24-02-2010, 19:00 | #3181 |
|
düşerim yorulup yere,
birden dostluk verir fire, izlerimi süre süre, mezarda bulursun beni... söyleyecek söz kalmamış, ağlayacak göz kalmamış, dağlayacak köz kalmamış, yazarda bulursun beni... akdevrim.istanbul. __________________ |
24-02-2010, 19:04 | #3182 |
|
adresinden uzaksın yürüdüğüm yolların,
en güzel meleğisin,yaratılan kulların... sana ihanet eden, gözlerim bile olsa çekinmeden oyardım, cehennem ateşine, bedenimi koyardım... diyen bir hıyarım ben, bir gece hayatıma, ansızın kıyarım ben... sensizliğin kahrından,gök yüzüne zıpladım, bir ampül gibi yanan,yıldızları topladım!... karanlık her gecenin odağında sen varsın, bu diyardan gittikden sonra beni anlarsın!... senelerce durakta, sevgiyi beklemişim, acı ve göz yaşını kadere eklemişim... düşün sevgimi anla, istersen öyle kanla!.. akdevrim |
24-02-2010, 19:21 | #3183 |
|
kalemimi fırlattım,yıldızları salladım...
adressiz mektubumu biraz önce pulladım... gelip gecer mi diye postacıyı kolladım... kaldırımlar ıp ıssız yüreğim kan ağlıyor... güneşin üzerine gölgesi düşen kadın, sevginin potasında dün gece pişen kadın, dört duvarın içinde gördün mü garibanı... arıyor kendisini,kendisinin çobanı... okumayın şiiri harfleri mayınladım, bana göre değil ki hayatı zor anladım!... acıtırsın ruhumu, akdevrim. |
24-02-2010, 19:25 | #3184 |
|
cehennem ateşinde,
yaksam hırsım gecer mi? susamış ak güvercin, elinden su içer mi?... aramadın hiç beni mağlup etmek güç seni... sırattan gecenlerin, güneşi içenlerin, türküsüdür yazdığım, haberim yokmuş gibi, mezarımı kazdığım... anlayacak halin yok, tutunacak dalın yok... çok farklı rüyaların, ap ayrı dünyaların, insanıyız seninle... ne sesin,ne nefesin, yetebilir benimle!... akdevrim. |
24-02-2010, 21:20 | #3185 |
|
canım çok acıyor anne!..
çok duyarsız bir kadındı, kim ne derse ona kandı, o hariç dünya uyandı, canım çok acıyor anne!.. niye anlamıyor beni, yakar kalbimde kor beni, bir gardiyandan sor beni, canım çok acıyor anne!... bu ruhumu astırmıştır, şiirimi susturmuştur, her günü kan kusturmuştur, canım çok acıyor anne!.. acılıp diyemem ona, gülümsese bile bana, sanırım gelmişim sona, canım çok acıyor anne!... akdevrim. |
24-02-2010, 21:23 | #3186 |
|
ne kelepce ne zinçir,ne tankın ne uçağın,
hayalımı hiç esir yapamaz bilmez misin?... en azgın katillerin,yakalanmaz kacağın, hayalimin önünde duramaz bilmez misin?... kaç kere yıldızları topladım ellerimle, kaç kere saçlarına dokundum uzaklardan, kapında sabahladım kırmızı güllerimle... akdevrim. |
24-02-2010, 21:46 | #3187 |
|
sen olmadan hayalim yoğrulur mu sanırsın?
sen olmadan umudum doğrulur mu sanırsın? gün gelir bu yollarda yalnızsan usanırsın... anlatamadım seni,şiirde sustu sözde, sevgin yaktı kavurdu,bir gedik actı özde... san ki azrailim var diyemediğim gizde... başka bir istanbul yok,kocaman şehir gibi, göz yaşını mürekkep yapan bir şair gibi, hiç bir şey anlatamam sevgime dair gibi, dün bulutlar ağladı,gördün benim yerime... akdevrim. |
24-02-2010, 21:51 | #3188 |
|
yazacağım her şiir,
sana bir muhtıradır... içim dışım yaradır... anlıyor musun beni?... amacım üzmek değil, şiir mezarlığında, boşuna gezmek değil!... bulutları ağlatan, yüce Tanrı aşkına... ne varsa yüreğimde, sana anlatayım mı? hiç doğmamak üzere, ansızın batayım mı?... bedenimin tutuklu, ruhumun özgür insan olduğunu hatırla, bana çekı seneti imzalattırma zorla... bildiğin ateş bile, zor yakar bedenimi, takındığın bu tavır, etik mi medeni mi? şiirin odağından, gül kokan dudağından yaşama güçüm gelir... sen varsan bu dünyamda , bil ki hayat düzelir... yaşadığım dünyada, rüzgar var fırtına var, yapraklar sararmakta, özlemler kararmakta... anlıyor musun beni...? akdevrim. __________________ ....yaşadığın an senin, ....gerisi zindan senin... akdevrim. |
25-02-2010, 09:01 | #3189 |
|
seni düşündüm demin,
yoklasam dedim zemin, yere düşer göz yaşı ağlayan gözlerimin... yarın geç olabilir, bilsen güç olabilir belki hiç olabilir, farkına varır mısın?... bu gece son gecemiz!... ışıkları toplayın... yıldızlara hoplayın... akdevrim/istanbul. __________________ ....yaşadığın an senin, ....gerisi zindan senin!... akdevrim... |
25-02-2010, 09:05 | #3190 |
|
sanki kayıplardasın izin silinmiş gibi,
sanki aşık olduğun birden bilinmiş gibi, sanki yolun sonuna hemen gelinmiş gibi, gözüm seni aradı bak elimi uzattım... heyecanlandım birden tozu dumana kattım... seni çok seviyorum ellerimi tut dedim, elimle getirdiğim güllerimi tut dedim, şen şakrak oynadığım zillerimi tut dedim. seni şu yüreğimin sarayına bıraktım, gül kokan saclarına kırmızı gülü taktım... akdevrim. |
25-02-2010, 09:07 | #3191 |
|
koşu hipodrumunda kamcı yemiş at gibi,
maviliklere ucan sanki bir kanat gibi, zincirlerini kırdı taşıdığım duygular, geldiğim bu noktada sevinçten gözüm dolar!... olmayan saclarımı düşündüm tarar gibi, her adımım aslında bir seni sorar gibi... akdevrim. __________________ ....yaşadığın an senin, ....gerisi zindan senin!... |
25-02-2010, 09:13 | #3192 |
|
öyle bir sevdasın ki hayalime sığmayan,
gönlümün aradığı ama asla doğmayan... bulutları yüklenmiş,ancak henüz yağmayan... bir sevdasın can veren ölürken yandaşına, nolur bir kendine gel birde bak göz yaşına... geçtiğin köprülerin kurudu nehirleri, gök yüzünde yıldızlar yas tutar geceleri, el pence görüyorum karşında perileri, şiirime sığmayan,canımdan ötesin sen... gözlerimi actığım yerlerde bitesin sen... akdevrim.istanbul. __________________ ....yaşadığın an senin, ....gerisi zindan senin!... akdevrim. |
25-02-2010, 09:14 | #3193 |
|
ne haldeyim hiç sorma,
beklediğim durakta kazayla olsa durma!... geçmiş gitmiş gençliğim, kırbacı yiyen benim, az bana diyen benim... gün gece yuvarlanır, haftalar aylar olur, bir tren taşır beni, uzanan raylar olur... ne durak ne istasyon, nerde gideceğim yön!... akdevrim. |
25-02-2010, 09:16 | #3194 |
|
her kapımı tıklayan, bir seni sanıyorum,
gelmeyeceksin belli,artık usanıyorum... ne gündüz gece belli,yandıkca yanıyorum... bakışın kurşun tutar,yüreğin tutsun beni, başkasını seversen hemen unutsun beni.. bir tek sana yar dedim, bir beni duyar dedim... sen yoksun ya her gece... bir yıldız kayar dedim... hayalimin üstünde kara bulut dolaşır, yaşadığım acıyı belki sonsuza taşır, ışık hızıyla sevgim yıldızlara ulaşır, malesef seni görmez,bulamaz hiç bir yerde... sen yoksan care yoktur,dünyada benim derde... gül derim gül olsaydın, nolur bülbül olsaydın... akdevrim |
25-02-2010, 11:18 | #3195 |
|
kalbimi yere düşürdüm,
sense üzerine bastın!... seni acımasız gördüm, sanki beni çekip astın.... yalan olmuş gerceklerin, yüreğimde acı derin, lanet olsası kaderin, sağında solunda estin... ne söz dinledin ne sazı, seni etkilemez yazı, çağın en büyük kurnazı, beni öldürmek mi kastın?... peşindeyim adım adım, hayatta kalmadı tadım, yere batsın bu inadım, kaç bin kere kestin beni.... akdevrim. |
25-02-2010, 11:19 | #3196 |
|
gökten yıldız yağıyordu dün gece,
senin için topluyordum gizlice, bilir misin dudağımda kaç hece?... sayıkladım gece gündüz adını, seni bildim yüreğimin kadını!... akdevrim. |
25-02-2010, 11:20 | #3197 |
|
şiirde susar karşında,
pazarında ve çarşında, toprağında ve taşında, sevgi yürek harmanlanır... büyür büyür ormanlanır!... akdevrim. __________________ ....yaşadığın an senin, ....gerisi zindan senin!... akdevrim |
25-02-2010, 11:21 | #3198 |
|
hangi arzu ve dilek kendinle yarışmadı?...
hangi sevgi aşk var ki toprağa karışmadı?... hayalimi süsleyen muhteşem bir esersin, yeterki sen bir iste böler,bicer,kesersin!... seni düşünüyorum damarımda kan gibi, beni ezen bir insan sen misin yakan gibi?... sevgim dinamitlenmiş,paramparca duygular, acıyla yoğrulurum,ruhum seni arzular... akdevrim |
25-02-2010, 11:29 | #3199 |
|
adımının değdiği yere göz yaşım düştü...
kahrettim hayatıma sandım ki başım düştü... hissettiğim acıyı,anlayabilir misin? böyle içli sevgiyi sonlayabilir misin?... yerde seni bilirim,gökte yıldız bir sürü... akdevrim. __________________ ....yaşadığın an senin, ....gerisi zindan senin!... akdevrim |
25-02-2010, 11:31 | #3200 |
|
adını söylemem gizlerim senin,
bu dünyaya bakan gözlerim senin, yürüdüğüm yollar izlerim senin, artık bu dünyada cennetimsin sen... Tanrıya en büyük minnetimsin sen... hayali gerekce,çevirme dümen, çektiğim acıyı unuttum hemen, içinden gelipde sevgilim demen, dünyada her şeyi unutturuyor, hayalin karşımda şimdi duruyor... akdevrim |
26-02-2010, 09:09 | #3201 |
|
yargılandım aşk için,kacıncı kez idamla,
ne hain yüreğin var,düşmez gözünden damla, işim olmaz demişsin avare bir adamla... hanıya sen güneştin acılarımı deştin... sucladın durdun beni,bir savcıyla ödeştin... sözçükler param parca,acılar çekmekteyim, bir suclu gibi ezik,karşında çökmekteyim, sanki kendi kendimi kandırıp ekmekteyim, gökte yıldızlar vardı,yerde seni bilirdim... beni çağırcak olsan hemen koşar gelirdim... akdevrim. __________________ ....yaşadığın an senin, ....gerisi zindan senin!... akdevrim. |
26-02-2010, 10:30 | #3202 |
|
sararmasın dedim songül!...
bulut ve yağmur görmedim... matem tutar dalda bülbül, bağa bostana girmedim!.... akdevrim.istanbul. |
26-02-2010, 11:59 | #3203 |
|
hayallerim yaralı,nefes alıp veririm,
gökte yıldızlar kadar,uzak bana mutluluk, her gece karanlıkda biter biter eririm, göz yaşımı akıtır,yüreğimdeki oluk... tanımaz beni yarim!... kim demiş bahtıyarım?... akdevrim.istanbul. __________________ ....yaşadığın an senin, ....gerisi zindan senin!... akdevrim. |
26-02-2010, 12:03 | #3204 |
|
duygu denizlerini
göz yaşları beslermiş, her yalnız kaldığımda hayalimi bir kadın, sanki cennetten çıkmış melek gibi süslermiş... bilsem ben mi bunadım, yere batsın inadım... sevgiden konuştular ben kendimi kınadım... isterse duysun dedim, gözümü oysun dedim, şiir mezarlığına bir beni koysun dedim... çeşit çeşit duygular uyutulmuştur orda, hayalini düşündüm, sahiden gözüm dolar... anlıyormusun beni, her dakka olur yeni.. yaşadığın an senin, nefes alıp verirsen bedeninde can senin... akdevrim.istanbul.Atatürk hava limanı. __________________ ....yaşadığın an senin, ....gerisi zindan senin!... |
27-02-2010, 07:56 | #3205 |
|
bir sen kaldın gözlerimi bağlayan,
akıp giden fırat diçle çağlayan, hayalime benim ile ağlayan, sevgimi besleyen kadın günaydın!.. akdevrim.istanbul. |
27-02-2010, 15:09 | #3206 |
|
çekip gittiğin yolda,son bulacak nefesim...
gözlerinin önünden,gelip gecer kafesim... belediyeden imam,iki üç beş can dostla, sen perdenin ardında,başını cama yasla... sulansın hain gözün,yanarak için özün.... bağırmaya başlarsın duygularımı çözün... bir tek seni duyarım, kin tutmayan hıyarım... akdevrim/istanbul. __________________ ....yaşadığın an senin, ....gerisi zindan senin!... akdevrim |
27-02-2010, 15:25 | #3207 |
|
..Sevgili okuyucularım,aşağıdaki yazı,kapı komşumuz ve abi olarak değer verdiğim şu anda İzmir kültür ve sanat müzesi müdürü olan Cemil Kanca tarafından kaleme alınmış merhum babacığımı anlatmaktadır.Şiir sayfama bu nedenle almayı uygun buldum.
saygılarımla.... akdevrim... ÇAVUŞ AMCA Samsun’un 20 km. güneyinde engebeli dağlık bir arazide kurulu bulunan Gökçepınar Köyü; beş ayrı mahalleden oluşmuştur: Kaşıkçılar, Yesifler, Çilingir, Palikar ve Bağyeri Mahallesi. Bağyeri mahallesindeki bizim evimizle onun evinin arasında yazın suyu azalan, ilkbaharda karların erimesiyle köpürüp delice akıp giden derenin böldüğü, çok da derin olmayan bir koyak vardır. Koyağın her iki yamacı; yazları serçelerin, karatavukların cıvıltılarıyla şenlenen gürgen ağaçlarıyla kaplıdır. Çavuş Amca’nın evi; bu gürgen koruluğunun içinde, güneşin doğuşuna bakan düz bir tümseğin üzerindedir. İki evi yıllarca birbirine bağlayan yolak, nihayet 1980’li yılların başında genişletilerek araçların geçebileceği ham yol haline getirilmiştir. Koyağın Çavuş Amcaların tarafına isabet eden yamacında yazları buz gibi soğuk, kışları ılık akan bir pınar vardır. Bu pınar;1990’lı yılların ortalarına kadar bizim, onun ve dayımın olmak üzere üç evin su ihtiyacını karşılamıştır. Yıllarca o pınardan kovalarla su taşıyan çocukların anılarında buruk bir çeşni kalsa da, kana kana içilen o suyun tadı damaklarındadır. Bu pınarın tadına doyum olmaz suyu kadar ıssızlık duygusunu da çoğaltan havası hala içimdedir. O ıssızlık, terkedilmişlikten değil de sanki yalnızlığı tercih etmişlikten kaynaklanmaktadır. Pınarın, çürüdükçe Çavuş Amca tarafından değiştirilen kızılağaçtan yalağı sürekli doludur. Yaz güneşinin gürgen yaprakları arasından bir yol bulup yalaktaki suya yansıyan ışıkları titrek bir hüznü de yansıtır. Sürekli akmakta olan oluğunun altına konulan metal su kovaları doluncaya kadar geçen dinlenme zamanı; ıssızlığın derinliği içinde uzadıkça uzar. Uzun bir düşten uyanıp da tam kalkmak üzereyken, tümseğin başından Hanım Nine’nin kafası görünür. Çelimsiz ama her zaman dinç görünen duruşuyla ırmak boylarındaki günlük inzivasına çıkmıştır. Hanım Nine, Çavuş Amca’nın annesidir. Bizim yakadan da Fadime Nine; nam-ı diğer Keleş’in Fadime –Anneannem- gelmektedir. Hukuku çok eskilere dayanan bu iki komşunun ayaküstü söyleşilerine kulak misafiri olursunuz. Adı; Şükrü Erdoğan’dır Çavuş Amca’nın ama o Şükrü Çavuş olarak tanınır. Askerlikte elde edilen çavuş, onbaşı gibi unvanların; terhisten sonra da sürdüğü başka bir ülke var mıdır? Bunu bilmiyorum ama o geleneğin bizim ülkemizde hala sürüp gitmekte olduğu da bir gerçektir. Bu yanıyla Çavuş Amca bir asker kadar disiplinliydi sonucuna varmak istersek aldanırız. Kuşkusuz bir hayat disiplini vardı ama o daha çok hoş görülü bir adam olarak bilinirdi. Hatta epeyce de geniş bir adamdı. Özellikle çocuk konusunda böyleydi. Öyle olmasaydı, köyün çok çocuklu babaları içinde ilk sırayı alabilir miydi? Bu konuda onu izleyenlerden birisi de benim babamdı. Bunu bir yana bırakırsak, Çavuş Amca güzellikleri olan bir adamdı. O güzelliklerin başında da hoş sohbet oluşu gelir. Belagatini kavradığınızda şakacı bir ironi yarattığını fark edersiniz. Olayı tersinden anlatıp kendisiyle alay etmeyi bilmekte, bunu yaparken de karşısındakinin zekâsını ölçmektedir. Çünkü kendisi zeki bir adamdır. Bunu da hiçbir eğitimden geçmediği halde kendi özel çabasıyla hem Türkçe okuyup yazmayı, hem Arapça, hem de Osmanlıca okumayı öğrenerek kanıtlamıştır. Onun anlattıkları yaşadıklarının yanında daha çok da hissettikleridir. Onda Hint bilgelerinin insanı derinden kavrayan öğretilerinin gizli bir uzantısını yakalayabilirdiniz. “Muhammediye” ve “Halk Hikâyeleri” okur, öğrendiklerini de kendi üslubuyla anlatmaktan ayrı bir tat alırdı. Onunla karşılaştığınızda; mutlaka hayata dair yeni bir söz duyardınız. Benim çocukluğumda köyün tarım ürünlerinin başında mısır ve tütün gelirdi. Mısır ve tütün tarımı hem uzun, hem de çok zahmetli bir işti. Daha sonraki yıllarda köylüler kolay olanı seçerek tarlalarını fındık bahçelerine çevirdi. Mısırın tarladan toplanmasıyla iş bitmiyordu. Mısırın; yörede “Çiten” ve “Paçka” diye adlandırılan serenlere yerleştirilip kurutulması için somakların soyulması gerekiyordu. Bunun için de “İmece” yapılırdı. İlkokulu bitirdiğim yıldı. Bir gece Çavuş Amca’nın imecesine katılmıştım. O gece, Çavuş Amca konuklarına “Kerem ile Aslı” hikâyesini anlatmıştı. Sonunda da “Kerem’in deldiği dağ nerede biliyor musunuz?” Diye sormuş, cevabını da kendisi vermişti: “Amasya’da.” Yıllar sonra yolum o güzergâha düşmüştü. Çavuş Amca’nın o sözünü hatırlayıp otobüsün camından Kerem’in deldiği söylenen dağa bakmıştım. Tıpkı Çavuş Amca’nın anlattığı gibi su kanalları dağı bir uçtan bir uca çevreliyordu. Rivayet buydu ama gerçek neydi? Tamamen taştan oyulmuş, metrelerce uzunluktaki bu kanalları açmak için bir insan ömrü yeter miydi? Hikâyenin vermek istediği ileti bu değildi zaten, aşkın gücüydü. Çavuş Amca aslında keşfedilmemiş bir şairdi. Ona gizli kalmış halk ozanı desek daha doğru olur. Onun ağzından dinlediğim ve adını “Mehmet Pehlivan Destanı” verdiği şiirinden aklımda kalan şu iki dörtlük Mehmet Dayımın gençlik yıllarına ait bir vukuatını anlatır: Topsukluk dereleri Dile geliyor dile Dayı kızın kaçıyor Mehmet Pehlivan ile Yaşa Mehmet Pehlivan Sevdalıktan eriye Küçükayı öndörtte Köprü çattı dereye Ağırbaşlı bir adam olmasının yanında eğlenmeyi sever, özellikle düğünlerin şenlikli olmasından ayrı bir keyif duyardı. “Düğün dediğin çalgılı-çengili, davullu- zurnalı olmalı” derdi. Çocukluğuma rastlayan yıllarda yeğeni Şaban Çavuş’u (Şaban Fırıncı) çok görkemli bir düğünle evlendirmişti. Çiftçilik, dülgerlik, nalbantlık, baytarlık, ustalık ve halk hekimliği onun yapmakta hiçbir zorluk çekmediği işlerdendi. Bir dönem Köy Enstitülerinden yetişen öğretmenler gibiydi. Onlardan tek eksiği; bir müzik aleti çalamayışıydı. Müzik ihtiyacını da “Sahibinin Sesi” plaklarıyla ve sürekli açık duran sandık büyüklüğündeki radyosuyla karşılıyordu. “Çile Bülbülüm”ü Safiye Ayla’nın sesinden ilk kez onun gramofonundan; Cemile Cevher’in “Şapkamın Tereği Düz”, Muazzez Turing’in “Mektebin Bacaları” türkülerini, Ali Ekber Çiçek’in “Haydar Haydar” deyişini, Neşet Ertaş’ı, Nurettin Çamlıdağ’ı, Turan Engin’i, Müzeyyen Senar’ı yine ilk kez onun harman yerinde dinlemiştim. Bildiğim kadarıyla o yıllarda, Bucak Müdürü Osman Bilgin’i saymazsak, köyde dört fötr şapkalı adamdan birisi de oydu. Diğer üçü ise; Hüseyin Amcam, Mehmet Dayım ve babamdı. Köylülerin sekiz köşeli şapka giydiği o ortamda, bu dört adamın fötr şapkayı neden tercih ettikleri sorusu hala kafamda durmaktadır. Çavuş Amca’yı benim hafızamda unutulmaz kılan bir olay vardır ki, hayatımın dönüm noktalarından biridir: Tarih: 4 Kasım 1975. Gecenin ortaları. Kulağım radyoda. Üniversitelerin kayıt tarihlerini dinliyorum. Atatürk Üniversitesi’ne kayıt yaptırma hakkını kazandığımı öğreniyorum. Annemi uyandırıyorum; durumu anlatıyorum. Annem seviniyor ama üzüntüsünü de saklayamıyor. “Baban Erzincan’da. Elde para da yok” diyor. Umutsuzca odama dönüyorum. Yatağıma girmeden içerden annemin sesi geliyor: “ Gün ola hayrola! Yarın bir çaresine bakarız.” Ertesi gün 5 Kasım. 6 Kasım günü kayıtlar kapanıyor. Bu şu demek: Sabah yola çıkmalıyım ki, kayıtların son günü Erzurum’da olabileyim. Kısacası; Almanların “Zeitnot” dedikleri zaman sıkışması içindeyim. O sabah annemin ilk işi Çavuş Amca’ya uğramak oluyor. Aynı günün akşamı hareket ediyorum. 6 Kasım 1975 gecesi de kaydımı yaptırıyorum. Erzurum’dan dönüşümde; teşekkür etmek için Çavuş Amca’nın ziyaretine gidiyorum. Parasını takdim ediyorum. “Sizi unutmayacağım Çavuş Amca” diyorum. “Ne yaptık ki?” Diyor; ekliyor: “Dost, dost için dar günde vardır. Senin yüksek tahsil görmen demek, bizim çocuklarımızın önünde güzel bir örnek olman demek.” 1979 yılında üniversiteyi bitirdiğimde; oğlu Hasan Alp de Samsun’da Cumhuriyet Lisesini bitirmişti. Hasan Alp’le arkadaşlığımız daha eskilere dayanır ama farkında olarak kurduğumuz dostluk onun lise, benim de üniversite yıllarıma isabet eder. Araya yıllar girmiş olsa da, birbirimizden hep haberli olduk. Almanya’da aldığı dil eğitiminden sonra o da üniversite bitirdi. Çavuş Amca’yla en son 29 Haziran 1982 günü; onun harman yerinde tahta kerevetinin üzerinde sohbet etme fırsatım olmuştu. Askerliğe çağrılmıştım ve ertesi gün Tokat’a hareket edecek, 1 Temmuz 1982 günü de birliğimde hazır olacaktım. Beni “Selametle git, selametle dön” diyerek yolcu etti. 1980’li yılların ikinci yarısında Çavuş Amca’nın İstanbul’a taşındığını duymuştum. 2000 yılının Nisan ayıydı. Hasan Alp’le yaptığımız bir telefon görüşmesinde; Çavuş Amca’nın kanser hastalığına yakalandığını ve tedavi gördüğünü öğrendim. Haberi alır almaz telefona sarıldım. Uzun uzun konuştuk. Bana “Cemil Bey” diye hitap ediyordu. “Çavuş Amca” dedim: “Ben Cemil. Bildiğin, tanıdığın Cemil. Başka bir Cemil’le konuşmuyorsun.” “Evet, ama” dedi: “Sen zaten beydin.” “Sen bana yine de Cemil diye hitap eder misin?” dedim. “Tamam” dedi ama “Bey” diye hitap etmekten de vazgeçmedi. Onu, Hanımı Zekiye Hala’yla – Biz O’na hala deriz. Annemiz gibi sevdiğimiz insandır. Zaten de annemin akranıdır- o tarihlerde oturduğum Aydın’a davet ettim. “Orası da şehir” dedi: “Benim niyetim bu yazı Samsun’da; köyde geçirmek. O yeşilliğin içinde doya doya bir nefes almak. Sen de gelirsen çok güzel olur.” Hastalığından hiç söz etmedi. Çavuş Amca’yla yaptığımız son konuşma da bu oldu. 26 Mayıs 2000 tarihinde vefat ettiğini ve çok sevdiği Gökçepınar’da toprağa verildiğini daha sonra öğrendim. Gökçepınar’a her gidişimde; bizim evin önünden onun evine bakarım. Bana öyle gelir ki, gürgen ağaçlarının sakladığı oralarda bir yerlerde; ya odun kırmaktadır, ya samanlığının çatısını onarmaktadır, ya evine bir oda daha eklemektedir, ya evinin önünden akmakta olan su oluğunu yenilemektedir, ya da bir ağaç kütüğüne oturmuş dinlenmektedir. Başından eksik etmediği fötr şapkasını da yanına koymuş, sigara tellendirmektedir. Hayatını doğanın sınırsız özgürlüğü içinde geçirmiş bir adam için en dayanılmaz olan şey, kendini kentte dört duvar arasında hapsedilmiş hissetmektir. Anladım ki, bu yüzden “Orası da şehir” deyip davetimi nazikçe reddetmişti. Ona; “Sizi unutmayacağım Çavuş Amca” demiştim. Unutmadım. Yeni kuşaklar da seni tanısın, adam gibi adam nasıl olunurmuş, dostluk neymiş öğrensinler diye bu yazımla belgelendirmek istedim. Yeşilliklerle gönenmişliği çok severdin. Anlatılır ki, cennet yeşillikler ülkesidir. Yerin cennet olsun. İzmir,29Nisan 2009.Cemil KANCA. ALINTI, |
27-02-2010, 15:31 | #3208 |
|
beni benden alan birini gördüm,
benliğimi calan birini gördüm, sanki bensiz olan yarını gördüm, beni uykumdan uyandırmayın... yaşamak var diye dayandırmayın... tırnakları diken gibiydi dostun, bu yoldan gidersen sıyrılır postun, aşktan sevgiden ne var ki üstün, beni yalan yere hiç kandırmayın, yeminler ederek inandırmayın... akdevrim.23.06.2008.istanbul.zeytinburnu.... __________________ ....yaşadığın an senin, ....gerisi zindan AKDEVRİM |
28-02-2010, 08:17 | #3209 |
|
uykuda şimdi herkes,
sessiz ve sakin pazar, içimde bir şeyler var, ben yaparım o bozar!.... masam akşamdan kalma, kalemle kağıtlarım, kimsenin bilmediği, içimde ağıtlarım... yapraklarını dökmüş, baltayı görmüş çökmüş, inçir ağacım benim... el gibi yaprakları, gül gibi kokuları, insandan daha insan, kökleri dokuları... benim inçir ağacım!... penceremi selamlar, kuşlar görürüm onda... bu gün günlerden pazar!... akdverim.istanbul. |
01-03-2010, 08:28 | #3210 |
|
insanlar gelir gecer yanımdan,
ekmeğe uzanmak için, gelecek kazanmak için... ayrılamam bu limandan... beklerim!... çelik kanatlı kuşlar, ve çevremde baykuşlar anlayamaz hiç beni!... akdevrim.istanbul. |
Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 10 (0 Site Üyesi ve 10 konuk) | |
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Yanıt | Son Mesaj |
Hukuklu Cinaslı Şiirler | Av.H.Sancar KARACA | Yazdıklarımız - Yazdıklarınız. | 41 | 31-12-2009 16:57 |
Yitik Aşk'a Şiirler | Arda İnal | Kitap | 6 | 10-05-2009 12:19 |
Cinaslı Şiirler | ozanyazar | Yazdıklarımız - Yazdıklarınız. | 6 | 08-07-2008 17:00 |
Kadınlarla İlgili Şiirler ! | SPARTACUS | Site Lokali | 3 | 24-08-2007 13:35 |
Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir. |