceğini savunarak, davanın reddini dilemiştir.

Mahkemece, <tüketici kredisinin 10. maddesi gereğince, kredi ödeme süresi sonuna kadar hayat poliçesini yenileme görevinin kredili müşteriye ait olduğu, bankanın bu konuda bir sorumluluğunun söz konusu olmadığı, kaldı ki hayat sigortaları zorunlu sigortalardan olmayıp, tamamen sigorta ettirenin isteği ile düzenlenecek bir sigorta türü olduğundan, dava konusu olayda sorumluluğun tamamının davacıların murislerine ait olduğu> belirtilerek, davanın reddine karar verilmiş, hüküm, davacılar tarafından temyiz edilmiştir.

Davacıların murisi M. L. A.'nun 30.9.2005 tarihli konut kredisi sözleşmesi ile, aylık taksitler halinde geri ödeme koşuluyla davalı bankadan 128.900,00 TL konut kredisi kullandığı, aynı yıl Ak Emeklilik ve Hayat Sigorta A.Ş. 'ne kredili hayat sigortası yaptırıldığı, 2006 yılında 4.10.2006 tarihinde, 2007 yılında da 8.10.2007 tarihinde sigorta poliçelerinin yenilendiği, 2008 yılında ise yenilenmediği, kredi borçlusu murisin 23.10.2008 tarihinde öldüğü, dosya kapsamından anlaşılmaktadır. Davacılar, kredi borçlusu murise ait hayat sigortasının, 2006 ve 2007 yıllarında yenilenmiş olmasına rağmen, 2008 yılında yenilenmediğini, bunun sorumluluğunun Bankaya ait olduğunu ileri sürmüşler, davalı Banka ise, sözleşmenin ilgili hükümleri gereğince Bankanın böyle bir sorumluluğunun bulunmadığını savunmuştur.

Uyuşmazlıkla ilgili mevzuat ve sözleşme hükümleri incelendiğinde:

17.1.2008 tarihli Resmi Gazetede yayınlanarak, 1.2.2009 tarihinde yürürlüğe giren, <Bireysel Kredilerle Bağlantılı Sigortalar Uygulama Esasları Yönetmeliği>nin <Amaç> başlıklı 1. maddesinde, <Bu Yönetmeliğin amacı, kredi kuruluşları tarafından verilen kredilerle bağlantılı olan zorunlu ve ihtiyari sigorta ürünlerinin sunumunda birlik ve güvenilirliği sağlamak, sigorta ettirenlerin, sigortalıların ve lehdarların hak ve menfaatlerini korumak ve verilecek hizmete ilişkin usul ve esasları düzenlemektir.> denilmekte, <Kapsam> başlıklı 2. maddesinde ise, <Bu Yönetmelik, Türkiye'de faaliyet gösteren her türlü kredi kuruluşunun sağladığı kredilerle bağlantılı yaptırılan ihtiyari ve zorunlu sigortaları ve bu sigortalar dahilinde verilecek teminatları kapsar.> Denildikten sonra aynı Yönetmeliğin <İhtiyari Sigortalar> başlığında düzenlenen, 6. maddesinin 2. fıkrasında da, <İhtiyari sigortalarda, kredi süresi içerisinde yenileme sorumluluğu kredi kullanana, yenilemeye ilişkin bildirim yapma ve bilgilendirme sorumluluğu ise kredi kuruluşuna aittir.> Denilmektedir.

Davacıların murisi ile davalı banka arasında imzalanan Kredi sözleşmesinin, <Kredi Hayat Sigortası Hükümleri> başlığı altında düzenlenen 10. maddesinde ise, <Kredili müşteri, Banka ile mutabık kaldığı ve aşağıda yer alan prim ödeme koşulları kapsamında, dilediği sigorta şirketine banka alacağının tamamen tahsil edileceği tarihe kadar hayat sigortası yaptırmayı, kredi ödeme süresi sonuna kadar hayat poliçesini yenilemeyi ve bu sigortada Akbank T A.Ş. Kavaklıdere Şubesini dain ve mürtehin olarak göstermeyi, sigortalı süre içerisinde kredili müşterinin vefatı halinde sigorta şirketince ödenecek tazminattan o tarihteki Bankaya olan borcun mahsubundan sonra kalan meblağın kanuni mirasçılarına (sakatlık halinde ise bankaya olan borcun mahsubundan sonra kalan meblağın kendisine) ödenmesini, teminatın krediden kaynaklanan Banka borcunu karşılamaması durumunda, bakiye alacak meblağın kanuni mirasçılardan tahsil edilmesini kabul, beyan ve taahhüt eder.> hükmü bulunmaktadır.

08/06/2010 tarihli bilirkişi raporunda, söz konusu sözleşme hükmü değerlendirilerek, <davacının isteminin haklı olmadığı, davalı Banka şubesinin, isteğe bağlı olarak sigorta ettiren tarafından yaptırılan hayat sigortası poliçesini yenileme ve primini ödeme sorumluluğu bulunmadığı, hayat sigortalarının zorunlu olmayıp, tamamen sigorta ettirenin isteğiyle düzenlenebilecek bir sigorta türü olduğu, önceki yıllarda Banka şubesinin acente sıfatıyla poliçeyi yenilenmiş olmasının, sözleşme hükümleri dışında ve müşteriye hizmet olarak algılanabilecek bir durum olduğu, Bankaya yasal bir sorumluluk yüklemeyeceği> belirtilmiş, mahkemece de anılan rapor benimsenerek hüküm kurulmuştur.

Oysa ki, kredi sözleşmesi nedeniyle hayat sigortası yapılmasındaki amaç, Banka yönünden kredi borcunun teminat altına alınması olduğu kadar, belli bir prim borcu getirmekle birlikte, sigortalının da bunda menfaatinin olduğu kuşkusuzdur. Bu nedenle uyuşmazlığın çözümünde, her iki tarafın da hak ve menfaatlerinin gözetilip korunması esas alınmalıdır. Nitekim, kredi sözleşmeleriyle bağlantılı sigortaların yapılması halinde sigorta ettirenlerin, sigortalıların ve lehdarların hak ve menfaatlerinin korunması amacıyla çıkarılan. <Bireysel Kredilerde Bağlantılı Sigortalar Uygulama Esasları Yönetmeliği>, 17.1.2008 tarihli Resmi Gazetede yayınlanarak, 1.2.2009 tarihinde de yürürlüğe girmiştir. Her ne kadar, az yukarda açıklanan kredi sözleşmesinin 10. maddesindeki düzenleme ile, hayat sigortası konusunda davalı Bankaya değil, kredi borçlusuna yükümlülük getirildiği anlaşılmakta ise de, yine az yukarda sözü edilen Yönetmeliğin ilgili hükmü gereğince de, kredi süresi içerisinde sigorta poliçesini yenileme sorumluluğu kredi kullanana ait olmakla birlikte, yenilemeye ilişkin bildirim yapma ve bilgilendirme sorumluluğunun da kredi veren Bankaya ait olduğunun kabulü gerekir.

Somut olayda, sigorta poliçesinin yenilenmesi gereken tarih itibariyle, söz konusu Yönetmelik hükümleri henüz yürürlüğe girmemişse de, dain mürtehin sıfatına sahip, kredi veren kuruluş olan ve aynı zamanda sigorta şirketinin acentesi olan davalı bankanın 7.10.2008 tarihinde sona eren davacıların murisine ait kredili hayat sigortasının yenilenmesi için, en azından muhatabına bildirim yapmak suretiyle kredi borçlusunu konu ile ilgili bilgilendirmesi, asgari özen yükümlülüğünün bir sonucu olduğu gibi Medeni Kanunun 2. maddesinde düzenlenen dürüstlük kurallarının da bir gereğidir. Kaldı ki, sözleşmenin imzalandığı ilk yıl yapılan hayat sigortası, devam eden 2006 ve 2007 yıllarında da banka tarafından yenilenmiştir. Bu durumda, bankanın, sigortanın yenileneceği ve bunun da banka tarafından yerine getirileceği konusunda, kredi müşterisi olan davacıların murisine bir güven verdiğini de kabul etmek gerekir. Ancak bu kabule rağmen, sigortanın yenilenip yenilenmediğinin de, kredi borçlusu tarafından takibi gerekeceğinden, uyuşmazlık konusu olan <2008 yılı itibariyle sigortanın yenilenmemesi> ve bu nedenle davacıların uğradıkları zararlar nedeniyle tarafların müterafik kusurlu oldukları sonucuna varılmalıdır. O halde mahkemece tarafların kusur oranları takdir edilerek, sonucuna göre bir hüküm kurulması gerekirken, yazılı şekilde davanın reddine karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.

Sonuç: Yukarda açıklanan nedenlerle temyiz edilen hükmün, davacılar yararına BOZULMASINA, 05.07.2011 gününde oybirliği ile karar verildi. (¤¤)

Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programı
Old 20-03-2013, 09:23   #3
Av.Şenel DELİGÖZ

 
Varsayılan

T.C. YARGITAY

13.Hukuk Dairesi
Esas: 2011/7930
Karar: 2011/15325
Karar Tarihi: 25.10.2011


MENFİ TESPİT DAVASI - KREDİ SÖZLEŞMELERİYLE BAĞLANTILI SİGORTALARIN YAPILMASI - YENİLEME VE YENİLEMEYE İLİŞKİN BİLGİLENDİRME SORUMLULUĞU - TARAFLARIN MÜTERAFİK KUSURLU OLDUKLARI - DAVANIN KISMEN KABULÜ KISMEN REDDİNİN İSABETSİZ OLUŞU

ÖZET: Somut olayda, sigorta poliçesinin yenilenmesi gereken tarih itibariyle, dainimürtehin sıfatına sahip, kredi veren kuruluş olan ve aynı zamanda sigorta şirketinin acentesi olan davalı Bankanın, 26.12.2008-26.12.2009 dönemini kapsayan ve sigorta şirketi tarafından düzenlenen poliçeye ilişkin primin, otuz gün içinde yatırılmaması halinde iptal edileceği konusunda, en azından muhatabına bildirim yapmak suretiyle kredi borçlusunu konuyla ilgili bilgilendirmesi, asgari özen yükümlülüğünün bir sonucu olduğu gibi, dürüstlük kurallarının da bir gereğidir. Kaldı ki, sözleşmenin imzalandığı ilk yıl yapılan hayat sigortası, devam eden yılda yenilenmiştir. Bu durumda, Bankanın, sigortanın yenileneceği ve bunun da banka tarafından yerine getirileceği konusunda, kredi müşterisi olan davacının murisine bir güven verdiği de kabul edilmelidir. Ne var ki hayat sigortaları, zorunlu sigortalardan olmayıp, tamamen sigorta ettirenin isteğiyle düzenlenebilecek ihtiyari bir sigorta türü olduğundan ve kredi sözleşmesi gereğince de bu konuda asıl yükümlülüğün kredi borçlusuna ait olduğu belirtildiğinden, olayda davacının da kusur ve sorumluluğunun bulunduğu ortadadır. Davacının uğramış olduğu zarar nedeniyle tarafların müterafik kusurlu oldukları kabul edilip, mahkemece tarafların kusur oranları takdir edilmek suretiyle, sonucuna göre bir hüküm kurulması gerekir.

(4721 S. K. m. 2) (2004 S. K. m. 72)

Dava: Taraflar arasındaki tespit davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne, kısmen reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.

Karar: Davacı, 24.05.2009 tarihinde vefat eden S… A…'nın mirasçısı olduğunu, murisin davalı bankadan <araç kredisi> kullandığını, sözleşmenin 11.2 maddesine göre kredi borcunun hayat sigortasından ödenmesi gerekirken, davalı tarafından sigorta poliçesinin iptal edildiğinin belirtildiğini, oysa ki sözleşmenin 11.1 maddesine göre yapılan ödemelerin öncelikle sigorta prim alacaklarına mahsup edilmesi gerektiğini, kaldı ki poliçenin iptal edildiğinin ve buna ilişkin belgenin de kredi borçlusuna tebliğ edilmediğini ileri sürerek, söz konusu kredi nedeniyle davalıya borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini istemiştir.

Davalı, Bankanın hayat sigortası yaptırma yükümlülüğünün bulunmadığını, prim tahsilatı yapılamaması nedeniyle sigorta poliçesinin iptal edildiğini, bu konuda herhangi bir sorumlulukları bulunmadığını savunarak, davanın reddini dilemiştir.

Mahkemece, <davalı bankanın 19.04.2007 tarihli hayat sigortası için primi resen tahsil etmesi nedeniyle kredili müşteriye sigortasının yenilenmesi hususunda güven verdiği, ancak devam eden yılda sigorta poliçesini iptal ettiği ve bu durumu sigortalıya bildirmediği, bu nedenle bankanın kusurlu olduğu ve kredi borcunu davacıdan isteyemeyeceği> belirtilerek, davanın kısmen kabulüne, davacı mirasçının ödemiş olduğu 7.273,38 TL’nin davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiş, hüküm, davalı tarafından temyiz edilmiştir.

1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazlarının reddi gerekir.

2- Davacının murisi S… A…’nın, 19.4.2006 tarihli tüketici kredisi sözleşmesiyle aylık taksitler halinde geri ödeme koşuluyla davalı bankadan 18.000,00 TL kredi kullandığı, aynı yıl Garanti Sigorta A.Ş’ne kredili hayat sigortası yaptırıldığı, 24.4.2006 tarihinde kredi borçlusuna ait hesaptan 46,53 TL’nin alındığı, 2007 yılında da sigorta poliçesinin yenilendiği, yine aynı hesaptan 24.4.2007 tarihinde 51,04 TL’nin alındığı, ilk primin ödenmesi halinde geçerli olacağı şartı ile 24.12.2008 tarihinde düzenlenen poliçenin ise, primin ödenmemesi nedeniyle 26.1.2009 tarihinde iptal edildiği, kredi borçlusu olan murisin de 24.5.2009 tarihinde vefat ettiği, dosya kapsamından anlaşılmaktadır. Davacı, kredi borçlusu murise ait hayat sigortasının daha sonra yenilenmiş olmasına rağmen, 2008-2009 yılları için düzenlenen poliçenin ise iptal edildiğini, bunun sorumluluğunun Bankaya ait olduğunu ileri sürmüş, davalı Banka ise, sözleşmenin ilgili hükümleri gereğince Bankanın böyle bir sorumluluğunun bulunmadığını savunmuştur.

Uyuşmazlıkla ilgili mevzuat ve sözleşme hükümleri incelendiğinde;

17.1.2008 tarihli Resmi Gazetede yayınlanarak, 1.2.2009 tarihinde yürürlüğe giren, <Bireysel Kredilerde Bağlantılı Sigortalar Uygulama Esasları Yönetmeliği>nin <Amaç> başlıklı bölümünde, <Bu Yönetmeliğin amacı, kredi kuruluşları tarafından verilen kredilerle bağlantılı olan zorunlu ve ihtiyari sigorta ürünlerinin sunumunda birlik ve güvenilirliği sağlamak, sigorta ettirenlerin, sigortalıların ve lehdarların hak ve menfaatlerini korumak ve verilecek hizmete ilişkin usul ve esasları düzenlemektir.> denilmekte, <Kapsam> başlıklı bölümünde ise, <Bu Yönetmelik, Türkiye’de faaliyet gösteren her türlü kredi kuruluşunun sağladığı kredilerle bağlantılı yaptırılan ihtiyari ve zorunlu sigortaları ve bu sigortalar dahilinde verilecek teminatları kapsar.> denildikten sonra aynı Yönetmeliğin <İhtiyari Sigortalar> başlığında düzenlenen, 6 ncı maddesinin 2 nci fıkrasında da, <İhtiyari sigortalarda, kredi süresi içerisinde yenileme sorumluluğu kredi kullanana, yenilemeye ilişkin bildirim yapma ve bilgilendirme sorumluluğu ise kredi kuruluşuna aittir.> denilmektedir.

Davacının murisiyle davalı banka arasında imzalanan kredi sözleşmesinin, hayat sigortasıyla ilgili olarak düzenlenen 11.1 inci maddesinde, <Banka bu sözleşme gereğince müşteri tarafından verilen, üzerinde ipotek, rehin (ticari işletme rehnidahil) tesis ve tescil edilen bütün teminatları, gerekli göreceği her türlü rizikolara karşı dilediği bedel, şart ve müddetle, sigorta prim ve masrafları müşteriye ait olmak üzere sigorta ettirebilir, süresi bitenleri yeniletebilir. müşteri tarafından yapılan ödemeleri öncelikle sigorta prim alacaklarına mahsup edebilir.>, 11.2 nci maddesinde ise, <Müşteri açılan kredi sebebiyle bankanın uygun göreceği bedel ve şartlarla hayat sigortası yaptıracağını, önceden yapılmış olan bir hayat sigortası bulunması halinde ilgili sigorta poliçesinde Bankanın dain ve mürtehin olarak gösterilmesi yönünde gerekli değişikliğin yapılarak poliçeyi bankaya teslim edeceğini, bankanın bu sigortalarla ilgili prim tutarlarını Banka nezdindeki hesaplarından tahsile yetkili olduğunu, vefat halinde mezkur sigorta sonucu ödenecek tazminattan o tarihte bankaya olan borcun mahsubundan sonra kalacak meblağın mirasçılarına ödenmesini beyan, kabul ve taahhüt eder.> hükmü bulunmaktadır.

Yukarda açıklanan mevzuat ve sözleşme hükümlerinden de anlaşıldığı üzere, kredi sözleşmesi nedeniyle hayat sigortası yapılmasındaki amaç, Banka yönünden kredi borcunun teminat altına alınması olduğu kadar, belli bir prim borcu getirmekle birlikte, sigortalının da bunda menfaatinin olduğu kuşkusuzdur. Bu nedenle uyuşmazlığın çözümünde, her iki tarafın da hak ve menfaatlerinin gözetilip korunması esas alınmalıdır. Nitekim, kredi sözleşmeleriyle bağlantılı sigortaların yapılması halinde sigorta ettirenlerin, sigortalıların ve lehdarların hak ve menfaatlerinin korunması amacıyla çıkarılan, <Bireysel Kredilerde Bağlantılı Sigortalar Uygulama Esasları Yönetmeliği>, 17.1.2008 tarihli Resmi Gazetede yayınlanarak, 1.2.2009 tarihinde de yürürlüğe girmiş olup, az yukarda sözü edilen Yönetmeliğin ilgili hükmünde, kredi süresi içerisinde sigorta poliçesini yenileme sorumluluğunun kredi kullanana, yenilemeye ilişkin bildirim yapma ve bilgilendirme sorumluluğunun da kredi veren Bankaya ait olduğu açıkça belirtilmiştir.

Her ne kadar somut olayda, sigorta poliçesinin yenilenmesi gereken tarih itibariyle, söz konusu Yönetmelik hükümleri henüz yürürlüğe girmemişse de, dainimürtehin sıfatına sahip, kredi veren kuruluş olan ve aynı zamanda sigorta şirketinin acentesi olan davalı Bankanın, 26.12.2008-26.12.2009 dönemini kapsayan ve sigorta şirketi tarafından düzenlenen poliçeye ilişkin primin, 30 gün içinde yatırılmaması halinde iptal edileceği konusunda, en azından muhatabına bildirim yapmak suretiyle kredi borçlusunu konuyla ilgili bilgilendirmesi, asgari özen yükümlülüğünün bir sonucu olduğu gibi, Medeni Kanunun 2 nci maddesinde düzenlenen dürüstlük kurallarının da bir gereğidir. Kaldı ki, sözleşmenin imzalandığı ilk yıl yapılan hayat sigortası, devam eden yılda yenilenmiştir. Bu durumda, Bankanın, sigortanın yenileneceği ve bunun da banka tarafından yerine getirileceği konusunda, kredi müşterisi olan davacının murisine bir güven verdiği de kabul edilmelidir. Ne var ki hayat sigortaları, zorunlu sigortalardan olmayıp, tamamen sigorta ettirenin isteğiyle düzenlenebilecek ihtiyari bir sigorta türü olduğundan ve kredi sözleşmesinin 11.2nci maddesi gereğince de bu konuda asıl yükümlülüğün kredi borçlusuna ait olduğu belirtildiğinden, olayda davacının da kusur ve sorumluluğunun bulunduğu ortadadır. Mahkemenin kabulünün aksine, daha önce sigorta poliçenin yenilenmiş olması da, kredi borçlusunun bu yöndeki sorumluluğunu ortadan kaldıran bir durum olarak kabul edilemez. O halde uyuşmazlık konusu olayda, davacının uğramış olduğu zarar nedeniyle tarafların müterafik kusurlu oldukları kabul edilip, mahkemece tarafların kusur oranları takdir edilmek suretiyle, sonucuna göre bir hüküm kurulması gerekirken, yazılı şekilde karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.

Sonuç: 1. bent gereğince davalının diğer temyiz itirazlarının reddine, 2. bentte açıklanan nedenlerle temyiz edilen hükmün, davalı yararına BOZULMASINA, peşin alınan 113.00 TL. temyiz harcının istek halinde iadesine, 25.10.2011 tarihinde oybirliği ile karar verildi. (¤¤)

Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programı
Old 20-03-2013, 09:24   #4
Av.Şenel DELİGÖZ

 
Varsayılan

T.C. YARGITAY

13.Hukuk Dairesi
Esas: 2011/62
Karar: 2011/15670
Karar Tarihi: 31.10.2011


MENFİ TESPİT DAVASI - BANKANIN KREDİ BORCUNUN TEMİNATLARINDAN HER ZAMAN VAZGEÇİLEBİLECEĞİ - SİGORTANIN YENİLENİP YENİLENMEDİĞİNİN KREDİ BORÇLUSU TARAFINDAN TAKİBİ GEREKECEĞİNDEN TARAFLARIN MÜTERAFİK KUSURU ÜZERİNDE DURULMASI GEREĞİ - HÜKMÜN BOZULDUĞU

ÖZET: Davalı Bankanın, kendisi için zorunluluk getirmeyen ve kredi borcunun teminatlarından ilke olarak her zaman vazgeçilebileceğini kabulü gerekir. Ancak somut olayda davalı Banka, kredi borçlusunu iki defa sigortalatmış olup, (16.4.2006-16.4.2007 ve 30.4.2007-30.4.2008 arasındaki süreler için)artık bundan sonraki yıllar için kredi borçlusuna, sigortayı yenileceği hususunda bir güven vermiştir. Buna rağmen sigortanın yenilenip yenilenmediğinin kredi borçlusu tarafından takibi gerekeceğinden, tarafların müterafik kusuru üzerinde durulmalıdır. Mahkemece yanlış değerlendirmeyle davanın reddi, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.

(2004 S. K. m. 72) (6762 S. K. m. 1321, 1329)

Dava ve Karar: Taraflar arasındaki menfi tespit davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün davacı avukatınca duruşmalı olarak temyiz edilmesi üzerine ilgililere çağrı kağıdı gönderilmişti. Belli günde davalı Garanti Bankası A.Ş vekili avukat A. A. geldi davacı tarafından gelen olmadığından onun yokluğunda duruşmaya başlanılmış ve hazır bulunan avukatın sözlü açıklaması dinlenildikten sonra karar için başka güne bırakılmıştı. Bu kez temyiz dilekçesinin süresinde olduğu saptanarak dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.

Davacılar, murisleri olan Adnan Kulu'nun davalı Bankadan konut kredisi aldığını, müris için diğer davalıya yaptırılmış hayat sigortası bulunduğunu, kredi taksitlerinin bu sigortadan karşılanması gerektiğini ileri sürerek, Kredi nedeniyle davalı Bankaya borçlu olmadığının tespitine ve kredi nedeniyle Bankaya yapılan ödemelerin iadesine, yeni dönemde hayat sigortası yaptırılmaması nedeniyle uğranan zararın tahsiline karar verilmesini istemişlerdir.

Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır.

Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacılar tarafından temyiz edilmiştir.

1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davacıların, aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazlarının reddi gerekir.

2- Davacıların miras bırakanı Adnan Kulu'nun 27.3.2006 tarihli sözleşmeyle davalı Bankadan 60 ayda geri ödeme koşulu ile 200.000 TL tutarında konut kredisi kullandığı, geri ödemeler devam ederken kredi borçlusu Adnan'ın 27.7.2008 tarihinde vefat ettiği, dosyadaki delillerden anlaşılmıştır. Davacılar, murisin hayat sigortası bulunduğunu ve taksitlerin bu sigortadan karşılanması gerektiğini belirterek, işbu davayı açmışlardır. Davalı Sigorta Şirketi kendisine husumet düşmediğini, davalı Banka ise iki adet Sigorta poliçesi bulunduğunu, ikinci poliçenin bitiş tarihi olan 30.4.2008 tarihinden sonra hayat sigortasını yenileme yükümlülüğünün, kredi sözleşmesinin 11-2 maddesi gereğince davacıda olduğunu ve hayat sigortasının yenilenmediğini belirterek, davanın reddini savunmuştur. Davalı Bankayla davacıların murisi arasında düzenlenen 27.3.2006 tarihli kredi sözleşmesinin 11-2 maddesinde, <müşteri, açılan kredi sebebiyle Bankanın uygun göreceği bedel ve şartlarla hayat sigortası yaptıracağını, önceden yapılmış bir hayat sigortası bulunması halinde ilgili sigorta poliçesinde Bankanın dain ve mürtehin olarak gösterilmesi yönünde gerekli değişikliğin yapılarak, poliçeyi Bankaya teslim edeceğini, Bankanın bu sigortalarla ilgili pirim tutarlarını Banka nezdindeki hesaplarından tahsile yetkili olduğunu, vefatı halinde mezkur sigorta sonucu ödenecek tazminattan o tarihte Bankaya olan borcun mahsubundan sonra kalacak meblağın mirasçılarına ödenmesini, beyan kabul ve taahhüt eder.> şeklinde düzenleme yapılmıştır. Böyle bir düzenleme karşısında, davalı Bankanın TTK.nun 1321 inci maddesi anlamında menfaat sahibi olduğu ve yine anılan yasanın 1329 uncu maddesi hükmü gereğince de, sözleşmeden doğan hak ve menfaatleri Sigortacıdan talep etmeye hakkı olduğu, tartışmasızdır. Davalı Bankanın, kredi borçlusunun hayat sigortası yapılmasındaki asıl amacının, kredi borcunun teminat altına alınması olduğu muhakkaktır. Belli bir prim ödeme borcu getirmekle birlikte, hayat sigortası kapsamına alınmasında, sigortalının da bir menfaatinin olduğu açıktır. Böyle bir uyuşmazlıkta, açıkça sözleşmeyle hangi tarafa ve taraflara hangi yükümlülüklerin getirildiği hususunda önemle durulmalıdır. Sözleşmenin 11-2 maddesindeki düzenlemede, hayat sigortasıyla davalı Bankaya değil, kredi borçlusuna bir yükümlülük getirildiği açıktır. Davalı Bankanın, kendisi için zorunluluk getirmeyen ve kredi borcunun teminatlarından ilke olarak her zaman vazgeçilebileceğini kabulü gerekir. Ancak somut olayda davalı Banka, kredi borçlusunu iki defa sigortalatmış olup, (16.4.2006-16.4.2007 ve 30.4.2007-30.4.2008 arasındaki süreler için)artık bundan sonraki yıllar için kredi borçlusuna, sigortayı yenileceği hususunda bir güven vermiştir. Buna rağmen sigortanın yenilenip yenilenmediğinin kredi borçlusu tarafından takibi gerekeceğinden, tarafların müterafik kusuru üzerinde durulmalıdır. Mahkemece yanlış değerlendirmeyle davanın reddi, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.

Sonuç: Birinci bentte açıklanan nedenlerle davacıların diğer temyiz itirazlarının reddine, ikinci bentte açıklanan nedenlerle temyiz edilen kararın davacılar yararına BOZULMASINA, 31.10.2011 tarihinde oybirliği ile karar verildi. (¤¤)

Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programı
Old 20-03-2013, 09:27   #5
Av.Şenel DELİGÖZ

 
Varsayılan

T.C. YARGITAY

11.Hukuk Dairesi
Esas: 2005/8646
Karar: 2006/9149
Karar Tarihi: 25.09.2006


ZORUNLU DEPREM SİGORTASINDAN DOĞAN ALACAK - APARTMANIN İMALAT HATASINDAN DOLAYI DAYANIKSIZ VE HASARLI OLDUĞU - DEPREMİN DAHA SONRA MEYDANA GELDİĞİ

ÖZET: Mahkemece, iddia, savunma, toplanan kanıtlar ve benimsenen bilirkişi raporuna göre, davacının konutunun bulunduğu apartmanın imalat hatasından dolayı dayanıksız ve hasarlı olduğu, bu durumun kayıtlarla tespit edildiği, depremin daha sonra meydana geldiği önceden oturulmaz halde bulunduğu, talep edilen bir kısım tazminatın binanın güçlendirilmesinden doğacak ve henüz yapılmayan işlemlere ait olduğu, davalı kurumun ödeme yaptığı ve ibra edildiği gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.

(6762 S. K. m. 1299)

Dava: Taraflar arasında görülen davada İzmir 2. Asliye Ticaret Mahkemesi'nce verilen 17.02.2005 tarih ve 2003/715-2005/62 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi Berkant Şengel tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

Karar: Davacı vekili, müvekkilinin konutunu zorunlu deprem sigorta poliçesiyle sigortalattığını, eksik kalan riskin davalı sigorta şirketi tarafından sigorta örtüsüne alındığını, 12.04.2003 tarihinde meydana gelen Seferihisar merkezli depremde zarar gördüğünü, güçlendirme maliyetinin ve konutta meydana gelen zararın tespit edildiğini, 5.908.000.000.-TL'nin zorunlu deprem kurumundan tahsil edildiğini, bakiye alacağın kaldığını ileri sürerek, asıl davada 9.461.000.000 TL'nin davalı sigorta şirketinden, birleşen davada da bina güçlendirme masrafının 8.809.000.000 TL, daire içi hasarın 3.860.000.000 TL ve kira kaybının 2.700.000.000 TL olduğunu, davalı DASK'ın yaptığı ödemenin gerçek zararı karşılamadığını, verilen ibranamenin makbuz hükmünde bulunduğunu açıklayarak 6.766.000.000 TL'nin adı geçen davalıdan faiziyle tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı Axa Oyak Sigorta A.Ş. vekili, henüz riskin ve zararın gerçekleşmediğini, müvekkilinin sorumluluğunun zorunlu deprem sigortası limitini aşan zararları kapsadığını, hasarın teminat dışı olduğunu, kaldı ki zararın fahiş gösterildiğini savunarak, davanın reddini istemiştir.

Birleşen davanın davalısı vekili, dava konusu yerin esasen poliçe düzenlenmeden hasar gördüğünü, oturulamaz hale geldiğini, bu durumun belgelerle sabit olduğunu, iddiaların gerçeği yansıtmadığını, buna rağmen müvekkilinin yardım amaçlı ödeme yaptığını bildirerek, davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, iddia, savunma, toplanan kanıtlar ve benimsenen bilirkişi raporuna göre, davacının konutunun bulunduğu apartmanın imalat hatasından dolayı dayanıksız ve hasarlı olduğu, bu durumun kayıtlarla tespit edildiği, depremin daha sonra meydana geldiği önceden oturulmaz halde bulunduğu, talep edilen bir kısım tazminatın binanın güçlendirilmesinden doğacak ve henüz yapılmayan işlemlere ait olduğu, davalı kurumun ödeme yaptığı ve ibra edildiği gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.

Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.

Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davacı vekilinin tüm temyiz itirazları yerinde değildir.

Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı, davacı vekilinin bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı bakiye 1,00 YTL. temyiz ilam harcının temyiz eden davacıdan alınmasına, 25.09.2006 tarihinde oybirliği ile karar verildi. (¤¤)

Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programı
Old 20-03-2013, 09:27   #6
Av.Şenel DELİGÖZ

 
Varsayılan

T.C. YARGITAY

11.Hukuk Dairesi
Esas: 2005/9235
Karar: 2006/12429
Karar Tarihi: 28.11.2006


DEPREM RİZİKOLARINA KARŞI TEMİNAT ALTINA ALINAN SİGORTALI TAŞINMAZDAKİ HASAR BEDELİNİN TAHSİLİ İSTEMİ - SİGORTALI KONUTUN BULUNDUĞU MAHALLE ETKİ EDEBİLECEK DERECEDE DEPREM OLUP OLMADIĞI HUSUSU TEREDDÜDE YER VERMEYECEK ŞEKİLDE BELİRLENMESİ ZORUNLULUĞU

ÖZET: Hükme esas alınan bilirkişi raporunda, düşük kaliteli yapılarda 3.0-4.0 büyüklüğünde bir depremin ağır hasara neden olabileceği, yapının kalitesinin de inanılmaz ölçüde düşük olması nedeniyle yapının 3.0-4.0 büyüklüğünde meydana gelen bir depremin yatay yükünü karşılamakta zorlandığı görüşünde olduklarını, belirtmişlerdir. Mahkemece binada meydana gelen çatlak ve kırılmaların 1999 yılından dava tarihine kadar meydana gelen depremler ile kalitesiz malzeme kullanılmasının ortak rol oynadığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiş ise de, poliçenin düzenlendiği tarihten sonra, 3.0-4.0 büyüklüğünde İzmir/Dikili'de ya da yakın mesafelerde ve ancak sigortalı konutun bulunduğu mahalle etki edebilecek derecede deprem olup olmadığı hususu tereddüde yer vermeyecek şekilde belirlenmesi zorunludur.

(1086 S. K. m. 275, 284)

Dava: Taraflar arasında görülen davada Dikili Asliye Hukuk Mahkemesi'nce verilen 03.03.2005 tarih ve 2002/335 - 2005/61 sayılı kararın Yargıtay'ca duruşmalı olarak incelenmesi davalılardan Dask Doğal Afet Sigortaları Kurumu vekili tarafından istenmiş olmakla, duruşma için belirlenen 28.11.2006 gününde davalılardan Dask Doğal Afet Sigortaları Kurumu avukatı Seçil Sayar gelip, davacı avukatı tebligata rağmen gelmediğinden, temyiz dilekçesinin de süresinde verildiği anlaşıldıktan ve duruşmada hazır bulunan taraflar avukatları dinlenildikten sonra, duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakılmıştı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi Ayşe Altun tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

Karar: Davacı vekili, Dikili, Salihler Köyü, Aktepe mevkiinde kain dubleks meskenin sahibi olan müvekkilinin taşınmazını 13.02.2002 - 13.02.2003 arası Dask Doğal Afet Sigortaları Kurumu'ndan aldığı poliçe ile ve 23.11.2001 - 23.11.2002 tarihleri arası da davalı Anadolu Anonim Türk Sigorta Şirketi'ne depreme ve yer kaymaları gibi olaylara karşı sigorta ettirdiğini, bölgede meydana gelen küçük ölçekli depremler neticesi ve binanın kötü-kalitesiz yapılması nedeniyle sigortalı konutun büyük hasar gördüğünü, müteahhit olan davalı Hikmet ile sorumlu ve yetkili kontrol mühendisi davalı Şahin'in de sorumlu olduğunu ileri sürerek, şimdilik 25.000.000.000.-TL.nın olay tarihinden itibaren faiziyle birlikte davalılardan tahsilini talep ve dava etmiştir.

Davalı Doğal Afet Sigortaları Kurumu vekili, müvekkilinin zorunlu deprem sigortası yapmak üzere kurulmuş olan kamu tüzel kişiliğini haiz bir kurum olduğunu, sadece deprem halinde sorumluluğun devreye gireceğini, dava konusu olayda bir depremin söz konusu olmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.

Davalı Anadolu Anonim Türk Sigorta Şirketi vekili, davacının talep ettiği zararın zorunlu deprem sigorta kapsamında kaldığını, ayrıca imalat hatasından kaynaklanan hasarın poliçe teminatı dışında kaldığını belirterek, davanın reddini istemiştir.

Diğer bir takım davalılar ve vekilleri davanın reddini istemiştir.

Mahkemece, bilirkişi raporu ve dosya kapsamına göre, davacının maliki olduğu Dikili İlçesi Salihler Köyü'ndeki dubleks konutun kolonlarında kırılmalar ve duvarlarında çatlamalar meydana geldiği, tuğla döşemesi ve kiriş çatlaklarının oluştuğu ve mevcut haliyle ağır hasarlı durumda olup oturulmasının mümkün olmadığı, dava tarihi itibariyle dairenin yeniden yapılması için gerekli miktarın, enkaz bedelinin mahsubu ile 12.187.654.875.-TL olduğu, binada meydana gelen kırılma ve çatlamalarda 1999 yılından dava tarihine kadar meydana gelen depremlerin % 50 ve eksik-düşük kaliteli malzeme kullanılmasının da % 50 oranında etkisinin bulunduğu gerekçesiyle, 9.140.741.150.-TL tazminatın davalılar Dask Kurumu, Anadolu Sigorta ve Şahin Ünal'dan (davalı Şahin'in bu miktarın 3.056.913.718.-TL.lık bölümünden sorunlu olmak kaydıyla) dava tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte tahsiline, davalı Hikmet hakkındaki davanın feragat nedeniyle, davalı belediye hakkındaki davanın esastan reddine karar verilmiştir.

Karar, davalı Doğal Afet Sigortaları Kurumu vekilince temyiz edilmiştir.

Dava, deprem rizikolarına karşı teminat altına alınan sigortalı taşınmazdaki hasar bedelinin tahsili istemine ilişkindir.

Davacının dayandığı ve 13.02.2002 tarihinde düzenlenen "Doğal Afet Sigortaları Kurumu Zorunlu Deprem Sigortası Poliçesi" 13.02.2002 ila 13.02.2003 dönemini kapsamakta olup, davalı Doğal Afet Sigortaları Kurumu vekili, bu dönem içerisinde sigortalı taşınmazın bulunduğu mahalde deprem olmadığını savunmuştur. Davacıya ait sigortalı taşınmaz İzmir/Dikili/Salihleraltı'nda bulunmaktadır. Boğaziçi Üniversitesi, Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü tarafından davalı kuruma gönderilen 20.09.2002 tarihli yazıda, 2002 yılı içerisinde İzmir/Dikili Merkez olmak üzere hasar yapıcı deprem olmadığı bildirilmiştir. Aynı Müdürlüğün 16.10.2003 tarihinde gönderdiği yazı ekindeki listede ise, 19.05.2002 tarihinde 3.5, 23.05.2002 tarihinde 4.2 ve 29.06.2002 tarihinde 3.5 büyüklüğünde 3 deprem olduğu bildirilmektedir. Mümeyyiz davalı vekilinin sunduğu 20.09.2002 tarihli Kandilli Rasathanesi Müdürlüğünün yazı ekindeki listeden de davaya konu yapının yer aldığı Dikili'de deprem olduğuna dair kayıt bulunmamaktadır. Esasen aynı kurumca verilen her iki liste arasında çelişki bulunduğu anlaşılmaktadır.

Hükme esas alınan 03.05.2004 tarihli bilirkişi raporunda <Düşük kaliteli yapılarda 3.0-4.0 büyüklüğünde bir depremin ağır hasara neden olabileceği, yapının kalitesinin de inanılmaz ölçüde düşük olması nedeniyle yapının 3.0-4.0 büyüklüğünde meydana gelen bir depremin yatay yükünü karşılamakta zorlandığı görüşünde olduklarını> belirtmişlerdir. Mahkemece binada meydana gelen çatlak ve kırılmaların 1999 yılından dava tarihine kadar meydana gelen depremler ile kalitesiz malzeme kullanılmasının ortak rol oynadığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiş ise de, poliçenin düzenlendiği 13.02.2002 tarihinden sonra, 3.0-4.0 büyüklüğünde İzmir/Dikili'de ya da yakın mesafelerde ve ancak sigortalı konutun bulunduğu mahalle etki edebilecek derecede deprem olup olmadığı hususu tereddüde yer vermeyecek şekilde belirlenmesi zorunludur. Mahkemece, anılan hususun her iki rasathane yazısı ve ekindeki listelerde gönderilmek suretiyle, bu hususta oluşan tereddüdü giderecek şekilde bir yanıt verilmesi istemi ile Boğaziçi Üniversitesi, Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü'nden sorularak, gerekirse maddi olayın aydınlatılabilmesi açısından tanık dahil her türlü kanıtın davada delil olabileceği gözetilerek, taraflardan bu husustaki tüm delillerinin toplanması ve hasıl olacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekmekle, kararın davalı Doğal Afet Sigortaları Kurumu yararına bozulması gerekmiştir.

Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle mümeyyiz davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davalı Doğal Afet Sigortaları Kurumu yararına BOZULMASINA, takdir edilen 450, 00 YTL duruşma vekillik ücretinin davacıdan alınarak davalı Doğal Afet Sigortaları Kurumu'na verilmesine, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 28.11.2006 tarihinde oybirliği ile karar verildi. (¤¤)

Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programı
Old 20-03-2013, 09:42   #7
Av.Şenel DELİGÖZ

 
Varsayılan

SONUÇ: Hem bankayı, hem de Dask Doğal Afet Sigortaları Kurumu'nu birlikte dava etmek ancak, öncelikle bina bedelinin Dask Doğal Afet Sigortaları Kurumu 'ndan tahsiline, zarardan bu davalının sorumluluğunun bulunmadığının tespiti halinde ise davalı bankanın kusuruna isabet miktarın davalı bankadan tahsiline karar verilmesini istemek gerektiğini düşünüyorum. Diğer bir ifade ile açılacak dava terditli bir dava olacaktır.
Terditli dava 6100 Sayılı HMK'nun 111. maddesinde düzenlenmiştir. Anılan maddenin ikinci fıkrası gereğince mahkeme davacının asli talebinin reddine karar vermedikçe fer'i talebini inceleyemez ve hükme bağlayamaz. Terditli davalarda davacının iki talebi vardır. Ancak bunları kademeli olarak yapar. Bunlardan biri asıl, diğeri yardımcı taleptir. Davacı ilk önce asıl talebi hakkında karar verilmesini ister. Yardımcı talebini ise asıl talebinin reddedilmesi olasılığı için yapar. Terditli davanın dinlenebilmesi için asıl talep ile yardımcı talep arasında bir bağlantı bulunması ve her iki talebin de hukuki ve ekonomik bakımdan aynı veya benzer amaca yönelmiş olması gerekir. Terditli davada mahkeme ilk önce asıl talep hakkında inceleme yapar, bunu yerinde bulursa yardımcı talebin incelenmesine gerek kalmaz. Asıl talep yerinde görülmezse o zaman yardımcı talebin incelenmesine geçilir.
Somut olay, dava terditli dava açılmasına uygundur.
Mahkeme önce asıl talebi (zararın DASK'tan tahsiline yönelik istemi) inceleyecek, binanın sigortasız olduğu dönemde oluşan ilk deprem nedeni ile hasar görüp görmediğini, binanın yıkılmasında ilk depremde oluşan hasarın rol oynayıp oynamadığını, ilk deprem olmasa idi dahi binanın ikinci depremde yıkılabilecek olduğunu araştıracak, yapının kalitesiz olmadığını ve ayrıca birinci deprem olması idi dahi ikinci depremin binanın yıkılmasına neden olabileceğini tespit etmesi halinde DASK'ı sorumlu tutacaktır.
Yapılacak inceleme sonucunda DASK'ın sorumlu tutulması için gerekli koşulların bulunmadığı (zararın POLİÇE TEMİNATI DIŞINDA KALDIĞINI) ANLAŞILIR İSE İLK TALEP REDDEDİLECEK, bu kez bankaya karşı olan yardımcı talep incelenecektir.
Bankaya karşı olan yardımcı talep incelenirken de yukarda yer alan içtihatlarda yazılı biçimde araştırma yapılacaktır.
KOLAY GELSİN
Old 20-03-2013, 16:53   #8
uzer5613

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Şenel DELİGÖZ
SONUÇ: Hem bankayı, hem de Dask Doğal Afet Sigortaları Kurumu'nu birlikte dava etmek ancak, öncelikle bina bedelinin Dask Doğal Afet Sigortaları Kurumu 'ndan tahsiline, zarardan bu davalının sorumluluğunun bulunmadığının tespiti halinde ise davalı bankanın kusuruna isabet miktarın davalı bankadan tahsiline karar verilmesini istemek gerektiğini düşünüyorum. Diğer bir ifade ile açılacak dava terditli bir dava olacaktır.
Terditli dava 6100 Sayılı HMK'nun 111. maddesinde düzenlenmiştir. Anılan maddenin ikinci fıkrası gereğince mahkeme davacının asli talebinin reddine karar vermedikçe fer'i talebini inceleyemez ve hükme bağlayamaz. Terditli davalarda davacının iki talebi vardır. Ancak bunları kademeli olarak yapar. Bunlardan biri asıl, diğeri yardımcı taleptir. Davacı ilk önce asıl talebi hakkında karar verilmesini ister. Yardımcı talebini ise asıl talebinin reddedilmesi olasılığı için yapar. Terditli davanın dinlenebilmesi için asıl talep ile yardımcı talep arasında bir bağlantı bulunması ve her iki talebin de hukuki ve ekonomik bakımdan aynı veya benzer amaca yönelmiş olması gerekir. Terditli davada mahkeme ilk önce asıl talep hakkında inceleme yapar, bunu yerinde bulursa yardımcı talebin incelenmesine gerek kalmaz. Asıl talep yerinde görülmezse o zaman yardımcı talebin incelenmesine geçilir.
Somut olay, dava terditli dava açılmasına uygundur.
Mahkeme önce asıl talebi (zararın DASK'tan tahsiline yönelik istemi) inceleyecek, binanın sigortasız olduğu dönemde oluşan ilk deprem nedeni ile hasar görüp görmediğini, binanın yıkılmasında ilk depremde oluşan hasarın rol oynayıp oynamadığını, ilk deprem olmasa idi dahi binanın ikinci depremde yıkılabilecek olduğunu araştıracak, yapının kalitesiz olmadığını ve ayrıca birinci deprem olması idi dahi ikinci depremin binanın yıkılmasına neden olabileceğini tespit etmesi halinde DASK'ı sorumlu tutacaktır.
Yapılacak inceleme sonucunda DASK'ın sorumlu tutulması için gerekli koşulların bulunmadığı (zararın POLİÇE TEMİNATI DIŞINDA KALDIĞINI) ANLAŞILIR İSE İLK TALEP REDDEDİLECEK, bu kez bankaya karşı olan yardımcı talep incelenecektir.
Bankaya karşı olan yardımcı talep incelenirken de yukarda yer alan içtihatlarda yazılı biçimde araştırma yapılacaktır.
KOLAY GELSİN
AVUKAT BEY İLGİNİZ İÇİN ÖNCELİKLE TEŞEKKÜR EDERİM. Yalnız HMK. 111. (1). maddede Davacı AYNI davalıya karşı birden fazla talebini aralarında aslilik-ferilik ilişkisi kurmak suretiyle aynı dava dilekçesinde ileri sürebilir. Bunun için talepler arasında hukuki veya ekonomik bir bağlantının bulunması şarttır. yazıyor. bizim davada aynı davalı olarak gösterilemiyor. Bir davalımız DASK diğer davalımız Banka olacak acaba bu konudaki görüşünüz ne olacak. Aynı şekilde davayı açabilirmiyiz. Yine davalı banka olursa tüketici mahkemesi sıfatıyla açılması lazım, DASK a karşı olursa ticaret mahkemesi sıfatıyla açılması lazım. Tam karışık bir dosya olacak bakalım sonunda ne olacak.
Old 20-03-2013, 19:06   #9
Av.Şenel DELİGÖZ

 
Varsayılan

T.C. YARGITAY

17.Hukuk Dairesi
Esas: 2012/1106
Karar: 2012/6469
Karar Tarihi: 21.05.2012


RÜCUEN TAZMİNAT DAVASI - TRAFİK KAZASI İLE İLLİYET BAĞININ BULUNUP BULUNMADIĞI - SİGORTALI ARAÇTAKİ İKİNCİ HASARIN HATALI TAMİR SEBEBİYLE OLUŞUP OLUŞMADIĞI - ZARARIN HANGİ DAVALININ KUSURLU DAVRANIŞI ÇIKTIĞI

ÖZET: Dava, rücuen tazminat istemine ilişkindir. Davanın terditli olarak açıldığı ve olayın teknik incelemeyi gerektirdiği gözetilerek, zararın hangi davalının kusurlu davranışı sonucu meydana geldiği, başka bir ifadeyle sigortalı araçtaki ikinci hasarın hatalı tamir sebebiyle oluşup oluşmadığı, trafik kazası ile illiyet bağının bulunup bulunmadığı hususunda İTÜ'nden seçilecek uzman bilirkişi kurulundan ayrıntılı, gerekçeli ve denetime açık rapor alınıp, sonucuna göre karar verilmesi gerekir.

(6762 S. K. m. 1301) (6102 S. K. m. 1472) (818 S. K. m. 363) (YİBK. 17.01.1972 T. 1970/2 E. 1972/1 K.)

Dava ve Karar: Taraflar arasındaki rücuen tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine dair verilen hükmün, süresi içinde davacı vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi. Gereği düşünüldü:

Davacı vekili, müvekkili şirkete kasko sigortalı araca, K.....A.Ş. dışındaki davalıların malik, sürücü ve trafik sigortacısı olduğu aracın çarpması sonucu hasarlandığını, davalı K..... A.Ş.'nce tamir edilerek hasar bedelinin ödendiğini, % 50 kusur oranına isabet eden kısmın davalı sigortadan tahsil edildiğini, aracın gerektiği şekilde tamir edilmemesinden dolayı tekrar arızalandığını ve 8.084.00.-TL'nın sigortalıya ödendiğini belirterek, bu meblağın faiziyle birlikte davalı K.....A.Ş.'nden tahsiline, zarardan bu davalının kusurunun bulunmadığının tespiti halinde ise % 50 kusura isabet 4.042.00.-TL'nın faiziyle birlikte diğer davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı K.....A.Ş. vekili, zamanaşımı definde bulunarak davanın reddini savunmuştur.

Davalılar V.... A.Ş. ve Meryem vekili ile davalı sigorta şirketi vekili, tamiratın gereği gibi yapılmamasından kaynaklanan zarardan sorumlu olmadıklarını bildirerek davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, iddia, savunma ve toplanan delillere göre, ekspertiz raporu ile dava tarihi arasında bir yıllık zamanaşımı süresinin dolduğu anlaşılmakla davalı K.....A.Ş. hakkındaki davanın zamanaşımı nedeniyle reddine, zarar ile diğer davalılar arasında illiyet bağı bulunmadığından, bu davalılar aleyhindeki davanın ise esastan reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekilince temyiz edilmiştir.

1- Dava, TTK.'nun 1301. maddesinden kaynaklanan rücuen tazminat istemine ilişkindir.

Yargıtay’ın 17.01.1972 gün ve 1970/2 Esas, 1972/1 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı'nda, bu tür rücu davalarında sigortacının tabi olduğu zamanaşımının, sigorta ettirenin aynı zarar sorumlusu aleyhine açabileceği davanın zamanaşımına tabi ve aynı tarihte başlayacağı kabul edilmiştir. Dolayısıyla sigortacı, sigorta ettiren bakımından işlemeye başlayan zamanaşımı süresinden geriye kalan süre içinde rücu davasını açmak durumunda olup, ekspertiz raporu veya sigortalısına yaptığı ödeme ile zamanaşımı kesilmez ve kendisi için yeni baştan işlemeye başlamaz.

Somut olayda, davacıya kasko sigortalı aracın maliki (sigortalı) ile davalı K..... A.Ş. arasında aracın tamirine yönelik eser sözleşmesi yapılmış olup, BK'nun 363. maddesi uyarınca beş yıllık zamanaşımına tabidir.

Davacı işbu davasını TTK'nun 1301. maddesinde düzenlenen halefiyet hakkına dayanarak açtığına göre, dava dışı sigortalının davalı K.....A.Ş.'ne karşı ileri sürebileceği tüm haklarına halef bulunduğundan, davacı yönünden de zamanaşımı beş yıl olup, tamir tarihinden davanın açıldığı tarihe kadar zamanaşımı süresinin dolmadığı anlaşılmaktadır.

Bu durumda mahkemece, davalı K.....A.Ş.'nin yerinde olmayan zamanaşımı definin reddi ile bu davalı yönünden işin esası incelenerek karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.

2- Davacı vekili dava dilekçesinde, öncelikle, 8.084.00.-TL'nın aracın gerektiği şekilde tamir edilmemesinden dolayı sorumluluğu bulunan davalı K.....A.Ş.'nden tahsiline, yargılama sonucunda zararın bu davalının kusurundan kaynaklanmadığı sabit olduğu takdirde, % 50 kusur oranına isabet eden 4.042.00.-TL'nın diğer davalılardan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

O halde mahkemece, davanın terditli olarak açıldığı ve olayın teknik incelemeyi gerektirdiği gözetilerek, zararın hangi davalının kusurlu davranışı sonucu meydana geldiği, başka bir ifadeyle sigortalı araçtaki ikinci hasarın hatalı tamir sebebiyle oluşup oluşmadığı, 04.11.2009 tarihli trafik kazası ile illiyet bağının bulunup bulunmadığı hususunda İTÜ'nden seçilecek uzman bilirkişi kurulundan ayrıntılı, gerekçeli ve denetime açık rapor alınıp, sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, eksik incelemeyle yazılı şekilde hüküm kurulması isabetli değildir.

Sonuç: Yukarıda (1) ve (2) nolu bentlerde açıklanan nedenle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacıya geri verilmesine 21.05.2012 gününde oybirliği ile karar verildi. (¤¤)

Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programı
Old 20-03-2013, 19:38   #10
Av.Şenel DELİGÖZ

 
Varsayılan

Kanun metninde açıkça aynı davalıya karşı terditli dava açılmasının olanaklı olduğu düzenlenmiş ise de, ben yine de davalılar farklı olsa da belirttiğim şekilde davanın terditli olarak açılabileceğini düşünmekteyim. En kötü olasılıkla mahkeme davaların ayrılmasına ve DASK'a karşı açılan dava yönünden görevsiz olduğuna karar verecek, bankaya karşı açılan davada DASK'a karşı açılan davayı bekletici sorun yapacaktır.
Ancak, görev sorunu nedeni ile böyle bir durumda bankaya karşı Tüketici Mahkemesinde, DASK'a karşı Ticaret Mahkemesi'nde ayrı ayrı dava açılması daha doğru olacaktır. Çünkü her iki dava arasında hukuki ve fiili irtibat bulunsa da anılan davaların ayrı ayrı açılması durumunda Mahkeme birleştirme kararı veremeyecektir. Zira, 6100 sayılı HMK. 166/1 uyarınca birleştirme kararı verilebilmesi için aynı yargı çevresinde yer alan aynı düzey ve sıfattaki hukuk mahkemelerinde açılmış davalar olması gerekir. Tüketici Mahkemesi ile Ticaret Mahkemesi aynı sıfatta mahkemeler değildir.
Öyle ise vardığınız sonuç doğrudur. Her iki davalıya karşı birlikte dava açılamayacaktır.
Çözümün iki ayrı dava olarak açılması şeklinde olduğunu düşünüyorum. Bu arada usule ilişkin katkınızdan ötürü ben de size teşekkür ediyorum.
Old 21-03-2013, 10:25   #11
uzer5613

 
Mutsuz

Alıntı:
Yazan Av.Şenel DELİGÖZ
Kanun metninde açıkça aynı davalıya karşı terditli dava açılmasının olanaklı olduğu düzenlenmiş ise de, ben yine de davalılar farklı olsa da belirttiğim şekilde davanın terditli olarak açılabileceğini düşünmekteyim. En kötü olasılıkla mahkeme davaların ayrılmasına ve DASK'a karşı açılan dava yönünden görevsiz olduğuna karar verecek, bankaya karşı açılan davada DASK'a karşı açılan davayı bekletici sorun yapacaktır.
Ancak, görev sorunu nedeni ile böyle bir durumda bankaya karşı Tüketici Mahkemesinde, DASK'a karşı Ticaret Mahkemesi'nde ayrı ayrı dava açılması daha doğru olacaktır. Çünkü her iki dava arasında hukuki ve fiili irtibat bulunsa da anılan davaların ayrı ayrı açılması durumunda Mahkeme birleştirme kararı veremeyecektir. Zira, 6100 sayılı HMK. 166/1 uyarınca birleştirme kararı verilebilmesi için aynı yargı çevresinde yer alan aynı düzey ve sıfattaki hukuk mahkemelerinde açılmış davalar olması gerekir. Tüketici Mahkemesi ile Ticaret Mahkemesi aynı sıfatta mahkemeler değildir.
Öyle ise vardığınız sonuç doğrudur. Her iki davalıya karşı birlikte dava açılamayacaktır.
Çözümün iki ayrı dava olarak açılması şeklinde olduğunu düşünüyorum. Bu arada usule ilişkin katkınızdan ötürü ben de size teşekkür ediyorum.
avukat bey büyük ihtimalle iki tane dava açılacak, ne yazıkki birini kazansa dahi birini bile vekalet ücreti ve yaptığı masrafı kaybedecek. Ayrıca DASK a karşı açılacak davada da yine bir sıkıntı var çünkü sigorta poliçesini bankanın kendi şubesinde kendi sigortasında yapmış DASK a karşı açılacak davada sigorta şirketini davalıda gösterilmesi gerekirmi gerekmezmi bundada tereddüt var. Poliçede yetkili sigorta şirketi .....sigorta A.Ş. yazıyor.Bankaya yaptığı müracaat sonunda verilen cevapta sigorta bedelinin tarafınıza ödenmesi için DASK kurumuna müracaatınız gerekmektedir şeklinde cevap verilmiştir.
Old 23-03-2013, 13:13   #12
Av.Şenel DELİGÖZ

 
Varsayılan

Sigorta şirketi burada sadece aracı konumunda olup, hasar bedelini ödeme hususunda sorumluluğu yoktur. Davalı DASK olacaktır.
Old 23-03-2013, 23:33   #13
uzer5613

 
Varsayılan

avukat bey ilginiz için teşekkür ederim. Büyük bir ihtimalle davayı tüketici mahkemesinde açacağız daha sonra mahkeme DASK yönünden tefrik kararı versin diye düşündük.
Old 03-06-2013, 15:51   #14
uzer5613

 
Varsayılan

davayı daha açmadık sigorta şirketini sorumlu tutamayacağımıza dair yargıtay kararı bulduk bakalım buna göre nasıl bir dava olacak ;

T.C.
YARGITAY
11. HUKUK DAİRESİ
E. 2010/3805
K. 2011/9247
T. 21.7.2011
• ZORUNLU DEPREM SİGORTA POLİÇESİNDEN DOĞAN TAZMİNAT ( Davalının Bu Sıfatına Nazaran Yapılan Poliçeden Dolayı Doğrudan Doğruya Sorumlu Tutulması Mümkün Olmadığından Adı Geçen Yönünden Davanın Pasif Husumet Yokluğundan Reddi Gerektiği )
• POLİÇEDEN DOLAYI SORUMLULUK ( Zorunlu Deprem Sigorta Poliçesinden Doğan Tazminat - Davalının Bu Sıfatına Nazaran Yapılan Poliçeden Dolayı Doğrudan Doğruya Sorumlu Tutulması Mümkün Olmadığından Adı Geçen Yönünden Davanın Pasif Husumet Yokluğundan Reddi Gerektiği )
• HUSUMET ( Zorunlu Deprem Sigorta Poliçesinden Doğan Tazminat - Davalının Bu Sıfatına Nazaran Yapılan Poliçeden Dolayı Doğrudan Doğruya Sorumlu Tutulması Mümkün Olmadığından Adı Geçen Yönünden Davanın Pasif Husumet Yokluğundan Reddi Gerektiği )
2918/m.91,97
ÖZET : Dava Zorunlu Deprem Sigorta Poliçesinden doğan tazminat istemine ilişkindir. Zorunlu Deprem Sigortası Genel Şartlarının C.1 maddesi uyarınca davalı sigorta şirketi sigorta sözleşmesini Doğal Afet Sigortaları Kurumu nam ve hesabına yapmış olup, davalının bu sıfatına nazaran yapılan poliçeden dolayı doğrudan doğruya sorumlu tutulması mümkün olmadığından adı geçen yönünden davanın pasif husumet yokluğundan reddine karar vermek gerekir.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada Ankara 6. Asliye Ticaret Mahkemesi'nce verilen 2.12.2009 tarih ve 2008/310-2009/625 Sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi duruşmalı olarak davalılar vekilleri tarafından istenmiş olmakla, duruşma için belirlenen 12.7.2011 gününde davacı avukatı ve davalılar Doğal Afet Sigorta Kurumu avukatı ile E... İsviçre Sigorta avukatı gelip, temyiz dilekçesinin süresinde verildiği anlaşıldıktan ve duruşmada hazır bulunan taraf avukatları dinlenildikten sonra, duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakılmıştı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi Ahmet Susoy tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkilinin zorunlu deprem sigortası ile sigortalı konutunun 20.12.2007 tarihinde meydana gelen depremde hasarlandığını, davalılardan tarafından konutun köye yerleşim alanı içerisinde kaldığından bahisle ödeme yapılmadığını ileri sürerek 48.933,64 TL'nin faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılardan DASK vekili, konutun köy yerleşim alanında bulunduğunu, hasarın teminat kapsamına girmediğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Davalı E. İ. Sigorta A.Ş. vekili müvekkilinin aracı olup diğer davalıyı temsil ettiği dolayısıyla müvekkiline husumet yöneltilemeyeceğini hasarın teminat dışında kaldığı gerekçesiyle davanın reddini istemiştir.
Mahkemece iddia, savunma, dosyadaki kanıtlar ve zarar miktarı yönünden itibar edilen bilirkişi raporuna göre, 587 Sayılı Zorunlu Deprem Sigortasına dair KHK ve ZDSGŞ uyarınca köy yerleşim alanlarında yapılan binaların sigorta kapsamı dışında kalmasına rağmen davacı tarafından doğru beyanda bulunulmasına rağmen konutun sigorta edildiği, riskin meydana gelmesini müteakip taşınmazın köy sınırları içerisinde ve teminat kapsamı dışında kaldığından bahisle ödeme yapılmamasının iyiniyetle bağdaşmadığı gibi akdi görüşmelerden doğan sorumluluk gereğince de yerinde görülemeyeceği gerekçesiyle davanın kabulüyle 48.933,64 TL'nin davalılardan DASK'tan 17.4.2008, davalı E. İ. Sigorta A.Ş. 'den 12.4.2008 tarihinden itibaren hesaplanacak faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmiştir.
Karar davalılar vekillerince ayrı ayrı temyiz edilmiştir.
1- )Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davalı Doğal Afet Sigortaları Kurumu vekilinin tüm, davalı E... İsviçre Sigorta A.Ş. vekilinin sair temyiz itirazları yerinde değildir.
2- )Dava Zorunlu Deprem Sigorta Poliçesinden doğan tazminat istemine ilişkindir.
Zorunlu Deprem Sigortası Genel Şartlarının C.1 maddesi uyarınca davalı sigorta şirketi sigorta sözleşmesini Doğal Afet Sigortaları Kurumu nam ve hesabına yapmış olup, davalının bu sıfatına nazaran yapılan poliçeden dolayı doğrudan doğruya sorumlu tutulması mümkün olmadığından adı geçen yönünden davanın pasif husumet yokluğundan reddine karar vermek gerekirken yazılı şekilde ve gerekçesiz biçimde sorumluluğuna hükmedilmiş olması hatalı olmuştur.
SONUÇ : Yukarıda ( 1 )numaralı bentte açıklanan sebeplerle davalılardan Doğal Afet Sigortaları Kurumu vekilinin tüm davalı E. İ. Sigorta A.Ş. vekilinin sair temyiz itirazlarının reddi ile bu davalı yönünden kararın ONANMASINA, ( 2 )numaralı bentte açıklanan sebeplerle temyiz itirazlarının kabulüyle kararın davalılardan E... İsviçre Sigorta A.Ş. yararına BOZULMASINA, takdir edilen 825,00 TL duruşma vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalı E... İsviçre Sigorta A.Ş. 'ye verilmesine, yine 825,00 TL duruşma vekalet ücretinin davalı Doğal Afet Sigortaları Kurumu'ndan alınarak davacıya verilmesine, aşağıda yazılı bakiye 2.245,60 TL temyiz ilam harcının temyiz eden davalı Doğal Afet Sigortaları Kurumu'ndan alınmasına, ödenen temyiz peşin harcın istemi halinde temyiz eden davalı E. İ. A.Ş. 'den iadesine, 21.7.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Old 24-08-2013, 11:58   #15
av_ramazan

 
Varsayılan

üstadım aynı mahiyette davamız bilirkişi aşamasında..dask'nu davalı gösterdik..konutun yıkımına karar verildiği için poliçe bedeli üzerinden %2 muafiyet indirimi yaparak davayı açtık.bilirkişi talebimiz doğrultusunda rapor tanzim etti.poliçe düzenlenirken hasarsızlık belirtildiği için ispat külfetinin karşı tarafta olduğu iddiasındayız.iyi çalışmalar
Old 16-09-2013, 10:20   #16
uzer5613

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan av_ramazan
üstadım aynı mahiyette davamız bilirkişi aşamasında..dask'nu davalı gösterdik..konutun yıkımına karar verildiği için poliçe bedeli üzerinden %2 muafiyet indirimi yaparak davayı açtık.bilirkişi talebimiz doğrultusunda rapor tanzim etti.poliçe düzenlenirken hasarsızlık belirtildiği için ispat külfetinin karşı tarafta olduğu iddiasındayız.iyi çalışmalar
avukat bey gelişmelerden haberdar ederseniz bizi seviniriz, bizim arkadaşında davası açıldı henüz ön inceleme aşamasında bakalım ne olacak
Old 21-03-2014, 13:29   #17
uzer5613

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan av_ramazan
üstadım aynı mahiyette davamız bilirkişi aşamasında..dask'nu davalı gösterdik..konutun yıkımına karar verildiği için poliçe bedeli üzerinden %2 muafiyet indirimi yaparak davayı açtık.bilirkişi talebimiz doğrultusunda rapor tanzim etti.poliçe düzenlenirken hasarsızlık belirtildiği için ispat külfetinin karşı tarafta olduğu iddiasındayız.iyi çalışmalar
avukat bey dosyanız ne aşamada varmı bir gelişme acaba şimdiden kolay gelsin....
Old 25-03-2014, 08:19   #18
av_ramazan

 
Varsayılan

dava talebimiz doğrultusunda kabul edildi.icra aşamasında dosyamız.
Old 10-02-2015, 16:24   #19
uzer5613

 
Varsayılan

Sonunda dosyamız av. ramazan bey in beyanları gibi bilirkişiden döndü bilirkişi DASK tan temin edilen ekspertiz raporunda meydana gelen hasarın poliçe tanzim tarihinden ince meydana geldiğini savunan bilgi bulguya rastlanılmadığı bu nedenle eksper raporunun delil niteliğinden sayıldığı, Yargıtay içtihatları gereğince söz konusu hasarda hasarın sigortalının beyan ettiği tarihten önce medana geldiğini ispat mükellefiyeti sigortacı da yani Doğal Afet Sigorta kurumunda olduğunu, sigortacının varsa aynı binada bulunan diğer sigortalılara ait konutların ilk depremde meydana geldiğini gösteren hasar dosyaları veya söz konusukonuttaki hasarın poliçe tanziminden önceki depremde meydana geldiğini bilimsel verilenr ve analizler ile açıklayan bir ekspertiz raporu gibi deliller ile iddiasını ispatlaması halinde meydana gelen hasar teminat dışında değerlendirilebilecek olmakla beraber dosya muhteviyatı incelendiğinde hasarın teminat kapsamında değerlendirilmesi gerektiği kanaatine varılmıştır demektedir. Bu rapora göre sigorta tazminatını DASK a yüklemiş olup bankaya herhangi bir sorumluluk yüklememiştir.
Old 10-02-2015, 16:26   #20
uzer5613

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan av_ramazan
dava talebimiz doğrultusunda kabul edildi.icra aşamasında dosyamız.
bu arada avukat bey dosyanız yargıtay aşamasından geçtimi veya buna ilişkin kararlardan birer suret ekleyebilirmisiniz şimdiden teşekkürler
Old 13-02-2015, 11:34   #21
uzer5613

 
Varsayılan

T.C.
YARGITAY
13. HUKUK DAİRESİ
E. 2014/3178
K. 2014/2855
T. 4.2.2014
• KREDİ SÖZLEŞMESİNDEN KAYNAKLI TAZMİNAT DAVASI ( Sözleşmenin Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun Kapsamında Olduğu - Tüketici Mahkemelerinin Görevli Olacağı )
• TÜKETİCİ MAHKEMELERİNİN GÖREVİ ( Kredi Sözleşmesinden Kaynaklı Tazminat Davası - Uyuşmazlığın Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun Kapsamında Kaldığı/Tüketici Mahkemelerinin Görevli Olacağı )
• GÖREV ( Kredi Sözleşmesinden Kaynaklı Tazminat Davası - Tüketici Mahkemelerinin Görevli Olduğu/Genel Mahkemelerde Görülmemesi Gerektiği )
• USULİ MÜKTESEP HAK ( Kredi Sözleşmesinden Kaynaklanan Tazminat Davasında Tüketici Mahkemesinin Görevli Olacağı - Görevin Kamu Düzenine İlişkin Olduğu/Kazanılmış Hakkın Söz Konusu Olamayacağı )
4077/m. 23
ÖZET : Dava alacak davasıdır.

Davacının davalı banka ile konut kredisine ilişkin sözleşme imzaladığı, taraflar arasındaki sözleşme ilişkisinin Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun kapsamında kaldığı anlaşılmaktadır.

Bu kanunun uygulanması ile ilgili her türlü ihtilafa tüketici mahkemelerinde bakılır. Görevle ilgili düzenlemeler kamu düzenine ilişkin olup taraflar ileri sürmese dahi yargılamanın her aşamasında resen gözetilir. Görevle ilgili hususlarda kazanılmış hak söz konusu olmaz. Bu durumda uyuşmazlığın tüketici mahkemesi sıfatı ile görülmesi gerekirken genel mahkeme sıfatı ile görülüp sonuçlandırılması yasaya aykırıdır.

DAVA : Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde taraflar avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü:

KARAR : Davacı, Van İli Merkez İlçesi Bahçıvan Mahallesi 30 pafta, 200 ada 19 parselde bulunan H... Apartmanı kat 1 no. ...'daki konutu davalı banka nezdinde konut kredisi kullanmak suretiyle satın aldığını, konutun Van ilinde meydana gelen depremde hasara uğradığını, bu nedenle zarara uğradığını, davalı bankanın bu konut üzerine ipotek tesis ettiğini,ancak davalı banka tarafından DASK sigortası yapılmayarak zarara uğramasına sebebiyet verdiğini ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 5.000,00 TL tazminatın 23/10/2011 tarihinden itibaren işleyen yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiş, ıslah ile talebini 8.043,48 TL ne çıkarmıştır.

Davalı, davanın reddini dilemiştir.

Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm taraflarca temyiz edilmiştir.

1-Bir hukuki işlemin 4077 sayılı yasa kapsamında kaldığının kabul edilmesi için yasanın amacı içerisinde kanunda tanımlanan taraflar arasında mal ve hizmet satışına ilişkin bir hukuki işlemin olması gerekir.

Somut uyuşmazlıkta davacının davalı banka ile konut kredisine ilişkin sözleşme imzaladığı, taraflar arasındaki sözleşme ilişkisinin 4077 sayılı yasa kapsamında kaldığı anlaşılmaktadır.

4077 sayılı yasanın 23. maddesi bu kanunun uygulanması ile ilgili her türlü ihtilafa tüketici mahkemelerinde bakılacağını öngörmüştür. Taraflar arasındaki uyuşmazlık 2014/3178-2855

Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun kapsamında kaldığına göre davaya bakmaya Tüketici Mahkemesi görevlidir. Görevle ilgili düzenlemeler kamu düzenine ilişkin olup taraflar ileri sürmese dahi yargılamanın her aşamasında resen gözetilir. Görevle ilgili hususlarda kazanılmış hak söz konusu olmaz. Bu durumda mahkemece, uyuşmazlığın tüketici mahkemesi sıfatı ile görülmesi gerekirken genel mahkeme sıfatı ile görülüp sonuçlandırılması usul ve yasaya aykırıdır. Bozmayı gerektirir.

2-Bozma nedenine göre tarafların diğer temyiz itirazlarının incelenmesine bu aşamada gerek görülmemiştir.

SONUÇ : Yukarıda birince bentte açıklanan nedenlerle temyiz edilen hükmün BOZULMASINA, ikinci bentte açıklanan nedenlerle tarafların diğer temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan 24.30 TL harcın istek halinde davacı ve davalıya iadesine, HUMK'nun 440/III-2 maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 04.02.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.
Old 13-02-2015, 11:34   #22
uzer5613

 
Varsayılan

T.C.
YARGITAY
17. HUKUK DAİRESİ
E. 2014/1685
K. 2014/11237
T. 11.7.2014
• DOĞAL AFET SİGORTALARI KURUMU ( Sigorta Tahkim Komisyonunca Rizikonun Teminat Dışı Kaldığının Davalı Sigorta Şirketinin İspatlaması Gerektiği DASK Tespiti Sırasında Evlerin Yıkılmış Olduğundan Sadece Poliçe Tanzimi Sırasında Çekilen Fotoğraflara Göre Değerlendirme Yaptığı Hasarın Ağır Olduğuna İlişkin Net Kanıtlar Ortaya Koymadığı Gerekçesiyle Talebin Kabulünün İsabetli Olduğu )
• SİGORTA TAHKİM KOMİSYONUNCA VERİLEN KARAR ( DASK'ın Sigorta Bedelini Ödememesi - Rizikonun Teminat Dışı Kaldığının Davalı Sigorta Şirketinin İspatlaması Gerektiği DASK Tespiti Sırasında Evlerin Yıkılmış Olduğundan Sadece Poliçe Tanzimi Sırasında Çekilen Fotoğraflara Göre Değerlendirme Yaptığı Hasarın Ağır Olduğuna İlişkin Net Kanıtlar Ortaya Koymadığı/Talebin Kabulünün İsabetli Olduğu )
• DASK'IN SİGORTA BEDELİNİ ÖDEMEMESİ ( Sigorta Tahkim Komisyonunca Rizikonun Teminat Dışı Kaldığının Davalı Sigorta Şirketinin İspatlaması Gerektiği DASK Tespiti Sırasında Evlerin Yıkılmış Olduğundan Sadece Poliçe Tanzimi Sırasında Çekilen Fotoğraflara Göre Değerlendirme Yaptığı Hasarın Ağır Olduğuna İlişkin Net Kanıtlar Ortaya Koymadığı Gerekçesiyle Talebin Kabulünün İsabetli Olduğu )
• SİGORTA ŞİRKETİ ALEYHİNE TAHKİM KURULUNA AÇILAN TAZMİNAT DAVASI ( DASK'ın Sigorta Bedelini Ödememesi - Rizikonun Teminat Dışı Kaldığının Davalı Sigorta Şirketinin İspatlaması Gerektiği/DASK Tespiti Sırasında Evlerin Yıkılmış Olduğundan Sadece Poliçe Tanzimi Sırasında Çekilen Fotoğraflara Göre Değerlendirme Yaptığı Hasarın Ağır Olduğuna İlişkin Net Kanıtlar Ortaya Koymadığı/Talebin Kabulü Gereği )
6762/m.1281
ÖZET : Davacı, Van depreminde 4 adet evinin hasar gördüğünü ve AFAD tarafından "Az Hasarlı" raporu verildiği ve gerekli tadilatların yapıldığı ve DASK tarafından sigortalandığı ancak daha sonra meydana gelen deprem sonrasında "Ağır Hasarlı "raporu verilerek evlerin yıkıldığı, evlerin bedelinin davalı sigorta kurumu tarafından ödenmediğinden bu bedelin davalıdan tahsilini talep etmiştir. Sigorta Tahkim Komisyonunca, TTK'nun 1281. maddesine göre rizikonun teminat dışı kaldığının davalı sigorta şirketinin ispatlaması gerektiği, DASK tesbiti sırasında evlerin yıkılmış olduğundan sadece poliçe tanzimi sırasında çekilen fotoğraflara göre değerlendirme yaptığı, hasarın ağır olduğuna ilişkin net kanıtlar ortaya koymadığı gerekçesiyle talebin kabulüne karar verilmiştir.

DAVA : Taraflar arasındaki tahkim davası hakkında Sigorta Tahkim Komisyonu tarafından verilen 14.10.2013 gün, 2013/2080 sayılı kararı süresi içinde davalı tarafından temyiz edilmiş ve İstanbul 4. Asliye Ticaret Mahkemesi tarafından Dairemize gönderilmesi üzerine, dosya incelendi, gereği düşünüldü:

KARAR : Davacı, 23.10.2011 tarihli Van depreminde 4 adet evinin hasar gördüğünü ve AFAD tarafından "Az Hasarlı" raporu verildiği ve gerekli tadilatların yapıldığı ve 23.02.2012 tarihinde DASK tarafından sigortalandığı ancak daha sonra meydana gelen deprem sonrasında "Ağır Hasarlı "raporu verilerek evlerin yıkıldığı, evlerin bedeli olan 275.960,00 TL. nin davalı sigorta kurumu tarafından ödenmediğinden bu bedelin davalıdan tahsilini talep etmiştir.

Davalı vekili, ilk deprem sonrasında verilen Az hasarlı raporunun görsel inceleme ile verildiği aslında Ağır hasarlı olduğu gerçeğe aykırı beyanda bulunulduğundan talebin reddi gerektiğini savunmuştur.

Sigorta Tahkim Komisyonunca, TTK'nun 1281. maddesine göre rizikonun teminat dışı kaldığının davalı sigorta şirketinin ispatlaması gerektiği, DASK tesbiti sırasında evlerin yıkılmış olduğundan sadece poliçe tanzimi sırasında çekilen fotoğraflara göre değerlendirme yaptığı, hasarın ağır olduğuna ilişkin net kanıtlar ortaya koymadığı gerekçesiyle talebin kabulüne karar verilmiş; karar, davalı tarafından temyiz edilmiştir.

SONUÇ : Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere göre, davalının yerinde görülmeyen bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan Sigorta Tahkim Komisyonu tarafından verilen 14.10.2010 2013/2080 sayılı kararın ONANMASINA, aşağıda dökümü yazılı 16.176,19 TL kalan onama harcının temyiz eden davalıdan alınmasına, 11.07.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.

YEREL MAHKEME İLAMI

T.C. İSTANBUL

ANADOLU 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2013/427 D.İş

KARAR NO : 2013/427

KARAR TARİHİ : 19/11/2013

DAVA : Davacı tarafından , davalı aleyhine tahkim kuruluna açılan ve saklanmak üzere mahkememize gönderilen dava dosyası incelendi.

GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :

KARAR : Davacı tarafından, davalı sigorta şirketi aleyhine tahkim kuruluna açılan tazminat davasının yapılan yargılaması sonucunda, tahkim kurulunca verilen karar, tahkim kurulunca taraflara tebliğ edilmek suretiyle mahkememize gönderilmiştir.

12.01.2011 tarihinde kabul edilip 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 Sayılı Hukuk Mahkemeleri kanunun 436/3 madde hükümlerinde, hakem kararı, hakem veya hakem kurulu başkanı tarafından taraflara bildirilir, ayrıca kararın aslı dosya ile birlikte mahkemeye gönderilir ve mahkemece saklanır hükmünü içermektedir.

Hakem kurulunca verilen karar, taraflara tebliğ edilmiş bulunduğundan, mahkememizce hakem kurulu kararının onanması konusunda bir karar verilmesine yer olmadığından, mahkememiz esas kaydının kapatılmasına, dava dosyasının mahkememizde muhafaza edilmesine karar verilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.

HÜKÜM : Ayrıntıları ve gerekçesi yukarıda belirtildiği üzere ;

1- Hakem kurulunca verilen karar hakem kurulunca taraflara tebliğ edilmiş bulunduğundan, mahkememizce bir karar verilmesine H.M.K.nun 436/3 madde hükmü gereğince yer olmadığından, mahkememiz esas kaydının kapatılmasına,

2- Dava dosyasının mahkememizde saklanılmasına,

3- Masraf yatırıldığında kararın taraflara tebliğine,

Evrak üzerinde yapılan inceleme sonucunda karar verildi .19/11/2013

yarx
Old 02-02-2016, 11:24   #23
uzer5613

 
Varsayılan

Evet sonunda mahkeme dosyamız karara çıktı ; Davacının davasının KISMEN KABUL KISMEN REDDİ ile;
1-Davacının davalı Halk Bankası aleyhine açmış olduğu davanın REDDİNE,
2-Davacının talep etmiş olduğu sigorta bedeli olan 57.375,00 TL'nin 09/11/2011 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı Doğal Afet sigortalar kurumundan alınarak davacıya verilmesine,
Dava değeri üzerinden hesaplanan 3.919,28 TL harcın davalı Doğal Afet sigortalar kurumundan tahsiline, Hazineye irat kaydına;
Davacı tarafından yatırılan gider avansından kullanılan 1.109,80 TL yargılama giderinin davalı Doğal Afet sigortalar kurumundan alınarak davacıya verilmesine,
Davacı tarafından yatırılan gider avansından kullanılmayan kısmın karar kesinleştiğinde istek halinde davacıya iadesine;
Davacı kendisini bir vekille temsil ettirdiğinden yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi Hükümleri uyarı 6.611,25 TL vekalet ücretinin davalı Doğal Afet sigortalar kurumundan alınarak davacıya verilmesine
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
İdareye KarŞi AÇilacak Tazmİnat Davasi Av. İbrahim Şen Meslektaşların Soruları 3 01-11-2011 00:26
MÜVEKKİLE ve AVUKATA KARŞI MANEVİ TAZMİNAT DAVASI BARRİSTER Meslektaşların Soruları 8 01-02-2010 00:11
Beledİyeye KarŞi Tazmİnat Davasi av.c_elif Meslektaşların Soruları 5 21-08-2008 10:47
Bankaya KarŞi Dava ali ekmekçi Meslektaşların Soruları 1 01-11-2007 15:28
Adalet BakanliĞina KarŞi Tazmİnat Davasi Av.Furkan Mutlu Meslektaşların Soruları 16 11-09-2007 20:22


THS Sunucusu bu sayfayı 0,10048604 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.