Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Kadın Haberleri 2004

Yanıt
Konu Notu: 4 oy, 4,75 ortalama. Değerlendirme: Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 24-09-2004, 20:13   #61
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

Kadın avukata tecavüze 36'şar yıl hapis
Kadıköy'de kaçırdıkları kadın avukata tecavüz eden ve değerli eşyalarına el koyan 3 sanığa 36'şar yıl ağır hapis cezası verildi.


İstanbul Kadıköy 2. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki duruşmaya tutuklu sanıklar Cengiz Çetin, Mikail Aslan ve Hüseyin Özdemir getirildi. Gizlilik kararı bulunan duruşmaya, İstanbul Barosu Başkanı Kazım Kolcuoğlu da müdahil avukat olarak katıldı.

Duruşmada kısa bir aradan sonra kararını açıklayan mahkeme, her 3 sanığa da, “gasp amaçlı adam kaçırma”, “evli kadını kaçırıp, alıkoymak”, “birden fazla kişiyle zorla ırza geçmek” suçlarından 36'şar yıl ağır hapis cezası verdi.

Sanıklar kararın ardından Kartal Özel Tip Kapalı Cezaevi'ne gönderildiler.

İstanbul Barosu Başkanı Kazım Kolcuoğlu, adliyeden ayrılışı sırasına gazetecilere yaptığı açıklamada, verilen cezanın kendileri için tatminkar olduğunu belirterek, mahkemenin üst sınırdan ceza verdiğini söyledi.

(aa)
Old 24-09-2004, 21:06   #62
sbudak

 
Soru

Atatürk heykeli ile konu arasında nasıl bir bağlantı var. Ben bağlantı kuramadım.
Old 25-09-2004, 11:06   #63
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

Belediye Zabıtası "Ahlak Bekçiliği" Yapamaz


--------------------------------------------------------------------------------
BİA Haber Merkezi
23/09/2004 Yıldız SAMER
--------------------------------------------------------------------------------
BİA (İstanbul) - Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) yönetimindeki Samsun Belediyesi'nde Zabıta Ekipleri'nin kentin kıyı şeridinde elele oturan ve birbirine sarılan gençleri, çevreye rahatsızlık verdikleri gerekçesiyle "düzgün" oturmaya davet etmesi konusunda değerlendirmelerine başvurduğumuz hukukçu ve uzmanlar, uygulamanın yasal açıdan dayanağı olmadığı görüşünde.

Av. Ergin Cinmen, insanların kamusal alanlarda elele veya birbirlerine sarılarak yürümesi veya oturmasının bireyin özgürlük alanı içinde bulunduğunu, Belediye Zabıta Ekiplerinin de "ahlaki" gerekçelerle müdahale hakkı bulunmadığını belirtiyor.

Yerel yönetimler ve siyasal İslam konusunda çalışan Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde Araştırma Görevlisi, Ali Ekber Doğan da Belediyenin ve Zabıta ekiplerinin böyle bir yetkisi olmadığını ifade ediyor.

Doğan "Zabıta yönetmeliğine göre de böyle bir yetkileri yok. Eğer belediye bu işi bugüne kadar yapmayıp uygulamayı şimdi başlatmışsa, zina tartışmaları, aile kurumu gibi muhafazakar yorumlu konjonktürel bir yan etkiden söz edilebilir" diyor ve ekliyor:

"Yapılan, yalnızca ne kadar muhafazakar olunduğunun bir kez daha duyurulması; şehirdeki sosyal mekanların bu şekilde muhafazakar bir içerikte yeniden kodlanması."

Kişisel özgürlüklere aykırı

Av. Ergin Cinmen, Türk Ceza Kanunu içinde suç unsuru oluşturan, kamusal alanda edepsizce ve hayasızca hareket etmek, müstehcenlik gibi maddelerin cinsel suçlar için söz konusu olabileceğini ve bu alanın emniyet görevlilerin yetkisi içinde olduğunu belirtiyor.

"Belediye Zabıtasının elele dolaşmayın gibi müdahalelerde bulunmaya hiçbir şekilde hakkı yok" diyen Av. Cinmen, "Bunlar insanların özgürlük alanı içindedir" diyor ve ekliyor:

"Cinsel suçlar için bir yasak söz konusu olabilir. Bunun dışında elele kol kola dolaşmak tamamen insanların hayata bakışına bağlı özgür alanlarıdır. Hiçbir kamu otoritesi bu insanların hayatına karışamaz. Üstelik kişi özgürlüğünü engelledikleri için, engelleyen suçlu sayılabilir."

Yasalara göre kişi özgürlüğüne, yasal dayanak olmadan karşı koyup engelleyen kişiler açısından uygulamanın suç teşkil ettiğini ifade eden Av. Cinmen "Aslında Cumhuriyet Savcılarının gazetelerdeki haberlere göre resen harekete geçmesi gerekir" diyor.

"Önümüzde Ramazan var. Bu tip uygulamaların önü alınmazsa vahim sonuçlar ortaya çıkabilir" diyen Av. Cinmen, bu açıdan savcıların ve Belediye Başkanı'nın harekete geçmesi gerektiği görüşünde.

Muhafazakar yorumlu tartışmaların etkisi

Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Araştırma Görevlisi Ali Ekber Doğan, Belediye Zabıtasının, zabıta Yönetmeliğine göre elele kol kola dolaşanlara müdahale yetkisi bulunmadığını ifade ediyor "Zabıtanın insanların 'ahlaki' kurallara uyup uymadığı konusunda verecekleri bir ceza da yok" diyor.

Yerel yönetimler ve siyasal İslam konusunda araştırmacı olan Doğan, uygulamayı "Belki konjonktür gereği, zina tartışmaları, ahlak, aile kurumu gibi muhafazakar yorumlu tartışmaların kamusal alanı kaplaması nedeniyle ortaya çıkan bir yan etki olabilir" diye yorumluyor.
Old 25-09-2004, 12:32   #64
ragıp

 
Varsayılan

Atatürk heykeliyle konunun ilgisi aşağıda alıntı yaptığım kitaptan kaynaklanmaktadı. Bunlar daha başlangıç-


Milli Eğitim Bakanlığının okullara tavsiye ettiği ingilizce kitabındaki şu ifadeler görenleri şok etti: "Türk Gençliği Atatürk olmadanda modern bir Türk Cumhuriyeti’nin olacağını çok iyi bilmektedir"
--------------------------------------------------------------------------------
Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) okullara tavsiye ettiği ve ders kitabı olarak okutulan “New Bridge To Success Coursebook 2 For Preparatory Classes” adlı İngilizce kitabıyla bir skandala daha imza attı.

MEB tavsiyeli İngilizce kitapta Türk Halkının Lideri başlıklı bölümde Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu büyük önder Atatürk için kullanılan “ Türk Gençliği Atatürk olmadan modern bir Türk Cumhuriyeti’nin olacağını çok iyi bilmektedir”ifadesi görenleri şaşkına çevirdi.
Old 26-09-2004, 09:45   #65
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

24.09.2004
Töre cinayetini Yargıtay bozdu
Özgür CEBE/DİYARBAKIR (DHA)
Diyarbakır’da manken olmak için evden kaçan ablası 20 yaşındaki Pınar Kaçmaz’ı öldürdüğü iddiasıyla 15 yıl hapis cezasına çarptırılan Erkan Kaçmaz’ın mahkumiyet kararı, Yargıtay Ceza Dairesi’nce bozuldu.
Yargıtay bozma kararında, sanığın aşamalarda verdiği çelişkili ifadeleri, babasının azmettirmesi ve yaşının küçüklüğü nedeniyle ‘Basit tahrik altında adam öldürmek’ suçundan TCK’nın 450/4’üncü maddesi uyarınca önce ömür boyu, ardından TCK’nın 55/1’inci maddesi gereğince yaşının küçük olması nedeniyle 15 yıl hapse çarptırıldığını, ancak cinayetin baba Hıdır Kaçmaz’ın yönlendirmesi sonucu ağır tahrik altında işlendiğini belirterek verilen mahkumiyet kararını bozdu. Yargıtay ayrıca sanığın 18 yaşından küçük olması nedeniyle dosyanın Çocuk Mahkemesi’nde ele alınmasına karar verdi. Bunun üzerine 3’üncü Ağır Ceza Mahkemesi görevsizlik kararı vererek dosyayı yetkili Çocuk Mahkemesi’ne gönderdi.
Old 05-10-2004, 21:28   #66
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan Ab Ülkelerinde Kadının Konumu

AB Ülkelerinde Kadının Konumu

Türkiye ile ortak özellikler taşıyan Portekiz, İspanya, İrlanda ve Yunanistan gibi AB üyesi ülkelerde kadın hakları alanında hangi dönüşümler yaşandı? Siyasete katılım, aile içi şiddet, çalışma hayatı, kürtaj ve zinaya ilişkin düzenlemeler nasıl?



--------------------------------------------------------------------------------
BİA Haber Merkezi
04/10/2004 Zeynep K. FORSMAN - Özlem TERZİ
--------------------------------------------------------------------------------
BİA (İstanbul) - Türkiye ile coğrafya, kültürel yapı, toplumsal muhafazakarlık ve yakın dönemde demokratikleşme gibi ortak özellikler taşıyan bazı Avrupa Birliği (AB) üyesi ülkelerde Birliğe üyelik sürecinde kadın hakları konusunda yaşanan dönüşümü incelemek, karşılaştırmalı bir çalışma yapmak açısından anlamlı olacaktır.

Bu çalışma için Avrupa Topluluğu'na (AT) 1973'de üye olan İrlanda, 1981'de Topluluk'a katılan Yunanistan ve 1986'da AT üyesi olan Portekiz ve İspanya seçilmiştir.

Portekiz

Portekizli kadınlar cumhuriyet rejimi altında kazandıkları hakları 1926'da kurulan Salazar diktatörlüğü döneminde büyük ölçüde kaybetmişlerdir. Bu dönemde çıkartılan 1933 Anayasası herkes için kanun önünde eşitlik öngörmüş, ancak "doğalarından kaynaklanan farklar ve ailenin çıkarları için" kadınları bu hükümden istisna etmiştir.(1)

Bu hüküm, 1971'de "aile çıkarları" referansı kaldırılarak yumuşatılmış, ancak faşist, otoriter rejimin sona ermesine kadar kadınlar anayasal olarak erkeklerle eşit kabul edilmemişlerdir.(2)

Portekiz'de evli kadınlar eşlerinin izni olmaksızın pasaport alarak yurtdışına çıkma hakkına ancak 1969'da sahip oldular. Kadın-erkek eşitliği anayasal garantiye ilk kez 1976 yılında kavuştu. 1997'de yapılan Anayasa reformu ile kadın-erkek eşitliği ilkesi güçlendirildi, bu eşitliği sağlamak devletin temel görevleri arasında sayıldı. (3)

Portekiz'de, kadınlara karşı ayrımcı düzenlemelerin kaldırılması, çalışma yaşamında kadın-erkek eşitliğinin sağlanması, çalışan kadının analığının korunması, kadın istihdamının arttırılması ve aile içi şiddetle mücadele konusunda atılan adımlarda 1986 yılında kazanılan Avrupa Birliği üyeliğinin önemli katkısı olmuştur. (4)

Ancak, kat edilen önemli ilerlemelere rağmen, bazı noktalarda sorunlar devam etmektedir. Bunlardan ilki kadınların siyasete aktif katılımıdır. Portekiz kadınına, 1931 yılında en az orta öğretim diplomasına sahip olmak şartıyla oy hakkı tanınmıştır. 1968 yılında yapılan değişiklik ile genel seçimlerde oy hakkına ilişkin cinsiyet ayrımcı hükümler kaldırılmış, yerel seçimler de dahil bütün cinsiyet temelli sınırlamalar ancak 1976 Anayasası ile ortadan kalkmıştır. Portekizli kadınların siyasete aktif katılımı halen diğer AB üyesi ülkelerle karşılaştırıldığında düşüktür. (5)

Kadınlara karşı şiddet Portekiz'de varlığını sürdüren bir diğer önemli sorundur. 1998 yılında ceza kanununda yapılan bir değişiklikle kadına karşı şiddet konusunda polis soruşturması zorunlu hale getirilmiş ve işyerinde cinsel taciz, tanımındaki bazı eksikliklere rağmen suç olarak yasaya girmiştir. Bununla birlikte özellikle aile içi şiddet konusunda faillere yönelik kovuşturma ve mahkumiyet sayıları son derece düşüktür. (6) Ensest ceza yasasında halen suç olarak kabul edilmemektedir.

Çalışma yaşamına ilişkin olarak, özellikle özel sektörde eşit işe eşit ücret prensibinin uygulanmasıyla ilgili sorunlar yaşanmaktadır.(7) AB'ye üye ülkeler içinde kadın-erkek arasında en büyük ücret farkı bulunan ülke Portekiz'dir.(8)

Kürtaj hakkı ile ilgili yasal sınırlamalar halen devam etmektedir. Hamileliğin ilk 10 haftasında kürtaj hakkı tanıyan bir yasa 1998'de yapılan referandumda reddedilmiştir. Kürtajın yasaklanması kürtaj yapılmasını engellememekte ancak kadınların bu operasyonu illegal ortamlarda ve sağlıksız koşullarda yaşamasına sebep olmaktadır. Planned Parenthood Fedcration'un rakamlarına göre her yıl Portekiz'de 20 bin - 40 bin kadın illegal şekilde kürtaj yaptırmakta ve bunlardan her yıl yaklaşık 10 bini yapılan operasyon sonucu yaşadığı komplikasyonlar sonucu hastaneye başvurmak zorunda kalmaktadır. (9)

İspanya

Otoriter Franco rejimi döneminde açık bir şekilde ayrımcı yasalar ile İspanyol kadını eş ve anne rolüne hapsedilmeye çalışıldı.(10) Permiso marital (kocanın izni) olmaksızın kadınların hemen hiçbir ekonomik faaliyette bulunması, mülk sahibi olması veya seyahat etmesi mümkün değildi.

Demokrasiye geçiş dönemi kadın hareketinin de yükseliş dönemi oldu. Permiso marital koşulu 1975 yılında kaldırıldı. Zina konusunda cinsiyet ayrımcı hükümler 1978 yılında yasadan çıkarıldı. 1981'de yapılan bir değişiklik ile erkeğin aile reisliği tüm sonuçlarıyla birlikte kaldırıldı, boşanma hakkı tanındı. Franco döneminde doğum kontrolü üzerinde sıkı bir yasak uygulanmaktaydı. Doğum kontrol haplarının satışına 1978 yılında izin verildi, kürtaj ise 1985 yılında bazı durumlarla sınırlı olmak üzere yasallaştı.

İspanya, 1986'da katıldığı AT'nin kadın-erkek eşitliğinin sağlanmasına ilişkin mevzuatına uymaya büyük özen gösterdi. 1988'den itibaren, büyük ölçüde "Kadınlar için Fırsat Eşitliği Planları" çerçevesinde önemli yasal reformlar gerçekleştirildi. 1990'larda kadın-erkek eşitliğinin sağlanması amacıyla Ceza Yasası ve Medeni Yasa'da değişiklikler yapıldı. Kadın hakları konusunda sivil toplum programları ve kuruluşları desteklendi. (11)

Kadınlar İçin Fırsat Eşitliği Planları'nın somut gelişmeye neden olduğu alanlardan biri siyasi katılım olmuştur.(12) 1975'de yüzde 6 olan kadın milletvekili oram sürekli olarak yükselmiştir. Sosyalist partinin zaferiyle sonuçlanan son seçimlerin ardından Başbakan Zapatero, Nisan 2004'te açıkladığı yeni İspanyol kabinesinin yarısını kadınlardan oluşturarak bir ilke imza atmıştır. (13)

Yapılan yasal değişikliklere ve yapısal düzenlemelere rağmen uygulamada bazı sorunlar devam etmektedir. Öncelikle, kadına yönelik şiddet İspanya'da halen önemli bir problemdir. Şiddet mağduru kadınları korumak üzere oluşturulmuş mekanizmaların uygulanmasında aksaklıklar yaşanmaktadır.(14) Çalışma yaşamına ilişkin olarak da sorunlar göze çarpmaktadır. Genel İşçi Sendikası'nın 2001 tarihli raporuna göre kadınların ücretleri erkek meslektaşlarına göre yüzde 28 daha düşüktür. Kanunla yasaklanmış olmasına rağmen işyerinde kadınlara karşı ayrımcılık sürmektedir.(15) Kadın işsizlik oranı (yüzde 17.3) erkeklerinkinin iki katıdır.

İrlanda

İrlanda'da oy hakkına ilişkin cinsiyet temelli ayrımcı düzenlemeler 1972 yılında kaldırılmış, Parlamento'daki kadın oranı özellikle son on yılda ciddi şekilde artmıştır. 1997 yılında üst üste ikinci defa bir kadının cumhurbaşkanı seçildiği ülkede kadının siyasete aktif katılımı AB ortalamasına göre halen düşüktür.

Son yirmi yılda kürtajla ilgili dört referandum yapılan ülkede kürtaj çok özel koşulların varlığı hali dışında halen yasadışıdır. Her yıl yaklaşık 7 bin kadın kürtaj yaptırmak için İngiltere'ye gitmektedir.

1990'larda diğer ülkelerdeki kürtaj imkânlarının tanıtılması veya bu ülkelere kürtaj yaptırmak amacıyla seyahat edilmesini yasaklayan mahkeme kararları yoğun tartışma yaratmıştır. (17) 1995'de kabul edilen Abortion Information Bill ile denizaşırı kürtaj klinikleriyle ilgili sözlü veya yazılı bilgi sunumuna belli kurallar dahilinde imkân tanınmıştır.(18)

Son 25 yılda İrlanda'da, kadın-erkek arasında yasal ve uygulamada eşitlik anlamında çok büyük ilerleme kaydedilmiştir. Bunun en önemli sebeplerinden biri AB üyeliği ve buna bağlı olarak Birlik mevzuatını hayata geçirme yükümlülüğüdür.(19)

İrlanda'da kamu sektöründe çalışan kadınlar için evlendikleri takdirde, eşlerinin çalışıp çalışmadığına bakılmaksızın, işlerini bırakmak zorunluluğu Avrupa Ekonomik Topluluğu'na girilen 1973 yılında kaldırılmıştır. Boşanma yasağının kaldırılması, 1995'te yapılan bir referandumda az bir farkla kabul edilmiştir. Referandum ile ilgili tartışmalar yargı önünde de devam etmiş ve boşanma ancak 1997'de yasal hale gelmiştir.

AT üyeliği ertesinde yaşanan ekonomik patlama kadınların işgücüne katılımı önündeki engellerin aşılmasında önemli bir rol oynamıştır.(20) Bu konuda yapılan yasal düzenlemelere rağmen iş yaşamında kadınlar sadece belli alanlarda ve bu alanların alt kademelerinde yoğunlaşmış durumdadır. Kadınlar toplam işgücünün sadece yüzde 35'ini temsil etmektedir.21

Çalışan kadınların analığının korunmasına ilişkin yasal düzenlemelerin pratikteki ihtiyaçlara uygun olmadığı İrlanda'da analık ödentileri AB ülkeleri arasında en düşük düzeydedir. Aile içi şiddet ve genel olarak kadın hakları ile ilgili olarak İrlanda bir geçiş dönemindedir. Anayasada ayrımcı hükümler halen varlığını korumaktadır. (23)

Yunanistan

Yunanistan'da askeri cuntanın devrilmesinin ardından kabul edilen 1975 anayasası ile kanun önünde kadın-erkek eşitliği sağlanmıştır. 1981'de PASOK'un iktidara gelmesini takiben aile, eğitim, çalışma hayatında kadına karşı ayrımcılığı önlemeye yönelik çok sayıda yasal düzenleme gerçekleşmiştir. Bu düzenlemelerde önemli itici güç AB üyeliği ve Yunan iç mevzuatını AB düzenlemelerine uygun hale getirme çabası olmuştur.(24)

Sosyal haklar, çalışma hayatında kadın lehine ayrımcılık ve yaygın tutum ve zihniyetlerin değiştirilmesi yönünde belirlenen stratejiler çerçevesinde 1980'lerin sonunda yerel düzeye kadar örgütlenen bir yapı oluşturulmuştur. (25)

1980'li yıllarda kadın ücretleri ve kadın istihdamı artmış, çalışma alanları tarım ve el sanatlarından hizmetler sektörüne kaymış ayrıca kadının meslek içindeki pozisyonunda iyileşme gerçekleşmiştir.(26)

Çalışma yaşamında kadının konumuna ilişkin önemli iyileşmelerin kaydedildiği bu dönemde, kadın istihdamında artış olmakla birlikte Yunanistan'da kadın işsizliği halen erkek işsizliğinin iki katından fazladır. (27)

1981'de kadınlar erkek mevkidaşlarına göre yüzde 30-43 daha düşük ücret alırken 1993'de bu oran yüzde 21-28'e gerilemiştir.(28) Bununla birlikte kadın-erkek ücretleri arasındaki fark halen bir sorun olmaya devam etmektedir.(29)

Kadına karşı şiddet Yunanistan'da halen devam eden bir problemdir. Aile içi şiddet, evlilik içi tecavüz ve iş yerinde cinsel taciz ile ilgili özel kanuni düzenleme yapılmamıştır.(30) Bunun yanı sıra mevcut mekanizmaların uygulamaya geçirilmesinde sorunlar yaşanmakta, polis şiddet mağduru kadınları kanuni yollara başvurmaktan vazgeçirerek uzlaşma yoluna gitmeye teşvik etmektedir. Sendikaların verdiği bilgilere göre iş yerinde cinsel tacize ilişkin hukuki takibat yoluna çok nadiren gidilmektedir. (31)

Yunanistan'da kadınlara, 1924 yılında bazı koşullarla ve yerel seçimlerle sınırlı olarak oy hakkı tanınmıştır. Oy hakkı ile ilgili cinsiyetçi sınırlamalar yasalardan 1952'de kaldırılmıştır. Kadınların siyasete, karar alma süreçlerine katılımı halen çok yetersizdir.(33) Avrupa Konseyi 2002 rakamlarına göre parlamentoda kadın milletvekili oranı AB üye ülkeleri içinde en düşük olan ülke yüzde 8.67 ile Yunanistan'dır.

Sonuç

Yunanistan, İrlanda, Portekiz ve İspanya'da kadının yasal ve toplumsal statüsü konusundaki tarihsel gelişim incelendiğinde, demokratikleşme sürecinde kadına karşı ayrımcı düzenleme ve uygulamaların ortadan kaldırılması yönünde kapsamlı ve sistemli reformlar gerçekleştirildiği görülmektedir. Özellikle üretim hakları, çalışma yaşamında eşitlik ve siyasete aktif katılım konusunda bazı sorunlar devam etmekle birlikte, yapılan yasal değişiklikler ve yapısal reformlar ile kadın hakları konusunda önemli bir dönüşüm gerçekleştiği görülmektedir. Bu dönüşümde demokratikleşme süreci ile hemen eş zamanlı gelişen Avrupa Topluluğu üyeliği ve Topluluk mevzuatına uyum çalışmalarının çok önemli etki ve katkısı olmuştur.

AB'ye katılım süreci aday ülkelerde kadın-erkek eşitliğinin sağlanması konusunda atılan pek çok adımının itici gücü olmuştur. Bu ülkeler 1990'ların başından beri geçirdikleri ekonomik, siyasal ve toplumsal dönüşüm sürecinde daha geleneksel toplumsal yaşam biçimlerine dönme eğiliminin arttığı dönemlerden geçseler de toplumsal cinsiyet rollerinin belirlenmesi ve kadın-erkek eşitliğinin sağlanması konularında önce yasal uyum sonra da uygulamada AB'nin yol gösterici rolünden büyük fayda sağlamışlardır, istihdama erişimde eşit muamele, eşit ücret, kadın-erkek eşitliğini sağlamaya yönelik kurumların oluşturulması, cinsiyete dayalı ayrımcılık davalarında kanıt yükünün işverene ait olması, ebeveyn izninin getirilmesi ve kadınlara yönelik ayrımcılığa sebep olan özel koruyucu hükümlerin kaldırılması ve AB tarafından fırsat eşitliğine yapılan vurgu, ülke toplumlarında kadın-erkek eşitliğine dair bir bilinç artışına sebep olmuştur.(34) (BB)

1 US Library of Congress, Country Studies: Portugal, http://countrystudies.us

2 Şirin Tekeli - Meryem Koray, Devlet - Kadın - Siyaset, Türkiye Sosyal Ekonomik Siyasal Araştırmalar Vakfı, 1991, s.54.

3 Committee on the Elimination of Discrimination Against VVomen, Fifth Periodic Reports of Portugal, 15 Haziran 2001.

4 Committee on the Elimination of Discrimination Against VVomen, Fourth and Fifth Periodic Reports of Portugal, Examined by the Committee at the 26. Session, 14 Ocak-1 Şubat 2002.

5 Avrupa Konseyi rakamlarına göre Portekiz Parlamentosu'nda kadın milletvekili oranı yüzde 19.75'tir (Council of Europe, Women in po/itks in the Council of Europe Member States, Information document, 2002).

6 Concluding Comments of the Committee, aynı yerde.

7 Aynı yerde.

8 Eurostat, Earnings of men and women in the EU, Statistics in Focus, Theme 3, 5/2001.

9 Eleanor Donne, "Aboıtion rights under attack in Ireland and Portugal", Sodalism Today, Is-sue 63, Mart 2002.

10 Şirin Tekeli - Meryem Koray, Devlet - Kadın - Siyaset, Türkiye Sosyal Ekonomik Siyasal Araştırmalar Vakfı, 1991, s.51.

11 Committee on the Elimination of Discrimination Against Women, Third, Fourth and Fifth Pe-riodic Reports of Spain.

12 Şirin Tekeli - Meryem Koray, Devlet • Kadın - Siyaset, Türkiye Sosyal Ekonomik Siyasal Araştırmalar Vakfı, 1991, s.54.

13 16 bakandan oluşan İspanyol kabinesinde 8 kadın bakan bulunmaktadır, İspanya'nın tarihinde ilk olarak başbakan yardımcısı da bir kadındır.

14 The VVorld Organisation Against Torture (OMCT), Violence Against Women in Spain, Report submitted to the UN Committee Against Torture, 2003.

15 US Department of State, Country Reports on Human Rights Practices - Spain, Mart 2003.

16 Şu anda Meclis'in iki kanadında kadın milletvekili oranı yüzde 12.5 ve yüzde 15 (Women in politics in the Coundl of Europe Member States, Information document, 2002).

17 X Case ve Open Door Case. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Open Door Counseling v. Ireland kararı ile İrlanda'nın ifade özgürlüğü ihlal ettiğine hükmetmiştir. (Open Door Counseling v. Ireland, 246 European Court of Human Rights (Serie A) 1992.

18 Human Rights VVatch VVomen's Rights Project, The Human Rights Watch Global Report on VVomen's Human Rights, 1995.

19 Women's Anti-Discrimination Committee - 2 - Press Release VVOM/1142 440th Meeting (AM)21 Haziran 1999.

20 Committee on the Elimination of Discrimination against VVomen, Ireland's combined second and third report.

21 The World Bank, Database of Gender Statistics 2000 yılı rakamlarına göre.

22 Irish Council of Civil Liberties (ICCL), Examination of Ireland's Repon under CEDAW, Sub-mission by the Women's Committee of the ICCL, 21. Session of the Committee on the Eli-mination of Discrimination Against Women.

23 Örneğin, İrlanda Anayasası'nın 41.maddesine göre, devlet kadının ev içindeki hayatı ile genel yararın sağlanması için vazgeçilmez bir destek verdiğini kabul eder. Bu nedenle de annenin ekonomik gereklilik sebebiyle çalışma hayatına girmesi ve evdeki yükümlülüklerini ihmal etmemesini sağlamaya çalışır.

24 Creece - Secretariat General for Equality, Legislatlve provisions for the elimination ofdiscrimi-nation against women in a/l sectors ofpolltical, sodal and economk life, www.isotita.gr

25 Şirin Tekeli - Meryem Koray, Devlet - Kadın - Siyaset, Türkiye Sosyal Ekonomik Siyasal Araştırmalar Vakfı, 1991, s.50.

26 Committee on the Elimination of Discrimination Against Women, Consideration of Reports Submitted by States Parties, Yunanistan, Kasım 1996.

27 World Bank, Database of Cender Statistics verilerine göre 2000 yılında Yunanistan'da kadın işsizlik oranı yüzde 16.5'tir.

28 Committee on the Elimination of Discrimination Against Women, Consideration of Reports Submitted by States Parties, Yunanistan, Kasım 1996.

29 Committee on the Elimination of Discrimination Against Women, Consideration of Reports Submitted by States Parties, Yunanistan, Ağustos 2002.

30 Committee on the Elimination of Discrimination Against Women, Consideration of Reports Submitted by States Parties, Yunanistan, Ağustos 2002.

31 US Department of State, Country Reports on Human Rights Practices, 2001.

32 European Database: Women in Decision-Making.

33 Committee on the Elimination of Discrimination Against Women, Consideration of Reports Submitted by States Parties, Yunanistan, Ağustos 2002.

34 Open Society Foundation Romanla ve Netvvork VVomen's Programme of the Öpen Society Foundation Romania, Report on the Equal Opportunities for Women and Men in the European Accession Programme (2000-2002).

* Bu yazı Kadın Adayları Destekleme ve Eğitme Derneği'nin (KA.DER) "Türkiye'de ve AB'de Kadının Konumu: Kazanımlar, Sorunlar, Umutlar" kitabından özetlenerek alıntılandı. Vurgular bianet'e aittir.
.....
.....
Old 05-10-2004, 21:31   #67
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan Ab yeni Üyelerinde Kadın

AB'nin Yeni Üyelerinde Kadın

Litvanya, Estonya, Polonya, Çek Cumhuriyeti, Slovenya ve Kıbrıs, AB müktesebatına uyum sürecinde AB'nin kadın-erkek eşitliğine yönelik mevzuatını ve politikalarını benimsemek yükümlülüğündeydi. AB üyeliği süreci, bu ülkelerde önemli değişimlere neden oldu



--------------------------------------------------------------------------------
BİA Haber Merkezi
05/10/2004
--------------------------------------------------------------------------------
BİA (İstanbul) - Avrupa Birliği'ne (AB) 1 Mayıs 2004 itibariyle tam üye olarak katılan ülkeler, AB'ye katılım sürecinin aday ülkelerde kadının konumu üzerine yapılan düzenlemelerin etkisini göstermek açısından çok önemlidir.

AB'ye yeni katılan on ülkeden sekizinin komünist dönem tecrübesine sahip Doğu Avrupa ülkeleri olduğu göz önüne alındığında, bu ülkelerin Türkiye'nin toplumsal koşullarından büyük farklılık gösterdiği düşünülebilir.

Ancak bu ülke tecrübelerinin incelenmesi, hem AB'ye katılım öncesi sürecin etkisinin belirlenebilmesi, hem de ne kadar farklı toplumsal çevrelerden kaynaklansa da kadınların karşılaştığı toplumsal cinsiyete dayalı sorunların birbirine benzerlik taşıdığını göstermesi açısından önemlidir.

AB'ye Mayıs 2004'te üye olan ülkelerde kadının konumu

AB'ye aday olan ülkelerin tümü AB müktesebatına uyum süreci içerisinde AB'nin kadın-erkek eşitliğine yönelik mevzuatını ve politikalarını benimsemek yükümlülüğündedir.

Bu ülkeler, AB müktesebatına ek olarak katılım müzakerelerinin sürdüğü dönem içerisinde kadın-erkek eşitliğine yönelik çeşitli uluslar arası antlaşmalara da (Gözden Geçirilmiş Sosyal Şart, Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi-CEDAW gibi) taraf olmuşlardır.

Böylelikle, AB'ye katılım süreci Orta ve Doğu Avrupa ülkeleri için kadın-erkek eşitliğinin sağlanmasında uluslararası standartlara uyum sağlanması konusunda temel itici güç olmuş, aday ülkelerin iş yasaları ve sosyal güvenlik düzenlemelerine yansımıştır.(34)

AB'ye Mayıs 2004'te üye olan Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinin tümü CEDAW'ı onaylamışlardır. Bu tür uluslararası gereksinimler, toplumsal cinsiyet eşitliğinin korunması ve desteklenmesi için mevcut mevzuatın revizyonunu ve uluslararası standartlara uyacak yeni yasaların kabulünü ve kurumsal çerçevelerin oluşturulmasını hızlandırmıştır.

Bu ülkelerin AB'ye girme sürecini tamamlamakta olmaları ulusal mevzuatların AB'nin Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Stratejisine göre önemli değişikliklere uğramasını gerektirmiştir.

Toplumsal cinsiyet eşitliği perspektifinin tüm mevzuat alanlarına yaygınlaştırılması (gender mainstreaming) ilkesi uyarınca mevzuat değişikliği konusunda önemli ilerlemeler kaydedilirken, uygulamada çoğu durumda yetersiz kalınmıştır. (35)

Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinin çoğunda kadın-erkek eşitliğinin hayata geçirilmesindeki en temel engel, bu eşitliğin zaten komünizm zamanında sağlanmış olduğuna inanılması ve önemsiz bir mesele olarak algılanmasıdır. Halbuki komünist yönetim zamanında kadınların sosyalist ekonomiye katılımı için sağlanan analık izni, kürtaj hakkı ve çocuk bakım olanakları kadın-erkek eşitliğinin fiiliyatta sağlanmasını garanti altına almamıştır.
Bu dönemde kadınlara yönelik ayrımcılığın temelini kadınlarının toplumsal rolünün hem işçi, hem de anne olarak tanımlanması oluşturmaktaydı. Bunun sonucu olarak kadınlar çalışma hakkını vazgeçilmez bir insan hakkı olarak değil, bir görev olarak algılamaktaydılar. Yönetim değişimi ile beraber yaşanan ekonomik dönüşüm sürecinde ise devletin tam istihdamı sağlamadaki yetersizliği sebebi ile bu ülkelerde kadınların yüksek eğitim düzeyinden etkin olarak faydalanılamamıştır.

1990'ların ortalarına kadar çoğu Orta ve Doğu Avrupa ülkesinde eşit ücret ve eşit muamele ile ilgili düzenlemelerin bulunmaması bu konunun zamanında ne kadar ihmal edildiğinin bir göstergesidir.

Bu ülkelerin ortak bir başka zayıflığı ise müktesebat ile resmi uyumun sağlanmış olduğu alanlarda bile uygulama düzeyinin düşük kalmasıdır. Bunun sebebi olarak da kurumlardaki kaynak yetersizliği, sosyal haklar, standartlar ve kadın-erkek eşitliği konusunda sınırlı bilgilenme ve bu konulardaki dava hukukunun eksikliğidir.

Müzakere sürecinin başlaması ile çoğu aday ülke istihdam konusunda eşit muamele yasalarını uyumlaştırmışlar ve sosyal güvenlik konularını ikinci aşamaya bırakmışlardır. Uyumlaştırılan ilk düzenlemeler istihdama erişim, yükseltilme ve çalışma koşullarında eşit muamele alanında olmuştur.

Müzakere sürecinin itici gücü ile aday ülkelerde kadın-erkek eşitliğine yönelik kurumlar oluşturulmuştur. Oluşturulan bu tür kurumlar içerisinde en başarılı örnek Litvanya'da kurulan Kadın-Erkek Eşitliği Ombudsmanı Ofisi'dir (The Office of the Gender Equality Ombudsperson). Kurulan bu tür kurumların temel sorunu kadın-erkek eşitliği konularında uzmanlığa sahip personel bulma ve kaynak yetersizliğidir. (36)

Kadın-erkek eşitliğini sağlamada AB'ye uyum konusunda başka bir olumlu uygulama örneği ise Estonya'da kanunları AB mevzuatı ile uyumlu hale getirmek için PHARE projelerinden yararlanılmasıdır. Bunlardan biri eşit muamele ve çalışma koşulları ile ilgili kanunların, diğeri devlet sosyal güvenlik kanunlarının AB'nin kadın-erkek eşitliğini öngören mevzuatı ile uyumlaştırılmasına PHARE desteğidir. (37)

AB'ye uyum sürecinde getirilen yemliklerden biri de kadın-erkek eşitliğinin sağlanmasına yargı sürecinin dahil olmasıdır. Cinsiyete dayalı ayrımcılık kavramı bu ülkeler için oldukça yenidir ve çoğu ülkede dirençle karşılaşmıştır.

Cinsel taciz de Orta ve Doğu Avrupa ülkeleri için yeni bir kavramdır. Cinsiyete dayalı ayrımcılık davalarında kanıt yükünü işverene yükleyen düzenleme de bu ülkelerde uygulamada sorun yaşanan konulardan biri olmuştur, çünkü yasal sistemleri klasik kanıt kuralını benimsemektedir.

Yargı mekanizmalarında hakim olan muhafazakar tutum sebebiyle bu ülkelerde yasal reform ve uyum sürecinin adım adım gerçekleştirilmesi ve yargısal eğitim ile desteklenmesi, bu konuda mevcut olan az sayıdaki standarttan çok yüksek AB standardına geçiş sürecinde önemlidir. Bu amaç doğrultusunda bilinç artıcı kampanyalar önem kazanmaktadır.

Bazı ülkelerdeki sendikaların içerisinde kadın komiteleri oluşturulmuş olsa da sendikalar bu konuda oynayabilecekleri önemli rollerin farkında değillerdir. (38) Aday ülkelerin AB'ye uyum sürecinde benimsedikleri ilerici yaklaşıma rağmen toplumsal koşullarından kaynaklanan bazı aksaklıklar da yaşanmıştır.

Toplumda kadın-erkek eşitliği

Kadın ile erkeğin eşitliği Estonya'da Sovyet döneminden kalma bir ideoloji olarak 1990'dan sonra sorgulanan bir olgu haline gelmiş ve geleneksel toplumsal cinsiyet rolleri canlandırılmaya çalışılmıştır. Kadın-erkek eşitliği sloganın yaygın olduğu Sovyetler Birliği zamanında bile küçük çocukların bakımı çalışan anne ve çalışan babanın ortak sorumluluğu olarak tanımlanmamıştır. (39)

Polonya'da yakın zamanlara kadar aile hukukunda kadın ve erkeğin evlenme yaşları ayrı şekillerde belirlenmişti. Bu yaş kadınlar için 18, erkekler için 21'di. Mahkeme kararı ile bu yaş sınırının kadınlar için 16, erkekler için 18'e indirilebilmesi öngörülüyordu. Cinsiyete göre ayrımcılık yapan bu yasa 1999'da değiştirilmiş ve her iki cins için de evlenme yaşı 18 olarak belirlenmiştir. Ancak aile mahkemeleri bu yaşı kadınlar için 16'ya indirebilirken, erkekler için 18'in altına indirilmesi mümkün değildir.

18 yaşından küçük kadınların hamilelik halinde mahkeme kararı ile evlenmelerini mümkün kılan bu yasaya göre bu hamileliğe sebep olan 18 yaşından küçük erkeğin mahkeme kararı ile evlenmesine izin verilmemektedir.

Yine Polonya'da üniversite mezunlarının yüzde 56'sı kadın olduğu halde Katolik kilisesi ve muhafazakar partiler tarafından kadınların kişisel tatmini evlerinde aramaları gerektiğine dair daha önce örneği görülmemiş bir propaganda yapılmaktadır.

Aile içi şiddet

2002'de Çek Cumhuriyeti ceza kanununda yapılan bir değişiklik ile takibat için gerekli rızanın baskı, tehdit, bağımlılık veya sindirme nedeni ile verilememiş veya geri alınmış olduğu durumlarda, emniyet yetkilileri mağdur ile akraba olan failler hakkında tatbikata geçmek için mağdurun rızasını aramayacaklardır. Ancak uygulama yeterli donanıma sahip olmayan polis, tıbbi kuruluşlar ve mahkemeler gibi kurumsal sorunlar ve düşük bilinç düzeyi nedeniyle yetersiz kalmaktadır. (41)

Estonya'da kadınlar için sığınma evi ağları veya danışma servisleri yoktur. Estonya'da kadına karşı şiddet meseleleri göreceli olarak yeni bir başlıktır. Kadına karşı şiddetle ilgili faaliyet gösteren kamu kuruluşları bulunmamaktadır. (42)

Polonya'da kadın ve erkeğin aile içinde geleneksel rolleri ve kadının uygunsuz davranışına karşı uygun ve kabul edilebilir tepkilere dair güçlü klişeler vardır. "Karısını dövmeyen adam onu sevmiyordur" şeklinde bir halk deyişi hâlâ yaygındır.

1990'larda şiddet mağduru olan kadınlar için yardım programlarının uygulamaya geçirilmesinde özellikle yeni kurulan bazı sivil toplum kuruluşları sayesinde iyileşme kaydedilmiştir. Kadın örgütleri ve diğer ev içi şiddet programları mağdurlara hukuki danışma ve psikolojik yardım, sığınaklar ve acil telefon hatları sağlamaktadırlar. Ancak 1999 yazında ülkesine bir ziyaret gerçekleştiren Papa II. Jean Paul evliliklerin bozulmamasının öneminden bahsetmiş ve dolayısıyla Polonya'daki muhafazakar tutumu desteklemiştir.

Aile içi şiddet konularının dışında da polis ve mahkemeler tecavüzü kadınların kışkırtıcı davranışından kaynaklanan günlük bir hadise olarak değerlendirmektedirler. (43)

İnsan ve kadın kaçakçılığı

İnsan kaçakçılığı ve özellikle de kadın kaçakçılığı Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinde yaygın bir sorundur. Bu ülkeler kaçakçılar için kaynak, transit veya varış ülkeleridir. Bu nedenle bu ülkelerin tümünün ceza kanunları insan kaçakçılığına ilişkin hükümler içerir. (44)

Orta ve Doğu Avrupa ülkeleri, AB'ye katılım sürecinde AB'nin Adalet ve İçişleri ile ilgili müktesebatı çerçevesinde insan ve kadın kaçakçılığına yönelik AB düzenlemelerini benimsemişlerdir.

Çalışma ve sosyal güvenlik

Bazı Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinde kadınların çalışma hayatında edindikleri koruma statüsü onların aleyhine uygulamalar doğurabilmektedir. Örneğin, Çek Cumhuriyeti Anayasası'nın temel hak ve özgürlüklerle ilgili bölümünde, kadınların, ergenlerin ve özürlülerin işyerinde daha fazla sağlık korumasına ve özel çalışma koşullarına hakları olduğu belirtilmektedir.

Bu hüküm kadınların istihdam piyasasında eşitliğe hakkı olduğunu öngörmek yerine onları temelde dezavantajlı bir özel grup olarak kabul etmektedir. Bu hükümler işyerinde dolaylı ayrımcılığa yol açabilmektedirler. (45)

Bu ülkelerdeki analığı koruyucu yasal hükümler kadınlara iş piyasasında dezavantaj sağlamakta ve işverenlerin kadınlara işverme veya mesleki gelişimlerine yatırım yapma konusunda isteksiz davranmalarına yol açmaktadır. Kadınların analık rollerine vurgu yapılması ayrıca ebeveyn izni ve ebeveynlik ve aile sorumluluklarının paylaşılmasına yönelik kuralların uygulanmasını olumsuz etkilemektedir. (46)

Kadının işgücüne katılımını arttırmayı hedefleyen komünist hükümetler döneminde kadınlar erkekler ile eşit eğitim hakkına sahiptiler. Örneğin, Bulgaristan'da 1988 yılında kadın öğrenciler tüm kayıtlı öğrencilerin yüzde 48.9'unu oluşturmaktaydı.

Kadınların karar alma sürecine katılmalarını kolaylaştıran kota sistemine karşın bu uygulamanın daha çok bir ideolojik ilke olması nedeniyle kadınların Parlamento, hükümet ve yerel karar alma mevkilerine katılımı sembolik olmaktan öteye gidememiştir.

Eşitlik temel bir insan hakkı olmaktan ziyade kadınlara verilen bir "imtiyaz" olarak görülmüştür. Kadınlar için temel sorun onların yasal olarak hem işçi hem de anne olarak tanımlanmalarındadır. Oysa erkekler hem işçi hem de baba olarak tanımlanmamışlardır. Bu tanımlama kadınlara yapısal olarak ikili bir toplumsal rol öngörmektedir.

Analığı koruyan bazı yasal ve sosyal önlemler ev ve aile sorumluluklarının bölüşümünde kadınların aleyhine işlemiştir. Bu nedenle de kadınlar bugünden bakıldığında çalışma hakkını kendi yararlarına olan bir hak olarak değil aile sorumluluklarına ek bir yükümlülük olarak algılamışlardır.(47) Yeni benimsenen kanunların AB ilkelerine uyması ve babalara da eşit hak ve yükümlülükler vermesi öngörülmektedir.(48)

AB düzenleme ve kriterlerinin benimsenmesi ile sağlanan olumlu gelişmelerden biri de, kadın örgütleri ve kadın milletvekillerinin uyguladığı etkili kampanya sonucunda Slovenya hükümetinin kabul ettiği ve seçimlere katılan siyasal partilerin uyması gereken kota uygulamasıdır. Buna göre her aday listesi her iki cinsten en az yüzde 40 oranında aday göstermeli ve listenin ilk yarısında her iki cinsten de en az bir aday olmalıdır. Bu kuralı yerine getirmeyen aday listeleri geri çevrilecektir. (49)

Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'nde kamu sektöründe işe alma ve istihdamda kadın ile erkekler ararsında bir ayrımcılık gözetilmemesine rağmen, özel sektörde dolaylı veya gizli bir ayrımcılık gözlenmektedir. Cinsiyete dair klişeler yönetimin uygulamalarını etkilemekte ve hâlâ bazı işler kadın veya erkelere has olarak algılanmaktadır. Kadın ve erkeklerin sektörlere ve mesleklere göre ayrılmaları kazançlar arasında da önemli farkların bulunmasına yol açmaktadır. (50)

Üreme hakları

Polonya dışındaki tüm Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinde kürtaj yasaldır. Kürtaj hakkı komünizm döneminde Polonya dahil tüm komünist ülkelerde tanınan bir hak olmasına karşın 1980'lerin sonunda başlayan siyasal dönüşüm sürecinde Polonya'da kürtaj hakkının kısıtlanması toplumda güç kazanan muhafazakar çevreler ve Katolik kilisesinin etkisine bağlıdır.

Sosyal sebeplerle kürtajın yasaklanmasının ardından Polonya hukuku İrlanda'dan sonra Avrupa'daki en kısıtlayıcı hukuk olmuştur. İrlanda'daki liberalleşme eğilime rağmen Polonya tam tersine bir eğilim içindedir. Bu konuda hükümetin ve pek çok sağlık kuruluşunun tavrı üzerinde Katolik kilisesinin etkisi açıktır.

Polonya'da kürtaj talep etme hakkı 1956'da yasalaşmışken 1989'dan itibaren yaşanan politik liberalleşme Katolik kilisesi tarafından kadınların kürtaj hakkını kısıtlamak için kullanılmıştır. 1989'da hazırlanan "döllenmiş çocuğun yasal korunmasına ilişkin kanun taslağı" annenin sağlığı, yaşam ve ekonomik koşulları ile hamile kalma sebebi dikkate alınmadan kürtajı tamamen yasaklamayı hedeflemiştir.

1990'da Sağlık Bakanlığı'nın yürütme emri devlet hastanesinde kürtaj olmak isteyen kadınların, iki jinekolog, bir pratisyen ve bir psikologdan belge getirmelerini şart koşmuştur.

1992'de kabul edilen Tıp Ahlakı Yasası ile kürtaja ek kısıtlamalar getirilmiş ve ancak annenin sağlığı tehlikede ise veya hamilelik bir suç sonucu gerçekleşmişse izin verilmektedir. Genetik deformasyon kürtaj sebebi olarak kabul edilmemektedir.

1992'de Polonya Parlamentosunda kabul edilen Kürtaj Karşıtı Yasa'da (Anti-Abortion Law) fetüsün önemli ölçüde zarar görmüş olması kürtaj sebebi olarak kabul edilmiş, 1997'de yürürlüğe giren Kürtaj Kanunu reformu ile bazı sosyal sebepler de kürtaj sebebi olarak kabul edilmiştir. Bu daha liberal hükümler içeren kanun Mayıs 1997'de Anayasa Mahkemesine gönderilmiş ve Mahkeme bir kadının kendi hayatını kontrol etme hakkının insan hayatına zarar vermemesi gerektiğine hükmetmiştir.

Ayrıca döllenmiş çocuğun hayatına tehlike oluşturmak veya vücuduna zarar vermekten iki yıl hapis öngören ceza kanunu doktorlar tarafından prenatal testlerin yapılmasına, bu testlerin yüzde 1'den az da olsa bebeğe zarar verme riski bulunduğundan, sınırlama getirmektedir. (51)

Katolik Kilisesinin baskılarının sonucu olarak Polonya hükümeti AB Katılım Antlaşmasına "Ahlak, Kültür ve Hayatın Korunmasına Dair Deklarasyon"un eklenmesini sağlamıştır. Böylelikle Kürtaj Karşıtı Yasa, hükümetin seçimler sırasında bu yasayı serbestleştirme sözü vermiş olmasına rağmen, Polonya yasal düzenlemelerinin daha da kalıcı bir parçası haline gelmiştir. (52) (BB)

28 Committee on the Elimination of Discrimination Against Women, Consideration of Reports Submitted by States Paıties, Yunanistan, Kasım 1996.

29 Committee on the Elimination of Discrimination Against Women, Consideration of Reports Submitted by States Parties, Yunanistan, Ağustos 2002.

30 Committee on the Elimination of Discrimination Against Women, Consideration of Reports Submitted by States Parties, Yunanistan, Ağustos 2002.

31 US Department of State, Country Reports on Human Rights Practices, 2001.

32 European Database: Women in Decision-Making.

33 Committee on the Elimination of Discrimination Against Women, Consideration of Reports Submitted by States Parties, Yunanistan, Ağustos 2002.

34 Open Society Foundation Romanla ve Network Women's Programme of the Open Society Foundation Romania, Report on the Equal Opportunities for Women and Men in the Europe---an Accession Programme (2000-2002).

35 Toplumsal Cinsiyete Duyarlı Mevzuatın Oluşturulması: Orta ve Doğu Avrupa ile Bağımsız Devletler Topluluğunda Toplumsal Cinsiyet Eşitliğini Sağlamak ve Korumak, BM Kalkınma programı, 2003, s.14.

36 Open Society Foundation Romania ve Network Women's Programme of the Open Society Foundation Romania, Report on the Equal Opportunities for Women and Men in the European Accession Programme (2000-2002).

37 Report on the Implementation of CEDAW in the Republic of Estonia.

38 Open Society Foundation Romania ve Network Women's Programme of the Open Society Foundation Romania, Report on the Equal Opportunities for Women and Men in the European Accession Programme (2000-2002).

39 Report on the Implementation of CEDAW in the Republic of Estonia.

40 Urszula Nowakowska, The position of Women in the Family, Polish women in the 1990's.

41 Toplumsal Cinsiyete Duyarlı Mevzuatın Oluşturulması: Orta ve Doğu Avrupa ile Bağımsız Devletler Topluluğunda Toplumsal Cinsiyet Eşitliğini Sağlamak ve Korumak, BM Kalkınma programı, 2003, s.15.

42 Report on the Implementation of CEDAW in the Republic of Estonia.

43 Urszula Nowakowska, Violence Against Women, Polish women in the 1990s.

44 Toplumsal Cinsiyete Duyarlı Mevzuatın Oluşturulması: Orta ve Doğu Avrupa ile Bağımsız Devletler Topluluğunda Toplumsal Cinsiyet Eşitliğini Sağlamak ve Korumak, BM Kalkınma programı, 2003, s.15.

45 A.g.e., s.14.

46 Open Society Foundation Romania ve Network Women's Programme of the Open Society Foundation Romania, Report on the Equal Opportunities for Women and Men in the European Accession Programme (2000-2002).

47 Second And Third Periodic Reports of the Republic of Bulgaria to Committee on the elimi-nation of Discrimination Against VVomen, CEDAW/C/BGR/2-3, 3 Kasım 1994.

48 Toplumsal Cinsiyete Duyarlı Mevzuatın Oluşturulması: Orta ve Doğu Avrupa ile Bağımsız Devletler Topluluğunda Toplumsal Cinsiyet Eşitliğini Sağlamak ve Korumak, BM Kalkınma programı, 2003, s.16.

49 "First Quota Rule for Elections in Slovenia", EWL NEWSFLASH, Mart 2004.

50 Initial and Second Report of Cyprus to the Committee on the Elimination of Discirmination Against Women, CEDAVV/C/CYP/1 -2, 4 Mayıs 1995.

51 Urzsula Nowakowska, Women's Reproductive Rights, Polish Women in the 1990s.

52 Open Letter to European Union Key PöttttJnS from Polish VVomen's NGOs, 29.01.2003.

* Bu yazı Kadın Adayları Destekleme ve Eğitme Derneği'nin (KA.DER) "Türkiye'de ve AB'de Kadının Konumu: Kazanımlar, Sorunlar, Umutlar" kitabından özetlenerek alıntılandı. Vurgular bianet'e aittir.
.....
.....
Old 05-10-2004, 21:32   #68
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan İsveçli Erkeklere Kadın Dövme Vergisi

İsveçli Erkeklere Kadın Dövme Vergisi


İsveç'te saldırgan erkeklerin faturasını tüm erkekler ödeyecek. Parlamentoya verilen yasa önerisinde, kadınları döven erkeklerin, ekonomik faturasını tüm erkeklerin paylaşmasını içeren, erkeklere yönelik özel vergi getirilmesi istendi.



--------------------------------------------------------------------------------
Hürriyet
05/10/2004 Tandoğan UYSAL
--------------------------------------------------------------------------------
BİA (Stockholm) - İsveç hükümeti, yakın bir zaman içinde kadınlara yönelik şiddetin faturasının ülkede yaşayan tüm erkeklere kesilmesini isteyen yasa önerisini tartışacak.

Parlamentoda üçüncü büyük parti konumundaki Sol Parti'nin Feminist Kadınlar Konseyi ve eski Sol Parti Lideri Gudrun Schyman'nın birlikte verdiği yasa önerisinde, kadınlara yönelik şiddetin önüne geçilmesi için tüm erkeklerin daha fazla gelir vergisi ödemesi içeren özel bir vergi getirilmesi konusunda yasa önerisinde bulundular.

Parlamentoda yakında tartışmaya açılacak öneri gerçekleşirse, İsveç'te feminist kadınlar, erkeklere karşı vergisel açıdan büyük bir zafer kazanmış olacaklar. Öneriye diğer partilerin nasıl bir tepki vereceği de merakla bekleniyor.

Öneriye destek veren Sol Parti'nin eski lideri Gudrun Scyhman devlet radyosuna verdiği demeçte, İsveç'te kadınlara yönelik şiddetin toplumun büyük sorunu olduğunu kaydederek, "Erkeklerin bu şiddeti kadınlara büyük ruhsal sorunlara yol açıyor. Bunların tedavisinin faturasını devlet yerine bu suçu işleyen erkeklere ödetmek en güzel bir önlem olacak" dedi. (EÖ/BB)
Old 06-10-2004, 21:25   #69
Merhaba

 
Varsayılan Tehlikeli Bir Haber,...

Sayın hykayar,

Öncelikle İsveç gibi, uygarlığın ve sosyal refahın üst düzeyde olduğu bir ülkede, kadına yönelik erkek şiddetinin hala gündemde olması ve bunu önlemek için parlamentonun yeni önlemler arayışı, beni son derece şaşırtan bir haber oldu.

1-Bu haberden çıkarabildiğim çok net bir sonuç:

Demek ki, uygarlık düzeyinden bağımsız olarak, tüm dünya erkeklerinin genlerinde, kadına karşı egemenlik duygusunu kışkırtan ve bunu her an şiddete dönüştürebilen ciddi bozukluklar var. Bu durum eğitimle, ya da cezai önlemlerin artırılmasıyla ne kadar düzelebilir, gerçekten kaygılı ve umutsuzum.

2-Bu haberin ülkemiz için tehlikeli bulduğum bir yanı var.Hepimiz biliyoruz ki, biz zeki (!) bir milletiz. Böyle bir haber, Maliyenin yeni, ve belki de tüm diğer kaynaklardan daha fazla gelir elde etmesinin yolunu açabilecek bir ip ucu verebilir. Bunun yanında bizleri, Ege efesi edasıyla "dövdüysem paramla dövdüm abi, ne var bunda" dedirtecek bir rahatlık duygusuna taşır ki, o zaman vay kadınların haline. Üstelik bu konuda tüm diğer erkeklerle maddi dayanışma içinde olmak ve "birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için" mantığıyla hareket alanımızı genişletmek olanağı bulmak işten bile değil.

Ben bunları Türk Milletinin, yine Türk kafası taşıyan bir ferdi olarak düşünebildiğime göre, hiç kuşku duyulmasın, aynı kafayı taşıyan milyonlarca Türk erkeği, hiç sapmasız aynı şeyleri düşünecektir.

Sonuç :

Her ne kadar ;

Tüm dünya ülkelerinde silahlı ve silahsız kuvvetlerin tamamına yakını…

Demokratik ya da anti demokratik, tüm devlet idari mekanizmaları, parlamentolar, kapitalist ya da temel ilkeleri hayata geçirilmiş eşitlik olmayan tüm düzenlerin egemenleri….

Gerçekte kadın-erkek ortaklaşa yaratılan tüm ekonomik değerlerin neredeyse tamamına yakınının sahipliği….

Ve bütün bunlara dayalı, görünür ve açık ve üstün gücün sahibi erkekler olsa da…

Ben tüm dünya kadınlarının, ne kadar zorlu ve uzun olursa olsun, bu egemenlere karşı verdiği eşitlik mücadelesinin sonucundan kesinlikle eminim…

Kazanan erkekler olmayacak….

Saygılar.

Merhaba
Old 08-10-2004, 21:44   #70
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan "Kadına Yönelik Şiddeti Durdurun !" Kampanyası

"Kadına Yönelik Şiddete Son!" Kampanyası başlamıştır.


Uluslararası Af Örgütü'nün 2 yıl devam ettireceği bu kampanyanın

hedefi kadına yönelik şiddetin sona ermesi için bütün kadın ve

erkekleri acilen harekete geçirmektir. Kadına yönelik şiddet

durdurulmalıdır ve durdurulabilir.


İnsan haklarını evlerimizin içine

getirmek elimizde!



http://www.amnesty-turkiye.org/
Old 17-10-2004, 14:39   #71
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan Kadına Şiddet Toplusözleşmeye Girdi

Kadına şiddet toplusözleşmeye girdi


Kadına yönelik şiddet ilk kez toplu sözleşme maddesine girdi. Diyarbakır’da Kayapınar Belediyesi, eşine ve çocuklarına şiddet uygulayan işçisinin maaşının yarısına el konulmasına karar verdi. Bu para şiddete maruz kalan aile fertlerine verilecek. Kayapınar Belediyesi’ni Türkiye gündemine taşıyan sözleşmenin “aile sorumluluğu” başlığı altındaki 47. maddesi, Türkiye’nin üstü örtülü bir sorununu gözler önüne serdi: Aile içi şiddet!
Kayapınar Belediyesi’nin eşine ve çocuklarına şiddet gösteren işçisi maaşının yüzde ellisinden vazgeçmek zorunda. Belediye Başkanı Zülküf Karatekin “İşçiler bu sorunun varlığını inkar etmiyorlar ama bu karardan şikayetçi de değiller” dedi. İşçiler ise “Şiddete maruz kalanlar cesaret edip belediyeye başvurur mu bilinmez ama eşlerinin maaşlarının yarısına el koyacakları kesin. Kesin olan bir başka noktada kadın derneklerinin şikayetçi eşin arkasında olcağı” diyorlar. (Kaynak: Şafak Toprak Paksoy, ntv, 15 Ekim 2004)
Old 23-10-2004, 22:00   #72
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan İstanbulda Aile İçi Şiddete Son

Aile İçi Şiddete Son’ başladı


Hürriyet Gazetesi, Çağdaş Eğitim Vakfı (ÇEV) ve İstanbul Valiliği’nin işbirliği ile başlatılan, ‘Bugün ailen için iyi bir şey yap’ sloganıyla yola çıkan ‘Aile İçi Şiddete Son’ kampanyasında eğitim otobüsünün ilk durağı İstanbul Gaziosmanpaşa’nın Küçükköy Meydanı oldu. ‘Eşler Arası İlişkiler Destek Programı’ adı altında İstanbul’un dört ilçesinde üç ay süreyle bireylere aile içi şiddetin tüm boyutlarıyla anlatılacağı kampanyada, ilk gün 26’sı kadın 14’ü erkek olmak üzere toplam 40 kişiye ikişer saatlik eğitim verildi ve rozetleri takıldı. Eğitime katılan kadınlar, daha çok ‘şiddeti önleme’ ve ‘şiddetten kurtulma’ konuları üzerinde yoğunlaşırken, erkekler ‘eğitimsizlikten’ yakındı. Gezici otobüs 19-21 Ekim tarihleri arasında Küçükköy Meydanı Merkez Camii karşısı, 23-26 Ekim tarihleri arasında Gazi Mahallesi Gazi Toplum Merkezi Bahçesi, 27-30 Ekim tarihleri arasında 50’inci Yıl Mahallesi Belediye Hizmet Binasi yanı, 1-3 Kasım tarihleri arasında Karayolları Mahallesi Muhtarlığı bahçesi, 4-6 Kasım tarihleri arasında da Arnavutköy Suatlar İlköğretim Okulu bahçesinde eğitim verecek. Toplam 11 uzmanın görev aldığı eğitimler Cuma ve Pazar hariç her gün 10:00-12:00 saatlerinde kadınlara, 14:00-16:00 saatlerinde erkeklere yönelik olarak düzenleniyor. (Kaynak: Hürriyet, 20 Ekim 2004)
Old 22-11-2004, 20:40   #73
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan Güncel Basında Kadın

Kadinlar AB'ye Tam Üye Oldu

Avrupa Kadin Lobisi, Türkiye'deki kadin örgütlerinin tam üyelik basvurusunu kabul etti; Türkiye Ulusal Koordinasyonu'ndan bir temsilci de AKL Yönetim Kurulu'na seçildi.



--------------------------------------------------------------------------------
BIA Haber Merkezi
17/11/2004
--------------------------------------------------------------------------------
BİA (Ankara) - Bünyesinde 4 binden fazla kadın kuruluşu barındıran; kadın erkek eşitliği ilkesinin ve kadının insan haklarının Avrupa politikalarına yerleştirilmesi için çalışan Avrupa Kadın Lobisi (AKL); Türkiye'deki kadın örgütlerinin tam üyelik başvurusunu kabul etti.

Sekreteryasını Kadın Adayları Destekleme ve Eğitme Derneği (KA.DER) Ankara Şubesi'nin yürüttüğü Türkiye Ulusal Koordinasyonu'ndan bir temsilci de AKL Yönetim Kurulu'na üye olarak seçildi.

Türkiye Ulusal Koordinasyonu adına açıklama yapan KA.DER Ankara Şubesi, gelişmeleri, "Türkiye'deki kadınlar böylece, bugüne kadar sürdürdükleri ulusal ve uluslar arası aktivizmlerine bir başka boyut daha kazandırmışlardır" diye değerlendirdi.

AKL'nin çalışmalarını Avrupa Parlamentosu, Avrupa Komisyonu, Avrupa Sosyal Tarafları ile işbirliği içinde sürdürdüğüne dikkat çeken KA.DER açıklamasında, AKL'ye tam üye olmanın Avrupa Birliği (AB) kadın erkek eşitliği müktesebatı üzerinde söz sahibi olmak anlamına geldiği belirtildi.

Açıklamada, "Türkiye'deki bağımsız kadın hareketinin dünyadaki kadın erkek eşitliği politikalarına müdahil olabilmedeki gücü, bu üyelik ile bir kez daha ortaya konulmuştur" denildi.

Bir şemsiye örgüt: AKL

AKL, bünyesinde 4 binden fazla kadın kuruluşu bulunduran bir demokratik şemsiye örgüt. Kadın erkek eşitliği ilkesinin ve kadının insan haklarının Avrupa politikalarına yerleştirilmesi için çalışıyor. AKL, kadınların yaşam deneyimlerine ve farklılıklarına önem veriyor; kadınların karşılaştıkları çoklu ayrımcılıkla mücadele ediyor.

Türkiye'deki kadın örgütleri de 20 Mart 2004'te biraraya geldikleri bir toplantıda AKL'ye tam üye olma kararı almışlardı. AKL Genel Sekreteri Mary McPhail'in de katıldığı bu toplantı sonucunda başlangıçta yirmi kadın kuruluşu AKL'nin katılım protokolünü imzalamıştı. Toplantıda, KA-DER Ankara Şubesine de Sekreterya görevi verilmişti.

KA-DER Ankara gerekli işlemleri tamamlayarak başvuru formlarını Nisan ayında AKL'ye göndermiş; AKL Üyelik Komisyonu, Eylül ayında Türkiye Ulusal Koordinasyonu'nun başvurusunu kabul ettiğini açıklamıştı.

Başvuru, 17-18 Ekim tarihlerinde Brüksel'de gerçekleştirilen Genel Kurul'da oylamaya açıldı. Türkiye Ulusal Koordinasyonu'ndan üç temsilcinin katıldığı bu Genel Kurulda, Türkiye'nin tam üyelik başvurusu oy çokluğu ile kabul edildi.

Aynı zamanda, 17 Ekim 2004 tarihinden itibaren Türkiye Ulusal Koordinasyonu'ndan bir temsilci AKL Yönetim Kuruluna üye olarak seçildi. (BB)
.....
.....
Old 29-11-2004, 22:03   #74
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

Namus cinayetlerine karşı kampanya
Cumartesi, 27 Kasım 2004
KA-MER’in başlattığı kampanya kapsamında Diyarbakır ve Mardin’de muhtemel namus cinayetlerine karşı acil müdahale ekipleri oluşturuldu.

Kadın Merkezi (KA-MER) öncülüğünde başlatılan kampanya çerçevesinde Diyarbakır ve Mardin'de muhtemel namus cinayetlerine karşı acil müdahale ekipleri oluşturuldu.

Kadın hakları örgütü KA-MER'in başkanı Nebahat Akkoç “Yeni başlattığımız bu girişimin diğerlerinden en somut farkı, içinde Diyarbakır ve Mardin valiliklerinin, il müftülüklerinin ve belediyelerin yer aldığı acil müdahale ekipleridir” dedi. Nebahat Akkoç, genellikle namus cinayetlerinin gerginlik anlarında değil, aradan 3-5 ay geçtikten sonra gerçekleştiğine dikkat çekti.

Nebahat Akkoç, “Müdahale ekipleri hem aileyle hem de yaşadıkları mahallenin diğer sakinleri ile görüşmelerde bulunacak; yanımızda valilik ve il müftülüklerinden yetkililerin bulunması ikna gücümüzü artıracak” dedi.

KA-MER'e göre, namus cinayetlerinde çoğu kez karşılaşılan tablo, ailelerin kızlarını öldürmeyi hiç istememelerine rağmen üzerlerinde büyük bir toplumsal baskıyı hissediyor olmaları. Diyarbakır ve Mardin'de kurulan müdahale ekiplerinin bu süre zarfında o aile üzerindeki baskıyı gidermeye çalışması amaçlanıyor. Kuruluş, Türk Ceza Yasası ve Medeni Yasa’da yapılan değişikliklerin yasal anlamdaki beklentileri yerine getirdiğini düşünüyor.
Nebahat Akkoç, buna karşın toplumsal eğitim eksikliğine dikkat çekiyor.

Bu bağlamda Kamer öncülüğünde gerçekleştirilecek olan bir girişim, Diyarbakır ve Mardin'i kapsayan tarama çalışmaları. Kampanyacılar iki kentin bütün yerleşim birimlerinde okur-yazar kadınların oranını tespit edip ihtiyaca göre özel eğitim kursları başlatmayı umuyor. Nebahat Akkoç, bu iki ilde kadınlar arasındaki okur yazarlık oranını bir yılda birkaç puan artırabileceklerini söylüyor.

Namus cinayetlerine karşı Mardin'de başlatılan kampanyanın bir diğer ayağı ise, toplumsal duyarlılığı artırmayı hedefleyen bir film hazırlamak. (SD)



Kaynak: BBC Türkçe, 23 Kasım 2004
Old 29-11-2004, 22:04   #75
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan Kadınlara Yönelik Şiddete Karşı Erkek İnisiyatifi

Erkekler şiddete karşı


Cumartesi, 27 Kasım 2004
Stockholm- İsveç’te artan şiddet olaylarına karşı ‘Kadınlara Yönelik Şiddete Karşı Erkek İnisiyatifi’ oluşturuldu. Kadın sığınma evi için de 150 milyar lira toplandı. Tülin Uygur’un haberi.

İsveç’in kuzeyindeki Pitea şehrinde bir kadının 21 Ekim’de eski sevgilisi tarafından dövülerek öldürülmesi bardağı taşırdı. Olay üzerine, erkekler kadınlara yönelik şiddetin son bulması için eylem yapmak için sokaklara döküldü.
İsveç, kadınlara yönelik şiddet konusunda yeterli yasal koruyuculukları olan, kampanyalar düzenleyen ve birçok ülkeye bu konuda örnek olmayı amaçlayan bir ülke. Ancak istatistikler bu konuda İsveç’in de yolunun uzun olduğunu gösteriyor. İsveç’teki evli veya bir erkekle devamlı birlikteliği olan kadınların yüzde 35’i eşleri veya sevgililerinin şiddet eylemleri ile karşı karşıya kalıyor.

En son Pitea şehrinde 38 yaşındaki bir kadının eski sevgilisi tarafından kendi evinde önce öldüresiye dövülmesi, çekiçle kafasına defalarca vurulması ve ağır yaralı halde terk edilmesi ve erkeğin saatler sonra ambulans ve polise haber vermesi ile ortaya çıkan olay, şehirde “aile içi şiddet” ve “kadınlara yönelik şiddet” konularını gündeme taşıdı. Ağır yaralı kadının iki gün yoğun bakımda kaldıktan sonra ölmesi bardağı taşırdı ve şehrin Kültür ve Boş Zamanları Değerlendirme Şefi Hans Hansson, Pitea gazetesinde kadınlara yönelik şiddete karşı bir makale yayınladı. Bu makale kadınlara yönelik şiddet nedeniyle utanç, kızgınlık ve nefret duyan, kolektif suçlu durumuna düşmek istemeyen erkekleri harekete geçirdi ve şehirdeki bütün erkekler bir tepki toplantısına davet edildi.

300 erkek katılımcının yer aldığı toplantıdaki konuşmalar hoparlörler aracılığıyla tüm şehre duyruldu ve şimdiye kadar kadınların şiddetin sona ermesi için yeterince sorumluluk aldıkları, bundan sonra sorumluluk sırasının erkeklerde olduğu vurgulandı. Toplantıda herkesin aslında söylenenlerden daha fazlasını bildiği, ancak toplumda genel olarak aile içi şiddete göz yumulduğu ve sessiz kalındığı belirtildi. Suskunluğun kabul anlamına geldiği ve şiddetin bu tür ailelerde devam ettiğinin herkesçe bilindiği belirtildi. Hiçkimsenin başkalarının işlediği suçu sessiz kalarak kabul etmesinin ve suçun ağırlığı altında ezilmesinin beklenmemesi gerektiği ve kolektif suç kabulüne son verilmesi gerektiği vurgulandı. “Artık erkeklerin medeni cesaret göstererek aile içi şiddet konusunda tavır almalarının zamanı çoktan geldi” denilen toplantıda, bunun iyi ve örnek bir baba, bir lider ve bir sporcu olmak isteyen erkeklerin de en önemli şansı olduğu konusunda fikir birliği sağlandı ve “şiddete karşı bir eylem ve fikir ağı” kurulması kararlaştırıldı.

Bu toplantının çok önemli ikinci bir sonucu da ekonomik zorluklar nedeniyle kapanma riski ile karşı karşıya kalan “kadın sığınma evi” için para yardımı toplanması oldu. Toplantıya katılan bir şirket sahibi şehirdeki diğer şirketlerden tam 750 bin kron (yaklaşık 150 milyar lira) bağış toplayarak belediyenin bu konudaki yükünün yarı yarıya azalmasını sağladı ve kadın sığınma evinin önümüzdeki beş yıllık bütçesi sağlama bağlandı.

Kurulan “Kadınlara Yönelik Şiddete Karşı Erkek İnisiyatifi” ağının temsilcileri 19 Kasım günü yeni Entegrasyon ve Cinsiyet Eşitliği Bakanı Jens Orback tarafından kabul edildiler. Bakan Jens Orback bu çok önemli toplumsal soruna duyarlılık gösterip tavır aldıkları için gruba övgü yağdırdı. Orback ayrıca, bu tür “ağ” toplantılarını sıkça yapacağını belirterek kadınlara yönelik şiddete konusunda yapılan çalışmaları ve bu tür “iyi inisiyatifleri” her zaman destekleyeceklerini belirtti. (TU/SD
Old 09-12-2004, 00:20   #76
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan Kadınların Hayatları Ve Bedenleri savaş Alanı

ULUSLARARASI AF ÖRGÜTÜ BASIN AÇIKLAMASI



AI Index: ACT 77/095/2004

Basın Duyuru No: 310

8 Aralık 2004





Savaşların isimsiz zaiyatları: Kadınlar



Günümüzde sürmekte olan silahlı çatışmalarda kadınlar ve kız çocukları, gerek doğrudan hedef, gerekse isimsiz "ikincil hasar" olarak, savaşların asıl yükünü taşımaktalar. Uluslararası Af Örgütü'nün Kadına Yönelik Şiddete Son kampanyasının "Paramparça Hayatlar" başlıklı yeni raporunda hem şiddete, hem de hükümetlerin şiddeti önlemekteki başarısızlığına karşı küresel eylem çağrısında bulunuluyor.

UAÖ Genel Sekreteri Irene Khan, "çatışmalarda kadına yönelik şiddet 'doğal' olarak gelişmez, emredilir, uygulanır veya göz yumulur. Bu şiddet ısrarla sürmektedir çünkü suç işleyenler, bu nedenle başlarının ağrımayacağının, cezalandırılmayacaklarının farkındadır" dedi.

Rapor, Kolombiya'dan Irak'a, Sudan'a, Çeçenya'dan Nepal'e, Afganistan'a ve otuzun üzerindeki diğer ülkede süren çatışmalarda kendini sürekli gösteren sistematik bir ihlali ortaya koymakta. Verilen sözlere, sözleşmelere ve yasal mekanizmalara rağmen hükümetler kadın ve kız çocuklarını şiddetten koruyamamaktadır.

Khan, kadın ve kız çocuklarının sadece öldürülmediğini, tecavüz, cinsel saldırı, sakat bırakılma ve aşağılanmaya da maruz bırakıldıklarını dile ifade ederek, "Gelenek, kültür ve din kadının omuzlarına, yaşadığı toplumun 'onurunu' yüklemektedir. Amacın kadınları cezalandırmak, aşağılamak ya da sindirmek olmasının yanı sıra, bütün topluluğu terörize etmek, küçük düşürmek ve 'yenmek' için, bir kadının cinselliğini aşağılamak ya da fiziksel bütünlüğüne zarar vermek artık bir yöntem haline gelmiştir" dedi.

Tüm bunlara ilaveten, evlerini terk edip kaçmak zorunda kalanlar da kadınlar ve kız çocuklarıdır. Yaşlı ve yaralılara bakanlar kadınlardır; su ve yiyecek bulmak zorunda olan kadınlardır - tüm bu görev ve ortamlar kadınları daha fazla tacize uğrama riskiyle karşı karşıya bırakmakta. Tecavüz kurbanları sadece psikolojik ve duygusal travma yaşamakla, olayın sağlıkları üstündeki sonuçları ve HIV/AIDS riskiyle karşı karşıya kalmıyor; tecavüz kurbanı olduğunun bilinmesi halinde aileleri ve toplumdan dışlanacaklarından da korkuyorlar.

"Toplum benimle o kadar dalga geçti ki köyümü terkedip ormanda yaşamak zorunda kaldım. Açım, hiç giysim yok, sabunum yok. Tedavi için param yok. Karnımdaki bebekle birlikte ölsem, benim için daha iyi." Sanguina Demokratik Kongo Cumhuriyetindeki çatışmalar sırasında iki kez tecavüze uğramış.

Şiddeti durdurmanın anahtarı adalettir ve Uluslararası ceza Mahkemesi ilk yargılamalarına başladığında, kadınların adalete erişimi için yeni bir yol açılmış olacak. Adalet sadece teknik bir araç değildir, somut etki yapar. Tecavüz ve cinsel şiddetin suç olduğunu doğrular, onur ve özsaygı duygularını geri kazandırır ve giderim sağlar. Ayrıca adalet suçun yeniden işlenmesini engellemek için önemli bir adımdır; şiddet uygulayacak olanlara bu fiillerinin hoş görülemeyeceği yolunda net bir mesaj verir.

Uluslararası Ceza Mahkemesinin (UCM) önümüzdeki yıl yapacağı yargılamaların birinin kadınlara yönelik şiddet suçlarını kapsamasının son derece önemli olduğunu söyleyen Khan, "Tüm dünyaya, kadına yönelik şiddetin peşine sıkı bir biçimde düşüleceğine dair güçlü bir mesaj verilmelidir. UCM'nin kesin kararı devletleri utandırarak, ulusal mahkemeleri aracılığıyla harekete geçmelerini sağlayacak" dedi.

Ancak UCM siyasi destek olmadan adaleti yerine getiremez. UCM'nin başarılı olması, soruşturmalar sırasında yardım edilmesi, kanıtları mahkemeyle paylaşma ve risk altında olabilecek tanıkların korunması gibi pratik konularda hükümetlerden göreceği işbirliğine bağlı.

Khan, "Kadınların hayatları ve bedenleri, çok uzun süredir kimliği belirsiz savaş zayiatı olarak görüldü. Şiddetle baş etmek için gereken araçlar mevcut ama, ancak dünya liderlerinin tecavüz ve cinsel şiddeti kınayan açıklamalardan daha fazlasını yaptıklarında kadın savaş kurbanları için adalet yerine gelmiş olacaktır. UCM odaklı ve ulusal sistemlere evrensel yargı yetkisinin eklenmesi yoluyla bir eylem gündemi benimsemelidirler" dedi.

Raporda kadınların güvenliği ve insan hakları için verilen mücadele, giderek artan militarizasyon ve küresel terörizmle mücadele için ortaya konan yeni güvenlik gündemleriyle tehlikeye atılıyor. ABD'nin başını çektiği güvenlik doktrinleri nedeniyle "savaş" kavramı, daha önce yasaları uygulama olarak kabul edilen alanları da kapsadı ve böylece insan haklarının güvenlik uğruna sekteye uğratılabileceği nosyonu kabul görmeye başladı.

Çatışmaların kadın ve kız çocukları üzerindeki etkilerine rağmen, hala barış müzakerelerinde yer almıyorlar. Savaşı başlatanlar da, barışın nasıl tesis edileceği hakkında kararları verenler de genellikle erkekler.

"Yeniden güvenli topluluklar ve ülkeleri kurma sürecinde kadınların rolü çok önemli. Dünyanın dört bir yanında kadınlar şiddet, ayrımcılık ve sessizliğe meydan okuyorlar. Kadınların barış sürecine aktif katılımı olmadan, güvenlik, adalet ve barış mümkün değildir."

Uluslararası Af Örgütü küresel, bölgesel ve ulusal düzeyde yürütülecek bir eylem planı önermektedir:

Uluslararası Ceza Mahkemesinin etkin çalışması ve kadın ve kız çocuklarına adalet sağlamalıdır. Güvenlik Konseyi, çatışmalar sırasında kadına yönelik şiddeti sona erdirme niyetinde ciddiyse, devletler yapmadığında vakaları UCM'ne havale edebilir.

Hükümetler, UCM'nin etkin çalışabilmesi için gereken siyasi desteği vermelidir. Bunlar, Roma Tüzüğünün kabul edilmesi, suçluların bu suçlar nedeniyle ulusal sistemde yargılanmasını sağlamak için Tüzüğün ulusal hukuka entegre edilmesi, kanıtların UCM ile paylaşılması ve kurban ve tanıkların korunması gibi konuları içermektedir.

Hükümetler kadınlara ve kız çocuklarına yönelik şiddeti her koşulda kınamalı, güvenlik güçlerine kadınlara yönelik şiddetin hoş görülmeyeceği konusunda net uyarı ya da direktifler yayınlamalıdır.

Uluslararası topluluk: tüm devletler, BM ve diğer ilgili uluslararası kurumlar, tüm barış girişimlerinin tasarlanması ve uygulanmasında kadınların kilit rol almasını sağlamalıdır.

Tüm taraflar ve BM şiddete uğramış kadınlara derhal etkin yardım sağlamalıdır ve bu destek, tıbbi bakım ve rehabilitasyonu kapsamalıdır.

Irene Khan, "Bu küresel öfkeyi harekete geçirmeliyiz - şiddete karşı durmak için, zulüm gören kadınlara destek vermeli ve değişimi gerçekleştirme gücü olanlara baskı yapmalıyız. Değişimi başlatacak olan, tek tek kadın ve erkeklerin gücüdür" dedi.
Old 09-12-2004, 10:14   #77
ciril

 
Varsayılan

sevgili kayar
ırakta artık şiddetin sadece kadına değil erkeğede uygulandığını göstermedimi hepimize
şiddete hayır diyelim artık
adıyla çelişen güvenlik güçlerinin ne olduğunu ne olmadığını tartışalım artık
kimin güvenliği neyin güvenliği adına başkalarının güveliğinin ihlal edildiğini
bu kesif kan kokulu dünyada temiz bir nefes alabiliriz umarım
Old 15-12-2004, 21:30   #78
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

Liderler daha fazlasını yapmalı’

Cuma, 10 Aralık 2004

Af Örgütü’nden Irene Khan, Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin ilk işinin kadına yönelik şiddeti cezalandırmak olması gerektiğini söyledi.Uluslararası Af Örgütü, savaşlarda kadınların tecavüze uğradığını ve suçluların cezalandırılması için neredeyse hiçbir şey yapılmadığını bildirdi.
Örgütün “Paramparça Olmuş Hayatlar” başlığını taşıyan yeni raporunda savaşlarda kadınları hedef alan şiddetin, düşmanın moralini kırmayı amaçlayan bir ‘askerî strateji’nin ürünü olduğu belirtildi. Rapora göre, mevcut uluslararası anlaşmalara ve hukuksal düzenlemelere karşın 30’dan fazla çatışma bölgesinde hükümetler kadınları korumada başarısız kalıyor.

Örgüte göre suçluların cezasız kalması nedeniyle, savaşlarda tecavüz ve saldırılar azalmaksızın devam ediyor. Söz konusu çatışma bölgeleri arasında Afganistan, Çeçenistan, Kolombiya, Irak, Nepal ve Sudan örnek gösteriliyor.

Örgütün Genel Sekreteri Irene Khan, Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin önümüzdeki yıl çalışmaya başlayacağını anımsatarak, mahkemenin ilk işlerinden birinin kadınlara yönelik şiddeti cezalandırmak olması gerektiğini söyledi. Khan, bununla birlikte, siyasi destek olmadan mahkemenin adaleti sağlamasının mümkün olmadığına dikkat çekti ve “Dünya liderlerinin tecavüz ve cinsel şiddeti kınaması yeterli değil. Daha fazlasını yapmaları gerekiyor” dedi. (SD)


Kaynak: BBC Türkçe, 8 Aralık 2004
Old 15-12-2004, 21:37   #79
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan Dünya Şiddetle Mücadele Ediyor

Dünya Şiddetle Mücadele Ediyor


İsveç, kadına karşı şiddet konusunda bugüne dek düzenlenmiş en büyük konferansa ev sahipliği yaptı. Ülkede şiddet mağduru kadınlar için 39 trilyon liralık fon oluşturuldu.

Namus ve töre cinayetleri, Afganistan, Cezayir, Pakistan, Ürdün, Türkiye, Polonya, Kanada ve İsveç'in de aralarında bulunduğu 30’dan fazla ülkenin yanı sıra Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve çeşitli insan hakları gruplarının katılımıyla İsveç'in başkenti Stockholm'de tartışıldı.

7-8 Aralık tarihlerinde yapılan “Kadına Karşı Şiddetle Mücadele” konulu konferansın düzenleyicilerinden İsveç Dışişleri Bakanlığı yetkilisi Gerd Johnsson Latham “Birleşmiş Milletler verilerine göre yılda 5 bin kişi namus cinayetinde öldürülüyor. Ancak, bu sayı daha da yüksek olabilir” dedi.

Sosyal yaşam ve iş yaşamında kadın haklarının korunması için birçok yasal düzenlemenin yapıldığı İsveç, 2002 yılında bir namus cinayetiyle sarsıldı. Fadime Şahindal adlı bir Kürt kızı, bir İsveç vatandaşıyla evlenmek istediği için babası tarafından öldürüldü. İsveç kamuoyunda bomba etkisi yaratan bu cinayetin ardından, çoğu Ortadoğu kökenli 1500-2000 kadın, şiddete maruz kaldıkları gerekçesiyle İsveç hükümetinden yardım talep etti.

Kadına karşı şiddet konusunda dünyada bugüne kadar yapılmış en büyük konferansı düzenleyen İsveç, şiddete maruz kalan ve yardım talebinde bulunan kadınlar için ayrıca 39 trilyon liralık bir fon oluşturdu.

Kamuoyunda namus cinayetlerinin daha çok Müslüman ülkelerde işlendiğine ilişkin yaygın bir kanı olduğuna dikkat çeken Johnsson Latham, bu tür cinayetlerin dinle değil, cinsiyetle daha çok ilintili olduğunu kaydetti. Latham, Müslüman ülkelerde kadınların evlilik öncesi veya evlilik dışı cinsel ilişkiye girmesinin bir utanç kaynağı olarak görüldüğünü belirterek “Cinayet işleyerek bu utancın yok olacağını düşünüyorlar” dedi.

Konferansta Türkiye'yi Devlet Bakanı Güldal Akşit ile AKP milletvekili ve TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı Mehmet Elkatmış temsil etti.

Konferans sırasında Ortadoğulu genç bir kadın, şiddetine maruz kaldığı eşinden nasıl kaçtığını ve ailesinin kaçtığı için kendisini ölümle tehdit ettiğini anlattı. Ailesine göre, kadının yaptığı ‘aile şerefine leke sürmek’ti.

Her yıl binlerce kadının namus cinayetleri sonucu öldürüldüğü sanılıyor. Toplantının ev sahibi İsveç hükümeti, kadına yönelik aile içi şiddetin, bir ülke, din ya da bölgeye özel bir konu olmadığına ve dünyada çok yaygın olduğuna dikkat çekiyor. İsveç’te kadınların yüzde 45'i erkeklerin şiddetine maruz kaldığını söylüyor.

Bu konferansın ana amaçlarından biri de, daha fazla ülkenin kadınların aile içi şiddetten korunmalarını sağlamak için yasalar çıkarmasını sağlamak. Birleşmiş Milletler'in tahminlerine göre, başta Orta Doğu ve Asya'da olmak üzere her yıl yaklaşık beş bin kadın namus gerekçesiyle öldürülüyor. (SD)

Kaynak: 8 Aralık 2004, BBC Türkçe, haber3.com, 7 Aralık 2004
Old 17-12-2004, 20:36   #80
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan Kadına Yönelik Şiddeti Önlemek Devletin İşi

Kadına Yönelik Şiddeti Önlemek Devletin İşi"


Adıyaman Barosu Kadın Hukuku Komisyonu bir basın açıklamasıyla devlete, kadınlara karşı ayrımcılığın ve şiddetin önlenmesine ilişkin görevlerini hatırlattı. Açıklamada, uluslararası ve ulusal yasal düzenlemeler hakkında bilgi verildi.

--------------------------------------------------------------------------------
Adıyaman'da Bugün
14/12/2004
--------------------------------------------------------------------------------
BİA (Adıyaman) - Adıyaman Barosu Kadın Hukuku Komisyonu, devlete, "kadınların her yerde güven, eşitlik ve özgürlük içinde yaşamalarını sağlamak" görevini hatırlattı; "Anayasaya göre, ülke sınırları içinde yaşayan herkesin sağlıklı bir çevrede yaşayabilmesini sağlamak devletin görevidir" dedi.

Komisyon açıklamasında, "Biyolojik ve fiziksel çevrenin yanında sosyal çevrenin de sağlıklı olması bireyin en temel anayasal hakkıdır. Sağlıklı bir sosyal çevrenin oluşması ve sürdürülmesi önündeki en büyük engellerden biri bireysel ve toplumsal şiddettir" denildi.

Komisyon Başkanı avukat Nebahat Gürsoy'un da katıldığı açıklamayı, Kadın Hukuku Komisyonu adına avukat Cengiz Çetinkaya okudu.

"Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi" (CEDAW) hakkında bilgi veren açıklamada, kadına yönelik şiddetin önlenmesine dair yasal düzenlemeler de özetlendi.

Kadına yönelik şiddetle mücadelenin tarihi

Açıklamada, şu ifadeler yer aldı:

* Kadına karşı ayrımcılık ve şiddet ilk kez 1993'te Viyana'da toplanan Dünya İnsan Hakları Konferansı'nda uluslar arası hukuka yansıdı. Böylece, kadına karşı şiddet konusu, 20. yüzyılın sonunda nihayet hükümetlerin gündem maddesi olarak bir zemin kazandı.

* CEDAW, 1979'da "şiddet" konusuna yer vermeden yürürlüğe girmişti. Ardından CEDAW Komitesi, 19 maddelik Genel Tavsiye Kararı ile kadına karşı şiddeti ayrımcılıkla ilişkilendirip devletleri şiddeti önlemekle sorumlu tuttu. Hükümetler CEDAW Resmi Raporlarında şiddet konusuna yer vermekle yükümlü kılındı.

* Kadın kuruluşlarının Viyana Konferansında elde ettikleri başarı iki önemli gelişmeye daha olanak sağladı.

1) Birleşmiş Milletler bünyesinde 1946'da Kadın Statüsü Komisyonu oluşturuldu. Bu komisyon CEDAW'ı hazırladı ve üye ülkelerce imzalandı. Türkiye kabul edilen ilk ülkedir.

2) 1993'te Kadına Yönelik Şiddetin Tasfiyesi Deklarasyonu kabul edildi.

3) 1994'te İnsan Hakları Komisyonu, Kadına Yönelik Şiddet Özel Raportörlüğü görevini oluşturdu.

* Bu adımlarla kadına yönelik şiddet konusunda geriye dönüşü olmayan bir süreç başladı. Kadınlar ve insan hakları savunucuları, uluslar arası insan hakları mekanizmalarını kullanarak çeşitli kazanımlar elde etmeye başladılar.

Yasal düzenlemeler

* 20 Mayıs 2003'te kabul edilen İş Kanunu'nun 24. maddesinde "işyerinde cinsel tacizin" işçinin iş sözleşmesini derhal feshedebilmesi için haklı neden oluşturduğu kabul edildi.

* Şiddete uğrayan eşi korumaya yönelik "4320 Sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanun", 14 Ocak 1998'te kabul edildi.

* Yeni Türk Medeni Kanunu ve Türk Ceza Kanunu da, kadına yönelik ayrımcılık ve şiddetin önlenmesi yolunda atılmış önemli adımlar olarak değerlendirilebilir. (BB)

Bianet
Old 06-09-2006, 14:17   #81
yağmurdamlası

 
Varsayılan

Merhaba,,
AB'ye girmekten daha önemli işlerimizin olduğunu düşünüyorum.İlk önce içimizdeki sorunları halletmeli ki sonra diğer hayallere ya da yapmamız,katılamamız gereken yerlere adımımızı atmak için hamlemizi yapmalıyız.Anayasamızsa elbet sorunlar olacaktır fakat soruna kilitlendiğmizde sorunlar çözüme kavuşacaktır inancındayım.Bu sorunların varlığını bizden daha iyi biliyor AB.Bunun için her şeyimize karışır olmadılar mı?Eğer kendi işimizi kendimiz düzeltmezsek hep karışacaklardır.Biz Türkiyeyiz.Neden işlerimize karışsınlar ki?Biz halledelim işlerimizi onlar gelir ozaman bizleri kabul etmeye.AB ne bizsiz yapabiliyor ne de bizi üye yapıyor.
Old 07-09-2006, 18:41   #82
PINAR YILMAZ

 
Varsayılan

Bu konu 2004 yılında açılmış ama yinede ilgimi çektiği için yorum yapmak istedim.Zina artık ceza kanunumuzda suç olmaktan çıkarıldı ama yinede konuda bahsedildiği gibi 15-18 yaş arası kişilerin isteğiyle cinsel ilişkiye girmeleri toplumumuzda pek mümkün gözükmemektedir.Özel hayatın gizliliği AHİS'nin önemli bir maddesidir.Fakat bu hakka getirilen kısıtlamalarda anayasamızdan önce sözleşmedeki düzenlemelerin esas alınması bana gereksiz geliyor.Tabi bu konuda anayasa veya sözleşmedeki düzenlemeleri kıstas almak yerine toplumdaki anlayışı dikkate almak daha doğru olur sanırım..
Old 07-09-2006, 21:28   #83
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

Sn.Yılmaz

Alıntı:
Tabi bu konuda anayasa veya sözleşmedeki düzenlemeleri kıstas almak yerine toplumdaki anlayışı dikkate almak daha doğru olur sanırım

şeklindeki satırlarınızı anlayamadım.Biraz açıklamada bulunmanızı rica ediyorum.

Saygılar
Old 07-09-2006, 23:01   #84
PINAR YILMAZ

 
Varsayılan

Yani özel hayatın gizliliğinin sınırlarını belirlerken toplumun bu konuya bakış açısının da dikkate alınması gerekir demek istemiştim.Bu konuda gerekli kıstaslar belirlenirken AİHS şu sınırı öngörmüş veya anayasamızda bu hakkın sınırlanmasıyla ilgili olarak şöyle denilmiş demek yerine toplum özel hayatın gizliliğinin sınırları hakkında ne düşünüyor bunu dikkate almak gerekir.Halkımızın bu konudaki görüşlerini bilmeliyiz ki toplumumuzu eğitebilelim.Umarım ne demek istediğimi anlatabilmişimdir.Kusurumuz varsa affola .Saygılar..
Old 08-09-2006, 08:49   #85
Gemici

 
Varsayılan

Alıntı:
Tabi bu konuda anayasa veya sözleşmedeki düzenlemeleri kıstas almak yerine toplumdaki anlayışı dikkate almak daha doğru olur sanırım..

Alıntı:
Halkımızın bu konudaki görüşlerini bilmeliyiz ki toplumumuzu eğitebilelim.

'Halkımız' Kavramından bahsederken hangi Halk'ı kastediyorsunuz. Eğer sorunun cevabı Türk Halk'ı ise, ikinci bir soru Türk halkı kimdir.
Namus uğruna insan öldürenler mi?
Camide birisini linç edenler mi?
Kentli mi, köylü mü?
İşçi mi, esnaf mı?
Çoğunluk mu azınlık mı?
Çoğunluk derseniz, azınlığın anlayışını ne yapacağız?
Azınlık halk değil mi?
Nasıl olsa çoğunluk başka düşünüyor, azınlığın düşüncesi beni alakadar etmez mi diyeceksiniz?
Çoğunluk devamlı haklımı dır?
Bu gibi konularda evrensel kıstaslar yokmu dur?
Halkımızın anlayışı evrensel değer yargılarına ve kıstaslara ters düşerse na yapacağız?

Saygılarımla
Old 10-09-2006, 10:44   #86
Av.Nebi

 
Varsayılan

Çok güzel çok doğru bir topi teşekkür ederiz ...
AB ye girmemizin toplumca karşı çıkışın arttığı bu günlerde topluma yeterli gerekli bilgi dağıtımı yapılmadan çeşitli oluşumlar içine girmeye karşıyım..
zaten şayet ermeni sorunu kürt sorunu gibi olaylar üzerinde daha fazla durmaya devam ederse AB parlementosu pekde hayırlı şeyler olmıyacak
Old 25-09-2006, 11:36   #87
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan Sokakta Kadın Dövene Meydan Dayağı

Sokakta kadın dövene meydan dayağı

Neşet KARADAĞ/ADANA, (DHA)

ADANA’da sokak ortasında bir kadını döven saldırgana,
olayı gören bir grup genç müdahale etti. “Siz
karışmayın, kız kardeşim'' diyen saldırgan, gençlerden
sille tokat dayak yedi. Saldırganın elinden kurtulan
kadın kaçtı. Yediği dayağı kabul edemeyen saldırgan,
bir arkadaşıyla tekrar aynı yere gelerek gençlere
meydan okudu. İkinci kez meydan dayağı yiyen saldırgan
ve arkadaşı polisin gelmesiyle kurtuldu, arkalarına
bile bakmadan kaçtı.
Dün öğleden sonra Çınarlı Mahallesi’ndeki Adli
Tıp Kurumu önünde vefat eden yakınlarının cenazesini
almak için bekleyen bir grup, 19- 20 yaşlarındaki
henüz kimliği belirlenemeyen bir kişinin, sokak
ortasında, aynı yaşlardaki bir kadını duvara
sıkıştırıp dövdüğünü görünce durumu polise bildirdi.
Adli Tıp Kurumu’nda görevli polis memuru ile
birlikte cenazelerini bekleyen birkaç genç de kadını
dayak yemekten kurtarmak için koştu. Gençlerin,
“Kadını dövmeye utanmıyor musun?'' diyerek bağırması
üzerine kimliği belirsiz saldırgan, “Siz karışmayın. O
benim kız kardeşim. Döverim, sizi ilgilendirmez''
dedikten sonra gençlerin üzerine yürüdü. Bu sırada
saldırganın elinden kurtulan kadın kaçtı. Dayakçı da
bağırıp üzerlerine yürüdüğü gruptakiler tarafından
yumruklandı.
Polis memurunun güçlükle ayırdığı kavgadan 5
dakika sonra dayak yiyen saldırgan, yanındaki
arkadaşıyla geldiği Adli Tıp Kurumu'nun önünde, “Bizim
kadın dövmemize kimse karışamaz'' diye bağırarak kavga
çıkardı. Cenazelerini bekleyen kalabalık, kendilerine
bağırıp hakaret eden saldırgan ve arkadaşını yine
tekme tokat dövmeye başladı. Kalabalıktaki gençlerden
meydan dayağı yiyen iki saldırgan, polisin tekrar olay
yerine gelmesiyle kurtuldu ve kaçarak uzaklaştı.
Old 25-09-2006, 14:58   #88
ahmetsacit

 
Varsayılan Batman'dan yükselen çığlık


BATMAN'da, ailesi tarafından 60 yaşındaki bir kişiyle evlendirilmeye zorlandığı için 18 yaşındaki Saliha Demir'in dün yaşamına son vermesi, kentte büyük tepkiye neden oldu. Çamlıca Mahallesi'nde Saliha Demir'in arkadaşı bir grup liseli genç kız, protesto yürüyüşü yaptı. Batman Gazeteciler ve Yayıncılar Derneği'nden destek isteyen liseli kızlar, “Saliha'nın intihar nedeni ortadır. Onu iki evli ve 60 yaşındaki birine verince, o da çareyi intiharda buldu. Hayatlarımız üzerine kumar oynamaktan vazgeçilsin artık. Bu ölümlere bir dur denilsin'' dedi.
Batman'ın Çamlıca Mahallesi, cezaeviyolu üzerindeki evinin bahçesinde yaşamına son veren Saliha Demir'in arkadaşları, intiharları protesto etmek amacıyla yürüdü. Batman Gazeteciler ve Yayıncılar Derneği yöneticilerinden destek isteyen liseli kızlar, yaşamına son veren Saliha'nın, 2 evli ve 60 yaşındaki bir erkekle zorla evlendirilmek istenildiğini iddia etti.
Çamlıca Mahallesi'nde oturan Ferda, Ela, Yüksel ve Sema Uğurlu, Dilan Erol, Zeynep Oruk, Tuba Doğan ve Rezan Savga, bir süredir kentte meydana gelen intiharların önüne geçilmesi için herkese çağrıda bulundu. Genç kızlar adına konuşan Ferda Uğurlu, “Saliha arkadaşımızın intiharını hazmedemiyoruz. İntihar nedeni apaçık ortadır. Kendisinden çok yaşlı biriyle evlendirilmek istenince, hayatının baharında yaşamına son verdi. 18 yaşındaki bir genç kızın iki evli ve 60 yaşındaki biriyle evlendirilmek istenilmesinin sonucudur bu intihar. Aralıksız genç kız intiharlarıyla her yıl yüreğimiz defalarca dağlanıyor. Kan ağlıyoruz. Anne ve babalar feryadımızı duysun istiyoruz. Ömürlerinin baharında umutlarını ve hayatlarını söndürmeyin. Daha yirmisine varmadan ölmesin yavrularımız. Kendi rızaları olmadan istemedikleri şeyleri zorlama yaptırmayın'' diye konuştu.
Genç kızlar, son bir yılda intihar ederek yaşamına son veren 15 kişiden 9'unun kadın olduğunu belirterek, “Batman'da bir kadın ne zaman bir birey olarak görülecek? Bunu görecek miyiz? Kadın intiharlarının şehri olarak anılmak istemiyoruz. Ailelerimizin desteğiyle hayallerimiz çabalayarak yaşamak istiyoruz biz. Bizi ölümün o soğuk yüzüyle baş başa çaresiz bırakmayın. Sebep her ne olursa olsun, genç kızlar intihar ederken, buna sessiz kalan, bu durumu değiştirmek için çabalamayan ve seyirci kalan tüm insanları şiddetle kınıyoruz'' dedi.
öte yandan Çamlıca Mahallesi'nde sessiz yürüyüş eylemini gerçekleştiren liseli genç kızlar, tepkilerini daha farklı eylemlerle dile getireceklerini söyledi.
10 genç kız, yürüyüşün ardından ellerinde ‘İntihara son’ ve ‘Artık Saliha'lar ölmesin’ yazılı pankartlarla Çamlıca Mahallesi'ndeki Asri Mezarlığa gitti. Burada Saliha Demir'in mezarı başında dua eden genç kızlar güvenlik güçlerinin uyarısıyla dağıldı.

http://www.milliyet.com.tr/2006/09/25/son/sontur21.asp
Old 08-10-2006, 15:26   #89
yağmurdamlası

 
Varsayılan

Sayın Av.nebi'ye katılıyorum.
Anca önümüze sorunları koyuyorlar.Bir de iyilikte yapmamışız gibi davranıyorlar.Halbuki en büyük yandaşçısı biz olduğumuz halde.İşte her istediklerini yapmak bu konuma getiriyor Türkiye'yi.Bize ait olmayan konuları hala bu güne getirmeye çalışmaları bence dostluktan kaynaklanmasa gerek.AB'ye girmek pek de hayırlı olmayacak bence de..
Old 24-10-2006, 09:06   #90
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan Töre/Namus Cinayetlerinde Polisin Tutumu.

Töreye teslim edildi

Tecavüzle hamile kaldı, polis sahip çıkmayınca ağabeyi sokakta öldürdü

http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=202351
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Kadın Haberleri 2005 Av.Habibe YILMAZ KAYAR Kadın Hakları Çalışma Grubu 30 19-11-2006 16:22
2004 Baro Pulu 1.800.00 Tl Av. Bülent Sabri Akpunar Hukuk Haberleri 0 02-01-2004 18:25
Kadın Haberleri 2003 Av.Habibe YILMAZ KAYAR Kadın Hakları Çalışma Grubu 61 29-12-2003 22:55
Kadın Haberleri 2002 Av.Habibe YILMAZ KAYAR Kadın Hakları Çalışma Grubu 11 11-12-2002 22:46


THS Sunucusu bu sayfayı 0,09367704 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.