27-09-2007, 17:26 | #1141 |
|
Bugün gitmeyi planladığım adliyeler arasında bulunan; Beyoğlu Adliyesine gerek trafikteki sıkışııklık ve gerekse de Sultanahmet Adliyesindeki işlerimi bitirdiğimde artık yetişemeyeceğimi öngördüğümden gidemediğimi, bundan çok büyük huzursuzluk duyduğumu, İstanbul'un trafiğinden nefret ettiğimi, her ne kadar İstanbul dışında bir başka yerde yaşayamayacağımı düşünsem de tek adliyesi olan ve burada çalışan meslektaşlarıma özendiğimi İ.E.
|
27-09-2007, 19:30 | #1142 |
|
Zaman zaman meslekten sıkılsam, oraya buraya taşınıcam, yahut hakim olacağım şeklinde dedikodular türetsem de ( ), sabit şekilde ve tek adliyeli bir ilçede avukatlık yapmanın nasıl bir lüks olduğunu akabinde farketmeme neden olan güzel bir olay yaşadığımı , kendime sık sık bulup da bunuyorsun dediğimi , ama bu döngünün, farkındalığa rağmen istem dışı tekerrür edip durduğunu, İ.E. ...
|
27-09-2007, 23:43 | #1143 |
|
Msn' mi açarken, her seferinde "loader.exe dosyası bulunamadı" şeklinde beliren ikaza sinir olduğumu, gecenin bu saatinde proğram silip tekrar yüklemekten yorulduğumu, halâ sorunun devam ettiğini, en sonunda pes ettiğimi İ.E.
|
28-09-2007, 09:06 | #1144 | |||||||||||||||||||||||
|
Sayın Veysel. Sorununuzun Msn Messenger ile ilgili olmadığını eğer daha önceden Msn Discovery programı yükleyip sildiyseniz bunla ilgili olduğunu bilgisayarda bu programla ilgili kalan diğer parçaları da sildiğinizde sorununuzun çözüleceğini düşündüğümü İ.E. |
28-09-2007, 09:21 | #1145 | |||||||||||||||||||
|
Ben de, bazen Doktorlar dizisini izleyince acaba doktor mu olsam diyorum... Ps: Yaş 39, iş bitmiş... Bu saatten sonra nasıl toktor olacaksam? |
28-09-2007, 09:45 | #1146 |
|
Keşke voleybolcu olsaydım diye düşündüğümü ve 17 numara Neslihan'a hayran olduğumu İ.E.
Orta okuldaki voleybol seçmelerinde, üç defa denememe rağmen, attığım servisin ağda kalmasına hala üzüldüğümü, iyi bir pasör olabilirdim diye düşündüğümü İ.E. En sportif saygılarımla... |
28-09-2007, 11:58 | #1147 | |||||||||||||||||||||||
|
En itirafçı saygılarımla |
28-09-2007, 12:37 | #1148 |
|
"yahut hakim olacağım şeklinde dedikodular"
Bence hakimlik size cok yakisirdi.. |
28-09-2007, 12:43 | #1149 |
|
Psikolog veya terapistten söz açılmışken hatırladım,geçen sene bir aile psikologu yaygın bir psikiyatrik eğilime değinmişti : Evliliklerde çok yaygın bir kaçış yolu imiş :
Sadakatsiz kocalar,eve geç gelmeleri,telefon trafiğindeki gariplikler,eve yansıyan aksamalardan şikayetçi olan ve boşanmak isteyen karılarına her zaman aynı ithamda bulunup sıyrılmaya çalışırmış : " Hayatım,sen halüsinasyon görüyorsun,psikolojin hiç iyi değil,bir doktora gidelim istersen...dermiş. Bu bir klasikmiş. |
28-09-2007, 13:08 | #1150 |
|
ee eskilerin harika bir sozu var, Minareyi calan kilifi hazirlar.. Ama minareye kilif ne kadar olursa bunulan yalan da ayni oluyor...
|
28-09-2007, 13:58 | #1151 |
|
Ne zaman sadakatsizlik, ihanet, aldatma, yalan (her türlü, eşinizin, dostunuzun, arkadaşınızın vs.) gündeme gelse, aklıma Ömer Seyfettin'in "Yüksek Ökçeler" i gelir. Benim aklımda kaldığı şekliyle, hikayenin kahramanı daima yüksek ökçeli ayakkabıları ile evde dolaştığından , uzun zaman yaşadığı evde olan bitenden haberi olmaz. Bir gün ağrılarına dayanamayıp ökçesiz bir ayakkabı giyer, gelişinin duyulmamasına alışılmadığı için, kocası ve evin hizmetkarını birlikte yakalar. Ancak gördüğünü belli etmez, geri dönüp, yeniden yüksek ökçeleri giymeyi seçer.
Her ne kadar ben hikayeyi böyle anımsıyor da olsam, emin olmak için google daki özetlerine baktığımda, hikayenin ana fikri aynı olmakla birlikte ,kahramanın kocasının evvelce öldüğü, yüksek ökçelileri çıkardığı gün de evdeki hizmetkarların hırsızlık yaptığını farkettiği, yüzlemeyerek yeniden yüksek ökçeleri giydiği şeklinde olduğunu gördüm. Artık ya özet çıkaranların uydurduğunu, ya da okunmasının üzerinden çok zaman geçmiş bir kitabı zaman içerisinde farkına varmadan yeniden kurgulayarak, benim uydurduğumu, hangisinin doğru olduğundan bugün emin olamadığımı, İ.E. |
28-09-2007, 14:09 | #1152 |
|
Ferda Hanım,
Bu şikayetlerle gelen bayan müvekkillere,sıkıntı ve acılarını hafifletmek için ben de şöyle takılırım : " Kocalarınızın kalbi sevgi dolu,o kadar çok büyük bir sevgi ki,dağıt dağıt bitmiyor... Adamlarda değil,sizde hata. Siz bir tek kişiyi sevebiliyorsunuz,onlar herkesi...Sevgi evrenseldir,bakın adamlara: yıllarca,herkesi,din,dil,renk farkı gözetmeden sevebiliyorlar... Siz,takıldınız birine,orada kaldık. Zırlayıp durmayın artık.Gerçeleri kabul edin.Gerçek,yaşadıklarımızdır. Bir de,içki içen kocalardan şikayet gelir. Bütün parasını içkiye verir,durmadan içerlermiş ya. Şikayet eden kadına : Dert ettiğin şeye bak,adam zaten 20 yıldır içmiş,bırak bir iki sene daha içsin,dava bitmeyene kadar,o gitti gidecek olur,dokunmayalım,yerinde kalsın,derim. Tabii burada amaç,evlilik birliğini,her türlü hataya rağmen,korumaya çalışmak,asıl espri,adamın evden kovulmaması,yapıcılık.Hastayı öldürmektense,şefkat ve korumaya alıp iyileştirme mesajı. Çok olayda da sonucu olumlu alıyoruz... |
28-09-2007, 14:45 | #1153 |
|
Hatun hanım,
Terapistler gibi, biz avukatların da kişilerin seçimlerine müdahale etmek, onları yönlendirmek, bir fikre kanalize etmek, bir seçime zorlamak gibi bir olanağımız ya da misyonumuz yok. Bu anlamda sürdürülmesinde taraflar açısından fayda varsa, sizin de dediğiniz gibi yapıcı olmakta yarar var. Ancak mesleki anlamda değil de, kişisel fikrimi söylemek gerekirse, "hastayı öldürmektense" cümlenizden yola çıkarak, sözü edilen hastalıkların çoğunun tedavisi gayri kabil olmakla, hatta göz yummak (ökçeler ) ifrata neden olmakla, bu durumda hasta aileyi sürdürmektense, özgürleşerek iyileşmelerine yardımcı olmanın daha iyi olabileceğini, böylelikle zor bir yolda, buna karşın gerçek bir sağaltımın söz konusu olabileceğini, zira mesajınızdaki gibi "her türlü hataya rağmen" bağışlamanın kabil olmadığını, görünür bağışlamaların özde her zaman gerçekleşmeyeceğini, şu ya da bu düşünceyle sözde bağışlamaların ya iç çöküntüye, ya da patlamak üzere biriktirilen bir öfkeye dönüşebileceğini, bu bağlamda insanların ökçesiz yürümelerinin hem kendileri hem de toplum sağlığı açısından gerekli olduğunu düşündüğümü, İ.E. Saygılarımla |
29-09-2007, 08:42 | #1154 |
|
Ferda Hanım
Kurtulabilecek,ümit vaadeden vakalar belli oluyor zaten,eğer hasta ölü gelmişse ne kadar çabalasak boşuna.Bazen bir hataya bütün bir aileyi,geleceğini feda etmek orantısız geliyor,bizim vereceğimiz duygusal güç,sorunlarını aşmaya yardımcı oluyor.Tabii benim de şahsi düşüncem aynen sizinki gibi.Ama herkes benim ve sizin gibi güçlü duruşları tercih edebilme gücüne,hatta lüksüne sahip değil,evlilik özgürlük ilan kurumu da değil;çocukların çıkarları,ailenin önemi,toplumsal beklentilerin önceliğe sahip olduğu,çoğu kez de özgürlükten önce,daha üstün ve kalıcı,komple değerlerin öne geçtiği bir kurum.Ben şahsen,çocukların huzurlu ve dengeli bir aile ortamında büyüme ihtiyacını,anne babanın özgürlük savaşına üstün tutarım.Anne babalar fedakar ve tekil hedeflerin yerine,bütünsel hedeflere daha yakın olmalılar. Kendimizden önce başkalarını düşünebilmek,zor,ama daha güzel olanıdır. Kudret Ayiter Hoca,medeni hukuk derslerini anlatırken,boşanma bahsi geldiğinde,öğrencilerini uyarırmış : çocuklar dermiş : Kanun aslında lafzı ile bizlere gerçekleri anlatıyor, nişanlan-ma diyerek olumsuz bir emir veriyor,ama nişanlanıyorsunuz, ilk hatayı yaptınız,bari ikinciyi yapmayın : evlen-me diyor,yine kanunu dinlemeyip evleniyorsunuz. Hiç olmasa üçüncü emrini dinleyin : boşan-ma... |
29-09-2007, 11:44 | #1155 |
|
kabul etmek istemesemde şifayı kaptığımı ve çok hasta olduğumu itiraf ediyorum
çabucak iyileşmek ister saygılarımla... |
29-09-2007, 12:02 | #1156 |
|
Küçükken piyon olanların büyüdüklerinde çok önemli şahsiyet bozuklukları gösterdiklerini,küçüklerin bu tehlikeden şimdiden korunması gerektiğini i.e.
|
29-09-2007, 13:17 | #1157 |
|
Ben küçükken FİL'mişim. Sağa sola çapraz gidermişim. |
29-09-2007, 13:23 | #1158 |
|
Ben buyudukten sonra at oldum dostum, o yuzden hep L ciziyorum
|
30-09-2007, 14:59 | #1159 |
|
Ankara buluşması ya da buluşamamasından sonra sitede de soruları bile okuyasım gelmediğini itiraf ediyorum.
|
30-09-2007, 21:03 | #1160 |
|
-"Özgürlük, yalnız kalabilmeye denir. İnsanlara muhtaçlığın, paraya ihtiyacın, sürüye uyma içgüdün, aşka, şana, şöhrete hevesin ya da merakın yoksa özgürsündür, bunların hepsi sadece yalnızlıktan ve sessizlikten beslenir. Yalnız yaşayamıyorsan, doğuştan kölesin demektir."
Fernando Pessoa ....... Bu satırların hayatımda ne kadar önem arz ettiğini , gerek depresif gerek agresif zamanlarımda, Saygıdeğer Şehper Hanım'ın bizlerle paylaştığı bu cümlelerle hayat bulduğumu ve Sevgili Şehper Hanımı keşke daha önce tanıyabilseydim diye çoookkk dizlerimi dövdüğümü içtenlikle İ.E... |
30-09-2007, 21:25 | #1161 | |||||||||||||||||||||||
|
Sevgili İmge nil Sayın Şehper Hanım'ı daha önce tanıyanların da ''keşke DAHA DA önce tanıyabilseydim'' diye dizlerini dövdüğünü bildiğimi itiraf ediyorum. Saygılarımla |
30-09-2007, 22:02 | #1162 |
|
Sayin Sehper hanimi tanidigima cok mutlu oldugumu itiraf etmek istiyorum..
|
30-09-2007, 22:03 | #1163 |
|
Ve muzurca bir sey Sayin Av. Armagan Konya'nin telefonunu gordukce alo demek istedigimi itiraf ediyorum..
|
30-09-2007, 22:22 | #1164 |
|
Mesajları okuyunca acaba bugün doğum günüm mü diye düşündüğümü, İ.E.
Bilmukabele ! |
30-09-2007, 22:37 | #1165 | |||||||||||||||||||||||
|
Çok haklısınız. Eski telefonların estetik duruşu ve albenisi insanda bu güzel makineyi kullanma isteği uyandırıyor. Ama bu tip telefonların kullanıldığı yıllarda santralların kapasitesi çok düşük olduğundan kısa bir konuşma uzun bir zaman alırdı. Ahizeyi kaldırdıktan sonra bazen 5 dakika bazen 30 dakika 'çevir sesi' * gelmesi beklenirdi. Bu bekleme süresi içinde tek elle yapılabilecek her şey için zaman olurdu: Çay kahve içmek, gazete okumak, odadakilere film anlatmak mümkündü. Eğer iki elle yapılması gereken bir iş olursa bunda da bir sakınca yoktu: Ahizeyi bırakıp epey bir zaman sonra geri döndüğünüzde ahizeden duyulan yine derin bir sessizlik olurdu. Bir örnek vermem gerekirse: Konak'tan Alsancak'taki birine telefon etmektense Alsancak'a gitmek ve yüz yüze görüşmek daha rasyoneldi. Eski günler güzeldi; acele etmezdik. Saygılarımla *şimdiki telefon hatlarında anında 'çevir sesi' geldiğinden kavram belki de yeni nesil tarafından bilinmemektedir. Yeni nesil çevir sesini ''telefonun pili var sesi'' olarak algılıyordur. |
30-09-2007, 23:07 | #1166 |
|
kıbrıs
Kıbrıs'tayım!!! Yan dairemı su basmıs, sonra odanın suyu kapının altından benım daıreme gecmıs ve benım daırem sunı göl olmus
Temizlik yapmaktan cok yorulduğumu ve camaşır suyu kullanmaktan ellerımın yara oldugunu ıtıraf edıyorum. Ama yorgunluğun benı etkılemedıgını ve sabaha kadar gezıp eglendıgımı,ve "Ankara bekle benı mezunıyete 9 kaldı" tutkusuyla yarın saat 10.30'dan ıtıbaren derslerımın baslayacagını, butun bır huzur ve kucak dolusu sevgılerımle ıtıraf edıyorum |
01-10-2007, 02:48 | #1167 |
|
Bugun Avukat Duygu Keles'in "Anilarla Trabzon" bolumunde yazdigi paylasimina cok guldugumu, hatta kizin merakla odasindan geldigini, gulmem gecip sakinlesinceye kadar bayagi beklemek zorunda kaldigimi itiraf ediyorum..
|
01-10-2007, 10:35 | #1168 |
|
Şu an "Ankara' nın taşına bak, gözlerimin ......." türküsünü söylemek istediğimi İ.E.
|
01-10-2007, 10:43 | #1169 | |||||||||||||||||||||||
|
1923 Ankara'sını -her ne kadar görememişsem de- çok özlediğimi itiraf ediyorum. |
01-10-2007, 14:57 | #1170 |
|
ben 2007 Ankara'sını bile özledim
|
Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir. |