23-03-2009, 17:22 | #31 | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
Sn.BaharB
Tartıştığımız konuyu yeniden vurgulamakta yarar var; Mevcut Durum: Kürtaj Türkiye'de 10 haftaya kadar yasaldır. 10 haftaya kadar olan sürede (Tıbbi bir zorunluluk veya acil bir durum yoksa)kürtaj evli kadının kürtaj olması eşin onayına bağlıdır. Tartışma konusu: Yasal olarak 10 haftaya kadar yapılabilen kürtajda evli kadının rızasının yeterli sayılmaması,ancak eşinin rızası ile tamamlandığında geçerli bir rızanın varlığından söz edilmesidir. Bir anlamda kadın bu durumda; kısıtlı ve icazet verildiğinde kendi bedeni hakkında söz sahibi olabilen bir yurttaş konumundadır. Tartışma konumuz bununla sınırlıdır.
Bu tartışma başlığı altında (tıbbi zorunluluk olmadığı halde) gebeliğin her aşamasında kürtaj hakkı da savunulmamıştır. Diğer taraftan yasal kürtaj süresinin 10 değil en azından 12 hafta olması gerektiğini düşünenlerdenim.Sebebi bazı doğumsal sorunların tespiti için tıbbi tarama testlerinin(örneğin 2 tarama testi) 10.haftadan önce yapılamıyor olmasıdır. TCK da belirlenen yasal süre ,10 hafta değil de 12 hafta olsaydı bu anlamda bir çok zorluk ortadan kalkacaktı diye düşünüyorum.
diyorsunuz. Erkeğin özel hayatının korunması kavramının bu konu ile hiç bir ilişkisinin bulunmadığını düşünüyorum. Bir örnekle düşünüyorum.Evlenme bir haktır.Bu hak var diye evlilik teklif edilen kadın bu teklifi kabul etmiyorsa,erkeğin evlenme hakkı -dolayısı ile özel hayatının korunması hakkı-ihlal mi edilmiş olacaktır? Boşanma konusunda da bu örneği verebiliriz.Boşanmakla taraflardan biri çok mutsuz olacak diye diğer tarafı evli kalmaya zorlamanın-bir hak olduğu düşünülebilir mi?Ya da boşanmanın bir hak ihlali? Kısacası kişilerin kendilerine ait hakları tam ve eksiksiz kullanması temin edilmesi ilkesi hukuk devletinin bir sorumluluğudur.Bu hakların kullanılmasının diğer kişilerde yaratmış olduğu üzüntü,normlar hiyerarşisinde,hakları "ortadan kaldırılacak hak "şekilde konumlandırılamaz. |
23-03-2009, 21:30 | #32 | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
Sayın Yılmaz Kayar;
Kimsenin 35.haftada kürtaja istekli olduğunu, ima dahi etmedim. Amacım, sizin mutlak bir hak olarak ve her itiraza cevaben ortaya koyduğunuz hakkın da bir sınırının olduğunu vurgulamaktı. Çünkü kadına ilişkin mutlak bir haktan söz ediliyorsa, geriye tartışılacak pek bir şey kalmıyordu. 35. haftada da kürtaj mümkün olabilecekti. Erkeğin özel hayatının konuyla bir ilgisinin bulunmadığını, konunun, kadının iradesi ve özerkliği ile ilgili olduğunu belirtiyorsunuz. Ancak konuyu biraz araştırdığımda farklı düşüncelere de rastladım. Örneğin AHİM bir kararında ilke olarak şu tespiti yapıyor.
Yine AHİM biraz daha yeni bir kararında şöyle diyor:
Saygılarımla... |
23-03-2009, 21:53 | #33 |
|
[quote=Av.Habibe YILMAZ KAYAR]Sn.BaharB
Tartıştığımız konuyu yeniden vurgulamakta yarar var; Mevcut Durum: Kürtaj Türkiye'de 10 haftaya kadar yasaldır. 10 haftaya kadar olan sürede (Tıbbi bir zorunluluk veya acil bir durum yoksa)kürtaj evli kadının kürtaj olması eşin onayına bağlıdır. Sayın Meslektaşım; Sizden bir ricam olacaktıGebe kadın kürtaj olacaksa eşin rızası gerekir yazmışssınız?Yazmış olduğunuz bu yazıya ilişkin lütfen bir kanun maddesi gösterirmisiniz. Saygılarımla |
23-03-2009, 22:03 | #34 |
|
Sayın Yılmaz Kayar, yasal dayanağı zaten belirtmişti bu forumda, 10 numaralı mesaja bakabilirsiniz.
http://www.turkhukuksitesi.com/showp...2&postcount=10 |
23-03-2009, 22:23 | #35 |
|
Sayın Yücel
Habibe hanımın belirtmiş olduğu yasal dayanak olark 10 nolu msjında 'Madde 5/1 Gebeliğin onuncu haftası doluncaya kadar annenin sağlığı açısın dan tıbbi sakınca olmadığı takdirde istek üzerine rahim tahliye edilir.' Sizce bu kanun maddesinde,rahmin tahliye edilmesi için erkeğin rızasıda gerekir diyor mu?Maddeyi dikkatle okursak istek üzerine rahim tahliye edilir eşlerin birlikte rızası ile tahliye edilir demiyor. O yüzden Habibe hanım kendi yazmış olduğu görüşü destekleyen ve daha açık olan bir kanun maddesi varsa( ki kanımca yoktur) ve o maddeyi bize yazarsa daha iyi olacağı kanısındıyım. Saygılarımla |
23-03-2009, 22:27 | #36 | |||||||||||||||||||||||
|
Neden mesajı eksik okuduğunuzu ve hatta forumda yazılan tüm mesajları dikkatle okumadığınızı anlayabilmiş değilim. |
23-03-2009, 23:15 | #37 |
|
Özge Hanım;
Prof.Dr.Durmuş Tezcan(Hükümet Ajanı) ve Sayın Mustafa Ruhan ERDEM'in ceza özel hukuku adlı kitabından kısa bir parağraf yazmam sanırım şahsımın yazmış oldugu yazıların nekadar haklı olduğunu gösterecektir. Prof.Dr.Durmuş TEZCAN ve DoÇ.DR.Mustafa Ruhan Erdemin konuya ilişkin yazmış olduğu hususu aynen kaydediyorum. 'Her nekadar TCK m.99'un gerekçesinde 24,05,1983tarih ve 2827 sayılı Nüfüs Planlaması Hakkında Kanunda yer alan hükümler göz önünde bulundurulmak suretiyle bir düzenleme yapıldığı belirtilmekte isede, gebeliğin sonlandırılmasına gösterilecek rızayı açıklama yetkisine kimin sahip olduğu konusunda anılan kanunla TCK m.99 arasında bir uyum olduğu söylenemez. Gerçekten Nüfus Planlaması Hakkında Kanunun m.6 göre gebeliğin sona erdirilmesine rıza gösterecek kişiler belirtilmiş olup buna göre eğer kadın evli ise gebeliğin sona erdirilmesine diğer eşinde rıza göstermiş olması gerektiği öngörülmüş iken;TCK.m99 da rızayı açıklama yetkisine sahip olan kişi'KADIN' olarak belirtilmiştir.' Saygılarımla |
24-03-2009, 22:42 | #38 |
|
Sayın Üyeler,
Lütfen konunun dışına çıkmadan yazışmaya devam edelim. Meslektaşların birbirinin görüşüne itibar etmesi saygı gereğidir ancak bunun yanında karşında daha önce konuşan birini dinleyerek konuşmak gerektiği gibi daha önce yazılanları okuyarak yanıt vermek de sağlıklı yazışmanın olmazsa olmazıdır. Bu noktadan itibaren sadece konuyla ilgili görüş paylaşımında bulunulmasını rica ediyorum. Saygılarımla, Özge Yücel |
24-03-2009, 22:43 | #39 |
|
Konumuza kaldığımız yerden devam edelim.
Soru; TCK düzenlemesi Nüfus Planlaması Hakkında Kanunun 6 .maddesini yürürlükten kaldırmış mıdır? Kaldırmış ise ,bunu niye açıkça söylememektedir? Kaldırmamış ise,bu durum Anayasaya,taraf olduğumuz uluslararası sözleşmelere (AİHS,CEDAW ve BİYOTIP)uyumlu mudur? Konuyu tartışırken hangi düzenlemeler dikkate alınmalıdır? Kaldığımız yerden devam edelim. |
24-03-2009, 23:18 | #40 |
|
Sayın Habibe YILMAZ KAYAR
TCK düzenlemesi Nüfus Planlaması Hakkında Kanunun 6 .maddesini yürürlükten kaldırıp kaldırmadığını tartışmaktan ziyade söz konusu iki kanunun arasında çelişkiler olduğunu vurgulamak isterim.Kanımca yeniden bir derleme yapılmak suretiyle iki kanun maddesinin birbirimle uyumlu hale getirilmesi gerektiği inancındayım.Dahada ileri gitmem gerekirse söz konu kanun maddelerinde geçen 'çocuk düşürme' ve 'çocuk düşürtme' ibarelerinin dahi kaldırılması gerekir.Çünkü TCK(m.6)Çocuk deyiminden;henüz onsekiz yaşını doldurmamış kişi anlaşılır demektedir. Dolayısıyla 17 yaşındaki kişide çocuk kavramının içindedir buna karşılık 17 yaşında bir çocuğun düşürülmesi ve/veya düşürtülmesi söz konusu olamayacaktır.Bu itibarla çocuk terimi yerine cenin teriminin kullanılması daha isabetli olacaktır. Saygılarımla |
25-03-2009, 00:25 | #41 | |||||||||||||||||||||||
|
Çocuk, biyolojik olarak kadına zorla sahip olup onu hamile bırakanın da çocuğudur. Babanın çocuğudur yani. Çocuk alındığı zaman bu kişiyede rızası olup olmadığını sormak gerekir, eğer babanın da çocuk aldırılırken rızası olmalıdır dersek. Soralım mı ne dersiniz? Saygılarımla |
25-03-2009, 10:25 | #42 | |||||||||||||||||||||||
|
Ben de şöyle bir soru sorayım. Kadına zorla sahip olup, onu hamile bırakan babadan, sırf zorla sahip oldu diye babalık hakkından feragat etmesini bekleyebilir miyiz.? Farklı iki durumu birbirine karıştırmamak lazım diye düşünüyorum. Normal şartlarda düşünecek olursak; Ben, "bebeği karnında taşıyor" diye anneye sınırsız bir tasarruf hakkı verilmesini hakaniyet açısından doğru bulmadığımı belirtmek istiyorum. Bu benim düşüncem. Saygılarımla. |
25-03-2009, 21:40 | #43 | |||||||||||||||||||
|
Sn.Atahun'un görüşüne katılan ve bu soruya olumlu yanıt veren var mı? |
25-03-2009, 21:50 | #44 |
|
Babalık hakkının ne olduğu belirsiz kalıyor. Artık annelik hakkından babalık hakkından değil annelik babalık yükümlülüğünden söz edilmektedir. Hatta bu nedenle velayet için yükümhak tabirleri kullanılır olmuştur. Velayet hakkına sahip olmayan baba ise çocuğun bakımı, eğitimi konusunda hiçbir hak sahibi değilken bir de çocuğun bakımı için gerekli giderleri karşılamakla yükümlüdür. Kadının tek başına kürtaj yaptırabilmesinin dayanağı da annelik hakkı değil kendi vücudu üzerinde tasarruf etmesidir. Eğer bu bir ayrıcalıksa ayrıcalıktır.
|
25-03-2009, 22:03 | #45 | |||||||||||||||||||||||
|
"Babalık hakkı" derken, bebek üzerindeki tasarruf hakkından bahsediyorum. Baba, bebeği kendi karnında taşıyamayacağına göre...? |
25-03-2009, 22:59 | #46 | |||||||||||||||||||||||
|
Sayın Atahun, Burada üzerinde tartıştığımız konu, kadının temel haklarından olan ‘kendi vücudu üzerinde kendisinin tasarrufta bulunması’. Kadın bu hakka dayanarak ister çocuk aldırır, isterse estetik ameliyat yaptırır. Kalkıp: ‘Kadına zorla sahip olup, onu hamile bırakan babadan, sırf zorla sahip oldu diye babalık hakkından feragat etmesini bekleyebilir miyiz.?’, dediğinizde, ‘çocuk yapma makinası’ olarak kullanılmak istenen kadının kişilik haklarına ve kişiliğine tecavüz edilmiştir derim. Burada üzerinde durmamız gereken konu o zaman şu olacak: Kadının kişilik hakkına mı burada öncelik vereceğiz yoksa saldırganın babalık hakkına mı? İsterseniz soruyu başka türlü de yöneltebilirim ‘Sırplarla Boşnaklar arasında sürdürülen savaşta, Sırplar sırf intikam almak ve bir halk topluluğunu ortadan kaldırmak gayesi ile binlerce Boşnak kadına zorla sahip oldular. Bu kadınların çoğu fırsat buldukları andan itibaren o zorla sahip olmanın ürünü olan çocuklardan kurtulmanın yollarını aradı, burada ‘babanın rızası yok çocuğu aldıramazsınız' mı denseydi? Burada üzerinde tartışılan konu ‘kadının daha doğmamış çocuğu aldırması konusu’. Konu bu oluncada sadece konu üzerinde tartışmak ve konuyu dağıtmamak gerekir. Demek istediğim: eğer doğmamış çocuk üzerinde tartışıyorsak, konuyu sırf buna bağlı olarak tartışalım. Çocuk doğmuş olsaydı babası velayet sahibi olurdu, velayet sahibi olabileceği için çocuğun aldırılmasında söz sahibi olması gerekir türünden düşünceler sadece varsayımlar üzerinde tartışmaktır. Birde meşhur NÜFUS PLANLAMASI HAKKINDA KANUN’umuz var. Albin Eser’in Schwangerschaftsabbruch: Zwischenergebnisse eines internationalen Vergleichs (hamileliğin sona erdirilmesi: Enternasyonal bir karşılaştırmanın ara sonuçları) başlığı altında bir araştırması var. Araştırmanın dikkatimi çeken en önemli yanı, Eser’in çocuk aldırmada eşin rızasının alınması konusundaki örneklerin başında yukarıda sözü geçen yasamızı örnek olarak göstermesi. Bu türden örneklere fazla rastlanmıyor demek. Avrupadaki genel uygulamaya göre, ancak kadın razı olursa eş çocuk aldırma işlemine karıştırılıyor. Eser’in belirttiğine göre Avrupa İnsan Hakları Komisyonu 13.05.1980 senesinde aldığı kararda(Kaynak: Fall Paton; Europäische Grundrechte-Zeitschrift 1981, Sayfa. 20 ve devamı), şunu belirtiyor: kocanın veya söz konusu olabilecek babanın özel hayatının ve aile hayatının korunması hakkı/prensibi ona, kadının çocuğu aldırma hakkına ve kararına karışma hakkı vermez. Saygılarımla |
26-03-2009, 08:54 | #47 | |||||||||||||||||||||||
|
Benim öyle bir görüşüm yok ki? Sadece mesajların akışı neticesi farklı bir soru sorma gereği duydum. Sayın Gemici de sorumun cevabını gayet güzel ve net bir şekilde yanıtladı. Kaldı ki; Sorumun devamındaki "farklı iki durumu birbirine karıştırmamak lazım." derken de, normal ve tarafların iradeleriyle olan bir birlikteliktelik neticesi olası bir kürtajda erkeğin de rızasının alınması gerektiğini, "babalık hakkı" ndan dolayı erkeğin kadın bedeni üzerinde ve bebeğin üzerinde hakkı olduğunu, hatta bebeğin kendisinin de bu beden üzerinde hakkı olduğunu ifade etmeye çalıştım. "Kürtajda, tecavüzcü de olsa rızası alınmalıdır." demedim ki... Saygılarımla. |
27-03-2009, 10:48 | #48 | |||||||||||||||||||||||
|
Eğer bebeği baba taşıyamıyorsa, bu zaten biyolojik bir ayrıcalıktır. Bu konu da babalar bebeği taşıyamıyorlar bu nedenle mağdurlar diye bir şey asla söylenemez ve anne taşıyor diye aynı haklara sahip olamazlar. Son sayfayı okuyunca mikrobiyoloji dersimiz aklıma geldi. Konakçı mikroorganizmalar vardır. Dış ortamda asla varlıklarını sürdüremezken bir konak yerine besi yerine yerleşir ve orda çoğalmaya ve yaşamaya devam ederler. Zorla hamileliğe sebebiyet verilmişse durum aynıdır. Başkasının vücuduna sızıp, yerleşip, işgal edilmiş ise, bütün haklar tamamen anneye ait diye düşünüyorum. Ama bzı durumlarda babanın hakkının da yok sayılamayacağı açıktır. çiftlerin her ikisinin rızası ile oluşan bir hamilelikten sonra, ayrılık ya da başka bir kaygı ile babasının da unutulup bebek üzerinden bütün haklarından vazgeçmesini de beklemek bana da çok hakkaniyetli gelmiyor. Saygılarımla. |
09-04-2009, 23:19 | #49 |
|
Anne kürtajı istiyorsa Babaya sormaya gerek olmamalı.Çünkü anne istemeye istemeye doğurduğu çocuğa ne kadar şefkatli olur ki? O bebek rahimde bile sıkıntılı gelişir.
|
17-04-2009, 18:28 | #50 |
|
Dr.Muhtar Çokar tarafından yazılmış ;
İsteyerek Düşük Yapmak - Tıp Etiği Ve Yasalar konulu makale, http://www.turkhukuksitesi.com/makale_1004.htm adresinde yayındadır. Bilginize |
24-04-2009, 15:56 | #51 |
|
Merhabalar,öncelikle bu konuda bilgi veren tüm meslektaşlarıma teşekkür ediyorum.15-18 yaş aralığında,kaçırılmış ve tecavüze uğramış bir müvekkilim var.Şu an nerdeyse sekiz haftalık hamile!Ailesi ve kendisi bu hamileliğe son verdirmek istiyor.Bu konuda mahkemeden karar almam ya da durumu savcılığa bildirmem gerekirmi?Hastahanelere başvurduğumuzda doktorlar bu konuda sorun çıkarıyor hatta hamile olduğuna dair adli raporumuz olmasına rağmen gebelik yaşını öğrenmek istediğimizde resmi yazı istiyorlar.Görüşlerinizi bildirirseniz sevinirim.Saygılarımla..
|
26-04-2009, 18:34 | #52 |
|
Merhaba
Evli olmayan kişinin yasal süre içindeki kürtajında kişinin ve varsa yasal temsilcisinin izni yeterlidir. Gebeliğin bir suç sonucu oluşması sebebi ile CMK md.76/3 ve devamı düzenlemeler düşünülebilir. MADDE 76.- (Değişik madde ve başlığı: 5353 - 25.5.2005 / m.3) (1) Bir suça ilişkin delil elde etmek amacıyla, mağdurun vücudu üzerinde dış veya iç beden muayenesi yapılabilmesine veya vücudundan kan veya benzeri biyolojik örneklerle saç, tükürük, tırnak gibi örnekler alınabilmesine; sağlığını tehlikeye düşürmemek ve cerrahi bir müdahalede bulunmamak koşuluyla; Cumhuriyet savcısının istemiyle ya da re'sen hakim veya mahkeme, gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet savcısı tarafından karar verilebilir. Cumhuriyet savcısının kararı, yirmidört saat içinde hakimveya mahkemenin onayına sunulur. Hakim veya mahkeme, yirmidört saat içinde kararını verir. Onaylanmayan kararlar hükümsüz kalır ve elde edilen deliller kullanılamaz. (2) Mağdurun rızasının varlığı halinde, bu işlemlerin yapılabilmesi için birinci fıkra hükmüne göre karar alınmasına gerek yoktur. (3) Çocuğun soy bağının araştırılmasına gerek duyulması halinde; bu araştırmanın yapılabilmesi için birinci fıkra hükmüne göre karar alınması gerekir. |
27-08-2009, 22:18 | #53 |
|
Nüfus Kanunu Kürtaj Hakkı Önünde Engel
Dr. İşlegen'e göre kadının kürtaj hakkının ihlaline yönelik tedbir olarak yeni TCK'nin baz alınması, Aile Planlama Merkezlerinin çoğaltılması, hekimlerin sigortalanmasında kürtajın da dahil edilmesi gerek.
Son günlerde "eş izni", "evli olmamak" üzerinden yürütülen "kürtaj" tartışmalarını İstanbul Tabip Odası (İTO) Kadın Hakları Çalışmaları Grubu'ndan Dr. Yeşim İşlegen'e sorduk. İşlegen'e göre en büyük sorun Nüfus Planlaması Hakkındaki Kanun. Söz konusu yasaya göre kadın evliyse eşin izni gerekiyor. İşlegen "Aslında yeni Türk Ceza Kanunu'nda (TCK) bu madde değişmiş oldu, eş iznini zorunlu kılmıyor ve doğrusu hekimin güncel olan yasaya göre hareket etmesi gerekir" diyor ama hekimi kısıtlayan hususlara da işaret ediyor: TCK'nin "Çocuk Düşürtme, Düşürme veya Kısırlaştırma" bölümü altında "eş izni" ifadesi yok. "Eğer kadın evliyse ve gebeliğini eşinden izinsiz sonlandırmışsa eşi hukuki olarak şikayetçi olduğunda yasa hekimi cezalandırılıyor. Dolayısıyla uygulamada hekimler yeni TCK'yi baz alarak hareket etmek istemiyor." İşlegen devlet hastanelerinde kürtajın hep sorun olduğunu ancak Aile Planlaması Merkezleri üzerinden gerçekleştirilebildiğini, günümüzdeyse Aile Planlaması birimlerinin sayılarının çoğaltılması gerektiğini söylüyor. İstanbul'da 38 Ana Çocuk Sağlığı ve Aile Planlaması Merkezi var. "Mevzuata göre hekimlerin sigortalanmasında kötü uygulamalı kürtajdan doğan komplikasyonların tazminatının kapsama alınmaması kürtajın gerçekleşmesinde engelleyici faktörler olmaya devam ediyor." Bu durumda kürtaj sırasında kadın, hekim hatasından kaynaklı sağlık sorunu yaşadığında yargıya başvurup tazminat kazandıysa hekimin sigortası zararı karşılamıyor. Yeni çağın eğilimlerine de değinen Doktor İşlegen, embriyo hakları odaklı eğilimlerin kadının kürtaj hakkına endişeyle bakılmasında rol oynadığı kanaatinde. "Hem etik hem ekonomik hem de ideolojik anlamda pek çok engelle karşılaşabiliyoruz. Sermayenin el değiştirip islami burjuvanın güçlenmesiyle özel hastanelerde muhafazakarlığa bağlı keyfi uygulamalar söz konusu olabiliyor." Tecavüz sonucu gebelik Tıbbı ve yasal açıdan gebelik 10. haftayı geçmemişse kürtajın kadının hür iradesine bağlı olduğunu savunan İşlegen "Eğer gebelikte 10 haftadan fazla bir süre söz konuysa hekimin reddetme hakkı vardır" diyor ancak ayrıcalıklı ve tartışılan gebeliklerin de olduğunu anlatıyor. "Adli açıdan tecavüz sonucu gebeliklerde kadının kürtaj olması için tecavüzü belgelemesi gerekiyor. Adli Tıp Kurumu 18 yaşın altındaki tecavüz mağduru çocuklar için 'çabuk' rapor çıkarsa da tecavüze maruz kalan gebe kadınlar için aynı hızla çalışmıyor. Üstelik 18 yaşın altındaki çocukların gebelikleri sonlandırılsa da yaşadığı travmaya dair herhangi bir çalışma yürütülemiyor. Bunun bir nedeni de Tecavüz Kriz Merkezlerinin olmaması." Yasaya göre tecavüz sonucu hamilelikte sınır 20 hafta tutuluyor: TCK Madde 99/6: Kadının mağduru olduğu bir suç sonucu gebe kalması hâlinde, süresi yirmi haftadan fazla olmamak ve kadının rızası olmak koşuluyla, gebeliği sona erdirene ceza verilmez. Ancak, bunun için gebeliğin uzman hekimler tarafından hastane ortamında sona erdirilmesi gerekir. 18 yaşın altında gebe kalan kişiler kürtaj olmak istediklerinde yasaya göre velilerinin izni gerekiyor. Reşit kadınların izne ihtiyacı olmadığının altını çizen doktor İşlegen "Eğer 10 haftayı geçirmemişlerse, evli-bekar fark etmeksizin talepleri kabul edilmiyorsa Aile Planlaması Merkezlerine gitmemeliler. Merkezler kürtajı gerçekleştirmek zorunda" diye uyarıyor. "Evli/evli olmayan tartışmasına gelince 'evlilik dışı gebelik gayrimeşru' diyen zihniyet kabul edilemez. Bu zihniyet çekirdek aileyi unsur olarak gözeten sağlık üreticilerinin zihniyeti." İşlegen'in önerileri şöyle: * Nüfus Kanunu'ndaki evli kadınların kürtaj olmaları için eşlerinden izin almaları gerektiğine dair hüküm iptal edilmeli. * Aile Planlaması Merkezlerinin sayıları arttırılmalı. * Kadınların kürtaj talepleri gerçekleştiği zaman buna kimsenin müdahil olamayacağı bir çerçeve çizilmeli. * Uluslararası Hekim Sigorta sistemininde hekimin uygulama hatalarına kürtajın da dahil edilmesi gerek. Son olarak embriyo hakları tartışmasını İşlegen şöyle değerlendiriyor. "Materyalist açıdan çok net. Kadının gebeliğini sürdürüp sürdürmemesi embriyoya danışarak alacağı bir karar değil. Embriyo kadının bir uzantısıdır. Karar hakkı kadınındır." (EZÖ)Emine ÖZCAN [İstanbul - BİA Haber Merkezi26 Ağustos 2009, Çarşamba http://www.bianet.org/bianet/kadin/1...a-kisitlaniyor |
Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk) | |
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Yanıt | Son Mesaj |
Aile konutu satışında eş rızası şart | Merhaba | Aile Hukuku Çalışma Grubu | 10 | 05-11-2006 19:50 |
Aile konutu satışında eş rızası şart | ahmetsacit | Hukuk Haberleri | 3 | 28-10-2006 14:40 |
Çocuktan, Velayet Sahibi Tarafın Bilgi Ve Rızası Dışında Zorla Doku Örneği Alma | DenizSu | Hukuk Soruları Arşivi | 2 | 16-12-2003 09:25 |
Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir. |