Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

kasko alacağı-ıslah

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 09-04-2008, 11:19   #1
köktaş

 
Varsayılan kasko alacağı-ıslah

Müvekkilim kasko alacağı için dava açacak.Dava dilekçlesinde fazlaya dair haklarımız saklı kalmak koşulu ile şimdilik......YTL için yazdığımız takdirde daha sonra davayı ıslah etme şansımız olabiliyormu bu davalarda?Cevap verecek meslektaşlara şimdiden teşekkür ediyorum.
Old 09-04-2008, 11:48   #2
Sinerji Hukuk Yazılımları

 
Varsayılan

T.C. YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

Esas: 2002/9-809
Karar: 2002/802
Karar Tarihi: 09.10.2002

ÖZET: Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, kısmi ıslah yapılmak suretiyle arttırılan alacak kesimi için hangi tarihten itibaren faize hükmetmek gerektiği noktasında toplanmaktadır.

(1086 S. K. m. 87, 83)

Dava: Taraflar arasındaki "tazminat" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Trabzon İş Mahkemesi'nce davanın kısmen kabulüne dair verilen 11.12.2001 gün ve 324-337 sayılı kararın incelenmesi davacı vekilleri tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 9. Hukuk Dairesi'nin 11.3.2002 gün ve 4378-3518 sayılı ilamıyla;

( ...Davacı kısmi dava açarak kıdem tazminatı ve bir kısım işçilik alacaklarının hüküm altına alınmasını istedikten sonra, yargılama devam ederken dava konusunu ıslah ederek, belirlenen tüm alacaklarına karar verilmesini talep etmiştir.

Mahkemece belirlenen tüm alacaklar hüküm altına alınmış ise de, kıdem tazminatı dışındaki işçilik alacaklarına ilk talep edilen kısmi miktarlara dava tarihinden bakiyelere ise ıslah tarihinden yasal faiz uygulamasına karar verilmiş ve davacı lehine 4.12.2001 tarihinden önce yürürlükteki avukatlık ücret tarifesine göre vekalet ücreti takdir etmiştir.

Verilen karar aşağıdaki gerekçelerle hatalı bulunmuştur.

1- Islah, dava dilekçesinin baştan itibaren düzeltilmesine yönelik bir taraf usul işlemidir. Bu niteliği itibariyle ilk davanın devamı olup, yeni bir dava değildir. Böyle olunca sonuçlarını ilk dava tarihinde meydana getireceğinden ıslah sonucu arttırılan miktarlar için ıslah tarihinden değil, dava tarihinden itibaren faiz yürütülmesi gerekir. Mahkemece bakiye miktarlar için ıslah tarihinden itibaren faiz yürütülmesi hatalıdır.

2- Diğer taraftan 4.12.2001 tarihinde yürürlüğe giren yeni Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 21. maddesi ile "Avukatlık ücretinin takdirinde, hukuki yardımın tamamlandığı veya dava sonunda hükmün verildiği tarihte yürürlükte olan tarife esas alınır" kuralı getirilmiştir. Bu kurala göre karar tarihinde dava konusu kabul edilen miktarlar yönünde yeni tarifeye göre belirlenecek vekalet ücretinin karar altına alınması gerekir. Mahkemece önceki tarifeye göre vekalet ücretinin kabulü ayrı bir bozma nedeni yapılmıştır... )

gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Karar: Dava, işçi alacağına ilişkindir.

Davacı vekili işverenin, müvekkilinin maaşını tam ve düzenli olarak ödemediğini, öte yandan hak ettiği fazla çalışma, yıllık izin, ikramiye, nema ve vergi iadesini de ödemediğini, bu nedenle 30.4.2000 tarihi itibariyle iş akdini feshettiklerini belirterek, müvekkilinin çalıştığı döneme ait toplam 520.000.000.-TL. alacağın, fazlaya dair hakları saklı tutulmak koşuluyla kıdem tazminatı açısından iş akdinin fesih tarihinden, diğer alacaklar için 18.5.2000 tarihli ihtarname tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tahsilini istemiştir.

Davalı usulüne uygun olarak yapılan tebligata rağmen duruşmaya gelmemiş ve davaya yanıt vermemiştir.

Mahkeme; kıdem tazminatına 30.4.2000 tarihinden, dava dilekçesinde istenilen alacak miktarı için dava tarihinden, ıslah ile arttırılan kısım için ise ıslah dilekçesinin havale tarihinden itibaren faize hükmetmiştir.

Davacı vekilinin tüm alacaklar için dava tarihinden itibaren faiz yürütülmesi gerektiğini belirterek yaptığı temyiz üzerine Özel Daire; yukarıda açıklanan nedenle ıslah ile artırılan miktar için de dava tarihinden itibaren faiz yürütülmesi gerektiği gerekçesi ile hükmü bozmuştur.

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, kısmi ıslah yapılmak suretiyle arttırılan alacak kesimi için hangi tarihten itibaren faize hükmetmek gerektiği noktasında toplanmaktadır. 4.11.2000 tarihli ve 24220 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan, Anayasa Mahkemesinin 20.7.1999 gün ve 1999/1 E. ve 1999/33 K. sayılı kararı ile HUMK.'nun 87. maddesinin son cümlesindeki "müddei ıslah suretiyle müddeabihi tezyit edemez" hükmü iptal edilmiştir.

Bilindiği gibi artık davacı, kısmi davada saklı tuttuğu fazlaya ilişkin haklarını, ek bir dava açarak isteyebileceği gibi, müddeabihin arttırılmasını önleyen yasal düzenlemenin yukarıda belirtilen Anayasa Mahkemesinin kararı ile ortadan kalkmasından yararlanarak, müddeabihi aynı davada kısmi ıslah dilekçesi verip harcını yatırmak suretiyle arttırılabilir.

HUMK.'nun 83. maddesinde ıslah; taraflardan birisinin yapmış olduğu bir usul işleminin tamamen ya da kısmen düzeltilmesi olarak tanımlanmıştır. O halde ıslah kısmen yada tamamen yapılabilir. Davanın tamamen ıslahı durumunda, dava dilekçesinden itibaren yapılan bütün usul işlemlerin yapılmamış sayılması HUMK.'nun 87. maddesi hükmü gereğidir ( Prof. Dr. Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, Altıncı Baskı, Cilt: IV sayfa: 3695 vd. )

Gerek öğreti gerekse yargısal kararlarda; tamamen ıslahta; yeni bir dava açılmış sayılmayacağı, ıslah edilen davanın ilk açılan davanın devamı niteliğinde olduğu, bunun sonucu olarak, zamanaşımı ve hak düşürücü sürenin ilk davanın açıldığı tarihte kesilmiş sayılacağı öteden beri yerleşik görüştür ( Y.HGK. 30.01.2002 gün 2002/2-63 E. ve 23 K, Y.H.GK. 3.7.2002 gün ve 2002/9-564 E. 572 K. sayılı ilamları ).

Burada; kısmi davada dava edilmeyen kısım ve fazlaya ilişkin hakların saklı tutulmasının ne anlama geldiği üzerinde durulmasında yarar vardır.

Yargı kararları ve öğretide kısmi ıslahta dava edilmeyen alacak kesimi için, fazlaya ilişkin hakkın saklı tutulmuş olmasının zamanaşımını kesmeyeceği kabul edilmektedir ( Prof. Dr. Baki Kuru Hukuk Muhakemeleri Usulü Altıncı Baskı Cilt: II sayfa: 1541 vd. ). Kısmi dava açılması halinde zamanaşımı yalnız alacağın kısmi dava konusu yapılan miktarı için kesilir ( Y.HGK. 20.3.1968 gün ve 1968/9-210 E. ve 151 K., 3.7.2002 gün ve 2002/9-564 E. ve 572 K.sayılı ilamları ).

Faiz konusuna gelince; ödeme günü yasa ya da sözleşme ile kararlaştırılmayan alacaklarda, borçlu alacaklının ihtarı ile temerrüde düşer. Eğer ihtar çekilmemişse açılan davanın tarihi, temerrüt tarihi ve faizin başlangıç tarihi olarak kabul edilir. Burada uyuşmazlık konusu; açılan davada fazlası saklı tutulan alacağın temerrüt tarihi ve dolayısıyla faizin başlangıç tarihinin dava tarihi mi, yoksa ıslah tarihi mi olması gerektiğidir.

Kısmi davanın dava edilmeyen ve fakat saklı tutulan miktar bakımından borçluyu temerrüde düşürmeyeceği az yukarıda açıklandığı üzere öğreti ve yargısal kararlarda benimsenmiştir. Çünkü açılan dava ancak dava konusu edilen miktar bakımından davalıyı temerrüde düşürür.

Başlangıçta bilinmeyen ve yargılama aşamasında bilirkişi raporuyla ortaya çıkan kesim için, başlangıçtaki tarihte borçlunun temerrüde düşürüldüğünden söz edilmesine yasal olanak yoktur.

HUMK.'nun 87/son cümlesinin Anayasa Mahkemesince iptalinden önce fazlaya ilişkin haklar saklı tutularak açılan kısmi davada davalı önceden temerrüde düşürülmemişse, dava açılmakla oluşan temerrüdün önce açılan kısmi davaya konu alacak kesimi ile ilgili olduğu daha sonra açılan ek davada istenen bakiye alacaklarla ilgili olarak ek dava tarihi itibariyle borçlunun temerrüde düşürüldüğü, bunun sonucu olarak ek davaya konu alacaklara ek dava tarihinden itibaren faiz yürütüleceği Yargıtay'ca benimsenmekte idi.

Anayasa Mahkemesinin iptal kararı sadece ek dava yerine kısmi ıslah yoluyla saklı tutulan alacakları aynı davada isteme kolaylığı getirmiş olup, zamanaşımı, temerrüde düşürme gibi, usul ve yasa hükümlerini değiştirmiş değildir. Kısmi ıslahta tam ıslahın aksine ıslah tarihine kadar yapılmış bütün usul işlemleri yapılmamış sayılmaz. Kısmi ıslah, yapıldığı tarihten ileriye yönelik olarak hüküm ifade eder ( Y.HGK. 3.7.2002 gün 2002/9-564 E. ve 572 K.sayılı ilamı ).

Burada ıslahın hangi tarihte yapılmış sayılacağının saptanması gereklidir. Yukarıda açıklandığı üzere davacı, hukuki nitelik itibariyle ek dava niteliğindeki istemini, Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra aynı davada ileri sürebilmektedir. O halde ıslahın yapılma zamanının tespitinde genel kuraldan ayrılmayı gerektiren bir durum söz konusu değildir.

Yaygınlık kazanmış, yargısal görüş ve öğreti; harca tabi olmayan davalarda hakimin dava dilekçesini havale ettiği tarihte, harca tabi olan davalarda ise harcın ödendiği tarihte dava açılmış sayılır ( Prof. Dr. Baki Kuru a.g.e.cilt:II sayfa: 1640 ). Buna göre; yapılan kısmi ıslah, arttırılan kısma ilişkin harcın yatırıldığı tarihte yapılmış sayılır.

Bu anlatılanların ışığında somut olaya baktığımızda; Davacı işçi, işverene gönderdiği 22.5.2000 günlü ihbarname de, kıdem tazminatı ve alacakları toplam olarak 2.425.000.000.-TL. istemiş, dava dilekçesinde ise fazlaya dair haklarını saklı tutarak toplanı 520.000.000.-TL. istemiştir. Bu alacağın, 10 milyon TL.'lık Kıdem Tazminatı bölümüne iş akdinin fesih tarihinden, bakiyesine ihtarname tarihinden itibaren faize hükmedilmesini istemiştir.

Davacı ıslah dilekçesinde ise, faiz istemine yer vermemiştir. Mahkemenin dava dilekçesindeki kıdem tazminatı dışındaki kesim için dava tarihinden ıslah ile arttırılan kısım için ise ıslah dilekçesinin havale tarihinden itibaren faize hükmedilmesi yönündeki kararını davacı vekili, tüm alacaklar bakımından dava tarihinden itibaren faize hükmetmek gerektiğini iddia ederek temyiz etmiştir.

Hemen belirtelim ki, ıslah isteminde davacı faiz talep etmediğinden kural olarak ıslah ile arttırılan bölüm için faize hükmedilmemesi gerekir. Ne var ki, aleyhe temyiz olmadığından artık bu husus nazara alınamaz. Öte yandan, davacı ilk temyiz dilekçesinde açıkça tüm alacaklar için dava tarihinden itibaren faiz talep etmiş olduğundan, artık ihtarname tarihinden itibaren faize hükmedilmesi yönündeki isteminden feragat ettiği kabul edilmelidir.

Sonuç: Açıklanan nedenlerle yerel mahkemenin ıslah ile arttırılan alacak kesimi için, davalının ıslah tarihinde temerrüde düşeceği ve faize de ıslah tarihinden itibaren hükmedilmesi gerektiği yönündeki direnme kararı usul ve yasaya uygundur. Ancak somut olayın özelliğine göre; ıslah dilekçesinin havale tarihi ile ıslah harcının yatırılma tarihi arasında 1,5 ay kadar süre bulunduğundan, harcın yatırıldığı tarihte ıslahın yapıldığı ve temerrüdün oluştuğu kabul edilerek 5.12.2001 tarihinden itibaren faize hükmedilmesi yönünde hükmün düzeltilerek onanması gerekir.
Old 26-02-2015, 13:54   #3
Batu Han

 
Varsayılan

Değerli Meslektaşlar,
Artık bildiğiniz üzere kasko şirketlerine sigorta bedelinin ödenmemesi nedeniyle açılacak tazminat davaları (yanılmıyorsam 2014 mayıs ayından beri) tüketici mahkemelerinde açılıyor. O açıdan değişen bu durumu belirtelim.

Bir diğer konu da bir çoğumuz dava açmadan önce özellikle yüksek hasar görmüş veya pert olmuş araçlarla ilgili tespit yaptırıyoruz. Eskiden yüksek yargılama giderleri ile ilgili risklerden kurtulmak için kısmi dava açıyorduk. Ancak 6100 sayılı kanundan sonda sigorta şirketlerine açılacak tazminat davalarında kısmi dava açmak mümkün mü, henüz uygulamasına rastlamadım. Bu konuda iş davaları ile ilgili önemli bir tartışma da mevcut forumda. Benim kişisel görüşüm kısmi dava yolunun kapalı olduğu yönünde. Diğer meslektaşların da konu ile ilgili görüşlerini merak ediyorum.
Old 26-02-2015, 15:59   #4
Batu Han

 
Varsayılan

6100 sayılı yasadan sonra poliçe alacaklısının kasko şirketine açacağı tazminat davalarında sanıyorum kısmi dava mümkün değil. Zira her ne kadar alacak bölünebilir de olsa 109/2 fıkrası "Talep konusunun miktarı, taraflar arasında tartışmasız veya açıkça belirli ise kısmi dava açılamaz." dediği için bu şekilde bir dava açma imkanı çoğu zaman olmayacaktır. Genelde sigortalı ile kasko şirketi arasındaki anlaşmazlık talep miktarı noktasında değil de, sigorta bedelinin ödenip ödenmemesi gerektiği hususunda düğümleniyor. Ancak yine de 6100 sayılı yasa kısmi dava - belirsiz alacak davası düzenlemeleriyle gerçekten tüm hukukçuları ikilemde bırakacak durumlar oluşturdu. Sizin görüşleriniz nelerdir merak ediyorum açıkcası. Elinde kasko anlaşmazlıklarında kısmi davaya ilişkin karar olan arkadaşımız var mı? Varsa paylaşabilirler mi?
Old 27-02-2015, 21:40   #5
Malik Eskişehirli

 
Varsayılan

Belirsiz alacaktır. Çünkü, gerçek zararın bilinebilmesi Eksper veya Bilirkişi tespiti gerektirir. Ancak, Sigortacı hasar tutarını bildirmiş ise dava ikamede durum değişecek ( fihs ) olmak üzere bildirilen harca esas olacak.
Old 27-02-2015, 21:56   #6
Malik Eskişehirli

 
Varsayılan

Alıntı:
Değerli Meslektaşlar,
Artık bildiğiniz üzere kasko şirketlerine sigorta bedelinin ödenmemesi nedeniyle açılacak tazminat davaları (yanılmıyorsam 2014 mayıs ayından beri) tüketici mahkemelerinde açılıyor. O açıdan değişen bu durumu belirtelim.

Bir diğer konu da bir çoğumuz dava açmadan önce özellikle yüksek hasar görmüş veya pert olmuş araçlarla ilgili tespit yaptırıyoruz. Eskiden yüksek yargılama giderleri ile ilgili risklerden kurtulmak için kısmi dava açıyorduk. Ancak 6100 sayılı kanundan sonda sigorta şirketlerine açılacak tazminat davalarında kısmi dava açmak mümkün mü, henüz uygulamasına rastlamadım. Bu konuda iş davaları ile ilgili önemli bir tartışma da mevcut forumda. Benim kişisel görüşüm kısmi dava yolunun kapalı olduğu yönünde. Diğer meslektaşların da konu ile ilgili görüşlerini merak ediyorum.
Görevli ATM dir. Tespit yaptırmak ancak; yargı sureci beklenmemesi, aracın yürür hale getirilip kullanılma veya ( sigortalı hakimiyetindeyse ) hurdasının satılması amacına yönelik anlamlı olabilir. Amaç pert bedelini almaksa; tespit yaptırmak harca esas aleyhe fuzuli işlem olur. Çünkü bu tür tazminat taleplerinde nihai değer bilinmezlik söz konusu olup, alacak belirsizdir.
Old 27-02-2015, 23:46   #7
Av.Ufuk Bozoğlu

 
Varsayılan Katkı,

Alıntı:
Yazan Batu Han
Genelde sigortalı ile kasko şirketi arasındaki anlaşmazlık talep miktarı noktasında değil de, sigorta bedelinin ödenip ödenmemesi gerektiği hususunda düğümleniyor.
Alıntı:
Yazan Batu Han
Elinde kasko anlaşmazlıklarında kısmi davaya ilişkin karar olan arkadaşımız var mı? Varsa paylaşabilirler mi?

17.Hukuk Dairesi
Esas: 2014/8860
Karar: 2014/8728
Karar Tarihi: 29.05.2014


Dava: Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanınkabulüne dair verilen hükmün süresi içindedavalıvekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü:

Karar: Davacı vekili, davalıya kasko sigortalıaracın olay tarihinde Suriye'de, Türkiye sınır kapısına yakın bir yerde park halinde iken kundaklandığını ve pert olduğunu, sigorta şirketi tarafından hasarın teminat dışı olduğu gerekçesi ile ödeme yapılmadığını belirterek dava değerini 10.000,00TL olarak gösterip treyler çekisinin rizikonun gerçekleştiği tarihteki piyasa değerinin araca mahsus ilgili meslek odasınca yapılacak değerlendirme sonucu belirlenip, yine keşif ve bilirkişi incelemesi yoluyla bu değerden mülkiyeti halen müvekkilde bulunan enkaz bedellerinin kıymet takdiri yapılmasından ve böylelikle talebe konu kesin alacak tutarı konusundaki belirsizlik ortadan kalktıktan sonra Sigorta tazminatın tutarının davalı yandan temerrüt tarihinden itibaren uygulanacak reeskont faizi ile tahsilinekarar verilmesinitalep etmiştir.

Davalı vekili, talebin teminat dışı olduğunu belirterek reddini savunmuştur.

Mahkemece, toplanan delillere ve bilirkişi raporuna dayanılarak; fazlaya ilişkin haklan saklı kalmak kaydı ile açılan kısmi davanın kabulü, 10.000.-TL nin 16.08.2012 tarihinden itibaren değişen ve değişecek olan yasal faiz oranları uygulanmak suretiyle hesaplanacak faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiş; hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

6100 sayılı HMK107 maddesi "(1) Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir. (2) Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilir. (3) Ayrıca, kısmi eda davasının açılabildiği hâllerde, tespit davası da açılabilir ve bu durumda hukuki yararın var olduğu kabul edilir." hükmünü getirmiştir. O halde alacağın belirlenebilir olduğu hallerde davacının belirsiz alacak davası açmasında hukuki yararı yoktur. Eldeki davada da, davacı aracın pert olması sebebiyle kasko bedelini talep etmektedir. Kasko bedeli belirlenebilir bir değer olduğundan davacının belirsiz alacak davası açmakta hukuki yararının bulunmadığından davanın dava şartı yokluğundan reddine karar vermek gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması isabetli bulunmamıştır.

Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün BOZULMASINA, bozma neden ve şekline göre davalı vekilinin temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davalıya geri verilmesine 29.05.2014 gününde oybirliği ile, karar verildi.


17.Hukuk Dairesi
Esas: 2014/7125
Karar: 2014/8526
Karar Tarihi: 29.05.2014


Dava ve Karar: Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine dair verilen hükmün süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü

Davacı vekili; müvekkilinin maliki olduğu araca davalılardan Yapım İnş.Ltd.Şti'nin maliki, diğer davalı B. A.'nın sürücü ve diğer davalı HDİ Sigorta AŞ'nin de zorunlu mali mesuliyet sigorta poliçesi ile sigortacısı olduğu aracın 21/04/2013 tarihinde çarpması sonucunda aracında hasar meydana geldiğini, oluşan hasarın 5.928,47.- TL olup, kendi kasko sigortacısı olan Güneş Sigorta AŞ tarafından hasar bedelinin ödendiğini, ancak araçta meydana gelen hasar ve tamirat nedeniyle aracın değer kaybına da uğradığını, bu nedenlerle fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak koşuluyla belirsiz alacak davası açtıklarını ileri sürerek şimdilik 1.000,00.- TL'nin davalılardan sürücü ve işleten için olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi, davalı sigorta şirketi yönünden ise reeskont faizi ile birlikte müşterek ve müteselsilen tahsiline hükmedilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalılardan HDI Sigorta A.Ş vekili; davanın belirsiz alacak davası şeklinde açılamayacağını, davacının gerçek zararının karşılandığını, savunarak davanın reddini istemiştir.

Davalı Yapım İnşaat Ltd Şti vekili; davanın belirsiz alacak davası şeklinde açılmayacağını, davacının sigorta şirketine yönelik dava açması gerektiğini savunarak davanın reddini istemiştir.

Davalı B. A. davaya cevap vermemiştir.

Mahkemece iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre; davacının dava dilekçesinde ve özellikle 10.07.2013 tarihli dilekçesindeki beyanlarında uğradığı zararın kendisi tarafından tam ve kesin olarak belirlendiği, bu konuda dava dışı kasko şirketinin kendisine ödeme yaptığını, ancak “değer kaybına ilişkin” eldeki davayı açtığını, bunun bilirkişi aracılığıyla tespitinin gerekeceğini bu nedenle belirsiz alacak davası açtığını ileri sürmekte ise de; davacının belirttiği teknik uzmanlıkla tespit sorununun HMK 107'de belirtilen “objektif belirsizlik” hali olmadığı, eksper raporu ve kendisine dava dışı kasko şirketinin yaptığı kısmi ödemeyle aracında meydana gelen zararı öğrendiği, bu zarara göre, aracın “değer kaybı” tespitinin mümkün olduğu, davacının alacağının tam ve kesin miktarının belirleyebilmesine rağmen belirsiz alacak davası şeklinde eldeki davayı açmasından hukuki yararının olmadığı gerekçesiyle davanın 6100 sayılı HMK'nun 107, 114/h, 138 maddeleri gereğince hukuki yarar dava şartı yokluğundan reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

1-Dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre davacı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.

Dava, trafik kazasından kaynaklanan maddi tazminat istemine ilişkindir.

İsviçre ve Alman Hukukunda yer alan “belirsiz alacak davası”, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile Hukukumuza kazandırılmıştır. 6100 sayılı HMK'nin 107/I. maddesi “Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir” hükmünü içermektedir. Madde hükmünden de anlaşıldığı üzere Belirsiz alacak davası davacının, davada talep edeceği miktarı veya değeri tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin objektif şekilde imkânsız olması ya da bunun kendisinden beklenememesi halinde mümkündür. Davacı dava tarihinde davanın miktarını tam ve kesin olarak biliyorsa veya bunu bilebilecek durumda ise, belirsiz alacak davası açılamaz.

Sorun, davacının alacağını tam ve kesin olarak belirleyebilecek bir durumda olması halinde alacağının tahsili için kısmi dava açmasının mümkün olup olmadığında toplanmaktadır.


Davacının aynı hukuki ilişkiden kaynaklanan alacağının veya hakkının tümünü değil, belirli bir kısmını talep ederek açtığı davaya kısmi dava denir. Diğer bir ifadeyle, bir alacak hakkında daha fazla miktar için tam dava açma imkanı bulunmasına rağmen, alacağın bir kesimi için açılan davaya kısmi dava denir. Bir davanın kısmi dava olarak nitelendirilebilmesi için, alacağın tümünün aynı hukuki ilişkiden doğmuş olması ve bu alacağın şimdilik bir kısmının dava edilmesi gerekir (Yargıtay HGK 17.10.2012 gün, 2012/9-838 Esas 715 Karar sayılı ilamı, Kuru/Arslan/Yılmaz, Medeni Usul Hukuku, 22. Bası,s.286; Pekcanıtez/Atalay/Özekes, Medeni Usul Hukuku, 12. Bası, s.320).

Kısmi dava, 6100 Sayılı HMK'nın 109. maddesinde düzenlenmiş olup, maddenin 1.fıkrasında “Talep konusunun niteliği itibarıyla bölünebilir olduğu durumlarda, sadece bir kısmı da dava yoluyla ileri sürülebilir” hükmüne, 2.fıkrasında ise; “Talep konusunun miktarı, taraflar arasında tartışmasız veya açıkça belirli ise kısmi dava açılamaz” hükmüne yer verilmiştir. Bu düzenlemelere göre, kısmi dava açılabilmesi için;

a-Talep konusunun niteliği itibariyle bölünebilir olması,

b-Talep konusunun miktarının taraflar arasında tartışmalı bulunması veya açıkça belirli olmaması gerekir.

Şayet, talep konusu taraflar arasında tartışmasız veya açıkça belirlenebilir ise kısmi dava açılamayacaktır. Diğer bir anlatımla; talep konusunun miktarı taraflar arasında “tartışmasız” ise veya taraflar arasında miktar veya parasal tutar bakımından bir tartışma olmakla beraber, tarafların anlaşmasına gerek kalmaksızın, objektif olarak talep konusunun miktarı herkesçe anlaşılabilecek şekilde “belirli” ise, o talep sonucunun sadece bir kısmı dava edilemez. Bu gibi hallerde, kısmi davanın yasaklanmasının sebebi, davacının kısmi dava açmakta hukuki yarar bulunmadığının kabul edilmesidir. Davacının alacağını, küçük parçalara bölüp her biri için ayrı ayrı dava açmasında hukuki yarar değil; aksine, dava hakkının kötüye kullanılması söz konusudur (Pekcanıtez/Atalay/Özekes, Medeni Usul Hukuku, 11.Bası, s.319-320).

Talep konusu açıkça taraflar arasında tartışmalıysa ya da açıkça belirli değilse açılan bir kısmi davada davacının hukuki yararının bulunduğunun kabulü gerekir. Açılmış olan bir kısmi davada alacağın taraflar arasında tartışmalı olup olmadığı ya da açıkça belirli olup olmadığı davalının davaya vereceği cevapla anlaşılabilir. Nihayet hakim, ön inceleme aşamasında bu hususu tespit edebilir. Şayet, davalı davaya cevabında alacağı tartışmalı hale getirmişse artık, açılmış olan kısmi davanın hukuki yarar yokluğu nedeniyle reddedilmeyip işin esası hakkında hüküm kurulması gerekir (Pekcanıtez/Atalay/Özekes, Medeni Usul Hukuku, 11.bası,s.320-321). Somut olayda da; davalı şirket vekili cevap dilekçesinde, somut bir zararın bulunmadığını belirterek davanın reddini istemiştir. Davalı tarafın davaya cevap dilekçesinden de anlaşılmaktadır ki; davacı alacağı taraflar arasında tartışmalı hale gelmiştir. Böyle bir durumda ve yukarda yapılan açıklamalar ışığında, davacının kısmi dava açmakta hukuki yararının olmadığından söz edilemez. Bu sebeple, mahkemece 6100 Sayılı HMK'nın 109/1. maddesi gereği davacının harcını yatırdığı kısım yönünden davaya bakılıp sonuçlandırılması gerekirken, yerinde olmayan gerekçelerle usulden davanın reddine karar verilmiş olması doğru olmamış, kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir.

3-Bozma sebep ve şekline göre davacı vekilinin vekalet ücretine yönelik temyiz isteminin şimdilik incelenmesine yer olmadığına.

Sonuç: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, (3) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin vekalet ücretine yönelik temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacıya geri verilmesine 29.05.2014 gününde oybirliği ile, karar verildi.

Saygılarımla
Old 28-02-2015, 15:39   #8
Malik Eskişehirli

 
Varsayılan

Aracın pert olması halinde Kasko " Bedeli " nin poliçede " belirli olması " teknik olarak önemi bulunmamaktadır. Çünkü tazminata esas olan; aracın olay tarihindeki "DEĞERİ" ve hurda bedelinin belirlenmesi ile Sovtaj kimin üzerinde kalacaktır. Örnekle; 30.000 tl sigorta bedeli olan bir araç araştırmayla değeri 28.000 tl ve Hurdası ( Sovtaj) 8.000 tl ise, sigortalı hurdayı istmezse ödenecek
tazminat 28.000 tl, aksi durum da 20.000 tl olacak ve bütün bu teknik gerektirir uygulamaları bilmeyen kendisine de ayrıntı bildirilmeyen sigortalı hangi rakam üzerinden dava ikame edecektir? Kaldı ki aracın olay tarihindeki değeri salt sigortacının öngördüğü değer 28.000 tl degil, itirazla araştırmayla 29.000 tl ve hatta belki de enf. Klozu geregi aracın orijinalitesine göre 31.000 olabilecektir. Bütün bunları zarar gören sigortalı nasıl bilecek de bilinen rakam üzerinden dava ikame edebilecektir? Başka bir durum; Araç çalındı sigortacı yükümlü olduğu halde tazminat talebine cevap vermiyor sigorta bedeli 30.000 tl, olay tarihinde değeri 25.000 tl ise! ve değer tazminata esassa sigortalı mı piyasa araştırması yapıp ona göre dava ikame edecek!
Old 02-03-2015, 10:34   #9
Batu Han

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Malik Eskişehirli
Görevli ATM dir. Tespit yaptırmak ancak; yargı sureci beklenmemesi, aracın yürür hale getirilip kullanılma veya ( sigortalı hakimiyetindeyse ) hurdasının satılması amacına yönelik anlamlı olabilir. Amaç pert bedelini almaksa; tespit yaptırmak harca esas aleyhe fuzuli işlem olur. Çünkü bu tür tazminat taleplerinde nihai değer bilinmezlik söz konusu olup, alacak belirsizdir.


2014 Mayıs ayından beri bu davalara Tüketici Mahkemeleri bakıyor.

Ayrıca sayın Av. Ufuk Bozoğlu paylaştığınız kararlardan ötürü teşekkür ederim.

İkinci kararda Yargıtay'ın yorum tarzını pek doğru bulmadım açıkcası. Ben mesela bir kısmi dava açıyorum ve davamın hukuki yarar içermediğinde Yargıtay'a göre karşı tarafın cevap dilekçesi belirleyici oluyor. Peki ya karşı taraf cevap dilekçesi vermezse?

Ayrıca yine açılmış kısmi davayı mahkemenin reddetmemesi, aksine giderilebilir bir eksiklik olduğu için kesin süre vermesi gerekir diye düşünüyorum.

Bu konuda İzmir'de 3 Tüketici Mahkemesi hakimi ile görüştüm. İlginçtir 3'ünün de fikri ayrı. Biri ben kabul ederim derken, bir diğer İş Mahkemeleri bu davaları reddediyormuş, ben sanırım kabul ederim dedi. Fakat ilginç olanı İş Mahkemeleri belirsiz alacak davası şeklindeki davaları reddediyorlar yoksa kısmi davaları reddetmiyorlar. Bir diğeri kısmi davayı red ederim ya da süre veririm dedi. Ancak üçünün de ortak noktası sorunun Tüketici Mahkemesi'nde hallolacağı yönünde fikir birliğine varmalarıydı. Onun dışında uygulamada ne yapılacağını onlar da tam bilmiyorlar.
Old 02-03-2015, 12:46   #10
Av.Ufuk Bozoğlu

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Batu Han
İkinci kararda Yargıtay'ın yorum tarzını pek doğru bulmadım açıkcası. Ben mesela bir kısmi dava açıyorum ve davamın hukuki yarar içermediğinde Yargıtay'a göre karşı tarafın cevap dilekçesi belirleyici oluyor. Peki ya karşı taraf cevap dilekçesi vermezse?

Ayrıca yine açılmış kısmi davayı mahkemenin reddetmemesi, aksine giderilebilir bir eksiklik olduğu için kesin süre vermesi gerekir diye düşünüyorum.

Karşı taraf cevap dilekçesi vermezse, tüm dava dilekçenizi reddetmiş olacağından, alacak tartışmalı hale geliyor diyebiliriz. Bu sebeple de, davalının cevap vermemesi halinde de kısmi davanın açılabileceğini kabul etmek gerekir düşüncesideyim.
Alıntı:
Kısmi dava
(1) Talep konusunun niteliği itibarıyla bölünebilir olduğu durumlarda, sadece bir kısmı da dava yoluyla ileri sürülebilir.
(2) Talep konusunun miktarı, taraflar arasında tartışmasız veya açıkça belirli ise kısmi dava açılamaz.

(3) Dava açılırken, talep konusunun kalan kısmından açıkça feragat edilmiş olması hâli dışında, kısmi dava açılması, talep konusunun geri kalan kısmından feragat edildiği anlamına gelmez.

Usul ekonomisi ve davacının davacı olarak hak arama cesaretini gösterdiği sistemimizde, emek ve zahmetle açılan davada hukuki yarar yokluğundan red kararının fazla lüks olduğunu düşünüyorum.

Kısmi dava- tam dava- belirsiz alacak davası ile ilgili illaki bir yorum, tespit yapılacaksa bunun davanın esasında haklı olan taraf lehine yapılarak "davanın belirsiz alacak davası olarak açılabileceğine ilişkin" içtihatların geliştirilmesi ve yerleştirilmesi gerektiğini düşünüyorum.

Hepimize kolay gelsin....

Saygı ile,
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
TL olarak istediğim alacağı ıslah ile yabancı para alacağı olarak isteyebilir miyim? üye21665 Meslektaşların Soruları 7 14-03-2019 15:12
Sigortadan Kasko Alacağı Ticari Midir? - Icra Takibine Itirazın Kaldırılması posedo Meslektaşların Soruları 3 13-08-2013 11:59
Müvekkil alacağı temlik etti, vekalet ücreti alacağı için ne yapmalıyım? ACİL!!! avdyg Meslektaşların Soruları 18 02-07-2009 10:26
Davanın tamamen ıslah edilmesi ile faiz ıslah tarihinden itibaren mi istenecektir? Av.E.Fırat Kuyurtar Meslektaşların Soruları 8 26-02-2007 21:55
ıslah Av.Demet Meslektaşların Soruları 2 08-02-2007 15:34


THS Sunucusu bu sayfayı 0,06430888 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.