22-09-2006, 10:28 | #91 |
|
Yoksun artık yüreğimde.
Yoksun artık. Yoksun artıkiçimde, korkma şiirlerimden, kaçma yoluna çıkacağımı düşünerek çevirme yolunu benden, değişti başımda esen yeller, artık düşünmüyorum seni, istemiyorum beni istemeyeni, Yoksun artık,yoksun sakın üzülme , kaçma pervane gibi dizelerimden, çiviler çaktım kapımın pervazlarına, folyo ile kapattım eşik aralarını, ola ki sızar AŞK odama, tamamı BEN 'im artık tüm bedenimin, söküp attım yüreğimde senden kalan ne varsa, yoksun yanıbaşımda, ağlamıyorum da bak artık, kırdım sevdanın kalemini, en ortasından, En efsunlu şarkılarda bile acımıyor içim, en orta yerinde aramıyorum seni yıldızlarda, ne içtiğim suda, ne yediğim aşta, ne dinlediğim şarkıda, yoksun yoksun yoksun artık, inan birtanem, yaklaşmayacağım bile yakınına. onursuz bir aşk değildi yanıbaşında, gurursuz bir duygu dokunmadı mısralarına, yeter anlıyor musun, dayanamam bu kadarına, yoksun artık damarlarımda akan kanda. Nilgün Çakıcı _________________ terazi=Karanlıktan şikayet edeceğine sen de bir mum yak da aydınlansın dünya. |
22-09-2006, 11:37 | #92 |
|
Tarih: 22.09.2006 -12:29 Mesaj konusu: Zaman treni. ZAMAN TRENİ
Gülümseyişin düştü aklıma, zaman pervane başımda, sabahlar hızla akşamlara kenetlenirken, ben; şu anda kimbilir hangi şehrin ,hangi garında, ömrümü talan eden vagonundayım , yılların raylarında. Gülümseyişin düştü aklıma, acı ile kavruldu sanki yüreğim, büyükçe bir ateş düştü sanki tüm benliğime, nasıl taşıyacağım sensizliği kestiremiyorum, gidiyorum güzelim, uğultulu sesler çıkara çıkara, raylarda yol alan bu trenin en arka koltuğunda, uzaklaşıyorum senden ,istemeden de olsa! Açılıyor aramızdaki mesafeler, oysa adın yazıyor defterime, her karaladığımda, kalemim sanki bir hançer, yazdıkça yaralıyor en umarsız noktalarda, perçinliyor içimin derinlerinde biryerleri,birşeyler yok olmada be güzelim, yanan tüm ışıkları sönmede umutlarımın, sadece gülümseyişin var aklımda, senden yana ve sadece güzel gözlerin; hafızamda. ------------------ TU ES MON SOLEİL. _________________ terazi=Karanlıktan şikayet edeceğine sen de bir mum yak da aydınlansın dünya. |
23-09-2006, 10:06 | #93 |
|
Fırında kızarmış mısralar.
Nil
Tarih: 23.09.2006 -10:48 Mesaj konusu: Fırında Kızarmış Mısralar ve bir örnek/= Bir şiir tarifi: ----------------------- MALZEMELER *********** Öncelikle ustaca bir ahçı! 1.5 kg.kabukları soyulmuş,aynı oranlarda çentilmiş harfler 1 kg.aşk 6 kg hasret 500 gr.hüzün,kaburga tarafından olmalı 5 litre İstanbul boğazı rüzgarı YAPILIŞI ******** 1.5 kg,kabukları soyulmuş,aynı oranlarda çentilmiş harfler ılık suda kevgirde yıkanarak dinlenmeye bırakılır. Üzerine kapak örtülür. 1 kg aşk,6 kg hasret,500 gr hüzün,dern bir tencerede 5 litre istanbul boğazı rüzgarının içinde harmanlanır. Kısık ateşte hafif pembeleşinceye kadar pişirilir. Tercihen kalp şekilli bir fırın tepsisine 1.5 kg.dinlenmeye bırakılan harfler dizilir. BU harflerin üzerine de sos olarak hazırlanan karışım azar azar dökülerek , hafif yanan(45 derecelik)bir fırında,üzeri nar gibi oluncaya lkadar kızartılır. Fırından çıkarılır.Gümüş bir servis tepsisinde servis yapılır. AFİYET OLSUN DOSTLAR. *********************** Aşağıda denenmiş bir örnek BKZ; ************************* ************************* Gülümseyişin düşer aklıma, KIZ KULESİ'nin tam karşımıza düştüğü, o muhteşem İSTANBUL manzarasında, saat 16.05, Eylülün bu alaca akşamında, bir elimde çatalıma sapladığım kalamar, diğerinde bir kadeh şampanya, gülümseyişin düşer aklıma... GÜLÜMSEYİŞİN DÜŞER AKLIMA, Yenikapı'da feribotun çığlık çığlığa sirenlerini dağıttığı o puslu zamanda, hani usulca bana doğru dönerek , arayan bakışlarla, kalabalığın arasında, el sallamıştın ya, buruk bir tebessümle, bakışlarımız nasıl da kenetlenmişti derin ,umarsız bir acıyla, İşte be güzelim,hep o bakışın var aklımda... Eminönünde salaş bir balıkçı teknesinin kıyısında, yerken ekmek arası, yanında da bir duble,ve bol tuzlu ayran, martılar aç bağırışlar ile yaklaşırlardı ya yanıbaşımıza, denizci motörlerinin, yağlı ıslak mazot kokuları karışırdı ya sevdamıza, İstanbul'dan her ayrılışımda, geçirirdin ya beni HAREM vapuruna, gülümseyişin düşer aklıma, ve hep o günler var bakışlarımda, ve hep o sesler kulağımda, yüreğimde saplı bir hançer gibi , kanatmada, zannetme ki unutuldun, zannetme ki bitti bu hülya, zannetme ki gömüldün zamana, sen, benimlesin hala... İŞTE BU DOSTLAR,İŞTE BU... Dip not: Şiir; insan beyni ruhu ve yüreği ile YAŞADIĞI ZAMAN arasında, kendiliğinden ortaya çıkıveren dev bir tuval gibidir. Harfler,renk olur palette. Mısralar,resim, sevdalar da fırça. Dev bir tablo oluverir şiir bittiğinde, Acaba o tabloda çizilmiş dere var mıdır,ya da çeşme dünyada. Büyük bir ihtimalle yoktur da.Çünkü HAYAL ÜRÜNÜDÜR. K E Ş K E O L S A L A R,diye düşündüğümüz objelerin yansımalarıdır herbiri.Bunu da ancak sanat dokuları olanlar anlar. *Sİ TU SAVAİS COMBİEN JE T'AİME* Seni ne kadar sevdiğimi bilseydin eğer. |
05-10-2006, 16:14 | #94 |
|
Doğum günü!
Diğer günlerden bir farkı var bugünün,
herzamanki perşembelerden biri gibi değil, her zamanki bir sabah değil doğarken güneş sokağıma, bugün içimde farklı bir uyanış var, kızımın mesajı düşerken telefonuma, oğlumun öpücüğü yanağımda, anne olmanın asaleti ağırlığı duygularımda, Diğer günlerden bir farkı var bugünün, dizginleyemediğim durgunluğun, güzellikleriyle doluyum... Bugün doğum günüm, yılların yıldız akışı benden kopmasına aldırmadan, yeni bir yaş ile yan yanayım. |
13-10-2006, 09:00 | #95 |
|
Kınıyorum seni FRANSA...
BİLİYOR MUYDUNUZ? Atatürk`ün dünyada `başöğretmen' sıfatlı tek lider olduğunu, Bir geometri kitabı yazdığını, Üçgen, açı, dikdörtgen gibi ve 48 tane geometri teriminin Türkçe) isim babasının bizzat Mustafa Kemal olduğunu. Norveççe`de `Atatürk gibi olmak` diye bir deyim olduğunu. ''Atatürk'' çiçeği'nin adını, çiçeği bulan Wanderbit Üniversitesi profesörlerinden doktor Kirk Landın`in koyduğunu ve bu çiçeğin tüm dünyada bu isimle üretilip satıldığını. Yunan başkomutanı Trikopis`in, hiçbir zorlama ve baskı olmadan her Cumhuriyet bayramında Atina'daki Türk büyükelçiliğine giderek, Atatürk`ün resminin önüne geçtiğini ve saygı duruşunda bulunduğunu. ''Mimber'' adında bir gazete çıkarttığını ve 52 sayı yayımlanan gazetede ilk defa sansür kelimesi geçtiğini. Kurtuluş Savaşında rütbe alan bir çok kadın askerlerimizin olduğunu, Dünya tarihine geçen tek bir üsteğmenimizin olduğunu, Üstteğmen Kara Fatma'nın 700 erkek, 43 kadından oluşan bir müfrezenin reiseliğine bizzat Atatürk tarafından atanmış olduğunu. Bi r röportajda "Birleşmiş Milletlere üye olmayı düşünüyor musunuz?" diye sorulduğunda "Şartlarımızı koyarız, kabullerine bağlı. Biz müracaat etmeyiz üye olmak için, davet gelirse düşünürüz" dediğini ve bunun üzerine BM yasasının değiştirildiğini ve üyeliğe davet edilen ilk ülkenin Türkiye Cumhuriyeti olduğunu. 1938'de, General McArthur'un en zor, en problemli, en buhranlındöneminde, danışman, senatör ve bakanlarından oluşan yüz yirmiden fazla kişiye; "Şu anda hiçbirinizi değil, büyük istidadı ile MustafanKemal'i görmek için neler vermezdim" dediğini . 1938'de Ata`nın ölümünde Tahran gazetesinde yayınlanan bir şiirde; "Allah bir ülkeye yardım etmek isterse onun elinden tutmak isterse başına Mustafa Kemal gibi lider getirir" denildiğini. 1996'da Haiti Cumhurbaşkanının vasiyetinde, mezar taşına yazılmasını istediği metinde; "Bütün ömrüm boyunca Türkiye'nin lideri Mustafa Kemal Atatürk'ü anlamış ve uygulamış olmaktan dolayı mutlu öldüm" yazdığını. 2000'de ABD Başkanı'nın milenyum mesajında; '' Milenyumun hiç şüphe yoktur ki tek devlet adamı Mustafa Kemal Atatürk'tür. Çünkü o yılın değil asrın lideri olabilmeyi başarmış tek liderdir" denildiğini . 2005'de Amerika'nın en ünlü ekonomistlerinden birisi olan Mr. Johns`un önerisinin "Türkiye ekonomiyle savaşta bir tek Atatürk'ü örnek alsın yeter" olduğunu. 2006'da ise AB Uyum yasalari geregince devlet dairelerinden Atatürk resimlerinin kaldirilmasinin istendiğini. BİLİYOR MUYDUNUZ!!! FRANSAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAA SENİ ŞİDDETLE KINIYORUM. Biz onurlu ,topraklarını canı uğruna savunan bir milletin evlatlarıyız. Alınmış olunan bu karar ile AB.kulvarındaki yolumuzu tıkamak gibi sinsice planlar su yüzüne çıkmış oldu. Halkımız ve ilişkilerimiz bu önyargıdan onarılması imkansız yaralar almıştır. Bir TC.vatandaşı olarak ekran başında endişe ile izledim bu gelişmeyi.Ve üzgünüm.Gelişmiş aydın refah bir TÜRKİYE nin yolunuzu kesemiyeceğinizi de ısrarla vurguluyorum. Çünkü ben diyorum ki TÜRK MİLLETİNİN DİRENME GÜCÜ DAMARLARINDA AKAN KANDA MEVCUTTUR. Sevgili ATATÜRK;bugünleri görerek tahmin ederek ,tanzim etmiştir ; Gençliğe Hitabeyi. SAYGILAR DİLİYORUM TÜM TÜRKİYE CUMHURİYETİ VATANDAŞLARIMA ATATÜRK'ün GENÇLİĞE HİTABESİ Ey Türk gençliği! Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyet'ini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir. Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin, en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahilî ve haricî bedhahların olacaktır. Bir gün, istiklâl ve cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetln imkân ve şeraitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerait, çok nâmüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dagıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hiyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasî emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir. Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi, vazifen; Türk istiklâl ve cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda, mevcuttur! K. ATATÜRK 20 Ekim 1927. |
13-10-2006, 09:17 | #96 |
|
Bugün sis var memleketimin semalarında,
ihanet ve kabus dolu sokaklar, ellerinde dev şırıngalarla, düşmanlık aşılamada , kötülük aşılamada ve de her damlasında damarımıza zerk eden o acının, çaresizlik ummaları boşunadır, Biz, nice sisler gördük,nice poyraz ve fırtınalar, kıyılarımız paramparça oldu, binalarımız yerlebir, şehit kanları ahşap siperlerin arkasında, nice uğultular gördük böyle düşmanca, böyle kalleş ve korkakça.. Ama, Ama, Ama, Asla yenilmedik ihanete ve haksızlığa, Canımız uğruna da olsa, memleket aşkı ile, yandı ocakta odunlar, söylendi türküler dudaklarda, ASLA PES ETMEDİK, YENİLMEDİK, Karanlıklara... nilgün çakıcı/Bursa 13.10.2006/10.17. |
13-10-2006, 13:23 | #97 |
|
Karşı atak!
Derin hummalı bir çalışma var dünyada,
Milliyetimizi yok sayan milletimizi aşağılayan, dev pankartlar açarak beyinlerinde, bizi yok sayan bir kültürün, ayak sesleridir bu çalışmalar, Derin ,hummalı bir çalışma var dünyada, bir tarafı avrupalı derken, diğer yanı barbar diye bas bas bağırıyor, ANTALYADA kadın pazarlıyormuş Türkiye, kara para aklıyormuş. İnsan hakları ezilip, soykırım yapılıyormuş... Bunlara ezilmeyiz, yalancı sahtekar ve de adice karalamalara karşı, yenilmeyiz. SOYKIRIM YOKTUR... SOYKIRIM YOKTUR... SOYKIRIM YOKTUR... Adalarda İstanbul'da memleketimin muhtelif yerlerinde bizlerle iç içe yaşayan Ermeni vatandaşlarımıza ayrım da yoktur. Bence ne yapmalı?(Soykırım vardır) diyen her kim varsa , bizde de yasa tasarısı düzenlenip,cezai muhakemeye tabi tutulacak bir tasarı onaylanmalıdır. MİSİLLEME OLARAK. Öyle mi Fransa ,alın bizden de böylesi ,diyerek. --------------------------------------------- KEŞKE KEŞKE BU DEDİĞİM MİSİLLEMEYİ YAPABİLECEK SOSYO-EKONOMİK KRİTERLERE VE SÖZHAKKINA MALİK OLABİLSEYDİK. Gelmiş olduğumuz sosyo ekonomik nokta,dış perspektiflerde BÜYÜK BİR PRESTİJ KAYBI VE İSTİKRARSIZLIKLARA yol açmıştır. Ayrıca ben diyorum ki TÜRKİYE'de nobele layık bir çok yazarımız mevcuttur. Birçok aydın,birçok şair ve yazar. Türkiye cumhuriyeti için aldım diyor ya,ben şahsım adına,bu ülkenin vatandaşı olarak ,almayayım kalsın bu ödül. Ben,bu ödülden onur duymadım.Bilakis,daha önceki beyanlarından dolayı, paralel gelişen ,bu yasa tasarısı ve bu ödülün aynı tarih ve platformda sunulmuş olmasına saatlerce ağladım. Gururdan değil kahırdan...ACI DUYDUM. |
17-10-2006, 22:07 | #98 |
|
nilgün hanım tek kelime ile harikasınız.bende şiir yazıyorum ama bu saatten sonra bırakcam yazmayı.işi ehline bırakmak lazım.sizin gibilere yani.bugün şiire hakaret ettiğimi düşünüyorum.sizi gıpta ile takip ediyorum.kitabınız varsa edinmek isterim.
şiir yürekte bir ateş o ateş hiç sönmesin........ |
19-10-2006, 09:08 | #99 |
|
Teşekkür ve edebiyat üzerine ayrıntılar.
Teşekkürler Selçuk bey,
Okunuyor olmak,yazılanların anlaşılıyor olması çok onur verici bir duygu. Ne para ne ünvan hiçbir şeyin hazzı bununla eşdeğer olamaz. Çünkü burada paylaştıklarımız ,insan olmanın ayrıcalığıdır.Ortak değerlerimiz,sevgiler,şiir dili ile başarılmış ve koordinatların aynı odakta buluşmasıdır. Bunu beyin gücü sağlayabilir.Düşünen ,sentez yapan ,araştıran, baktığını gören,gördüğünü doğru anlayan ,anladığını da kalemi ile kağıda dökebilen bir insanın beyin gücüdür edebiyat... Gima'da alışveriş yaparken iyi giyimli bir bayan kitap reonunda gülümseyerek selamladı beni ve elindeki kitabın etiketi ile ilgili olarak dedi ki: -Bir de okumuyoruz diye kınanırız,ne bu fiatlar? Diğer elinde de şık bir parfümeri poşeti vardı. Hanımefendi belki haklısınız ;bu geçim sıkıntısı çeken kişiler için, periyodik gazete almanın bile bütçelerinde yer olmadığı insanlar için doğrudur. Ama bir şişe parfüme olağanüstü rakamlar veren kişiler için bu rakamlar çok olmasa gerek. Tebessümle devam ettim. Hem o rakamlar ile yazarın düşüncelerini,yani yüreğinin ve de beyninin içindekileri satın almaktayız, değil mi ya! Elindeki kitap yirmi iki milyondu.Ve usulca stanta bırakarak uzaklaştı yanımdan bayan. Hoşçakalın diyerek. Anlamış mıydı acaba ne anlatmaya çalıştığımı? Anlaması için edebiyat ile teması olması gerekiyordu.Kesinlikle yazmanın çok kolay bir iş olduğunu zannetmemek gerekiyor.Bunu bildiğim içindir zaten kimi zaman gazete makalelerini ve de köşe yazılarını klasörlerde saklarım.Hele o yazılar ;araştırma içerikli seri yazılar ise daha da değerlidir.EMEK VARDIR O CÜMLELERDE...ALINTERİ VARDIR...GİDİLEN YOLLAR ,ALINAN MESAFELER ,RÖPÖRTAJLAR FOTOGRAFLAR VARDIR...Efor vardır,uykusuz yorgun bitkin çalışmalar vardır...HARCANAN PARALAR VARDIR BİZE ZARİF BİR HABER ULAŞTIRILMASI İÇİN ... İ Y İ N İ Y E T VARDIR... Şimdi o yazıları kalk çöpe at.Oku ve at biryerlere.İşte bunu başaramıyorum. İnsanın beyninin içinde dev bir objektif olmalı.Kayıt merkezinde, her objenin kayda değer yönlerinden bir kayıt saklıdır o objede.Ve duygu sağnağı başladığında,o veri kaynakları savrularak harmanlanır ve de şiir ya da makale olarak kağıda dökülür.Her şiir; çocuğu gibidir şaire.Her romanı ,yeni doğmuş bir bebeğin çığlığı gibidir yazara. Alt yapı olması için de çok derin bir bakış mekanizması geliştirilmesi şarttır.Bilgi birikimi,çok okumak,okurken tarafsız olmak,her düşünceye saygı ile yaklaşarak ele almak yazılanları. Sonra o yazıların sentezini oluşturmak.Bunların hepsi insan beyni için muhteşem yatırımlardır.Bunun için çok fazla okumak araştırmak bakmak ve derin bakış açıları geliştirebilmek(4.boyut diyorum ben bu merceğe)gerekmektedir. İşte sizlere ipuçları.Kimi zaman bana soranlar da oluyor. Nilgün,kim o pipo içen?Balıkçı Rüstem sahi mi?Evi nerede? Demek ki ben bu işi başardım diyorum kendi kendime. O denli inandırıcı yazmaktayım ki ,o kişi canlanıyor ruh kazanıyor,kimlik kazanıyor ve aranıyor yeryüzünde . Acaba sahi mi dedirtebiliyorsam ne mutludur bana! SEVGİYLE KALIN. ---------------- NİLGÜN ÇAKICI/19.10.2006/10.08 |
19-10-2006, 09:27 | #100 |
|
Bence bırakmayın devam edin şiiri...
Piamdan şair hukukçular pasajından ,
-------------------------------------- Bir kitabın birbiri ardına gelen, iki sayfasıydık seninle, Kavuşmamız için,kitabın kapanması yetecekti, Kitap kapandı ama, halimiz çok acı, ÇÜNKÜ KİTABIN ARASINDA, unutmuştuk o hain ayracı. Bu şiirinize rastladım az önce sitede.Bunu okuyunca burada da yinelemek istedim. Gayet güzel, devamını bekliyoruz sevgili şiir dostu. SAYGILAR. ---------- |
26-10-2006, 14:32 | #101 |
|
Herşeye rağmen yaşamak üzerine...
Yaşamak güzel herşeye rağmen,
sabahın ayazına, gecenin zifiri karanlığına, iklimlerin donduran soğuğuna ve üşüten yalnızlığa rağmen, herşeye, herşeye, herşeye rağmen, yaşamak güzel bu ekim akşamında... yüreğimde aşka dair ne varsa , yokluğunda tütsülenmiş, kanadı kırılmış bir serçe gibiyim, uçmak için her kanat çırpışımda, acı ile yere çakılan, ama yine de nefes alarak , yaşamaya çalışan, Herşeye rağmen yaşamak güzel bu ekim akşamında... |
30-10-2006, 11:30 | #102 |
|
Anlıyor musun beni?
Dolu dizgin yine yüreğimdeki atlılar ,tozu dumana kata, kata bana doğru, yol almadalar,bense ekimin bu sabah soğuğunda, masamda bir fincan köpüklü kahvem, elimde kalemim ve yüreğimde hasretin, tek başıma, yapayanlızım bu dünyada... Kalabalıkların arasında, ne tek bir ses var, ne de en ufak bir seda, mutluluktan yana, bomboşum anlıyor musun? Senden kaçışım da bu yüzdendir haftalarca, kapanan telefonların, açılmayan mektupların tek açıklamasıdır bu efsunlu sabahlar. Yorgunum,kilometrelerce yokuş çıkmışcasına,ve üstelik boynumda tonlarca yük, ve ayağımda demir prangalar, mısralarım da törpülemeye yetmiyor artık bak karanlıkları... Anlıyor musun? Çekildim yalnızlığıma, dışarıya açılan tüm panjurlarını çekerek , gömüldüm içimdeki sonsuzluğa, tahammülüm yoktur artık yabancı ışıklara, uzak ihtimallere ve de acabalara... Kaçışım bu yüzdendir, yazmayışım, duymayışım, sana bakmayışım bundandır, anlıyor musun? |
10-11-2006, 14:35 | #103 |
|
Seni anmak demek...
ATAM!
Seni anmak demek, masmavi gözlerinin keskinliğinde, MEMLEKET HUDUTLARINDAKİ ışığı ve zerafeti görmek demektir. İHANETE, CEHALETE VE DE ADALETSİZLİĞE, başkaldırmak demektir topyekün milletçe... ATAM! Seni anmak demek, CONK BAYIRI'ndaki o efsanevi kitabelerin mermer levhalarına süzülerek, o feryatları yaşamaktır Çanakkaledeki o derme çatma siperlerde TOP SESLERİNİ ve de şehadeti duymak demektir seni anmak... ATAM! Seni anmak demek, memleketimin dünü bugünü ve yarınını anlamak demektir, Sen ki tozu dumana katarak topraklarımıza acımasızca dalan, gözü kararmış düşman mevziilerinden, ulusundaki iman ve de inancı siper ederek o can pazarında... Yüreklerdeki o sonsuz ışığa masmavi umudu yayansın. Yorgun ve bitkin gözlere, zafer ışığını zırh gibi kuşatansın. Sen tarih yazansın anadoluda... ATAM! Seni anlamak demek, GELİŞMEK,İLERLEMEK,VE DE VAR OLMAK DEMEKTİR... Nefes almak demektir çağdaş topraklarda, dalgalanmaktır avrupa semalarında, ay yıldızın güneşe dokunduğu o yüksek makamlarda, onuru duymaktır seni anlamak... RAHAT OL ATAM! Mevcudiyetinin,sonsuz ve ışıl ışıl parlaklığı, daima benliğimize yansıyacaktır... İdeallerinin zirvesi, yanıbaşımızda daima varolacaktır. Ve biz çok iyi biliyoruz ki; SENİ ANMAK DEMEK, SENİ ANLAYABİLMEK DEMEKTİR... ATAM! Biz gençlere dediğin gibi, senin çizginde, senin hedeflerinde yürüyebilmemiz için, muhtaç olduğumuz kudret, damarlarımızda akan asil kanda mevcuttur. SENİ SAYGIYLA ANIYOR VE SEVGİYLE SELAMLIYORUZ ATAM! 10 KASIM 2006/BURSA Oğlum Mert Çakıcı'nın törende okuması için bu sabah 05.30 da yazdığım şiirdir. SEVGİYLE KALIN --------------- |
13-11-2006, 16:29 | #104 |
|
Durduramam ki gelip geçen zamanı...
Bir sabah ve bir gecenin yarısı,
sayfaları savunmasızca savrulur yıllarımın. Kuşatır acımasızca tüm dokularımı, SORAMAM, YIKAMAM, DURDURAMAM bu yokoluşları... Bir sabah ve bir akşamın, alaca yansımaları, dokunur saçlarıma, kırlaşır mısralarım her yazdığımda, BOZAMAM, SİLEMEM, DÜZELTEMEM bu yazgıları. Bir sabah ve bir gecenin uykusuzlukları, nerede masmavi bulutlar, görsem kahrolurum. Neredesiniz umutlarım? Zamanı bir geri alabilsem, ah bir yapabilsem ZAMAN MAKİNESİNİ... Kimbilir kaç gece ve sabah pervane etrafımda, gelip geçtiği gibi yıldız akışı. Ömrümde geri sarsalar, Bana ait ve benden izinsiz çekip giden yaşanmamış dakikalarımı, geri bıraksalar! Neleri değiştirirdim o yapayanlız sabahlarımdan, Neleri söküp atardım keyifle, yaşamımdan. O alaca efsunlu akşamlardan ve zifiri karanlıklardan. Asla paslı ,puslu doğmazdı , bugün olduğu gibi sabahlar. Yeniden sil baştan yaşayabilseydim eğer, ve yapabilseydim zaman makinesini, MUTSUZLUKLAR,UMUTSUZLUKLAR DA OLMAZDI... Bir sabah ve gecenin gündoğumuna yakın aydınlığında, yuva yapar serçeler bahçemdeki erik ağacına, dalları kırmızı ürdüm dolardı . Dut ağacına yasladığı dev gövdesi, upuzun dalları ile sarmaş dolaş dolanırdı. Bizlerin yüzyıllardır yapamadığına inat ve yüzümüze vururcasına hain düşmanlıkları... Nasıl da sevişirdi, kötülüklerden uzak kolları. Bu cansız dallar bile, barış içinde kördüğüm olurlardı. Biz ki yüzyıllardır, neden ve niçin ve neyin kavgasını veriyorsak eğer, Havada BARUT kokusu, içtiğim suda KİN VE İNTİKAM, yangın yerine dönüyordu ÖLÜM KOKAN sokaklar. Kaldırımlarda harmanlanan minicik canlar, sorgusuz sualsizce toprağa giriyorlardı zamansız... Bir sabah ve bir gecenin yarısı, Mesimin ilk karı düşerken , iki katlı evimin saçaklarına, yoksulluğun soğuğu, titretirdi omuzlarımı, SEVİNEMEM, GÜLEMEM, GÜLÜMSEYEMEM Kİ! Bu bembeyaz muhteşem işgaline sokakların, üşür yüreğim, kar yağar yastığıma ve ben kahrolurum sefaletin sırtlarında... DOYAMAM, ISINAMAM, SARINAMAM Kİ SICACIK yorganıma, açlığın gölgesi düşerken soframa... Bir sabah ve bir gecenin tam ortasında, zamansız ötüyor kafesinden firar eden kuşlar, sanki tüm kainat susmuş, yer gök derin uykuda, Sadece gökyüzü var, ve günah çıkarırcasına, ağlayan dört bir yanda . Gözlerim yorgun, başım düşer uykusuzluğa, BİR YAPRAK, BİR YAPRAK, BİR YAPRAK DAHA kopup gider ömrümün sayfalarından, Bir sabah ve gecenin başladığı derin suskunlukta, BİLEMEM, CEVAP DA VEREMEM, KİMBİLİR kaç kişinin gözyaşı var bu soğuk kasım soğuğuğunun akşamlarında... Paranın köklerini yaşamından söküp atmayı başarabilmiş güzel insan, sn BÜLENT ECEVİT anısına yazılmış bir şiirimdir. |
14-11-2006, 16:31 | #105 |
|
Barış üzerine İTHAF...
Adını Barış koymuşlar,
cana kıymanın, soğuk bir kış günü, ellerinde kelepçeler, sıcacık yatağından sürükleyerek el pençe, dizilerek pis bir duvarın yanıbaşına, dizlerinin üzerinde çökerek , gözleri yine pis bir bezle bağlanarak, yok olmanın, mıhlanmanın kaybolmanın adını BARIŞ koymuşlar. Adını barış koymuşlar. Bir şafak vakti, savaş çığlıklarının en ortasında, en kalabalık kavşağın kıvrımında, topluca havaya uçurulmanın adını BARIŞ koymuşlar, Günahsız savunmasız çocukları ana kucağında, çekip vurmanın, savunmasız kızları soymanın, sokakları kana bulamanın adını, BARIŞ koymuşlar, kuytu köşelerde kalleş siperler kurulmuş, yürümek, tek suçu sadece yürümek olan , insanları arkadan nişan alarak, yere sermenin adını, BARIŞ koymuşlar... DÜNYA BARIŞLARINA itfafımdır. ----------------------------------- 14.KASIM 2006/16.31 BURSA |
14-11-2006, 17:05 | #106 |
|
Sevda yemini.
Diyebilmek
---------------- Diyebilmek, sevgimizi büyütelim,sadece sen ve ben kısaca biz olalalım, girmesin aramıza, bizden, ikimizin kanından olan canlar bile olmasın doğmasın, SEVGİMİZ BÜYÜSÜN SADECE aramızda, SADECE SEN VE BEN, yani biz olalım. Tarih yazalım ... DİYEBİLMEK, Birimiz diğerinden önce ölürse eğer, arkada kalan onu asla unutmayacak, Ellerimiz asla ayrılmayacak, ömrümüzün son yaprağı kopana kadar, ne bir yudum su olacak , ne de bir dilim somun aramızı açacak.. DİYEBİLMEK, TÜM İÇTENLİĞİNLE VE TÜM VARLIĞINI ORTAYA KOYARAK, seviyorum seni canım, diyebilmek... |
15-11-2006, 09:35 | #107 |
|
Zannetme ki unutuldun...
Gri panjurlarına, Kasımın soğuğu vurmuş, dondurucu ayazına rağmen BURSA'nın, hala daha sen varsan kaldırım taşlarında her adımımın. Hala daha sen kokuyorsa, yan komşumdaki ıhlamur ağacının her dalı. Hala daha Yeşil camisinin avlusundaki güvercinlere seni düşünerek yem atmaktaysam. Ve hala daha , Heykelönündeki ATATÜRK anıtının üzerini saran masmavi bulutlara bakarak , adını yazmaktaysam, bil ki; bil ki; bil ki; yüreğimin öteki yanı, hala daha sen dolusun tüm dünyamda, bunu sakın unutma... Nilgün/Bursa 15 kasım 2006/09.35 |
16-11-2006, 12:24 | #108 |
|
Fanus.
Fanus...
Bazen yaşadığım dünya , öylesine kristalleşir ki gözümde, cam bir fanus gibi, çevirir bedenimi, nefes alamam, net göremem çevremi, Ne bir ışık süzülür yüreğime, ne bir ses yansır, ne de bir hava nefesime... Herşey olabildiğince karanlık ve de kapalı, sis gibi sarar tüm benliğimi, boğulurum ve hatta son bulur, bakışlarım gözlerimde.., Fanustur bu, dev bir fanus... Çiçeği, böceği çirkini, güzeli, kötüyü iyiyi, ne bulursa önüne katarak sürükler ve hapseder gövdesinde, ne varsa içinde boy veren, filizlenen meyvesi umut olan tüm fidanlar, renksiz ve de neşesizdir şimdi... Ne bir müzik sesi duyulur, ne ahenkle çizilmiş , rengarenk bir çizgi... Ne ışık vardır gökyüzünde , ne tozpembe bir dizgi, ne alaca bulut, ne ayışığı, ne sevgi... Sadece fanus, gri dev bir fanus, çevreler bedenimi... 16 kasım 2006/Bursa Nilgün Çakıcı |
17-11-2006, 12:41 | #109 |
|
Site yaşamı...
Bilemezsin ki,
kapıdaki ambulanstan inen kim? Kim yeni doğmuş acaba kaçıncı kat? Bir öğle vakti kapı önünde yoğun bir kalabalık, feryat sesleri tırmalar kulakları,açık pencerenin arkasından, ve omuzlar üzerinde bir tabut,sessizce götürülür... Bilemezsin nkim sonsuza kadar kimdir bu ebediyete... Sbahın ilk ışıkları, dev bir kamyon sitenin tam ortasında, ve apartman içinde telaşlı adımlar, sessiz yürüyüşler ile, yürür nakliyeciler... yeni geliyor yine birileri, kimbilir gelişi hangi memleketten, aslı neresi, acaba kaçıncı kat hangi kapı numarasında dairesi? Yine alel acele çekip gider günün birinde bir diğeri, Ne bir hoşçakal, ne bir dostçakal, bile diyemeden, tıpkı,akşamları site önünde karşılaştıkları altı sıralarında selamlaşamadıkları gibi, tanışamadan, kucaklaşamadan dostça ve arkadaşça... Gidiyordu işte bu siteden kimliği meçhul kapı numaralı evden, adı bile duyulamadan. Kimi gelir kimi gider, kimi doğar kimi göçer, Ruhsuz beton kalıplar içinde, yok olur gider ,özümüz ve benliğimiz, ve de geleneklerimiz... Nerede o birbirine balkondan selam eden ilişkiler? Nerede o belki kokmuştur diye düşünerek, bir tabak da komşuya yemek ikram etmeler? Nerede o zerafet ... Nerede o bayram ziyaretleri? Nerede o dertleşmeler, sözleşerek pazar gezilerine gitmekler? Ve kapı önündeki hararetli dost kokulu sohbetler nerede? Yitirdik hepsini, Yitirdik maalesef, çimento gibi dondu yüzlerde o zarif gülğümseyişler, Şu beton maloz yığınlarının arasında, aynı o betonlar kadar gri, renksiz, ahenksiz, bencil bir çerçeve içinde, çoğaldık, çoğaldık, çoğaldık... Ve kaybolduk, yok olduk hepimiz, evimizde en konforlu dekoratif görüntüler, kapı önünde en kalite arabamız, çıkarken site önüne, en değerlişeyimizi kaybettik ne yazık ki, o içten merhaba deyişlerimizi, yitirdik . |
18-11-2006, 09:56 | #110 |
|
Yokluğun gibi yine bu sabah,SOĞUK...
Yokluğun gibi yine bu sabah soğuk...
İklimler gök kuşağı gibi pervane yine etrafımda, kah kasımın orta yerinde temmuz, kah haziranda kar yağarken mısralarıma, bugün yine öyle acımasızca , kararsız ve düşkün sabahlardan birindeyim sevdiğim, usta bir demircinin ,çeliğe her örs verişi gibi, mıhlanır adın her esişinde rüzgarın. Yokluğun gibi yine bu sabah soğuk, gidişin var, gözlerimden akan yaşlarda, satır aralarına damlayan her hatırada, iliklerim üşür,sıcacık odamda, titrerim sevdanla... Yokluğun gibi bu sabah yine soğuk, nereden bileceksin ki? Nereden bileceksin sen acı çekmeyi? Hiç sevmedin ki. Nereden bileceksin ? İçin,için ağlarken gülümsemeyi. Bu sabah, bu sabah, bu sabah, yine acıyla doluyum, üşüyorum ,yok oluyorum, yokluğun can evimde buzdan abide , dev kaleler kuşatmış tüm benliğimi, yüreğimde özlemin, seni hala özlerim güzelim... 16/kasım/2006 12.03 Nilgün Çakıcı |
21-11-2006, 10:46 | #111 |
|
İlk defa.
Bu şiir sana anlıyor musun?
İSTANBUL kadar dokunmak isterdim sana, İstanbul kadar iyot ve deniz kokarsın bana, Kız kulesinin semalarından, efsunlu bir gülüş kadar çözümsüzsün, yanıtı çok zor bir denklemsin tam karşımda, Bu şiir sana , anlıyor musun? Üsküdar iskelesinde kanat çırpan, martılar kadar saf ve temiz, atlas denizin suları kadar berraksın . İlk defa sızladı yüreğim , böylesine derin ve dokunaklı çizgiler karşısında. Yaşamının yüzde yüzü olabilmek isterdim, yanında kalabilmeyi ve aynı evde seninle yan, yana, karşılıklı orta şekerli ve bol köpüklü kahvelerimizi yudumlarken, şiirden edebiyattan ve dünyayı saran tüm olasılıklardan , konuşabilmeyi, balkonda barbüke yaparken, çoban salata, az kızarmış et ve yanında beyaz şarap, mutluluğa ve yanında olmaya kadeh kaldırmak isterdim... Tut ki üç katlı bir villa, çatı katında yarım teras, baktığımızda tüm bulutlar, değsin avuçlarımıza, çocuklar gibi masum bakışlarla, gülümseyebilmek yarınlara, mısralarımın en başında ve sonunda sen olduğun gibi, dokunmak hayata... Tut ki tek katlı bir baraka, çatısında ahşap bir profil, evin girişinde ortancalar, pembe eflatun ve kırmızı güllerle yan yana, cennet olurdu bana , yanımda olduğun her mekân, Bu şiirim sana, anlıyor musun? Tut ki çok yoksuluz ya da bir o kadar zengin, ne farkederdi,ne farkederdi söyle, Zaman durmuşken ,saatin akrep ve yelkovanında, takvimler donmuşken sayfalarda. Bu şiirim sana anlıyor musun? İlk defa selam var mısralarımda, İlk defa gülümseyiş,umut ve sefâ, sararken mısralarımı, sen dolarsın burcu burcu, içtiğim çayın dumanına. İstanbul kadar deniz kokarsın , midye kabukları donatır ,satır aralarını, saklamak isterim senden gelen her harfi, yüreğimde bir kenara, hiç kimse bilmesin, ve hiç kimse bulmasın diye , gizli bir taraflara. sakınırcasına, kendimden bile kaçırırım seni bulunmaz sayfalara. Bu şiir sana anlıyor musun? İlk defa selam var mısralarımda, ilk defa ... |
22-11-2006, 14:37 | #112 |
|
Sürpriz!
Telefonum çalsın istiyorum,
günün bu orta yerinde , saat ondört otuz. Kapım çalsın istiyorum, elinde bembeyaz karanfiller, çat kapı gelsen, kimseye nedendir nasıldır, diye hesap vermeden, fütürsüzce açarak kapıyı, gülümseyerek, hoşgeldin desem, ve tutabilsem ellerini... Caddede yürürken tam yanıbaşımda, aniden bir araba dursa, ve içinden uzatarak başını, merhaba!diye bağırsan, Deniz kenarında, Gemlik sahil boyunda, bir balıkçı lokantasında, kalamar ve yanında hamsi buğlama, marul ve turp karışık bolca salata, otursak karşı karşıya, deniz ve sen, olabilsen ah keşke yanıbaşımda, Bir sabah uyandığımda, uzatarak kollarımı sarılsam sana, Hayal de olsa, düş de olsa, gelsen mısralarıma, BUGÜN OLDUĞU GİBİ, sereserpe ve de hesapsızca... |
23-11-2006, 11:54 | #113 |
|
Oğluma özel.
Biricik oğluma
---------------- Oğlum benim, doğduğun gün, dün gibi hala hafızamda, yıldız ,yıldız bakarken bana, tutunurdun gömleğimin yakasına ,sımsıkı, düşmemek için, bilmene rağmen en koruyucu kollarda olduğunu, sarılırdın kollarıma, kucağımda saatlerce salladığımı anımsadım gaz sancılarında, ilk emeklediğin gün, nasılda çalmıştım, tüm komşuların kapısını, ilk anne deyişinde, nasıl da sevinçle çarpmıştı kalbim ,çılgınca ilk doğum gününde , nasıl da kutlamıştık, yeşil gözlerinde , mutluluğu... Oğlum benim, yosun yeşili , bulut bakışıklı, yakışıklım benim... Nasıl da geçti yıllar, bak oniki yaşındasın, seni bilgisayar ve kitapların arasında, çok bunaltmaktayım, biliyorum billur gülüşlüm, isyan etmektesin çoğu zaman bana, kızmaktasın... Duymuyor muyum sanıyorsun? Kendinle başbaşa kaldığında, Niye ben?Niye ben? Diye bağırdığını, neden herkes gibi sadece önüne kahvaltı koyan, ve okuluna pervasızca uğurlayan , bir annem yok diyorsun. Nedir bu işkence, matematik,fen ,ingilizce. Biliyorum çok yüklenmekteyim sana, biliyorum,dert yanmaktasın, özel hayatım bitti diye, en yakın arkadaşlarına. Güzel oğlum benim, hatırlar mısın, o ufacık logolarla, bağdaş kurarak yan yana, nasıl da şahane villalar yapardık, İşte bugün de O HEDEFLERİN VAR BİLİYORUM, ve o hedeflerine ulaşmak için, beyninde çizdiğin o şahane mimari için, çok çalışman gerektiğini, sakın unutma... Bugün senin doğum günün, elinden tutarak keserken ilk dilimini, ve yedirirken sana , ne düşündüm biliyor musun? Günün birinde, sevdiğin, en, en, en doğru insanla, evlendiğin zaman da aynen bugün olduğu gibi, ışıl, ışıl ve umut dolu, o bakışların yansısısın, kestiğin pastaya... Göz yaşı ve hüzün asla uğramasın , güzel dünyana. Kutlu olsun canım, doğum günün kutlu olsun. 22 kasım 1995/ 2006 / çarşamba: |
25-11-2006, 12:04 | #114 |
|
Görür gibiyim seni ATAM,
elinde toz tebeşir, yazı tahtasının başında, vermek istediklerin, yapmak istediklerin, şimşek gibi, parlarken bakışlarında, bilgi,teknoloji,ve tüm devrimlerin, yansır yazdıklarına... Bugün; onurlu, çağdaş ve de zeki adımlarında, hedeflerini, görür gibiyim ATAM, Gelişmiş medeniyetler seviyesini yakalamalıyız derken, çok çalışmalıyız derken ve derin uykuyu , bizlere yasaklarken, neyi anlatmak istediğini , çok iyi anlıyorum ATAM, Tüm çizgilerinde ideallerinin derin hatları var, tüm ideallerinde TÜRK HAYSİYET VE ONURU, Bize verdiklerinden dolayı, sana müteşekkiriz Atam, Yaktığın meşalenin alevi, asla sönmeyecektir, Çok iyi anlıyorum ATAM, gülümseyişinin arasındaki , gür ve anlamlı kaşlarının örtmeye çalıştığı bakışlarının tedirgin ve de gergin izlerinin, ne ifade ettiğini, bugün bugün bugün, çok daha iyi anlıyorum ATAM...: 24 KASIM 2006/ÖĞRETMENLER GÜNÜ ne ithafımdır. 25.11.2006/12.02/Bursa |
28-11-2006, 11:23 | #115 |
|
Bursa'dan yansımalar...
Bursa'dan Yansımalar...
Güneş, yine bu sabah, çıkararak iç cebinden sigara tabakasını, yakarak cigarasına, üfledi dünyaya, ortalık yine tozduman, göz gözü görmüyor sokaklarında BURSA'mın, ıhlamur kokuları isli dumanlarla sarmaş dolaş, ne kadar gri bu sabah kaldırımlar, ne kadar kirli mavi bulutlar, Kasımın son haftası, hava soğuk mu soğuk, sanki uzansam bana yakalanacak , gökyüzünde uçan güvercin kanatlar. Yeşil camisinin kubbesinde , parıltılı yansımalar, dört duvarı yeşille mavinin raksettiği çini nakışlar, yapraklar sapsarı bir halı ile bezemiş, tüm şadırvanı, öylesine tarih kokuyorsun ki bu sabah bana Bursam, seslensem duyacak sanki beni, kabrinde yatanlar, iç duvarlarda dev hatlar, çözmeye çalıştıkça benimle inatlaşmakta, tüm yazılar... Bu sabah; ne kadar da eskiyle iç içe sokaklar, bir yanımda,AVRUPAİ ve çılgınca coşkular, diğer yanımda Osmanlı hanedanlar, tahtlar ve ipek kaftanlarla sarınmadayım... iç içeyim burada,tarih dokularıyla. Yıllarca önünden geçtiğim bu müzenin, efsunlu avlusunda, sesini duyar gibiyim çekiç ve mala seslerini, iskelede çalışan ustanın, restore ediyorlar besbelli, aman ha, tarihe dokunmayın, kırılmasın o incecik mozaikleri bile, mermer satıhlardan, tek bağımız bizi geçmişe bağlayan, o çiniler ve o nakışlar... Bu sabah puslu bir kasım sabahından, burcu, burcu tarih kokan adımlarından, bir şeyler karalamak geçdi içimden, yemyeşil Bursamdan... Nilgün Çakıcı /28.11.2006/11.23 |
04-12-2006, 13:44 | #116 |
|
Bir geçittir varlığın...
Bir geçittir varlığın.
BİR GEÇİTTİR VARLIĞIN, nefes almak ile alamamak arası, yaşamak ve ölmek gibi. Tut ki ,bir kayalığın en ucundayım; aşağıda dev bir uçurum, ve çağlayan sular, eğer sensiz kalırsam, ve eğer beni SENSİZ bırakırsan, bil ki, senin yokluğunda, ayağım basmaz olur yere, çakılırım o dipsiz suların, en derinlerine,inan... BİR GEÇİTTİR VARLIĞIN, Yokluğun kıyamet, varlığın selâmettir. Sen anla işte , benim için , ne kadar önemli, ne kadar gerekli ne kadar vazgeçilmez ve ne kadar değerlisin... BİR GEÇİTTİR VARLIĞIN, sanki gece ile gündüz kadar , keskindir bakışların, tüm benliğimde , aydınlık ve karanlık gibidir, mehaba ve hoşçakal deyişin... Tut ki,DEV BİR OKYANUSUN dalgalarındayım, üstelik de ,ufacık ,ahşap bir sandalın en ortasında, küreklerim de kaybolmuş,köpüklü sularda. Ve işte tam o anda, yaşama sebebimsin sen , güçlü dalgalarda... BİR GEÇİTTİR VARLIĞIN, hiç tanımadığım bir kentin, en işlek ve olabildiğince kalabalık , herhangi bir bir sokağında, ne elimde bir adres , ne gideceğim bir kapı varken ,hafızamda, üstelik de kaybolduğum bu yabancı dünyada, aynı dili bile konuşamamaktayken, ve üstelik de korku varsa, gölgemin yansıdığı her derme, çatma duvarda... Tut ki , SENİ ARAMAKTAYSAM! Ve işte ,tam da o anda, çıkıvererek karşıma, doğruyu , ama en doğruyu, fısıldarsın ,usulca kulağıma, İşte o an, vazgeçerim umutsuzluklardan... Dokunduğun her an , içim titrer varlığınla. BİR GEÇİTTİR VARLIĞIN, Bazukalar ve sazlar çalınır, sevgililer sarmaş, dolaş. Çiftler dans ederken , sevdalı bakışlarla, efsunlu kumsallarda... Ben, ben, işte ben güzelim, tam o esnada, yokluğunla kahrolurum, ne zaman birbirine sarılmış, mutlu bir çift görsem, için, için yanarım... Tam yüreğim tedirgin, ve sahipsiz bir tipi ile donanmışken, sesin dokunur mısralarıma... iŞTE, sanki , korkma canım, ben burdayım ! Dersin o anda, ve içim SEN dolar, ISINIRIM. Sığınırım varlığına, ve sevginle ferahlarım. Yumuşacık bir kuzu postuna sarınmışcasına, huzur dolarım. Ah canım bilemezsin, bilemzsin o an, o an, sevdanla nasıl da ayağa kalkar, ve sarılırım hayata bir kez daha, bir kezdaha, bir kez daha... Bir geçittir varlığın, ney ,ud ve kemanla, kah segah olur dağılırım ufkunda, kah rast olur çalınırım notalarda, en içli ve öksüz makamlar, donatırken gecenin sıfır üçünde sensiz odamı, sen süzülürsün birtanem, mısralarıma... Sen dolarsın, güvercin kanatlara yüklenerek, yaşadığım evin çatısına , taşınır bu serenatlar... BİR GEÇİTTİR VARLIĞIN, ışıkla karanlık arası, ay nasıl pırıltısını güneşten alırsa, sen de öylesin bana, sen de öylesin... Sen kaybolduğunda, sana ulaşamadığım zamanlarda, kahretsin , nasıl da ölüme yakın Bursa'da zaman, kahretsin, nasıl da muhtacım sana... Sen ne zaman ortaya çıkarsın, seninle aydınlanır dünya, gün ışır sabahlarıma, daha bir parlak, daha bir parlak , daha bir parlak... Nilgün. 3 aralık 2006/pazar.03.30/ |
04-12-2006, 13:54 | #117 |
|
Misafir...
Gel misafirim ol yüreğimde,
salaş bir kır kahvesinde , esen deli dolu rüzgar savurdukça saçlarımı, içtiğimiz çayın dumanına karışsın, nefesimizin buharı, semaveri oturtalım şöyle tam ortaya, masayı donatalım, demliklerde sevgiyi dolduralım, sıcaktan çatlayan bardaklara, varsın geçsin saatler yıldırım hızı ile... Çam ağaçlarının yere serilen sapsarı yaprakları, dolansın ayaklarımıza, terkedilmiş gibi ıssız kalan bu sahil kasabasında, el ele yürüyelim defalarca, sahil boyunda, varsın ıslansın ayaklarımız , ne çıkar? BİR KERECİK DE OLSA, YAŞAYALIM HAYATIMIZI BÖYLE ULU ORTA! İlk defa, ilk defa, ilk defa! Gel misafirim ol yüreğimde, balıkçı teknelerinin, mazot kokularına karışsın, esen rüzgarın iyotlu yeli, sen tut yeter ki elimi, hiçbir şeyden etkilenmeyeceğim güzelim, yeter ki kırma ,bu haftasonu beni... 2 aralık 2006/14.17/ct. Nilgün Çakıcı _________________ |
04-12-2006, 14:16 | #118 |
|
Anlıyorum!
Daha iyi anlıyorum ki canım,
sevgi denizinin en ortasında da yokluk çölünün çıkmazlarında da olsak, her ne kadar da aşılmaz da olsa mesafeler ve yollar, açılmaz da olsa tüm kapılar, yine de vazgeçilmezsin bana, yine de olmazsa olmazlardan birisin , yaşamımda... tüm ihtişamıyla,tam karşımda. |
05-12-2006, 09:13 | #119 |
|
Bilemiyorum.
Hani,
kar tipi yolumu kapatır da, yazın ortasında adımlarım sonlanırdı ya, yokluğunda... Hani, güneş pencereme kadar yaklaşır, martın en soğuğunda, bana gülümserdi ya! Hani, tam yarım sendin, tam ufacık bir fidanken duygularım sana dair, Hani, kökleri yeni yeni hayata bağlanmaktaydı ya, Bu sabah uyandığımda, ne üşüdüm ne ısındım, köklerim darma duman, toprağım savrulmuş sağa sola, sana tutunmaktayken tam, işte sevgi bu! dediğim, en bulutsuz, ve en ılık bir pazartesi sabahında, fırtınalar çekip koparmış, dallarımı, Hani artık nasıl yazılır o mısralar, nasıl kök salarım senin kıyılarında, bilemiyorum canım, bilemiyorum... 5.12.2006/09.11 NİLGÜN/BURSA |
06-12-2006, 12:03 | #120 |
|
Ahtapot!
Ahtapot.
Ahtapot gibi sarılır, gecenin karanlığı uykularıma, kalkarım boğazımda düğümlenmiş yokluğunla, kötü bir rüyadan uyanmışcasına, terler içinde, yastığım ıslak mı ıslak, odamda zindan karanlıklar, ve sanki canım, kalemimden kan damlar. Acın kanatır mısralarımı, ahtapot kollar,sıktıkça sana dair soluklarımı, alamadığım nefes kadar benimsin, yazamadığım şiir kadar benimsin ve tutamadığım sözler kadar benimsindir, ve işte tam o anda, tıkanırım, efsunlu bir nefes beni alıp kurtarana kadar, yenik düşerim, esir düşerim, sefil düşerim, hasretinin sancılarına, işin en kötüsü de nedir bilir misin sevdiğim? Sevmekteyim ben galiba ben bu öldürücü ahtapot kolları, çünkü, boğazıma her sarılışında kurtulamadığım o kıskaçlarda, biraz daha, biraz daha, biraz daha, sen dolarım bu yetim dünyamda, bu yüzden, sevmekteyim ben bu ahtapot kolları... 6 aralık 2006/11.57 Nilgün Çakıcı |
Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk) | |
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Yanıt | Son Mesaj |
Nilgün'ün Kaleminden:Paylaşımlar | NİLGÜN SEYMEN | Yazdıklarımız - Yazdıklarınız. | 160 | 11-01-2019 13:34 |
Aforizmalarından Seçmeler/nietzsche | Av.Habibe YILMAZ KAYAR | Site Lokali | 34 | 06-08-2009 14:52 |
Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir. |