Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

Alacak davası

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 09-11-2010, 11:09   #31
Av. Hatun Olguner

 
Varsayılan

Bir binanın yapımı hukuki fiildir.
İzalei şüyu davalarında arz üzerindeki bir binayı yaptırdığını iddia eden taraf bina bedelinin kendisine ödetilmesini istediğinde,binayı kendisinin yaptırdığını ayrı bir dava ile ispat etmek üzere kendisine mehil verilmekte ve bu konuda açtığı ayrı bir davada,binanın mülkiyetinini tesbiti davasında, binayı kendisinin yaptırdığını tanık dahil her tür delille ispat edebilmektedir.Bu davada da davalı/lar binayı davacının yapmadığını savunmaktadırlar.Ancak davacı haklı ise ve gerçek ise bu gerçeği,binayı yaptırdığını özellikle bina yapımında çalışan işçilerin tanıklığı,malzemelere ilişkin faturalar vs delillerle kanıtlayıp davasını kazanmaktadır. Bu karar ile de izalei şüyu davasında bina bedelinin kendisine ödenmesini sağlayabilmektedir. Bir binanın yapılması,bir binanın bazı işlerinin yapılması hukuki fiil olduğu için,her tür kanıtla kanıtlanabilmektedir. Bu hukuki fiiller kimin alanında bir değişiklik/kazanım meydana getirmişse bedellerini de o kişi ödeyecektir. Davalının evine sayılan işlerin onun bilgisi dışında yapıldığını idda etmek hayatın olağan akışına aykırıdır.Davacının bu işleri belli ve uzun bir zaman diliminde yaptığı açıktır. Davalının rızası ve kabulü olmasa bu işleri yapamayacaktı. Bu itibarla aramızda sözleşme yoktur savunması da sözleşmenin biçim eksikliğini ileri sürmekle eş anlamlıdır ve hakkın kötüye kullanılmasıdır. Olayı hukuki muamele olarak kabul etsek bile bu nedenle de davacı haklılığını,hukuki himaye altında olan iyiniyetle bağlandığı bir akdin yapılacağı inancı ile edimlerini ifa ettiği ve davalı da bu edimleri kabul ettiği için arada sözlü sözleşme olup olmadığı hususunda her tür kanıt dinlenerek hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmelidir.
Old 09-11-2010, 11:19   #32
Av.Mehmet Saim Dikici

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av. Hatun Olguner
Yine gözardı edilen önemli bir nokta var : Arada akdi ilişki olduğu iddiasından daha öncelikli bir hak/borç kaynağı var : Hukuki fiil... Davacının hakkı,davalının borcu hukuki fiile dayanmaktadır. Bir binanın yapımı hukuki fiildir.
İzalei şüyu davalarında arz üzerindeki bir binayı yaptırdığını iddia eden taraf bina bedelinin kendisine ödetilmesini istediğinde,binayı kendisinin yaptırdığını ayrı bir dava ile ispat etmek üzere kendisine mehil verilmekte ve bu konuda açtığı ayrı bir davada binayı kendisinin yaptırdığını tanık dahil her tür delille ispat edebilmektedir.Bu davada da davalı/lar binayı davacının yapmadığını savunmaktadırlar.Ancak davacı haklı ise ve gerçek ise bu gerçeği,binayı yaptırdığını özellikle bina yapımında çalışan işçilerin tanıklığı,malzemelere ilişkin faturalar vs delillerle kanıtlayıp davasını kazanmaktadır. Bu karar ile de izalei şüyu davasında bina bedelinin kendisine ödenmesini sağlayabilmektedir. Bir binanın yapılması,bir binanın bazı işlerinin yapılması hukuki fiil olduğu için,her tür kanıtla kanıtlanabilmektedir. Bu hukuki fiiller kimin alanında bir değişiklik/kazanım meydana getirmişse bedellerini de o kişi ödeyecektir. Davalının evine sayılan işlerin onun bilgisi dışında yapıldığını idda etmek hayatın olağan akışına aykırıdır.Davacının bu işleri belli ve uzun bir zaman diliminde yaptığı açıktır. Davalının rızası ve kabulü olmasa bu işleri yapamayacaktı. Bu itibarla aramızda sözleşme yoktur savunması da sözleşmenin biçim eksikliğini ileri sürmekle eş anlamlıdır ve hakkın kötüye kullanılmasıdır. Olayı hukuki muamele olarak kabul etsek bile bu nedenle de davacı haklılığını,hukuki himaye altında olan iyiniyetle bağlandığı bir akdin yapılacağı inancı ile edimlerini ifa ettiği ve davalı da bu edimleri kabul ettiği için arada sözlü sözleşme olup olmadığı hususunda her tür kanıt dinlenerek hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmelidir.

Taraflar arasında akdi bir ilişkinin bulunmaması durumunda, sebepsiz zenginleşme akla gelebilir. Böyle bir durumda ise, dediğiniz gibi tanık delili ile bile, işin, Davacı tarafından yapıldığı ispatlanabilirdi.

Somut olayda, Davacı; Davalı ile akit yaptığını ileri sürmüş ancak bu akdi ilişkiyi ispatlayamamıştır.

Akdin muhatabının (borçlusunun) abla olması durumunda, davanın ablaya yöneltilmesi gerekirdi. Ancak her iki durumda da anlaşılacağı üzere, Davacı aktin varlığını ispatlayamamaktadır. Böyle bir durumda ise, tek çıkış yolu sebepsiz zenginleşmeye dayanmak olacaktır. Davacının yerinde olsam (İşi kendisinin yaptığını tanıklarla ispatlayarak) sebepsiz zenginleşme iddiasında bulnurdum. (BK.61 vd.)
Old 09-11-2010, 11:28   #33
Av. Hatun Olguner

 
Varsayılan

Bir davada olayları anlatmak taraflara,hukuki nitelemeyi yapmak hakime aittir. Bu nedenle davacının iddialarını değerlendirip nitelemek ve uygulanacak hukuki kavramları,kuralları belirlemek hakime ait bir yetkidir.
Hakim,davacının alacağını sebepsiz zenginleşmeye de dayandırabilir,bu konuda beyanı olmasa bile.

Somut olayda davacı yaptığı işlerin bedelini istemektedir.
Old 09-11-2010, 12:21   #34
Av.Mehmet Saim Dikici

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av. Hatun Olguner
Bir davada olayları anlatmak taraflara,hukuki nitelemeyi yapmak hakime aittir. Bu nedenle davacının iddialarını değerlendirip nitelemek ve uygulanacak hukuki kavramları,kuralları belirlemek hakime ait bir yetkidir.
Hakim,davacının alacağını sebepsiz zenginleşmeye de dayandırabilir,bu konuda beyanı olmasa bile.

Somut olayda davacı yaptığı işlerin bedelini istemektedir.

Somut olayda Davacının, her halukarda öncelikle alacağını ispatlaması gerekir. Bunun içinde akde dayanmışsa akdin varlığını, akde dayanmamışsa işi yaptığını/teslim ettiğini ve dolayıısyla alacağının varlığını ispatlamakla yükümlüdür.

Davacı, Taraflar arasında akit olduğunu iddia etmişse, (ki öyledir) akdin varlığını ispatlanması ondan beklenir ve böyle bir durumda (kanaatimce) hakim kendiliğinden sebepsiz zenginleşme vardır, tanıkla alacağını ispatla diyemeyebilir. (*)

Davacının Davalının sebepsiz zenginleştiğini belirtip, tanıklarının dinlenmesini istemesi gerekir diye düşünüyorum.

Sonradan eklenen not:

(*) Çünkü, gerçekte belki de Davacı ile Abla arasında bir sözleşme de mevcut olabilir ve böyle bir durumda Davalı sebepsiz zenginleşmiş sayılamaz.
Old 09-11-2010, 13:08   #35
Av.Nevra Öksüz

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan bitigen
Av.Hatun Olguner'in sorumu doğru olarak anladığını düşünüyorum.Daha önce de belirttiğim üzere taraflar arasında yazılı bir sözleşme yok. Şifai olarak taraflar işin yapımı konusunda anlaşmışlardır.Müvekkil edimini yerine getirmiştir.Edimini yerine getirdiğini yaptırdığımız tespit dosyası ile ispatladığımızı düşünüyorum.Ancak borçlu borcunu ödeme konusunda şifai olarak kabul ettiği bedeli müvekkile ödememiş ve olay dava konusu olduktan sonra da kendisine ait olan evde yapılan bu işlerin ablası tarafından hediye edildiğini beyan etmiştir.Yani husumet itirazında bulunmuştur.Hediye olduğu iddia edilen şeyler su,kalorifer tesisatı ve benzeri işlerdir.Yani alıştığımız türden bir hediye şekli de değildir.(Borçlu evlilik hediyesi olarak bunların yapıldığını söylüyor.)Ama ben bu güne kadar hiç su,kalorifer tesisatı ve benzeri şeylerin evlilik hediyesi olarak alındığı duymamıştım.Ufak ev eşyaları belki kabul edilebilir ama evin mütemmim cüzü olabilecek tesisatın düğün hediyesi olarak alınması ve bunun mahkeme tarafından kabul görülecek olma ihtimali oldukça düşündürücü.Bu olayda borçlu taraf bu işlerin bizim tarafımızdan yapılıp yapılmadığı konusunda bir beyanda bulunmamıştır.Müvekkil tarafından yapılmadığı iddiasında da bulunmamıştır.Çünkü borçlu sanki alacaklı müvekkili hiç tanımıyor gibi bir davranış sergileme yoluna gitmektedir.Biz yaptırdığımız tespit ile iddia ettiğimiz işleri davalı borçlunun evinde yaptığımızı ispat ettik diye düşünüyorum.Dolayısı ile hem vicdani hem de hukuki olarak haklı olduğumuzu düşündüğüm bir davada eğer emsal nitelikte elinde kararlar olan arkadaşlar var ise ve benim ile paylaşırlarsa çok sevinirim.

Sayın bitigen, kanaatimce her şeyden önce (mahkeme bu şekilde kabul etmeden önce) müvekkiliniz ile davalı arasında eser sözleşmesi olduğunu; işbu akdi davalının inkar ettiğini ve bu ahvalde akdi ilişkiyi yazılı delille de ispatlayamamış olduğunuzu kabul etmeli ve buna göre davanıza devam etmelisiniz.

Yargıtay 15. Hukuk Dairesi, 03.05.2005 T., Esas: 2005/2496, Karar: 2005/2763: "Davacı yüklenici 1057 parseldeki 7 nolu villada yapılan imalatlardan bakiye alacağının tahsilini istemiş, mahkemece dava husumet yönünden reddedilmiştir. Yanlar arasında yazılı bir eser sözleşmesi mevcut değildir. Eser sözleşmesi kanunen bir şekle bağlı tutulmamış olup varlığını ve koşullarını ispatlamak davacının görevindedir. Davalı H____ D____ Ç____ söz konusu villada yapılan işler nedeniyle davacıya bono vermiş ve bu bono bedelleri de davalı tarafından ödenmiştir. Davacı imzasını taşıyan 02.01.2001 tarihli belgede inşaat işlerinin yapıldığı villanın M____ M____'a ait olduğu belirtilmekle birlikte akdi ilişkinin M____ ile kurulduğuna dair bir kayıt yer almadığından yapılan iş karşılığı davacıya ödemede bulunan davalının eser sözleşmesinin tarafı olduğu kabul edilerek işin esasına girilip sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde davanın husumet yönünden reddine karar verilmesi doğru olmamış, kararın bozulması gerekmiştir."

Yargıtay 15. Hukuk Dairesi, 21.11.2007 T., Esas: 2007/4704, Karar: 2007/7381: "Davacı, davalıya ait taşınmaza 2002 yılı sonunda mermer işleri yaptığını, işin bedelinin ödenmediğini ileri sürerek iş bedeli 3.303,00 YTL nin tahsilini istemiştir.
Davalı akdi ilişkinin varlığını inkar etmiş, mahkemece davanın kısmen kabulüne dair verilen karar davalı tarafından temyiz edilmiştir.
Taraflar arasında yazılı bir sözleşme bulunmamaktadır. BK m.vd. maddelerinde düzenlenen eser sözleşmelerinden doğan uyuşmazlıklarda akdi ilişkinin varlığını ve işin yapılıp teslim edildiğini kanıtlama mükellefiyeti yükleniciye aittir. Davalı iş sahibi akdi ilişkiyi inkar ettiğinden, akdi ilişkinin varlığı miktar itibariyle HUMK m.288 gereğince davacı yüklenici tarafından senetle isbat olunmalıdır. Davada talep edilen miktara ve davalının muvafakat vermemesine göre hukuki işlem tanıkla isbat edilemez. Ancak davacı dava dilekçesinde açıkça yemin deliline de dayanmış olduğundan davacıya bu hakkı hatırlatılmalı ve sonucuna uygun bir karar verilmelidir. Tüm bu yönler gözetilmeyerek akdi ilişkinin varlığı kanıtlanmış gibi davanın kabulüne karar verilmesi doğru olmamış, bozmayı gerektirmiştir."

Yargıtay 15. Hukuk Dairesi, 30.06.2008 T., Esas: 2007/4393, Karar: 2008/4393: "Dava, eser sözleşmesinden kaynaklanan iş bedelinin tahsili amacıyla yapılan icra takibine vâki itirazın iptali istemine ilişkin olup, mahkemece davanın kısmen kabulüne dair verilen karar davalı vekilince temyiz edilmiştir.
Davacı, davalının yapımını üstlendiği inşaata ilişkin olarak mimarı, betonarme, sıhhi tesisat, kalorifer tesisatı, cebri havalandırma, ısı yalıtım hesabı, elektrik tesisat ve telefon tesisat projelerini yaptığını iddia etmiş, davalı anılan işlerle ilgili davacı ile aralarında herhangi bir sözleşme yapılmadığını savunarak akdi ilişkiyi inkâr etmiştir. Bu durumda davacının akdi ilişkiyi kanıtlaması gerekir. Yanlar arasındaki ihtilafın miktarı dikkate alındığında bu hususun HUMK m.288 gereğince yazılı belge ile ispat edilmesi gerekir. Davacı akdi ilişkiyi ispata yarayan yazılı belge ibraz edememiştir. Ancak dava dilekçesinde “vs. yasal delil” demek suretiyle yemin deliline de dayandığından davacıya karşı tarafa yemin teklif etme hakkı hatırlatılarak sonucuna göre hüküm kurulması gerekirken, mahkemece akdi ilişkinin kanıtlandığı kabul edilerek davanın sonuçlandırılması doğru olmamıştır."

İşi, müvekkilinizin yaptığını ispatlayabilmeniz ve dosya münderecatı da göz önünde bulundurularak ihtimal dahilinde:
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 08.07.2009 T., Esas: 2009/3-311, Karar: 2009/324: "...( ... Davada; davalının 2002 yılında yaptığı kaza sonucunda aracının ağır bir şekilde hasarlandığı, tamir için dava dışı B____ isimli şahsa verildiği, onun da yine oto tamircisi olan davacıya aracı teslim edip tamirini istediği, aracın tamiratını yapan davacının B____ isimli şahsı bulamadığı, bu arada davalının şikayeti üzerine aracın tamir edilmiş bir şekilde polise teslim edildiği, davalının da 24.12.2004 tarihinde aracı teslim olmasına rağmen tamirat giderini ödemediği, hakkında yapılan icra takibine de haksız olarak itiraz ettiği ileri sürülerek takibe itirazın iptaliyle %40 tazminatın tahsili istenilmiştir.
Davalı iddiaların yersiz olduğunu, olayda zamanaşımının dolduğunu, davacı ile herhangi bir akdi ilişkisinin bulunmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece; uyuşmazlığın sebepsiz zenginleşme hükümlerinden kaynaklandığı, ancak BK'nın 66. maddesinde düzenlenen 1 yıllık zamanaşımı süresinin dolduğu gerekçesiyle davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Bir davada ileri sürülen maddi olayların hukuki nitelendirmesini yapmak ve uygulanacak yasa maddelerini tayin etmek doğrudan hakimin görevidir. Somut olayda davalı araç malikinin hasarlı aracını tamir için dava dışı B____ isimli şahsa teslim ettiği onun da davacıya tamir ettirdiği, hatta davalının sigorta şirketinden 1.600,00 YTL tamir parasını tahsil ettiği davalının müşteki sıfatıyla verdiği imzalı ifade tutanaklarından anlaşılmaktadır.
Bu durumda, yanlar arasında doğrudan bir sözleşme ilişkisi bulunmasa dahi davacının davalı yararına tamir ettiği araç nedeniyle yaptığı giderleri Borçlar Kanununun vekaletsiz iş görme hükümleri gereğince isteyebileceği açıktır. Vekaletsiz tasarrufta ise zamanaşımı süresi yasada ayrıca bir hüküm bulunmadığından genel zamanaşımı süresi olan 10 yıldır.
O halde, mahkemece zamanaşımı def'inin reddiyle uyuşmazlığın esasının incelenmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi doğru olmayıp, bozmayı gerektirmiştir... ),
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken,önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır."

Saygılar...
Old 09-11-2010, 14:42   #36
Av.Mehmet Saim Dikici

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Nevra Öksüz

İşi, müvekkilinizin yaptığını ispatlayabilmeniz ve dosya münderecatı da göz önünde bulundurularak ihtimal dahilinde:
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 08.07.2009 T., Esas: 2009/3-311, Karar: 2009/324: "...( ... Davada; davalının 2002 yılında yaptığı kaza sonucunda aracının ağır bir şekilde hasarlandığı, tamir için dava dışı B____ isimli şahsa verildiği, onun da yine oto tamircisi olan davacıya aracı teslim edip tamirini istediği, aracın tamiratını yapan davacının B____ isimli şahsı bulamadığı, bu arada davalının şikayeti üzerine aracın tamir edilmiş bir şekilde polise teslim edildiği, davalının da 24.12.2004 tarihinde aracı teslim olmasına rağmen tamirat giderini ödemediği, hakkında yapılan icra takibine de haksız olarak itiraz ettiği ileri sürülerek takibe itirazın iptaliyle %40 tazminatın tahsili istenilmiştir.
Davalı iddiaların yersiz olduğunu, olayda zamanaşımının dolduğunu, davacı ile herhangi bir akdi ilişkisinin bulunmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece; uyuşmazlığın sebepsiz zenginleşme hükümlerinden kaynaklandığı, ancak BK'nın 66. maddesinde düzenlenen 1 yıllık zamanaşımı süresinin dolduğu gerekçesiyle davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Bir davada ileri sürülen maddi olayların hukuki nitelendirmesini yapmak ve uygulanacak yasa maddelerini tayin etmek doğrudan hakimin görevidir. Somut olayda davalı araç malikinin hasarlı aracını tamir için dava dışı B____ isimli şahsa teslim ettiği onun da davacıya tamir ettirdiği, hatta davalının sigorta şirketinden 1.600,00 YTL tamir parasını tahsil ettiği davalının müşteki sıfatıyla verdiği imzalı ifade tutanaklarından anlaşılmaktadır.
Bu durumda, yanlar arasında doğrudan bir sözleşme ilişkisi bulunmasa dahi davacının davalı yararına tamir ettiği araç nedeniyle yaptığı giderleri Borçlar Kanununun vekaletsiz iş görme hükümleri gereğince isteyebileceği açıktır. Vekaletsiz tasarrufta ise zamanaşımı süresi yasada ayrıca bir hüküm bulunmadığından genel zamanaşımı süresi olan 10 yıldır.
O halde, mahkemece zamanaşımı def'inin reddiyle uyuşmazlığın esasının incelenmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi doğru olmayıp, bozmayı gerektirmiştir... ),
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken,önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır."

Saygılar...

Üstadım,

Bu son kararda, Davalı ile Davacı arasında doğrudan bir akdi ilişki olmadığı, Davalının aracını teslim ettiği kişi ile Davacı arasında bir sözleşmenin husule geldiği, Davacı ile Davalı arasındaki ilişkinin Vekaletsiz İşgörme temelinde çözümlenmesi, kanaatimce doğrudur.

Ancak somut forum konusu olay kanaatimce daha farklıdır. Çünkü; forum konusu olayda Davacı, Davalı ile bir eser akdi husule geldiğini iddia etmiştir. Sizin de önceki açıklamalarınızda isabetle belirttiğiniz gibi, akdi ilişkiyi ispatlamak zorundadır.

Forum konusu olayda Davalı akdi ilişkiyi reddettiği gibi, Davacıya borcunun olmadığını ifade eder şekilde, söz konusu mutfak'ın ablası tarafından kendisine hediye edildiğini ilave olarak ileri sürmüştür.

Böyle bir durumda Davacının davasını yönelttiği Davalı ile arasındaki akdi ilişkiyi ispatlayamazsa davası reddedilir. Bu konuda görüşler arasında sanıyorum pek ihtilaf yok.

Sorun, hakimin böyle bir davada kendiliğinden sebepsiz zenginleşmeye dayanarak davayı kabul edip edemeyeceği noktasında yatıyor.

Hakim, elbette ki hukuki nitelemeyi kendisi yapacaktır. Ancak hukuki nitelendirmeyi yaparken, tarafların dayandığı dava sebebini değiştiremeyecektir. (sanıyorum siz de buna katılıyorsunuz). Taraflardan davacı akit vardır dediği halde, hakim hayır akit yoktur, sebepsiz zenginleşme vardır, ben sebepsiz zenginleşmeye göre davayı kabule diyorum diyemez. (Bu noktada her dava açıldığı tarihteki koşullara göre hükme bağlanır kuralı hatırlanmalıdır. Davanın açıldığı tarihte dayanak akittir.) (Diye düşünüyorum)

Çünkü gerçekten de Davacı ile Davalının ablası arasında bir akit olabilir ve böyle bir durumda Davalı bakımından sebepsiz zenginleşme söz konusu edilemez. Bu son halde yararlanan Davalı olsa bile sözleşmenin edim borçlusu Abladır. Davacı, bu son durumda davasını Ablaya yöneltmeli ve ondan talep etmeliydi. Veyahut Davasını tamamen ıslah edip, sebepsiz zenginleşmeye dayanmalıydı. (Diye düşünüyorum)

Not: Bilindiği üzere akit, karşılıklı iradelerin uyuşması ile tamam olur. (BK:1) Davacı, Davalı ile arasında akit olduğu zannıyla dava etmiş ise de, Davalı böyle bir akde rızasının olmadığını beyan etmek suretiyle kendisini bağlayacak ve sorumlu kılacak (Davacı da aksini ispat edemediği için) bir akdin olmadığını ortaya koymaktadır. Böyle bir durumda Davacı işi kendisinin yaptığını ispatlayabilirse, Davalının beyanı esas alındığından sebepsiz kazanımda buunduğu ortaya çıkacaktır.Bu son halde, sebebin varlığını, yani abla ile Davacı arasındaki akdi ilişkiyi ispat yükü Davalıya geçecektir diye düşünüyorum. Bu itibarla Davacı davasını tamamen (Kamilen) ıslah ederek, (Zamanaşımı riskinden kurtulmak için, kısmi değil; kamilen ıslah yapılmalıdır!) ve bu ıslah dilekçesinde Davalının -aramızda akit yoktur- beyanını da kullanmak suretiyle sebepsiz zenginleşmeye dayanırsa davayı kazanabilir diye düşünüyorum.
Old 09-11-2010, 15:29   #37
Av.Nevra Öksüz

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Mehmet Saim Dikici
...Forum konusu olayda Davalı akdi ilişkiyi reddettiği gibi, Davacıya borcunun olmadığını ifade eder şekilde, söz konusu mutfak'ın ablası tarafından kendisine hediye edildiğini ilave olarak ileri sürmüştür.

Böyle bir durumda Davacının davasını yönelttiği Davalı ile arasındaki akdi ilişkiyi ispatlayamazsa davası reddedilir. Bu konuda görüşler arasında sanıyorum pek ihtilaf yok.

Sorun, hakimin böyle bir davada kendiliğinden sebepsiz zenginleşmeye dayanarak davayı kabul edip edemeyeceği noktasında yatıyor.

Hakim, elbette ki hukuki nitelemeyi kendisi yapacaktır. Ancak hukuki nitelendirmeyi yaparken, tarafların dayandığı dava sebebini değiştiremeyecektir. (sanıyorum siz de buna katılıyorsunuz). Taraflardan davacı akit vardır dediği halde, hakim hayır akit yoktur, sebepsiz zenginleşme vardır, ben sebepsiz zenginleşmeye göre davayı kabule diyorum diyemez...

Üstadım,
Koyulaştırdığım bölüme katılıyorum. Sayın bitigen e 3 no'lu mesajımda; mesajının bir kısmını alıntı yaparak o kısmın doğru kabul edilmesi halinde BK m.410 vd maddelerini incelemesini önermiştim.

Ki; dosya münderecatını en iyi bilecek olan Sayın bitigendir. Bu sebeple bir üstteki mesajımda yazdığım ve sizin alıntı yaparken koyulaştırdığınız bölüme dikkat çekmek istedim; dosya, "bu haliyle" vekaletsiz iş görme hükümlerine ve/veya sebepsiz zenginleşme hükümlerine (ki sizin de bildiğiniz üzere ayrı şartlara sahip düzenlemelerdir ve istisnaen telahuk etmeleri söz konusu olabilir) binaen şekillendirilebilecek durumda mı (terditli talep var mı? ileri sürülmesine rağmen savunmanın genişletilmesine karşı çıkılmadan kabul edilmiş sayılabilecek bir durum var mı?...) bilmemiz mümkün değil. Mesela bir de; ev, ablanın evi mi acaba? Davalı, kiracı mı? Belki de her ikisi de değil ve burada ev sahibinin yararına yapılmış bir kazandırma var??? Abla, davalının temsilcisi konumunda mı? Davacı, çok kapsamlı bir iş yapmış görünüyor; süreci de kısa olmasa gerek. Bu süreçte hiç kimseden ödeme almamış mı? Madem delil tespiti yapıldı, davacı yüklenici kullandığı malzemelere ait yazılı belge sunamıyor mu? v.s.

Bu ve sitedeki diğer bazı forum konularında fark ettiğim/dikkatimi çeken bir şeye de değinmeden geçemeyeceğim; dosyada taraf değil, vekil olduğumuzun farkındalığına erişmediğimiz sürece, hem müvekkile hem de kendimize zarar vermemiz çoğu zaman kaçınılmazdır.

Saygılar...
Old 09-11-2010, 15:51   #38
Av.Mehmet Saim Dikici

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Nevra Öksüz

Bu ve sitedeki diğer bazı forum konularında fark ettiğim/dikkatimi çeken bir şeye de değinmeden geçemeyeceğim; dosyada taraf değil, vekil olduğumuzun farkındalığına erişmediğimiz sürece, hem müvekkile hem de kendimize zarar vermemiz çoğu zaman kaçınılmazdır.

Saygılar...

Tamamen aynı fikirdeyim.

Objektif çözüme gitmeyi engelleyen en önemli husus, temsil edilen müvekkilin peşinen haklı olduğunu düşünmektir.
Old 09-11-2010, 20:04   #39
halit pamuk

 
Varsayılan

Sayın Dikici'ye aynen katılıyorum.

Sözleşmeden doğan alacak talebi ile sebepsiz zenginleşmeden doğan alacak talepleri birbiri ile yarışamaz. Bu nedenle bu talepler mütelahik şekilde ileri sürülemeyeceği gibi mahkeme de resen (HUMK 74)bu talepleri dikkate alamaz.

Eğer davacı sebepsiz zenginleşmeye dayanmak isterse bu davanın sebebinin yani maddi vakıaların da değişmesi anlamına gelir.
Old 09-11-2010, 23:01   #40
Av. Hatun Olguner

 
Varsayılan

Hukukçunun görevi haksızlıklarla mücadele etmektir.Ben meslek hayatım boyunca şekle sıkı sıkıya bağlı kalınmasının haksız sonuçlarını bertaraf edecek hukuki kaynakları aramak ve onlara dayanmakla geçirdim. Yukarıdaki mesajlarda geçen HGK kararını da benzer bir davayı aldığımda,haklı olan davacının hakkına kavuşması için yapılabilecek bütün hukuki çalışmaları yapmak amacıyla yaptığım araştırmalar sırasında buldum. Benzer bir çok daire kararı da vardı ; İfa edilen sözleşmenin şekle aykırılığını sürmek hakkın kötüye kullanılmasıdır sonucuna varan,evlatlık sözleşmelerinde,kat karşılığı inşaat sözleşmelerinde aynı sonuca ulaşan bir çok karar.
Davayı hazırlarken bu kararları da ekledim ve mahkeme tedbir talebini kabul etti. Yani okuduğu kararları olumlu değerlendirdi. Yine bir babalık davasında hak düşürücü sürenin geçmiş olmasına karşı benzer bir çalışma içine girdim. Hepsi 18 yaşını doldurmuş 6 çocuğun babalarının mirasçılarına karşı açtıkları babalık davasında hak düşürücü sürenin geçmiş olmasını bertaraf edecek ayrık bir durumla ilgili tek bir HGK kararı buldum : Babanın hilesi ile süre geçirilmişse bu durum davacı aleyhine sonuç doğurmaz,dava süresinde açılmış sayılır şeklindeydi HGK kararı. Lehe olan tek karar buydu ve bu karara dayanarak açtığım davada babanın hileli davranışları olduğu için hak düşürücü süre engeli karşımıza çıkmadı,mahkeme davayı kabul etti.Ve bu karar Adanada bir ilkti. Buna benzer ceza alanında da örnekler var. Yine bir ilk olmak üzere,
oğulun rıza ve muvafakatı ile babanın oğlunun çeklerini i imzalamış olmasında sahtecilik kastının bulunmadığı,suçun manevi öge itibariyle oluşmayacağı yolundaki savunmaya eklediğim örnek CGK ve daire kararları neticesinde bu konuda açılmış 6 davanın 5 inden beraat kararı çıktı,daha önce benzer davalarda mahkumiyet kararı veriliyormuş,mahkemeler söyledi.(Kambiyo senetlerinin ancak resmi vekaletnameye dayalı olarak başkası adına ,imzalanabileceği düşüncesiyle mahkumiyet kararı veriliyormuş benzer durumlarda.) Ancak davalardan biri aynı mahiyette olduğu halde mahkumiyetle sonuçlandı. Kararlardan ikisi temyizsiz kesinleşti.İkisi onandı. Mahkumiyetle sonuçlanan biri ise halen yargıtayda ve onama yönünde bir sonuç bekliyoruz.Konusu,içeriği, delilleri,yargılaması tıpatıp aynı olan iki davadan birini onayıp aynı tarihte diğerini bozan aynı daire kararları da vardır. Bu ve benzeri davalarda benim yaptığım,alışılagelmiş hukuki düşüncelerin istisnalarını arayıp bulmak ve bunlardan faydalanmak. Bugün eklenen yargıtay kararlarının hiçbirinde HGK nun hakkın kötüye kullanılması yasağı ile ilgili görüşü ileri sürülmemiş ve değerlendirilmemiş. Ayrıca Yargıtayın birbiriyle çelişik kararları da çoktur.
Soru sahibi arkadaş araştırma yaparsa lehine onlarca karara ulaşabilir. Ben bu tür davaların lehe sonuçlandığı çok örneğe rastladım. Yine bugün eklenen HGK kararı,davalının borcunu ödemekten kurtulması sonucunu doğuran yorumların yerine,borcunu ödetmeyi mümkün kılacak bir kabul şeklini benimsemiştir. Böylece iki HGK Kararında da aynı eğilimi görüyoruz : HGK önüne gelen olaylarda haklı davacının alacağına kavuşmasına yönelik kararlar vermiştir. Alacak için açılan icra takibine yönelik itirazın iptali davasında da sebepsiz zenginleşme değil,vekaletsiz işgörme hükümlerini kendiliğinden uygulamıştır. Oto tamircisi ile dava dışı B arasında bir sözleşme olduğu halde,davayı dava dışı B ye yönlendirmemiştir. Alacaklının hakkına kavuşmasını sağlamıştır. Belki ifa edilmiş sözleşmenin şekle aykırılığını ( yazılı akit olmamasından yararlanarak bu eksiklikten faydalanmaya çalışarak) ileri sürmenin kötüniyet sayılıp korunmayacağına dair iddialar dile getirilmiş ve HGK nun bu konudaki kararına dayanılmış olsaydı mahkeme de,Yargıtay da bu yönde irdeleme ve değerlendirme yapacaktı. Bu tartışmanın yapılmadığı daire kararları bu HGK na aykırıdır. Daireler arası ve dairelerle HGK arası uygulama farklılıkları da vakidir.
Soru sahibinin haklı davasının lehe sonuçlanması için haklı bir mücadele içinde bulunması doğaldır. Destekleyen kararlara da ulaşabilir...

Davaya konu olayları anlatmak taraflara,hukuki nitelemeyi yapmak mahkemeye ait bir yetki olduğuna göre,mahkeme kendiliğinden sebepsiz zenginleşme vasfı da görebilir. Eğer davalı sözleşme yok diyorsa,ortada sebepsiz zenginleşme de vardır,bir çok hukuki tanıma uyan bir davadır,başka hukuki dayanaklara da dayanabilir ; hukuki fiil,hukuki fiil benzeri hukuki muamele... adı ne olursa olsun,haklı bir kişiye hakkını teslim etme sonucu hukukun temel amacıdır.
Old 10-11-2010, 09:04   #41
halit pamuk

 
Varsayılan

Haksızlıkla mücadele edeyim derken haksızlılara neden olunmasın sonra..

Önümüze gelen her konuda MK.2 uygulayamayız. O zaman tüm kurallar işlevini yitirir. Sadece Mk.2 kalır..

Son kez aynı şeyi tekrarlıyorum.

Davacı sözleşmeyi ispat edecek. Sözleşme hukuki fiil değil; hukuki işlemdir. Bu nedenle tanık deliline dayanamaz. Yazılı delil yoksa yemin deliline dayanacak.

Hakim resen sebepsiz zenginleşmeye dayalı olarak davayı görüp karar veremez.Sözleşmeden doğan alacak talebi ile sebepsiz zenginleşmeden doğan alacak talepleri birbiri ile yarışamaz. Zira bu konular çok açık olup herhangi bir ders kitabında okunabilir.

Davacı için çözüm, eğer sebepsiz zenginleşme ya da Vekaletsiz işgörmeye dayalı yaptıklarını ispat edebilecekse (dosyada ne olduğunu bilmiyoruz) davanın tamamen ıslahı suretiyle davanın değiştirilmesidir.
Old 10-11-2010, 09:41   #42
Av. Hatun Olguner

 
Varsayılan

Bir alacaklının alacağına hukuk yoluyla kavuşması haksızlık üretmez.

Önümüze gelen her konuda MK M2 yi uygulamıyoruz. HGK kararında hangi koşullarda MK M 2 nin uygulanacağını açıklamış : Taraflardan biri sözleşmenin kurulacağı inancını yaratarak karşı tarafı edimlerini ifaya yönlendirmiş ve sözleşmenin kurulacağı inancına bağlanan taraf edimlerini ifa etmişse artık şekil eksikliğine dayanmak hakkın kötüye kullanılması olur diyor HGK. Yani olayımızla aynı koşulları taşıyan bir karar... Davalı işleri sipariş vermiş,davacı işleri yapmış,davalı işleri kabul etmiş ve bedelini ödememiş. Dava açılınca, aramızda sözleşme yok diyerek ödeme yapmaktan kaçınmaya çalışıyor davalı. İşte hukuk düzeni bu haksızlığı kabul etmemelidir.

Ayrıca dün eklenen HGK kararını inceleyin Adnan Bey. Alacakla ilgili bir takip nedeniyle açılan itirazın iptali davası ile ilgili bir karar bu ve yerel mahkeme davaya sebepsiz zenginleşme olarak bakmış,HGK ise vekaletsiz iş görme olarak nitelemiş. Islah sözkonusu değil. Hukuki sebepleri değiştirmek için ıslah yapılmasına gerek yoktur. Yine de bu konuda mahkemeye açıklayıcı bir dilekçe vermekte fayda vardır.

Tüm bu tartışmalar mahkemede de yapılacak,Yargıtay da değerlendirecek. Son sözü Yargıtay söyleyecek. Bizim şu olacak,bu olacak,davacı şunu yapacak,bunu yapacak diye kesin yargıda bulunma imkanımız yok. Olması gerekeni,düşünceleri dile getirebiliriz ancak.
Old 22-11-2010, 15:33   #43
Av. Hatun Olguner

 
Varsayılan

Av. Şenel Deligöz'ün bir soru kapsamında aktardığı,aşağıdaki karar ile sayı ve tarihi yine aşağıda yazılı 15. HD kararları bu konu ile ilgili belirlemeler içeriyor :

T.C. YARGITAY
15.Hukuk Dairesi

Esas: 2007/3036
Karar: 2007/4896
Karar Tarihi: 17.07.2007

ÖZET: Eser sözleşmelerinde kural olarak sözleşme ve ekleri ile fen ve tekniğine göre eseri tamamlayıp teslim ettiğini kanıtlamak yükleniciye, iş bedelinin ödendiğini ispatlamak ise iş sahibine aittir. Somut olayda davacı, edimini ifa edip boyadığı kumaşları davalının elemanı ve yetkilisi M. S.'a teslim ettiğini ileri sürmüş ve onun isim ve imzasını taşıyan sevk irsaliyelerini ibraz etmiştir. Adı geçenin davalının çalışanı ve yetkili temsilcisi olduğuna dair dosyada delil bulunmadığı ve davalı kabul etmediğinden ilke olarak bu şahsa yapılan teslimin davalıyı bağladığı kabul edilemez. Ne var ki yasal kural bu olmakla birlikte davacı, kumaşları teslim alan M.'nun davalının yetkilisi olduğu inancıyla hareket ettiğini, davalı yanca bu şahsın malları teslim almasına muvafakat edildiğini ileri sürmüştür.

(818 S. K. m. 32, 38, 39) (2004 S. K. m. 67)

Dava: Yukarıda tarih ve numarası yazılı hükmün temyizen tetkiki davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla dosyadaki kağıtlar okundu gereği konuşulup düşünüldü:

Karar: Dava, eser sözleşmesinden kaynaklanan iş bedeli alacağının tahsili için yapılan takibe itirazın iptali ve takibin devamı istemine ilişkindir. Mahkemece davanın reddine dair verilen karar davacı vekilince temyiz edilmiştir.

Yanlar arasında davalıya ait kumaşların davacı tarafından boyanması konusunda eser sözleşmesi ilişkisi kurulduğu ve boyanmak üzere davacıya kumaşların verildiği hususlarında uyuşmazlık yoktur. İhtilaf davacının kendisine verilen kumaşları boyadıktan sonra davalıya teslim edip etmediği, başka bir anlatımla edimini ifa edip etmediği noktasındadır.

Eser sözleşmelerinde kural olarak sözleşme ve ekleri ile fen ve tekniğine göre eseri tamamlayıp teslim ettiğini kanıtlamak yükleniciye, iş bedelinin ödendiğini ispatlamak ise iş sahibine aittir. Somut olayda davacı, edimini ifa edip boyadığı kumaşları davalının elemanı ve yetkilisi Mutlu Sarıaslan'a teslim ettiğini ileri sürmüş ve onun isim ve imzasını taşıyan sevk irsaliyelerini ibraz etmiştir. Adı geçenin davalının çalışanı ve yetkili temsilcisi olduğuna dair dosyada delil bulunmadığı ve davalı kabul etmediğinden ilke olarak bu şahsa yapılan teslimin davalıyı bağladığı kabul edilemez. Ne var ki BK.nun 32. maddesine göre yasal kural bu olmakla birlikte davacı, kumaşları teslim alan Mutlu'nun davalının yetkilisi olduğu inancıyla hareket ettiğini, davalı yanca bu şahsın malları teslim almasına muvafakat edildiğini ileri sürmüştür. Ayrıca tarafların beyanı ve dosyaya ibraz edilen fotokopisinden akdi ilişkinin kurulmasından sonra iş bedeline mahsuben davalı tarafından davacıya 3.352.000.000 TL. lik çek verildiği ve çek bedelinin ödenmediği anlaşılmaktadır.

Bu durumda mahkemece çekin avans olarak verildiği davalı yanca ileri sürülmediği, teslim edilmeyen mal için bedel ödenmesi düşünülemeyeceğinden bu çek miktarı ile ilgili davanın kabulü, çek dışındaki alacakla ilgili olarak, davalı kumaşları 2003 yılı 9. ve 10. aylarında boyanmak üzere davacıya teslim etmiş olup, aradan geçen uzun zamana ve iş bedeli ile ilgili bu davanın açılmış olmasına rağmen davacıdan akdin ifası ve kumaşların iadesinin talep edilmemiş olması dikkate alındığında, Mutlu'nun davalının yetkilisi olduğu iddiası ile ilgili olarak davalıya 2003 ve 2004 yılına ait tüm ticari defter, kayıt ve belgeleri ibraz ettirilip teslim alınan malların davalı kayıtlarına intikal edip etmediği, Mutlu'nun yaptığı başka işlemlerin davalı yanca benimsenip benimsenmediği, Mutlu'nun davalının yetkilisi gibi hareket edip etmediği ve BK. 38, 39. maddelerine göre yaptığı işlemlere icazet verilip verilmediği konusunda bilirkişi incelemesi yaptırılıp, adı geçen şahsın davalı adına eseri teslim almaya ve işlem yapmaya yetkili olduğunun bu halde dahi belirlenememesi durumunda davalıya yemin teklifine hakkı olduğu davacıya hatırlatılarak ve gerekirse çek dışındaki alacağa konu mallarla ilgili iş bedeli bilirkişiden alınacak raporla BK.nun 366. maddesi hükmünce belirlenerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ve yanlış değerlendirme sonucu davanın reddi doğru olmamış, kararın bozulması uygun bulunmuştur.

Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün davacı yararına BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcının istek halinde temyiz eden davacıya geri verilmesine, 17.07.2007 gününde oybirliği ile karar verildi. (¤¤)

Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programları

----------------------------------------------------------

Ayrıca, elektrik tesisat işi ile ilgili aralarında sözlü eser sözleşmesi bulunan taraflar arasındaki,alacağa dayalı icra takibine vaki itirazın iptali nedeniyle yürüyen davada,alacağa ilişkin takip dayanağı faturalara, davalı borçlunun itiraz etmesi halinde keşif ve bilirkişi incelemesi yaptırılarak işin bedelinin (alacağın tutarının) belirlenmesi gerektiğine dair ;

15. H.D. 2006/6537 E. 2007/6823 K. 31.10.2007 T. Kararı mevcuttur. kararı aktaramadım.

Aynı Doğrultuda : 15. H.D. 2006/1769 E 2007/1765 K. 21.3.2007 T. Kararı da mevcuttur.
Old 24-11-2010, 11:41   #44
Av. Hatun Olguner

 
Varsayılan

Eser sözleşmelerine ilişkin temyiz incelemesi 15. H.D. de yapılmaktadır.

15. H.D. kararlarında ispat yükü ile ifa borcuna ilişkin çok sayıda örnek karar bulmak mümkün. Bu kararlarda istikrarlı bir şekilde,eser konusunu, hizmeti ifa ettiğini müteahhidin,bedeli ödediğini ise alıcının (iş sahibinin) ispat etmesi gerektiği;bedelde ihtilaf çıktığı takdirde bilirkişi incelemesi ile işin rayiç bedelinin tesbit edilmesi gerektiğine dair uygulama var.

Hatta aşağıda özeti yazılı Hukuk Genel Kurulu kararında,taraflararasında işin bedeline ilişkin yazılı sözleşme olduğu ve fiyat farkı istenemeyeceğine dair özel hüküm olduğu halde,sözleşme tarihinden sonraki maliyet değişikliği ve artışları karşısında işi kararlaştırılan bedel ile yapmasının M.K m 2 ye göre kendisinden beklenilmesi imkanı kalmayan müteahhitin,bilirkişi incelemesi yaptırılarak işi hangi bedelle yapabileceğinin mahkemece tesbiti ve mahkemece belirlenen bedellerle işi sürdürmesinin karar altına alınması gerektiği kabul edilmiştir :

HGK 2006/11-525 E 2006/554 K. 20.9.2006 T.

''...Bu açıklamalar çerçevesinde somut olaya dönüldüğünde: Yerel Mahkeme, davadaki fiyat farkı istemi konusunda BK'nın 365. maddesi çerçevesinde yeterli inceleme ve araştırma yapmamıştır. Alınan bilirkişi raporu da, bu yönde hükme yeterli açıklık ve ayrıntıyı içermemektedir.

Hal böyle olunca, Mahkemece yapılması gereken iş; gerekirse ayrı bir bilirkişi kurulu oluşturmak suretiyle, sözleşmenin imzalanmasından sonra oluşan ekonomik ve fiyatı etkileyen diğer şartların, işin bu bedelle yapılmasını son derece zorlaştırıp zorlaştırmadığının ve MK'nın 2. maddesi uyarınca sözleşme fiyatlarıyla işe devam etmesini yükleniciden beklemenin iyiniyet kurallarıyla bağdaşıp bağdaşmayacağının, tarafların durumu ve sözleşmedeki amaç dikkate alınarak değerlendirilmesi ve hasıl olacak sonuca ve vfcdani kanaate göre davacıya ödenmesi gereken bir bedel varsa miktarı takdir olunup, belirlenerek davalı iş sahibinden tahsiline karar verilmesinden ibarettir. ''
Old 24-11-2010, 13:38   #45
halit pamuk

 
Varsayılan

Kuantumun bile bir şekilde MK.2 ile alakası vardır...
Old 24-11-2010, 13:46   #46
Av.Mehmet Saim Dikici

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Adnan Koray
Kuantumun bile bir şekilde MK.2 ile alakası vardır...

Daha bu sabah yazdığım bir dilekçede Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulunun bir kararında tarif edilen Dürüstlük (Doğruluk) Kuralına yer verdim. Şöyle diyor Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulunun E.1983/3; K.1984/1, T.25.1.1984 Sayılı kararı:


Alıntı:
“M.K.2/1. MADDEDEKİ DOĞRULUK KURALIYLA, KANUNDAN VE SÖZLEŞMEDEN DOĞACAK HAK VE YÜKÜMLÜLÜKLERİN YORUMLANMASINDA VE UYGULANMASINDA AKLA AYKIRI VE İFRADA KAÇAN SONUÇLARA VARILMAMASI AMACI GÜDÜLMÜŞTÜR.

İSTİSNA SÖZLEŞMELERİNDE KARŞILIKLI GÜVEN ESASTIR. GÜVEN KURALI UYARINCA DA HİÇ KİMSE HAKLI OLARAK BEKLEDİKLERİNDE HAYAL KIRIKLIĞINA UĞRATILMAMALI; HERKES KARŞISINDAKİNİN KENDİSİNDEN BEKLEDİĞİ ŞEYİ DÜŞÜNMELİ VE ONA GÖRE DAVRANMALIDIR. “

Gayet mantıklı. Sana yapılmasını istemediğini, başkasına yapma, "erdemli ol" kuralı.
Old 25-11-2010, 14:07   #47
Av. Hatun Olguner

 
Varsayılan

M.K. m. 2 nin uygulama alanı epey geniş. Yasa devleti ile hukuk devleti arasındaki farkı ortaya koyacak kadar. Yasal metinlere sıkı sıkıya bağlı kalmanın açıkça hukuksuzluk ve adaletsizlik teşkil edeceği durumlarda M.K.2. maddesi uygulanarak bu adaletsiz sonuçlardan kişiler korunmaya çalışılmaktadır; güzel örneklerinden ikisi bu soru kapsamında yazılan iki HGK kararı ile dile getirilmiştir. Bu kararları benzer olaylarda uygulamaya koymak için çabalamak ta hukukçunun görevi...
Old 22-07-2011, 13:41   #48
zlm

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan bitigen
Merhaba arkadaşlar.Bir konuda yardımcı olursanız sevinirim.Müvekkil ile borçlu arasında herhangi bir sözleşme ve belge bulunmadan borçlunun mülkiyetinde bulunan eve su,kalorifer,mutfak tesisatının yapımı,döşenmesi konusunda şifahi olarak anlaşmışlardır.Müvekkil borçluya karşı edimini yerine getirmiş fakat borçlu borcunu ödememiştir.Bunun üzerine borçlunun evine gidilerek tespit yaptırılmıştır.Borçlu gerek tespit aşamasında gerekse de mahkeme aşamasında müvekkil ile hiçbir ticari ve hukuki ilişkisinin bulunmadığını bunların yeni evlendiği için ablası tarafından hediye olarak evine takıldığı ve döşetildiğini beyan etmiştir.Yani bu malzemelerin ve yapılan işçiliğin borçlunun kendi evine müvekkil tarafından yapıldığı konusunda dosyada aleyhe bir durum söz konusu değil.Ancak elimizde borçlu ile yapılmış herhangi bir sözleşme veya belge bulunmamaktadır.Borçlu bu malzemelerin hediye olarak ablası tarafından verildiği ve müvekkil ile aralarında hukuki ve ticari bir ilişki olmadığı konusunda dolayısıyla borçlu olmadığı hususunda yemin etmeye hazır olduğunu bildirmiş ve mahkeme tarafından tarafımıza yemen teklif edip etmeyeceğimiz sorulmuştur.Ben borçlunun evine yapılan bu edimlerden dolayı davanın kabul edilmesi gerektiğini düşünüyorum çünkü bu malzemelerin borçlunun evine takıldığı,döşetildiği ispatlanmış borçlu ise bunlar hediye diye itirazı var.Ancak mahkeme tarafımıza yemin teklif edip etmeme konusunda süre verdiği için davanın aleyhimize karara bağlanacağını düşünmeye başladım.Söz konusu dava ile ilgili görüşlerinizi ve varsa elinizde benzer nitelikli kararlar gönderirseniz sevinirim.Şimdiden çok teşekkür ederim.

Sayın Bitigen;
Bende sizin davanıza benzer bir olay ile karşı karşıyayım henüz tespit veya dava açmadık.
Sizin davanızın sonucu merak ettim. Sonucu hakkında bilgi verebilirmisiniz???
Old 13-04-2012, 09:19   #49
Av.Nevra Öksüz

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Nevra Öksüz
...İşi, müvekkilinizin yaptığını ispatlayabilmeniz ve dosya münderecatı da göz önünde bulundurularak ihtimal dahilinde:...

Forum konusunda bulunmasında fayda olduğu kanaatiyle:
http://www.turkhukuksitesi.com/serh.php?did=13437:
" ...Dava, eser sözleşmesine dayalı olarak davalıya yapılan reklam hizmetleriyle ilgili bedelin tahsili istemine ilişkindir.

Davalı, akdi ilişkiyi inkar etmiştir. Mahkemece, yemin deliline dayanılarak davanın reddine hükmolunmuştur. Davacı şirket, 03.03.2006 havale tarihli delil listesindeki bu reklamların çeşitli radyo ve televizyon kanallarında yayımlandığına ilişkin yayın kasetlerinin ve reklam gelirleri üst kurul beyannamesinin Radyo ve Televizyon Üst Kurulu'ndan sorulmasını ve ayrıca defterler üzerinde bilirkişi incelemesinin yapılmasını istemiştir. Davacının bu delilleri toplanmadan, davalıya teklif edilen ve usulüne uygun yerine getirilmeyen yemin, HUMK'nun 354. maddesi hükmü karşısında gereksiz kalmıştır. Dolayısıyla bu yemine dayanılarak hüküm kurulması doğru olmamıştır.

Bu durumda mahkemece yapılması gereken iş, 03.03.2006 havale tarihli davacı delil listesinde gösterilen deliller toplanarak, dava dilekçesinde belirtilen işlerin davacı tarafından yapıldığının saptanması halinde, BK.nun 410 vd. maddelerindeki vekaletsiz iş görme hükümlerine göre yapıldıkları tarihlerdeki serbest piyasa rayiçlerine göre bedeline hükmolunmasından, aksi takdirde şimdiki gibi davanın reddine karar verilmesinden ibarettir..."


+ http://www.turkhukuksitesi.com/serh.php?did=13436

P.S: Kararda anılan HUMK m.354/2 düzenlemesidir (Şu kadar ki işbu deliller kabule şayan görüldüğü veya bu delillerin serd ve istimali mümkün olduğu takdirde yemin teklif olunamaz.). Bu düzenlemenin karşılığı 6100 sayılı HMK'da yer almamaktadır. HUMK m.354/1'in karşılı olan düzenleme HMK m.227'nin gerekçesinde buna ilişkin açıklama şu şekildedir: "...ikinci fıkra ile, başka delili de olduğu hâlde onlar tam olarak toplanıp değerlendirilmeden yemin teklif edilmesi durumunda, karşı taraf lehine doğan usulî kazanılmış hak gözetilerek, ortaya çıkan karışıklığa açıklık getirilmiştir. Bu hüküm gereğince yemin teklif olunan kimse yemini edaya hazır olduğunu bildirdikten veya yemini iade ettikten sonra diğer taraf teklifinden vazgeçerek başka bir delile dayanamaz ve yeni bir delil de gösteremez."
http://www.turkhukuksitesi.com/serh.php?did=10272

Saygılar...
Old 03-04-2017, 08:43   #50
yasemin2332

 
Varsayılan alacak davası mı ?

Değerli meslektaşlarım benimde bu konu hakkında bir sorum olacak.
bir müvekkilim pancar ekmek için bir köylüden tarla kiralmış kiralamış olduğu tarla için kirasını ödemiş. tüm işlemleri müvekkil hlletmiş ilgili kurumlara bildirmiş pancarını ekmiş buraya kadar hiçbir sorun olmamış pancar sökümü yapıldıktan sonra pancarlar şeker fabrikasına gönderilirken tarla sahibi gelerek burası benim tarlam sn hak sahibi değilsin pancar benm pancarım diyerek pancarları müvekkile taşıtmamıştır. bunun üzerine jandarma çağırmışlar ve işlemler yapılmıştır. ve tarla sahibi pancarlar orada kaldığı için satmıştır. şimdi ise müvekkil hem pancarların hem zararının karşılanması için dava açacağız. ortada yazılı bir söxleşme yok senet yok sözleşmeye dayalı olarak alacak davası mı açmalıyım yoksa nasıl bir yol izlemeliyim. şididen teşekekkürler
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Menfi tespit davası ile alacak (eda) davası birlikte açılabilir mi? av.s_ulusinan Meslektaşların Soruları 6 22-05-2014 11:24
Tapu İptali ve Tescil Davası Mı? Alacak Davası Mı Açılmalı? yalcinhukukbürosu Meslektaşların Soruları 9 25-10-2010 15:57
Alacak davası mı- Sebepsiz Zenginleşme Davası mı- Maddi Tazminat mı açılmalı sarissa Meslektaşların Soruları 5 19-03-2009 14:04
itirazın iptali davası için bir yıllık süre dolmadan alacak davası açılabilir mi a.lawyer Meslektaşların Soruları 2 20-07-2008 22:14
Alacak Davası Mı/ İş Davası Mı/ Görev/ Tanıkla İspat av.gzm Meslektaşların Soruları 17 06-06-2008 16:58


THS Sunucusu bu sayfayı 0,08544707 saniyede 15 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.