|
Hukuk Haberleri Hukuk Haberleri, duyuruları, güncel hukuki gelişmeler. [Haber Ekleyin] |
13-01-2009, 18:45 | #91 | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
Çocuğunun uyuşturucu kullanmasından, tehditle karşılaştığından yeterince şüphesi bulunan bir ebeveynin, çocuğun yararını gözeterek, koruma amacıyla özel hayatına yapacağı müddahalenin suç olmayacağını, hatta kimi zaman aksi davranışın TCK 223.md.deki yükümlülüğün ihlali olacağını düşünmekteyim. "Çocuk Haklarına Dair Sözleşme"nin 16.maddesi konuyla ilgilidir:
Burada da belirtildiği gibi müdahale keyfi veya haksız değilse, davranışlarının ilerideki hayatını nasıl etkileyeceğini tam anlamıyla bilemeyeceği hukuken (ve tıbben) varsayılan ve bu nedenle çocuk olarak nitelendirilen çocuğun özel hayatına, çocuğun yetiştirilmesi ve geliştirilmesi sorumluluğunu taşıyan anne - baba tarafından yapılan müdahale hukuka uygun olacaktır. |
15-01-2009, 00:54 | #92 |
|
Demogajik bir muhakeme ile kendisini aldatan eşin, buna ilişkin eylem ve konuşmalarının özel hayatın, korunmasında hukuksal yarar olan gizliliği kapsamında değerlendirilebileceği mantıksal yanılgısına geçit vermeyen Yargıtayımızı kutluyorum. Aynı demogajik (ve bozuk) muhakeme eşinin kendisini aldatmasına engel olan bir kadının engel olma eylemini, cinsel dokunulmazlığın ihlali sayabilecek bir noktaya doğru ilerlemektedir. *
mantık biliminde iki öncül de doğru olmazsa sonuç yargı doğru olmaz. örneğin: hayat acıdır (birinci öncül) biber de acıdır (ikinci öncül) öyleyse biber hayattır (yargı) bu önerme ilk bakışta mantık açısısından doğru görünüyor, ancak burada birinci öncül kesin yargıda bulunmaya elverişli değildir. _____ *(ceza yasamızdaki cinsel saldırı suçları cinsel dokunulmazlık hukuksal yararını korumaktadır, namus iffet gibi genel ahlakça kabul edilen mefhumlara saldırı ise ceza yasamıza göre artık suç değildir) |
15-01-2009, 01:17 | #93 |
|
Sayın Seasoul,
Bir yasa değişikliği gündeme gelmedikçe, yani halihazırda mevcut olan değişmedikçe, Yargıtay'ın kararına katılamıyor isem de, özü (İspat güçlüğü, konuya özel düzenleme, özel alan ve aile kavramlarının yanyanalığı halinde özel alan ve mahremiyet kavramlarının yeniden değerlendirilmesi, hane kapısının ardının mahremiyetinin-dışarıya-tanıklığa kapalılığının, hane içindekiler için ve salt hane içindekilerle sınırlı kalmak kaydıyla, yeniden gözetilmesi, gibi) itibarıyla katıldığım şu aşamaya dek belli olan karara dair, mantık çerçevesindeki paylaşımınız için, teşekkür ederim. Şu ana dek benim izleyebildiğim kadarıyla, temel hak ve hürriyetlerle, aile kavramı çarpışıyor algısı hasıl oldu. Hakkın kötüye kullanımı kavramı, yahut aynı haneyi paylaşma ayrıcalığını ve ortaklığını paylaşan insanların,hak ve sorumluluk dengesi, gözetilmedi. Yanı sıra, aile kavramı söz konusu olduğunda, özel alan kavramı, aile birliği, birlikteliği göz ardı edilerek/dışlanarak, salt bireye indirgendi. (Sanki bir haneyi iki yabancı, iki düşman, iki zabit paylaşıyor, ya da paylaşmayı arzu etmelilermiş, gibi.) Oysa hak ve sorumluluk dengesi, yani hak varsa sorumluluk, sorumluluk varsa hak'kın var olacağı gerçeği ve bir hakkın suistimali söz konusu olmadığı müddetçe, hukukun kimse için öcü, yahut "Tehdit algısı" olamayacağı da, adeta unutuldu inancındayım. *Ailenin ve aileyi oluşturan bireylerin bekası, diğerleri gibi bir sözleşme olan evlenme akdinin taraflarının insafına terkedilmiş olsaydı, TMK'da boşanmaya dair hükümlere de ihtiyaç duyulmazdı. Saygılarımla... |
15-01-2009, 08:20 | #94 | |||||||||||||||||||||||
|
Sayın seasoul, sözettiğiniz demagojik ve bozuk muhakeme kim tarafından yapılmaktadır? Sonuçtan (olaya göre, kadının eşini aldattığı gerçeğinden) yola çıkarak, bunu kanıtlayan her tür delili geçerli saymak mantığı, adaletin işleyişini nereye kadar götürür? İkrarın bile hakimi bağlamadığı boşanma davalarında Yargıtay'ın hukuk dışı delile değer vermesi ne kadar yasaya ve hukuka uygundur? Hukuk kurallarının, hele de evrensel olanlarının, uygulanıp uygulanmayacağına duruma göre mi karar verilecektir? (Bakınız ve forum konusu karar ile karşılaştırınız: Sayın Av.Habibe YILMAZ KAYAR'ın 39 no.lu mesajı http://www.turkhukuksitesi.com/showp...9&postcount=39) Günün sözü: "Ele verir talkını, kendi yutar salkımı." |
15-01-2009, 14:25 | #95 |
|
Birkac gündür evde degilim ve internete giremedim; Tartisma bir hayli ilerlemis ben internete girmedigimden beri. Kendi fikrinde olmayanlari demogog olmakla suclama v.s. almis basini gidiyor hukukculuk adina.
Aklima takilan soru su: Esinin kendisini aldattigini kanitlamak icin telefon konusmalarini dinleyen kisi, bunun yerine onu dövüp zina ettigini zorla söyletseydi ne olurdu tavrimiz. Saygilarimla |
16-01-2009, 22:36 | #96 |
|
Değerli arkadaşlarım,
Yasal olmayan delil, yasal delil, insan hakları, özel hayat kavramları içerisinde boğulup gidiyoruz. Özel hayat, mahkeme kararı ile dinlenebiliyor, izlenebiliyor, görüntüye alınabiliyor. Bu duruma kimsenin itirazı yok. Nerede kaldı "özel hayatın gizliliği", "kişi özgürlükleri"? Hakim dediğimiz de siz, ben, o gibi birisi. Haklı olarak çok değer verdiğimiz özel hayatın da, özgürlükler cümlesinden olması nedeniyle sınırları vardır. Kişinin özgürlüğü, diğerinin özgürlük alanına girdiğinde son bulur. Sayın Cengiz ALADAĞ arkadaşımız pek isabetle, boşanma davalarında hakimin ikrarla dahi bağlı olmadığına işaret ediyor. Yasa koyucunun amacı nedir? Her hal ve karda gerçeği bulmakta hakimin elini serbest kılmaktır. Özgürlüklerimiz, diğerlerinin özgürükleri sınırlıdır. İnsan yaşantısında hiçbir şey sınırsız olamaz, olmuyor da.Bu sınırların içinde pek tabidir ki özel yaşantımız da olacaktır. Hele özel yaşantı adına, hukukun temelini, kaynağını oluşturan, örf adetlere, ahlak kurallarına aykırılık sözkonusu ise. Hukukta buna, hakkın kötüye kullanılması diye bir tabirimiz de var diye hatırlıyorum. Saygılarımla. |
16-01-2009, 23:07 | #97 | |||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
Sayın Toprak, söylemediğim bir şeyi bana maletmişsiniz. Boşanma davalarında hakimin ikrarla bağlı olmaması, maddi gerçeği bulma gibi bir görevi olduğunu göstermez. Tam tersi, sunulan delilleri, serbestçe takdir edebileceğini gösterir. İkisi farklı şeylerdir. Boşanma davalarında hakimin gerçeği bulmak gibi bir görevi yoktur. Bu ancak ceza davalarında mümkündür.
Kavramlar içinde boğulmuyoruz; zira tartıştığımız konu ve Yargıtay kararının zedelediği, insan hakları ve özel hayatın gizliliği zaten. Hakim kararı ile izleme ve dinleme, Anayasa'nın 13 ve 20.maddeleri çerçevesinde ve CMK'da düzenlenen durumlarda mümkündür. (Madde 13: "Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir." ; Madde 20: "Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz. Adli soruşturma ve kovuşturmanın gerektirdiği istisnalar saklıdır.") Tartıştığımız konuda ise, ne mahkeme kararı ne de bu kararın yerine getirilmesi; eşin herhangi bir yasal hakka dayanmayan dinlemesi sözkonusudur. Bir hukukçuya aradaki farkı açıklamayı gereksiz bulurum.
Burada "hakkın kötüye kullanımı" bile değil, düpedüz yasal olmayan ve suç oluşturan bir eylem vardır: Dinleme yapan eşin eylemi. Sayın meslektaşlarım, Kadın ya da erkek olarak baktığımızda, karara konu olaydaki bir eşin diğerini aldatması elbette bize itici, kabul edilemez gelecektir. Ama konuyu bir hukukçu olarak değerlendirmek gerekir. Anayasadan ve yasalardan kaynaklanmayan hiç bir yetki kullanılamaz. Usul, esastan önce gelir. Yasal olmayan delil, ceza yargılamasında bile delil olarak kullanılamazken, boşanma davasında delil olarak kabul edilmesi mümkün değildir. Yargıtay'ın kararı hatalıdır. Karardaki fahiş hataları ben ve diğer katılımcıların yeterince açıkladıklarını düşünüyorum. Aksi görüşdeki meslektaşlarımın, hukuksal görüşlerini okumaktan memnuniyet duyarım. Saygılarımla. |
16-01-2009, 23:17 | #98 | |||||||||||||||||||||||
|
Ben bir hukukçuyum. Ve; -"Aile hayatının gizliliği" kavramını, aile bireylerinden herhangi birinin diğerini, aile hayatına dahil olmayan 3.bir kişi ile aldatması halinde, "aile hayatının gizliliğinin dokunulmazlığı" kavramından ne anlamamız gerektiğini, -Ve aile hayatına müdahil olan, ancak hukuken aile hayatına dahil olmayan 3.bir kişinin müdahalesinin, özel hayata mı, yoksa aile hayatının gizliliğine müdahale mi olarak değerlendirilebileceğinin -ya da hiç biri-, açıklanmasına ihtiyaç duyuyorum. Saygılarımla... |
16-01-2009, 23:28 | #99 |
|
Sayın Demirel, sorunuzun Yargıtay kararı ile bir ilgisi yok ama bu kavramları açıklarsanız ilgi ile okurum.
|
16-01-2009, 23:30 | #100 |
|
Forum konusu Yargıtay kararını eleştiren, sizin mesajınızdan yaptığım alıntı, ilgisiz dediğiniz mesajım...
İlgisiz bir yanıt mı verdiniz, yoksa ben yanlışlıkla, başka forumdaki bir mesajınızdan mı alıntı yaptım? |
16-01-2009, 23:36 | #101 | |||||||||||||||||||||||
|
Sayın Demirel, alıntı yaparken cımbız kullanmanız nedeniyle farklı şeylerden sözediyoruz sanırım.
Mesajımdaki o kısım şöyle:
Buradaki vurgu, mahkemelerin dinleme kararlarının Anayasa ve yasadan kaynaklandığı, oysa Yargıtay kararına göre dinleme yapan eşin, bir yasal dayanak olmaksızın, tersine suç oluşturmasına rağmen dinleme yaptığı noktasınadır. |
16-01-2009, 23:40 | #102 |
|
Konumuzu (Forum konusunu) doğrudan ilgilendiren mesajınızdaki bölüm, AY.m.20 olduğu için, cımbızım için eleştirinizi değil, övgünüzü hakettiğimi düşünürüm, ama bu beklentim değil şüphesiz
20.m.yi sorularım çerçevesinde değerlendirmekten imtina etmişsiniz. Yanıtı zor olan ve yanıtlanmaya muhtaç olan sorular da onlar kanımca. Ama ne yasa koyucu, ne de uygulayıcılar, bu yorumu ne lafza ve ne de ruha uygun -görüldüğü üzere- biçimde, halen bir arada yapamıyorlarsa, bizlerce yapılmasını beklemek de güç... * Neyse, bu konuya yeni bir yanıt yazmayacağım. İletişim ve paylaşımda özürlü insanoğlunun, akitle bağlansa da sağlıklı bir birliktelik kurmakta zorlandığı, diğerini yanıltmayı kah ustalık, kah başarı addettiği, pek ender yalandan ari yaşama becerisini gösterebildiği, laf ebeliği, ya da yaşam gözcülüğü yaparak yaşamını idame ettirmeye çalıştığı, birey adaylarının birey olamadan eş oldukları, eş elbisesini giydikleri ya da giydirildikleri, temel insan hak ve hürriyetleri kavramını, nalıncı keseri misali , sonsuz bir görecelilik üzerinde yeniden ve yeniden yıkıp, inşa edebildikleri bir düzenek içerisinde, yasa koyucunun ne eylem ve ne de eylemsizliğinin ne yazık ki faydalı olamayacağı, esas olanın birey yetiştirebilmek olduğuna yönelik kişisel inancımı dile getirerek forumdan ayrılıyorum. Dileğim, yalansız ve yasaya muhtaç olmayan aileler... Saygılarımla... |
16-01-2009, 23:52 | #103 | |||||||||||||||||||||||
|
Sayın Demirel, Yargıtay kararını tartışma çerçevesinde kalmaya çalışıyorum. Bu konuyu açma nedenim de bu zaten. Bu nedenle sorularınızın konuyla ilgili olmadığını yazdım. Yine alıntınız da benim yazdığım gibi değildi; farklı bir vurgu yapıyormuşum gibi alıntılanmıştı, bunu belirttim. Ama konuyla ilgisiz yukarıda da bir çok mesaj var; elbette sizin sorularınızla ilgili mesaj yazmak isteyen de olacaktır. Bense bu kararı tartışmak istiyorum sadece. |
17-01-2009, 02:49 | #104 |
|
Sayın Aladağ,
Söylenmeyen bir şeyi kimseye maletmem. Mesajınızda aynen, "İkrarın bile hakimi bağlamadığı boşanma davalarında..." diyorsunuz. MK 184/3'ü kastediyorsunuz. Yanlış mı anlıyorum? Böyle yazmadınız mı? Bunun gerçeği bulma ile bir alakası yoktur diyorsunuz. "Tam tersi, sunulan delilleri, SERBESTÇE takdir edebileceğini gösterir." diyorsunuz. Neyin tam tersi? İfadenize göre; "..maddi gerçeği bulma gibi bir görevi olduğunu göstermemesi." Yani aile mahkemesi hakimi gerçeği araştırmaz, gerçek dışı kararlar mı verir? Sunulan delilleri serbestçe değerlendirir. Tabii ki, hakim sunulan delillerle neticeye varmaya çalışacaktır. Bunların gerçekler olup olmadığını araştıracaktır. Buradan hareket edersek, kanun koyucu 184/3 ile 4'boşuna tekrarlamış. İkrarla bağlı olmaması, kanıtları değerlendirirken serbest olduğu anlamına geliyormuş. Sanıyorum böyle bir şeyi kastetmek istemediniz. İkrarla bile bağlı olmaması, gerçeği araştırmasının dışında nasıl yorumluyorsunuz merak ediyorum. Adam evet zina yaptım diyor. Hakim inanmıyor, ikrarın beni bağlamaz, şüphelerim var diyor. Bu neyin araştırmasıdır, neyin şüpheciliğidir, gerçeği değil de senaryo peşinde midir hakim. Nasıl böyle bir şey söyleyebilirsiniz? "Boşanma davalarında hakimin gerçeği bulmak gibi bir görevi yoktur. Bu ancak ceza davalarında mümkündür." Yani, aile mahkemeleri gerçek dışı kararlar verebilirler. Ancak ceza davalarında gerçekleri araştırmak, bulmak zorundadırlar. Her halde böyle demek istemediniz. Yok gerçekten bunu kastettiyseniz, dayanağınız olan kanun maddelerini veya varsa içtihatları lütfederseniz müteşekkir olurum. Gerçeği araştırmak, bulmaktan kasettiğimin, bir başka forumda tartışmasını yaptığımız, hakimin resen kanıt toplama yetkisinin olup olmadığı hususu olarak algılıyorsanız, yanılıyorsunuz. Pek tabii ki, hakimin kendisine sunulan kanıt, şahit ifadeleri çerçevesinde gerçeği bulmasını kastediyorum. Bunlarda hakimin şüpheciliği o kadar olmalı ki, gereğinde ikrar ile dahi kendini bağlı görmeyecek. Kanun emredici hükmü bu. Bu itibarla, hakimin ikrarla bağlı olmaması ile, kanıtları serbestçe takdir etme yetkilerini aynı şeyler olarak görmeyelim. Tamamen farklı unsurlar. Yegane müşterek tarafları, ihtilafda, davada, gerçeği bulmak, adaleti sağlamak amacı için hakime verilen yetkilerdir. Bana, yine lütfeder, ikrarla bağlı olmama ve kanıtları SERBESTÇE takdir etmenin, kanun koyucu tarafından hangi amaçla konulduğunu kısaca, görüşünüz olarak izah ederseniz ben de memnun olacağım. Kavramlar içerisinde evet, boğuluyoruz. Burada hukukçu olarak adaletin tecellisini sağlamak asli vazifemizdir. Kimin kusurlu, kimin kusursuz, kimin suçlu, kimin suçsuz olduğunu tespittir. Yargıtay insan haklarını zedelemiyor bilakis, kusurlu olan tarafın tespitini, kusursuz olanın insan hakları, özel hayatının gizliliği için doğruyu yapıyor. Kutluyorum yargıtayı. Yorum yaptığı, gerçeği bulduğu için değil hukuku uyguladığı için. Hukukun adaletin tecellisi olduğunu anlayabilecek kapasiteye sahip olduğu için. Hukuku, kalıplaşmış normlar olarak görmediği için, hakim kanıtları SERBESTÇE (anlatamadığım serbestliği) takdir etmesi ile, SERBEST kelimesinin anlamını hukuka yakışır biçimde kullandığı için kutluyorum. Hukukçunun kimler olduğunu görmekle mutluluk duyuyorum. Aile huku ile ceza hukukunu birbirene karıştırmadıkları için kutluyorum. Özel hayatın gizliliğini, kişilik haklarını sadece kadın için değil, erkek için de, hukukun eşitlik ilkesine inanarak uyguladıkları için kutluyorum. "Hakkın kötüye kullanımı" ifadesini sesi banda alınan kadın için olduğunu anlayabildikleri için kutluyorum.Özel hayatın gizliliğinin, kişilik haklarının dokunulmazlığının kötüye kullanımının kadın tarafından yapıldığını idrak edebilecek kadar hukukçu oldukları için kutluyorum. Tartışmalarımızda, konulara hiçbir arkadaşımın hisleri ile, olayın itici olması ile yaklaşmadığından eminim ve görüyorum. Tüm katılımcılar hukuk normları çerçevesinde tartışıyorlar. Hukukta duyguya yer yoktur. Yeri olan yegane şey adalettir. Bunu bulabilmek, bunu yakalayabilmek önemlidir diyorum. Kanıtların SERBESTÇE takdir edilmesinin manasını anlayabilen mahkemeyi kutluyorum. İkrarla bağlı olmamanın manasını anlayan mahkeme ile gurur duyuyorum. Yasalardan kaynaklanan yetkinin SERBESTÇE takdir edebilme olduğu erdemine sahip mahkemeyi kutluyorum. 3- 4 değişik başlık altında hukukçu arkadaşlarıma SERBESTÇE ifadesinin hakime verdiği yetkiyi anlatmaya çalıştım. Bu kelimenin yargılamada ne anlama geldiğini başka bir şekilde izah eden arkadaşımın kıymetli fikirlerini okuyamadım. Mahkeme kararı olmadan veya mahkeme kararıyla yapılan dinlemede, neticede, "özel hayatın gizliliğinin" İHLAL edildiğini,"özel hayatın gizliliğinin" dolayısıyla, mutlak olmadığını, aile hukukunda kanıtların SERBESTÇE takdir edilmesi ilkesinin bu olduğunu arkadaşlarım hukukçu da olsalar, açıklamayı gerekli buldum. Yargıtayı kutluyor ve hukuk normlarını sindirmiş kararı ile gurur duyuyorum. Bir sözümüz vardır, söylemeden geçemeyeceğim. Haticeye değil, neticeye bak deriz. Ne kadar yerinde bir söz. Saygılarımla. |
17-01-2009, 09:55 | #105 |
|
Kanıtların serbestçe takdir edilmesi ilkesinden yola çıkarak işkence ile, eziyet ile, tehdit ile yapılan açıklamaları da mı delil kabul edeceğiz? Delillerin serbestçe takdiri de içinde olmak üzere yargıçların takdir yetkisini hukuk kuralları ve temel hak ve özgürlükler bağlar. Hukukta usul esastan önce gelmezse, usul hukuka uygun olmazsa yarınımız tehlikededir, hukukun üstünlüğü diye bir kavramdan hiçbir zaman söz edemeyiz.
|
17-01-2009, 10:34 | #106 |
|
Konuya bir de başka açıdan bakarsak belki kararı yorumlamak kolaylaşır. Yukarıdaki karar doğrultusunda eğer eşlere birbirilerini dinleme hakkı bahşedilirse: - Karısı gizlice yaptığı dinleme ile elde ettiği kocasının cinayet işlediğine ilişkin kanıt olacak dinleme kayıtlarını polise verirse bu kayıtlar mahkemece göz önüne alınır mı? Yoksa hukuka aykırı elde edilmiş delil olarak çöpe atılır mı? - Eğer mahkemece karısının elde ettiği kayıtlar delil olarak kabul edilecekse polis kuşkulandığı kişilerin eşlerinden dinleme ve kayıt yapmasını rica ederse bu delil toplama yöntemi hukuka uygun sayılır mı? - Polise, jandarmaya ve MİT'e tanınmayan dinleme yetkisi Sabahat Yenge'me tanınabilir mi? Saygılarımla |
17-01-2009, 11:57 | #107 | |||||||||||||||||||||||
|
Sayın Yücel, Sorunuzun cevabını, sorunuzun içinde esasen vermişsiniz. Hakimin takdir hakkı. Delil olarak kabul edip etmemekte 'SERBEST'tir. Karar gerekçesinde izah edecektir. Yarınlarımız asıl, gerçekleri görmemezlikten gelip, tabir caizse deve kuşu gibi kafamızı kuma gömmemiz halinde tehlikededir diye düşünüyorum. Saygılar. |
17-01-2009, 12:01 | #108 |
|
Her serbestliğin sınırı vardır: hukuk. Hukuk kurallarının yasakladığı bir eyleme dayanarak karar verilemez. Yasa serbestliği hakim istediği gibi, kadı gibi karar versin diye öngörmez, hukuk kuralları sınırı içinde delilleri takdir etsin diye öngörür. Daha temel ilkeler üzerinde kavram karmaşası yaşarsak hukuksal güvenliğimiz zaten yoktur.
|
17-01-2009, 21:16 | #109 | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
Sayın Toprak, itiraz ettiğim noktayı bir kez daha açıklayayım:
Benim yazdıklarıma yaparak
Benim "hakimin ikrarla bile bağlı olmadığını" yazmamdan yola çıkarak vardığınız sonuca, yani "Yasa koyucunun amacı nedir? Her hal ve karda gerçeği bulmakta hakimin elini serbest kılmaktır." görüşünüze katılmadığım için itiraz ettim ve nedenlerini de açıkladım: "Boşanma davalarında hakimin gerçeği bulmak gibi bir görevi yoktur. Bu ancak ceza davalarında mümkündür." Siz bu söylediklerimden sonra, "Yani aile mahkemesi hakimi gerçeği araştırmaz, gerçek dışı kararlar mı verir?" diye soruyorsanız, alay ettiğiniz düşünürüm ve söyleyebileceğim bir şey yok. Yine buradaki tartışmada dile getirilen görüşleri "kavramlar içinde boğulmak" olarak nitelemenizi ve bunu iki kez tekrarlamanızı anlayamıyorum. Madem öyle, neden tartışmaya katılıyorsunuz diye merak ediyorum doğrusu. "Boğulanları kurtarmaya" mı çalışıyorsunuz? Oysa, insan hakları ve özellikle de özel hayatın gizliliği ile ilgili dayanaklar (Anayasa, yasa ve uluslararası anlaşmalar) yukarıdaki mesajlarda yazılıdır. Kavramlara gereken değeri vermediğimizde, onlar, içi boş birer sözcük ya da sözcük grubundan ibaret kalıverirler.
diyorsunuz. Katılmıyorum. Burada (Türk Hukuk Sitesi'nde) hukukçuların da, hukukçu olmayanların da böyle bir görevi yoktur. Mesajınızın sonraki paragraflarını Yargıtay'ı kutlamaya ayırdığınız için, onlara yanıt veremiyorum. |
17-01-2009, 22:07 | #110 | |||||||||||||||||||||||
|
(Kararda parantez içindeki numaralandırma, aşağıdaki açıklamalarımın ilgili oldukları bölümleri belirtmek için tarafımdan yapılmıştır.) Yargıtay kararına genel bakış: (1) ile işaretlenen kısmında, ses kaydının davacı tarafça gizlice yapılmış olduğu belirtilmektedir. (2) no.lu bölümde, davalının bu delile "özel hayatın gizliliği ihlal edilerek elde edildiği" gerekçesi ile itiraz ettiği belirtilmektedir. (3) no.lu bölümde, Anayasa'nın 20.maddesi çerçevesinde genel kural açıklanmakta ve "Anayasa ile tanınmış haklarının ihlali suretiyle" elde edilen delillerin, hukuka aykırı olarak elde edildiğinin kabulü gerekeceği" belirtilmektedir. (4) no.lu kısımda Yargıtay, (3) no.lu bölümde sözettiği Anayasa'dan kaynaklanan bir hakkın (özel hayatın gizliliği) ihlali ile elde edilen delili, normlar hiyerarşisini hiç dikkate almadan, bir yasadan kaynaklanan yükümlülüğü (Yargıtay kararında sadece sadakat yükümlülüğü olarak anılsa da bu, MK 185.maddesinin 3. fıkrasıdır: "Eşler birlikte yaşamak, birbirine sadık kalmak ve yardımcı olmak zorundadırlar.") gerekçe göstererek "hukuka uygunluk nedeni bulunduğu" yolunda sonuca varacağını belli etmektedir. Yargıtay bu sonuca varabilmek için, "evlilikte, evlilik birliğine ilişkin yasal yükümlülükler alanı eşlerin her birinin özel yaşam alanı olmayıp, aile yaşam alanıdır" soyutlamasını yapmakta, eşleri birey olmaktan çıkarıp, soyut aile kavramına hapsetmekte ve bu soyut kavramın parçası haline getirmektedir. Yargıtay, evlilikte "eşlerin tek tek özel yaşamlarının değil, bütün olarak aile yaşamının gizliliği ve dokunulmazlığı önem ve öncelik taşır." ve "evliliğin, yasal yükümlülükler alanı, diğer eş için dokunulmaz değildir." diyerek, Anayasa ile tanınan hakları evlilik içerisinde geçersiz ilan etmiştir. (5) no.lu bölümde ise, sonuca varılmakta, "eşinin sadakatinden kuşkulanan davacı-davalının birlikte yaşadıkları her ikisinin de ortak mekanı olan konuta eşinin bilgisi dışında ses kayıt cihazı yerleştirerek eşinin aleni olmayan konuşmalarını kaydetmesinde, bu suretle sadakat yükümlülüğü ile de bağdaşmayan davranışlarını tespit etmesinde özel hayatın gizliliğinin ihlalinden söz edilemez" denilerek, Anayasal bir hak olan "özel hayatın gizliliği", "kuşku"ya kurban verilmektedir. Yargıtay, Anayasal insan haklarını MK'daki "sadakat yükümlülüğü"ne feda etmekle kalmayıp, daha da ileri giderek, davadaki boşanma nedeni olan zinadan bile sözetmeden (gerçekten kararda boşanma nedeni olan zina sözü bile geçmemektedir), eşin arkadaşlarını "meşru olmayan bir amaç için" (zina dışında bin tane meşru olmayan amaç sayabilirsiniz) ortak mekana kabul etmesinin "aile hayatının gizliliğini ihlal" olduğunu da iddia etmiştir. (6). bölümde sonuca varılır: Delilin elde edilişinde hukuka aykırılık yoktur. (7) no.lu kısımda somut olaya ilişkin karar verilmekte, davalı-davacının "meşru olmayan bir amaç için" (yine zinadan sözedilmiyor) "karşı cins de dahil olmak üzere arkadaşlarını" müşterek konuta alması, sadakat yükümlülüğüne aykırı bir davranış olarak kabul edilmektedir. Not: Yarın kararla ilgili eleştirilerime devam edeceğim. |
18-01-2009, 23:12 | #111 | |||||||||||||||||||||||
|
yasa değişikliği gerekliliği çok açık, iyi düşünmeden yazılan yasa maddelerindeki tanımlar maalesef tam anlamıyla "efradını cami, ağyarını mani" olamıyor. örneğin MADDE 133 - (1) Kişiler arasındaki aleni olmayan konuşmaları, taraflardan herhangi birinin rızası olmaksızın bir aletle dinleyen veya bunları bir ses alma cihazı ile kaydeden kişi, iki aydan altı aya kadar hapis cezası ile cezalandırılır. bu maddedeki "aleni olmayan" sözcüğü çıkarılarak "kişişel gizliliği olan" kelimeleri ile değiştirilmeli ve yasanın tanımlar maddesinde de "kişisel gizliği olan" kavramının tanımı yapılmalı, şu an aklıma gelen mesela "gizli kalmasında kişinin hukuk düzenince korunan yararı olan bilgi, belge ve iletişim" gibi bir tanımı yapılmalıdır. |
18-01-2009, 23:32 | #112 | |||||||||||||||||||||||
|
ferda hanımın mesajına verdiğim cevapta yasal düzenlemenin hatalı olduğunda bahsetmiştim. ceza hukukunda ceza hükmü içeren her bir düzenleme hukuk düzenince toplumca korunan bir hukuksal yararı hedef alır yani her bir suç tipi korunan bir hukuksal yararın ihlalini cezalandırır, suç tipi ile korunan hukuksal yarar ihlal edilmemişse suç da gerçekleşmemiş olur. mevzubahis olayda ilgili suç tipinin korumayı amaçladığı hukuksal yararın ihlal edilmediğini ancak yasanın sakat düzenlemesi nediyle sanki ihlal edildiği intibaının zihinlerde uyandırıldığı, doğru olmayan ama doğru gibi görünen bir yargının oluşturulduğunu anlatmaya çalışmıştım. ilk mesajda verdiğim mantık önermesi birincil öncülün "agyarını mani" olmaması nedeniyle sonuç yargı hatalıdır. bu olayda da aynı şey söz konusu, yasal düzenleme "agyarını mani" değildir, bu durumda sonuç yargı mantık ilmine göre hep doğru görülecek ama doğru olmayabilecektir. yargıtayımızın kararı bu inceliği farkederek oluşturulmuştur, o yüzden gayet yerindedir. |
19-01-2009, 00:13 | #113 | |||||||||||||||||||
|
Sayın seasoul/Ayfan Pısıl, ‚ iyi düşünmeden yazılan yasa maddelerindeki tanımlar maalesef tam anlamıyla "efradını cami, ağyarını mani" olamıyor’ demeden önce yazdıklarınız üzerinde düşünseydiniz, yasa koyucunun düştüğünü zannettiğiniz hataya kendiniz düşmezdiniz. Yasa koyucunun kast ettiği şu: ‚kişilerin kendi aralarında yaptıkları, dışarıya, yani üçüncü kişilere açık olmayan konuşmaları’. Çok yerinde bir tanım bence, eklenecek veya çıkarılacak hiçbir şey yok. Sizin öneriniz şu: ‚kişisel gizliliği olan’, "gizli kalmasında kişinin hukuk düzenince korunan yararı olan bilgi, belge ve iletişim" gibi bir tanımı yapılmalıdır. Benim sorum şu: kişisel gizliliğin var olup olmadığını, gizli kalmasında kişinin hukuk düzenince korunan bir yararının olup olmadığını nasıl anlıyacaksınız? Herkesin üzerine bir dinleme cihazı yerleştirip bütün konuşmalarını dinleyecek ve dinledikten sonra bır ayıklama mı yapacaksınız, yoksa herkesin, konuşmaya başlamadan önce, yazılı veya sözlü olarak ‚dikkat edin benim şimdi yapacağım konuşma kişisel gizliliği olan bir konuşmadır türünden bir bildirimde bulunmasını mı isteyeceksiniz? Saygılarımla |
19-01-2009, 00:44 | #114 | |||||||||||||||||||||||
|
"taraflardan herhangi birinin rızası olmaksızın" da diyor yasa maddesinde, yani taraflardan birinin rızası var diğerinin yok, örnek A, B ile konuşuyor danışıklı olarak C ye kaydettiriyor, A nın rızası var diye şimdi serbest mi olacak dinleme olayı, B nin özel hayatına saygı isteme hakkı nere gitti? demek yasada düzeltilecek bişeyler varmış. kastettiğim olay da konuşmaını içeriği değil zaten, görüşmenin gizli olmasında haklı olunması, yoksa ne konuşulduğu değil.. karınız, ya da kocanız sevgilisi ile gizlice muhabbet etmesinde korunacak yarar var mı yok mu olayı, böyle bir gizlilik hakkı var mı yok mu? yoksa dost tutup konuşmaya hakkı var da şöyle konuşursa hakkı var göyle konuşursa hakkı yok gibi bir olay söz konusu değil, zaten yargıtay kararına konu olan olay da konuşmanın içeriği değil, ne konuşulduğu değil, gizli olan konuşmanın (şeklen) dinlenip dinlenemeyeceği.. bilmem şimdi anlatabildim mi? ayrıca da fikirlerimi anlamamış ya da anlamakla beraber katılmıyor olabilirsiniz bu durumda katılmadığınızı belirtmeniz yeterli olur, dalga geçer bir uslup ile eleştiri hiç hoş değil.. |
21-01-2009, 20:33 | #115 |
|
Aşağıdaki bağlantıda konuyla ilgili bir makale var. Tartışmaya katkı sağlayacağı kanısıyla takdirlerinize sunulur:
http://www.turkhukuksitesi.com/makale_222.htm Saygılarımla |
22-01-2009, 10:24 | #116 | |||||||||||||||||||||||
|
Kocanın yasal olmayan yollardan dinleme yapması suç teşkil etmekte olup, delil sayılamaz. Ancak evlilik karşılıklı sadakat ve güven esasına dayalı bir kurumdur. Yasak ve konusu suç teşkil eden bir delil ile dahi olsa, kendisini aldattığını öğrenen kişinin eşiyle mevcut evliliği devam ettirmek istememesi haklı bir taleptir. Yasak delil, hukuk düzeninde kabul görmese bile, bu yasak delil ile davacının iç dünyasında yarattığı tahribatı kabul etmek zaruridir. Bu nedenle davanın kabulüne karar verilmesi kanaatindeyim. Saygılar.. |
22-01-2009, 12:56 | #117 |
|
Sayın Zeynel,
Yargıtay hakimi de sizin gibi düşünmüştür. Düşünmek mecburiyetindedir. Kaldı ki hukuki dayanağı da vardır. TMK 184/4. "Hakim, kanıtları serbestçe takdir eder." Kanun koyucunun bu maddede "SERBESTÇE" ibaresini ayrıca vurgulamk ihtiyacı da bundan kaynaklanmaktadır.Evlilik müessesesi toplumun bekasının temel unsurudur. Devlet, kamu yararı nedeni ile aile hukuku alanına bizatihi müdahil olmaktadır. İtiraz vaki olsa da, Genel Kurul kararı onayacaktar. Onamak durumundadır. Özel hayatın gizliliği, kanunun tanıdığı amaçların dışında, kamu düzeni aleyhinde kullanılıyorsa, hakkın kötüye kullanılması sözkosuysa hakim de kanıtlarda SERBEST olacaktır. Kamu düzeni için. Özel hayatın gizliliği, dokunulmaz kişisel haklar, hukukun ve kanunların ruhuna aykırı olarak kullanılsın diye tanınmamıştır. Hakime de kimse, bu münferit vakada, "olsun, olabilir, ama kanıt kanuna aykırıdır, böyle bir şeyin olduğunu kabul edemezsiniz. Yok farzedeceksiniz" diyemez. Saygılarımla. |
22-01-2009, 13:53 | #118 |
|
Sayın Sadık Toprak,
Yargıtayın aksine yasak delilin, delil olarak kullanılamayacağı kanaatindeyim. Benim üzerinde durduğum husus, yasak delil sonucu aldatıldığını öğrenen eşin iç dünyası ile ilgilidir. Hakimin kişiye, sen bu delili yasak yöntemle öğrendin, o delili kullanamazsın demelidir kanaatimce. Ancak bu yasak delil ile artık evliliğin davacı için çekilmez bir duruma geldiği de aşikardır. Bu nedenle Yargıtayın sonuç kararı ile görüşümüz uyuşmaktadır, ancak gerekçe farklı. Saygılarımla.. |
22-01-2009, 13:59 | #119 | |||||||||||||||||||||||
|
Anladığım kadarıyla mahkeme aldatmaya dayanarak değil evlilik birliğinin temelden sarsılmasına dayanarak boşanma kararı verebilir/vermelidir diyorsunuz. Buna katılırım ama bu kez de kusurun belirlenmesinde yasak delil göz önünde bulundurulursa yine zehirli ağacın meyvesi yenir. Kusur başka olgulara ve kanıtlara göre belirlenmelidir. |
22-01-2009, 14:06 | #120 |
|
Sayın Özge Yücel,
Malumunuz branşım nedeniyle çok iddialı olmadığım bir konuyu tartışıyor olmamla birlikte, kişisel kanaatimi yazmak suretiyle tartışmaya katılıp, fikir jimnastiği yapmak istedim. Yasak ağacın meyvesinin de yasak olduğu tartışmasız. Bir cinayeti yasak delil ile ispatlamaya kalkıştığımızda, bu delilin kullanılamayacağı, tek delil bu ise kişinin beraat etmesi gerektiği kanaatindeyim. Ancak somut olayda, yasak delil sonucu karısının kendisini aldattığını öğrenen eşe, senin delilin yasak, bu nedenle sen eşinle birlikte yaşamaya devam etmelisin diyebilecekmiyiz? |
Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk) | |
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Yanıt | Son Mesaj |
Yargıtay, maaşıyla geçinemeyen anne ve baba için nafaka kararı verdi. | av.sally | Hukuk Haberleri | 2 | 18-01-2009 00:23 |
Yargıtay, hastasını taciz ettiği iddia edilen doktora tazminat ödenmesine karar verdi | Y£LİZ | Hukuk Haberleri | 3 | 17-01-2009 23:58 |
Telekulak yasasında boşluk | ahmetsacit | Hukuk Haberleri | 2 | 28-03-2007 07:20 |
Yargıtay, asılsız şikâyete tazminat cezası verdi | ahmetsacit | Hukuk Haberleri | 2 | 29-09-2006 20:55 |
Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir. |