22-01-2007, 23:39 | #31 |
|
Syn Harun Şimşek umarım ilgi gösterirsiniz. Saygılarımla
ALINTI: Harun Şimşek: Esas olan bireydir.Ve düşünce şemasını çizerken merkeze onu almak icap etmektedir.Aksi yolu izlemek teker teker yıldızlar ile ilgilenmeden astronomi çalışmaya benzer.
Ve düşünce şemasını çizerken...........İşte bu sözcük ilgimi çekti. O yüzden bu konuya bir katkınız olabileceğini düşündüm. SAYGILARIMLA |
23-01-2007, 23:26 | #32 |
|
Bu TASVİR konusuyla ilgili olarak:
"Delil, Kanıt" kavramlarının özenle anlamaya çalıştığımızda Dilin ne yaptığını daha kolay anlamak mümkündür. Delil: Gösterge-gösteren Şimdi delil-kanıt, eğer bir GÖSTEREN ise, GÖSTERİLEN tabiki beynimizde oluşmuş olan KAVRAMDIR-TEZDİR-İDDİADIR. Yani Göstereni, YAPICI olarak tahvil edersek GÖSTERİLEN ise YAPILAN olmaktadır. |
27-01-2007, 01:04 | #33 |
|
Not
beyyine : bir olayın veya işlemin doğruluğunu ortaya koyabilmek için hakimi iknaya yönelik yöntem veya her türlü vasıta ; delil, şahit
beyyine külfeti:mahkemede bir beyan ve iddiayı kanıtlama yükümlülüğü MK 6. madde http://www.adalet.gov.tr/hukuksoz/hukuksozlugu.htm#z |
29-01-2007, 02:11 | #34 |
|
Syn. Işıl Yılmaza
İş bu konuda sonuca ulaşmamı sağlayan,SYN. IŞIL_YILMAZ, SYN.ZEYNEL VE SYN TİOCFAİDH" E AŞAĞIDAKİ SONUCA ULAŞMAMDA BÜYÜK KATKILARI OLDUĞU İÇİN, TEŞEKKÜR EDİYORUM.
özellikle Syn. Işıl Yılmaz, size sonsuz teşekkürlerimle. Düşünmeye sevk ettiğiniz için. SONUÇ Şimdi burada verilen örneklerde öncelikle dil, bir cümle kurarken ne yapmaktadır sorusunun karşılığını bulmak gereklidir. Ve şöyle bir kaç misalle dünmemizi sağlamak istiyorum. Her cisim yer kaplar. Bu yük ağırdır. Şimdi bu iki cümlede-önermede, dil daima aynı şeyi yapmaktadır. Hayatta nesnelerin isimlerini bilmeyen bir çocuğa isimlerini öğretmek istiyorsunuz. Ne yaparsınız, elbette ki nesneye elinizle dokunup İŞTE BU AĞAÇTIR. İŞTE BU TAVŞANDIR. diyerek öğretmeye çalışırsınız. Demek ki ÖZNE veya KONU dediğimiz kısım, bir İŞARET ETME İŞLEVİ görmektedir. Yani o herhangi bir YÜKLEME-TANIMLAMA yapmıyor yalnızca İŞARET EDİCİ DURUMUNDA bulunuyor. Onun görevi ŞEYİN ne olduğunu bildirmek değil yalnızca İŞARET ETMEK YANİ GÖSTERMEKTİR. İşte öznenin dışındaki tüm ögeler benim için YÜKLEMDİR. Yani bir cümlede DOLAYLI TÜMLEÇ, NESNE, ZARF TÜMLECİ GİBİ ÖGELER OLMAYIP onların tümü birden YÜKLEMDİR. Ve işte tam burda YÜKLEM, işaret edileni yani özne(konu)" yi TANIMLAMAKTADIR. Öyleyse bir cümlede asıl iş gören YÜKLEMDİR ve bu yüklem ise Özne dışında kalan tüm kısımdır. ÖZNE ise yalnızca ve yalnızca İŞARET ETME İŞLEVİ İÇİN KULLANILAN BİR SÖZCÜKTÜR. Yani özne bir tanımlama yapmamaktadır. Sadece İŞTE BU GÖSTERDİĞİM anlamına gelip anlamı DAİMA SABİTTİR. Buradan hareketle eğer AHMET İSİMLİ BİR İNSANIN AHMET OLDUĞUNU BELİRTMEK İSTESENİZ VE AHMET İSİMLİ KİŞİ YANINIZDA İSE şöyle diyebilirsiniz: İŞTE BU AHMETTİR. Peki eğer inanılmıyorsa şöyle yapalım. AHMET, AHMETTİR. Şimdi bu ikinci söylemdeki anlamsızlığı nasıl çözeceksiniz. Öznede tekrarlanan yüklemde neden bir daha tekrarlansın ki. Ortada anlamsızlık yok mu yani. Dil neden böyle bir gereksiz iş yapsın. Fakat diğer yandan İŞTE BU AHMETTİR diyebilmeniz için İŞTE BU diye gösterilen şeyin görünür olması gereklidir. Fakat görünür olmayınca İŞTE BU yerine kullanılan ve İŞTE UNUN İŞLEVİYLE AYNI İŞLEVE SAHİP OLAN farklı farklı özneler kullanmıştır DİL. Ahmet, Ahmettir. İnsan, insandır. Kum, kumdur. Kapı, kapıdır. Ağaç, ağaçtır. Şimdi bu örneklerde ÖZNELERİN HEPSİNİN İŞLEVİ VE ANLAMI AYNIDIR: İŞTE BU.... Evet Öznenin meselesi yalnızca GÖSTERME İŞLEVİDİR. VE beyin eliyle gösterme imkanı bulamayınca BEYİNE GÖSTERMEK ADINA yani beyin için İŞTE BU demek adına farklı farklı özneler-isimler seçme yolunu seçmiştir. Fakat biz bilelim ki her bir öznenin yegane anlamı İŞTE BU diyerek gösterme işlevinden ibarettir. Şimdi gelelim asıl meseleye Her cisim yer kaplar. Bu yük ağırdır. İŞTE BU yer kaplar. İŞTE BU ağırdır. Demek ki bir cümle-önerme içinde tek bir TANIMLAMA-YARGI-YÜKLEMLEME işi vardır. Ve İŞTE BU diyerek GÖSTERİLENİ, YÜKLEMLE tanımlamış olursun. Hepsi bu. Sonuç olarak, KANT ne kadar dil biliyor bunu sormak lazımdır? İş bu konu ağırlıkta, aşağıdaki linkte yürütülecektir. Katılımınızı saygıyla öneririm. SAYGILARIMLA |
30-01-2007, 21:10 | #35 |
|
İnsan olan Ahmettir, cümlesinde İŞTE BUDUR anlamına gelen kısım yer değiştiriyor mu? Ve sonuçta İnsan olan Ahmettir, cümlesi İNSAN OLAN İŞTE BUDUR olarak algılanır mı? Eğer böyle bir sonuca varılırsa BU İŞİN SABİTİ(KURALI) olmaz ve içinden çıkılmaz bir hal alır. X = 10 önermesinde ÖNDEKİ X, GÖSTERİLENDİR VE 10 ise X' i tanımlayandır. Yani 10 olarak tanımlanan ŞU ŞEYDİR anlamı MATEMATİKTE SABİT OLDUĞUNA göre dilde de sabit olmalıdır.
Ahmet insandır. İŞTE BU insandır, anlamına gelirken İNSAN OLAN AHMETTİR, cümlesinde İŞTE BU anlamına gelen kısım yer değiştirmekte midir? Biraz algılama güçlüğü yaşatıyor ama bunun bir sabiti olmalı, yani dilin kullanımında İŞTE BUDUR anlamını sürekli olarak bir tarafta tutmak gereklidir. Eğer asıl TANIMLAMAYI YAPAN yüklem tarafı ve tanımlanan ise ÖZNE tarafı ise, İŞTE BU anlamı sürekli olarak Özne tarafı olmalıdır. Ve "idir" ekini alan taraf DAİMA TANIMLAYAN taraftır. Sonuçta, ÖZNE GÖSTERİLEN ŞEYDİR, yüklem ise GÖSTERİLEN ŞEYİN TANIMIDIR. Bu konuda kendime notumdur. |
30-01-2007, 21:27 | #36 |
|
Akildan DoĞan Kural-fİzİkten DoĞan Kural
YÖNETİME:Bir önceki mesajımla birleştirilebir çünkü ikisinin bütün olması daha uygun olacak, özür dilerim.
AKILDAN DOĞAN KURAL-FİZİKTEN DOĞAN KURAL Fakat bir meselemiz daha vardır "kara ağaç", "borçlu taraf", "borçlu Ahmet", "alacaklı Adam" gibi sıfat tamlamarında, sıfat elbetteki "kara, borçlu, alacaklı" kavramlarıdır. SIFAT kelimesinin kökeni VASIF kelimesi ile aynı köktendir. Bir çok mantık kitabında YÜKLEM tarafı için aynen şu cümle kullanılır: Özne(yani konu) yüklem ile VASIFLANDIRILMIŞ olur, deniyor. Böyle bir durumda(kuralda) iken sıfat tamlamalarındaki SIFAT ile cümle içindeki YÜKLEM tarafı AYNI İŞLEVE SAHİP olmak durumundadır. İşte bu birleştirmeyi-aynılığı daha net gösterebilen-anlatabilen bir TASVİRE ihtiyaç vardır. Bunu görmemizi daha kolay sağlamalıyız.Eğer aynı işleve sahip olmaları gibi bir durum(kural) yok ise o halde ORTADA BİR TANIMLAMA HATASI VARDIR, yani terim hatası yapılmaktadır. SAYGILARIMLA |
05-02-2007, 12:47 | #37 |
|
Sn.calikusu_kamuran,
Başlığı Işıl yılmaz'a olan mesajınızı yeni gördüm. Doğrusu bu tartışmaya ilgimi kaybettiğim için epeyidir yazdıklarınızın takipçisi değildim. Konuya ilgimi kaybetmemin sebebi, ne dediğinizi anlamam ve Amerika'yı yeniden keşfetme yolculuğunuza ortak olmak istemememdir. Bu yazdığımı yanlış anlamamanızı rica ediyorum. Zira, benim gibi birçoklarının sayfalarca okuyarak kavradığı bir düşünceyi kendi kendinize düşünerek farketmiş olmanız benim açımdan takdir edilecek bir durumdur. Bir konu üzerine sesli düşündünüz ve bir noktaya geldiniz. Bu çabanız takdire değer, bence. Mesajlarınızdan anladığım kadarıyla daha ziyade mantık okuyorsunuz. Size küçük bir önerim olacak, biraz da sosyoloji okumanız düşüncenizle ilgili altyapı bakımından yarar sağlayabilir. Size Foucault'un Magritte'in aynı adlı resmi üzerine kaleme aldığı Bu Bir Pipo Değildir adlı kitabını öneririm.Bu kitapta gösteren - gösterilen - gösterge ilişkisi ile ilgili hoşunuza gidecek açıklamalar bulacaksınız. Bu arada yine Foucault'nun Kelimeler ve Şeyler'ini okursanız fiil kuramcıları, adlandırmacılar vs ile ilgili birçok bilgiye sahip olursunuz. Yanış anlamamanızı tekrar rica ederim. Bunları bir akıl verme derdinden değil de , bu konuda sadece mantık okumakla kalmamanız temennisiyle yapıyorum. Saygılar. |
05-02-2007, 19:20 | #38 |
|
Syn Işıl Yılmaz, kusurunuz yok ve yanlış anlayacağım bir durum da yok, önemlisi bu aşamaya kadar katlanmanız da her insanın yapabileceği bir iş değildir.
Sadece şunu belirtmek istiyorum, henüz bu konu beynimde elbette tam netliğine kavuşmuş değildir ki zaten size bunu kolaylıkla anlatamamamın sebebi de sanırım budur. Bu tip bir konuyu işleyen bir kitap vardı madem neden daha önce söylemediniz ki önce beynimin bu konuda nerede çıkmazda olduğunu kavramak isterim elbet. Zaten Siz" in ısrarla bir şeyler katmanızı ve biraz da yeni bir bakış açısı katmanızı istedim sanırım, çünkü yalnız yürütülecek bir şey değil bu. İnsan beyninin bir sonuca ulaşmasını sağlayacak materyale-vesileye ihtiyaç vardır. Bu anlamda yukarıdaki kitaplar elinizde ise ayrıntılı bilgisini ulaştırırsanız sevinirim. Yayınevi veya internette nerede bulabileceğim konusunda bir yönlendirme yaparsanız inanın çok sevineceğim. Çünkü asıl mesele olarak beni bir uğraşa sokmuştur bu dille ilgili yapı. Aslında bu konu hakkında daha fazla düşünmekten vazgeçmiştim. Konuyu Av.M. Saim Dikici tarafından açılan Felsefe ve Kritisizm adlı konu ile yürütmeye çalıştım ama karşı cevap olmayınca insan düşünmekte zorlanıyor ve uykusu geliyor inanın. Peki bu kitapları okumuş iseniz nerede hata yaptığımı söyleyebilir misiniz? İnanın bu konuda bilgiye ihtiyacım var. En azından kitaplar elinizde ise ayrıntılı bilgisini iletirseniz sevinirim. Ayrıca şunu da söylemek isterim; bu konu kökende nereden aklıma takıldı? : Sanırım Sosyoloji mezunusunuz, ve umarım orada da böyle hukuk kitaplarındaki gibi benzer anlatımlar vardır. Şimdi en basit bir ŞEKLİ kavramı sabit bir anlamda kullanılmamaktadır hukukta, bu durum kafama takıldı, şu şahıs bu konuyu ŞEKLİ OLARAK incelemiştir, gel çık işinden, kardeşim ne demek istiyorsun adam gibi anlatsana diyesi geliyor insanın, sonra başka yerde YARGILAMA HUKUKUNA, ŞEKLİ HUKUK denir ve işler hep karışır. Tamam bir yerde anlıyorsun ve diyorsun ki YAZAR, BELLİ BİR SOMUT OLAYI DEĞİL, KONUYU KAVRAMSAL OLARAK İNCELEMEKTEDİR, OK ANLADIK. Sonra aynı kavramı bir başkası FORMEL olarak kullanır ve VARSAYIM anlamında kullanır. Son son bakıyorsun ki aslında hepsi aynı kapıya çıkıyor bunların diye düşünüyorsun. Yani HER BİRİ BEYİNDE CEREYAN EDEN AMA GERÇEKLİĞİ(SOMUTLUĞU-FERDEN MUAYYENLİĞİ) olmayan bir KAVRAMSAL incelemeye gitmektedirler. Ve kanaatimce de aynen öyle ve tekkar söylemek isterim ki KAVRAM VE KURAM kavramları da aynı şeylerdir aslında örneğin. Biri size kavramsal inceleme yapmıştır dese bilin ki KURAMSAL-TEORİK-ŞEKLİ-YAPISAL-FORMEL inceleme yapmıştır demek istiyor. Yani BİR KAVRAMI İNCELEME KONUSU EDİNMİŞTİR YOKSA BİR GERÇEKLİĞİ DEĞİL. Ve tüm bunların sonucu olarak da cümlede ancak ve ancak KONU VE YÜKLEM" den başka bir öge yoktur diye bir düşünceye gidiyorsunuz ki mantık kitapları durumu-şekli-yapıyı böyle ele almaktadırlar. Evet bu konuyu tam olarak anlatamıyorum, çünkü henüz beynimde netleşmiş değildir. Gerçek hayatta da bir kaç Türk Dili mezunu arkadaşla konuştum ama böyle bir konu hiç düşünülmemiş sanırım. Neyse başınızı ağrıtmayım. Ama o kitapları edinmek zorundayım. Bunun farkındayım umarım faydası olur. Haa bu arada, bir KURAL kavramının bile iki anlamda kullanıldığı açıktır. Kural kavramı aslen(kuralen), ESAS-ASIL-TEMEL-ÖNCELİKLE anlamlarında kullanılmakta iken ve HÜKÜM kavramı da bu anlamdaki KURAL kavramına denk düşmekte iken, başka bir anlama gelecek tarzda da kullanılmaktadır bazı yerlerde kural kavramı. Hüküm kavramındaki açıklığa bakınız, HÜKÜM=EĞEMEN-ESAS-ASIL YER SAHİBİ OLAN anlamında iken KARAR ANLAMINA DÖNÜŞMÜŞTÜR. Şimdi ikinci olarak KURAL=MODEL-YAPI-ÖRNEK anlamını içermektedir. Bunlara göre ASIL GEÇERLİ OLAN MODEL-DURUM anlamına gelmek icab eder. Demek kİ şöyle bir düşünce yanlış olmaz: Asıl geçerli olan insanın beynindeki TASVİRDİR. Baktığımızda zaten KURAL-KANUN-HÜKÜM kavramları da asıl geçerli olan-tesiri diğer tüm etkenlerden üstün olarak asıl yer sahibi olan TASVİRDİR-DURUMDUR. Sonuç olarak, temel yapıya insan BEYNİNİN İHTİYACI VAR. İlginiz için sonsuz teşekkürler. Başınızı ağrıttımsa özür dilerim. Ama keşke belirtmiş olduğunuz kitaplardan biraz aktarımlar yapsaydınız belki de benim de bazı şeyleri daha kolay kavramama(yüklemlememe) yardımcı olurdunuz. SAYGILARIMLA |
06-02-2007, 10:39 | #39 | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
Sn.calikusu_kamuran,
Öncelikle yanlış anlaşılmadığıma memnun olduğumu söylemek isterim.
Ben belirttiğiniz gibi sosyoloji mezunu değilim, hukuk mezunuyum ve avukatlık yapıyorum. Ancak, ilgi alanlarımın başında sosyoloji gelir. Bu ilgi alanım beni yarım kalmış bir yüksek lisansa ( sosyoloji ile bağlantılı ) yönelttiği için konunun uzmanlarının verdiği dersleri alma ve önerilen kitapları okuma şansım oldu.
Yazdıklarınıza arada bir göz atıyorum, aynı konuyu farklı başlıklar altında tekrarlıyorsunuz. Eleştirimi mazur görünüz, ama bu size bir yarar sağlamayacaktır. Zira, katılmak isteyen zaten bu başlıktan haberdar, zaten bu başlığı canlı tutmaya özen gösteriyorsunuz. Bu okumalarda, dil - yapı ilişkisini bir de ideoloji bağlamında görmeniz mümkün olacaktır. sizin yaptığınız tartışma içerik olarak yapısalcılar, post-yapısalcılar arasında çok yer bulmuştur. bunun için belki de Marcuse ve Saussure'den başlayarak yanlış değerlendirdiğinizi düşündüğüm yapı kuramını gözden geçirmeniz yararlı olabilir. Böylece benim ideoloji ile ilgili söylediğimi de belki daha farklı bir açıya oturtabilirsiniz ve ne demek istediğimi anlamanız kolaylaşır. "Yüklem" öncesi toplumsal uzlaşı ile ilgili daha derin bir bilgi edinmeniz mümkün olacaktır, bu okumalarla. Sizden ricam, benden size bunları ( bu kuramları ) açıklamamı istememenizdir. Zira , bu daha önce de belirttiğim gibi hala öğrenen biri olarak benim boyumu aşar. Kaldı ki, ben bir "öğretici" değilim. Sınırlı sayıdaki yeteneğim arasında öğretebilmek bulunmamaktadır, maalesef. Zaten bu tür çalışmalar başlangıçta kişiseldir ve kişinin kendi merakı ve çabasıyla belli bir noktaya gelinir. Şu anda kitaplar yanımda değil, bu nedenle istediğiniz gibi bir künye veremiyorum. Ancak, eve gittiğimde kitaplığıma göz atacağım ve elimdeki kitapların künyesini size yazacağım. Saygılar. |
06-02-2007, 22:50 | #40 | |||||||||||||||||||||||
|
Teşekkürler Syn. Işıl Yılmaz, bu konudaki eksikliğimi daha iyi anlamaktayım. Haklısınız parça parça bilgi görmekle bir bütün olarak bilgileri görmek arasında çok fark var, ve bu beyan etmiş olduğunuz kitaplara ulaşmaya çalışacağım. Nerede bulunur, hangi kitapçılarda bulunur, bu gibi sorunları tek tek çözmek zorundayım. Eve gidince dediğinize göre, mesleği farklı bir ilde icra etmektesiniz.Ortak bir hususu daha kolay paylaşmak adına Avukat olmanıza emin olun daha çok sevindim, çünkü en azından mesleğinizi icra etmeye başlayan bir kişi olarak benim bulunduğum bilgisel konumdam(makam) daha üst bir konumdasınız. Nisan ayında askere gideceğim, stajım bitti sayılır Allaha şükür. Umarım,eğer askerde iken bu site ile ilgilenme imkanım olmasa bile dönüşte, büroda iken ilgilenme imkanım olur. Çünkü insan anlamak isteyen bir varlık ve bu tip imkanlar sunan siteler sayesinde en azından bilgi birikimimizin neresinde hatalar yaptığımızı karşı taraftan edindiğimiz bilgiler ile bulabilmekteyiz. Buradaki yazışmalar sayesinde bazı kavramlar beynimde daha bir netlik kazandı, ayrıca mesleğe başladıktan sonra da böylesi akıl yürütmeler insana, anlamak adına çok şeyler kazandıracaktır. İnanın benim için verimli bir yazışmaydı, bu anlamda size çok çok teşekkür ediyorum. Ve haklısınız, aynı konuyu başka başka forum ortamında açmak çözüm vermedi. Ama şu yanı güzel, monitörde görmüş olduğunuz sayfanın kavram arama kısmına KANT sözcüğü ile arattırdığınızda karşınıza çıkacak olan Felsefe-----kritisizm(Eleştiricilik) konusunda da belirtildiği gibi "her cisim yer kaplar" önermesinde/cümlesinde her cisim zaten yer kaplar öyleyse YÜKLEM bize yeni bir bilgi vermemektedir denilmekte olduğuna göre, BU TEMEL YAPI meselesi ile ilgilenmek gerektiğini hepimizin bilmesi gerektiğini anlamışız. Aslında oradaki konuda KONU İLE YÜKLEM farklı şeylere işaret etmekte midir?.......Aslında devamını yazmıştım ama, henüz iddiadan öne geçmeyen bir yazıdır. Bence daha netleşmeli ki ondan sonra paylaşım konusu edinmek daha yararlı olacaktır. SAYGILARIMLA...KİB. |
07-02-2007, 00:55 | #41 | |||||||||||||||||||
|
Birkaç kitap künyesi aşağıda : - Saussure - Jonathan Culler, Afa Yayınları ( Bendeki 1985 baskısı ), Çev. Nihal Akbulut - Bu Bir Pipo Değildir - Michael Foucault ,YKY, ( Elimdeki 1995 baskısı ) Çev. Selahattin Hilav - Kelimeler ve Şeyler - M. Foucault, İmge Kitabevi, ( Bendeki 1994 baskısı ) Çev.Mehmet Ali Kılıçbay - Sosyolojik Çözümlemenin Tarihi - T.Bottomore & R. Nisbet, Ayraç Yayınları , ( Elimde 1997 baskısı var ) , Yay.Haz.Mete Tunçay - Aydın Uğur Sanırım ilk kitap dışındakilerin yeni baskılarını bulmanız mümkün olur. Saygılar. |
07-02-2007, 21:25 | #42 |
|
Doğrusu Siz" e şu an inandım, yani iyiniyetle konuya baktığınızı artık tamamen anladım. Burada mesele BEN değilim, konudur. Yani karşı taraftaki kişiye ait bir fikir olarak düşünmek yerine herhangi bir konu olarak düşünülmesi çok yakışık alıyor.
Aslında Siz" i çok anlamaya çalıştım, fakat doğrusu tam bir sonuç çıkaramadım. Fakat en azından şunu anladım: Konuya iyiniyetle yaklaşmış ve KİTAPLARIN künyesini beyan etmişsiniz. Büyük ihtimal yazmayacak diye düşünmüştüm ve eğer yazmazsa benle kafa bulmaktan başka bir iş yapmıyor demek ki diye düşünecektim ve önemlisi SİTEYLE BAĞLANTIMI KESECEKTİM. İyi ki O kitapların ulaşım bilgilerini yazdınız. Siz bir ara yazmayınca acaba incitici bir tavır mı takınıyorum diye düşünmüştüm. Nedense farkediyorum, yani daha sonra okuduktan sonra farkediyorum ki sanki biraz sert tarzda yazıyor gibiyim. Ya yazıların ses tonu yok ki kendini belirtsin, ben ne yapabilirim ki bu konuda. Anında yazışma programlarına biraz fazla takıldım sanırım. Verdiğiniz bilgiler için teşekkürler. Ve ne dersiniz belki de bu konu burada bitmeli. Fakat şunu söyleyim, kitapla ilgili yani bu konuyla ilgili başka bir kitap bilgisi hatırlar veya ulaşırsanız, bir şekilde iletmeye çalışırsanız sevinirim. SEVGİLERLE |
19-02-2007, 00:21 | #43 |
|
YAPI İÇİNDEKİ DEĞİŞİKLERİ KAYDETMEK İSTİYOR MUSUNUZ?---KOMPOZİSYON 1- Belli bir zamanda, belli bir yerde bulunan, doğal, görülebilir, elle tutulabilir, duyular ya da imgelem ile algılanabilir, bütünlüğü içinde verilmiş olan bağımsız gerçeklik. 2- (Felsefede) Özneyi göz önünde bulunduran, özneyi belirten gerçek varlık. Bu varlığa genel bir nitelik verilmesi onu soyut kılabilir: Somut terimler: var olan, insan, bilge, ak Soyut terimler: varoluş, insanlık, bilgelik, aklık. T. : müşahhas Lat.: concretus İng.: concrete Fr.: concret Alm.: konkret Felsefe Terimleri Sözlüğü somut FSF Felsefe Terimleri Sözlüğü somut 1- Belli bir zamanda, belli bir yerde bulunan, doğal, görülebilir, elle tutulabilir, duyular ya da imgelem ile algılanabilir, bütünlüğü içinde verilmiş olan bağımsız gerçeklik. 2- (Felsefede) Özneyi göz önünde bulunduran, özneyi belirten gerçek varlık. Bu varlığa genel bir nitelik verilmesi onu soyut kılabilir: Somut terimler: var olan, insan, bilge, ak Soyut terimler: varoluş, insanlık, bilgelik, aklık. T. : müşahhas Lat.: concretus İng.: concrete Fr.: concret Alm.: konkret Felsefe Terimleri Sözlüğü somut Nesnel gerçekliğin tümünün, eşdeyişle onu oluşturan türlü yanların ve bunlar arasındaki ilişkilerin duygularla algılanabilen ya da kavranabilen, belli bir zaman ve yerdeki niteliği. T. : müşahhas İng.: concrete Fr.: concret Toplumbilim Terimleri somut Duyu organlarıyla algılanabilir ya da doğrudan görgül gerçekliği olan nesne. bkz. soyut, T. : müşahhas İng.: concrete Yöntembilim Terimleri Sözlüğü somut Madde halindeki bir varlığı anlatan ( kelime ) : Ağaç, taş, kagıt gibi. Fr.: concret Dilbilim Terimleri Sözlüğü (Lat. abstractum = çekip çıkarılmış, sıyrılmış) : -> Soyutlama ile elde edilmiş (bir kavram, bir düşünce). Soyut kavramlar: a. Nesnelerin niteliği gibi gerçekte kendi başına var olmayan, nesnelerin niteliği olarak var olan, ancak nesnelerden çekilip çıkarılarak tasarımlanabilen kavramlar (büyük, mavi), b. Algılanamayan şeyleri gösteren kavramlar (tüze), c. Nesnelerin özelliklerinden sıyrılmış olan bütün genel kavramlar. Soyut düşünce: Duyulur ve algılanır olandan sıyrılmış, kavramsal düşünme ile varılan düşünce. T. : mücerret Lat.: abstractum İng.: abstract Fr.: abstrait Alm.: abstrakt Felsefe Terimleri Sözlüğü soyut İlişik olduğu nesne ve özelliklerden ayrılarak düşünülen herhangi bir şeyin niteliği ya da bu nitelikleri anlatan kavramlar. T. : mücerret İng.: abstract Ruhbilim Terimleri Sözlüğü soyut Usavurma yada çıkarsama yoluyla geçerlik kazanan kavramsal nesne. bkz. somut. T. : mücerret İng.: abstract Yöntembilim Terimleri Sözlüğü soyut Madde halinde olan bir varlığı değil de, sırf fikir niteliğinde olan bir kavramı anlatan ( kelime ) renk, duygu, çabukluk gibi. Fr.: abstrait Dilbilim Terimleri Sözlüğü düşünce 1- Zihinde tasarlanan, canlandırılan şey. 2- Bir işin gerçekleşmesi ya da bir sorunun çözümü için zihince tasarlanan, aranıp bulunan yol. 3- Düşünce sonucu bilincine varılan herhangi bir şey. T. : fikir, mütalaa, mülâhaza İng.: idea, thought, consideration Fr.: idée, pensée Eğitim Terimleri Sözlüğü düşünce 1- Düşünme ediminin içeriği. 2- Düşünmenin ürünü olan: düşünülen içerik; bu içerik düşünme ediminden çözülebilir ve örneğin yazılı olarak saptanabilir ya da bir başkasına aktarılabilir. 3- İlke, yönetici sav. T. : fikir İng.: thought Fr.: pensée Alm.: Gedanke Felsefe Terimleri Sözlüğü düşünce Anlıksal etkinlikler sonucu oluşan karmaşık bir düşünü. İng.: thought Ruhbilim Terimleri Sözlüğü düşünce İnsan beyninin anlık ve us yardımıyla nesnel evreni yansıtmak üzere oluşturduğu kavramlar, yargılar, kuramlar vb. T. : müfekkire İng.: idea Fr.: idée Toplumbilim Terimleri düşünce Olay, durum ve nesneler üzerinde çözümleyici ve bireştirici işlemlerde bulunmaya olanak sağlayan kavrama ve açıklama yetisi. T. : tefekkür İng.: thought Yöntembilim Terimleri Sözlüğü yapı
1 . Barınmak veya başka amaçlarla kullanılmak için yapılmış her türlü mimarlık eseri, bina.isim 2 . Yapılmakta olan konut, yol, köprü vb. inşaat. 3 . Yapma, oluşturma, ortaya konulma, meydana getirme: "Kırıkkale yapısı bir tabanca."- . 4 . Canlı bir varlığın ruh veya beden özelliklerinin tümü, bünye, strüktür: "Yapısı sağlam, güzel bir erkekti."- Y. Z. Ortaç. 5 . Bütünün bir araya getirilişinde uyulan dizge, strüktür: "Dil yapısı. Cümle yapısı."- . 6 . felsefe Ögeleriyle somut bağımlılığı olan bütün. 7 . toplum bilimi Parçaları ve ögeleri arasında yasaya uygunluk, durağan bağlar ve karşılıklı ilişkiler bulunan dizge veya bütün, strüktür. Birleşik Sözler
yapı bilgisiyapı bilimi yapı elemanı yapı kooperatifi yapı malzemesi yapı taşı altyapı ana yapı düzlek yapı eş yapı kaba yapı öz yapı sosyal yapı toplumsal yapı üstyapı Allah yapısı fizik yapısı kul yapısı soy yapısı toplum yapısı suret
1 . Görünüş, biçim:isim (su:ret) Arapça ¹°ret "İnsan suretinde bir ağaç."- . 2 . Yazı veya resim kopyası, nüsha: "Bunun bir suretini almalı."- . 3 . Biçim, yol, tarz: "Birbirimize karşı oynayacak bir rolümüz olmadığı açık surette görülüyordu."- R. N. Güntekin. 4 . İslam felsefesinde, varlığın görünen yanı, beş duyu ile algılanan yönü. 5 . halk ağzında Resim, fotoğraf. 6 . eskimiş Yüz, çehre. Atasözü, deyim ve birleşik fiiller
suret almak (veya çıkarmak) sureti haktan görünmek suretine girmek kompozisyon
1 . Ayrı ayrı parçaları bir araya getirerek bir bütün oluşturma biçimi ve işi.isim Fransızca composition 2 . Öğrencilere duygu ve düşüncelerini etkili ve düzgün bir biçimde anlatmaları için yaptırılan yazılı veya sözlü çalışma, tahrir, kitabet. Maddi: Mal, para, varlıkla ilgili olan.
maddi
1 . Madde ile ilgili, maddesel, manevi karşıtı:sıfat (maddi Arapça m¥dd³ "Devletin temel amaç ve görevleri ... insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır."- Anayasa. 2 . Maddeden oluşan. 3 . Mal, para, varlıkla ilgili olan. 4 . mecaz Paraya, mala çok önem veren (kimse). 5 . fizik Maddesel: "Maddi dünya."- . soyut
1 . Soyutlama ile elde edilen, varlığı duyularla algılanamayan, mücerret, somut karşıtı, abstre:sıfat, felsefe "En soyut konuları çok çarpıcı somut örneklerle herkesin anlayacağı bir yalınlığa getirirdi."- H. Taner. 2 . mecaz Anlaşılması, kavranılması güç. Birleşik Sözler
soyut isimsoyut sanat soyut sayı soyut isim -smi
Düşünce yoluyla kabul edilen varlığın adı: Akıl, hayal, ülkü gibi.isim, dil bilgisi somut
1 . Varlığı duyularla algılanabilen, müşahhas, konkre, soyut karşıtı:sıfat "Taş, su, hava somut birer varlıktır."- . 2 . isim Somut olan şey. Birleşik Sözler
somut isimsomut isim -smi
Beş duyudan biri veya birkaçı ile algılanan varlığın adı: ev, deniz, ışık, ses gibiisim, dil bilgisi |
24-02-2007, 21:19 | #44 |
|
Dİl Felsefesİ
Dil felsefesi ile ilgili aşağıdaki linkin okunmasını tavsiye ediyorum.
http://tr.wikipedia.org/wiki/Dil_felsefesi |
27-02-2007, 00:17 | #45 |
|
Kafayi KariŞtirma Sanati
Elbette herkes nesneleri beyninde kendine göre algılar. Çocuğa öğretilen diğer insanlarla anlaşmayı sağlaması için nesnelerin adıdır. bu arada soyut şeylerde insanın bildikleri ve öğrendikleri şeyler arasında yer alır. Soyut şeyler de normal her insan tarafından hissedilir, algılanır ve ortak dildeki kelimelerle adlandırılır. Bu bizim diğer insanlarla anlaşmamızı sağlar. Anlatacağımız şeyi bilinen ortak olarak tanımlanmış kelimeler vasıtasıyla anlatır anlaşılmayı ve anlamayı sağlarız. Dil bu özelliği ile geçmişin birikimlerinin de anlatım ve yazıyla bize geçirilmesini sağlar. Böylece birinin keşfettiği, icat ettiği bir şeyi tekrar tekrar bulmak yerine bulunanı öğrenir ve geçeriz. Gücümüzü bulunmayan şeyleri bulmaya harcarız bu bize ortak bir ilerlemeyi sağlar. Şİmdi bulunan şeyleri bulandan dinleriz bulan bulduğu şeyi bize anlatmak için ortak bir dille hitap etmelidir. bu arada mevcut kelimelerin yetmediği yerde yeni kavramlar oluşturabilir. Bu oluşturduğu kavramlar eksiksiz tanımlanmalı ki herkes, o kavram söylendiğinde aynı şeyi anlasın. böylece insanlar 'HAK' denince aynı şeyi anlarlar ve onu kendilerine göre tekrar tasvir etmek zorunda kalmazlar.
Eğer hukuktaki kavramlar olmasaydı neler olurdu? En basitinden 'YETKİSİZLİK İTİRAZINDA BULUNUYORUM' yerine, bir mahkemenin coğrafi sınırları içindeki davaya bakması asıldır. Bu sınırları dışındaki davalara bakamaz. Bunun istisnaları vardır. Bizim davamız sizin mahkemenizin kapsadığı sınırlar dışında kaldığından, bu davaya .............. mahkemede bakılmalı onun için bu davaya mahkemenizde bakılmasın dediğimiz mahkemeye gönderilsin. Şİmdi hukuki kavramlar dışında kendime göre derdimi açıklamaya çalıştım. Eğer böyle yapılırsa dilekçeler kitap şeklinde mahkemelere sunulur. Ayrıca anlaşılmaz bir hale gelir. En iyisi sayın çalıkuşu kamuran bey, zihinsel egzersiz olarak bunları düşünün ( sayın Işıl YILMAZ'ın dediği gibi bu tartıştığınız konularda ulaşılmış son noktayı öğrenmek açısından bu konudaki kitaplara da bakarak) sonra istediğiniz gibi kafanızın içinde kendi tasvirlerinizi de yapın meraklıları ile tartışın. Talep olursa kitap olarak yazın insanlar okumak isterse okusun. Ancak, hukukçu olarak mesleği icra etmek istiyorsanız ortak kavramları kullanmak zorundasınız. Kimse sizin tasfirlerinizle uğraşmaz. Saygılarımla |
27-02-2007, 16:59 | #46 | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
Elbetteki haklısınız, Syn. Snov. Benim asıl çözemediğim sorun farklı ki o da; "bir cümle içinde dil ne yapmaktadır?" sorunudur. Çünkü temel olarak bunu görmekteyim ve inanın şu an DİL FELSEFESİ çalışmaktayım. Tabi bu benim için bir zaruret oldu, çünkü, cümle veya önerme dediğimiz şey bir iş yapmaktadır. Biz buna YARGI diyelim ne dersek diyelim ama yapılan işi anlamak istiyorum. Kendimi anlatamadım ve bu yüzden karşı tarafla aynı şeyi konuşmak gibi bir imkanımız olmuyor. Asıl mesele olarak beynimi kurcalayan şudur: Cümle içindeki ögeler kendi aralarında ne yapmaktadırlar? Ve önemlisi bu cümlelerdeki ögelerin her birinin kendi başlarına olan ve birbirlerine karşı olan işlevleri nelerdir?
Örneğin; "Ahmet insandır. Ahmet yürüyor." gibi cümlelerde/önermelerde sanki DİLBİLGİSİNDEKİ ÇEKİM EKLERİNİN YAPMIŞ OLDUĞU İŞLEV VAR GİBİDİR. Şimdi eğer çekim eki kavramını yanlış anlıyor da olabilirim en azından öncelikle bunu ortak düşünce alanımıza almak istiyorum. Geliyorum. Kelimesindeki yapılan işler şunlardır: Gelmek kavramı şimdiki zamanın içine dahil edilmektedir ve bu yeni halde birinci tekil kişi bünyesine dahil edilmektedir. Yani kısaca "gelmek" eyleminin hanesini şimdiki zaman ve birinci tekil kişi oluşturmaktadır. Tıpkı şunun gibi " Dünkü bir zaman içinde yapılan iş gibi" Şimdi cümle bazında düşününce öncelikle cümlenin soru ile başladığını fark ettim: Ahmet geliyor. Cümlesi/önermesi KLASİK MANTIK İÇİNDE şöyle değerlendiriliyor: AHMET konu, GELİYOR ise yüklem(konum). Fakat burada o zaman klasik mantık için daima Özne tarafındaki unsur KONU olarak ele alınıyor yani SORUN olarak görülen taraf, daima ÖZNE tarafı oluyor. Oysa günlük dilde böyle bir sabit durum olmayıp KONU OLARAK yüklem tarafının da alındığı görülmektedir. Şöyle ki: AHMET NEREDEDİR? VEYA, AHMET NE YAPMAKTADIR? KİM GÜLMEKTEDİR? Şimdi cümle için daima SORU ÖNDE GELMEKTEDİR dedik, ve klasik mantık bu soruyu öncelikle öne sürmeden konuyu işlemektedir ve bu sorunun öncelikle beyan edilmemesi durumunda öznenin niçin konu, yüklemin ise niçin yüklem olduğunu tam olarak görememekteyiz. Şimdi gelelim yukardaki sorulara; Ahmet ne yapmaktadır? veya Ahmet nerededir? Şimdi öncelikle burda Dilbilgisindeki çekim eklerinin eklendiği yapıya vermiş olduğu anlaman aynısının burada var olup olmadığını görmeye çalışalım ve bu benim için bir sorun ve inanın bu aşamaya gelinceye kadar da kafam patladı. Cümlenin sorusunu cevaplayalım: Ahmet evdedir-Ahmet gülmektedir-Ahmet uyumaktadır-Ahmet konuşmaktadır. gibi tüm cümlelerde Sorun veya konu olarak aldığımız ögeyi daima bir HANE-HAL içine sokmaktayız ki bu durum çekim eklerinin yapmış olduğu işlevle aynıdır gibi görünüyor. Şimdi tersinden konu olarak yüklem tarafını alalım: Kim evdedir? Kim gelmektedir? Kim insandır? Bu sorularda artık ilk önde gelen öge SORUN edilmektedir. Ahmet evdedir. Ahmet gelmektedir. Ahmet insandır. Anlamak ve anlatmak inanın zor. Şimdi daha KISA olarak şöyle belirteyim: Belirli olan taraf daima HANEDİR. Belirsiz yani aydınlatılmak istenen taraf ise daima HANEYE DAHİL edilecek olandır. Yani İÇERİK daima belirsiz ama HANE ise daima belirlidir. Çekim eklerinin yardımı ile; "---yor" yapısını görelim. şimdi görünen o ki bu çekim ekinin yapısında ŞİMDİKİ ZAMAN HANESİ BELLİ ama bu zaman içindeki FİİL yani içerik belirsiz. Şimdi de "geliyor" diyelim. Az önce "gelmek" eylemi yani içerik belirsizdi şimdi ise içeriği gösteriyoruz. Tersi olsa yine durum değişmiyor. "Gel---" işte burada ise "gelmek" artık hangi zamanın-içeriğin HANESİDİR belirsizdir. Kısaca varmak istediğim, tabi eğer DİLDE BÖYLE BİR VARLIK VAR İSE, geçerlidir bu iddialar, belirsiz olan yani aydınlatılması istenen daima İÇERİK oluyor, aydınlıkta olan ise daima HANE oluyor. Sonuç olarak BİR CÜMLE/ÖNERME, çekim eklerinin eklendiği şeye vermiş olduğu anlamın aynısını bünyesinde barındırmaktadır. Kısaca YARGI/ÖNERME/CÜMLE, bir ŞEYİN bir HANEYE birleştirilmesi işidir. Tabi DİLDE BÖYLE BİR YAPI var ise geçerli bunlar. Zaten beynim de bunu araştırıyor ki ASIL ÖNEMLİ OLAN OLARAK BU YAPIYI KAVRAYINCA BİR ÇOK ANLAŞILMAZ KAVRAMLAR BU YAPI İÇİNE OTURMAKTADIR Kİ BU YAPI İSE ARTIK BİZİM HANEMİZ OLMAKTADIR içine çok kavramı sokabileceğimiz. Şimdi gelelim sizin yazınızla ilgili HANELEME İŞLERİNE. Yani yazınız hangi KAVRAMA/HANEYE uymaktadır. Şurayı gayet güzel bir şekilde ve en iyi akademisyenin bile beyan edemeyeceği bir tipte açıklamışsınız.
İşte buradaki gayet net açıklamanızı HAK VE YAPISALLIK kavramları için de sizden rica ediyorum. Bu bir karşı taraf yargılaması felan değil beynimin çözmek istediği bir sorundur. Sizden saygı ve rica ile istiyorum bunu. Ve bir de ilave olarak Syn. Işıl Yılmaz ile üzerinde açıklık sağlayamadığımız DEĞER kavramı var. Aslında daha çok kavram var elbette. Ama bunlar benim CÜMLENİN YAPISI ile de ilgili meseleler. İnşallah olumsuz olarak algılamazsınız/değerlendirmezsiniz. Her kavram var olan bir gerçekten doğmuştur, öyleyse bana bu kavramların ifade ettiği gerçekleri resmederseniz inanın çok sevineceğim.
Benim derdim şu yukardaki durum değil ki, benim derdim sadece ve sadece BEYAN EDİLEN kavramlar için beynimde onları esas gerçekliğine oturtmaktır. Sadece anlamak istiyorum yani. Yoksa elbette ki bir ezberci zihniyet olarak ben de O KELİMELERİ yazar geçerim ama onlar bir KAVRAM OLARAK KAVRANMIŞ MIDIR Sizce........Salt bir kelime olmaktan öteye geçemeyen beyanlar olarak kalıveriyorlar...Ama öyle yapmak istemiyorum ben hepsi bu. SAYGILARIM VE GÖZLERİNİZİ YORABİLECEĞİM İÇİN ÖZÜR DİLERİM...eLBETTE Kİ BU KONU ÜZERİNDE HALİHAZIRDA OLARAK ÇALIŞMAKTAYIM....zaten tam bir aydınlığa kavuşmadığı için konu burada tıkandı. SAYGI VE SEVGİLERİMLE. |
28-02-2007, 02:09 | #47 |
|
sayın Çalıkuşu Kamuran,
Mülkiyet hakkı, insanın bir eşya üzerinde kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunabilme yetkisidir. O halde mülkiyet hakkı eşya üzerinde öyle bir yetki sağlarki bu hakkın sahibi dilerse o eşyayı yok edebilir. Yok etmenin dışında başkalarına zarar vermemek kaydıyla dilediği gibi o eşyayı kullanır. Mülkiyet hakkını kim tanır, o ülkedeki hukuk düzeni tanır. Eşya üzerindeki mülkiyet hakkı kime aitse hukuk o mülkiyet hakkı sahibinin hakkını ihlal etmek isteyenlere karşı korur. Mülkiyet hakkı hukuk düzeninin insana eşya üzerinde verdiği en geniş yetkidir. Hukuk düzeninin eşya üzerinde daha dar yetki verdiği haklarda vardır. Bu haklar verilen yetkiye göre eşya üzerinde kullanma veya yararlanma şeklinde olabileceği gibi her iki yetkiyi de birden verebilir. Bu haklar takdir edileceği üzere mülkiyet hakkına göre daha sınırlı yetkiler veren haklardır. eşya üzerinde kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisi veren haklara hukuki litaratürde, Ayni haklar (eşya üzerinde doğrudan doğruya hakimiyet sağlayan haklara ayni haklar denir) denir. Bunlardan yalnız kullanma ve yararlanma veya her iki yetkiyi birden veren haklara ise sınırlı ayni haklar denir. Takdir edileceği üzere bu yaptığımız açıklamalar eşya üzerindeki haklara dair açılamalardır. Bu haklar dışında eşya üzerinde kurulmayan, Kişilik hakları veya Velayet hakları vs. gibi haklar da hukuk düzenince korunur. Neden hukuk düzenince korunur diyoruz, bir hakka sahip olduğunuzu ileri sürüyor ve bu hakkı koruyamıyorsanız o halde o hakka sahip olduğunuzdan bahsedilemez. Peki hakkı kim korur, bir ülkedeki hakim güç devlettir. Devlet, toprak(ülke), İnsan(ülke vatandaşları) ve içerideki hakimiyeti sağlayan ve dişarıda(diğer ülkelere karşı)ülkeyi temsil eden iktidardır. Bu devletin kendi sınırları içerisinde geçerli bir hukuk sistemi vardır. Bu sistem en güçlü olan tarafından(bu demokrasilerde halk tarafından seçilen ve ülkeyi yönetenlere bağlı olan dıştakilere karşı askeri güç ve içtekilere karşı ise kolluk gücünü kontrol eden hakim otoritedir) zorlamaya dayalı olarak yani yaptırıma bağlı olarak geçerli bir şekilde uygulanır. İşte bu güç koyduğu hukuk kuralları ile hakkı korur. Menfaat ise bir şeyden elde edilen faydadır. Ayni hak sahibi eşyayı kullanarak veya ondan yararlanarak fayda elde eder. Yani menfaat elde eder. şimdi bunların hepsini bir araya getirirsek hak hukukça korunan menfaattir deriz. Neden böyle deriz çünkü hak denince yalnız eşya üzerindeki yetki anlaşılmaz kişilik hakkı gibi manevi haklarda vardır bunlar da insana menfaat sağlar. hepsini içine alan bir tanımlama yapılması için hak hukukça korunan menfaattir denmiştir. Ya da başka görüş sahipleri başka soyut tanımlamalar yapmıştır. Bilmek, teori, tecrübe ve içselleştirme şeklinde derecelendirilmiştir. teori kavram bazında bilmeyi anlatır. Ayağı yere basmayan bir bilme çeşitidir. bir şehri, sokaklarını helikopterle üzerinden geçerek tanımaya çalışmak, o şehri haritadan öğrenmektir, mesela. tecrübe etme teoriyi biraz aştırır insana, o şehri birkaç kez gezmiş olmak. Sokaklarını gezerek tanımak, insanlarını gezip görerek tanımaktır. içselleştirmek ise, o şehirde oturmak, avucunun içi gibi her yerini bilmek insanlarıyla sıkı ilişkiler kurmak ve onlarla dostluk yaşayarak onların karakterlerini tam olarak bilmektir. Başka bir ifadeyle, dostluk kavramını bilmek teorik olarak o şeyi kavramak demektir, birbiriyle dost olmuş iki kişiyi tanımak dostluk kavramını görme, müşahade etmek demektir. Bir kişiyle dost olmak ise dostluğu içselleştirmek demektir. Hukuk öğrenmekte bu aşamalardan geçer. Teorik olarak okur ve öğrenmeye çalışırsın, uygular ve kavrarsın, başına gelir içselleştirirsin. Bu aşamalardan geçerek o kavramlar tasvir edilebilir akılda sayın Çalıkuşu, yalnız başına dil felsefesi ile olacak bir iş değil gibi geliyor bana. Okunur, yaşanan hayatta uygulanır teori pratikle yaşanarak birleştirilir ve beyninizdeki kendi tasviriniz gerçekleşir. Yanlış anlamayın ama, sadece masanın başına oturup özne, yüklem çözümlemesiyle ve dil felsefesi çalışarak beyinde hukuki kavramların tasviri oluşmaz. Saygılarımla... |
Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk) | |
|
Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir. |