14-03-2010, 13:31 | #691 | |||||||||||||||||||
|
Evet, benim ulaştığım sonuç bu. |
14-03-2010, 13:46 | #692 | |||||||||||||||||||||||
|
Yok olmak olanaklı mı sizce? Diyelim ki yandık kül olduk, yine de yok olmuş sayılır mıyız? Anlamsızlaştırma bile kendi içinde bir anlam ifade etmez mi? |
14-03-2010, 13:59 | #693 | |||||||||||||||||||||||
|
Burada bu cümleleri kuruyorsak demekki bir anlam var. Dilin olması, iletişim kurmamız, birbirimizi anlamamız için anlam var. Ama anlamı nasıl anlayacağız? Bunun dışına çıkmamız mümkün mü? Anlamın sınırların nasıl çıkacağız? Yani başka çaremiz var mı? |
15-03-2010, 11:34 | #694 | |||||||||||||||||||||||
|
Paralel şeyler: Doğumla ölüm arasında geçen zaman, aslında tutsaklığımız. Çeşitli gereksinimlere mahkum edilmiş bedenimizin beyin dediğimiz bölümü, bu anlamsız yolculuğa bir anlam yüklemek, böylelikle işe yaradığımız yönünde bir yanılsama oluşturmak için uğraşıp durmuş, sonunda nesiller önce "bu dünyaya kalıcı eser bırakmak" diye bir olguyu uydurmuş ve bu uydurma gerçekten de insanlar arasında tutmuş, buna inanmak herkese kolay gelmiş. Ama herkes bir Shakespeare, Da Vinci ya da Beethoven olamadığından, aslında kalıcı olmayan, bizim gibi topu topu bir insan ömrünce bu dünyada oyalanacak çocuklarımız da eser sayılıp, böylece yanılsamanın yaygınlaşması, bu "anlam bulma oyunu"ndan hemen herkesin yararlanması sağlanmış. (Devamı var Adnan bey, kulağınıza söylerim. ) |
15-03-2010, 13:14 | #695 | |||||||||||||||||||||||
|
Keyifle dinledim. Şimdi de merakla devam etmenizi bekliyorum. |
15-03-2010, 20:06 | #696 |
|
Bir araba tekerinin subabı hayat. Teker bir tur attığında yine başa dönüyor.
|
15-03-2010, 20:08 | #697 |
|
Artık Trabzon'da değilim ancak Türk hukuk sitesinde hala Trabzondayım. Zaman ve yer kavramı ths'yi açınca değişiyor. Geçmişe dönüyorum.
|
15-03-2010, 23:14 | #698 | |||||||||||||||||||||||
|
Sayın Admin'e özel mesajla durumu iletirseniz, bulunduğunuz yer güncellenebilir. |
16-03-2010, 00:24 | #699 | |||||||||||||||||||||||
|
düşün düşün beynimiz paslandı
Herkes elbette bir eser bırakamaz, nerde herkeste o yetenek. Fakat herkes elinden geldiğince bir ürün bırakabilir, üstelik bu öyle büyük yetenekler de gerektirmez. Bir öğretmenin öğrencilerini yetiştirmesi, yoksul bir ailenin çocuğuna eğitim- öğretim sağlamak için zorlanması ama gıkının bile çıkmaması, gerçekten ihtiyacı olan birine maddi manevi yardım etmemiz, kendimizden pay çıkartırsak eğer hukuki açıdan yardıma çok ihtiyacı olan bir müvekkile hukuki koruma sağlanması için çabalamamız ve sonuç alabilmemiz, yargılama yapan hakimlerimizin hukuka kanuna uygun kararlar vermesi, hastalıklara çare bulmaya çalışan bilim adamlarının -ki içinde ceza hukukunu ilgilendiren vakaların faillerinin de sağaltılması var- çalışması, depremlerin tahmin edilebilmesi için bilim adamlarınca verilen uğraşı, ya da.....Bunların hepsi yerine göre bir üründür bir eserdir. Neyi düşünüyoruz? Yanılsamayı, anlamsızlığı! Anlam yada anlamsızlık insanların kendi içlerinde sorgulaması gereken kavramlardır bence. Anlam, anlamsızlık felsefenin bile çözemediği bir konu olmalı ki topu psikolojiye atabiliyor. Ve felsefe anlam yada anlamsızlık kavramlarına tanım aramaktan ziyade evreni anlamayı, mutlu olmaya giden yolu, doğru düşünmeyi , bilgi nedir sorusuna yanıt aramayı ve gerçek bilgiye ulaşmak için kurgu yapmayı öğretiyor. (Felsefesiz, kurgusuz, modellemesiz bilimci olmaz, işin içinden çıkamazsa da ondan zaten bilimci olmaz) Bu kurgu içinde anlam anlamsızlık da sorgulanacak elbette ama bu sorgulama insanın bilgiye ulaşmasına engel olarak onu karamsarlığa itiyor ise bu sorgulamayı bu ya da benzeri platformda paylaşmamak da sorumluluğumuz içindedir. Sn. Şahper Ferda Demirel ve Sn. Av. Ufuk bu konuda haklı olarak epeyce söz söylediler. Çocuklarımız elbette eserlerimizdir. Düşünsel ya da davranışsal anlamda, edindiğimiz bilgilerle, yaptığımız yanlışlarımızın farkına varabilip, onları elimizden geldiğince daha az yanlış yapacak bireyler olarak yetiştirmek ve sonuç olarak daha mutlu yaşam sürmeleri için onları eğitmek az şey midir? Alın size eser! Ve sizin küçük balığınız? Şiirinizi kopyalayıp dosyama atmıştım. Balık, körfezin güneşine giden yolu dalgalara aldırmadan bulacağını söylüyordu. Sonra dönüp küçük balığa ve diğer küçük balıklara tüm büyüklüğü ile körfezde neler oluyor anlatacaktı. Kendini beğenmiş balıklar hariç diğer tüm balık arkadaşları da ona hayran olacaklar, belki bir kaçı da onun bu davranışından etkilenecekti. Yani balık, Beethoven kadar olmasa bile, farklı olarak cesaretini ve bilgisini aktaracaktı. Az şey mi bu? Siz de şiir ve öyküler yazıyorsunuz, bu sayfalarda bizlerle paylaşıyorsunuz ve övgüler alıyorsunuz. Yoksa bu övgülerimizi küçümsüyor musunuz? Yoksa ürün vermediğinizi mi düşünüyorsunuz? Yoksa ürünlerinizi beğenmiyor musunuz? Bunlar işe yaramaz mı diyorsunuz? Yanıtınız duruma ve zamana göre değişebilir mi? Bu sayfalarda yazan, çok kıymetli yazılar ve şiirler yazan kıymetli yazarlar var. Yazarı, gözlemlemiş öykü yazmış.Yazarı duygulanmış şiir yazmış. Tam da beni anlatıyor ya da sizi anlatıyor ya da diğer arkadaşımızı anlatıyor. Burada bahsetmeden geçemiyeceğim; diğer şiir yazan çok kıymetli arkadaşlarımız gibi, şiir yazan Sn. Münzevi'nin (aman alınmasın ) bir iki mısrasının bana bir öyküm için ilham verdiğini yazdım sayfasında. Teşekkür mesajı ile " çok memnun olduğunu, fakat mısrasının aynen yayınlanıp yayınlanmıyacağını sordu" tabii ben de usule ve yasaya uygun bir yanıt verdim. Sn. Münzevi söylemiyle hem eserine sahip çıktı hem de beni onurlandırıp öykü çalışmalarımda bana inanarak destek oldu. Sn. Hasan Alp Erdoğan, Sn. MKARİPTAŞ, Sn. Em. Hakim, Sn. Muhsin Koçak, Sn. Özge Yücel, Sn. H.YKayar, Sn.Kardan Adam, Sn. Armağan Konyalı, Sn. Suat Ergin ve bu sayfaların içinde şiir yazan pek çok arkadaşımız ve Sn. Cengiz Aladağ (ne çok, duygu yüklü arkadaşlar- ki insan iyi ki duygu yüklü -var) aklıma ilk gelen, şiir yazıp eser veren arkadaşlar bunlar. Ve yazıları, öyküleriyle emek harcayan arkadaşlar. Ve sorular sorup, sorulan sorulara yanıt vermeye çalışan bizler, hepimizin birbirimize bir yararı var ve bu bir yanılsama değil düpedüz gerçek. Bu nedenle yolculuğumuz asla anlamsız değil. (Kusuruma bakmadınız değil mi alıntıyı mesajınızdan yaptım diye ) |
16-03-2010, 08:57 | #700 | |||||||||||||||||||||||
|
İlginçtir, geçenlerde arkadaşlarla din konusunda yapılan bir sohbette de benzer bir şeyler söylenmişti. Bilimle ulaşamayacağımız gerçeklere inanmakla yetinmeli, sorgulamamalı; sorgulasak bile ulaştığımız sonuçları paylaşmamalıyız. Sorumluluğumuz var ya da günah. |
27-03-2010, 08:07 | #701 |
|
Biraz daha...
Yaşamına boşu boşuna anlam yüklemeye çalışan insanın "dünyadan göçüp gitmeden önce" birşeyler bırakmaya çalışması insanlığın gelişimine hiçbir katkı yapmamış, doğrudan ölüme karşı savaş anlamındaki tıp alanındaki çalışmaları ayrık tutarsak, gelişim dediğimiz şeylerin tümü birilerinin daha iyi yaşaması için yapılan ve başkalarına zarar veren, en azından başkalarına ilkel anlamda (temel gereksinimleri karşılama yönünden) hiçbir yarar sağlamayan numaralardır. İnsanlık tarihinin tümü, aslında insanın hayvanca gereksinimlerinin, hayvanlardan farklı olarak "yeterince" değil "elde edebildiğince" giderilmesi üzerine kuruludur. Yaşama anlam üretmeye ve böylece dünyadaki yalnızlığını, saçma bir şekilde varoluşunu ve bir türlü çare bulamadığı ölümü unutmaya çalışan insan beyni, bedeninin temel gereksinimlerini de kılıflara sokmuş, giydirmiş, kuşatmış, makyajlamış, temel gereksinimler yönünden hayvanlardan farklı olmadığını kendi kendinden gizlemek, kendi yalanına inanmak için uğraşıp durmuştur. Gerçekten evrimleşebilen tek organ olan beyin, belki de kendisine yakıştıramadığı bedenin hayvanca niteliklerini, bunları sanki matah şeylermiş gibi gösterecek şekilde boyamış, aslında aynı durumda olan diğer beyinlerin önüne koymuştur: "Bizim bedenimizin de açlığın giderilmesi gereksinimi var ama biz eti pişirerek yiyoruz.", "Hayvanlar gibi bir yere kıvrılarak uyumuyoruz, yatakta yatıyoruz.", "Evet, çiftleşmek istiyoruz ama hayvanlardan farklı olarak biz aşık oluyor da bu işi yapıyoruz." gibi...
İnsanın anlam arayışı anlamsız, dahası sonuçsuzdur. Olmayan bir şeyi aramakta, apaçık uydurmaktadır. Üstelik hem kendini hem de başkalarını kandırabilecek kadar mantıklı olmak zorundadır uydurdukları. Taraftar bulan her uydurma anlamın, giderek ayrıntıları da uydurulur, çeşitlenir, hatta güne ya da çağa göre değişir. Uydurulan anlam yerleştikçe yaşamı etkilemeye, gerçeğe egemen olmaya başlar. Süreç sonunda uydurma, bir yanılsamaya dönüşerek soyut, kesin, tartışılmaz bir nitelik kazanır. Ama zaman zaman korkularından kurtulmayı başarabilen beyin, aslında hepsinin kartondan kuklalar olduğunun bilincinde acı çekmeye devam ederken, daha inandırıcı ve daha uzun süre oyalanabileceği yeni anlamlar aramayı sürdürür. (Devam etmesi bile anlamsız. ) |
27-03-2010, 11:58 | #702 | |||||||||||||||||||||||
|
Dün bir Çin atasözü duydum paylaşmak istiyorum: 1 saat mutlu olmak istiyorsa sarhoş ol, 1 yıl mutlu olmak istiyorsan evlen, 1 ömür mutlu olmak istiyorsan bahçıvan ol. |
27-03-2010, 12:04 | #703 | |||||||||||||||||||||||
|
Ahirette mutlu olmak istiyorsan? |
27-03-2010, 12:07 | #704 | |||||||||||||||||||||||
|
Ye, iç, gez, eğlen. |
27-03-2010, 13:53 | #705 | |||||||||||||||||||||||
|
Her şey boş ve anlamsız mı diye düşündüğünüz sürece, herşeyin boş ve anlamsız olduğuna kendinizi de, kalabalıkları da ikna edebilirsiniz, ne gam. Öğrenilebilen bir kavram olan "Sevgiyi" öğrendiğinizdeyse, üreten sıfatını kazanır ve başta kendi yaşamınız olmak üzere dokunduğunuz tüm yaşamlara anlam katarsınız. |
27-03-2010, 13:57 | #706 | |||||||||||||||||||||||
|
Bu sabah bahçıvanlık yaptım) Ağaçların uzayan dallarını budadım. Mutluluktan ziyade yorucuydu, arada fikrimi değiştirebilir miyim? |
27-03-2010, 14:03 | #707 |
|
Yani şu bahçe konusuyla ifade etmek istediğime de bu kadar uygun düşebilirdi !
Alıntı: Din ve felsefe kadar, bilim de, bizim kendi düşünüşümüzün bir ifadesi değil midir? İnsan hiçbir zaman kendinden kaçamayacak gibi görünse de, kendi alanının monotonluğuna hapsedildiğinde, bir boşluk duygusu tarafından ezilir. Burada tek olası çare, bireyin kendine ilişkin kavrayışını radikal bir biçimde değiştirmesi, kendi içindeki sınırlı yaşamla daha geniş yaşamı, yani kendini hiçbir zaman aşamayan, daraltılmış ve sonlu olan yaşam ile evrenin genişliği ve gerçekliği ile birleşmenin zevkine vardığı sonsuz bir yaşamı ayırt etmesidir. İnsan bu tinsel düzeye ulaşabilir mi? Yaşama anlam ve değer kazandırmaya ilişkin tüm umutlarımız, bunu başarmasına bağlı görünüyor. *Mahmut ÖZTURAN http://www.felsefem.net/felsefe_yasam.html |
27-03-2010, 14:05 | #708 | |||||||||||||||||||||||
|
Ne dokunmuş, ne de dokunuyor gibi yapmak kesmedi, kesmiyor. Yetmedi, yetmiyor. Baksanıza, bu başlığı açan da toz duman içinde yetmeye, yetişmeye çalışıyor. Otuz-kırk yıl mı geçmeli anlamak için; koşarak değil, durarak dokunulacağını. Oyumu bahçıvana veriyorum. |
27-03-2010, 19:45 | #709 | |||||||||||||||||||||||
|
Ben balıkçı olmak istiyorum Toprakla değil, denizle bütünleşeceğim Ve sonuç; ahirette de mutlu olacağım |
27-03-2010, 20:17 | #710 |
|
Toprakla uğraşmak mı mutlu eder, denizle uğraşmak mı ?
Bence de denizle uğraşmak. Kokusu bile mutlu etmeye yeterdi beni. Atın beni denizlere. |
27-03-2010, 20:39 | #711 | |||||||||||||||||||||||
|
Ben daha karar veremedim... |
27-03-2010, 20:44 | #712 |
|
ne denizden,ne toprakdan,
rüzgar bekleyen yaprakdan, vaz geçin demeyin bana!... akdevrim.istanbul. |
28-03-2010, 14:05 | #713 | |||||||||||||||||||||||
|
Benim mesajımı alıntıladığınız için, sanki bana "sevgiyi öğrenmemi" önermişsiniz gibi olmuş. Kaldı ki, yazdıklarımın duygularla bir ilgisi olmadığı gibi, kimseyi ikna etme çabam da yok. Adnan beye özel mi yazsam ne? |
28-03-2010, 14:20 | #714 |
|
Haydiiii, uçuruma mı yuvarlandık ne?
Hayır tabii ki sevgili Aladağ, yazdıklarım şahsınıza yönelik değil. Cümlelerinizin atıf yaptığı düşünce ekolünün düşündürdükleri üzerine Nihilizm değil mi o? Sevgilerimle |
28-03-2010, 14:30 | #715 | |||||||||||||||||||
|
Aslında nihilizm bile her şey anlamsız derken, insan beynine önem atfetmekten/anlam yüklemekten geri duramayarak, kendi kendini yalanlamaktan kurtulamıyor. Her şeyin anlamsız olduğu vargısına ulaşmaya çabalamak bile, başlı başlına bir anlam tespiti/arayışından başka nedir? Bakın aklıma ne geldi, aslında "Bilinç" var olduğu sürece, anlam da var olmaya devam edecek. Hadi, mümkünse aksini kanıtlayın! *PS: Alıntıdaki ismi kaldırdım, yazım genele yöneliktir. |
28-03-2010, 15:52 | #716 | |||||||||||||||||||||||
|
Nihilizm değil de varoluşçuluk çerçevesinde değerlendirilebilir yazdıklarım. |
28-03-2010, 16:04 | #717 | |||||||||||||||||||||||
|
Nihilizm değil de, kendi yazdıklarımın mantığı çerçevesinde yanıt vereyim: İnsan beynine önem atfetmek/anlam yüklemek, daha önce yazdığım mesajlardaki "yaşamın bir anlamı yoktur ama insan beyni anlam uydurur" biçiminde özetlenebilecek görüşü yalanlamaz, tersine doğrular. İnsanın beyinden başka düşünmeyi başarabilen organı olmadığına göre ona önem vermemek olanaksız. Esasen bizler, birçok temel gereksinimi olan ve bunlar karşılanmadığında ölebilen bir bedenle, işlevini sürdürebilmek için bu bedene gereksinim duyan ama onda hapsolmuş bir beyinden ibaretiz. Beyin için "yaşıyor olmak" ve "ölüm" dışında başka bir anlam yok bence. "Her şeyin anlamsız olduğu vargısına ulaşmaya çabalamak bile, başlı başlına bir anlam tespiti/arayışından başka nedir?" şeklindeki eleştiriniz doğru; hatta daha kolayı "Siz <<yaşamın bir anlamı yoktur ama insan beyni anlam uydurur>> diyorsunuz, ama bu görüşünüzü de sizin beyniniz uyduruyor" diyebilirdiniz. |
29-03-2010, 10:21 | #718 | |||||||||||||||||||
|
Metafizik alanda kanıtlar olmaz. Sadece felsefe yapmış oluruz. Yüzyıllardır filozoflar tarafından yapılyor zaten. Descartes'le başlayan bu süreç Sartre ile devam edegeliyor. Belki de bilinç olmasa da anlam olacak. Mesele anlamın olması değil, anlamın neden olduğudur?Anlamın ne olduğudur? Anlamın anlamıdır, yani. Bir şeyi tarif ederken, anlatırken yani anlamını söylerken aslında ne olmadığını da söyleriz. Farketmemiz için, konumu, yerini, sınırlarını söylebilmemiz için, diğer şeylerden farkını bilmemiz gerekiyor. Peki söz konusu olan anlamın kendisi ise; o zaman ancak apriori bir şeyler söylenebilir. Aynı Tanrı, Özgürlük gibi kavramlarında olduğu gibi. Yani bizden boş boşuna kanıt istemeyin. Olsa olsa saçmalarız. |
29-03-2010, 11:27 | #719 |
|
Sözünü ettiğim bilinç, bireysel olan. Bilinç yerli yerinde duruyorsa, akıllı ya da aptalca da olsa, anlam vardır demek istedim.
Konu benim için giderek "Anlamsızlaşmaya" başladı. En iyisi bu forumdan uzak durayım Güzel bir hafta dileğiyle. |
29-03-2010, 11:53 | #720 | |||||||||||||||||||||||
|
Çok çabuk pes ettiniz. |
Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 3 (0 Site Üyesi ve 3 konuk) | |
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Yanıt | Son Mesaj |
Kredili hayat sigortası... | Av.Hilmi Sormazoğlu | Meslektaşların Soruları | 2 | 17-12-2006 19:34 |
Hayat T T ! | ankara7406 | Site Lokali | 3 | 08-09-2006 14:53 |
Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir. |