Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Site Lokali Edebiyat, Müzik, Spor, Sinema, Bilgisayar.. Site üyelerimizin hukukla ilgisiz konularda sohbetleri için. [Siyaset ve din bu sitede konu dışıdır!]

Şiir Keyfi:))

Yanıt
Konu Notu: 8 oy, 4,63 ortalama. Değerlendirme: Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 11-04-2005, 00:10   #91
Merhaba

 
Varsayılan

……özlüyorum


bereketsiz topraklar gibiyim kupkuru ve bomboş
bazıları kandılar
nice emeklerle bilmeksizin
narin ellerinin parmaklarıyla tırmıklayıp incitmeden
sürüm sürüm tohumlar ektiler
ve umutla beklediler
boşu boşuna
yeşertemedim

yeni mevsimler beklendi bıkmadan
yine yine yine
ve tükendi umutlar
iki sözcük kadar derinden
çıkan sert kayalarda parçalandı elleri
duyulmadılar ve çaresiz
kazdıkları tarümar olmuş toprağıma
ellerinden acıyla akan kanla
aşklarını gömdüler

bereketsiz topraklar gibiyim
susuz ağaçsız kurak
ki duymayan ruhsuz ve gölgesiz
ve yılgın ve yorgun
tek işe yararlığım
yüreğime kazınmış hüzün yazılı taşlarla
aşklara mezar oluyor
bereketsiz toprağım

…………………….

bir kadın sesinde yankılanıyor şimdi
her şeyin boşluğu
karanlığı delerek kurşunlar gibi
tizleşen ateşler geliyor bilinmeyenden
türkülerle vuruyor öldüresiye
tek dileğim sevdiğimden tek kayra
ve yalvarıyorum ne olur
vur beni binlerce kez vur
seni özlüyorum
seni özlüyorum Sümeyra

ne önemi var
kim yazacak taşımı
ve nasıl

ölümü özlüyorum



merhaba
Old 23-04-2005, 21:41   #92
ŞEN ÇELİK

 
Varsayılan PAY

Ben pırıl pırıl bir gemiydim eskiden.

....

Şimdi,şu akşam saatinde
Dönüyorum görmüş,geçirmiş,atlatmış,
Gözlerin doymayan sahilinde.

Özdemir Asaf
Old 23-04-2005, 21:49   #93
ŞEN ÇELİK

 
Varsayılan ÖZLEM

Bir gece,
.....

Seni yitiriyorum
Çok karanlık bir anda...
Birden uyanıyorum,
Bakıyorum aydınlık;
Uyuyorsun yanımda..
Güzelce.

Özdemir Asaf
Old 29-04-2005, 19:09   #94
Merhaba

 
Varsayılan

gemiler

efsaneler yaratan büyük insanlık
hangi sözcüklerle nasıl anlatılır
hangi sözcüklere kulluğun
karanlık mahzenlerine
aç kemirgenler doluşmuş
kaç gemi tornistan ediyor
hiç durmaksızın
içindeki çalkantılı
bulanık sularda

kim bilir ne zaman
hangisindesin
ve kim bilir neresindesin
şimdi zamanın

dışarıda güneş
ve tıpatıp aynalar
gece yıldızlar
ve yanılmış gülümseyen ay
ve bahar yağmurlarında
ıslık çalıyorlar sanırsın
meyveye gebe dallarda
niçinsiz çiçekler ağlar

onun için güzeldir
hanımlar beyler
bütün aynalarda
gemileri gizli
o masum görünen yüzler

oysa sözlerin ve şiirlerin
çöplüğü olmuş güneş
yerlerde sürünüyor
çamura bulaşmış yıldızlar
o tıpatıp aynalarda ıslanarak kirlenmiş
pişmanlıkta bahar yağmuru
utanç duymasından mıdır neden
bir mevsim açıp sonra solması
ve kuruması bütün çiçeklerin
iğreti yüzlerin beğenisinden

işte bu yüzdendir
bazı insanların hiç bitmeyen kederi
ve işte bu yüzden
eskiyip yıkılmış
taştan köprülere benzer
gemilerini çoktan yakmış
ya da hiç olmayan
bazı insanların kaderi

“şarap yaşlılıkta içilir”
diyorsun sevgili Anday
o zaman mı anlaşılır
Nietzsche gibi deliler
ve o zaman mı yanacak acaba
şarapla gemiler…


merhaba
Old 16-05-2005, 09:41   #95
Merhaba

 
Varsayılan

hoşçakal İstanbul…


haydi çocuklarım toplanın artık
zamanı geldi siz de biliyorsunuz
sımsıkı sarılın birbirinize şimdi
usul usul gitme vaktidir.

siz anımsıyor musunuz kaç yüz yıl geçti
ben o zamanlar önümde bitmez gibi görünen yollarda
ve köhne bir otobüsün cam kenarında
ilk kez giriyorken bu şehrin o devasa çarkına
siz yine aynı çocuklardınız
yine sarılmıştık birbirimize ama korkuyla
bir de o zamanlar umut ve düş de vardı aramızda şimdi olmayan
bir de gençliğim
yine de ne kadar küçük hissetmiştik kendimizi
ne kadar kalabalık ve ne kadar yalnız
ve hiç farkında değildik değil mi
işte o zaman yazılmaya başlanan
ve nasıl biteceğini hiç bilmediğimiz
o İstanbul masalımızın

nasıl yazıldığının ne önemi var
ve ne önemi var nasıl bittiğinin
ne var ellerinizde çocuklar
ne önemi var ellerinizdeki hiçliğin
her şey değişti her şey değişiyor
her şey yitiriyor aslını ve tükeniyor çarkları arasında
kendi ruhunu bile öğüten bu şehrin

teselliye ihtiyacımız yok çocuklar
biz de yitirdik
umut ve düş ayrıldı aramızdan
bir de gençliğim
kaçınılmaz olandı bu siz üzülmeyin
özüydük yaşamın bilinmese ne çıkar
biz biliyoruz geriye işte o öz
geriye yine yalnız biz kaldık

hey sen duygum sen kalbimin tarümar bahçesinde hüsran çiçeğim
biliyorum onulmaz yaralardasın
umut vaad etmiyorum sana yarınlar için
sen de biliyorsun hep öyle kalacaksın

ya sen şevkat ve sevgi çocuğum
ne güzelsin biliyor musun
bazen bir çiçek oldun verdin kendini
bazen şarkılarda ağlayan nağmeler
eller oldun bazen gözyaşına dokunan
ve ısıtmak için en ıssızını senden yoksun yüreklerin
ve düşünmeksizin kendini hangi ateşlere attığını
sen yandın ben yandım sen yandın

sen orada mısın serseri beceriksizim
seni öyle sandılar
ve adını ben değil onlar koydular
üzülme çocuğum gül dikenim
gül dikenim benim, beceriksiz serserim
gülün adına şiirler yazıldı
ve sen varsın diye
güller yargılanıp yakıldı

haydi çocuklar güllerim benim toplanın artık
yitirdiklerimiz o son masalda kaldı
önce bir dileğim var sizden beni dinleyin
bir kez olsun bencilliği deneyin
biliyorum çoktan bağışladınız giden tüm sevgileri
şimdi ilk kez bağışlayıp beni ve birbirinizi
ve kırık ellerinizle ıslak buğulu gözlerinize dokunup
usulca… usulca gülümseyin

ve sonra ve hemen ve şimdi
toplayın götürmek istediğiniz tüm anıları
en acısını da alın acının
özenle sarın birlikte ve sımsıkı sarılın
yeni bir yaşama diyemiyorum size
ve siz de biliyorsunuz yolumuz hangi bilinmeyene
yolculuk zamanı geldi toplanın
usul usul gitme vaktidir

utanç değildir göz yaşı
ve yarası saklı kanayan kırmızı gül
yitik sevgilerden kalanlarla sarılın birbirinize
ve istiyorsanız doyasıya ağlayın
ve yaşamın derin izleriyle yıpranmış
yorgun ellerinizi sallayıp yavaşça
ve hep bir ağızdan usul usul
"hoşçakal sen ey ...
ve hoşçakal kayıp İstanbul"


merhaba
Old 26-05-2005, 23:59   #96
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan OLMAYANIN YARARI

OLMAYANIN YARARI

tekerleğin göbeğini
otuz çubuk bölüşür
ortasındaki deliktir
onu yararlı kılan

bir testi yaparsın
çamurdan
içindeki boşluktur
onu yararlı kılan

pencereler kapılar
oyarsın odaya
oyuklardır
onu yararlı kılan

olandan k^ar gelir
olmayandan yarar

Lao Tsu
Old 27-05-2005, 19:59   #97
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

TAO

tao bir boş kaptır
kullanırsın ama dolmaz
sayısız olanın
erişilmez kaynağıdır o

keskinliği törpüle
bakışları yumuşat
çöz düğümü
toza toprağa bat

derinlerde saklıdır
ama hep var olandır o
nereden geldiği
anlaşılamaz

Lao Tsu
Old 06-06-2005, 10:58   #98
Merhaba

 
Varsayılan

kutlu olsun bir dost


hey sen elli yılın koca bir dostu
sen hey elli yılın küçük çocuğu
ege iklimlerinde renklerle yoğrulmuş hamur
meltem esintisinde uçurtma olmuş yürek
kah denizlere savrulmuş süzülüp acıdan
kah yaban kekik kokularında kırmış kanatlarını dağların
say ki beşinde ellisinde bir dost
say ki ellisinde beşinde bir çocuk


bilirim hayındır İzmir can yakar
hayındır aşklara belki elli kez
sokakları kız kokar diyor şair İzmir`in
kızları deniz öyle mi bir dost
ne kokar dağları yağmurları ne kokar
alıp başını gidesi gelir insanın gözleri kapalı uçası
ha beşinde ellisinde bir dost
ha ellisinde beşinde bir çocuk

uzağında olsam da o şehrin
çocuk düşlerimdedir kucakladığım
ve içinde bir dost ve içinde İzmir
bir dolu sevinç kasesidir yudumladığım

doğum günün kutlu olsun bir dost
doğum günün kutlu olsun
ve en güzel günlerle ve sevinçlerle
mutlu olsun bir dost
mutlu olsun…


merhaba
Old 07-06-2005, 16:01   #99
Armağan Konyalı

 
Varsayılan

Merhaba şair !!!
İzmir bir şiir
Şiiri seven
İzmir’i sever
Hele bir de şairse,
İzmir O’na şiardır
İzmir sevene kucak açar,
Açar da çağırır :

Kurabiye vermek için
Sokakta oynayan çocuğuna seslenen anne :
Şefkatli

Bir çınar gölgelik için
Karşı kıyıdan seslenen Nazım Hikmet :
hasretli

Bodrum’a can veren
İzmir’e/de ölen Halikarnas Balıkçısı gibi
"Merhaba"

İzmir bir şiir
Seni çağırır
Gel de kucakla

Bir Dost
Old 12-06-2005, 23:12   #100
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

Bir dünya malı elinden gittiyse,

Üzülme buna,hiçtir o;

Ve bir dünya malı geçtiyse eline

Sevinme buna,hiçtir o.

Önünden geçer acılar ve zevkler

Geç dünyanın önünden,hiçtir 0


Anwari Soheili
Old 13-06-2005, 22:27   #101
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

Bir altın ortanın dostu olan herkes,

Uzak tutar kendini hem köhneliğinden barakanın

Hem de akıllıysa eğer

Kıskanılası parıltısından sarayın.

Tepedeki ladin,rüzgarin en sertiyle devrilir

Dağın zirvesi karşılaşır yıldırımla ilk önce

Yüksek kuleler çöktüklerinde neden olurlar en büyük yıkıma


Goethe
Old 13-06-2005, 22:37   #102
Merhaba

 
Varsayılan

Uzak bir yerden yazıyorum size…

Burada diyor, yalnız ayda bir görüyoruz güneşi, o da pek kısa bir süre için. Gözlerini ovuşturuyorsun günlerce önceden. Ama boşuna. Değişmiyor hava. Saati gelmeden görünmüyor güneş.

Sonra yapacak sürüyle iş var aydınlık kaldıkça, öyle ki, birbirimize bakacak zaman bulamıyoruz bu yüzden. Tatsız olan, geceleri çalışmak gerektiğinde, ki gerekiyor, durmandan cücelerin doğması.

Kırlarda yürürken, diyor, çoğu zaman koca yığınlarla karşılaşıyoruz. Dağ bunlar ve er geç bükmen gerekiyor dizlerini. Direnmek boş, canını acıtarak bile ilerleyemezsin. Sizi üzmek için söylemiyorum bunları. Başka şeyler söyleyebilirim gerçekten üzmek istesem.


Tan kül rengi burada, diyor yeniden. Her zaman böyle değilmiş. Kimi suçlamalı, bilemiyoruz.
Geceleri uzun uzun bağırıyor sığırlar, sonra kavalsı bir sesle susuyorlar. İnsanlar iyi yürekli, ama neye yarar?

Okaliptüslerin kokusu sarıyor her yanımızı : İyilik, sessizlik, ama her şeye karşı koruyamaz bu bizi, yoksa sizce, bu bizi gerçekten her şeye karşı koruyabilir mi?


Bir sözüm daha var, bir soru daha doğrusu:
Sizin ülkenizde de sular akıyor mu? (aklıma gelmiyor söyleyip, söylemediğiniz.) Hem nasıl titretiyor insanı, gerçekten suysa. Seviyor muyum suyu? Bilmem. Öyle yalnızlık duyuyorum ki içinde, soğuksa. Ilıksa bambaşka bir şey. Öyleyse? Ne denebilir? Sizler ne diyorsunuz, söyleyin bana, açıkça konuştuğunuzda, hiçbir şey gizlemeden.


Ta bir ucundan yazıyorum size dünyanın. Bunu bilesiniz istiyorum. Ağaçlar titreşiyor çoğu zaman. Yapraklarını topluyoruz. Sayılmayacak kadar çok damarları. Ama neye yarar? Artık hiçbir şey yok ağaçla aralarında. Şaşkın dağılıyoruz.

Yaşamak sürüp gidemez mi yeryüzünde yeller olmadan? Yoksa her şeyin titremesi mi gerek, durmadan, durmadan?
Yerin altından kımıldanışlar da oluyor sonra, sizden itiraflar sökmek isteyen asık yüzlü kişiler gibi, dalga dalga öfke çıkıyor önünüze, evin içine.

Hiç bir şey görmüyor insan, görülmesi önemli olmayanın dışında. Hiç bir şey, yine de titriyoruz neden?


Henri Michaux
Old 14-06-2005, 19:33   #103
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

Halk ve hizmetçi ve ermiş kişi,

Her zaman teslim ederler ki,

Yeryüzü çocuklarının en yüce mutluluğu

Sadece insanın kendi kişiliği



Goethe
Old 14-06-2005, 20:01   #104
Merhaba

 
Varsayılan

sana…

kuş cıvıltısı yürek sevincim,
yaprak yaprak, çiçek çiçek dökülüşüm sanadır.
mavi özlem dalgaları benlik kıyılarımda,
kanat kanat, çığlık çığlık, çırpınışım sanadır.

ıslak parıltılarında gözlerinin, zamanları unutmuş,
düşlerimde tutkunluğum sanadır.
dingin sulardaki erguvan akislerinde,
kurşun kurşun sevgilerde vuruluşum sanadır.

duymadığım zamanlarda gizem rengi sesini,
tenin kokan bir sahrada susuzluğum sanadır.
isimsiz dağlarda, kuytusunda gecenin,
şarkılarım, türkülerim sanadır.

sabahsız akşamların katran gecelerinde,
parçalanan yalnızlığım sanadır,
koparıp gök ağacından bir sevgi yıldızını,
güzel yüzlü aşkım diye, sarılışım sanadır.

içerken şarabı, odamda çırpınan zamana inat,
ılık ürpertilerle sarhoş, yanmam sanadır.
düşler kurarken hüznün ipek kirpiklerinde,
hırçınlaşan yaban ağrım sanadır.

siyah gözlerinde, bir hulyada saatleri tüketip,
şiir yüklü duygularda sessiz kalmam sanadır.
sırma saçlarında okşarken bütün güzelliğini,
içimdeki bin çocuğun tüm sevgisi sanadır.

ben beni bulalı sendeki bende,
yıldız yıldız,ışık ışık, dökülüşüm sanadır.
tüketince aşka dair tüm sözcükleri,
haykırışım, suskunluğum sanadır....

merhaba
Old 14-06-2005, 23:03   #105
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

Kolay şey değildir mutluluk,

kendimizde bulmak çok zor,

başka yerde bulmak imkansızdır.



Chamfort
Old 15-06-2005, 23:19   #106
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

Yaptığın işin arasında,sürekli oku ve danış bilgelere

Yaşamını ılımlı geçirmek için ne yapman gerektiğini;

Yönlendirmesin ve ezmesin diye seni,ne doymak
bilmez hırs

Ne de yararsız şeylere duyduğun merak ve umut



Horatius
Old 18-06-2005, 22:53   #107
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

Sözün vardı buluşacaktık
bu fırtınalı gecede arkadaşım

yaşlar dökülür gökten yeryüzüne
uyku girermi insanın gözüne
açmışım da kapıyı
dışarlara dalmışım

gözgözü görmüyor geceleyin
belli değil nereden geleceğin
hangi ırmak boyundan
hangi orman yolundan
hangi karanlığın koynundan
diye bakakalmışım
buluşacaktık bu gece arkadaşım


Rabindranath Tagor
Old 23-06-2005, 21:52   #108
Merhaba

 
Varsayılan

uyku arası yaşam


ne kadar kısaldı günler ve geceler
ne kadar azaldı

kamçılanıp dört nala koşan atlara benziyor soluk soluğa
döngüsü dört mevsimin ve ayların
ve kayarak yok olan yıldızlar gibi akan yılların

ve boyun eğdiğimiz maskeli süvari
sırtımızda tüm ağırlığıyla hiç durmaksızın
kamçılayıp koşturuyor bizi çığlık çığlığa
yorgun ve yaralı
ve nalları kopmuş ve ayakları kanayan
atlar gibi tükenen tükenen zamanın ardından

ve düşler yıldızlar kadar uzak olsa da halâ
bir zamanlar ufku bile seçilmeyen o meçhûl kıyılar şimdi
bir adım ötede sanki
eller uzansa tutacak
ve tükeniş kadar yakın

bilinç özgürlüğe aşık
duygu yaşama tutsak
duygu özgürlük istiyor
bilinç yaşamın kölesi
ve benlerle savaşını seyrediyor onların
benlerin en büyüğü hükmeden efendi
yılların akışında gizlenmiş mağrur ve sinsi
ve korkak ve zavallı ve hiçliğe tutsak

ne kadar küçüldü dünya
öğütür gibi yaşamı
hızlı trenler raylarda
ve daralmış zamanlar gibi
daracık sokaklarda sıkışmış
ve daralmış içimizle nefessiz
tıklım tıklım bir kaosta koşmaca

uçaklar ses üstü uçuyor
uzayı fethedecek
ve bir kuzuyla tanışmamış
ve bahar sabahları yeşillik üstündeki çığa yabancı
multimedya çocuklarımızın olacak
hızlanan döngü ve çıldırtan kaosta
umut vaad ettiğimiz gelecek

ve dijital saatler sayıyor zamanını
parça parça un ufak
ve robot ve yalnız
iki uyku arasında sıkışmış
sayısal yaşamlarımızın

sırtımızı güneşe dönüp yürüdüğümüzde
rehberimiz olur önümüzde gölgemiz gözleri olmayan
korkularımızı gizler ışıktan kimse görmesin diye
ve çıplaklığımızı
güvende hissettirir kendimizi böylece
ve iyi gelir bize
böyle yaşamak

oysa hiç fark etmediğimiz bir gölge
ve adını yok saydığımız
son hamleyi o yapacak
ve dijitaller sonsuza dek duracak
ve kim biliyor söyler misiniz
geriye ne kalacak
o “zaman”

-tekerrürden ibaret olduğu söylenen tarih
hiç değişmeden çünkü hep böyle yazıldı-

ne kadar kısaldı günler ve geceler
ve ne kadar azaldı

değil sevmeye şimdi
konuşmaya zaman yok…



merhaba
Old 26-06-2005, 17:48   #109
Merhaba

 
Varsayılan

ateşböcekleri

hayallerim,
canlı ışık lekecikleri,
karanlıkta göz kırpıştıran
ateş böcekleridir.

o dikkati çekmeyen
sesleri, yol kıyısı hercailerinin
mırıldanır bu gelişi güzel çizgilerde.

zihnin uykulu karanlık mağaraları içinde, rüyalar,
günün kervanından dökülen parçalarla,
yuvalarını yaparlar.

bahar, geleceğin meyveleri için değil
fakat bir anın kaprisi için
çiçeklerin petallerini saçar.

neş'e kımıltısız yerin zincirinden kurtulmuş
sayısız yapraklara doğru
koşar ve dans eder
bir gün için havada.

hiç bir önem taşımayan kelimelerim
zamanın dalgaları üstünde hafifçe dans edebilirler,
mana ile ağırlaştıkları zaman dibe çökerler.

zihnin derinliklerinde güveler
ince kanatlarını büyütürler;
ve veda ederek uçuşurlar,
gün batımı göğünde.

kelebek ayları değil, fakat an'ları sayar
ve yeter zamana sahiptir.

benim düşüncelerim, kıvılcımlar gibi, kanatlanmış
sürprizler üzerinde giderler,
tek bir gülüş taşıyarak.
ağaç sevgi ile bakar kendi güzel gölgesine
buna rağmen onu hiçbir vakit kucaklayamaz.

izin ver, güneş ışığı gibi, aşkım seni sarsın
ve yine de aydınlık özgürlüğü versin sana.

renklendirilmiş kabarcıklardır günler,
dipsiz gecenin yüzüne çıkan.

hatırlamanı istemek için armağanlarım çok küçüktür;
ve bunun için
onları sen hatırlamalısın.

çıkart, at ismimi armağandan;
bir yük olacaksa,
ancak şarkım kalsın.

nisan, bir çocuk gibi,
çiçeklerle tozlar üzerine hiyeroglifler yazıyor.
onları siliyor ve unutuyor.

hatıra, rahibe, hali öldürüyor,
ve onun kalbini ölü geçmişin türbesine sunuyor.

mabedin kasvetli heybetinden
çocuklar tozda oynamak için dışarı koşuyorlar,
tanrı onların oyununu seyre dalıyor,
ve rahibi unutuyor.

zihnim, düşüncelerinin akışında
birdenbire yanan bir ışık gibi çalışmaya başlar,
asla tekrarlanmayan akıcı notasıyla bir küçük ırmak gibi.

dağda, sessizlik kendi yüksekliğini bulmak için
kabarmaktadır,
gölde, hareket kendi derinliğini tahayyül etmek için
hareketsizleşir.

veda eden gecenin
sabahın kapalı gözlerine kondurduğu öpücük
şafak yıldızında parlıyor.

ey bakire, senin güzelliğin bir meyve gibidir,
henüz olgunlaşmamış ve açılmamış bir sırla dopdolu.

onun anısını yitiren acı
kuş seslerinden uzak,
fakat yalnız ağustos böceğinin ıslığının duyulduğu sessiz karanlık saatler gibidir.

gerilik onun öldüren bir pençe ile gerçeği elinde güvenle
tutmaya çalışır
zayıf bir lambayı canlandırmayı arzulayarak uzun gece
bütün yıldızlarını ışıklandırır.

her ne kadar O
dünyayı
-gelini-
kollarında tutuyorsa da,
gök,
sonsuzluğa kadar
uzaktadır.

tanrı, dostlar arar ve sevgi diler,
şeytan, eserler arar ve itaat ister.

toprak hizmetine karşılık
ağacı kendisine bağlar,
gök ise hiçbir şey istemez
ve onu özgür kılar.

çocuk, tarihin tozu ile aydınlanmış
yaşı bilinmeyen zamanın gizliliği içersinde
edebi olarak oturmaktadır.

uzakta olan O, sabahleyin bana geldi,
ışık tarafından alınıp götürüldüğünde daha da yakınlaştı.

beyaz ve pembe zakkumlar buluştular
ve, ayrı lehçelerde neş'e ile eğlendiler.

sessizlik
kendi kirlerini
süpürüp yürüyünce
fırtına olur.


Rabindranath Tagore







ATEŞBÖCEĞİ

"Yıldızlar ateşböceği sanılmaktan korkmazlar"

"Düşünüyorum da, sanırım en büyük korkumuz olduğumuz gibi görünmek.

Yumuşacık kalbimizin fark edilmesi, naif yönlerimizin keşfedilmesi, cesaretsizliğimizin anlaşılması, korkularımızın paylaşılması sanki zarar göreceğimizin en büyük işareti.

Kabuklarımızın altında kendimizi saklamakta ne kadar da ustayız.

Ve ne kadar güçlü korunuyoruz kalkanlarımızın ardında.

Hissedilmeden, el değmeden, sevgimizi göstermeden. İstiridyeler, deniz minareleri, midyeler, kirpiler ve kaplumbağalar gibi.

Sahi koruyor mu bizi bu çatlamamış sert kabuk?

Kimse incitemiyor mu duygularımızı, inançlarımızı, benliğimizi?

Yoksa zarar mı veriyor bu ürkeklik, bu kabuk bize?

Hissettiklerimizi gölgeliyor, yansıtmıyor mu gerçek kimliğimizi?

Duygularımızı bastırıyor, el ele tutuşmamızı engelliyor mu?

Eğer bir yıldız gibi ışıl ışılsam ve bir yıldız kadar parlak…, Ne çıkar ateşböcegi sansalar beni?

Belki en hoyrat yürek bile ateşböceğinin o uçucu, masum, sevimli çocuksuluğuna el kaldırmaya kıyamaz?

Güçlü kapıların arkasına kilitlemesem kendimi, korkaklığımı, sevgi isteğimi, en insani yönlerimi kayıtsızca sunabilsem, bu sert kabuğun ağırlığından kurtulup bir kuş gibi uçacağım özgürce.

Anlaşılacağım ve bir ayna gibi yansıyacağım karşımdakine.

O da çözülecek belki.

Samimi ve güvenliksiz, silahsız biriyle göz göze gelince.

Oysa bir görebilsek bunu. Kalmadı böyle insanlar demesek.

Güven duygusuna bu kadar muhtaç olmasak.

Kırılmaktan korkmasak.

İncinsek, yaralansak.

Ne olur bir darbe daha alsak.

Yeniden açsak kendimizi, atabilsek o kabuğu.

Denesek.

Risk alsak.

Yanılsak.

Fark etmez.

Tekrar, tekrar bıkmadan denesek.

Ve kucaklaşsak yeniden.

Tıpkı eskisi gibi.

Ne olduğunu anlayamadığımız o onbeş yıldan öncesi gibi.

O zaman fark edeceğiz. Ne kadar özlediğimizi birbirimizi. Neler biriktirdiğimizi, kaybolan değerlerimizi ne kadar özlediğimizi.

Beraber geldik beraber gidiyoruz oysa.

Vakit az, paylaşmak, sarılmak için.

Yaşadığımız coğrafya zor, şartları ağır.

Yüreği daha fazla küstürmemek lazım.

Sırtımızıda ağır küfeler, her gün katlanan. Ve koşullar, bir türlü düzelmeyen.

Sevgiye çok ihtiyacımız var. Ufukta kara bir kış görünüyor. Ancak birbirimize sokulursak atlatırız o günleri.

Kırın o sert, o ağır kabuklarınızı.

Kurtulun bu yükten. Korumuyor o kabuklar, aksine zarar veriyor bize. Yalnızlığa mahkum ediyor bizleri.

Hem hepimiz bir yıldızız. Ne çıkar ateşböceği sansalar bizi".


Rabindranath Tagore
Old 27-06-2005, 23:23   #110
Merhaba

 
Varsayılan

seni…yalnız seni...


seni, yalnız seni der yüreğim,

yalnız seni - yalnız seni - yalnız seni.

günümde gecemde nice tutkularım,

seni der, yalnız seni - yalnız seni - yalnız seni.

bir ışık dileği şavklanır karanlıklarda,

derininden derininden seslenir bilincin,

seni der, yalnız seni - yalnız seni.

nasıl çarparsa var gücüyle karayel,

durgunluğa suskunluğa son diye,

öyle çarpar aşkına başkaldırışım,

öyle çarpar, öyle ses verir acılı:

yalnız seni der, yalnız seni - yalnız seni

yalnız...


Rabindranath Tagore
Old 16-07-2005, 22:18   #111
Merhaba

 
Varsayılan

ışık

bazen kaçınılmaz bir sürüklenişle
bir yılgınlık doldurur içini insanın
önce umuda karanlık çöker usul usul
ve sonra siyahta kaybolursun
bir fırtına sürükler sevinçlerini
seyircisi olursun kımıltısız ve donuk
bin parçaya böler ve uçuruma savurur
içinin tüm çocuklarını ve yok eder teker teker

her duyu yabancıdır artık kendine
istesen de tanıyamazsın
aynı şeyler değildir gözlerinin gördüğü
her yerde yokluk ve aşkı unutan
anlamlar ve renkler anlamsız aynalardır
yüzüne çarpan ve kırılan kalpler gibi kırılan
ve insafsız gider kulaktan süzülen müzik
öncesi değildir artık ritmi ve notası
gider ve ruhunu kanatan zehirli
yüzlerce ok olur ve sesizce ağlatan

dağlardan heyelanlar gibi toz duman
üstüne dökülen kayalardır o zaman sözcükler
altında ezildiğin nefes almaksızın
ve öldürmese de ışıksız zaman
kurtulmayı bile düşletip özletmeyen
kara zindan saatlerdir ve günlerdir
öyle geçer zaman öylece geçer
ve üç yüz altmış beş gün değildir artık yiten seneler

ve çoğaldıkça çoğalır karanlıkta korkuların
oysa aydınlıkta olduğu gibidir her şey göremezsin
var olan hiçbir şeyin hiç farkı yoktur gecede günden
değişmez gerçekliği varlığın eksik olan tek şey ışıktır
ve ışıktan yoksunluktur korkunu ve acını besleyip büyüten
aydınlığı düşlemek bile yetmez görmeyişindir
kabuslarla doldurduğun huzursuz uykularda geçen gecenin
usul usul doğan günle yüzüne ışıyan sabahını

ve sonra birden bir mucize olur
beklenmeyen ve şaşırtan
ansızın ve bir an onca çektiğin acıdan
özlemini bile unuttuğun iki siyah göz doğar gözbebeklerine
ve yalnız karanlığının gökyüzü
cocuk yüzlü bir güneşle aydınlanır sıcak ve gülümseyen
ve öyle derinden öyle güçlü eller fışkırır ki kırılmış sızılı yüreğinden
uzansalar dokunacak kadar yakındır artık
ve sımsıkı sarılıp öpecek kadar yakındır yıldızlar

ve karanlığa
ve zamana inat
ve ölüme
ve yaşama inat
siyahta kaybettiğin seni bulursun siyahta
ışığın olur siyah iki göz
ve kendin olursun
sevgin olursun yeniden…

merhaba
Old 20-07-2005, 10:07   #112
Armağan Konyalı

 
Varsayılan

Gülün adı
hykayar
Tatlı cadı
Dikenleri var
Yaprağı kadar
Bilmiş kadı
İlle de kadın hakları
Ve de şiir aşkları
Her gün kutlu
Her gün mutlu
Sevenleri var
Yüreği kadar
Bugün yaş günü
İyi ki doğdu

Sevgilerimle, nice yıllara..

Bir Dost
Old 02-10-2005, 19:13   #113
Av.AygülKat

 
Varsayılan

"hayyam yalnızdın sevgilinin yanında
işte gitti, şimdi ona sığınabilirsin"
Old 05-10-2005, 21:53   #114
Merhaba

 
Varsayılan kar tanelerinde anılar...

kar tanelerinde anılar...


şairliğimsin
dillendiremediğim
bir haykırışsın
suskunluğumda
nefesimin yetmediği
okyanusumsun
sustuğum
sustuğum
sevdiğim
sustuğum...

*

yaşamadığım
tüm ilklerim
tüm renklerimsin
kızılda beyazım mavim
mavide kırmızım siyahım
yeşilde köklerimsin aşka sarmalanan
gövdesisin varlığımın ve dallarısın
yaşama tutunduğum
özümsün özümde
özünde özün olayım
sana al beni
sende tüket
ben sen olayım...

*

bir yürek orda atar
bir yürek burda
sesleri koşar
sesleri buluşur
sesleri özlemle
sessizce sarılıp
sessizce sevişir...


merhaba
Old 07-10-2005, 21:51   #115
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

pablo neruda dan



Yavas yavas ölürler seyahat etmeyenler,
Yavaş yavaş ölürler okumayalar, müzik dinlemeyenler,
vicdanlarında hosgörmeyi barındıramayanlar.
Yavaş yavaş ölürler
Alıskanlıklarına esir olanlar, her gün aynı yolları yürüyenler.
Ufuklarını genişletmeyen ve değiştirmeyenler,
Elbiselerinin rengini degistirme riskine bile girmeyenler,
veya bir yabancı ile konusmayanlar
Yavas yavas ölürler
Ihtiraslardan ve verdikleri heyecanlardan kaçınanlar,
tamir edilen kırık kalplerin gözlerindeki pırıltıyı görmek istemekten
kaçınanlar
Yavas yavas ölürler
Askta veya iste bedbaht olup istikamet degistirmeyenler, Rüyalarını gerçeklestirmek için risk almayanlar,
Hayatlarında bir kez dahi mantıklı i tavsiyelerin dışına
çıkmamış olanlar.

Yavaş yavaş ölürler

Pablo Neruda
Old 10-10-2005, 19:18   #116
Merhaba

 
Varsayılan aşk....pablo neruda

aşk

bunca gün, ah, bunca gün
görmeyi seni böyle kırılgan, böyle yakın,
nasıl öderim, neyle öderim?

uyandı kana susamış
ilkbaharı koruların,
çıkıyor tilkiler inlerinden
çiylerini içiyor yılanlar,
ve ben gidiyorum seninle yapraklarda
çamlar ve sessizlik arasında,
sorarak kendime nasıl, ne zaman
ödeyeceğim diye şu bahtımı

bütün gördüklerim içinde
yalnız sensin hep görmek istediğim
dokunduğum her şey içinde
senin tenindir hep dokunmak istediğim:
seviyorum senin portakal kahkahanı
hoşlanıyorum uykudaki görüntünden

ne yapmalıyım, sevgilim, sevdiceğim
bilmiyorum nasıl sever başkaları
eskiden nasıl severlerdi,
yaşıyorum, bakarak, severek seni,
aşk tabiatımdır benim

her ikindi daha da hoşuma gidiyorsun.

nerde o? hep bunu soruyorum
kaybolduğunda gözlerin
ne kadar geç kaldı! düşünüp inciniyorum,
yoksul, aptal, kasvetli duyuyorum kendimi
geliyorsun sen, bir esintisin
şeftali ağaçlarından uçan.

bu yüzden seviyorum seni, bu yüzden değil
o kadar neden var ki, o kadar az,
böyle olmalı aşk
kuşatan, genel
üzgün, müthiş,
bayraklarda donanmış, yaslı,
yıldızlar gibi çiçek açan,
bir öpüş kadar ölçüsüz.

Pablo Neruda
Old 19-11-2005, 23:59   #117
Merhaba

 
Varsayılan

Yağmurcuk ile Yasemin

Yağan yağmurcuktu
Varıp kulağına dedi yaseminin :
"N'olursun hep yüreğinde tut beni!..."
"Ama ben..." dedi yasemin
İç çekti yavaştan, ağırdan
Sonra toprağa düştü.


Rabindranath Tagore
Old 04-12-2005, 22:51   #118
Merhaba

 
Varsayılan

ağlayan çocuk


tesadüfen karşımdaydın tanımadığım çocuk,
aynı vapur güvertesinde birer yolcuyduk.
bir an gözüm ilişti sana, kendini saklıyordun.
yanakların kıpkırmızı ve saçların dağınık,
ve ıslak ıslaktı gözlerin sessizce ağlıyordun.

ne olur ağlama çocuk, ağlama güzel kızım,
her bakışım yüzüne, içimde kanayan sızım,
daha yolun başındasın, ne günler göreceksin,
ne olur ağlama şimdi, bak yarın güleceksin.

insan insandı her yer, tıklım tıklımdı,
güzel saçların belki dün, sırma büklümdü,
ne oldu sana bilmem, ayrılmış sevgili gibi,
yapayalnız fırtınada, beşinci mevsim belki,
şimdiye dek görmediğin bilmediğin iklimdi.

vapur düdüğüne eşlik eden martı çığlıklar,
belki sanıyordun sana eşlik ediyor,
değildi oysa, duygundu yalnız, hayat böyledir,
yangın yeridir yürek, kim var ki söndürecek.

ne olur ağlama çocuk, ağlama güzel kızım,
eriyen bakışlarım yüzünde kanayan sızım,
daha çok küçüksün, denizler gibidir hayat,
aşka beste dinletir bazen, bazen hırçın dalga sesini,
ağlayarak heba etme o yaşam nefesini.

ağlama ne olur çocuk, sil göz yaşını
denize bak derin nefeslerde,
gözlerini ufkun salıncağına bırak,
ve sessizce gülümse…


merhaba
Old 12-02-2006, 21:48   #119
Merhaba

 
Varsayılan

eşitsiz denklem…

durmaksızın bağırıyordu öğretmen
tahtanın önünde
kızgın mı kızgındı
tebeşir tozluydu elleri

ama arka sıradakiler
kimi pestil paylaşıyor
kimi karıştırıyordu elindeki
resimli dergiyi

denklemler yazıyordu coşkuyla öğretmen
düzgün el yazısıyla
zalimlerin yürek rengi tahtanın üstüne
yazdı yine
“bir eşittir bire”

öğrencilerden biri kalktı ayağa
diğerleri kalkmadı -bu her zaman böyledir-
ve “yanlıştır” dedi “bu denklem” yavaşça
çocuklar şaşkın gözlerle süzdüler onu
öğretmen duraksadı

sordu ayaktaki çocuk
“diyelim her insan bir birim
eşit midir yine bir bire”
sessizlik...


...

İran- Ahmet Ziberem (? – 1972)
Old 18-02-2006, 22:41   #120
Debitore

 
Mesaj

Soğuk demir sesleri ayazında İstanbul’un
Telaşlı bereler umut taşıyan gözler
Saatlerce süren renk renk arbede
Sıcak emek rüzgarı semtinde İstanbul’un
Kurulan çadırlar çekilen arabalar
Haftada bir sokak sahnesinde
Martı_Jonathan_olmuş tüm pazarcılar…
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 2 (0 Site Üyesi ve 2 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Klasik Şiir Keyfi (Halk, Tasavvuf, Divan Şiiri) :)) Gemici Site Lokali 122 21-03-2014 00:13
Tatil Keyfi :))) Av.Habibe YILMAZ KAYAR Gezi, Tatil ve Eğlence 128 26-01-2013 21:06
Fıkra Keyfi Admin Site Lokali 514 25-01-2013 18:06
Yaşama Keyfi:)) Av.Habibe YILMAZ KAYAR Site Lokali 55 02-11-2010 21:59


THS Sunucusu bu sayfayı 0,08095193 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.