Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Hukuk Sohbetleri Hukuki yorumlar, görüşler ve tartışmalar.. Soru niteliği taşımayan her türlü hukuki sohbet için.

Avukat kaybettiği davadan disiplin para cezası alacak.

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 02-03-2007, 11:57   #1
av.semire nergiz

 
Varsayılan Avukat kaybettiği davadan disiplin para cezası alacak.

Gündemde bulunan Humk değişiklik tasarısında 333.madde olarak düzenlenen bir değişiklik var.Ben maddeyi okuyunca bir hukukçu olarak hukuk-adalet -hak arama özgürlüğü-avukat müvekkil ilişkisi-avukatlık mesleği kavramları açısından ilişkilendirmeye çalıştım;ve neticeten olamaz böyle bir şey dedim.Ne dersiniz hukuk devletinde böyle bir yasal düzenleme olabilir mi,herkes her açtığı davayı kazanmak zorunda mı,ya da avukat bir davayı açtığı için nasıl ceza alabilir? Ben anlamadım anlayan arkadaşlar bize de anlatsın lütfen.Madde metni şöyledir: MADDE 333– (1) Kötüniyetli davalı veya hiçbir hakkı olmadığı hâlde dava açan taraf, yargılama giderlerinden başka, diğer tarafın veki*liyle aralarında kararlaştırılan vekâlet ücretinin tamamı veya bir kısmını ödemeye mahkum edilebilir. Vekâlet ücretinin miktarı hakkında uyuş*mazlık çıkması veya mahkemece miktarının fahiş bulunması hâlinde, bu miktar doğrudan mahkemece takdir olunur. (2) Kötüniyet sahibi davalı veya hiçbir hakkı olmadığı hâlde dava açan taraf bundan başka beşyüz Türk Lirasından beşbin Türk Lirasına kadar disiplin para cezası ile mahkûm edilebilir. Bu hâllere vekil sebebi*yet vermiş ise disiplin para cezası vekil hakkında uygulanır.
Old 02-03-2007, 14:36   #2
Av.Abdülkadir ÖZ

 
Varsayılan

soru 1: Kötüniyet nasıl anlaşılacak?
soru 2: Vekilin sebebiyet verdiği nasıl ispatlanacak?

Cevap 1 : Davayı avukat açmışsa kötüniyetin varlığı karine olacak
Cevap 2 : Maddenin son cümlesi vekil açtığı ya da takip ettiği için kusursuz sorumluluk ilkesi gereğince vekil sorumlu olacak ve avukat olduğu için ceza iki kata çıkarılacak kararın tefhiminden itibaren 7 dakika içinde cezayı ödemezse ruhsatı iptal edilecektir. Aynı baroyo mensup iki avukatın bir adli yıl içerisinde para cezasına mahkum olması halinde baronun 3 ay süre ile tüm yetkilerinin elinden alınacaktır.Tekerrür halinde baro herhangi bir karara gerek olmaksızın feshedilecek ve baroya bağlı avukatların ruhsatları iptal edilecektir.Bu cezalara karşı yargı yolu kapalıdır.
Old 02-03-2007, 18:40   #3
Av.Elvan Akkaya

 
Varsayılan

http://www.kgm.adalet.gov.tr/gorus/hmk.htm

bu ülkede avukatlık yapılmaz.
hükümet neden avukatlarla bu kadar uğraşıyor anlamadım.
zaten bir çok sorunla karşı karşıya kalırken kimse yanımızda değil.kendi örgütümüz bile sahip çıkmıyor.

avukatlar köle kullanmadığı gibi efendi de tanımadıkları için tanıtmaya çalışıyor birileri...
ben böyle düzeni kabul etmiyorum.

müvekkilin kötüniyetini nerden bileceğiz peki??
yok yok. işin esasını tartışmak bile yersiz.
ben bu cübbeyi hakettiği saygınlığı ile taşıyacağım.
ama buna izin vermezlerse onların istediği gibi de olmayacağım.
diplomamı duvara asıp esnaflık yapacağım...
Old 02-03-2007, 21:38   #4
Kavaz

 
Varsayılan

Avukat davanın tarafı değilken,ne sebeple bu düşünülebilir.kötüniyetli olanla olmayanı belirlemek avukatın görevi mi?Madem öyle,vekille davasını takip etmeyen kötüniyetliler içinde hakimler ve savcılar tazminat ödesin.Saçmalıktan saçmalığa sürüklenen düşüncelerle zaman kaybediyorum.
Old 03-03-2007, 09:57   #5
Av.Duran Küçüköner

 
Varsayılan

Değerli Arkadaşlar bu hükmün değişik bir şekli zaten mevcut HUMK'da da var.

Madde 422 - Suiniyet sahibi olan müddeaaleyh yahut bir güna hakkı olmadığı halde dava etmiş olan taraf bundan maada yüz liraya kadar cezayi nakdiye mahküm edilebilir. Bu haller vekilden sadır olmuş ise cezayi nakdi vekil hakkında tayin olunur.
Old 03-03-2007, 10:42   #6
Av.Mehmet Saim Dikici

 
Varsayılan

Bu hüküm Sayın Küçükönerin de madde metni ile ortaya koyduğu gibi mevcut yasamızda da var. Hem de yıllardır var. Bu hükme dayanarak haksız açılan tüm davalarda talepte bulunduğum halde hiç bir mahkemenin takip ettiğim davalarda bu hükmü uyguladığına şahit olmadım. Hatta başka dosyalarda uygulandığını da görmedim. Olması gereken bu hükmün uygulanmasıdır. Uygulanmalıdır ki saçma sapan davalarla yargı meşgul edilmesin, insanlar mağdur edilmesin. Vekiller de salt müvekkilin keyfi yerine gelsin diye dayanaksızlığı su götürmeyen davaları açmasın!
Old 03-03-2007, 10:58   #7
Av.Turhan Demiroğlu

 
Varsayılan

Tasarı her ne kadar eski hükmün sadeleştirilmiş şekli gibiyse de, kamuoyuna malolduğunda -teslim edelim ki- sigorta sektörüne canlılık getirecektir.
Hayırlı olsun!
Saygılarımla...
Old 03-03-2007, 15:25   #8
Av. Şehper Ferda DEMİREL

 
Varsayılan

Alıntı:
Tasarı her ne kadar eski hükmün sadeleştirilmiş şekli gibiyse de, kamuoyuna malolduğunda -teslim edelim ki- sigorta sektörüne canlılık getirecektir.
Hayırlı olsun!

Katılıyorum...
Old 03-03-2007, 15:33   #9
Av. Şehper Ferda DEMİREL

 
Varsayılan

(
Alıntı:
1) Kötüniyetli davalı veya hiçbir hakkı olmadığı hâlde dava açan taraf, yargılama giderlerinden başka,


Alıntı:
Olması gereken bu hükmün uygulanmasıdır. Uygulanmalıdır ki saçma sapan davalarla yargı meşgul edilmesin, insanlar mağdur edilmesin


Tamam, bu son cümleye ben de katılıyorum. Yargının gereksiz yere meşgul edilmesi doğrud değil. Bir hukukçunun bile bile kaybedeceği davayı açmaması gerekir. Keza tümüyle haksız bir davalının, bile bile davayı reddetmesi değil,kabul etmesi gerekir. Şimdi sorular:

-Bu hüküm layıkıyla tatbik edilecekse, davalı vekilliğine ve hatta mahkemelere gerek kalır mı?

-Temyizde fahiş usuli veya esasa değinen nedenlerle bozulan hükümlerle ilgili olarak, hakimlerin de mali sorumluluğuna gidilmesi gerekmez mi?


Saygılarımla
Old 04-03-2007, 16:03   #10
isabedil

 
Varsayılan

arkadaşlar zaten davayı kaybeden taraf vekalet ücreti, yargılama giderleri..vs'yi ödemeye mahkum olmuyor mu?Sayın Küçüköner'in dediği gibi de mevcut yasada olan ve fakat uygulanmıyan, uygulanamıyan, daha doğrusu uygulandığında sonuçlarının pek hoş, kabuledilebilir olmıyacağı açık olan bir madde bu.Bence doğrusu bu yasanın sadeleştirilerek yeni yasaya konması yanlış.Bunun tamamen kaldırılması gerekir.Demokratik hukuk sistemlerinde;hak arama özgürlükleri bu tür sınırlandırmalara tabi olmamalı.saygılarımla
Old 04-03-2007, 18:22   #11
tiyerianri

 
Varsayılan

O vakit hakimler de verdikleri yanlış kararlardan dolayı tazminat ödesin.Zaten avukatlar olarak yeteri kadar gayri resmi cezalar ödüyoruz icra dairelerinde,kalemler de...Yetmiyor galiba
Old 05-03-2007, 13:15   #12
ad-hoc

 
Varsayılan

E biz hani zaten davayı kazanma garantisi vermeme borcu altındaydık.Bu ne peki şimdi???
Old 05-03-2007, 14:59   #13
av.remzieroglu

 
Varsayılan

Avukatlık mesleği niye bu kadar sorunlu hale getirilmeye çalışılıyor hala anlayamıyorum.
Old 05-03-2007, 18:08   #14
Hekimbaşı

 
Varsayılan Amaç keyfi cezalandırma gibi görünüyor

Sn.Katılımcılar,

Dışarıdan gazel okuyarak şunları söylemek isterim; bu maddenin amaçları:

1. açılacak dava sayısını azaltmak
2. avukatları keyfi nedenlerle cezalandırabilme özgürlüğü edinebilmek

tir.

Benim anlayabildiğim kadarıyla, (1) yasanın eski durumunda da sağlandığına göre; bu değişik ifadenin amacı (2) olmalıdır.

Bir avukatın, vakada davacının haklı olduğunu düşünmeksizin dava açması nasıl düşünülebilir? Olsa olsa hatalı değerlendirmiş olabilir. Bu doğaldır. Ama denmek isteniyor ki, iyi avukat olun, bizim gibi düşünün ve bizim vermeyeceğimiz karar için bizi meşgul etmeyin.

Muhteşem. Bu durumda her okuma yazması olan ortalama zeka sahibi insan yasa ve yönetmelikleri okur, içtihatlara bakar ve kendi yargısına kendi varır, hiç sorun çıkmazdı. Ne avukat lazım, ne yargıç, ne de savcı. Ütopik bir dünya! Yasalarda herşeyin zaten çözülmüş olduğuna ve herkesin de bunları kabul ettiğine dayanan bir görüşün yansıması bu. Yasalarda yer almayan bir durum olamaz, olsa da yargıyı ilgilendirmez; yasalarda yer alan herşey koşullar değişiklik gösterse de çözümü aynı biçimdedir, dolayısıyla yargıya gitmeye gerek yoktur; deniyor.

Bir anlamda, bunu iyimser bakışla dava konusu işlerin avukatlar arası serbest tartışmayla çözülmesi talebi olarak da görebiliriz. Tarafların avukatları oturur, görüşür, anlaşır. İyi de, idareye karşı davalar ne olacak? Taraflar anlaşamazsa ne olacak?

Bence buna karşı yapılabilecek tek şey; söz konusu risk ve masrafların avukatlık ücretine eklenmesi olacaktır. Bunun da etkisi herhalde avukatların işlerinin azalması olur. Yani bir nevi maliyet barajı. Bunun yerine, dava açma ücretlerini arttırma yoluna da gidebilirlerdi. Bu ehven-i-şer gibi göründü birden. Acaba öyle mi, bilemiyorum.

Tabii, avukatın mesleğini icrası ve baronun durumuyla ilgili bilgim yok, onlar çok vahim görünüyor. Meslek icrasıyla ilgili kısıtlamaları risk olarak değerlendirerek ücrete yansıtmaya kalkarsanız, olmayacak rakkamlara varır, daha da zor müşteri bulursunuz. Şahsen ben 'ölmeme garantili ameliyat' yapmayı fiyatı ne olursa olsun kabul etmem. Edecek biri varsa da, kendi bilir.

Bana kalırsa da bu meslek sigortasıyla doğrudan ilintili bir durum, ve Sn.Demirel' in dediği gibi, yargıç ve savcıları da kapsaması gerekir.

Saygılarımla,
Old 08-03-2007, 06:33   #15
Av.Ali HALLAÇ

 
Varsayılan Kadük olan madde neden yeniden getiriliyor ?

Değerli hemşehrim Ünzile Hanım'ın işaret ettiği HUMK.422.maddesi zaten kadük kalmış bir madde.Bu maddenin uygulaması yok.Çünkü çok muğlak bir madde.Hak arama özgürlüğü ile çelişiyor.
Üstelik bize öğretilen adli hakikat ile İdeal hakikat birbirinden farklı şeyler.Mahkeme kararları ve içtihatlar oluşurken, "çoklu göreli" oluşmaktadır.Ne yazık ki farklı iki Yargıtay Dairesi bile aynı konuda farklı karar verebilmektedir.
Bu yasa tasarısı ile yapılmak sitenen şey ile ortaya çıkacak sonuçlar çok farklı olabilir.Yani kaş yaparken göz çıkarabilir.
Bu maddenin bu haliyle yasalaşmaması için girişimde bulunmalıyız.
Old 09-03-2007, 13:52   #16
ayselari

 
Varsayılan

Tanığı , bilirkişisi, tarafı , hakimi yanlış yaparsa bunun ceremesini biz mi çekeceğiz?..Kökten avukatlığı kaldırdım deyin bari biz de kendimize başak iş bakalım.. Bir bu eksikti.
Old 09-03-2007, 19:16   #17
Av.Burcu Tayanç

 
Varsayılan

''Avukatlık Kanunu'nun 35/A maddesine göre avukatlar dava açılmadan veya henüz duruşma başlamadan önce tarafları uzlaşmaya davet edebilirler.Taraflar uzlaşabilirse ,uzlaşma tutanağı ilam niteliğindedir.Bu düzenlemeyle avukatlar ilk kez uyuşmazlığı çözen bir görev ve yetkiye sahip kılınmış ama maalesef hiç uygulanmamıştır.''diyor saygı duydugum hocam olan Hakan Pekcanıtez Hukuki Perspektifler Dergisinde yeralan yazısında.Ben şuan kktc de eğitim görmekteyim ve de bir avukatın yanında da çalışmaktayım.Her ne kadar da burada ingiliz sistemi uygulansa da mhk.lerde zaptı dava adı verilen yani tarafların duruşmaya gitmeden önce kendi aralatındu uzlaşabilmeleri için mahkeme taraflara bir imkan sağlamaktadır .Eğer taraflar kendi aralarında uzlaşamazlarsa o zaman duruşmaya karar verilir ve duruşmanın neticesinde kaybeden taraf bütün hüküm masraflarını ödemeye mahkum edilir ve buna dava masrafları da dahildir.Sizce de taraflar önce kendi aralarında anlaşmayı deneseler nasıl olur?
Old 09-03-2007, 19:33   #18
Av. Şehper Ferda DEMİREL

 
Varsayılan

Sayın brc,

Uzlaşma biz vekillerce sık sık önerilen, ancak bir türlü hayata geçirilemeyen bir kurum. Kendi adıma birden çok kez uzlaşma sağlamaya çalıştığımı, ulaşamadıklarıma ihtarla sulh tekliflerinde bulunduğumu söyleyebilirim. Ne var ki asillerin çekişmeleri genellikle bitmez. Uzlaşma, sulh akdi gibi işin içine hakim kararı girmeyen tutanaklarla karar verilsin istemez. Bizde hala şeriatın kestiği parmak acımaz eski inancının yeni versiyon uzantısıyla, hakim karar versin hele bir, mantığı geçerlidir. Buna rağmen yargılama başladıktan sonra çok kez sulh teklifi daha önce yanaşmayan karşı yandan gelir. Zamanla işlerlik kazanacağına inanıyorum.

Forum konumuz açısından bakarsak, pek ilgili olduğunu düşünmüyorum.

Saygılarımla.
Old 09-03-2007, 20:05   #19
Av.Burcu Tayanç

 
Varsayılan

Sayın Av.Şehper Ferda DEMİREL
Öncelikle Türkiye'de uzlaşmayla ilgili tecrübelerinizi benimle ve bu formda bizlerle paylaştığınız için teşekkür ederim.Benim konuyla ilşkilendirmek istediğim sadece şu idi tasarıda yer alan bu madde belki de bizlere ülkemizde pek az uygulanan uzlaşma olanağını sağlayabilir.Umuyorum
Old 12-03-2007, 12:45   #20
Av. Dr. V. SEVEN

 
Varsayılan

HUMK m. 421, 422’nin dışında m. 426/K ve 434, İcra ve İflas Kanunu m. 363 ayrıca Avukatlık Kanunu m. 169’da ve Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi m. 3/1’de de hüküm bulunmaktadır.

Genel bir hukuk kuralı olarak, herkes haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kuralına uygun davranmalıdır. Aynı durum, yargılama hukuku için de söz konusudur. Yargılama içerisinde, yargılamayı başlatıp iddia ve savunmada bulunurken taraflar usûlî dürüstlük kuralına uygun hareket etmelidirler. Bunun aksine davranışlar hakkında, değişik yaptırımlar düzenlenmiştir.

Uygulamamızda, Sayın Av. Mehmet Saim Dikici’nin de belirttiği gibi maalesef bu hükümlerden neredeyse haberdar olunmadığı gibi, uygulanmasında da çekingen davranılmaktadır. Ayrıca doktrinde de bu hükümler üzerinde yeterince durulmamıştır (Bu konuda bkz. Doç. Dr. Muhammet Özekes, Yargılamada Dürüstlük Kuralına Aykırı Davranan Taraf Aleyhine Hükmedilecek Vekalet Ücreti, LEGAL Medeni Usul ve İcra İflas Hukuku Dergisi 2005, Sayı 1, s. 29 vd.). Oysa, bu hükümlerin yerinde ve gereği gibi uygulanması halinde, yargılamada dürüstlük kuralına aykırı davranışların engellenmesi bakımında ciddi bir caydırıcılığı olacaktır.

Bu hükümlerin uygulanması için, davacının kötüniyetli şekilde dava açması, davalının da kötüniyetli şekilde kendisine karşı dava açılmasına sebep olması ve her iki tarafın da yargılamada dürüstlük kuralına aykırı davranmış, dürüstlük kuralına aykırı usûl işlemleri yapmış olmaları gerekir. Tarafların kötüniyetli olmasına İİK’da ayrı yaptırımlar da öngörülmüştür (Bkz. İİK m. 67, 68/a, 72, 89, 97, 169/a, 170, 282 ve 363).

Ayrıca, Amerikan Hukuk Enstitüsü ve Özel Hukukun Bütünleştirilmesine İlişkin Milletlerarası Enstitü ile Avrupa Model Usul Kanunu Tasarısı ve Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin bu konudaki tasarı ve raporlarına da bakıldığında yargılamada yükümlülüklerini yerine getirmeyen ve yargılamayı aksatan taraflara makul bazı yaptırımlar uygulanabileceği kabul edilmiştir. Bu da göstermektedir ki uluslararası metinlerde dahi yargılama düzeninin korunması ve dürüstlük kurallarına aykırı olarak davanın yürütülmemesi için gerekli tedbirler alınabilir. Bunlar hak arama özgürlüğüne ve adil yargılama hakkına aykırı sayılmaz.

YARGILAMA BİR MÜCADELEDİR ANCAK, SONUÇ İÇİN HER YOLUN MÜBAH OLDUĞU BİR MÜCADELE DEĞİLDİR. TARAFLAR VE VEKİLLERİ DE BUNUN BİLİNCİNDE HAREKET ETMELİDİRLER.
Old 12-03-2007, 15:51   #21
mehmetseyrek

 
Varsayılan

Bir de şu var:
Herhangi bir konuda Yargıtay içtihadı var.Hatta İçtihadı birleştirme kararı var.Bir konuda Yargıtay yıllarca benzer kararları veriyor.Ancak gün geliyor Yargıtay görüş değiştiriyor.
Bu durumda daha önce verilmiş olan cezalar geriye yönelik olarak ortadan kalkacak mı?Bu konuda ne kadarlık bir zaman aşımı söz konusu olabilir?
Bu konuda Yargıtay kararları var diyerek müvekkilini dava açmaktan vaz geçiren avukatın durumu ne olacak?Ona da bir ceza öngörmek gerekir mi?
Yıllar sonra, Yargıtay'ın istikrarlı kararlarına karşın, dava açmaya cesaret eden ve bunu başaran avukat için herhangi bir ödül öngörmek gerekir mi?Ödül verilmesi konusunda bir ödül yönetmeliği çıkarmak gerekir mi?Bu işi beş kez başaran avukata altın terazi ödülü vermek gerekir mi?
Görüldüğü gibi mesele çok boyutlu olarak ele alınıp incelenmelidir.Yoksa ilerde daha büyük sorunlar yaşayacağımız tartışmasızdır.
Esenlikler dileğiyle...
MEHMET SEYREK
Görüldüğü gibi sorun çok boyutlu ve ayrıntılı.
Old 14-03-2007, 16:45   #22
Av.Nazlı Yolaç

 
Varsayılan avukatın niyeti nasıl anlaşılır ki?

Sayın meslakdaşlarım, bu konuda daha önce yazılan görüşlerin hepsini okudum.. Tümünde de katıldığım noktalar çok olmakla birlikte bazı noktaları da düşünmeden edemedim.
Öncelikle konuya "hak arama özgürlüğü" açısından bakmak istiyorum. Böyle bir maddenin şimdiye kadar uygulamaya geçirilmemiş olması, bu konunun gündeme geldiği dosyalarda, hakimlerin tarafların hak arama özgürlüğünü kısıtlayacak bir uygulama içine girmeye hukukçu kimlikleri ve vicdanlarının elvermediğini gösteriyor, bence.
Ayrıca yeni hazırlanan yasaya aynı maddenin sadeleştirilerek ve Türkçeleştirilerek konmuş olması da, yasanın hazırlanırken uygulamaya yönelik sorunlara çözüm getirip, yargılama süreçlerini hızlandıracak düzenlemelere yer veren çalışmalar yapmaktan çok, eski yasanın güncel dile çevrilmesi yönündeki çalışmalara dayandığı izlenimini yaratıyor. Yani özenli bir çalışma yapıldığı kanaatini uyandırmıyor.
Evet böyle bir düzenlemenin uygulanır hale getirilmesi, özellikle de yaygın bir uygulama haline getirilmesi, Anayasa ve uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınan temel hak ve hürriyetlerden biri olan hak arama özgürlüğünü kısıtlayan sonuçlar doğurabilir. Bu başlangıçla önce adli mercilerdeki hak aramada kısıtllanma arkasından idari mercilerin de fuzulen meşgul edilmemesi gerektiğini çağrıştırıp, açılan bu kapının ardından, idari mercilerde haklı olmadığı bir konuda talepte bulunup dilekçe verenlere de ceza uygulamasını getirebilir. Bu durumda, bizim memlekette hukukun var olup olmadığını bırakın hukuk dışında olanları biz hukukçuları bile düşündürten bugünleri arar hale gelebiliriz o zaman.
Ancaaaak, bu maddeye bir de şu açıdan bakmak istiyorum. Hepimiz zaman zaman karşılaşıyoruz, hatta bazen taraf asillerden başka, kendi meslakdaşlarımızın, özellikle dava sürecini geciktirmek, müvekkillerine zaman kazandırmak için, haklı olmadığını bile bile taleplerde bulunduğuna ve müvekkillerine de böyle akıllar verdiğine rastlıyoruz. Bu durumda, karşı tarafı temsil eden bizler çok zorda kalabiliyoruz özellikle de kendi müvekkilllerimize karşı. Gerçi bu olaylar davacıdan daha çok davalı tarafın girişimleri oluyor, genellikle. Hani bazen, "ben kötüyüm, kötüyüm" diyen reklam mikrobu gibi "ben kötüniyetim" diye bağıran tutumlar nedeniyle haklı olan hakkını elde etmek için gereğinden fazla uğraş ve zaman harcamak zorunda kalıyor. Böyle durumlarla karşılaştığımızda da çaresizlik ve isyan duyguları birbirine karışıyor. Hele ki bir de adresinde bulunamayan bir tanığın ismini veren, süreci uzatmak için yurtdışı adresi bildiriği bir kişiyi tanık gösterenden tutun da neler neler çıkıyor karşımıza. İşte böyle durumlar için, hani kör gözüne parmak cinsinden olan kötüniyetli tutumlar için, davacı-davalı olduğuna bakılmaksızın böyle bir yaptırım olsa mı? düşüncesi geliyorsa da, hemen arkasından, yine "hak arama özgürlüğünü" kısıtlayabilecek bu tür demokles kılıçlarının riskleri tüyleri diken diken ediyor ve hemen önceki düşünceyi kış kışlayıveriyor insanın kafasından.

Bir de şu yanlış verilen kararlara, sonradan değişen yargıtay görüşlerine değinmek istiyorum.

Birinci örneğim 200 işçiyi ilgilendiren bir konuydu. Önceki çalışmalara ait sürenin, işyeri devri olarak değerlendirilip sürelerin birleştirilmesi talebiyle açılan kıdem tazminatı davaları idi. Bu 200 kişi zaman içinde işyerinden ayrıldıkça açıyordu bu davaları. İşveren vekili olarak yıllarca takip ettim ve davayı kabul eden mahkeme ve Yargıtay'ın görüşüne katılmadığım için her açılan davayı temyiz ettim. İlk 170 (yaklaşık) kişinin davası sonuçlandı, paralarını aldılar. İşyerinde aynı durumda olan son 30 kişi kaldığında, bir gün Yargıtay'dan gelen kararda bu sürelerin birleştirilemeyeceğine dair temyiz gerekçemizin benimsendiği, temyiz talebimizin kabulü ile reddi gereken davanın kabul edilmiş olması nedeniyle kararın bozulduğunu görünce ben bile şaşırdım. Sonrakiler dava bile açmadılar tabiki de. Alan aldı, kalanlara yazık oldu dedim, tabi bu durumda. Sevinemedim bile dolayısıyla.
İkinci örneğim bir tahliye davası. Alt kiracılığa ilişkindi. Davacı tarafı temsil ediyordum. Yerel Mah. reddeti, Yarg. onadı, karar düzeltmede bozuldu, yerel. mah. direndi, genel kurul onadı, sonra karar düzeltme talebimiz üzerine genel kurul kararı bozdu.
Peki bunlar gibi binlerce örnekte yargıyı temsil edenlerle, yeterli delil olmadığı halde, ben davayı açayım, mahkeme değerlendirir diyen savcılara, görevde kısıtlama sakıncalı sonuçlara neden olur diye hiç bir sorumluluk gelmezken, hak arayanlara ve hakkı savunanlara böyle bir sorumluluk getirilmesinin sakıncaları nasıl göz ardı ediliyor. Anlamak mümkün değil gerçekten.
Old 14-03-2007, 17:44   #23
Av. Dr. V. SEVEN

 
Varsayılan

Tarafların avukatla temsil edildiği durumlarda, Avukatlık Kanunu ve Avukatlık Meslek İlkeleri’nin de bir gereği olarak, avukatların yargılamanın doğru ve sağlıklı şekilde yürütülmesi bakımından daha özenli davranmaları, onlar için bir yükümlülüktür. Hiçbir hüküm olmasa dahi, avukatlığın amacını ortaya koyan Avukatlık Kanunu’nun 2. maddesindeki avukatların, “...her türlü hukukî mesele ve anlaşmazlıkların adalet ve hakkaniyete uygun olarak çözümlenmesini...” sağlamak yükümlülükleri ile avukatların bu çerçevede “hukukî bilgi ve tecrübelerini, adaletin hizmetine ve kişilerin yararlanmasına tahsis” etmeleri amacı dahi bu açıdan yeterlidir. Zaten aksine davranışlar, bugün uygulamamızda yeterince titizlikle uygulanmasa, hatta bazen bu tür davranışlar “becerikli avukat (!)” olarak taltif görse de, aslında avukat için bir disiplin suçudur.
Hak sahibinin kendi davasını takip ederken aranan kötüniyet ölçüsü ile avukatla temsil edilen davalarda aranan kötüniyet ölçüsü, aynı olmamalıdır. İyiniyet, kısaca bir şeyi bilmemek veya bilecek durumda olmamak ise; bir avukatın bulunduğu yargılamada, onun hukuku ve uygulanacak usûlü bilmediği veya en azından temel yargısal ilke, kural ve içtihatlardan haberdar olmadığı söylenemez. Bu sebepledir ki, avukatın haksız ve yolsuz bulduğu işi red yükümlülüğü vardır (AvK m. 38, a bendi). Nitekim, “Hukuk düzenine saygı konusunda, avukattan, sıradan vatandaştan beklenenden çok daha fazlası beklenir.”. Eğer avukatın temel bilgiden yoksun olduğu savunması ileri sürülürse, o zaman da avukatın vekâlet görevini ihmâl ettiği ortaya çıkar ki, bu hem hukukî hem de duruma göre cezaî ve esasen disiplin sorumluluğunu da gerekli kılacaktır. Bu sebeple, avukatla yürütülen davalarda, hiçbir hukukî ve maddî dayanağı olmadan dava açılması, o yargılamanın gerektirdiği asgarî şartlar gözetilmeden yargı organına başvurulması, yargı organına bildirmesi gereken bir durumu bildirmeden taleplerde bulunması, haksızlığı ve itiraz üzerine kaldırılacağı mutlak olan geçici hukukî korumalar talep edilmesi, sürelerin kaçırılması, ara kararlarının hiçbir mazeret yokken zamanında (özellikle de birkaç defa) yerine getirilmemesi, harç ve giderlerin bilinçli olarak eksik yatırılması, herhangi bir tereddüt olmayan hallerde görevsiz ve yetkisiz mahkemelerde dava açılması, başlangıçta sahip olunan delillerin hiçbir mazeret yokken yargılamanın ilerleyen aşamalarında ibrazı gibi durumlarda, kötüniyeti mutlaka kabul etmek gerekir. Çünkü, bir avukat, bunların normal yargılama kuralları içerisinde gerçekleşmemesi gerektiğini, yargılamayı aksatıp uzatacağını bilir veya en azından bilebilecek durumdadır; keza bu tür davranışların, yargılamanın sağlıklı şekilde yürütülmesine yardım etme amacına da aykırı olduğu açıktır.
Bunlara rağmen, haklı olduğuna inanarak, herhangi bir kötüniyeti olmadan dava açan kimse aleyhine 421. madde hükmünü uygulanmamalıdır. Zira, kişi mutlak anlamda haklı olmasa dahi, hukukun kendisine tanıdığı imkânlardan yararlanarak dava açıp yürütmüş ya da haklı olduğuna inanarak dava açmış veya örneğin, yeterli delili olmadığı halde dava açmış veya savunma yapmışsa, kötüniyetli sayılamaz. Burada kişi, hak arama özgürlüğü ve bu çerçevede dava açma hakkını kullanmıştır ve bunu yaparken de en azından dava açıp yürütmekte haklı kılacak gerekçeleri vardır. Aksi halde her dava açıp kaybedeni kötüniyetli saymak gibi hukuken kabul edilemeyecek bir sonuç ortaya çıkacaktır.
Old 14-03-2007, 20:27   #24
Aziz Kurtuluş

 
Varsayılan hukuk dışı bir insanın düşünceleri ( 1)


Her dava açanı kötü niyetli olarak algılamamak gerektiğine inanıyorum.Hiç kimse bir konuda mağdur olduğuna inanmadan, bir başka kişi için neden davacı olsun ki

Üstelik yargılama süreci ve yargılanma sürecide demokratik, özgür bir mücadele olup,
Hakimler her iki tarafa da hakkaniyetle, eşit öçlüde yaklaşmakta olup, yeterli hakkı ve
Süreleri her iki tarafada vermektedirler. Davaların uzama, adliyelerde dosya yığılmalarının sebeplerinden, davaların ağır gitme nedenlerinden biri bunlarda olsa, her iki tarafada eşit haklar dağıtılmaktadır // gereksiz yere açılan davalar olmasa, // gereksiz yere uzatılmaya neden olunmasa // bu yığılmalar belki azaltılabilecektir inancındayım

Sadece yeterli delil olmadan, yeterli tanık beyanı olmadan, açılan davalar, Hakim beye karar verme esnasında gerek önündeki kitapta yazan kanun maddelerine göre, gerekse vicdani kanaatinde, rahatça bir hüküm verirken zorlanmasına sebep olacaktır kanaatindeyim.,

Hangi taraf kabul edilebilir delillerle kendini daha iyi anlatırsa o taraf Hakim nazarında bu davayı kazanacaktır.Bu mücadele içinde Tezlerin anlatılamamasıda mümkündür, ancak

Önemli olan, samimi olmak, inanmaktır.

Sn.Avukat Abdülkadir ÖZ =

KÖTÜ NİYET = Bir avukat düşünün vekili olduğu kişiye temsilen bir mahkeme açıyor öncelikle kendisinin buna inanması gerekirken, sadece vekalet almak, bir müşteri kazanmış olmak için dava açmıştır.

Örneğin ; davalının …….. fiilleri neticesinde müvekkilim şu zararları görmüştür, psikolojik tedavi görekmektedir, dilekçesinede, ** Sağlık raporları ** maddi zarara ilişkin temin edilebilen faturalar** maddelerini ekleyip , tazminat talebiyle dava açıyor

Bu dilekçeyle elbetteki mahkeme açılabilir. 2-3-5- duruşma düşünün, davalı taraf yanıt verebilmek için bu sağlık raporlarını her yazılı beyanında istiyor. Böyle bir rapor gerçekte yok, bence yalan ifadeyle, belge varmış gibi davranılarak açılan bir mahkemedir bu

Bu dava içerisinde davalının fotoğraf video delilleri var, tezini belgeleyebiliyor, hakim yerinde keşfe karar veriyor, duruşma sonunda itirazsız bu evrakları imzalayan davacı vekili
Ondan sonraki tüm duruşmalarda kendininde imzaladığı karara itiraz ediyor, KEŞİF KARARINI DAVALININ TALEBİYMİŞ gibi saptırmaya laf kalabalığı yapmaya çalışıyor,

OYSA BU KARARI HAKİM ALMIŞTIR VE KENDİLERİDE İTİRAZ ETMEDEN İMZALAMIŞTIR.

Duruşmalar boyunca Davacı vekiline, görevler mehil süreleri veriliyor, **efendim, o görevi davanın seyrine katkısı bulunmayacağı düşüncesiyle yerine getirmedik, **
** Şunun için tekrar süre istiyoruz**

**Müvekkilim davacının bahsettiği tarihte orada değildi, bunu yazıyla kanıtlayacağız **diyerek beyanda bulunduğu halde, bir türlü bu evrakı getirmemektedir

Davacı vekili
Bu türden oyalamalarla , ki hukukçu olan herkes bilir,( her duruşma arasında yaklaşık 2 ay gibi bir süre var, hazırlık yapmak için yeterli bir zamandır bu )

Adaletin tecellisini geciktirmek için , bir umutsuz mücadeleyi vermek içindedir Davacı vekili
öncelikle kendisinin inanması, yeterli belge edindikten sonra bu belgelere istinaden dava açabilmeli veya ;
Mahkeme Hakiminin kendisinden istenen belgeleri sunabilmelidir.6.ncı duruşmada 2.nci kez mehil almak durumunda kalmamalıdır ciddi bir dava takipçisi diye düşünüyorum.


İşte bu Avukatın başvurduğu taktikler kötü niyete dayalı olarak değerlendirilmelidir,


Elvann = Bu ilkede Avukatlık yapılabilir, en değerli mesleklerden biridir Avukatlık müessesesi


Av.Şehper Ferda DEMİREL = Yargının gereksiz yere meşgul edilmemesi fikrinize katılıyorum. Bir hukukçunun bile bile kaybedecegi, davayı açmaması gerekir, Davalı taraf savunmada olduğundan kaybetmesi doğal karşılanabilir,( genelde haksız bir fiil işlemiş olabilir) Davacı taraf mağdur olduğuna, yasal hakları çiğnendiğine inandığı anda bir Avukata başvurup, hukuk ortamında meslek erbabı olan Avukat ‘tan yardım isteyecektir.

. İşte burada Dava açacak olan Avukat’a büyük görevler düşmektedir,
Asıl sorumluluk kendisindedir, İddiasını Hakim’e doğru ve inanılır ifade ve belgelerle anlatabildiğinde sorun yok, bunları sunamadığında, iyi hazırlık yapmadan, en azından davaya
Kendisi inanmadığından, sadece bir vekaletname almak için ise konu, işte her meslekte olduğu gibi, buradada, mesleki sorumluluk devreye girmektedir inancındayım.
Bir sürücünün, bir doktorun, bir polisin, bir pilotun mesleki sorumlulukları gibi…..

Dr.Cem Hekimbaşı = yazmış olduğunuz 1.nci maddeye katılıyorum,

Ayselari = Siz davaya , delillere inanırsanız mesleki açıdan artılarınız olması gerekir


Av. DR .V .Seren = Yargılamanın bir mücadele olduğu hk. paragrafınız muhteşem J


Av.remzi eroğlu = Her meslekte denetim mekanizmaları işlemelidir inancındayım
Mesleki problemleriniz elbette olabilir ancak bir yasal düzenleme ile bazı olumsuzlukların giderilmesine çalışılıyor olabilir

SON SÖZÜM = Bu site ve değerli meslekdaşlarınız ( ben hukukçu değilim ) sayesinde çok değerli bilgiler edinme imkanına ulaştım.

Saygılarımla,
Old 14-03-2007, 20:36   #25
Aziz Kurtuluş

 
Varsayılan hukuk dışı bir insanın düşünceleri ( 2 )

Av.Dr. V.Seven =

**Bunlara rağmen, haklı olduğuna inanarak, herhangi bir kötüniyeti olmadan dava açan kimse aleyhine 421. madde hükmünü uygulanmamalıdır. Zira, kişi mutlak anlamda haklı olmasa dahi, hukukun kendisine tanıdığı imkânlardan yararlanarak dava açıp yürütmüş ya da haklı olduğuna inanarak dava açmış veya örneğin, yeterli delili olmadığı halde dava açmış veya savunma yapmışsa, kötüniyetli sayılamaz. Burada kişi, hak arama özgürlüğü ve bu çerçevede dava açma hakkını kullanmıştır ve bunu yaparken de en azından dava açıp yürütmekte haklı kılacak gerekçeleri vardır. Aksi halde her dava açıp kaybedeni kötüniyetli saymak gibi hukuken kabul edilemeyecek bir sonuç ortaya çıkacaktır.**

Size katılıyorum, bu haklar hepimiz için mevcut olup, yasalarda belirtilmiştir.
Ancak salt dava açıp kaybedeni cezalandırmak olmayıp, **tabiiki burada Hakim ve Savcıların şahsi kanaatleride devreye girecektir.** Boşu boşuna Adliyeyi, devlet imkanlarını , zamanı, kağıt, mürekkep, elektrik, mesai vs vs. tüketenlere, boşu boşuna duruşma günleri tayin ettirip, zaman geçirene, iddia ettiklerinin gerçekte olmaması gibi, karşı tarafı karalamak, süründürmek maksadıyla hareket edenler için bu yasal düzenleme yapılmış olabilir diye düşünüyorum

Saygılarımla,

Aziz Kurtuluş
Old 15-03-2007, 11:16   #26
Suç ve Ceza

 
Varsayılan

Avukata disiplin para cezası diye bir uygulama da ne demek oluyor şimdi. Avukat bunca sorumluluğun ve stresin altında ezilirken birde bu uygulama, pes doğrusu! Hak arama özgürlüğünün kısıtlanmasıdır bence . Hangi vatandaş açacağı davada kendisini haksız görürki, azda olsa kendisini haklı bulan vatandaş dava açarak hakkını arayacaktır. Tabiki avukatın görevi açılacak davada müvekkilin haklı çıkma payının ne kadar olacağı konusunda genelde olsa bilgi vermektir. Ama dava açma konusunda ısrarlı olan vatandaşa sırf avukata da disiplin para cezası yüklenecek diye yardımcı olmamak ne derece savunma mesleğiyle bağdaşır tartışılır. Saygılar.
Old 15-03-2007, 22:43   #27
Armağan Konyalı

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Pelinnaz
Avukata disiplin para cezası diye bir uygulama da ne demek oluyor şimdi.
Sayın Av.Pelinnaz
Şimdi olan bir şey yok: Bu disiplin cezası 80 yıldır kanunda var. 80 yıldır avukatlar bu maddeye ses çıkarmadı. Demek ki, 80 yıldır avukatlar kanunun sadece gereken maddelerine baktılar; kanunun bütününü hiç okuyan olmadı. ))) Ve demek ki, 80 yıldır bu maddeyi okumak gerekmedi.

Saygılarımla
Old 16-03-2007, 23:49   #28
Suç ve Ceza

 
Varsayılan

Sayın Av. Armağan Konyalı
Cevabınız için teşekkürler , sizde takdir edersinizki hangi hukukçu; hakim, savcı yada avukat olsun bütün kanunları ve kanun maddelerini tek tek okumuş olsun yada okumuş olsa dahi aklında tutabilsin. Heleki 80 yıldır uygulaması olmamış bu maddeyi. Ancak karşılaştığımız dava veya olaylar üzerine araştırma yapabiliyoruz. O halde zaten var olan bu kanun maddesini tekrar HUMK'a koymaya çalışan kanun koyucularımızın da bu maddeden haberi yok galiba!
Saygılar..
Old 17-03-2007, 07:14   #29
Av. Hulusi Metin

 
Varsayılan Katkı

Avukat, müvekkilinin haklı/haksız olduğuna değil!
Davayı kazanıp kazanamayacağına odaklanmalıdır.(Kazanamayacağını bildiği davanın v.ücretine mahsuben alınan kısmına tav olmamalıdır).

Toplumda hiç bir girişim ekonomiden soyutlanamaz.
Serbest piyasa ekonomisinin egemen olduğu rekabetçi ortamda, müvekkile "hayır" diyebilen avukat; günü kaybedebilir, ancak geleceğini kazanır (dayanabilirse!.).
Gününü kurtarmayı seçen avukat, sonuçlarına katlanmalıdır.

Zamanaşımı/Hak düşürücü süre gibi nedenlerle bir davanın reddedilmesi, meslek hatasıdır.

YİBK.,’nı bile bile dava açan avukat, o içtihadı değiştirtebilecek gerekçeye sahip olmalı; aksi halde sonucundan sorumlu tutulmalıdır.

"Haksız çıkan taraf" konusunda Roma Hukuku ve uygulaması da anımsanmalıdır.

“Dava açılırken kazanılır ya da kaybedilir”.

Ve… Kazanan haklıdır.

Hepinize sevgiler
Old 17-03-2007, 07:39   #30
Yiğit Dost

 
Varsayılan

Avukatların bana göre hiç bir güvenceleri yok şimdi gidip hakkını nerede arayack herşeyden önce adalet isitemini başlı başına düzeltilmesi gerekli bunun için tek bir günlük olay değil bu her zaman böyle olmak zorunda avukatlara karşı her zaman böyle bir durum söz konusu oluyorsa diğer insanlardan kimse adaletli olmasını bekleyemez...
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
para cezası... demester Hukuk Soruları Arşivi 2 05-09-2006 14:24
Ağır Para Cezası- Adli Para Cezası Kılıç Mest Meslektaşların Soruları 1 14-01-2006 22:03
Disiplin Cezası Uzlaşan Meslektaşların Soruları 4 07-04-2004 13:02
Disiplin Cezası adalet Meslektaşların Soruları 0 27-03-2004 21:47


THS Sunucusu bu sayfayı 0,10597992 saniyede 15 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.