Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Kitap Kitap İncelemeleri, tavsiyeleri, yazarlar ve kitaplara ilişkin sohbetler. (Bu forum hukukla ilgili OLMAYAN kitaplara yönelik olup, siyasi ve dini içerikli kitaplar konu dışıdır.)

En Son Okuduğunuz Kitap?

Yanıt
Konu Notu: 5 oy, 4,80 ortalama. Değerlendirme: Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 31-07-2009, 20:29   #241
üye25928

 
Varsayılan


Semaver - Sait Faik Abasıyanık.
Old 31-07-2009, 23:16   #242
Av. Caner

 
Varsayılan

elif şafak'ın aşk kitabını okudum ki, şems-i tebrizi'den etkilenmemek mümkün değil...
Old 01-08-2009, 12:35   #243
üye25928

 
Varsayılan



Şahmerdan - Sait Faik Abasıyanık.
Old 02-08-2009, 11:29   #244
Ayşegül Kanat

 
Varsayılan

Herkese merhaba, çok uzun süredir aranızda değildim. Daha önce sözünü ettiğimiz kitaplardan bir çoğunu anlatan bu yazıyı sizlerle paylaşmak istedim.



http://www.radikal.com.tr/Radikal.as...&CategoryID=40

31/07/2009

Kambur Nosferatu ve gömleği fırfırlı, ceketi kadife Kont Dracula artık mazide kaldı. Bram Stoker'ın yerini, Stephenie Meyer aldı. Günümüzün vampirleri artık, güneşin altında parıldayan sıfır beden gençler. Vampirizm kuralları altüst oluyor

ZEYNEP ALPASLAN (Arşivi)


KAPAK
Vampir mitleri her geçen gün değişiyor, vampirizm kuralları altüst oluyor. Ama ‘güneşte parlayan vampir mi olurmuş’ demek yerine, bu heyecan verici değişimin altında yatan anlamları görmeye çalışmakta fayda var. Nelerin değiştiği kadar, nelerin aynı kaldığı da önemli. Vampirliğin özünü kavrayanlar, sarımsak meselesine bu kadar takılmayacaklardır. Blade, Vampire Hunter D ve Dampyr gibi melezler ve çocuk doğuran, geleceği gören vampirler, ‘vampir’ algımızı uzun zaman önce değiştirdi. Yine de, bir kez daha deneyelim: Bir an için, onun gerçekleri yazdığını varsayalım. Bir an için, onun ‘melek yüzlü şeytan’la gerçekten tanıştığını kabul edelim. Ve inanalım: Çünkü kökleri Lilith’e uzanan vampir efsanesi, tek bir beyefendinin şiiriyle, hiç bu kadar gerçekçi görünmemişti...
Baudelaire, Le Vampire... Bize onlar hakkında bilmemiz gereken her şeyi anlatıyor:
“Sen ki bir hançer gibi
Sızlayan kalbime daldın
Sen iblisler gibi güçlü
Çılgın ve süslü geldin.”
Vampir korkusu, ölüm korkusu değildir. Vampir, yaşama ya da ölüme ait değildir. Genç ve ölümsüzdür. Kurbanlarına vaat ettiği kanlı bir acı değil, kanlı bir zevktir. (Vampirin dişlerini geçirdiği kurban, çoğu zaman başını geriye atıp gözlerini kapatır ve yarı aralık dudaklarında, şehvetli bir gülümseme belirir.) Vampir korkusu, baştan çıkarılmanın korkusudur. Ve vampir çoğu zaman hem korkulan, hem de arzulanan bir figürdür. O kadar güzeldir ki, kalpleri sızlatır.
Televizyon tarihinin en çekici ‘ruh sahibi’ vampir karakterlerinden Angel, karizmatik bir gülüşle ‘Le Vampire’ şiirini okuyarak eski günleri yad eder. Baudelaire’le ‘oynadığı’, onu çıldırtığı zamanları. Angel (Angelus) sıkılıp gitmiş ama Baudelaire onu unutamamıştır. Ve sonunda, ileride Kötülük Çiçekleri’nde yer alacak olan bu şiiri yazar. Şair, baştan çıkarılmış ve bundan zevk almıştır. Ama fantezilere fazla kapılmadan önce, şu ‘güçlü, çılgın ve süslü’ meselesine geri dönelim:
Aristokrasi! Sarımsak, tabii ki ‘alt tabaka’nın besinidir. Vampirler, besin zincirinin en tepesinde yer alır. Aynada görünmezler, sinsidirler. Haçtan ve kutsal sudan korkarlar, çünkü şeytanın tarafındadırlar. Kızdıklarında ya da acıktıklarında vampir yüzüne bürünürler, ikiyüzlüdürler. Yanık ten, halka özgüdür, onlar güneşe çıkmazlar, çıkarlarsa ölürler. Geceleri yarasaya dönüşüp, sisler içinde kaybolabilirler. Tabutta uyurlar. Bazıları uçabilir. Hiçbirinin vicdanı ya da ruhu yoktur. Fırfırlı gömlekleriyle, kol düğmeleriyle, kadife ceketleriyle, çok güzel, çok zengin ve çok süslüdürler. (Tabii ‘zamane kızları’ için modası geçmiş bir şey bu. Buffy the Vampire Slayer’da Spike, Drakula’nın süsleriyle, şatosuyla ve kibar aksanıyla dalga geçer ve ‘bana hâlâ on dolar borcu var, önce onu ödesin’ der.) En azından, 18. yüzyılda durum böyleydi.
18. yüzyılda vampirler, Alman şiirinin erotik figürleri olarak varlıklarını sürdürdüler. Yüzyılın sonlarına doğru İngiliz şiirinde de popüler oldular, ama 1818’de İsviçre’de yapılan o meşhur ‘toplantı’ya kadar, onları o zamanlar ‘kadın işi’ denilip küçümsenen roman türüyle- ölümsüzleştirmek kimsenin aklına gelmedi.
Tıpkı Ken Russell’in 1986 tarihli filmi Gothic’te anlattığı gibi, bir göl kenarında, muhteşem bir malikanede toplandılar. Shelley, Byron ve Doktor Polidori. Absent eşliğinde anlatılan hikâyelerden sonra, Mary Shelley, Frankenstein’ı yarattı. Ama o gecenin bir önemi daha vardı: Bir süredir vampirlerle ilgili saplantılı şiirler yazan İngiliz şair Lord Byron, doktorunun kanına girmeyi başardı ve sonunda Polidori, The Vampyre’yi yazdı. Polidori’nin hayat verdiği ve ilk modern vampir olarak kabul edilen Lord Ruthven karakteri, gücüyle, çılgınlığıyla ve süsüyle, Lord Byron’un ta kendisiydi. (Vampirlere inananlar, ‘tehlikeli ve çılgın şair’ Byron’un hâlâ aramızda dolaştığını kolaylıkla düşünebilirler.) Polidorinin vampir romanı, neo-gotik türünün başlangıcı oldu ve arkası su gibi geldi. Ancak sonraları Bram Stoker’ın de editörlüğünü yapacak olan Sheridan le Fanu’nun Carmilla’sındaki lezbiyen vampirler çabuk unutuldu ve herkesin diline doladığı Romanya prensi Kazıklı Voyvoda -Vlad Tepeş dışında- bilinen ilk vampirin bir kadın olmasına rağmen, vampirler karşımıza uzun bir süre ‘çekici ve kötü’ erkekler olarak çıkmaya devam ettiler. Bunun sorumlusu, Drakula’ydı.
“Horlanmış yalnız ruhumdan
Yatağını sermeye bak
Zincire vurulmuş gibi
Sevip bağlandığım alçak.”
Vampirin baştan çıkarıcılığı, yalnızca ölümsüz-ölümcül olmasında değil, ‘yasak meyve’ olmasında yatar. İleride Buffy, bu yasağı delip Angel’le, Spike’le hatta bir geceliğine, Drakula’yla birlikte olup, Alacakaranlık’taki Bella ve Edward aşkının öncüsü olacaktır ve bu, Lord Ruthven, Kanlı Kontes-Elizabeth (Erzsebet) Bathory ve Kazıklı Voyvoda -Vlad Tepeş kırması Drakula’nın bıraktığı vampir avcısı Van Helsing hariç- en önemli miras olarak görülmelidir. Ama bir kadın, bir vampire âşık olacaksa, o vampirin sadece ‘kötü’ olması, elbette yetmeyecekti. Çekici ve baştan çıkarıcı olması gerekiyordu, aynı zamanda da sonsuz gençlik/güzellik vaatleriyle dolu olması. Murnau 1922’de Drakula’yı beyazperdeye uyarladı. Sessiz filmin siyah-beyaz vampiri Nosferatu iyiydi, hoştu ama dişleri bir felaketti. Onu mezuniyetinize çağıramazdınız, garip kaçardı. Anne Rice bunun farkındaydı. Bu yüzden, zamanla ön dişler gitti, sivri ve erkeksi köpek dişleri geldi. Uzun tırnakların yerini manikürlü eller aldı. Dağınık saçlar, çarpık gülümsemeler ve romantik döneme özgü tüm ‘dandy’ cazibe unsurları, bir araya geldi ve Anne Rice’nin vampirleri, yetmişli yıllara damgasını vurdu.
Rice’nin Vampir Günceleri’ndeki ölümsüz erkekler, kıllarını bile kıpırdatmadan kadınları baştan çıkarıyorlardı. İşkence görmüş, ‘düşmüş’ vampir (Vampirle Görüşme’de çöplüklerde dolaşıp fare avlayan Brad Pitt), şefkat ve şehvet duydularını aynı anda tetikleyen bir yasak meyveydi. Bir ‘ruh’la lanetlenmiş Angel, çıplak ve yaralı bedenini çekingen bakışlarla teşhir ederken, ‘kötü’ vampir Spike, “İnsanlar hâlâ bu Anne Rice saçmalıklarına kanıyor mu?” diyordu. Tabii ki kanıyorduk. Laurell Hamilton’un vampir avcısı Anita Blake hiçbir şeyi altüst etmiş filan sayılmazdı. Ama hâlâ bir şeyler eksikti. Angel kendi seçimiyle ‘iyi’ olmamıştı, sürekli acı çekiyordu ve karanlık tarafın cazibesine kapılıp da Angelus’a dönüşmediği zamanlar dışında, arzulanmayı reddeden, biraz fazla dostane bir tarafı vardı. Daha kötü, daha çekici, daha eğlenceli bir ‘iyi’ye ihtiyaç vardı. Spike. Kendi isteğiyle ‘ruh’unu kazandı, sevdiği kadın için ‘dünyayı kurtarmak’ gibi fedakarlıklar yaptı ve arzularını hiçbir zaman gizlemedi. Kilisede tabii ki çıplak- bedeniyle sarıldığı dev haç onu yakarken bile halinden memnundu. Bir kadın başka ne isteyebilir?
“Nasıl kumarbaz kumara
Nasıl şişesine sarhoş
Nasıl kurtlarına bir leş
Bağlandıysa. lanet sana.”
Baudelaire, Angelus’un sadece kaşına gözüne bağlanmamıştı belli ki. Her yazarın vampirlik kurallarını baştan yazdığı şu günlerde vampirlere yüklenen anlamlar kaçınılmaz bir biçimde- 18. yüzyıl erotizminin (cinsel birleşmenin ya da şehvet düşkünlüğünün sonucu olarak ‘veba’) dışına taşıyor. Uyuşturucu bağımlılığı (yine Buffy’den örnek vereceğim) vampirizmin ayrılmaz bir parçası haline geldi. Buffy’nin sevgilisi Riley, sistemdeki kara delikleri görüp ordudan ayrıldıktan sonra kendini ‘uyuşturucu’ya veriyor: Gecelerini bir batakhanede, kendini çoğunlukla bileklerini- vampirlere ısırttırarak geçiriyor ve her küçük ‘doz’ ısırıkla göz bebekleri biraz daha küçülürken, kendinden geçiyor. Tabii seksenli yılların kült filmlerinden Lost Boys’taki Kiefer Sutherland’i de es geçmek olmaz. Ama bağımlılık türlü türlü olabilir. Tüketim, en büyük zaaftır. Buffy’de vampirler, insanları kaçırıp bir fabrikaya götürüyorlar. Seri üretim kan. Kapitalizmin tükettiği, aslında biziz, deniyor. Bir tüketim nesnesi olarak ‘vampir’ ise, Alacakaranlık’ta karşımıza çıkıyor. Ama bundan önce, Macar kontesi Elizabeth Bathory’i analım:
“Özgürlüğüm boynuna
Bir pala insin istedim
Alçaldım kalleş zehire
Bana bunu ödet istedim.”
‘Kanlı Kontes’i altı yüzden fazla genç-bakire kızı öldürmeye iten, gençlik saplantısıydı. Kızların kanının cildine iyi geldiğine ve onu gençleştirdiğine inanıyordu. Zamanla saplantısı büyüdü, buna bağımlı hale geldi. Ve kendini, gerçek bir vampire dönüştürdü.
Bathory’inin arzusu, bugün bir sektöre hayat vermiş olabilir, ancak burada sözü edilen, başka türlü bir şey. İçten ya da dıştan, hiç yaşlanmamak. Doğu Avrupa topraklarından doğan bir mit, Amerikan kültürüne uyarlandığında, gençliğin en büyük erdem -ve tüketim malzemesi- olması da kaçınılmaz. Debussy dinleyen, yüksek sanat düşkünü, bol diplomalı zengin çocukları bu kadar cazip kılan nedir? Stephanie Meyer’in kitaplarının -ve filmin- tek özelliğinin, liseli aşıklardan birinin vampir (ama ‘doğru dürüst bir vampir’ bile değil) olması doğru değil. Alacakaranlık’taki ‘vampirlik’, gençlik, güzellik ve zayıflık saplantısı olan bir kültürün hastalıklarına, anoreksiya/blumia nevroza’ya işaret ediyor. Hiç yemek yemeyen bu çok ‘cool’ çocuklar, güzel giyinip, güzel arabalara biniyorlar. Esas oğlan Edward ise, güneşin altında ‘manyak elmaslar gibi’ parlıyor. Neden olmasın? Sonuçta en değerli tüketim/arzu nesnelerinden biri olan pırlanta, kan dökülerek elde edilir.
‘Vampir’in bu kadar çok yan anlamı varken, yüzyıllardır başı çeken altmetnin cinselliğin- artık ‘metnin kendisine dönüşmesi’ de kaçınılmaz. Yine Buffy’den bir sahne:
İnsanları ısırmaması için kafasına çip takılan ama bundan habersiz olan ‘kötü vampir’ Spike, Buffy’nin arkadaşı Willow’un odasına gelir ve onu ısırmaya çalışır. Başaramaz ve -kaba bir özetle- şunlar konuşulur:
Willow: Bu her vampirin başına gelir...
Spike: Benim değil!
W: Benim yüzümden, değil mi? Ben vampirlerin dişlerini geçirmek istediği türden bir kız değilim. Daha çok ‘benim kızkardeşim gibisin’ dedikleri türden biriyim.
Ve Le Vampire’ye dönecek olursak:
“Heyhat! Zehir de pala da
Hafife aldılar beni.
Dediler: Pis bir kölesin,
Kurtarmaya değmez seni
Budala! Çabalarımız
Seni ondan kurtarsa da
Hortlayıp öpücüklerden
Doğacak bir vampir daha.”
Yeraltı kulüplerinde takılıp, umutsuzca vampire dönüştürülmeyi -kurtarılmayı- bekleyen Goth’lardan söz ediliyor. İnsanlar vampir, vampirler insan olmak istiyor. İnsanların vampirlere olan hayranlığı, vampirliğe geçiş töreni kurallarını (bir vampirin önce kanınızı içmesi ve sonrasında, siz ölmeden hemen önce size kendi kanını içirmesi gerekir) hâlâ ayakta tutuyor. Vampirliğinden acı çeken modern vampir ise, güneşlenmeyi, yemek yemeyi ve sonunda ‘kız’a sahip olmayı arzuluyor. Bu arada, değişimin kaçınılmaz bir sonucu olarak, popüler kültürde iz bırakmış vampir kişilikler ve ‘kadınları’, hayranları tarafından yeniden eşleştiriliyor. Belki ileride sadece bu konu üzerine birçok postmodern vampir kitabı yazılacak ama şimdilik, kulağa garip geliyor: Lestat, Spike’ye ‘serseri’ derdi, Buffy Edward’ı çocuksu bulurdu, Elizabeth Bathory ise, Bella’nın kanında yıkanmak isterdi muhtemelen...
Son bir not: Konuyla ilgili daha fazla bilgi için, geçen senelerde Independent Scholars’ın girişimleriye İstanbul’da düzenlenen Buffyverse (Buffy the Vampire Slayer evreni) konferansının metinlerine bakılabilir.

Vampir literatürü kronolojisi
* 18.yüzyıl sonlarında Heinrich August Ossenfelder (The Vampire), August Bürger (Lenore) ve Goethe (Die Braut von Corinth-Corinth’in Gelini) şiirlerini yazdılar.

* Lord Byron, 1813’te The Giaour şiirinde, vampirleri anlattı. Altı yıl sonra, Byron’un doktoru Polidori, şairin etkisiyle, İngilizcede yazılmış ilk vampir romanını, The Vampyre’yi yazdı.

* Bram Stoker’ın 1897 tarihli romanı Drakula, vampirlerin popülerliğini artırdı.

* F. W. Murnau 1922 yılında Drakula’yı beyazperdeye uyarladı. Nosferatu, korku sinemasının sayılı klasikleri arasına girdi.

* Anne Rice’nin Vampir Günceleri, 70’li yılların en sevilen vampir serilerinden biri oldu.

* Angela Sommer Bodenburg’un Küçük Vampir serisi, seksenli yılların çocuklarına, vampirlerin ürkütücü canavarlar olmadıklarını gösterdi.

* Laurell K. Hamilton’ın Anita Blake serisi, 90’ların erotizm anlayışının bir yansımasıydı. Hamilton’ın romanları (ve sonrasında Anita Blake çizgiromanları) ‘vampirizm’ algısını ve bilindik vampir rollerini altüst etmeyi amaçladı.

* Vampirle Görüşme, Neil Jordan’ın yönetmenliğinde 1994 yılında beyazperdede boy gösterdi. Film Brad Pitt, Tom Cruise, Kirsten Dunst, Antonio Banderas gibi güzel vampirleri bir araya getirdi.

* ABD yapımı bir televizyon dizisi Buffy the Vampire Slayer 1997 yılında televizyonlarda gösterilmeye başladı. Bir hayli ilgi gören ‘gençlik dizisi’ 7 sezon sürdü.

* Vampir kanı taşıyan vampir avcısı stil sahibi Blade’in filmi 1998 yılında gösterime girdi. Çok tutulunca 2002’de ikincisi, 2004’te üçüncüsü çekildi...

* İkibinler. Stephenie Meyer’in Alacakaranlık’ı ilk olarak Dharma Yayınları tarafından 2005 yılında yayımlandı ancak serinin birinci romanından sonra devam bir türlü gelmedi. Epsilon Yayınları 2008’de seriyi eksiksiz yayımlayarak, vampirlerin yeniden moda olmasına sebep oldu. Alacakaranlık’ın filmini takiben, Buffy the Vampire Slayer ve Angel etkilerinin de çokça hissedildiği televizyon dizileri, seri bir biçimde üretilmeye başlandı. Sonrasında, genç yazar Richelle Mead, 2007’de yayımlanan Vampir Akademisi serisinde, melez vampirlerin (dampirlerin) ve ölümlü vampirlerin fantastik evrenini anlattı. Charlaine Harris’in Şehir Ölüsü ve Gündüz Ölüsü gibi isimleri olan Güneyli Vampir polisiyeleri ise, Anita Blake hayranlarını mutlu etti. True Blood gibi vampir dizilerine ilham vermiş -şimdilik- dokuz kitaptan oluşan bu seride, Sookie isminde, düşünceleri okuma gibi bir ‘beceriksizliği’ olan garson kızla ‘kötü şöhretli’ vampirin ilişkisi anlatılıyor.

En yeni Vampir romanları
*VAMPİR AKADEMİSİ
Richelle Mead
Çeviren: Yeliz Üslü
Artemis Yayınları
2009, 367 sayfa, 18 TL.
*GÜNDÜZ ÖLÜSÜ/ŞEHİR ÖLÜSÜ
Charlaine Harris
Çeviren:
Yiğit D. Bengi
Artemis Yayınları
2009.
Old 02-08-2009, 21:20   #245
mopsus

 
Varsayılan

En son Mehmet Eroğlu-Düş Kırgınları kitabını okumuştum.Gerçekten güzel bir kitap.
Old 05-08-2009, 09:06   #246
üye25928

 
Varsayılan



Dağlar Devrildiğinde Edebi Nişanlı - Cengiz Aytmatov
Old 05-08-2009, 11:57   #247
Av.Özgür KARABULUT

 
Varsayılan

Bir kaç gündür Ahmet Altan - Kristal Denizaltı kitabını okuyorum. İki-üç sayfalık serbest yazılardan oluşan kitap tek kelimeyle muhteşem... İşin ilginç tarafı, gün içinde yaşadığım bir olayı ya da düşündüğüm bir şeyi, akşam kitabı okumaya başladığımda okuduğum yazının içinde buluyor olmam...

Büyülü bir şey bu his. Şöyle; sanki Ahmet Altan gün içinde hep yanımda (ve tabi zihnimi de okuyor), sonra gün bitimine doğru benim yaşadıklarım ya da düşündüklerim üzerine yazıp gizlice benim okuyacağım kısma yazısını ekliyor . Kitap hiç bitmesin istiyorum.

Bu arada "Erkeği kurcalamak" isteyenlere şiddetle tavsiye edilir
Old 05-08-2009, 14:14   #248
yalcin3

 
Varsayılan

Stephenie Meyer-Yeniay
Başlangıcı sarsa da ileriki kitaplara geçtikçe gına geldi.Üç günde bitirdiğim,edebi olarak bana pek bir şey katmadığını düşündüğüm,okuması kolay,tabir-i caizse çerez gibi bir kitap.Ağır kitaplardan sonra kafa dağıtıyorum.
Old 06-08-2009, 18:43   #249
üye25928

 
Varsayılan

Yüzbaşının Kızı - Alexsandr Puşkin
Old 07-08-2009, 07:50   #250
suskun_juliette

 
Varsayılan

Piraye-Canan TAN

-Ah be Piraye ne şu Diyarbakır'dan çektiğimiz
Old 07-08-2009, 14:20   #251
Av. Engin EKİCİ

 
Varsayılan

Richard Dawkins "Tanrı Yanılgısı"
Hoşuma en çok giden tarafı, insanları inanıp inanmamalarına göre 7 sınıfa ayırması ve okuyan herkesin kendisini mutlaka bir kategoriye dahil etmek durumunda olması. Zira, bu kategorilerin dışında inanç/inançsızlık ayırımında başka bir seçenek kalmıyor.
Old 09-08-2009, 14:51   #252
dilek4261

 
Varsayılan

khaled hosseini diye bir yazarın bin muhteşem güneş isimli kitabını okudum.Çok güzel bir kitap,Afganistan'da kadın olmak nasıl bişey bundan bahsediyor.Gercekten çk etkileyici aynı zamanda insanın içini sızlatıyor.Bu yazarın ucurtma avcısı diye satıs rekorları kıran bir kitabı vardı,ilk kitabı.O da çk güzel.Kadınların insan yerine koyulmadığı ülkeler var ne yazıkki,ve hiç birşey yapamıyoruz
Old 10-08-2009, 23:38   #253
Münzevi

 
Varsayılan

Kabala'nin Intikami harika bir kitap. Ilhami Yangin en az 500 kaynaktan faydalanmis bu kitap icin. Oldukca objektif yaklasmis ve neredeyse hic tarihi bir hataya rastlayamadim. Yalniz kitabin disina ve ismine bakan sanki bir roman gibi dusunuyor ama icini acinca hic oyle olmadiigni anliyorsunuz. Bu nedenle yazarin kitabin ismini icerigiyle alakasiz koydugunu dusunuyorum. Tabi bu gecen sene okudugum bir kitapti ama hala aklimdadir.

Ayrica Ankara Universitesi'nde 10 yil hukuk profesorlugu yapmis alman Ernst Hirsh'in "Anilarim" kitabini da herkese tavsiye ederim. Adamin hayatina inanamayarak okuyor ve yine inanamayarak bitiriyorsunz.

PKK'yi yoneten Turkler/ Bulent Orakoglu'nun kaleminden. Eski istihbaratci oldugu icin verdigi bilgileri ilgiyle okudum.

En son okudugum kitap ise Ilber Ortayli'nin "Osmanli'yi Yeniden kesfetmek" adli kitabi.

VE yine Paris'te Son Osmanlilar romani da en son okudugum kitaplar arasinda oldukca ilginc bir roman. Padisahlari s... manyagi gibi gostermis ama yine de farkli bir tecrubeydi benim icin.

Ibn-i Arabi'nin Fususu-l Hikem kitabi da begenerek okudugum bir kitapti. Yalniz once serhsiz okumaya calisinca epey zorlanmis sonra serhlisini alinca bir de serhlisinden okudugum icin daha iyi anladim.

Jacques Barzun'un Down to Decadence kitabi da her hukukcunun kutuphanesinde bulundurmasinin elzem oldugunu dusundugum cok ender kitaplardan biri.
Old 12-08-2009, 08:00   #254
üye25928

 
Varsayılan

Çocukluğum - Maksim Gorki
Old 12-08-2009, 12:10   #255
Viyola

 
Varsayılan

Kitap alırken tercih konusunda bu forumdan çok faydalandığımı itiraf ediyorum.En son Elif Şafak-Aşk' ı okudum.Eleştiriler bir yana ben "Aşk"ı çok sevdim.
Halihazırda elimdeki kitap Trevanian-Şibumi.
Old 17-08-2009, 00:55   #256
Av.Duygu Işık Behrem

 
Varsayılan

Son olarak Orhan Pamuk'un Masumiyet Müzesi'ni okudum.

İşin aslı ben Orhan Pamuk okuyamayan insanlar arasındayım (hala kendimi bu kategoride görüyorum). Sanıyorum bunun nedeni; annemin kitaplığının raflarında gördüğüm ve o zaman ilgimi çeken ismi ile Orhan Pamuk'un "Kara Kitap"ına elimi ilk uzattığımda yaşımın çok küçük olması(Orta 1'deydim galiba) ve kitabın yaşıma fazla büyük gelmesi idi. Bunu şöyle de açıklayabilirim: Orhan Pamuk'u 12-13 yaşlarında bir çocuğun okumaya çalışması, giyindiğinde üzerine büyük gelen bir elbise ile dışarı çıkmak için ısrar etmesi gibiydi. Eh ben de bu yüzden fazla ısrarcı olmadım Bu deneyim nedeni ile Orhan Pamuk da hafızamda bunca zaman o kitabının okuyabildiğim ilk bir kaç sayfası ile yer etti. Ben de kendisinden sürekli kaçtım. Fakat bu sefer inat ettim, bir kez de olsa Orhan Pamuk romanı okuyacağım dedim.

Masumiyet Müzesi'nde eşyalar/"şey"ler ile aşk bütünleştiriliyor. Bir adamın fazlaca tutkulu aşkını içiniz burkularak ve bir yandan da gülümseyerek izliyorsunuz. İzliyorsunuz diyorum çünkü Orhan Pamuk kişileri, eşyaları ve olayları anlatırken ayrıntılara yer vererek görüntüyü de yaratıyor. Kitabın baş karakterleri "Kemal" , "Füsun" ve eşyalar Ancak "Füsun" öyle bir aşkla anlatılmış ki bu kadının ne kadar güzel olabileceğini hayalimde canlandırmaya çalıştığımda bir yere varamadım. Kafamda kendi "Füsun"umu çizmeye çalışırken "hayal edilemeyecek kadar büyülü bir güzellik olsa gerek" diyerek vazgeçtim. Ama işte kitapta anlatılan aşkın en büyük izlerinden biri de buradaydı sanıyorum; "Kemal"in aşkı o kadar uç boyutlarda ki yeryüzünde var olmayacak bir güzellikten bahsediyor adeta... ("En güzel sevgili hayaldekidir" derler zaten) O kadar ki Füsun'un içtiği sigaranın izmaritinin bile mis kokulu bir çiçek dalı olduğunu düşünebiliyorsunuz!

Ben özellikle kitabın sonunda müzeler ve koleksiyoncularla ilgili anlatılanlardan hoşlandım. Çok kısa bir bölüm olsa da insan gidip müze gezmek istiyor. Kitaptan etkilendiğimi söyleyemem ama okunabilecek bir kitap. Emeğe saygı duyuyorum.
Old 17-08-2009, 01:11   #257
Av.Duygu Işık Behrem

 
Varsayılan

Bir de bir süre önce buraya Mary Doria Russell'ın Serçe kitabını okumaya başladığımı yazdığımı fakat sonra kitapla ilgili yorum yapmamış olduğumu fark ettim. Kitaba haksızlık etmemek adına bir kaç şey aktarmak istedim. Serçe beni oldukça sarsan, harika bir romandı.

Kitabın arka kapağındaki yazıyı alıntılıyorum;
"Serçe, bol ödüllü bir yapıt: İlk yayımlandığı 1996’da Entertainment Weekly dergisi tarafından yılın en iyi on kitabından biri seçildi. 1997’de İngiliz Bilimkurgu Yazarları Kurumu tarafından En İyi Roman ödülüne layık görüldü. Sırasıyla James Tiptree Jr., Arthur Clarke ve John W. Campbell edebiyat ödüllerini de topladı. İyi bilimkurgunun iyi edebiyat olduğunun ve bilimkurgunun yalnızca özel tutkunları tarafından değil, bütün edebiyat okurlarınca severek okunabileceğinin en yakın tarihli kanıtı...

Her şey uzaydan gelen düzensiz sinyalleri tarayan Arechibo radyo vericisindeki görevlinin şarkıyı fark etmesiyle başladı. Şarkı Rakhat adı verilen bir gezegenden geliyordu ve tek kelimeyle olağanüstüydü. Aralarında üç cizvitin bulunduğu sekiz kişilik mürettebattan oluşan Rakhat misyonunun yola koyulması fazla zaman almadı.

Cizvit bilim adamları dinleri yaymayı değil, öğrenmeye gidiyorlardı. Tanrının başka çocuklarını tanımak ve sevmek için gidiyorlardı. Cizvitleri keşfedilen yerlerin en uzak sınırlarına götüren hep o aynı nedenle hareket etmişlerdi: AD majorem Dei gloriam, Tanrının şanını yükseltmek için...

Zarar vermek gibi bir niyetleri yoktu, ta ki..."
Old 23-08-2009, 22:24   #259
av.özlem42

 
Varsayılan

jean christophe grange-kızıl nehirler
Biz efendiler, biz köleleriz.

Biz her yerdeyiz, hem de hiçbir yerde.

Biz karar verenleriz.

Kızıl nehirlerin hâkimiyiz.

Kalbinize güvenmiyorsanız ya da ocakta yemeğiniz varsa, bu kitabı okumaya başlamayın.

Grangé'nin sınır tanımayan hayal gücü, sürekli artan gerilim, etkileyici karakterler, birbirinden korkunç cinayetler; hepsi daha ilk satırlardan itibaren size hükmedecek...

'Kızıl Nehirler' sadece Fransa'da 450.000 sattı ve 20 dile çevrildi.

Soluk kesen bir tempo. İnsanı hemen saran bir hikâye.

Çok gerçekçi şiddet sahneleri. İki sıradışı insanın çevresinde gelişen olaylar: biri enerji dolu, tecrübeli bir polis, diğeri sokaklardan gelme Mağripli bir çaylak....
Old 24-08-2009, 00:07   #260
yildirim_66

 
Varsayılan

Babilde Ölüm İstanbulda Aşk

İskender Pala'nın muhteşem denecek bir eseri.Bir kitabın başından geçen olayları kitabın kendi gözüyle anlatıyor ve o kitabın sessiz çığlıklarını sadece biz okuyucular duyabiliyoruz.Aynı zamanda Fuzuli,Baki,Nedim,Nebi,Nef'i gibi şairleri de tanıma fırsatı buluyoruz.

Ayrıca Yine İskender Pala'nın Katre-i Matem'ini de çok önerdiler onu da okumayı düşünüyorum.

Saygılar...
Old 28-08-2009, 23:38   #262
Yiğit006

 
Varsayılan

ahmet ümit - beyoğlu rapsodisi. bir arkadaşın tavsiyesiyle okudum ve hayran kaldım. sürpriz sonu çok etkileyici olmuş.
Old 30-08-2009, 14:27   #263
üye25928

 
Varsayılan

Diriliş - Lev Tolstoy
Old 30-08-2009, 19:45   #264
dilay

 
Varsayılan

taş meclisi....jean Christophe Grange....gerilim sevenler ve parapsikoloji ile ilgilenler..çok güzel bir kitap
Old 31-08-2009, 17:00   #265
üye18721

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Academic
Elif Şafak..Aşk
Okumayı düşünüyorum; şöyle bir göz gezdirdim,ikilem de kaldım.
Old 31-08-2009, 17:01   #266
Atahun

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Future
Okumayı düşünüyorum; şöyle bir göz gezdirdim,ikilem de kaldım.

Okuyun, pişman olmazsınız. Ama pembe kapaklıyı okuyun.
Old 31-08-2009, 17:02   #267
üye18721

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Atahun
Okuyun, pişman olmazsınız. Ama pembe kapaklıyı okuyun.
Pembe kapaklısı nasıl oluyor?
Barbara Cartland versiyonu mu?
Old 31-08-2009, 17:06   #268
Atahun

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Future
Pembe kapaklısı nasıl oluyor?
Barbara Cartland versiyonu mu?

Erkekler pembe kapaklısını okumuyorlar diye, Elif Şafak erkekler için bir de siyah kapaklı bastırmış. Bir arkadaşımın yalancısıyım. Bana öyle dedi.
Old 31-08-2009, 17:11   #269
üye18721

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Atahun
Erkekler pembe kapaklısını okumuyorlar diye, Elif Şafak erkekler için bir de siyah kapaklı bastırmış. Bir arkadaşımın yalancısıyım. Bana öyle dedi.
Düşünmeliydim; erkeklerin elinde pembe kapaklı bir aşk kitabı!
Yandı gülüm keten helva! Pardon çizilen karizma..
Anlayamadığım bir şey; Erkekler pembe,kırmızı giyiyor da,-ben de oğluma en çok kırmızı t-shirtler alıyorum.-yadırganmıyor.Pembe kapaklı kitap taşıyınca mı abes kaçıyor..

Not: Yine konu dışına taşmışık..
Old 31-08-2009, 17:14   #270
kordelya

 
Varsayılan

En son Stephene Meyer'in Göçebe adlı kitabını okudum farklı bir bakış açısı var zaten alacakaranalık serisi muhteşemdi Göçebe'de fena değil hayal dünyasını zorluyor dinlenmek için tavsiye ederim
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 3 (0 Site Üyesi ve 3 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Kitap Keyfi:)) Av.Habibe YILMAZ KAYAR Kitap 45 18-08-2010 08:17
kitap arıyorum, (çek ve bono ile ilgili) üye14072 Meslektaşların Soruları 1 01-03-2007 23:49
3 yıl 'kitap okumaya' mahkum edildi Y£LİZ Hukuk Haberleri 8 25-01-2007 11:21
E-kitap Kavaz Teknoloji ve Bilgisayar 5 25-11-2006 20:23
Bir Kitap Av.Mehmet Saim Dikici Site Lokali 0 20-05-2002 10:49


THS Sunucusu bu sayfayı 0,08949089 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.