|
Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun] |
30-11-2006, 21:16 | #1 |
|
Yargitay Karari Ariyorum..
Müvekkilimin amcası,müvekkilimin babasına (yani kardeşine) ölmeden önce borç para verdiği iddiası ile icra takibi açmıştır.Müvekkil itiraz süresini geçirdiği için amcası aleyhine menfi tespit davası açmıştır.Bu durumda HUMK 283 madde ye göre tanıkla ispat edilebilirmi..(davacı müvekkil davalı ise amcası.fakat amcası kardeşi ile alacak ilişkisinin olduğunu,bu sebeple tanık dinletebilceğini söylüyor).Buna ilişkin görüş ve yargıtay kararı bekliyorum..teşekkürler...
|
30-11-2006, 22:26 | #2 |
|
HUMK.m.293/1 hükmüne göre "Usul ve füru, birader ve hemşire (erkek ve kız kardeşler) veya karı kıca ve kayınpeder ve valide ile damat ve gelin arasındaki muamelelerin.." tanıkla ispat edilebileceğini öngörüyor.
Araştırdığım içtihatlarda da aynı sonuç çıkıyor. - Biraz fikir jimnastiği yapalım;... Muris ve alacaklı görünen arasındaki başkaca hukuki muameleleri araştırıp, yazılı olarak yapılan muameleleri ortaya koyarak "taraflar arasında senetsiz işlem yapılmadığını" ortaya koymanız mümkün olabilir mi? Bu noktadan hareketle ispat biçimini değiştirmek mümkün olabilir mi? - Şayet ispat sorunu aşılamaz ve tanık dinletilmesi durumu ile karşılaşılır ise; -Mahkemece tanığın dinlenilmesinden öncesinde karşı tarafın isticvabı ile muamelenin yapıldığı tarih, yer, o günkü hava koşulları, edimin ne şekilde yerine getirildiği (mesela döviz mi yoksa Türk Parası mı verildiği, TL mi yoksa YTL mi verildiği?, tarafların yanında başkaca kimlerin bulunduğu, vs.) detay bilgilerin tutanağa geçirtilmesi,... -Tanık dinlenir iken de aynı soruların tanığa yöneltilerek beyanlar arasında çelişki olması halinde bu durumdan istifade edilmesi,... -Tabiki böyle bir durumda taraf isticvabı ile tanık dinlenilmesinin aynı oturumda gerçekleştirilmeye çalışılması yararlı olur diye düşünüyorum. -- T.C. YARGITAY HUKUK GENEL KURULU E. 2003/13-174 K. 2003/181 T. 19.3.2003 • TAZMİNAT DAVASI ( Davanın Vekalet Görevinin Kötüye Kullanıldığı ve Vekilin Hesap Verme Yükümlülüğünü Yerine Getirmediği İddialarına Dayalı Alacak İstemine İlişkin Olması ) • VEKİLLİK SÖZLEŞMESİ ( Vekillik Sözleşmesinin Kapsamı Sözleşme İle Açıkça Belirlenmemiş ise Bu Durumda İşin Niteliğine Bakılmasının Gerekmesi ) • ŞEKİL ŞARTI ( Vekillik Sözleşmesi İçin Herhangi Bir Şekil Zorunluluğunun Bulunmaması ) • VEKİLİN SORUMLULUĞU ( İşin Niteliğine Göre Vekilin Sadakat ve Özen Borcunun Bulunması-Vekilin Sorumluluğunun İşçinin Sorumluluğu Derecesinde Olması ) • BİLGİ VERME BORCU ( Vekil Yalnızca İşin Sonunda Değil Yürütülmesi Esnasında da Müvekkile Bilgi Vermesinin Gerekmesi ) • VEKİLLİK SÖZLEŞMESİNİN KANITLANMASI ( 1086 Sayılı Yasanın Sözleşmelerin Kanıtlanmasına İlişkin Hükümlerinin Cari Olması ) • YAZILI VEKALETNAME ( Mahkemenin Davanın İspatı İçin Önemli Olan Sözleşmenin Ne Şekilde Yapıldığı Yapıldığı Hususunu İncelemesinin Gerekmesi ) • TANIK ( Taraflar Arasındaki Uyuşmazlık İçin Tanık Dinletilebilmesinin Mümkün Olması ) 1086/m.288,293 743/m.6,388 818/m.289,290,292 ÖZET : Yerel mahkeme ile Özel Daire arasındaki uyuşmazlık;Tarafların ortak murisi ile davalı arasındaki vekalet ilişkisi ve yapılan işlemlerin değeri ne olursa olsun tanık ile kanıtlanıp kanıtlanamayacağı noktasında toplanmaktadır.Vekillik sözleşmesinin kapsamı sözleşme ile açıkça belirlenmemiş ise, ait olduğu işin niteliğine göre belirlenir. ( MK. m. 388/1 ) Vekilin göreceği işin kapsamının sözleşme ile belirlenmesi esas ise de, genellikle vekilin göreceği iş ve yapacağı işlemlerin tümünü ve sınırını kesinlikle önceden belirlemek mümkün değildir. Bu sebepledir ki, vekilliğin kapsamı genel biçimde işin niteliğine bağlı tutulmuştur. Vekil, işin niteliğine göre neleri yapıp neleri yapmaması gerektiğini özen ve sadakat borcu çerçevesinde kendisi belirleyecektir.Vekil, yalnızca işin sonunda değil, yürütülmesi evresinde de durumdan vekil edene bilgi vermekle yükümlüdür. Bu noktada vekilin sorumluğu, genel olarak işçinin sorumluluğuna ilişkin kurallara bağlanmıştır. İlke olarak vekillik sözleşmesinin geçerliliği, hiçbir biçim koşuluna bağlanmış değildir.Bununla beraber, özellikle hukuksal işlem olmasından dolayı, vekillik sözleşmesinin kanıtlanması yönünden Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 288 ve devamı maddeleri uygulama alanı bulmaktadır. Mahkemece, davacının bildirdiği Noterlerden muris davacıya verdiği yazılı bir vekaletname bulunup bulunmadığının araştırılarak, böyle bir vekaletname varsa vekaletin kapsamının belirlenmesi;Bankalardan murise ait hesap hareketlerinin dayanaklarıyla birlikte getirtilmesi, davacının bildirdiği diğer deliller toplandıktan sonra delil listesinde gösterilen tanıkların dinlenilmesi ve tüm delillerin yukarıda açıklanan ilkeler çerçevesinde değerlendirilerek elde edilecek sonuca uygun bir karar verilmesi gerekirken, önceki kararda direnilmesi doğru değildir. DAVA : Taraflar arasındaki "tazminat" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İzmir Asliye 7. Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 4.2.2002 gün ve 2001/10 E. 2002/72 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 9.7.2002 gün ve 6238-8553 sayılı ilamı ile; ( ...Davacı, davalının kardeşi olduğunu, ortak murisleri babalarının sağlığında ona vekaleten bir kısım işlerini yürüttüğünü, muristen ve murisin şirketinden tahsil ettiği paraları kendi hesabına aktardığını, murisin itimadını kötüye kullandığını, bu şekilde murise 1.500.000.000.000 TL. zarar verdiğini ileri sürerek hissesine düşen 300.000.000.000 TL.nın tahsiline karar verilmesini istemiştir. Davalı, murisle aralarında vekalet ilişkisi bulunmadığını, davacının iddialarının hiçbir somut veriye dayanmadığını savunarak davanın reddini dilemiştir. Mahkemece, verilen sürelere rağmen davacının iddialarını somutlaştırmadığı, murisle davalı arasındaki vekalet ilişkisinin varlığı ispat edemediği gerekçe gösterilerek davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir. 1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle yargılama sürecinde ileri sürülmeyen hususların temyiz aşamasında ileri sürülmesine yasal olanak bulunmamasına göre, davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazlarının reddi gerekir. 2-Davacı, ortak murisleri babaları Hasan Y. ile davalı arasındaki vekalet ilişkisine dayanarak talepte bulunmuş, davalı ise bu ilişkiyi inkar etmiştir. Davacı, murisin külli halefi olarak bu davayı açtığına göre murisin davasını hangi delillerle ispat etmesi gerekiyor ise davacının da aynı delillerle davasını ispat etmesi gerekir. HUMK. 293/1. maddesinde baba ile evlat arasındaki ilişkilerde hukuki işlemlerin değeri ne olursa olsun tanıkla ispat edileceği öngörülmüştür. Öyleyse mahkemece, davacının 9.4.2001 tarihli delil listesinin 8. sırasında gösterdiği tanıkları dinlenilmeli, hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmelidir. Bu hususun gözardı edilerek yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir... ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir. Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü: KARAR : Dava, vekalet görevinin kötüye kullanıldığı ve vekilin hesap verme yükümlülüğünü yerine getirmediği iddialarına dayalı alacak istemine ilişkindir. Davacı, kardeşi olan davalının, babalarının sağlığında ona vekaleten bir takım işlerini yürüttüğünü, ortak muris babalarına ait paraların davalı tarafından kendi hesabına geçirildiğini; davalının vekalet görevini ve kendisine duyulan itimadı kötüye kullandığını ileri sürerek, hissesine düşen 300.000.000.000 TL.nin tahsilini talep ve dava etmiştir. Davalı, vekaleten iş görmediğini, tüm işlemlerin murisin bilgi ve talimatı ile yapıldığını, diğer mirasçıların böyle bir iddiası olmadığını savunarak davanın reddini istemiştir. Mahkemenin, "Davacının iddialarını somutlaştırmadığı, vekalet ilişkisi ve vekaletin kötüye kullanıldığının kanıtlanamadığı" gerekçesi ile davanın reddine dair verilen karar Özel Dairece yukarıda yazılı gerekçe ile bozulmuştur. Yerel mahkeme ile Özel Daire arasındaki uyuşmazlık;Tarafların ortak murisi Hasan Yavaş ile davalı arasındaki vekalet ilişkisi ve yapılan işlemlerin değeri ne olursa olsun tanık ile kanıtlanıp kanıtlanamayacağı noktasında toplanmaktadır. Vekillik sözleşmesinin kapsamı sözleşme ile açıkça belirlenmemiş ise, ait olduğu işin niteliğine göre belirlenir. ( MK. m. 388/1 ) Vekilin göreceği işin kapsamının sözleşme ile belirlenmesi esas ise de, genellikle vekilin göreceği iş ve yapacağı işlemlerin tümünü ve sınırını kesinlikle önceden belirlemek mümkün değildir. Bu sebepledir ki, vekilliğin kapsamı genel biçimde işin niteliğine bağlı tutulmuştur. Vekil, işin niteliğine göre neleri yapıp neleri yapmaması gerektiğini özen ve sadakat borcu çerçevesinde kendisi belirleyecektir. Bu noktada vekilin sorumluğu, genel olarak işçinin sorumluluğuna ilişkin kurallara bağlanmıştır. ( BK. m. 390/II ). Buna göre vekil, işçi gibi özenle davranmak zorunda olup, hafif kusurundan dahi sorumludur. BK.nun 389. maddesi hükmü gereğince vekil, iş görmeyi vekil edenin iradesine uygun yapmakla yükümlü olduğu gibi, anılan yasanın 392/1. maddesi uyarınca da vekil edenin istemi üzerine gördüğü işin hesabını vermekle yükümlüdür. Hesap verme borcu, bir yapma borcu niteliğindedir. Bu borç genel anlamda genel bilgi vermeyi de kapsar. Vekil, yalnızca işin sonunda değil, yürütülmesi evresinde de durumdan vekil edene bilgi vermekle yükümlüdür. ( Mustafa Reşit Karahasan, Türk Borçlar Hukuku Özel Borç İlişkileri C:2, S:1028 ) Bunun yanında, vekilin aldıklarını ve müvekkil adına üçüncü kişilerden tahsil ettiklerini verme borcu mevcuttur. Bu borç, vekilin iş görme borcu gibi bir yapma borcu değil, bir verme borcu niteliğindedir. Eş deyişle, müvekkilin alınanları teslimine ilişkin alacağı, ifaya yönelen sözleşmesiz bir alacaktır. İlke olarak vekillik sözleşmesinin geçerliliği, hiçbir biçim koşuluna bağlanmış değildir. ( Zevklidir/Aydoğdu/Petek. Borçlar Hukuku Özel Borç İlişkileri, 1998 S:606 ve Hukuk Genel Kurulu'nun 26.1.1983 gün, E: 981/11-1069, K:26 sayılı kararı ) Bununla beraber, özellikle hukuksal işlem olmasından dolayı, vekillik sözleşmesinin kanıtlanması yönünden Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 288 ve devamı maddeleri uygulama alanı bulmaktadır. Daha açık bir ifade ile, vekillik sözleşmesinin Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 288. maddesindeki 40.000.000 TL. miktarı esas alınarak yazılı belge ile kanıtlanması zorunludur. Yargıtay'ın içtihadı da bu yöndedir ( 13. Hukuk Dairesinin 2.5.1978 gün, E. 1934, 2030 sayılı kararı ). Hemen ifade etmek gerekir ki, vekillik sözleşmesinde kanıt yükünün kime ait olduğu Medeni Kanunun 6. maddesindeki kurala göre belirlenecektir. Ne var ki, kural böyle olmakla birlikte, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunun 293/1. maddesinde yazılı yakın hısımlar arasındaki hukuki işlemlerin tanıkla ispat edilebileceği kabul edilmiştir. Anılan maddede yazılı yakın hısımlar arasında senet alınmasındaki manevi imkansızlık kanun ile varsayılmış ve böyle bir istisnai düzenlemeye gerek görülmüştür. Yakın hısımlar arasındaki hukuki işlemlerin tanıkla ispat edilebilmesi için miktar ve değer bakımından bir sınırlama getirilmediği gibi, manevi imkansızlığın ayrıca iddia ve ispat edilmesine de gerek yoktur. Ancak, yargısal uygulamada yakın hısımlar arasındaki bir hukuki işlem senede bağlanmış veya yazılı delil sözleşmesi yapılmış ise, artık manevi imkansızlıktan söz edilemeyeceğinden, senedin aksinin tanıkla ispatlanmasına imkan tanınmamaktadır. Bunun dışında, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 293/1. maddesinde belirtilen yakın hısımlar arasındaki hukuki işlemlerin miktar ve değeri ne olursa olsun tanıkla ispatı olanaklıdır. Somut olayda davacı, davalının, ortak mirasbırakanları Hasan'a ait işleri vekaleten gördüğünü, ancak tahsil ettiği paraları vekalet görevini kötüye kullanarak zimmetine geçirdiğini ileri sürmüş, bu iddiasını kanıtlamak için banka kayıtlarına, doktor raporlarına, noterden gelecek cevabî yazılara, tanık anlatımlarına ve bilirkişi incelemesine dayanmıştır. Taraflar kardeş olduğu gibi, külli halefiyet ilkelerine göre açılan davada, şayet baba vefat etmeseydi, böyle bir iddiayı ve davayı hangi deliller ile kanıtlayabilecek idi ise, onun külli halefi olarak davacıda aynı delillere dayanarak iddiasını kanıtlayabilir. Az yukarıda açıklandığı üzere Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 293/1. maddesinde tanıkla ispatlanmasına olanak verilen hukuki işlemin miktar ve değeri ile ilgili hiçbir sınırlama getirilmemiştir. Davacı, hangi hususların tanıkla ispatlanacağını yeterince açıklamıştır. O halde mahkemece, davacının bildirdiği Noterlerden muris Hasan'ın davacıya verdiği yazılı bir vekaletname bulunup bulunmadığının araştırılarak, böyle bir vekaletname varsa vekaletin kapsamının belirlenmesi;Bankalardan murise ait hesap hareketlerinin dayanaklarıyla birlikte getirtilmesi, davacının bildirdiği diğer deliller toplandıktan sonra delil listesinde gösterilen tanıkların dinlenilmesi ve tüm delillerin yukarıda açıklanan ilkeler çerçevesinde değerlendirilerek elde edilecek sonuca uygun bir karar verilmesi gerekirken, önceki kararda direnilmesi doğru değildir. Usul ve yasaya uygun bulunmayan direnme kararı bozulmalıdır. SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 19.3.2003 oybirliğiyle karar verildi. |
01-12-2006, 12:19 | #3 |
|
Cevabanız ve karar için teşekkürler.ancak sanırım normalde müvekkil ile davalı arasında tanık istisnası bulunmadığına göre (emsal kararda davalı ve muris baba-oğul,olayımızda ise amca-yeğen) yinede tanık olayına nasıl bir yorum getirilebilir...(bu arada davalı ve müteveffa arasında mal paylaşımından dolayı sürekli ihtilaf bulunurmuş.bu husus ispat edilebilir)
|
01-12-2006, 16:42 | #4 |
|
1)Amca yeğen arasında doğrudan bir ilişki yok. Murise halefiyetten dolayı ilişki kuruluyor.
2)Davalı ve müteveffa arasında sürekli bir çekişme var ise, birbirine borç para verdikleri iddiası hayatın olağan akışına aykırı olmaz mı? - İşin öte yanından bakıldığında farklı bir çözüm de görülebiliyor. Kişilerin birbirine borç para verdiği tanık ile ispat edilebiliyor ise, bu paranın geriye ödendiği de tanıkla ispat edilebilir değil mi? Belki de gerçekten bir alacak borç ilişkini var ve müteveffa da bu borcu A, B, C huzuru ile ödedi.. Kim bilir? Belki de böyledir... |
01-12-2006, 18:14 | #5 |
|
TeŞekkÜr
fikirleriniz fikrime kıvılcım oldu.çok teşekkürler..başka sorularımdada yardımınızı beklerim...saygılar..
|
Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk) | |
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Yanıt | Son Mesaj |
602.255 Adet Yargitay Karari | ertanhukukprogramlari | Ticari Duyurular | 15 | 21-12-2007 19:20 |
YARGITAY KARARI ARIYORUM(gizli ayıpla ilgili).ACİL. | av_mesutkaya | Meslektaşların Soruları | 5 | 01-12-2006 12:23 |
Yargitay Karari Araniyor | yazoglu | Hukuk Soruları Arşivi | 9 | 14-08-2006 17:00 |
Karari Bozmadan, Bir Kismini Duzeltmek İcin Yargitay Yolu | Ceyhun | Hukuk Soruları Arşivi | 2 | 27-02-2002 16:37 |
Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir. |