24-10-2004, 22:19 | #31 |
|
Şu yalan dünyaya geldim giderim
Gönül senden özge yar bulamadım Yaralandım al kanlara bulandım Elimin kanın yur bulamadım Güzel olan neyler altın akçeyi Arif olan düzer türlü bohçayı Vücudunda seyr eyledim bahçeyi Dosta el değmedik nar bulamadım Güzellerin zülfü destedir deste Erenler Hak için oturmuş posta Bir zamalar sağ gezdim bir zaman hasta Hasta halin nedir der bulamadım Felek kırdı benim kolum kanadım Baykuş gibi viranlarda tündeim Bugün üç güzelin nabzın sınadım Can feda yoluna der bulamadım Felek benim kurulu yayım astı Her köşe başında yolumu kesti Keskin kadeh ile dolumdan içti Yandı yüreciğim kar bulamadım Pir Sultan Abdal'ım dağlar ben olsam Üstü mor sümbüllü bağlar ben olsam Alem çiçek olsa arı ben olsam Dost dilinden tatlı bal bulamadım Pir Sultan Abdal |
03-11-2004, 00:07 | #32 |
|
Çıktım yücesine seyran eyledim,
Cebel önü çayır çimen görünür. Bir firkat geldi de coştum ağladım, Al yeşil bahçeli Kaman görünür. Şaştım, hey Allahım ben'de pek şaştım, Devrettim Akdağ'ı Bozok'a düştüm. Yozgat'ın üstünde bir ateş seçtim, Yanar oylum oylum duman görünür. Biter Kırşehir'in gülleri biter, Çığrışır dalında bülbüller öter. Ufacık güzeller hep beni yeter, Güzelin kaşında keman görünür. Gönül arzuladı Niğde'yi Bor'u Gün günden artmakta yiğidin zarı. Çifte bedestenli koca Kayseri, Erciyes karşında yaman görünür. Dadaloğlu'm der zatından zatı, Çekin eğerleyin gökçe kır atı, Göçmek değil bizim ilin muradı, Ağ yare gitmemiz güman görünür. Dadaloğlu |
07-11-2004, 23:34 | #33 |
|
Hele bir düşün ki gözümün nuru,
Bu kadar parayı sana kim verdi? Bazı fukaraya bulma kusuru, Mesti, kundurayı sana kim verdi? Anadan doğunca kürkün var mıydı? Üryan gelmedin mi, börkün var mıydı? Torba torba mecidiyen var mıydı? Tükenmez parayı sana kim verdi? Kuş tüyü döşekte yattın uzandın, Haftada bir çeşit getdin özendin, Aferin aklına, sen mi kazandın, Şu tompu, tarlayı sana kim verdi? Dinle Ruhsati'yi ni diyom sana, İyi bir öğüttür, sanma ki cene, Çalışmayla verse, verirdi bana, Bu köşkü sarayı sana kim verdi? Ruhsati (1856 - 1911) |
23-11-2004, 02:24 | #34 |
|
Kara gözlü dilber lebin lezzeti, Sükker midir, şerbet midir, bal mıdır? Dükülmüştür ak gerdanın üstüne, Kakül müdür, sırma mıdır, tel midir? Kudretinden eğnine hulle biçilmiş, Gerdanına siyah benler saçılmış, Hüsnünün bağında çiçek açılmış, Lale midir, sümbül müdür, gül müdür? Gönlümdür aşk ile arayup süzen, Ağyar olur yarin ardınca gezen, Söyledikçe kara bağrımız ezen, Ağız mıdır, dudak mıdır, dil midir? Alçakları koyup yüksekte uçmak, Rakib-i naşiye sırrını açmak, Yadlara meyledip fakirden kaçmak, Adet midir, kanun mudur, yol mudur? Mustafa der acep gördüğüm düşü, Dilbere meyletmek aşıkın işi, Yolunda harcolan gözümün yaşı, Derya mıdır, ırmak mıdır, göl müdür? Kayıkçı Kul Mustafa (17. Yüzyıl) |
14-04-2005, 00:17 | #35 |
|
Dostun bahçesine yad el girmesin
Kurutur ha benli dilber kurutur Senin sevdan yüreğimde yağ komaz Eritir ha nazlı dilber eritir Yüksek olur arap atın kaltağı Eşsiz kalmaz koç yiğidin yatağı Korkarım bir kötüye değer eteği Geri dur ha nazlı dilber geri dur Arap at üstünde olsa postumuz Ikrarından döndü m’ola dostumuz Bir gün kara toprak örter üstümüz Çürütür ha nazlı dilber çürütür Dadaloğlu’m der ki ben ne yapayım Hangi din hak ise ona tapayım Eğil bir yol al yanaktan öpeyim Beri dur ha nazlı dilber beri dur Dadaloğlu |
17-04-2005, 23:03 | #36 |
|
Dostun bahçesine bir hoyrat girmiş
Korudur hey benli dilber korudur Gülünü dererken dalını kırmış Kurudur hey benli dilber kurudur Şu meydanda kuruludur postumuz Çok şükür Mevla’ya gördük dostumuz Bir gün kara toprak örter üstümüz Çürüdür hey benli dilber çürüdür Kendisi okur da kendisi yazar Hak hilal kaşına eylemiş nazar Senin akranların cennette gezer Huridir hey benli dilber huridir Hangi dinde isen ona tapayım Yarın mahşer günü bile kopayım Eğil bir yol ak gerdandan öpeyim Beri dur hey benli dilber beri dur Dervişe nolursa kendi tacından İrakibe ölüm yare geçinden Benzimiz sarısı senin ucundan Sarıdır hey benli dilber sarıdır Pir Sultan Abdal’ım başından başlar İyisin yerde kemini taşlar Bin çiçekten bir kovana bal işler Arıdır hey benli dilber arıdır Pir Sultan Abdal |
26-04-2005, 00:21 | #37 |
|
"Öldürmeli beni, dövmeli değil..."
Ilgıt ılgıt esen seher yelleri! Esip esip yare değmeli değil, Ak elleri elvan elvan kınalı, Karadır gözleri sürmeli değil. Estirir de seher yeli estirir Kimini ağlatır, kimini küstürür, Kadir Mevla’m kısmet ise gösterir, Sevmeli güzeli övmeli değil. Bir bölük turna da havada kışlar, Bak başıma geldi gördüğüm düşler, Size derim size, yiğit yoldaşlar: Sözü yalan yari sevmeli değil. Karac’oğlan der ki, konup göçmedim, Yar elinden dolu bade içmedim, Fırsat elde iken alıp kaçmadım, Öldürmeli beni, dövmeli değil. Karacaoğlan |
05-05-2005, 23:16 | #38 |
|
‘Zekatsız dilberi sevmeli değil...’
Şunda bir güzele günül düşürdüm, Öpmeli, koçmalı, değmeli değil; Aşkın deryasını boydan aşırdım, Karadır güzleri sürmeli değil. Dilber senin ile yiyip içmedim, Yiyip içip ak göğsünü açmadım; Fırsat elde iken belin koçmadım, Beni öldürmeli, döğmeli değil. Dilber haram(i) olup yola durmuşsun, Cellat olup cana başa kıymışsın; Kuzum bugün al hareler giymişsin, Göğsü sıra sıra düğmeli değil. Gevheri der yola durur varırlar, Adam öldürürler kana girerler; Çok güzeller gördüm zekat verirler Zekatsız dilberi sevmeli değil. Gevheri |
12-06-2005, 00:18 | #39 |
|
Ben Gönlümü Bilmezmiyim?....
Gayre bakma yüzün göster, Ben gönlümü bilmezmiyim; Günde padişahlık ister, Ben gönlümü bilmez miyim. Yürü ey şeh nazın nazın, Edelim Hakk’a niyazın; Götürmez muhannet sözün Ben gönlümü bilmezmiyim. Şahinleyin yüksek uçar, Kaplan gibi kanlar saçar, Gökte buluttan nem kapar, Ben gönlümü bilmezmiyim. Köroğlu der, giden gelmez, Bir yaram vardır onulmaz, Attan, civandan ayrılmaz, Ben gönlümü bilmezmiyim. Köroğlu |
29-06-2005, 23:51 | #40 |
|
"Ben gönlümü bilmez miyim?..."
Yüce dağlar duman olmaz, Çeşmim yaşı revan olmaz, Değme kişiye kul olmaz, Ben gönlümü bilmez miyim? Engine saldım özümü, Hakk’a döndürdüm yüzümü, Çekmezem nadan sözünü, Ben gönlümü bilmez miyim? Arslan gibi çalar çarpar, Kaplan gibi yola bakar, Gökte buluttan nem kapar, Ben gönlümü bilmez miyim? Der ki Aşık yari gözler, Yaktı derunumu közler, Beş padişahlık yer özler, Ben gönlümü bilmez miyim? Aşık 17. yy.’ın ilk yarısında yaşadığı tahmin ediliyor. Yaşadığı çağdaki aşıklar divan şiirinin etkisi altında kaldığı halde, Aşıkta katıksız ve saf bir dil göze çarpar. Şiirlerinde özellikle aşk ve yiğitlik konularını işlemiştir. Revan: Akan Nadan: Bilgisiz, ham kişi Derun: İç, yürek |
31-07-2005, 00:59 | #41 |
|
Bir aşkın deryasın boyla
Kıyısı öte mi dersin Bir gerçeğe hizmet eyle Emeğin yete mi dersin Nadanı kondurma bağa Düşürür seni tuzağa Şekerler yedirsen zağa Tuti olup öte mi dersin Arifler yola giderler İrfanda sohbet ederler Nişansız yari niderler Can gönül kata mı dersin Bellidir kalbi boş olan Nişan verendir hoş olan Hercaiye yoldaş olan Menzile yete mi dersin Pir Sultan Abdalım coşmıyan Aşk küresinde pişmiyen İlkin Hakka’a ulaşmıyan Sonradan yete mi dersin Pir Sultan Abdal Zağ: Karga Tuti: Papağan |
04-09-2005, 01:55 | #42 |
|
Yamru yumru söylerim
Her sözüm kelek gibi Ben avare gezerim Sahrada leylek gibi İşim kalb sözüm yalan Ben değil adım filan Bu halk insana derem Sözümü gerçek gibi Aşk kuşları dirilse Aşktan dane verilse Üslubum toya benzer Avazım ördek gibi Terketmedim benliği Bilmedim insanlığı Suretim adem veli Her huyum eşek gibi Arifler sohbetinde Marifet söyleseler Ben de hemen düşünmem Ürerim köpek gibi Gerçi Hakk’ın halkıyım Marifetsiz aylakım Arifler sohbetinden Kaçarım ürkek gibi Bu marifet ilminden Haberim yok cahilim Benden mana sorarlar Sözlerim sürçek gibi Aşıklar can içinde Aşikar gördü Hak’kı İşitmenin manası Olmaya görmek gibi Miskin Sarayı kıydın Kul oldun sen nefesine Senin hırs u hevesin Tuttu seni fak gibi. Kaygusuz Abdal |
18-09-2005, 20:57 | #43 |
|
Behey kardaş yolumuza
Giermezsin demedim mi? Bizim gizli sırrımıza Eremezsin demedim mi? Bu sırrı değmeniz bilmez Bilenler de haber vermez Bu sırrı gayri göz görmez Göremezsin demedim mi? Evvel bir mürşide ulaş Akıt gönlünden kanlı yaş Yezid’den kaç behey kardaş Kaçamazsın demedim mi? Erenlerden bu bir name Ne gesersin Haleb Şame Gel uy Oniki İmame Uyamazsın dmedim mi? Üçler yediler erkanın Bilenler sürer devranın Kırklar cem"inde kurbanın Kesemezsin demedim mi? Ali"ye ismillah derler Yüzüne secde kılarlar Taş yerine baş koyarlar Koyamazsın demedim mi? Bu Kaygusuz ezeliden Himmet almış ol veliden Oku ilmini Ali"den Duyamazsın demedim mi? Kaygusuz Abdal 1341 – 1444 yılları arasında yaşadığı süylenir. Bektaşilikle yakın ilişkiler içinde olan bir tasavvuf ozanıdır. Kaygusuz Abdal yermeyi, gülmeyi, güldürmeyi seven, akıcı dilini bu yolda kullanan bir ozan, bir tasavvuf aydını. En ağır başlı bir süşünceyi en güldürücü bir konu bütünlüğünde sergilemeyi seviyor, güldürürken düşündürüyor, düşündürürken güldürüyor. Tarikatçılar tarafından yerilmesine sövüp sayılmasına karşın, halk tarafından sevilen ve koşukları okunan ve ezberlenen bir ozandır Kaygusuz Abdal, İsmet Zeki Eyuboğlu’nun deyişi ile. |
04-10-2005, 22:38 | #44 |
|
Güzel aşık cevrimizi
Çekemezsin demedim mi Bu bir rıza lokmasıdır Yiyemezsin demedim mi Yemeyenler kalır naçar Gözlerinden kanlar saçar Bu bir demdir gelir geçer Duyamazsın demedim mi Bu dervişlik bir dilektir Bilene büyük devlettir Yensiz yakasız gömlektir Giyemezsin demedim mi Çıkalım meydan yerine Erelim Ali sırrına Can ü başı Hak yoluna Koyamazsın demedim mi Aşıklar harabat olur Hak yanında kıymetl’olur Muhabbet baldan tatl’olur Doyamazsın demedim mi Pir Sultan Abdal şahımız Hakka ulaşır ahımız Onik’imam katarımız Uyamazsın demedim mi Pir Sultan Abdal |
09-11-2005, 00:25 | #45 |
|
Yazı Belli Değil, Hat Belli Değil...
I Bir vakta erdi ki bizim günümüz, Yiğit belli değil, mert belli değil; Herkes yarasına derman arıyor, Deva belli değil, dert belli değil. Fark ettik ahır vaktın yiğitin, Merhamet çekip göğe gittiğin, Gücü yeter soyar gücü yettiğin, Papak belli değil, börk belli değil. Adalet kalmadı hep zulüm doldu. Geçti şu baharın gülleri soldu, Dünyanın gidişi acayip oldu. Koyun belli değil, kurt belli değil. Başım ayık değil kederden yastan, Ah ettükçe duman çıkıyor festen, Harabe yüz tuttu bezm-i gülistan, Yayla belli değil yurt belli değil. Çarh bozulmuş, dünya ıslah olmuyor. Ehl-i fukaranın yüzü gülmüyor. Ruhsati de dediğini bilmiyor. Yazı belli değil, hat belli değil. Ruhsati |
14-12-2005, 00:02 | #46 |
|
SÖZ
Sözünü bir söyliyenin Sözünü eder sağ bir söz Pir nefesin dinliyenin Yüzünü eder ağ bir söz Bir söz vardır halk içinde Dahı söz vardır hulk içinde Olmıya bir dalk içinde Diyesin çarkadağ bir söz Söz vardır kestirir başı Söz vardır keser savaşı Söz vardır ağulu aşı Bal ile yağ eder bir söz Sözünü yahşı pişirgil Yahşı us ile düşürgil Yaramazın şeşirgil Canına olur dağ bir söz İsterem göreyim yari Bu remzi anlagıl varı Hezaran gevher dinarı Eder kara toprağ bir söz Şah hatayi ayatından Sözün söyle öz zatından Olmıya kim pir katından Seni ede ırağ bir söz Hatayi (1486-87 – 1524) Yunus Emre"ye nazire (bakınız: Klasik Şiir Keyfi 1.ci sayfa) Hulk: Huy, tabiat Remzi: işaret, gizli ve kapalı şekilde söyleme |
14-01-2006, 02:29 | #47 |
|
Miskinlik ile gelsin kimde erlik varısa
Merdivenden itirler yüksekten bakarısa Gönül yüksekte gezer daima yoldan azar Dış yüzüne o sızar içinde ne varısa Ak sakallı bir koca hiç bilmez ki hal nice Emek yemesin hacca bir gönül yıkarısa Gönül Çalab'ın tahtı Çalab gönüle bahtı İki cihan bedbahtı kim gönül yıkarısa Sağır işitmez sözü gece sanır gündüzü Kördür münkirin gözü alem münevverise Az söz erin yüküdür çok söz hayvan yüküdür Bilire bir söz yeter sende hüner varısa Sen sana ne sanırsın ayruğa da anı san Dört kitabın manası budur eğer varısa Bildin gelenler geçmiş konanlar geri göçmüş Işk şarabından içmiş kim mana duyarısa Yunus yoldan ırmasın yüksek yerde durmasın Sinle sırat görmesin sevdiği didarısa Yunus Emre Çalab: Tanrı Sin: Mezar, Kabir Münkir: İnkar eden |
05-02-2006, 04:03 | #48 |
|
Şu benim divane gönlüm
Yine hubdan huba düştü Mah cemalin şulesinden Dalgalandı göle düştü Kiminin meskeni külhan Kimi derviş kimi sultan Kimi yari ile mihman Bu ayrılık bana düştü Kimi aşka vermiş değer Kimisi boynunu eğer Kimi atlas libas giyer Şükür bize aba düştü Kul Yusuf'undur bu demler Didemden akıttım nemler Benim çektiğim sitemler Dosttan bize caba düştü Kul Yusuf Kimliği konusunda herhangi bir bilgi yok. Tahminen Pir Sultan Abdal zamanında yaşamış. |
26-02-2006, 23:07 | #49 |
|
Uykudan uyanmış şahin bakışlım
Dedim sarhoşmusun söyledi yok yok Ak elleri elvan elvan kınalı Dedim bayram mıdır söyledi yok yok Dedim ne gülersin dedi nazımdır Dedim kaşın mıdır dedi gözümdür Dedim ay mı doğdu dedi yüzümdür Dedim ver öpeyim söyledi yok yok Dedim aydınlık var dedi aynımda Dedim günahım çok dedi gönlümde Dedim mehtap nedir dedi koynumda Dedimki göreyim söyledi yok yok Dedim vatanım mı dedi ilimdir Dedim bülbül müdür dedi gülümdür Dedim Nesimi Şah dedi kulumdur Dedim satar mısın söyledi yok yok Nesimi 17. yy |
04-03-2006, 13:40 | #50 |
|
Sabahtan uğradım ben bir fidana
Dedim mahmur musun dediki yok yok Ak elleri boğum boğum kınalı Dedim bayram mıdır dedi ki yok yok Dedim inci nedir dedi dişimdir Dedim kalem nedir dedi kaşımdır Dedim on beş nedir dedi yaşımdır Dedim daha var mı dedi ki yok yok Dedim ölüm vardır dedi aynımda Dedim zulüm vardır dedi boynumda Dedim ak memeler dedi koynumda Dedim ver ağzıma söyledi yok yok Dedim Erzurum nedir dedi ilimdir Dedim gider misin dedi yolumdur Dedim Emrah nendir dedi kulumdur Dedim satar mısın söyledi yok yok Erzurumlu Emrah XVIII. yüzyılın sonlarında Erzurumun Tanbura Köyünde doğmuştur. Ölümü: 1854 Bazı kaynaklar Erzurumlu Emrahın 1775 yılında Bayburt'un Aksaçlı köyünde doğduğunu ve 1860 yılında öldüğünü belirtmektedir. Bir Halk Ozanı olan Emrahın şiierlerinde zamanın diğer halk şairlerinde olduğu gibi divan şiirinin büyük etkisi görülmektedir. Şair günümüzde en çok hece düzeni ile yazdığı şiirleri ile tanınmaktadır. Erzurumlu Emrah'la 17. yüzyılda yaşadığı bilinen Ercişli Emrah çoğu zaman birbiri ile karıştırılmaktadır. Arı bir halk dili kulanan Ercişli Emrahın bir çok şiiri Erzurumlu Emraha mal edilmektedir. |
12-03-2006, 14:04 | #51 |
|
Seherde uğradım ben bir güzele
Dedim sarhoş musun söyledi yoh yoh Ağ elleri boğum boğum kınalı Dedim bayram mıdır söyledi yoh yoh Dedim ala nedir dedi gözümdür Dedim şeker nedir dedi sözümdür Dedim alma nedir dedi yüzümdür Dedim öpeyim mi söyledi yoh yoh Dedim inci nedir dedi dişimdir Dedim kalem nedir dedi kaşımdır Dedim onbeş nedir dedi yaşımdır Dedim daha var mı söyledi yoh yoh Dedim ölüm nedir dedi aynımda Dedim zulüm nedir dedi boynumda Dedim turunç nedir dedi koynumda Dedim ver ağzıma söyledi yoh yoh Dedim sırma nedir dedi telimdir Dedim ince nedir dedi belimdir Dedim Emrah nedir dedi kulumdur Dedim satar mısın söyledi yoh yoh Erçişli Emrah Hem Erzurumlu Emrah'a hem de Erçişli Emrah'a mal edilen 'Dedim Dedi' şiirinin yukarıya aldığım iki söylenişinin dışında daha başka, yöreden yöreye değişen, söylenişleri de var. Kime mal edilirse edilsin, yahutta hangi yörede söylenirse söylensin şiirin ana çatısı değişmiyor. |
24-03-2006, 23:54 | #52 |
|
Dedim dilber didelerin ıslanmış
Dedi çok ağladım sel yarasıdır Dedim dilber ak gerdanın dişlenmiş Dedi zülfüm değdi tel yarasıdır Dedim dilber sana yazılmış kanım Dedi niçün böyle edesin sultanım Dedim teşne vermiş ince miyanın Dedi ben sarıldım kol yarasıdır Dedim seni saran serini vermiş Dedi beni saran murada ermiş Dedim peri yanakların kızarmış Dedi çiçek soktum gül yarasıdır Dedim dilber Emrah aklını aldın Dedi sevdiğine pişman mı oldun Dedim dilber niçin sarardın soldun Dedi hep çektiğim dil yarasıdır Erzurumlu Emrah |
06-04-2006, 20:32 | #53 |
|
Dedim: dilber, sen de sevdakar mısın?
Dedi: Senden evvel nara ben yandım. Dedim: Doğru söyle, bana yar mısın? Dedi: Sadık yarim, gönülde andım. Dedim; Gel ağyarı feramus eyle. Dedi: Terkeyledim, gönlüm hoş eyle. Dedim: Gam - ı aşkı sen de nuş eyle. Dedi: Çoktan anı nuş edip kandım Dedi: Gerdanına benler dizilmiş. Dedi: görenlerin başrı ezilmiş. Dedim: Mahmur musun güzel gözler süzülmüş? Dedi: Hab - ı nazdan yeni uyandım. Dedim: Emrah gibi var mı aşıkın? Dedi: Elbet benim senin layıkın. Dedim: Halinden bil bağrı yanığın. Dedi: Bilmez idim,şimdi inandım. Erzurumlu Emrah |
07-04-2006, 09:50 | #54 |
|
hazırladığınız bu arşiv için büyük efor ve sevgi sarfettiğinizi biliyorum..
teşekkürler..aşık veyselin deyişlerinden de bekliyorum.. saygılar n.ç. |
07-04-2006, 21:12 | #55 |
|
Aşık Veysel'den bir veya iki şiir alırsam mirasçılarının hemen yaka'ma yapışıp 'telif hakkı' diyeceklerini ve bunun da hem benim için hem de THS için iyi olmıyacağını biliyorum.
Bu sebepten ölümünün üstünden 70 sene geçmemiş olan çağdaş şair ve aşıklardan parça almıyorum buraya. Hem emeğe saygıdan hem de yasaya ters düşmemek düşüncesinden. Saygılarımla |
03-05-2006, 23:50 | #56 |
|
Şunda bir dilberin sallanışın da
Selviye benzettim dallar içinde Derya kenarında ırmak yüzünde Turnaya benzettim göller içinde Hakk'a doğru giden yolu basmazlar Söyletirler şirin dili kesmazler Güzel sevdi deyü çekip asmazlar Bir zaman söylenir diller içinde Benim yarim gelişinden bellidir Ak elleri deste deste güllüdür Yarinden ayrılan nerden bellidir Melul mahzun gezer iller içinde Alma deli gönül alma eline Ciğerciğim aşk oduna deline Yarim al yeşiller giyip salına Ko beni yatayım şallar içinde Huseyni'yem azdur işim zar m'ola(*) Aşk kemendi boynumuza dar m'ola Benim yarim gibi güzel var m’ola Hakkın yarattığı kullar içinde (*) mı ola Huseyni XVII. yüzyılda yaşadığı ve Pir Sultan mensubu olduğu tahmin ediliyor |
10-05-2006, 21:28 | #57 |
|
Yürü bire pınarbaşı
Acep karın kalktı m'ola Boynu uzun tor sunalar Su yoluna çıktı m'ola Tez gelir Kaynar'ın yazı Hoş akar Munzur'un özü Koc ırmak tutardı buzu Garbi değdi söktü m'ola Kabaktepe asıl yurdum Nadir Şah'tan gelir soyum Koca Nallı büyük dayım Avşarlık'tan çıktı m'ola Bugün ben bir rüya gördüm Eskisinden beter derdim Uzun Yayla dede yurdum Çerkez kazık kaktı m'ola Dadaloğlum oldum yetim Nerde kaldı gök kır atım Melül olan aşiretim Avşarlık'tan bıktı m'ola Dadaloğlu Kavga ve özgürlük şairi Dadaloğlunun doğum yeri ve tarihi kesin olarak bilinmemektedir.Atilla Özkırımlı'nın, şiirlerinde geçen olaylardan ve adlardan yola çıkarak belirttiğine göre 1785-1868 yılları arasında yaşadığı sanılmaktadır.Dadaloğlu Türkmenlerin göçebe Avşar Boyundan gelmektedir. Şiirlerinde Avşarların Osmanlıların iskan politikasına karşı gösterdikleri kavga ve direnişi dile getirir. |
23-05-2006, 18:07 | #58 |
|
Kozanoğlu
Kozan’a eller Koza’a
Akıl ermez bu düzene Öldürmüşler beyimizi Yasak mezarın gezene Kara çadır is mi tutar Altın tabak pas mı tutar Kozanoğlu ölmeyinen Avşar kızı yas mı tutar Şu Feke’nin hanımları Kara bilmez alınları Kör olasın Derviş Paşa Hep dul kodun gelinleri Kozan Dağı çatal matal Arasında aslan yatar Ünü büyük Kozanoğlu Kürk giydirir at bağışlar Çıktım Kozan’ın Dağına Karı dizleyi dizleyi Yaralarım göz göz oldu Hekim gözleyi gözleyi Kara çadır eğmeyinen Önü çapraz düğmeyinen Ne kaçarsın Kozanoğlu Beşyüz atlı gelmeyinen Çıktım Kozanın Dağına Remil attım dost bağına Aşiretten imdat gelmez Kaç kurtul Gavur Dağı’na Kır atım ürktü boşandı Üzengi yere döşendi Ne yatarsın Kozanoğlu Kılıcı düşman kuşandı Kozan Dağı karlı, buzlu İçi dolu gelin, kızlı Gitme beyim öldürürler O hayınlar dünden sözlü Sürdürür atın sürdürür Sürgüsü duman püskürür Yiğitliğin şerefi cenk Hem ölür hem öldürür Kozanoğlu oturuyor Beylik toplar atılıyor Ne durursun Kozanoğlu Kan gövdeyi götürüyor Kozanoğlu avdan gelir Avını elinden alır Buna Kozanoğlu derler Yiğit ölür namı kalır Kara kavak yıkıntısı Dallarının döküntüsü Kozanoğlu düğün tutmuş Nerde bunun okuntusu Odasında gergef işler Küheylanlar çayır dişler Buna Kozanoğlu derler Kürk giydirir at bağışlar Tütün gelir kese ilen İçemedim tasa ilen Kozanoğlu yaralanmış Su istiyor kase ilen Karadır yağlık karası Karıştı Kozan arası Ben öpmeye kıyamazdım Ak göğsü süngü yarası Dadaloğlu |
05-06-2006, 16:54 | #59 |
|
Bire afet, sürdür atın
Çağın geçer demedim mi Harami olmuş gözlerin Yollar keser, demedim mi Yıkılıp bağ ile bostan Ne umarsın bu nefisten Huma gibi şol kafesten Bir gün uçar, demedim mi Bak şol kaş ile göze Anlar bile baki kalmaz size Bir yakasız gömlek bize Felek biçer, demedim mi Yürü hey kaşları kalem Sağ olursam seni bulam Güvercinliktir bu alem Konan göçer, demedim mi Karac'oğlan der, cananım Kurban olsun sana canım Çarhı felek benim kanım Bir gün içer, demedim mi Karacaoğlan |
08-06-2006, 22:30 | #60 |
|
Ilgı ılgıt esen garibin yeli
Şol Gavur dağının başı duman mı? Deli gönlüm ne kaynayıp coşarsın Yoksa bu gün delirdiğin zaman mı? Benim dostum karşımızdan geliyor Yenisi de eskisine gülüyor Kitab'ın sözleri bakın çıkıyor Asır m'azdı yoksa ahır zaman mı? KARAC'OĞLAN der ki, girdin düşüme Tor balaban oynadırdım kuşuma Alışkan tüfekle dağlar başına Azrail'den özge kula aman mı? Karacaoğlan |
Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk) | |
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Yanıt | Son Mesaj |
Şiir Keyfi:)) | Av.Habibe YILMAZ KAYAR | Site Lokali | 884 | 07-02-2017 14:30 |
Bir Çin Şiiri | Av. Hulusi Metin | Site Lokali | 2 | 17-05-2009 13:28 |
1948yılında alınmış halk bankkası hisse senetleri | HASRET BAŞ | Ticaret Hukuku Çalışma Grubu | 0 | 10-11-2006 16:18 |
Yüce Divan... | Av. Hulusi Metin | Hukuk Sohbetleri | 4 | 15-05-2002 12:45 |
Klasik Türk Sanat Müziği İle İlgilenen Arkadaşlara... | lawyer | Site Lokali | 0 | 22-03-2002 18:14 |
Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir. |