Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Site Lokali Edebiyat, Müzik, Spor, Sinema, Bilgisayar.. Site üyelerimizin hukukla ilgisiz konularda sohbetleri için. [Siyaset ve din bu sitede konu dışıdır!]

Şiir Keyfi:))

Yanıt
Konu Notu: 8 oy, 4,63 ortalama. Değerlendirme: Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 07-03-2009, 00:25   #421
Av. Şehper Ferda DEMİREL

 
Varsayılan

Kim kime göre eski
Kim kime göre zengin
Kim kime göre denk
Kim kime göre fukara

Old 12-03-2009, 23:33   #422
uSaRe01

 
Varsayılan

BEN geldim geleli açmadı gökler
Ya ben bulutları anlamıyorum
Ya bulutlar benden bir şeyler bekler
Hayat bir ölümdür aşk bir uçurum
Ben geldim geleli açmadı gökler

Bir yağmur bilirim bir de kaldırım
Biri damla damla alnıma düşer
Diğerinde durur göğe bakarım
Ne şehir, ne deniz kokan gemiler
Bir yağmur bilirim bir de kaldırım
.........
.......
İyiki bilmiyor kalabalıklar
Yağmura bakmayı cam arkasından
İnsandan insana şükürki fark var
Birine cennetse birine zindan
İyiki bilmiyor kalabalıklar

Yağmur duasına çıksaydık dostlar
Bulutlar yarılır hava açardı
Şimdi ne ihtimal nede imkan ar
Göğe hükmetmkten kolay ne vardı?
Yağmur duasına çıksaydık dostlar

S.Karakoç
Old 12-03-2009, 23:38   #423
uSaRe01

 
Varsayılan

Bir gün Mecnun
Yalnız ve yorgun
Karşıda bir toz bulutu gördü
Sanki geliyordu O'nu yutmak için
Dedi dur ey toz bulutu
Karanlığın bereketi ölüm otu
Acele etme vakit var
Sayılıdır saatler dakikalar
Azrail bile senden sabırlıdır
Burda sencileyin benim de işim var
Arzum şu ki ödev bitip gün dolsun
Benim de kaderim mutluca
Bir toz zerresi olmak olsun

S.Karakoç
Old 12-03-2009, 23:42   #424
uSaRe01

 
Varsayılan

Anne ölünce çocuk
Bahçenin en yalnız köşesinde
Elinde bir siyah çubuk
Ağzında küçük bir leke

Çocuk öldü mü güneş
Simsiyah görünür gözüne
Elinde bir ip nereye
Bilmez bağlayacağını anne

Kaçar herkesten
Durmaz bir yerde
Anne ölünce çocuk
Çocuk ölünce anne

S.Karakoç
Old 12-03-2009, 23:59   #425
Av.Ufuk Bozoğlu

 
Mutlu

MONA ROZA
...

Açma pencereni perdeleri çek
Mona Roza seni görmemeliyim
Bir bakışın ölmem için yetecek
Anla Mona Roza, ben bir deliyim
Açma pencereni perdeleri çek...

Zeytin ağaçları söğüt gölgesi
Bende çıkar güneş aydınlığa
Bir nişan yüzüğü, bir kapı sesi
Seni hatırlatıyor her zaman bana
Zeytin ağaçları, söğüt gölgesi

Zambaklar en ıssız yerlerde açar
Ve vardır her vahşi çiçekte gurur
Bir mumun ardında bekleyen rüzgar
Işıksız ruhumu sallar da durur
Zambaklar en ıssız yerlerde açar

Ellerin ellerin ve parmakların
Bir nar çiçeğini eziyor gibi
Ellerinden belli oluyor bir kadın
Denizin dibinde geziyor gibi
Ellerin ellerin ve parmakların

Zaman ne de çabuk geçiyor Mona
Saat onikidir söndü lambalar
Uyu da turnalar girsin rüyana
Bakma tuhaf tuhaf göğe bu kadar
Zaman ne de çabuk geçiyor Mona

Akşamları gelir incir kuşları
Konar bahçenin incirlerine
Kiminin rengi ak, kimisi sarı
Ahhh! beni vursalar bir kuş yerine
Akşamları gelir incir kuşları

Ki ben Mona Roza bulurum seni
İncir kuşlarının bakışlarında
Hayatla doldurur bu boş yelkeni
O masum bakışlar su kenarında
Ki ben Mona Roza bulurum seni

Kırgın kırgın bakma yüzüme Roza
Henüz dinlemedin benden türküler
Benim aşkım sığmaz öyle her saza
En güzel şarkıyı bir kurşun söyler
Kırgın kırgın bakma yüzüme Roza

Artık inan bana muhacir kızı
Dinle ve kabul et itirafımı
Bir soğuk, bir garip, bir mavi sızı
Alev alev sardı her tarafımı
Artık inan bana muhacir kızı

Yağmurlardan sonra büyürmüş başak
Meyvalar sabırla olgunlaşırmış
Bir gün gözlerimin ta içine bak
Anlarsın ölüler niçin yaşarmış
Yağmurlardan sonra büyürmüş başak
....

Mona Roza siyah güller, ak güller

Sezai Karakoç

Mona Roza'sız Sezai Karakoç olmaz değil mi
Old 13-03-2009, 10:20   #426
üye18721

 
Varsayılan

SON OTOBÜS (41339 Hit)Gece yarısı.Son otobüs.Biletçi kesti bileti.beni ne bir kara haber bekliyor evde, ne rakı ziyafeti.Beni ayrılık bekliyor.Yürüyorum ayrılığa korkusuz ve kedersiz.İyice yaklaştı bana büyük karanlık.Dünyayı telaşsız, rahat seyredebiliyorum artıkArtık şaşırtmıyor beni dostun kahpeliği, elimi sıkarken sapladığı bıçak.Nafile, artık kışkırtamıyor beni düşman.Geçtim putların ormanından baltalayaraknede kolay yıkılıyorlardı.Yeniden vurdum mihenge inandığım şeyleri, çoğu katkısız çıktı çok şükür.Ne böylesine pırıl pırıl olmuşluğum vardı, ne böylesine hür.İyice yaklaştı bana büyük karanlık.Dünyayı telaşsız, rahat seyredebiliyorum artık.Bakınıyorum başımı kaldırıp işten, karşıma çıkıveriyor geçmiştenbir sözbir konubir el işareti.Söz dostçakoku güzel, el eden sevgilim.Kederlendirmiyor artık beni hatıraların davetihatıralardan şikayetçi değilim.Hiçbir şeyden şikayetim yok zaten, yüreğimin durup dinlenmeden kocaman bir diş gibi ağrımasından bile.İyice yaklaştı bana büyük karanlık.Artık ne kibri nazırın, ne katibin şakşağı.Tas tas ışık döküyorum başımdan aşağı, güneşe bakabiliyorum gözüm kamaşmadan.Ve belki, ne yazık, hatta en güzel yalanbeni kandıramıyor artık.Artık söz sarhoş edemiyor beni, ne başkasının ki, nede kendiminki.İşte böyle gülüm, iyice yaklaştı bana ölüm.Dünya, her zamankinden güzel, dünya.Dünya, iç çamaşırlarım, elbisemdi, başladım soyunmağa.Bir tren penceresiydim, bir istasyonum şimdi.Evin içerisiydim, şimdi kapısıyım kilitsiz.Bir kat daha seviyorum konukları.Ve sıcak her zamankisinden sarı, kar her zamankinden temiz. Nazım Hikmet
Old 13-03-2009, 10:32   #427
üye18721

 
Varsayılan

YAŞAMAYA DAİR 1 Yaşamak şakaya gelmez, büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın bir sincap gibi mesela, yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden, yani bütün işin gücün yaşamak olacak. Yaşamayı ciddiye alacaksın, yani o derecede, öylesine ki, mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda, yahut kocaman gözlüklerin, beyaz gömleğinle bir laboratuarda insanlar için ölebileceksin, hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için, hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken, hem de en güzel en gerçek şeyin yaşamak olduğunu bildiğin halde. Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı, yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin, hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil, ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için, yaşamak yanı ağır bastığından. 1947 2 Diyelim ki, ağır ameliyatlık hastayız, yani, beyaz masadan, bir daha kalkmamak ihtimali de var. Duymamak mümkün değilse de biraz erken gitmenin kederini biz yine de güleceğiz anlatılan Bektaşi fıkrasına, hava yağmurlu mu, diye bakacağız pencereden, yahut da sabırsızlıkla bekleyeceğiz en son ajans haberlerini. Diyelim ki, dövüşülmeye değer bir şeyler için, diyelim ki, cephedeyiz. Daha orda ilk hücumda, daha o gün yüzükoyun kapaklanıp ölmek de mümkün. Tuhaf bir hınçla bileceğiz bunu, fakat yine de çıldırasıya merak edeceğiz belki yıllarca sürecek olan savaşın sonunu. Diyelim ki hapisteyiz, yaşımız da elliye yakın, daha da on sekiz sene olsun açılmasına demir kapının. Yine de dışarıyla birlikte yaşayacağız, insanları, hayvanları, kavgası ve rüzgarıyla yani, duvarın ardındaki dışarıyla. Yani, nasıl ve nerede olursak olalım hiç ölünmeyecekmiş gibi yaşanacak... 1948 3 Bu dünya soğuyacak, yıldızların arasında bir yıldız, hem de en ufacıklarından, mavi kadifede bir yaldız zerresi yani, yani bu koskocaman dünyamız. Bu dünya soğuyacak günün birinde, hatta bir buz yığını yahut ölü bir bulut gibi de değil, boş bir ceviz gibi yuvarlanacak zifiri karanlıkta uçsuz bucaksız. Şimdiden çekilecek acısı bunun, duyulacak mahzunluğu şimdiden. Böylesine sevilecek bu dünya 'Yaşadım' diyebilmen için... 1948 NAZIM HİKMET
Old 13-03-2009, 10:35   #428
uSaRe01

 
Varsayılan

VE MONA ROSA

Peygamber çiçeğinin aydınlığında ara
Sana doğru uzanan çaresiz ellerimi.
Sırrımı söylüyorum vefakar balıklara:
Yalnız onlar tutacak bu dünyada yerimi.
Koyverip telli pullu saçlarını rüzgara,
Bir çocuğun ardına düşen heykellerimi
Peygamber çiçeğinin aydınlığında ara...

Bir çevre sağ elimden bulanık suya düştü
Ve boğazımı sıktı parmaklar ince, uzun.
Günahkar toprağıma saçından bir tel düştü;
Sana ne olmuş Rosa, bir derde tutulmuşsun.
Bir ekmek kadar aziz fikirler böyle pişti:
Noel ağaçları ve manolyalar kahrolsun,
Bir çevre sağ elimden bulanık suya düştü...

Şu şapkayı çıkarıp atıyorum ırmağa;
Her şeyim sizin olsun, hep sizin kesik başlar.
Rüyasında örümcek başlarsa ağlamağa,
İçine gül koyduğum tüfek ölmeye başlar.
Günahını sırtına yüklenen kaplumbağa
Gibi ölüm önünde öz benliğim yavaşlar.
Öyleyse şu şapkayı fırlatayım ırmağa.

Bu erkekler kokuyu kediler gibi alır
Ve kediler her gece sürünür yastıklara.
Denizleri bahtiyar eden günler kısalır;
Satılmayan çiçekler, zehirli ve kapkara,
Unutulmuş erkekler ve kadınlara kalır.
Bir geyiğin gözleri düşer eriyen kara
Ve erkekler kokuyu kediler gibi alır.

Ve yalnızlık, sigara külü kadar yalnızlık!
Ve toprağın rüyaya yılan gibi girişi.
Sana da Monna Rosa, taş bebeği bıraktık.
Ellerinde kılçıklı balıkların bir dişi.
Senin hatıran gibi büyük, yeni, karanlık;
Senin hatıran kadar Allah ve şeytan işi...
Ve yalnızlık, sigara külü kadar yalnızlık!

Bugün yalnız yağmura tahammül edeceğim;
Ta boğazıma kadar çıkan deli yağmura.
Tüyüme horozdan çok itimat edeceğim,
İtimat edeceğim şu belalı yağmura.
Ruhumu bayrak yapıp ben teslim edeceğim
Asılmış bir adamın iki eli yağmura.
Bugün yalnız yağmura tahammül edeceğim.

Bir tren ışığına, güneşe çekmek seni
Ve bir şehir yaratmak, ruhundan Gülce diye.
Parçalanan gemiyi ve yırtılan yelkeni
Katıvermek sessizce söylenen bir türküye.
Ve sonra bir köşede öldürmek ölmeyeni
Ve son vermek bitmeyen, bu bitmeyen şarkıya,
Bir tren ışığına, güneşe çekmek seni.

Sana tavuskuşunun içime girdiğini
Son, en son söz olarak söylemek istiyorum.
İçime girdiğini, tüyünü yolduğunu
Son, en son söz olarak söylemek istiyorum.
İçimde tavusların bir bir kaybolduğunu,
Bana da bir çift ak kanat kaldığını
Son, en son söz olarak söylemek istiyorum.

............

s.kARAKOÇ.
Old 13-03-2009, 14:57   #429
Av.H.Sancar KARACA

 
Varsayılan

Şiirin Keyfi
Ahmet Hamdi TANPINAR, 18 yaşındaki Edip CANSEVER'İN şiirlerini görmek ister. CANSEVER, TANPINAR'IN evine gider, şiirleri ile tabi. Şiirleri okuduktan sonra, "Çok güzel, ama hiçbiri şiir değil,neden ölçülü uyaklı yazmıyorsun" der TANPINAR. Orhan Veli de, CANSEVER'in şiirlerini okuduktan sonra, "Genç şairin düşünmesi lâzım, düşünmezse hem kendine hem de şiire kötülük etmiş olur" diye eleştirir.
İki büyük şairin bu genç hakkındaki görüşü böyledir.
Ne mi olur?
Genç CANSEVER; bu zorlu ortamdan geçerek, olgunlaşarak, (bildiğim kadarı ile ölçülü uyaksız) beslenerek İkinci Yeni'nin büyüklerinden Şair Edip CANSEVER olur.
Saygılarımla.
Old 13-03-2009, 15:31   #430
karineten

 
Varsayılan

ŞAİR'E
Ey şair! Değer verme sevgisine sen halkın
Tez geçer gürültüsü zafer övgülerinin;
Aptalın yargısına, soğuk kalabalığın
Gülüşüne de boş ver, aldırışsız ol, sakin.

Sen çarsın: Yalnız yaşa. Yürü özgür yolunda
Özgür akıl nereye götürüyorsa seni.
Yetiştir emeğinin sevgili meyvesini,
Ödül beklemeksizin soylu çabalarına.

Ödül sendedir, çünkü en yüce yargıç sensin;
Ürününe en titiz değer biçebilensin,
Ey güç beğenir usta, sen ondan hoşnut musun?

Hoşnutsan, kalabalık varsın küfretsin sana,
Tükürsün ateşinin tutuştuğu mihraba,
Şımarık bir inatla rahleni sarsıp dursun.



Aleksandr Sergeyeviç PUŞKİN

Çeviri: Ataol BEHRAMOĞLU
Old 13-03-2009, 15:44   #431
karineten

 
Varsayılan

"Ödül sendedir, çünkü en yüce yargıç sensin;
Ürününe en titiz değer biçebilensin,
Ey güç beğenir usta, sen ondan hoşnut musun?"


İnsanoğlu hep vicdanına danışarak yaşasa keşke...
Old 14-03-2009, 20:33   #432
üye27169

 
Varsayılan

ÖZLEMEK
Birden özleyiveriyorsunuz...
Çoktan unuttuğunuzu sandığınız
ya da yalnızca bir kere karşılaştığınız
ve özlemek için yeteri kadar tanımadığınız birini
bir sabah çılgınca özleyerek uyanıyorsunuz.

Rüyalarınız, içinizdeki o gizli, esrarını ele vermez büyücü,
siz çarşaflarınızın arasında,
bütün tehlikelerden uzak,
güvenle yattığınızı sandığınız bir anda,
usulca ruhunuza sokulup,
sizden habersiz oralara yığılmış cephanelikleri
birer birer ateşleyiveriyor.
İnfilaklarla sarsılarak uyanıyorsunuz.
Hayatınızda olmayan birini hayatınıza almak,
ona dokunmak,
onun sesini duymak için kıvranırken buluveriyorsunuz kendinizi...

Özlemek, o yakıcı istek,
bilinen herşeyi ve önem sırasını değiştiriveriyor.
Özlediğiniz ise çok uzaklarda...
Yanında olmasını istediğiniz halde
yanınızda olmayan bir tek kişi,
yanınıza bile yaklaşmadan,
hatta onu özlediğinizden
ve onu istediğinizden haberdar bile olmadan,
bütün hayatı,
bütün görüntüleri eritip
başka kılıklara sokuyor...

AHMET ALTAN
Old 16-03-2009, 08:28   #433
supernatural

 
Neşeli Sevgilerde

Sevgileri yarınlara bıraktınız
çekingen, tutuk, saygılı.
bütün yakınlarınız
sizi yanlış tanıdı.
bitmeyen işler yüzünden
bir bakış bile yeterken anlatmaya her şeyi
kalbinizi dolduran duygular
kalbinizde kaldı
siz geniş zamanlar umuyordunuz
çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi söylemek.
yılların telaşlarda bu kadar çabuk
geçeceği aklınıza gelmezdi.
gizli bahçenizde
açan çiçekler vardı,
gecelerde ve yalnız.
vermeye az buldunuz
yahut vakit olmadı

Behçet Necatigil
Old 18-03-2009, 09:21   #434
supernatural

 
Yeni Fikir

Ne hasta beklerdi sabahı
Ne taze ölüyü mezar
Ne de şeytan bir günahı
Seni beklediğim kadar!

Geçti istemem gelmeni
Yokluğunda buldum seni.
Bırak vehmimde gölgeni
Gelme artık neye yarar!

Necip Fazıl Kısakürek
Old 18-03-2009, 14:13   #435
uSaRe01

 
Varsayılan

Çanakkale şimdi bir sevdalı Türkiye’dir
Ey hoyrat bir kavgada yar kapısı bulanlar
Ey hayal cümbüşünü karanlıktan alanlar
Ey bahriyeli umut, piyadeler buyruğu
Ey zehirli sularda nergis arayan kuğu
Bedbaht emek, baykuşa yuva kuran sermaye
Kime verildiğinden habersiz dertli paye
Ey mânâ evreninde boynuma ilmek olan
Ey gayesi tepinmek, tıkınmak, gülmek olan
Ey ibrişim tutkular zindanına girenler
Ey düşmana en mahrem sırlarını verenler
Bu destanın bayrağı gönderinden iner mi
Çanakkale kutlu bir meşaledir; söner mi

Sönmeyecek; karanlık bilmese de, niyedir
Bu eflâtun sessizlik güller mahzun diyedir
Dünyayı yenenlerin yenildiği, o eşsiz
Çanakkale şimdi bir sevdalı Türkiye’dir
N.Genç....

(Bu gün 18 Mart, günün anlam ve önemine binaen )
Old 19-03-2009, 12:06   #436
Av.Denizcan Sarıkaya

 
Varsayılan

Şu dağlarda kar olsaydım...
Bir asi rüzgar olsaydım...
Arar bulur muydun beni,
Sahipsiz mezar olsaydım?

Şu yangında har olsaydım...
Ağlayıp bizar olsaydım...
Belki yaslanırdın bana,
Mahpusta duvar olsaydım...

Şu bozkırda han olsaydım,
Yıkık, perişan olsaydım...
Yine sever miydin beni,
Simsiyah duman olsaydım?

Şu yarada kan olsaydım,
Dökülüp ziyan olsaydım...
Bu dünyada yerim yokmuş,
Keşke bir yalan olsaydım

Y.Hayaloğlu................Doğru valla.O da gitti.......
Old 20-03-2009, 12:36   #437
Av.Denizcan Sarıkaya

 
Varsayılan

Yaşamak şakaya gelmez,
büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın
bir sincap gibi mesela,
yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden,
yani bütün işin gücün yaşamak olacak.

Yaşamayı ciddiye alacaksın,
yani o derecede, öylesine ki,
mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda,
yahut kocaman gözlüklerin,
beyaz gömleğinle bir laboratuarda
insanlar için ölebileceksin,
hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,
hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,
hem de en güzel en gerçek şeyin
yaşamak olduğunu bildiğin halde.

Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,
yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin,
hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,
ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,
yaşamak yanı ağır bastığından.

1947
Nazım
Old 29-03-2009, 02:19   #438
Av.Denizcan Sarıkaya

 
Varsayılan

Yeryüzü padişahların, kralların olsun.
Cehennem kötü insanın olsun, cennet iyi insanın..

Tanrıya toz kondurmamak meleğin işi olsun,
Temizlik, cennet kapıcısının işi..

Kim, ne olursa olsun,
Sevgili bizim olsun tek,
Canı, canımız olsun..


Ö.Hayyam
Old 02-04-2009, 22:23   #439
uSaRe01

 
Varsayılan

...........

Ben çiçek gibi taşımıyorum göğsümde aşkı
Ben aşkı göğsümde kurşun gibi taşıyorum
Gelmiş dayanmışım demir kapısına sevdanın
Ben yaşamıyor gibi yaşamıyor gibi yaşıyorum
Ben aşkı göğsümde kurşun gibi taşıyorum

Seni süt içmeye çağırıyorum parmaklarımdan
Kara yılan kara yılan kara yılan kara yılan

S.karakoç
Old 04-04-2009, 15:53   #440
uSaRe01

 
Varsayılan

TAŞ GAZELİ

Taş taş değil bağrındır taş senin
Nereni nasıl yaksın söyle bu ateş senin
Bir katılıktı dinamit söyle söker mi yürekleri
Başın bir kez bu kalbe çarpmasın ey taş senin

Kazmayı kayalare değil kalplere vur ey
Ferhat niçindir kırdığın bunca taş senin
Anne seninle bağrın döğer gidermi acı
Hanidir Ferhat'tan aldığın ders taş senin

Sende mi taşla bir oldun ey sevgili
İşitmez oldun beni kalbin taştan taş senin
Ölüm sendendir bana nedir taşlamak beni
Bana güldür çiçektir attığın her taş senin

Gözünü dikme taşa işte parça parçadır
Şimşektir bir bakışın dayanır mı taş senin
Deprem değildir dağı ve beni sarsan
Bir bakışındır komaz taş üstünde taş senin

Niçin çıktın dağlara evren çöl oldu leyla
Topuğun öpmek için toz oldu dağ taş senin
Taş taş değil bağrındır taş senin
Nereni nasıl yaksın söyle bu ateş senin

Ülkendir taş ve beton bu yanlış kent
Her gün bir yanın biraz daha taş senin
Taş alanlarıdır taş insanlarıdır bir
Nereye gelsen ey aşk karşında bu taş senin

Uygarlığı taşla taşımak çağlar üzre
Kolların bu denli güçlümüdür taş senin
Bir taş devidir ama bağışla beni
Niçin bunca geldim üstüne ay taş senin

........

Nereye koysam seni söyle ey yüreğim
Bir gün beni ele verir bu güçlü atış senin
Taş taş değil bağrındır taş senin
Nereni nasıl yaksın söyle bu ateş senin

O. Sarı
Old 06-04-2009, 22:31   #441
üye27169

 
Varsayılan

Evinin seni içine sığdıramayacak kadar dar olduğunu fark edeceksin...
Sokağa fırlayacaksın...
Sokaklar da dar gelecek...
Tıpkı vücudunun yüreğine dar geldiği gibi...

Ne denizin mavisi açacak içini, ne pırıl pırıl gökyüzü...
Kendini taşıyamayacak kadar çok büyüyecek, bir yandan da kaybolacak kadar küçüleceksin...

Birileri sana bir şeyler anlatacak durmadan...
"Önemli olan sağlık."
"Yaşamak güzel."
"Boş ver, her şey unutulur."
Sen hiçbirini duymayacaksın...

Gözyaşlarından etrafı göremez hale geleceksin...
Ondan ölmesini isteyecek kadar nefret edecek, az sonra kollarında ölmek isteyecek kadar çok seveceksin...

Hep ondan bahsetmek isteyeceksin...
"Ölüme çare bulundu" ya da "Yarın kıyamet kopacakmış" deseler başını kaldırıp "Ne dedin?" diye sormayacaksın...

Yalnız kalmak isteyeceksin...
Hem de kalabalıkların arasında kaybolmak...
İkisi de yetmeyecek...
Geçmişi düşüneceksin...
Neredeyse dakika dakika...
Ama kötüleri atlayarak...
Onunla geçtiğin yerlerden geçmek isteyeceksin...
Gittiğin yerlere gitmek...
Bu sana hiç iyi gelmeyecek...
Ama bile bile yapacaksın...

Biri sana içindeki acıyı söküp atabileceğini söylese, kaçacaksın...
Aslında kurtulmak istediğin halde, o acıyı yasamak için direneceksin...
Hayatinin geri kalanını onu düşünerek geçirmek isteyeceksin...
Aksini iddia edenlerden nefret edeceksin...
Herkesi ona benzetip...
Kimseyi onun yerine koyamayacaksın...
Hiçbir şey oyalamayacak seni...
İlaçlara sığınacaksın...
Birkaç saat kafanı bulandıran ama asla onu unutturmayan.
Sadece bir müddet buzlu camin arkasından seyrettiren...
Bütün şarkılar sizin için yazılmış gibi gelecek... Boğazın düğümlenecek, dinleyemeyeceksin...

Uyumak zor, uyanmak kolay olacak...
Sabahı iple çekeceksin...
Bazen de "Hiç güneş doğmasa" diyeceksin...
Ne geceler rahatlatacak seni ne gündüzler...
Ölmeyi isteyip, ölemeyeceksin...
Belki çivi çiviyi söker diye can havliyle önüne çıkana sarılmak isteyeceksin.
Nafile...
Düşüncesi bile tahammül edilmez gelecek...
Rüyalar göreceksin, gerçek olmasını istediğin...
Her sıçrayarak uyandığında onun adını söylediğini fark edeceksin...
Telefonun çalmasını bekleyeceksin...
Aramayacağını bile bile...
Her çaldığında yüreğin ağzına gelecek...
Ağlamaklı konuşacaksın arayanlarla...
Yüreğin burkulacak...
Canın yanacak...


Bir daha sevmemeye yemin edeceksin...
Hayata dair hiçbir şey yapmak gelmeyecek içinden...
Onun sesini bir kez daha duymak için yanıp tutuşacaksın...
Defalarca aradığı günlerin kıymetini bilmediğin için nefret edeceksin...

Yasadığın şehri terk etmek isteyeceksin...
Onunla hiçbir anının olmadığı bir yerlere gidip yerleşmek...
Ama bir umut...
Onunla bir gün bir yerde karsılaşma umudu...
Bu umut seni gitmekten alıkoyacak...
Gelgitler içinde yaşayacaksın...
Buna yaşamak denirse...

Razı mısın bütün bunlara?
Hazır mısın sonunda ölüp ölüp dirilmeye?
O halde aşık olabilirsin.

Can DÜNDAR
Old 08-04-2009, 12:44   #442
uSaRe01

 
Varsayılan

hayat olmaktır demiştin
hayat sevmek ve olmaktır
demiştinki gündüz ölmek
gece ise doğmaktır
ölüm savmaktır sıranı sırası gelince
ölüm yaşam kuşunu kafesinden salmaktır
gözlerime öyle bakma demiştin
gözlerin ateşe dalmaktır
ne çıkar misk-u amber sacmasan etrafına
gülün kârı solmaktır
değişir iklimler mesafeler seninle
ve hüzün sevdanla dolmaktır
bu beden her mihnete her belaya katlanır
lakin maksat ne olmaktır ne ölmektir ne solmaktır
maksat olmaksa demiştin
olmak onu bulmaktır

Süleyman Arif Emre
Old 11-04-2009, 22:06   #443
Av.Ufuk Bozoğlu

 
Varsayılan

KEDİ KIRIKLARI

...

Kutsal kitaplarda
aramam boşuna
bir işaret
bilirim ki kuşların
silah sesinden
ürkmediği gün kopacak
kıyamet

Bilemezsiniz yüreğime neler olduğunu
nasıl ki bir korsanın
denize attığı rom şişesini
limana demirleyen geminin
çapasıyla kırdığından
hiçkimsenin haberi
olmuyorsa

Birbirinin üstüne
ters çevirerek içimdeki iskemleleri
uzaklaşırım aranızdan
çarşıda kaybolan bir çocuğun
elinde soğuyan
anne sıcaklığı
hızıyla...

Sunay Akın
Old 12-04-2009, 06:45   #444
cunapiedra

 
Varsayılan

Koltuğumuzun altında bir parça gazete kağıdıyla koştuğumuz yazlık sinemalarda,
Ucuz gazozlar bu kadar mı tarif eder çocukluğumuzu.
Daha asfalt nedir bilmezken,
Taş sokaklarda koşup düşerken güle oynaya,
İcat edilmemişken bizim mahallemizde daha televizyon kumandası,
Bu kadar kalabalık ve öfkeli değilken bütün şehirler,
Old 12-04-2009, 17:01   #445
üye27169

 
Varsayılan

TAHİR İLE ZÜHRE

Tahir olmak da ayıp değil, Zühre olmak da,
Hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.
Bütün iş Tahir'le Zühre olabilmekte,
Yani yürekte..
Meselâ bir barikatta dövüşerek,
Meselâ kuzey kutbunu keşfe giderken,
Meselâ denerken damarlarında bir serumu,
Ölmek ayıp olur mu?
Tahir olmak da ayıp değil, Zühre olmak da,
Hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.
Seversin dünyayı doludizgin,
Ama o bunun farkında değildir.
Ayrılmak istemezsin dünyadan
Ama o senden ayrılacak.
Yani sen elmayı seviyorsun diye
Elmanın da seni sevmesi şart mı?
Yani Tahiri Zühre sevmeseydi artık,
Yahut hiç sevmeseydi,
Tahir ne kaybederdi Tahirliğinden?
Tahir olmak da ayıp değil, Zühre olmak da,
Hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil...

Nazım Hikmet Ran
( 1902 - 1963 )


NAZIM HİKMET İN TAHİR İLE ZÜHRE ŞİİRİ, VOLKAN KONAK' IN SESLENDİRMESİYLE YAPTIĞI EKLEMELERLE MÜTHİŞ BİR ŞİİR HALİNE GELMİŞ. "KADINIM"KELİMESİNİN BU KADAR ANLAMLI OLABİLECEĞİ HİÇ AKLIMA GELMEZDİ...
Old 17-04-2009, 09:56   #447
Dilge

 
Varsayılan

Desem ki vakitlerden bir Nisan akşamıdır,
Rüzgârların en ferahlatıcısı senden esiyor,
Sende seyrediyorum denizlerin en mavisini,
Ormanların en kuytusunu sende gezmekteyim,
Senden kopardım çiçeklerin en solmazını,
Toprakların en bereketlisini sende sürdüm,
Sende tattım yemişlerin cümlesini.
Desem ki sen benim için,
Hava kadar lazım,
Ekmek kadar mübarek,
Su gibi aziz bir şeysin;
Nimettensin, nimettensin!
Desem ki...
İnan bana sevgilim inan,
Evimde şenliksin, bahçemde bahar;
Ve soframda en eski şarap.
Ben sende yaşıyorum,
Sen bende hüküm sürmektesin.
Bırak ben söyleyeyim güzelliğini,
Rüzgârlarla, nehirlerle, kuşlarla beraber.
Günlerden sonra bir gün,
Şayet sesimi farkedemezsen,
Rüzgârların, nehirlerin, kuşların sesinden,
Bil ki ölmüşüm.
Fakat yine üzülme, müsterih ol;
Kabirde böceklere ezberletirim güzelliğini,
Ve neden sonra
Tekrar duyduğun gün sesimi gökkubbede,
Hatırla ki mahşer günüdür
Ortalığa düşmüşüm seni arıyorum.

CAHİT SITKI TARANCI
Old 17-04-2009, 09:57   #448
Dilge

 
Varsayılan

GÜN OLUR

Gün olur, alır başımı giderim,
Denizden yeni çıkmış ağların kokusunda.
Şu ada senin, bu ada benim,
Yelkovan kuşlarının peşi sıra.

Dünyalar vardır, düşünemezsiniz;
Çiçekler gürültüyle açar;
Gürültüyle çıkar duman topraktan.

Hele martılar, hele martılar,
Her bir tüylerinde ayrı telaş!...

Gün olur, başıma kadar mavi;
Gün olur başıma kadar güneş;
Gün olur, deli gibi...


Orhan Veli
Old 19-04-2009, 02:58   #449
üye18721

 
Varsayılan

FERDA
- Bugünün gençlerine -

Ferda senin; senin bu teceddüd, bu inkılâb...
Her şey senin değil mi ki zâten?.. Sen, ey şebâb,
Ey çehre-i behîc-i ümîd, işte ma'kesin
Karşında: Bir semâ-yi seher, sâf ü bî-sehâb,
Âğuş-i lerzedârı açık, bekliyor., şitâb!
Ey fecr-i hande-zâd-ı hayât, işte herkesin
Enzârı sende; sen ki hayâtın ümidisin,
Alnında bir sitâre-i nev, yok, bir âftâb,
Sönsün mûebbeden.
Sönsün müebbeden o cehennem; senin bugün
Cennet kadar güzel vatanın var, şu gördüğün
Zümrüt bakışlı, inci şetaretli kızcağız
Kimdir bilir misin? Vatanın... Şimdi saygısız
Bir göz bu nazlı çehreye - Allah esirgesin –
Kem bir nazarla baksa tahammül eder misin?
İster misin, şu ak sakalın pâk ü muhteşem
Pîşâni-i vakaarına, bir kirli el demem,
Hattâ yabancı bir el uzansın? Şu makberi,
Razı olur musun, taşa tutsun şu serseri?
Elbet hayır; o makber, o pîşâni-i vakur
Kudsî birer misâl-i vatandır... Vatan gayur
İnsanların omuzları üstünde yükselir.
Gençler, bütün ümmid-i vatan şimdi sizdedir:
Her şey sizin, vatan da sizin, her şeref sizin;
Lâkin unutmayın ki zaman tünd-ü mutmain
Bir hatve-i samût ile ta'kîb eder bizi.
Önden koşan, fakat yine dikkatle her izi
Ta'mika yol bulan bu yanılmaz muâkıbin
Şermende-i itabı kalırsak, yazık!.. Demin
"Ferda senin!" dedim, beni alkışladın; hayır,
Bir şey senin değil, sana ferda vediadır;
Her şey vediadır sana, ey genç, unutma ki
Senden de bir hisâb arar âtî-i müştekî.
Mâzîye şimdi sen bakıyorsun pür-intibah,
Âtî de senden eyleyecek böyle iştibâh.
Her uzvu girdibâd-ı havâyicle sarsılan
Bir neslin oğlusun; bunu yâd et zaman zaman.
Her yıldırımda bir gece, bir gölge devrilir,
Bir ufk-ı i'tilâ açılır, yükselir hayât;
Yükselmeyen düşer: ya terakkî, ya inhitat!
Yükselmeli, dokunmalı alnın semâlara;
Doymaz beşer dedikleri kuş i'tilâlara...
Uğraş, didin, düşün, ara. bul, koş, atıl, bağır;
Durmak zamanı geçti, çalışmak zamanıdır!






Tevfik Fikret
( 1867 - 1915 )








Old 19-04-2009, 03:03   #450
üye18721

 
Varsayılan

ALLAHAISMARLADIK




Elimi beş yerinden dağladı beş parmağın,
Bağrımda da yanmadık bir yer bırakmadan git.
Bir yarın göçtüğünü, çöktüğünü bir dağın
Görmemek istiyorsan ardına bakmadan git!

Yavrusunun yoluna dalan bir dul bakışı,
Andırıyor ışıksız evinde pencereler.
Biraz yeşermek için beklesin artık kışı
Çağlayansız yamaçlar, suyu dinmiş dereler.

Bir sarı yaprak gibi düştü gönlüm yoluna,
Buğulu gözlerimden geçmediğin gün olmaz:
Benim kadar titremez hiç bir yiğit oğluna,
Hiç bir ana kızına bu kadar düşkün olmaz.

Bin fersahtan duyarım kimle gülüştüğünü,
Alnından öz kardeşim öpse ben irkilirim.
Değil yalnız ardına kimlerin düştüğünü,
Kimlerin rüyasına girdiğini bilirim.
.................................................. .................
Elimi beş yerinden dağladı beş parmağın,
Bağrımda da yanmadık bir yer bırakmadan git.
Bir yarın göçtüğünü, çöktüğünü bir dağın
Görmemek istiyorsan ardına bakmadan git!
</B>


Faruk Nafiz Çamlıbel
( 1898 - 1973 )






Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 2 (0 Site Üyesi ve 2 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Klasik Şiir Keyfi (Halk, Tasavvuf, Divan Şiiri) :)) Gemici Site Lokali 122 21-03-2014 00:13
Tatil Keyfi :))) Av.Habibe YILMAZ KAYAR Gezi, Tatil ve Eğlence 128 26-01-2013 21:06
Fıkra Keyfi Admin Site Lokali 514 25-01-2013 18:06
Yaşama Keyfi:)) Av.Habibe YILMAZ KAYAR Site Lokali 55 02-11-2010 21:59


THS Sunucusu bu sayfayı 0,10834503 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.