15-06-2011, 12:51 | #31 |
|
T.C.
YARGITAY 2. HUKUK DAİRESİ E. 2010/10795 K. 2010/13443 T. 5.7.2010 • LEHE İPOTEK TESİSİ ( Önce Aile Konutu Olduğuna İlişkin Bir Şerh Bulunmadığına Göre Lehine İpotek Tesis Edilmiş Olan Banka İyiniyetli İse Bu Kazanımının Korunacağı - Kanunun İyiniyete Hukuki Bir Sonuç Bağladığı Durumlarda Asıl Olan İyiniyetin Varlığı Olduğu ) • AİLE KONUTU ( Olduğuna İlişkin Bir Şerh Bulunmadığına Göre Lehine İpotek Tesis Edilmiş Olan Banka İyiniyetli İse Bu Kazanımının Korunacağı - Kanunun İyiniyete Hukuki Bir Sonuç Bağladığı Durumlarda Asıl Olan İyiniyetin Varlığı Olduğu ) • İYİNİYET ( Aile Konutu Olduğuna İlişkin Bir Şerh Bulunmadığına Göre Lehine İpotek Tesis Edilmiş Olan Banka İyiniyetli İse Bu Kazanımının Korunacağı - Kanunun İyiniyete Hukuki Bir Sonuç Bağladığı Durumlarda Asıl Olan İyiniyetin Varlığı Olduğu ) 4721/m.3,1023 6762/m.20/d ÖZET : Taşınmazın tapu kaydında, ipotek tesisine ilişkin işlemden önce aile konutu olduğuna ilişkin bir şerh bulunmadığına göre, lehine ipotek tesis edilmiş olan banka iyiniyetli ise bu kazanımının korunacağında kuşku yoktur. Kanunun iyiniyete hukuki bir sonuç bağladığı durumlarda, asıl olan iyiniyetin varlığıdır. Ancak durumun gereklerine göre kendisinden beklenen özeni göstermeyen kimse iyiniyet iddiasında bulunamaz. Davalı bankanın ipotek tesisinden önce kendi elemanları vasıtasıyla konutun nitelik, kullanım durumu ve değerinin belirlenmesi için inceleme yaptığı, bu inceleme sonucu düzenlenen ekspertiz raporunda taşınmazın "mesken" niteliğinde olduğu, mal sahibi tarafından bu şekilde kullanıldığı belirtilmiş ve ekspertiz raporuna taşınmazı mefruş halde gösteren fotoğrafları da çekilerek eklenmiştir. Ekspertiz raporundaki bu tespitler karşısında davalı bankanın basiretli davranmadığı açık olup, iyiniyet iddiası haklı değildir. O halde, aile konutu üzerindeki hakların sınırlanması niteliğindeki ipotek tesisine ilişkin işlemin iptali ve sicildeki ipoteğin terkinine karar verilmesi gerekir. DAVA : Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hüküm temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü: KARAR : Türk Medeni Kanunu'nun 194/1. maddesi; "aile konutu üzerinde hak sahibi olan eşin, diğer eşin açık rızası bulunmadıkça aile konutuyla ilgili kira sözleşmesini feshedemeyeceğini, aile konutunu devredemeyeceğini veya konut üzerindeki hakları sınırlayamayacağını" hükme bağlamıştır. Üzerinde, ipotek tesis edilen taşınmazın davacı ile eşi davalı Yakup'un aile konutu olduğu tartışmasızdır. Konut üzerinde hak sahibi olan davalı kocanın, eşinin rızasını almaksızın dava dışı üçüncü kişinin doğmuş ve doğacak borçlarının teminatı olmak üzere 02.08.2007 tarihinde 15899 yevmiye nolu işlemle konut üzerinde davalı banka lehine ipotek tesis ettirdiği anlaşılmaktadır. Taşınmazın tapu kaydında, ipotek tesisine ilişkin işlemden önce aile konutu olduğuna ilişkin bir şerh bulunmadığına göre, lehine ipotek tesis edilmiş olan banka iyiniyetli ise bu kazanımının korunacağında kuşku yoktur ( TMK. md. 1023 ). Kanunun iyiniyete hukuki bir sonuç bağladığı durumlarda, asıl olan iyiniyetin varlığıdır. Ancak durumun gereklerine göre kendisinden beklenen özeni göstermeyen kimse iyiniyet iddiasında bulunamaz ( TMK. md. 3 ). Davalı bankanın ipotek tesisinden önce kendi elemanları vasıtasıyla konutun nitelik, kullanım durumu ve değerinin belirlenmesi için inceleme yaptığı, bu inceleme sonucu düzenlenen 02.07.2007 tarihli ekspertiz raporunda taşınmazın "mesken" niteliğinde olduğu, mal sahibi tarafından bu şekilde kullanıldığı belirtilmiş ve ekspertiz raporuna taşınmazı mefruş halde gösteren fotoğrafları da çekilerek eklenmiştir. Ekspertiz raporundaki bu tespitler karşısında davalı bankanın basiretli davranmadığı ( TTK. md. 20/2 ) açık olup, iyiniyet iddiası haklı değildir. O halde, aile konutu üzerindeki hakların sınırlanması niteliğindeki ipotek tesisine ilişkin işlemin iptali ve sicildeki ipoteğin terkinine karar verilmesi gerekirken, isteğin reddi doğru bulunmamıştır. SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda gösterilen sebeplerle BOZULMASINA, temyiz peşin harcının istek halinde yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 05.07.2010 gününde oyçokluğuyla karar verildi. KARŞI OY : Davalı banka, Türk Ticaret Kanunu 20/2. maddesi gereğince basiretli bir tacir gibi hareket etmelidir. Bu nedenle Türk Medeni Kanununun 194. maddesi gereğince yaptırılan ekspertiz işleminde tespit edildiği gibi, tapu kayıt malikinin içinde oturduğu taşınmazın aile konutu olduğunu davalı banka bilebilecek durumdadır. Davalı banka yapılan işlemde Türk Medeni Kanununun 194. maddesinde belirtilen eşin "açık rızasını almak zorundadır. Davacı eşin, işleme açık rızasının mevcut olduğunu veya en azından açık rızanın verilmiş sayılması gerektiğini, ispat yükü kendisine düşen davalı banka, bunu usulünce kanıtlamış değildir. Bu nedenle yerel mahkeme hükmünün değişik gerekçeyle bozulması gerektiğini düşünüyorum. Kazancı |
15-05-2012, 15:46 | #32 |
|
T.C.
YARGITAY HUKUK GENEL KURULU E. 2011/2-447 K. 2011/556 T. 28.9.2011 • TAPU KÜTÜĞÜNE AİLE KONUTU ŞERHİ KONULMASI DAVASI (Davanın Taraflarının Konutta Sadece İzne Geldikleri Dönemde ve Burada Oturmakta Olan Ailelerini Ziyaret Amacıyla 10-15 Gün Kaldıkları - Başkasının Kullanımına Özgülenmiş Bir Konutun Aile Konutu Olarak Kabul Edilemeyeceği/Reddi Gereği) • AİLE KONUTU (Tapu Kütüğüne Aile Konutu Şerhi Konulması Davası - Davanın Taraflarının Konutta Sadece İzne Geldikleri Dönemde ve Burada Oturmakta Olan Ailelerini Ziyaret Amacıyla 10-15 Gün Kaldıkları/Başkasının Kullanımına Özgülenmiş Bir Konutun Aile Konutu Olarak Kabul Edilemeyeceği) • BAŞKASININ KULLANIMINA ÖZGÜLENMİŞ KONUT (Tapu Kütüğüne Aile Konutu Şerhi Konulması Davasının Reddi Gereği) 4721/m.164 ÖZET : Eldeki davada da davacı eş, dava konusu taşınmazın aile konutu olarak tapuya şerhini istemiştir. Kural olarak; bir konutun aile konutu olarak kabulü için devamlı kullanılması koşulu bulunmamaktadır. Konutun tarafların bütün yaşam faaliyetlerini gerçekleştirdiği, yaşantısına buna göre yön verdiği, acı ve tatlı günleri içinde yaşadığı anılarla dolu bir alan olması yeterlidir. Bu bağlamda yurt dışında yaşayan bir ailenin Türkiye’ye geldiğinde kullandığı tek bir ev var ve bu yukarıda açıklanan niteliklere sahipse aile konutu olarak kabulü olanaklıdır. Ne var ki, somut olayın özelliği itibariyle dava konusu taşınmaz bu özelliği taşımamaktadır. Dosya kapsamından tarafların evlendikleri günden bu yana ve halen yurt dışında yaşadıkları, yapıldığı ilk günden itibaren bu konutta davalının anne ve babasının oturduğu, faturaların davalının babası tarafından ödendiği, davanın taraflarının bu konutta sadece izne geldikleri dönemde ve burada oturmakta olan ailelerini ziyaret amacıyla 10-15 gün kaldıkları, anlaşılmakla; başkasının kullanımına özgülenmiş bir konutun, aile konutu olarak, kabulüne olanak bulunmamaktadır. Davanın reddi gerekir. DAVA : Taraflar arasındaki “tapu kütüğüne aile konutu şerhi konulması” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Kayseri 3.Aile Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 29.01.2009 gün ve 2007/1130 E., 2009/67 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 2.Hukuk Dairesinin 19.11.2009 gün ve 2009/6998-20165 sayılı ilamı ile; (... Aile konutu eşlerin bütün yaşam faaliyetlerini gerçekleştirdiği, yaşantısına buna göre yön verdiği, acı ve tatlı günleri içinde yaşadığı, anılarla dolu bir alandır. Toplanan delillerden, tarafların yurtdışında yaşadıkları, senede bir ay izne geldiklerinde 10-15 gün dava konusu taşınmazda kaldıkları, bunun haricinde taşınmazda davalının ailesinin oturduğu belirlenmiştir. Dava konusu taşınmazın açıklanan ilkeler çerçevesinde aile konutu olmadığı anlaşılmaktadır. Davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru bulunmamıştır...), Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir. Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü: KARAR : Davacı vekili, tarafların ortak çalışmaları sonucu alınan ancak davalı üzerine kayıtlı bulunan taşınmazın davalı tarafından satılma veya başkasına devredilme ihtimaline binaen tapu kaydı üzerine aile konutu şerhi konulmasını talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, dava konusu taşınmazın aile konutu olmadığını, tarafların yıllardır yurt dışında yaşadıklarını, sadece izine geldiklerinde on günlüğüne davaya konu evde oturduklarını hatta davacının vatandaşlıktan çıktığını, davacının amacının dava konusu evde yaşayan davalının anne babasını tahliye etmek ve davalıyı ailesinin gözünde küçük düşürmek olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur. Yerel mahkemece, dava konusu taşınmazın aile konutu olduğu kanaatine varılarak davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar, Özel Dairece yukarıda yazılı gerekçe ile bozulmuş; yerel mahkemece, önceki kararda direnilmiştir. Direnme kararını davalı vekili temyiz etmiştir. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; tapu siciline “aile konutu” şerhi konulması istenen taşınmazın, “aile konutu” niteliğinde olup olmadığı noktasındadır. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle, “aile konutu” kavramı üzerinde durmakta yarar vardır. “Aile konutu” bir hukuki kurum ve kavram olarak 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK) ile hukuk hayatımıza girmiştir. 4721 sayılı TMK’nun 194. maddesi, 4722 sayılı Türk Medeni Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Sekli Hakkında Kanun’un 9. maddesinin son fıkrası gereğince, bu Kanunun yürürlüğe girmesinden önce kurulmuş olan evlilikler hakkında da geçerlidir. Bu sebeple 194. madde Türk Medeni Kanunu’nun yürürlüğe girmesiyle derhal uygulanma niteliğini kazanmıştır. 4721 sayılı TMK’nun “Aile Konutu” başlıklı 194.maddesinde: “Eşlerden biri, diğer eşin açık rızası bulunmadıkça, aile konutu ile ilgili kira sözleşmesini feshedemez, aile konutunu devredemez veya aile konutu üzerindeki hakları sınırlayamaz. Rızayı sağlayamayan veya haklı bir sebep olmadan kendisine rıza verilmeyen eş, hakimin müdahalesini isteyebilir. Aile konutu olarak özgülenen taşınmaz malın maliki olmayan eş, tapu kütüğüne konutla ilgili gerekli şerhin verilmesini isteyebilir. Aile konutu eşlerden biri tarafından kira ile sağlanmışsa, sözleşmenin tarafı olmayan eş, kiralayana yapacağı bildirimle sözleşmenin tarafı haline gelir ve bildirimde bulunan eş diğeri ile müteselsilen sorumlu olur.” denilmekte; aile konutunun tanımı ise madde metninde yer almamaktadır. Bu tanıma anılan maddenin gerekçesinde yer verilmiş; aile konutu “eşlerin bütün yaşam faaliyetlerini gerçekleştirdiği, yaşantısına buna göre yön verdiği, acı ve tatlı günleri içinde yaşadığı anılarla dolu bir alan” olarak tanımlanmıştır. Şu hale göre, aile konutu kavramı; aile ve konut olmak üzere iki unsurdan oluşmaktadır. Aile kavramı, mahiyeti ve yapısı zamanla değişen, çevresi genişleyip daralan bir hukukî kurumdur. Çeşitli zamanlarda ve değişik toplumlarda “aile” terimi ile ifade edilmek istenilen şey; daima birbirinden farklı olmuştur. Çünkü ailenin çeşitli tipleri ve her çağın, her milletin kendine özgü bir aile kavramı vardır. Ailenin temelini evlenme teşkil eder. TMK’nun 186 maddesinin 1. fıkrasına göre “Evlenme ile eşler arasında evlilik birliği kurulmuş olur.” Türk Medeni Kanunu evliliği resmî sekil şartına (nikah) bağlamıştır (TMK 141,142.maddeleri). Konut, sözlük anlamı olarak “insanların içinde yaşadığı ve barındığı yapı, ev” veya “mesken, oturulan yer” olarak tanımlanmıştır. Konut, insanların kötü hava şartlarından, düşmanlarından, tehlikelerden korunduğu, dinlendiği, özel hayatını sürdürdüğü az veya çok kapalı ve güvenlikli barınaklardır. Kişinin barınmasına elverişli olan sürekli olmasa da, yerleşme amacıyla kullanılan taşınır veya taşınmaz bölümler de konut olarak nitelendirilebilir. Örneğin bir evin odası, otel odası, karavan, kulübe, gemi kamarası ve bunun gibi yerler de konut kavramı içinde değerlendirilebilir. Öğretide aile konutu, “Resmen evli olan karı kocanın birlikte yasadıkları konut”, “Eşlerin beraberce seçmiş oldukları ve varsa çocukları ile birlikte eylemli olarak içinde yaşadıkları ortak konut” , “Ailenin yaşam merkezi sayılan mekan”, “Eşlerin iradelerine uygun olarak birlikte yaşamalarına hizmet eden oturma yeri” şeklinde tanımlanmaktadır. Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü tarafından 1.6.2002 tarihinde çıkartılan 2002/7 No’lu Genelgede aile konutu, “eşlerin bütün yaşam faaliyetleri gerçekleştirdikleri mesken” olarak tanımlanmıştır. Bir yerin aile konutu sayılabilmesi için eşlerin aile konutunu beraberce seçmeleri ve burada ortak bir yaşam merkezi oluşturmaları; aile konutunun aile hayatı için merkezileştirilmesi; aile konutunun kullanımının hukuka uygun olması ve nihayet eşlerin bir yeri aile konutu haline getirmeye yönelik iradelerinin üçüncü kişiler tarafından da anlaşılabilir olmasıdır; yani, konutun üçüncü kişilerce de ailenin yaşadığı konut sayılmasıdır. Aile konutu tek bir konuttur. Eşlerden birinin meslekî faaliyeti veya çocukların sağlık veya eğitim durumu sebebiyle ailenin yaşam faaliyeti yılın belirli dönemlerinde farklı konutlarda odaklanıyorsa ailenin yaşam faaliyetinin yoğunlaştığı konut aile konutu sayılmalıdır. Aile konutu, ailenin barınma ihtiyacını karşılayan ve eşlerin yaşam merkezi olan konuttur. Aile konutu ailenin barınma ihtiyacını karşılamasının yanı sıra, aile hayatının önemli bir bölümünün geçirildiği alan olarak aile fertleri bakımından manevi bir değere de sahiptir. Aile, acı ve tatlı günlerini bu konutta yaşar, komşularla, çevreyle ilişkiler kurar, eşler uzun yıllar birlikte yaşadıkları bu konutu yerleşim yeri ve haberleşme adresi olarak gösterirler. Aile konutu anılarla dolu fizikî bir mekan olmanın ötesinde aile için önemli bir mal varlığı değeridir. Ailelerin sosyal ve ekonomik hayatı için son derece önemli bir yere sahip olan aile konutu, eşlerin mutlulukları ve çocukların geleceği için adeta bir güvence olarak görülmektedir Türk aile yapısının sosyal ekonomik ve eğitim durumu incelendiğinde, aile içinde kadınların ekonomik açıdan kocalarına bağımlı oldukları, hiçbir maddî güvencelerinin bulunmadığı, bu sebeple evlilik birliği herhangi bir şekilde sona erdiğinde ekonomik değerlerini kaybetme tehlikesi içinde bulundukları, kocanın, kendi üstüne kayıtlı olan konutu başkalarına devrederek veya kira sözleşmesi ile edindiği konutta kiralayana sözleşmeyi feshettiğini bildirerek eşinin ve çocuklarının barınma hakkını ortadan kaldırdığı sıklıkla karşılaşıldığından 4721 sayılı TMK’da aile konutuna özel bir koruma getirilmiştir. Aile hayatı için bu denli öneme sahip olan aile konutunu, mülkiyet hakkına sahip olan eşin diğer eşin rızası olmadan devretmesi veya bir hakla sınırlandırması; kira sözleşmesi ile sağlanmış bir aile konutu söz konusuysa, sözleşmenin tarafı olan eşin diğer eşin rızası olmadan bu sözleşmeyi feshetmesi, ailenin mutluluğu ve geleceğine önemli ölçüde zarar verir. Bu sebeple aile konutu ile ilgili olarak özel koruma hükümleri getirilmiş, aile konutu üzerinde hak sahibi olan eşin tasarrufları diğer eşin rızasına bağlanmış veya evliliğin ölüm sebebiyle son bulması halinde diğer eşe kanunî alım (iştira) hakkı veya intifa hakkı tanınmıştır. Türkiye’nin de taraf olduğu “Kadınlara Karsı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi’nde kadınların ikametgah seçme konusunda erkekler ile eşit haklara sahip oldukları hükme bağlanmıştır (Convention on Elimination of all Forms of Discrimination against Women- C.E.D.A.W. 15/4.maddesi). Bu anlayışa uygun olarak 4721 sayılı TMK’nun 186. maddesinde “eşler oturacakları konutu birlikte seçerler.” düzenlemesi yapılmış; ailenin fiilen yaşayacağı maddî alanı oluşturan konutun seçimi eşlerin ortak iradesine bırakılmıştır. Aile konutu seçimi her iki eşin katılımıyla yapılabileceği gibi, eşlerin anlaşarak bu yetkiyi içlerinden birine vermeleriyle ya da eşlerden birinin seçtiği konutu diğer eşin kabul etmesiyle de gerçekleşebilir. Eşler konutun seçiminde anlaşamazlarsa, TMK’nun 195/1. maddesi uyarınca ayrı ayrı veya birlikte hâkimin müdahalesini talep edebilirler. Evlilik, eşlere birlikte yaşama yükümlülüğü getirmektedir. TMK’nun 186/1. maddesinde ‘eşlerin oturacakları konut’, TMK’nun 194. maddesinde ise ‘aile konutu’ düzenlenmektedir. Çoğu olayda, eslerin birlikte seçtikleri konut aile konutudur. Bunun yanı sıra, eslerin ikametgâhlarını aynı yerde seçmeleri o yerin aile konutu olduğu yönünde emare teşkil eder. Ancak eslerin iradeleri ile belirledikleri konutlar her zaman aile konutu değildir. Eslerin birlikte oturdukları birden fazla konut olsa bile, bunlardan sadece biri aile konutu sayılır ve TMK’nun 194.maddesindeki korumadan faydalanabilir. Çünkü, TMK’nun 194.maddesi ile, ailenin oturduğu veya kullandığı herhangi bir konutun değil aile için yaşam merkezi olan, kaybedildiğinde aile birliğinin maddî ve manevi yönden sarsılacağı, ailenin ve diğer eşin barınma hakkını kaybedeceği konutun korunması amaçlanmıştır. TMK’nun 193.maddesi ile, kanunda aksine hüküm bulunmadıkça, eşlerden her birinin diğeri ve üçüncü kişilerle her türlü hukukî işlemi yapabileceği hükme bağlanmıştır. TMK’nun 194.maddesi, bu hükmün en önemli istisnalarındandır. TMK’nun 194.maddesine göre, “ Eşlerden biri diğer eşin açık rızası bulunmadıkça, aile konutu ile ilgili kira sözleşmesini feshedemez, aile konutunu devredemez veya aile konutu üzerindeki hakları sınırlayamaz.” Bu emredici bir hüküm olup eşler, aralarında yapacakları sözleşmelerle bu hükmü değiştiremez veya ortadan kaldıramazlar. TMK’nun 1009. maddesinde kanunlarda açıkça öngörülen diğer hakların tapu kütüğüne şerh edilebileceği düzenlenmiştir. Aile konutu üzerinde hak sahibi olmayan esin talebi üzerine tapu kaydına aile konutu şerhinin verilmesi de TMK’nun 1009.maddesi kapsamında değerlendirilmelidir. Aile konutuyla ilgili şerh verilmesini talep etme hakkı aile konutu olarak özgülenen taşınmazın maliki olmayan eşe tanınmıştır. Ancak, konut üzerinde hak sahibi olan eşle, hak sahibi olmayan eşin şerh verilmesini birlikte talep etmelerine de kanunî bir engel yoktur. Tapu kaydına aile konutu şerhinin verilmesi Tapu Sicil Müdürlüğü’nden istenir. Taşınmazın maliki olmayan eşin şerhin verilmesini talep edebilmesi için bir mahkeme kararına veya hak sahibi eşin söz konusu işleme izin vermesine gerek yoktur. Zira TMK’nun 194/3. maddesinin açık hükmü ile taşınmazın maliki olmayan eşe bu hak tanınmıştır. Tapu Kadastro Genel Müdürlüğünün Tapu Sicil Müdürlüklerine gönderdiği 1.6.2002 tarih ve 2002/7 nolu Genelgesine göre, malik olmayan eşin talebi ile aile konutu şerhi işlenebilmesi için evlilik birliğinin resmen devam ettiğini kanıtlayan nüfus kayıt örneği ile eşlerin bu konutta birlikte yaşantılarını sürdürdüklerini kanıtlayan muhtarlıktan alınmış belgenin ibraz edilmesi zorunludur. Taşınmaz malın maliki olmayan eşin veya eşlerden her ikisinin talebi ile aile konutu şerhinin islenebilmesi için evlilik cüzdanının ve nüfus kayıt örneğinin ibrazı yeterlidir. Bu Genelgeye göre aile konutu şerhi eşlerden birinin tek taraflı talebi ile işlenmişse, TMK’nun 1019.maddesi gereğince diğer eşe işlemin sonucunun bildirilmesi gerekmektedir. Konutun aile konutu olup olmadığı hususunda taraflar arasında çekişmeli ise, şerhin verilmesi hâkimden istenebilir. Eldeki davada da davacı eş, dava konusu taşınmazın aile konutu olarak tapuya şerhini istemiştir. Kural olarak; bir konutun aile konutu olarak kabulü için devamlı kullanılması koşulu bulunmamaktadır.Yukarıda açıklanan ilkeler çerçevesinde konutun tarafların bütün yaşam faaliyetlerini gerçekleştirdiği, yaşantısına buna göre yön verdiği, acı ve tatlı günleri içinde yaşadığı anılarla dolu bir alan olması yeterlidir. Bu bağlamda yurt dışında yaşayan bir ailenin Türkiye’ye geldiğinde kullandığı tek bir ev var ve bu yukarıda açıklanan niteliklere sahipse aile konutu olarak kabulü olanaklıdır. Ne var ki, somut olayın özelliği itibariyle dava konusu taşınmaz bu özelliği taşımamaktadır. Dosya kapsamından tarafların evlendikleri günden bu yana ve halen yurt dışında yaşadıkları, yapıldığı ilk günden itibaren bu konutta davalının anne ve babasının oturduğu, faturaların davalının babası tarafından ödendiği, davanın taraflarının bu konutta sadece izne geldikleri dönemde ve burada oturmakta olan ailelerini ziyaret amacıyla 10-15 gün kaldıkları, anlaşılmakla; başkasının kullanımına özgülenmiş bir konutun, aile konutu olarak, kabulüne olanak bulunmamaktadır. Bu nedenle aynı yöne işaret eden ve Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire Bozma kararına uyulmak gerekirken, yanılgılı gerekçe ile önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırı olup; kararın bozulması gerekir. SONUÇ : Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda ve Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 28.09.2011 gününde yapılan ikinci görüşmede, oyçokluğu ile karar verildi. KARŞI OY : Taşınmaz kat mülkiyeti kütüğünde “konut” olarak davalı koca adına kayıtlıdır. Taraflar, yurtdışında çalışmakla birlikte her yıl Türkiye’ye izinli olarak geldiklerinde çocuklarıyla birlikte bu konutu kullanmaktadırlar ve konut, ortak yaşamı sürdürme ve oturma ihtiyacı için edinilmiştir. Tarafların Türkiye’de kalabilecekleri başka bir konutları bulunmamaktadır. Bu haliyle konut, tarafların Türkiye’deki yaşam faaliyetlerinin merkezi durumundadır. Davalının anne ve babasının köyde kendilerine ait kurulu bir evlerinin olduğu, taraflar yurdışındayken eve bakmak amacıyla bu konutta kaldıkları tanıklarca ifade edilmiştir. Bu durumda dava konusu konutun, taraflarca ortak yaşam için “aile konutu” olarak kullanılmak üzere özgülendiği kabul edilmelidir. Mahkemece Türk Medeni Kanununun 194/3.maddesi gereğince tapu kütüğüne konutla ilgili şerh verilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığı kanısındayım. Bu sebeple direnme kararının onanması gerektiği düşüncesiyle değerli çoğunluğun bozma görüşüne katılmıyorum. KARŞI OY : Dava hakkındaki bilgi ve belgelere bakıldığında, tarafların yurtdışında yaşamakta oldukları, bazı yasal haklara kavuşmak anlamında vatandaşlıktan çıkmalarına izin verildiği, ancak ülkeye gidip geldikleri, geldiklerinde kalacak bir konut hazırladıkları ve eşyanın eşlere ait olduğu, tatillerde burada kaldıkları, bu konutun eşlerden davalı adına tescilli olduğu, tatilin bir kısmını da sayfiye yerlerinde geçirdikleri, taraflar yurdışında iken evde davalının anne babasının kalmakta olduğu ve elektrik ve doğalgaz aboneliğinin baba adına olduğu ve davalının konutu satma girişimlerinde bulunduğu ve buna dayanarak da davacının "aile konutu" şerhi verilmesini talep ettiği anlaşılmaktadır. Yasal anlamda aile konutu verilebilmesi için tarafların evli olmaları, konutun eşlerden biri adına kayıtlı olması ve o konutta eşlerin yaşam faaliyetlerinin paylaşılıyor olması (eş ve aile anlamında) gerekli ve yeterlidir. Tarafların ülkeye gelmelerinde yaşam faaliyetlerinin burada geçiyor olduğu açıktır. Tatil beldelerine gitmeleri aile konutu vasıflarını bertaraf edemez. Davalının babasının konutta taraflar yokken kalıyor olması da aile konutu özelliğini kaldırmaz. Zira herkesçe bilinmektedir ki, baba-atanın o konutta kalması salt ahlaki nedenlere dayalıdır. Aksi düşünce halinde taraflar konutta yokken davacının annesi ahlaki nedenlere dayalı olarak orada kalıyor olsa idi davalı buranın aile konutu olduğunu iddia edemeyecek miydi? Dolayısıyla örften kaynaklanan kullanımlar eşin aile konutu şerh hakkını ortadan kaldıramaz. Diğer yandan eşlerin yaşam faaliyetlerinin geçtiği birden fazla aile konutlarının olabilceği unutulmamalıdır. Özellikle ekonomik ve kültürel gelişmeler karşısında birden fazla aile konutu olabilir. Bu anlamda yurt dışında oturan tarafların Türkiye’de aile konutları olmuştur. Bu nedenle davalı vekilinin tarafların Türkiye’ye dönmeyecekleri yönlü savunması esas alınamaz. Nitelik itibarıyla "aile konutu" şerhi kayıt lehtarı olmayan eşe mülkiyet hakkı vermemektedir. Şerhin amacı eşlerin birliği devam ettikçe konut üzerinde gerçekleşecek tasarrufun diğer eşin muvafakatine tabi kılmaktır. Bu aile ve eş olmanın getirdiği en doğal haklardan sayılmalıdır. Nitekim Kadınların İnsan Haklarının Korunması Hakkındaki Sözleşme (CEDAW) gereği ülkemizde bu haklar tartışılmış ve aile konutu düzenlemesi Medeni Kanun'da yerini almıştır. Kanunun amacı gözetilmelidir. Böyle olmadığı takdirde bu konutun aile konutu kabul edilmeyerek davalı tarafından satışına yol açılması kuşkusuz kadın aleyhine bir durumdur. Bu hukuk düzeninin amacı olmadığına göre davacının davası kabul edilmelidir. Kazancı |
12-11-2012, 18:14 | #33 |
|
"Bugün Danıştay'dan iyi bir haber aldım, Genel Kurul aksi yöndeki daire kararını oybirliğiyle kaldırdı. Önceden olduğu gibi dava açmadan da tapu idaresine gidip oturulan konut için aile konutu şerhi koydurulabilinecek." Eray Karınca, 12.11.2012
|
12-11-2012, 18:40 | #34 | |||||||||||||||||||||||
|
|
13-11-2012, 16:41 | #35 |
|
T.C.
YARGITAY 2. HUKUK DAİRESİ E. 2010/7465 K. 2010/20502 T. 7.12.2010 • AİLE KONUTU ŞERHİ VERİLMESİ TALEBİ ( Davalı Kocanın Konutta Kuru Mülkiyet Hakkı Olduğu/Davalının Annesinin İntifa Hakkı Olduğu - Davanın Reddine Karar Verileceği ) • KURU MÜLKİYET HAKKI ( Aile Konutu Şerhi Verilmesi Talebi/Davalı Kocanın Konutta Kuru Mülkiyet Hakkı Olduğu - Davalının Annesinin İntifa Hakkı Olduğu/Davanın Reddi Gerektiği ) • İNTİFA HAKKI ( Aile Konutu Şerhi Verilmesi Talebi/Davalı Kocanın Konutta Kuru Mülkiyet Hakkı Olduğu - Davalının Annesinin İntifa Hakkı Olduğu/Davanın Reddi Gerektiği ) 4721/m.194 ÖZET : Dava konusu taşınmazın davacı ve kocası davalı tarafından ortak konut olarak kullanıldığı sabittir. Konutun kuru mülkiyeti davalı kocaya, intifa hakkı davalı kocanın annesine aittir. Bu konutta eşlerden birinin yararlanma hakkı veren bir mülkiyet veya sınırlı ayni hakka ( örneğin, intifa, sükna gibi ) sahip olması gerekir. Eşin ortak konutta sadece kuru mülkiyet hakkı sahibi olması, diğer eşin tapuda aile konutu şerhi verdirmesine yeterli değildir. Bu açıklamalar gözetilerek davanın reddi gerekir. DAVA : Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hükmün temyizen mürafaa icrası suretiyle tetkiki istenilmekle duruşma için tayin olunan 23.11.2010 gününde duruşmalı temyiz eder davalılar İbrahim ve Elçin vekilleri ve temyiz eden davalı Emine vekili ile karşı taraf davacı Müge vekili geldiler. Gelenlerin konuşması dinlendikten sonra işin incelenerek karara bağlanması için duruşmadan sonraya bırakılması uygun görüldü. Bugün dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü: KARAR : 1-Dava konusu taşınmazın davacı ve kocası davalı İ. H. tarafından ortak konut olarak kullanıldığı sabittir. Konutun kuru mülkiyeti davalı kocaya, intifa hakkı davalı kocanın annesi Elçin'e aittir. Davacı ve davalı kocanın bu taşınmazı aile konutu olarak kullanmaları intifa hakkı sahibi anne Elçin'in tek yanlı rızasına dayalıdır. Diğer bir söyleyişle, davacı ve davalı kocanın taşınmazı aile konutu olarak kullanmaları kocanın kuru mülkiyet hakkına dayalı değildir. Türk Medeni Kanunu’nun 194. maddesinde düzenlenen aile konutu korumasından yararlanabilmek için; bu konutta eşlerden birinin yararlanma hakkı veren bir mülkiyet veya sınırlı ayni hakka ( örneğin, intifa, sükna gibi ) sahip olması gerekir. Eşin ortak konutta sadece kuru mülkiyet hakkı sahibi olması, diğer eşin tapuda aile konutu şerhi verdirmesine yeterli değildir. Bu açıklamalar gözetilerek davanın reddi gerekirken; yazılı şekilde karar verilmiş olması isabetsizdir. 2-Kabule göre de; iptal kararı sadece davalı kocanın tasarruftan önce sahip olduğu kuru mülkiyet hakkı ile sınırlı olması gerekirken; tapu kaydının tamamıyla iptali ve davalı koca adına tesciline karar verilmiş olması da doğru olmamıştır. SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda 1.bentte gösterilen nedenlerle BOZULMASINA, duruşma için takdir olunan 825.00 TL. vekalet ücretinin davacıdan alınıp davalılara verilmesine, istek halinde temyiz peşin harcının yatıranlara geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 07.12.2010 gününde oyçokluğuyla karar verildi. KARŞI OY: Türk Medeni Kanununun 194.maddesi hükmünde öngörülen aile konutu korumasından yararlanabilmek için aile konutuna yönelik hukuken korunan geçerli bir hukuki ilişkinin varlığı şartı bulunmalıdır. Dava konusu taşınmazın çıplak mülkiyetini davalı erkek eşe ait olduğu ve davalı erkek eşin anasının bu taşınmaz üzerinde intifa hakkı bulunmasına rağmen taşınmazı aile konutu olarak taraflara özgülediği çekişmesizdir. O halde; -Dava konusu aile konutunda eşlerin karşılıksız olarak oturdukları, -Aile konutunun intifa hakkı sahibi olan davalı erkek eşin anası tarafından çıplak mülkiyet sahibi olan oğluna ve gelinine özgülendiği, -Aile konutu üzerinde intifa hakkı sahibi olan davalı erkek eşin anası ile davalı erkek eş arasında bir ariyet sözleşmesinin kurulduğu anlaşılmaktadır. Ariyet sözleşmesinin sona erdirilmesi davacı kadının bu konuttan taşınmak zorunda kalmasına sebebiyet vereceğinden davalı erkek eşin bu tasarrufu gerçekleştirebilmesi için davacı kadının açık rızasını alması zorunludur. Farklı düşünüyorum. |
28-02-2013, 13:55 | #36 |
|
T.C.
YARGITAY 2. HUKUK DAİRESİ E. 2012/143 K. 2012/3228 T. 20.2.2012 • İPOTEĞİN FEKKİ DAVASI (Davacı Eşin Rızası Alınmadan Aile Konutu Üzerindeki İpotek Nedeniyle - Eldeki Davanın Nisbi Harca Tabi Olduğu ve İpotek Değeri Dikkate Alınarak Eksik Kalan Nisbi Peşin Harcın Mahkemece Tamamlattırılması Gereği ) • İPOTEK DEĞERİNE GÖRE NİSBİ HARCIN BELİRLENMESİ (Mahkemece Taşınmaz Değerinin Dikkate Alınmasının Hatalı Olduğu - İpotek Değeri Dikkate Alınarak Nisbi Harcın Belirleneceği/Eksik Kalan Nisbi Peşin Harcın Mahkemece Tamamlattırılması Gereği ) • NİSBİ HARCIN TAMAMLATTIRILMASI GEREĞİ (Maktu Harca Göre Açılan Davanın Nisbi Harca Tabi Olduğu - İpotek Değeri Dikkate Alınarak Eksik Kalan Harcın Tamamlattırılmasından Sonra İşin Esasına Girilmesi Gereği/İpoteğin Fekki Davası/Eksik Harç ) 492/m. 32 ÖZET : Dava, aile konutu üzerindeki ipoteğin fekki istemine ilişkindir. Eldeki dava nisbi harca tabi olduğu halde maktu harç ile açılmış ve mahkemece verilen önel üzerine davacı taşınmazın değeri üzerinden harcı ikmal etmiştir. Ancak, kaldırılması talep edilen ipotek değeri dikkate alındığında eksik kalan nispi peşin harcın tamamlattırılması gerekir. DAVA : Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen, yukarda tarihi ve numarası gösterilen hüküm temyiz edilmekle, evrak okunup gereği düşünüldü: KARAR : Dava, aile konutu niteliğinde olan taşınmaza davacı eşin rızası alınmadan konulan ipoteğin kaldırılması istemine dair olup nispi harca tabidir. Dava maktu harç ile açılmış, mahkemece verilen önel üzerine davacı tarafından taşınmazın değeri 30.000 TL. olarak gösterilmiş ve bu değer üzerinden eksik nispi harç ikmal edilmiş ise de: kaldırılması talep edilen ipotek bedeli 1.100.000 TL. olup. bu miktar üzerinden eksik nispi peşin harç noksanlığı tamamlanmadan (Harçlar Kanunu m.32 )işin esasının incelenip yazılı şekilde karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir. SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarda gösterilen sebeple BOZULMASINA, bozma sebebine göre diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, istenmesi halinde temyiz peşin harcının yatırana iadesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 20.02.2012 gününde oybirliğiyle karar verildi. Kazancı |
28-02-2013, 13:57 | #37 |
|
T.C.
YARGITAY 2. HUKUK DAİRESİ E. 2010/12287 K. 2011/17440 T. 31.10.2011 • İPOTEĞİN KALDIRILMASI İSTEMİ (Nisbi Harca Aile Konutu Şerhi Konulmasına Yönelik İsteğin ise Maktu Harca Tabi Olduğu - Yargı İşlemlerinden Alınacak Harçlar Ödenmedikçe Müteakkip İşlemler ve Harca Tabi İşlemlerin Yapılamayacağı ) • AİLE KONUTU ŞERHİ KONULMASI İSTEMİ (Maktu Harca İpoteğin Kaldırılması İsteminin ise Nisbi Harca Tabi Olduğu - Harç Ödenmedikçe Müteakkip İşlemlerin Yapılamayacağı ) • YARGI HARCININ ÖDENMEMESİ (Müteakkip ve Harca Tabi İşlemlerin Yapılamayacağı - İpoteğin Kaldırılması İsteminin Nisbi Aile Konutu Şerhi Konulması İsteminin Maktu Harca Tabi Olduğu ) 492/m. 32 ÖZET : İpoteğin kaldırılmasına dair istekler nispi harca, aile konutu şerhi konulmasına yönelik istek ise maktu harca tabidir. Davacı tarafından ipotek bedeli üzerinden nispi harç yatırılmamıştır. Yargı işlemlerinden alınacak harçlar ödenmedikçe müteakip işlemler ve harca konu işlem yapılamaz. DAVA : Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarda tarih numarası gösterilen hüküm temyiz edilmekle evrak okunup gereği düşünüldü: KARAR : Davacı, mülkiyeti davalı eşine ait olan ve aile konutu olarak kullanılan taşınmaz üzerinde, rızası alınmadan diğer davalı banka lehine ipotek tesis edildiğini, bu sebeple ipoteğin geçersiz olduğunu ileri sürerek, ipoteğin kaldırılmasını ve taşınmazın tapu kaydına aile konutu şerhi konulmasını talep etmiştir. İpoteğin kaldırılmasına dair istekler nispi harca, aile konutu şerhi konulmasına yönelik istek ise maktu harca tabidir. Davacı tarafından ipotek bedeli üzerinden nispi harç yatırılmamıştır. Yargı işlemlerinden alınacak harçlar ödenmedikçe müteakip işlemler ve harca konu işlem yapılamaz. (Harçlar Kanunu madde 32 )Mahkemece, davacıya bu konuda süre verilip, sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, yazılı olduğu şekilde hüküm tesisi doğru olmamıştır. SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarda açıklanan sebeplerle BOZULMASINA, bozma nedenine göre de şimdilik diğer temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, temyiz peşin harcının yatırana iadesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 31.10.2011 gününde oybirliğiyle karar verildi. Kazancı |
28-02-2013, 14:00 | #38 |
|
T.C.
YARGITAY 2. HUKUK DAİRESİ E. 2011/13509 K. 2011/15381 T. 10.10.2011 • AİLE KONUTU ŞERHİ (Üçüncü Kişiye Ait Taşınmazın Tapu Kütüğüne Konutla İlgili Şerh Konulamayacağı ) • BAŞKASINA AİT TAŞINMAZ (Konutla İlgili Şerh Konulamayacağı - Aile Konutu Şerhi ) 4721/m. 194 ÖZET : Üçüncü kişiye ait taşınmazın tapu kütüğüne konutla ilgili şerh konulamaz. DAVA : Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarda tarih numarası gösterilen hüküm temyiz edilmekle evrak okunup gereği düşünüldü: KARAR : Dava, aile konutu şerhi konulması istemine ilişkindir. Toplanan delillerden, davaya konu taşınmazın karardan sonra Mersin 6. İcra Müdürlüğünün 2009/3278 esas sayılı dosyasında 22.7.2010 tarihinde satışının yapıldığı ve 26.8.2010 tarihinde de Türkiye Halk Bankası adına tescil edildiği anlaşılmaktadır. Bu durumda taşınmazın mülkiyeti cebri ihaleyle üçüncü kişiye geçmiştir. Üçüncü kişiye ait taşınmazın tapu kütüğüne konutla ilgili şerh konulamaz. Davanın konusuz kalması sebebiyle bir karar verilmek üzere hükmün bozulması gerekmiştir. SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarda açıklanan sebeple BOZULMASINA, bozma sebebine göre sair hususların incelenmesine yer olmadığına, temyiz peşin harcının yatırana iadesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliğiyle, 10.10.2011 gününde karar verildi. Kazancı |
28-02-2013, 14:02 | #39 |
|
T.C.
YARGITAY 2. HUKUK DAİRESİ E. 2011/780 K. 2011/14923 T. 5.10.2011 • AİLE KONUTU NEDENİYLE TAPU İPTAL VE TESCİL DAVASI (İpoteğin Kaldırılması Davası ile Birlikte İki Ayrı İşleme Karşı İki Bağımsız Talebin Bulunduğunun Kabulü Gereği - İpoteğin Kaldırılması ve Tapu İptal ve Tescil Davası İçin Ayrı Ayrı Harç Alınması Gereği ) • BAĞIMSIZ TALEP (Aile Kontu Nedeniyle Açılan Davada İptal ve Tescil İstemlerinin İki Bağımsız Talep Olduğu - Bağımsız Taleplerin Ayrı Ayrı Haçlandırılması Gereği ) • HARÇ TAMAMLATMA (İki Ayrı İşleme Yönelik Açılan Davada İki Bağımsız Talebin Bulunduğu - Bağımsız Talepler Ayrı Ayrı Harçlandırmadan Yargılamaya Devam Edilemeyeceği ) 492/m. 30-32 4721/m. 194 ÖZET : Davacı iki ayrı işleme yönelik dava açtığından iki bağımsız talep vardır. DAVA : Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarda tarih numarası gösterilen hüküm temyiz edilmekle evrak okunup gereği düşünüldü: KARAR : Dava aile konutu (T.M.K. m. 194 )sebebiyle tapu iptali ve tescil ve taşınmaz üzerine sonradan konulan ipoteğin kaldırılması davası niteliğindedir. Davacı iki ayrı işleme yönelik dava açtığından iki bağımsız talep vardır. Davacı ipotek bedeli üzerinden nispi peşin harcı yatırmış, ancak tapu iptali ve tescil talebi yönünden nispi peşin harcı yatırmamıştır. Bu nedenle. 8.7.2005 tarihinde yapılan satışın bedeli olan 30.000 TL. üzerinden hesaplanacak nispi peşin harcı tamamlaması için davacıya süre verilmesi (Harçlar Kanunu 30-32 ); tamamlandığı takdirde toplanan deliller değerlendirilip bir karar verilmesi gerekirken; harç tamamlanmadan tapu iptal ve tescil istemi yönünden işin esasına girilerek karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir. SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarda gösterilen sebeple BOZULMASINA, bozma nedenine göre tapu iptal, tescil ve ipoteğin kaldırılması istemlerinin esası hakkında verilen hükmün şimdilik temyiz incelemesinin yapılmasına yer olmadığına, istenmesi halinde temyiz peşin harcının yatırana iadesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oyçokluğuyla, 05.10.2011 gününde karar verildi. KARŞI OY : Dava dilekçesinde malik olan eşin akıl zayıflığının etkisiyle davaya konu aile konutunu sattığı ifade edilmiştir. İstek ehliyetsizlik sebebiyle tapu iptaline ilişkindir. Farklı düşünüyorum. Kazancı |
19-03-2013, 10:50 | #40 |
|
Danıştay İdare Dava Daireleri Kurulu YD İtiraz No: 2011/ 801
Aile Konutu şerhinin tapu sicil müdürlüğünce ve mahkeme kararı olmaksızın verilebilmesine ilişkin genelge hakkında daha önce Danıştay 10.dairesinin 13.06.2011 gün ve 2010/11873 E sayılı kararının kaldırılmasına ve yürütmenin durdurulması kararı verilmesi için gerekli koşulların gerçekleşmediği anlaşıldığından yürürtmenin durdurulması isteminin reddine 12.11.2012 tarihinde oybirliği ile karar verilmiştir. Bilginize |
21-03-2013, 00:14 | #41 |
|
Aile Konutu Şerhine İlişkin Danıştay Kararının tam metnini indirmek için ;
http://www.turkhukuksitesi.com/serh.php?did=14395 |
16-04-2013, 15:24 | #42 |
|
T.C.
YARGITAY 2. HUKUK DAİRESİ E. 2012/6736 K. 2013/2078 T. 28.1.2013 • AİLE KONUTU ( Banka Lehine Konan İpoteğin Kaldırılması Talebi - İpotek Bedeli Üzerinden Nispi Peşin Harcın Yargılama Sırasında Tamamlandığı/Dava Dilekçesinde Değer Gösterilmemiş Olmakla Beraber Mahkemece Dava Kabul Edildiğinden Bu Miktar Üzerinden Davayı Vekil İle Takip Eden Davacı Yararına Nispi Vekalet Ücretine Hükmedileceği ) • NİSPİ HARCIN YARGILAMA SIRASINDA TAMAMLANMASI ( Taşınmazın Aile Konutu Olduğunun Tespiti ve Banka Lehine Konulan İpoteğin Kaldırılması Talebi/Dava Dilekçesinde Değer Gösterilmediği - Mahkemece Davanın Kabul Edildiği/İstek İpotek Bedelinin Kaldırılması Olduğundan Davacı Yararına Nispi Vekalet Ücretine Hükmedilmesi Gereği ) • DAVA DİLEKÇESİNDE DEĞERİN GÖSTERİLMEMESİ ( Taşınmazın Aile Konutu Olduğunun Tespiti ve Banka Lehine Konulan İpoteğin Kaldırılması Talebi - Mahkemece Davanın Kabul Edildiği/İstek İpotek Bedelinin Kaldırılması Olduğundan Davacı Yararına Nispi Vekalet Ücretine Karar Verileceği ) • TAŞINMAZIN AİLE KONUTU OLDUĞUNUN TESPİTİ VE İPOTEĞİN KALDIRILMASI TALEBİ ( Nispi Peşin Harcın Yargılama Sırasında Tamamlandığı - Dava Dilekçesinde Değer Gösterilmemiş Olmakla Beraber Mahkemece Dava Kabul Edildiğinden Bu Miktar Üzerinden Davayı Vekil İle Takip Eden Davacı Yararına Nispi Vekalet Ücretine Hükmedileceği ) • BANKA LEHİNE KONAN İPOTEĞİN AİLE KONUTU OLAN TAŞINMAZDAN KALDIRILMASI ( İpotek Bedeli Üzerinden Nispi Peşin Harcın Yargılama Sırasında Tamamlandığı - Dava Dilekçesinde Değer Gösterilmemiş Olmakla Beraber Dava Kabul Edildiğinden Bu Miktar Üzerinden Davacı Yararına Nispi Vekalet Ücretine Karar Verileceği ) • VEKALET ÜCRETİ ( Taşınmazın Aile Konutu Olduğunun Tespiti ve Banka Lehine Konulan İpoteğin Kaldırılması Talebi/İpotek Bedeli Üzerinden Nispi Peşin Harcın Yargılama Sırasında Tamamlandığı - Dava Dilekçesinde Değer Gösterilmemiş Olmakla Beraber Dava Kabul Edildiğinden Bu Miktar Üzerinden Davacı Yararına Nispi Vekalet Ücretine Hükmedileceği ) 4721/m.279 ÖZET : Davacı açılan davada taşınmazın aile konutu olduğunun tespiti yanında konutla ilgili banka lehine konulan ipoteğin kaldırılmasınıda istemiştir. İpotek bedeli üzerinden nispi peşin harç yargılama sırasında tamamlanmıştır. Dava dilekçesinde değer gösterilmemiş olmakla beraber istek ipotek bedelinin kaldırılması olup mahkemece dava kabul edildiği halde bu miktar üzerinden davayı vekil ile açıp takip eden davacı yararına karar tarihinde yürürlükte balunan Avukatlık Asgari ücret Tarifesi gereğince nispi vekalet ücreti takdiri gerekir. DAVA : Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm, davacı tarafından vekalet ücreti yönünden; davalı banka tarafından ise davanın kabulü yönünden temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü: KARAR : 1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre, davalı bankanın temyiz itirazları yersizdir. 2-Davacının temyizinin incelenmesine gelince; Davacı açılan davada taşınmazın aile konutu olduğunun tespiti yanında konutla ilgili banka lehine konulan ipoteğin kaldırılmasınıda istemiştir. İpotek bedeli üzerinden nispi peşin harç yargılama sırasında tamamlanmıştır. Dava dilekçesinde değer gösterilmemiş olmakla beraber istek ipotek bedelinin kaldırılması olup mahkemece dava kabul edildiği halde bu miktar üzerinden davayı vekil ile açıp takip eden davacı yararına karar tarihinde yürürlükte balunan Avukatlık Asgari ücret Tarifesi gereğince nispi vekalet ücreti takdiri yerine; yazılı şekilde eksik vekalet ücreti verilmesi doğru değildir. SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda 2. bentte gösterilen sebeple vekalet ücreti yönünden BOZULMASINA, davalı bankanın temyiz itirazlarının ise yukarıda 1. bentte gösterilen sebeple ONANMASINA, aşağıda yazılı temyiz ilam harcının temyiz eden Vakıflar Bankası'na yükletilmesine, peşin harcın mahsubuna 103.50 TL. temyiz başvuru harcı peşin alındığından başkaca harç alınmasına yer olmadığına, istek halinde temyiz peşin harcının yatıran davacıya geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 28.01.2013 gününde oyçokluğuyla karar verildi. KARŞI OY : Davacı dava dilekçesinde harca esas değer göstermemiş, harç mahkemenin isteğiyle tamamlanmıştır. Bu durumda davacı ancak maktu vekalet ücreti talep edebilir. Davalının vekalet ücretine temyizi olmadığına göre; vekalet ücreti yönünden bozma kararına katılmıyorum. Hüküm vekalet ücreti yönünden de onanmalıdır. Bu karar, kullanıcılarımızdan Sayın Avukat Gökmen KESKİNSOY tarafından gönderilmiştir. Kazancı |
11-02-2014, 14:32 | #43 |
|
T.C.
YARGITAY 2. HUKUK DAİRESİ E. 2013/17728 K. 2013/20839 T. 16.9.2013 • İPOTEĞİN KALDIRILMASI İSTEMİ ( Hayatın Olağan Akışına Göre Davacının Alınan Krediyi ve Tesis Olunan İpoteği Bilmemesinin Mümkün Olmadığı - Davacı Tarafından İpotek Alacaklısının Kötü Niyetli Olduğu Hususu da Kanıtlanamadığından Davanın Reddi Gerektiği ) • AİLE KONUTU ŞERHİ ( İpoteğin Kaldırılması İstemi - İpotek Tesisine Dair İşlemden Önce Taşınmazın Tapu Kütüğünde Şerh Bulunmadığından ve Davacı Tarafından İpotek Alacaklısının Kötü Niyetli Olduğu Hususu da Kanıtlanamadığından Davanın Reddi Gerektiği ) • HAYATIN OLAĞAN AKIŞI ( Davacının Alınan Krediyi ve Tesis Olunan İpoteği Bilmemesinin Mümkün Olmadığı - İpoteğin Kaldırılması İstemi ) 4721/m.6,1023 ÖZET : Dava, ipoteğin kaldırılması istemine ilişkindir. İpotek tesisine dair işlemden önce taşınmazın tapu kütüğünde "aile konutu" olduğuna dair bir şerh bulunmamaktadır. Borcuna karşılık lehine ipotek tesis ettirilen dava dışı şirketin müdürü ve ortağının davalı koca olduğu, davacı kadının da hisse devri sonucunda şirket ortağı haline geldiği, ipotek işleminin bu işlemden önce tesis edildiği bu davanın ise daha sonra açıldığı anlaşılmaktadır. Hayatın olağan akışına göre davacının alınan krediyi ve tesis olunan ipoteği bilmemesi mümkün değildir. Davacı tarafından ipotek alacaklısının kötü niyetli olduğu hususu da kanıtlanamamıştır. Davanın reddi gerekir. DAVA : Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen, yukarda tarihi ve numarası gösterilen hüküm temyiz edilmekle, evrak okunup gereği düşünüldü: KARAR : Mahkemece, davacı kadının rızası alınmadan davalı koca adına tapuda kayıtlı olan ve aile konutu niteliğindeki taşınmaza, davalı banka tarafından ipotek konulduğu belirtilerek davanın kabulüyle ipoteğin kaldırılmasına karar verilmiştir. Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür ( T.M.K.madde 6 ). İpotek tesisine dair işlemden önce taşınmazın tapu kütüğünde "aile konutu" olduğuna dair bir şerh bulunmamaktadır. Borcuna karşılık lehine ipotek tesis ettirilen dava dışı A... Gıda Tarım Ürünleri San. ve Tic. Ltd. Şti'nin müdürü ve ortağının davalı koca olduğu, 2010 yılında davacı kadının da hisse devri sonucunda şirket ortağı haline geldiği, ipotek işleminin 2004 ve 2007 yıllarında tesis edildiği bu davanın ise 5.1.2012 tarihinde açıldığı anlaşılmaktadır. Hayatın olağan akışına göre davacının alınan krediyi ve tesis olunan ipoteği bilmemesi mümkün değildir. Davacı tarafından ipotek alacaklısının kötü niyetli olduğu hususu da kanıtlanamamıştı ( T.M.K. madde 1023 ) Bu durum nazara alınmadan, davanın reddi yerine yazılı gerekçeyle kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiştir. SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarda açıklanan sebeple BOZULMASINA temyiz peşin harcının yatırana iadesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 16.09.2013 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi. Kazancı |
29-01-2015, 17:51 | #44 |
|
T.C.
YARGITAY 1. HUKUK DAİRESİ E. 2014/12643 K. 2014/16090 T. 21.10.2014 • PAYLI MÜLKİYET KONUSU VE AİLE KONUTU ŞERHİ BULUNAN TAŞINMAZI DİĞERİNE KULLANDIRMAYAN EŞE KARŞI AÇILAN ECRİMİSİL DAVASI ( Uyuşmazlığın Genel Hükümlere Göre Çözüleceği - Görevli Mahkemenin Asliye Hukuk Mahkemesi Olduğu ) • GÖREVLİ MAHKEME ( Ecrimisil Davası/Paylı Mülkiyet Konusu Olan Ve Üzerinde Aile Konutu Şerhi Bulunan Taşınmaz Hakkındaki Dava - Eşlerden Birinin Taşınmazı Diğerine Kullandırmadığı/Uyuşmazlığın Genel Hükümlere Göre Çözüleceği - Asliye Hukuk Mahkemesinin Görevli Olduğu ) • AİLE KONUTU ŞERHİ BULUNAN TAŞINMAZ HAKKINDA ECRİMİSİL ( Ecrimisil Davası/Eşlerden Birinin Taşınmazı Diğerine Kullandırmadığı/Uyuşmazlığın Genel Hükümlere Göre Çözüleceği - Asliye Hukuk Mahkemesinin Görevli Olduğu ) • ECRİMİSİL DAVASI ( Paylı Mülkiyet Konusu Olan Ve Üzerinde Aile Konutu Şerhi Bulunan Taşınmaz Hakkındaki Dava - Eşlerden Birinin Taşınmazı Diğerine Kullandırmadığı/Uyuşmazlığın Genel Hükümlere Göre Çözüleceği - Asliye Hukuk Mahkemesinin Görevli Olduğu ) 4787/m. 4 6100/m. 2/1 ÖZET : Dava, ecrimisil isteğine ilişkindir. Tarafları adlarına paylı mülkiyet olmak üzere tescilli olan taşınmazın tapu kaydında aile konutu şerhi bulunmaktadır. Davacının eşi olan davalı tarafından kullanımının engellendiği iddiasına dayalı olarak ecrimisil talep edilmiştir. Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 2/1. maddesi gereğince uyuşmazlığın; Aile Mahkemelerinin Kuruluşuna İlişkin Kanuna göre değil genel hükümlere göre çözümlenmesi gerektiğinden görevli mahkeme asliye hukuk mahkemesidir. DAVA : Taraflar arasında görülen ecrimisil davası sonunda, yerel mahkemece görevsizlik nedeniyle davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekilince yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü: KARAR : Dava, ecrimisil isteğine ilişkindir. Mahkemece, 4787 sayılı Aile Mahkemelerinin kuruluşuna ilişkin kanun gereğince ihtilafın çözümü yerinin Aile Mahkemelerinin görev alanında kaldığı gerekçesi ile dosyanın Aile Mahkemesi'ne gönderilmesine karar verilmiştir. Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; dava konusu 43637 ada 2 parselde yeralan 2 numaralı bağımsız bölümün ½ şer oranlarla davanın tarafları adlarına paylı mülkiyet üzere tescilli olup, taşınmazın tapu kaydında “ aile konutu “ şerhinin bulunduğu, davacının eşi olan davalı tarafından kullanımının engellendiği iddiasına dayalı olarak 05.04.2009 tarihi itibariyle ecrimisil isteğiyle eldeki davayı açtığı anlaşılmaktadır. Bilindiği üzere; 4787 sayılı Aile Mahkemelerinin kuruluşuna ilişkin kanunun 4. maddesinde Aile Mahkelerinin görevleri” aile hukukundan doğan dava ve işler, yabancı mahkeme kararlarının tanıma ve tenfizi, kanunlarla verilen diğer görevler” olarak sayılmıştır. Öte yandan, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 2/1. maddesi “ Dava konusunun değer ve miktarına bakılmaksızın malvarlığı haklarına ilişkin davalarda, şahıs varlığına ilişkin davalarda görevli mahkeme, aksine bir düzenleme bulunmadıkça asliye hukuk mahkemesidir.” düzenlemesini içermekte olup ecrimisil isteğine ilişkin eldeki davanın 4787 sayılı kanuna göre değil, genel hükümlere göre çözümlenmesi gerektiği dolayısıyla davanın HMK'nın 2. maddesi kapsamında kaldığı, görevli mahkemenin ise asliye hukuk mahkemesi olduğu tartışmasızdır. Hâl böyle olunca, işin esası bakımından taraf delilleri toplanıp varılacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmiş olması doğru değildir. SONUÇ : Davacı vekilinin itirazı açıklanan nedenden ötürü yerindedir. Kabulüyle, hükmün ( 6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile ) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 21.10.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. Kazancı |
29-01-2015, 18:14 | #45 |
|
T.C.
YARGITAY 2. HUKUK DAİRESİ E. 2013/26077 K. 2014/3771 T. 25.2.2014 • AİLE KONUTU ŞERHİ ( Ölümle Evlilik Birliği Sona Erdiğinden Ölümle Medeni Kanunun Aile Konutuna Dair Koruma Haklarının Sona Erdiği - Aile Konutu ile İlgili Talepler Yalnızca Malik Olan Eşe Yöneltilebileceğinden Ölen Eşin Mirasçılarının Aile Konutundan Kaynaklanan Yükümlülüklerden Sorumlu Tutulamayacağı ) • AİLE KONUTU ŞERHİ TESİSİNİN MİRASÇILARA KARŞI İLERİ SÜRÜLMESİ ( Mirasçıların Aile Konutundan Kaynaklanan Yükümlülüklerden Sorumlu Tutulamayacağı - Ölümle Evlilik Birliği Sona Erdiğinden Medeni Kanunun Aile Konutuna İlişkin Koruma Haklarının Sona Erdiğinin Gözetilmesi Gereği ) 4721/m. 194 ÖZET : Ölümle evlilik birliği sona erdiğine göre aile konutuna dair koruma haklarının yitirildiğinin nazara alınmaması doğru olmadığı gibi, aile konutuyla ilgili taleplerin yalnızca malik olan eşe yöneltilebileceği, onun mirasçılarının aile konutundan kaynaklanan yükümlülüklerle sorumlu tutulamayacağının nazara alınmamış olması hatalıdır. DAVA : Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen, yukarda tarihi ve numarası gösterilen hüküm temyiz edilmekle, evrak okunup gereği düşünüldü: KARAR : 1- )Davalı bankanın davacı G. T.'ın davasına yönelik temyizinin incelenmesinde; Davacılar, davalı eşlerinin ( koca ) 1/2'şer hisseli olarak hak sahibi oldukları ve aile konutu olarak kullanılan dairelerin bulunduğu taşınmaz üzerine davalılar ve dava dışı şirketin kullanacağı kredilerin teminatı olmak üzere davalı banka lehine ipotek tesis edildiğini, bu işleme rızalarının olmadığını ileri sürerek, ipoteğin kaldırılmasını ve taşınmaza aile konutu şerhi konulmasını talep etmişler, mahkemece istek kabul edilmiş, verilen hükmü davalı Asya Katılım Bankası temyiz etmiştir. Davacı G.'ın eşi ve davaya konu 198 parsel sayılı taşınmazın 1/2 maliki olan davalı N. 19.2.2009 tarihinde ölmüş ve bu davalı hakkındaki dava ölümünden sonra 30.6.2010 tarihinde açılmıştır. Bilahare 13.12.2010 tarihinde ölü N.'nin mirasçıları hakkında açılan dava da ilk davayla birleştirilerek görülmüştür. Dava tarihinden önce ölen N.'nin hak ehliyeti bulunmadığı için onun aleyhine dava açılamayacağı ve davacı G.'ın eşi N.'nin ölümüyle evlilik birliği sona erdiğine göre bu davanın Türk Medeni Kanununun 194. maddesinde düzenlenmiş olan aile konutuna dair koruma haklarını yitirdiğinin nazara alınmaması doğru olmadığı gibi, aile konutuyla ilgili taleplerin yalnızca malik olan eşe yöneltilebileceği, onun mirasçılarının aile konutundan kaynaklanan yükümlülüklerle sorumlu tutulamayacağı nazara alınarak davacı G.'ın davasının reddine karar verilmesi gerekirken, yasal olmayan gerekçelerle davanın kabulüne karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir. 2- )Davalı Bankanın davacı R. T.'ın davasına yönelik temyiz itirazlarının incelenmesine gelince; İpotek 30.3.2007 tarihinde tesis edilmiş, dava ise 30.6.2010 tarihinde açılmıştır. Yargılama sırasında ipotek tesis edilen davaya konu taşınmaz ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla yapılan takip sonucu 14.10.2010 tarihinde cebri icrayla satılmış, ihalenin feshi davasının reddine dair hüküm de karar düzeltme aşamasından geçerek 28.1.2013 tarihinde kesinleşmiştir. Cebri icrayla davalı E.'in taşınmaz üzerindeki mülkiyet hakkını yitirmiş olması sebebiyle davanın konusuz hale geldiği anlaşılmaktadır. Bu durumda davacı R.'nın konusuz kalan davası hakkında "karar verilmesine yer olmadığına" şeklinde karar verilmek üzere hükmün bu bölümünün de açıklanan gerekçeyle bozulması gerekmiştir. SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarda 1. ve 2. bentlerde gösterilen sebeplerle BOZULMASINA, bozma sebebine göre sair yönlerin incelenmesine yer olmadığına, temyiz peşin harcının yatırana iadesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliğiyle, 25.2.2014 tarihinde karar verildi. Kazancı |
08-01-2016, 17:07 | #46 |
|
YHGK
Esas : 2015/2-247 Karar : 2015/2323 Tarih : 21.10.2015 AİLE KONUTU ÜZERİNEKONULAN İPOTEĞİN FEKKİ TAPUDA AİLE KONUTU ŞERHİ BULUNMAYAN TAŞINMAZ ÜZERİNE KONULAN İPOTEK EŞİN AÇIK RIZASI ( Aile Konutu Üzerine Konulan İpeteğe ) Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; Tapu kaydında aile konut şerhi bulunmayan taşınmaz üzerine konulan ipoteğin, TMK 194 ve 1023 maddeleri dikkate alındığında, kaldırılıp kaldırılmayacağı noktasında toplanmaktadır. Dava konusu taşınmazın tapu kaydında ipotek tesis edildiği tarihte aile konutu şerhi bulunmadığı açıktır. Davalı eş dava konusu aile konutu üzerinde diğer davalı banka lehine ipotek tesis etmiş, bu işlem sırasında davalı banka tarafından davacı eşin açık rızası alınmamıştır. Bu durumda, TMK`nın 194/1 maddesi eşin açık rızasını aradığından, yapılan işlemin geçerli olduğunu kabul etmek imkansızdır. Hal böyle olunca, mahkemece kararda açıklanan yasal düzenleme ve ilkelere uygun değerlendirme yapılarak, davanın kabulüne karar verilmesi ve bu kararda direnilmesi usul ve yasaya uygundur.fk TMK.6, 193, 194, 1023 DAVA VE KARAR: Taraflar arasındaki “ipoteğin kaldırılması ve aile konutu şerhi konulması” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Akhisar Aile Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 28.06.2013 gün ve 2013/292 E. 2013/398 K. sayılı kararın incelenmesi davalılardan Vakıflar Bankası TAO vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 17.02.2014 gün ve 2014/1158 E. 2014/2936 K. sayılı ilamıyla; “Mahkemece davacı kadının rızası alınmadan davalı koca adına tapuda kayıtlı olan ve aile konutu niteliğindeki taşınmaza davalı banka tarafından ipotek konulduğu belirtilerek davanın kabulü ile ipoteğin kaldırılmasına karar verilmiştir. Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür (TMK. md.6). İpotek tesisine ilişkin işlemden önce taşınmazın tapu kütüğünde "aile konutu` olduğuna ilişkin bir şerh bulunmamaktadır. Bu durumda davalı bankanın ipoteğe ilişkin kazanımı iyi niyetli ise korunur (TMK. md. 1023). Kanunun iyiniyete hukuki bir sonuç bağladığı durumlarda asıl olan iyiniyetin varlığıdır. İyiniyetin varlığı asıl olduğuna göre lehine ipotek tesis edilenin kötüniyetli olduğunu kanıtlama yükümlülüğü buna iddia edene düşer (TMK. md.6). Toplanan delillerden davacı, lehine ipotek tesis edilen davalı bankanın kötü niyetli olduğunu kanıtlayamamıştır. Bu durum nazara alınmadan, davanın reddi yerine yazılı gerekçe ile kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiştir.” gerekçesi ve oyçokluğu ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir. Davalılardan Vakıfbank TAO vekili Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra, gereği görüşüldü: YARGITAY HUKUK GENEL KURULU KARARI: Dava, aile konutu üzerindeki ipoteğin kaldırılması ve aile konutu şerhi konulması istemine ilişkindir. Davacı F.. T.. vekili 06.02.2009 harç tarihli dava dilekçesinde özetle; “davalılardan M.. T..`in müvekkilinin eşi olduğunu, 24 yıldan beri evli olduklarını, davalı Metin`in eşi ve çocukları ile birlikte 24 yıldan beri yaşadıkları R....y Mah. 418 ada 21 parselde kayıtlı taşınmazın 3. katındaki 9 nolu bağımsız bölümde müvekkilinin rızasını almadan Vakıflar Bankası Akhisar Şubesi lehine ipotek tesis ettiğini, yıllardır oturdukları ve çocuklarını büyüttükleri ve mülkiyeti kayınpederi B..T... ait olan aile konutunun tapusunun eşine geçtiğinden ve eşinin ipotek verdiğinden haberdar olmadığını, davalı bankanın diğer davalının evli olduğunu bilerek ve yasaya aykırı olarak davalının evi üzerine ipotek tesis ettiğini iddia ederek; ipoteğin kaldırılmasına ve taşınmaz üzerine aile konutu şerhi konulmasına” karar verilmesini istemiştir. Davalı M.. T.. cevap vermediği gibi duruşmalara da katılmamıştır. Davalı Türkiye Vakıflar Bankası TAO vekili 02.04.2009 havale tarihli cevap dilekçesinde özetle; “açılan davanın haksız ve dayanaksız olduğunu, müvekkil bankanın müşterisi M... K...firmasının kullandığı ve kullanacağı kredilerin teminatını teşkil etmek üzere M.. T.. tarafından taşınmaz üzerine ipotek tesis edildiğini, diğer davalının evli olduğunu bilerek ipotek işlemi yapıldığı iddiasının hiçbir dayanağının olmadığını, müvekkilinin MK 1023 maddesi gereğince iyiniyetli olarak kabul edilmesi gerektiğini, dava konusu taşınmazın aile konutu olarak özgülenmesinin mümkün olmadığını, taşınmazın M.. T.. adına 31/07/2006 tarihinde devir ve tescil edildiğini, ipotek tesis tarihinin 02/08/2006 olduğunu bu süre içinde konutun aile konutu olarak özgülenmesinin mümkün olmadığını, 1 gün önce diğer davalı mülkiyetine geçen taşınmazın aile konutu olup olmadığını araştırma yükümlülüğünün yüklenmesinin doğru olmadığını” savunarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Mahkemece, “MK`nun 1023. maddesi uyarınca davalı bankanın kazanımının korunması için iyiniyetli olması gerekir. Kanunun iyiniyete hukuki sonuç bağladığı durumlarda asıl olan iyiniyetin varlığıdır. Ancak durumun gereklerine göre kendisinden beklenen özeni göstermeyen kimse iyiniyet iddiasında bulunamaz. Tacir olan bankanın basiretli bir iş adamı gibi hareket etme zorunluluğu vardır. Davalı banka ipotek işlemlerinin tesisi esnasında dava konusu taşınmazın aile konutu olup olmadığı yönünde bir araştırma yapmamıştır. Bu durumda ipotek işlemi tesis eden davalı bankanın basiretli bir iş adamı gibi hareket ettiği ve özen yükümlülüğüne uygun davrandığı söylenemeyeceğinden davalı bankanın iyiniyet iddiası dinlenemez. Davacının açık rızası alınmadan tesis edilen ipotek işlemi geçersizdir” gerekçesi ile davanın kabulüne dava konusu aile konutu üzerindeki ipoteğin kaldırılmasına ve taşınmaza aile konutu şerhi konulmasına dair verilen karar, davalı T. Vakıflar Bankası TAO vekilinin temyizi üzerine, Özel Dairece yukarıda açıklanan nedenlerle ve oyçokluğu ile bozulmuştur. Mahkemece, önceki gerekçelerle ipoteğin kaldırılmasına dair ilk kararda direnilmiştir. Direnme kararı, davalı T. Vakıflar Bankası TAO vekili tarafından temyiz edilmiştir. Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; tapu kaydında aile konut şerhi bulunmayan taşınmaz üzerine konulan ipoteğin TMK 194 ve 1023 maddeleri dikkate alındığında kaldırılıp kaldırılmayacağı noktasında toplanmaktadır. İlgili iç hukuk mevzuatına bakılacak olursa: 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu`nun “Eşlerin hukuki işlemleri” başlıklı 193. Maddesi “Madde 193- Kanunda aksine hüküm bulunmadıkça, eşlerden her biri diğeri ve üçüncü kişilerle her türlü hukukî işlemi yapabilir.” Şeklindedir. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu`nun “Aile konutu” başlıklı 194/1. maddesinin ilgili bölümü, II. Aile konutu Madde 194- Eşlerden biri, diğer eşin açık rızası bulunmadıkça, aile konutu ile ilgili kira sözleşmesini feshedemez, aile konutunu devredemez veya aile konutu üzerindeki hakları sınırlayamaz.…” ve “İyiniyetli üçüncü kişilere karşı” başlıklı 1023. Maddesi Madde 1023- Tapu kütüğündeki tescile iyiniyetle dayanarak mülkiyet veya bir başka aynî hak kazanan üçüncü kişinin bu kazanımı korunur." şeklindedir. TMK 193 maddesi dikkate alındığında kural olarak eşlerin birbirleri ve üçüncü kişilerle her türlü hukuki işlem yapma serbestisi Türk Medeni Kanunu felsefesi içinde kabul edilmişken, TMK 194 maddesi ile ile bu kurala istisna getirilmiş, aile konutu üzerindeki hakların sınırlandırılması esası kabul edilmiştir. Düzenleme ile malik olmayan eşe, aile konutu ile ilgili tapu kütüğüne şerh verilmesini isteme hakkı tanınmış, eşlerin aile konutu ile ilgili bazı hukuksal işlemlerinin diğer eşin rızasına bağlı olduğu kuralı getirilerek eşlerin hukuki işlem özgürlüğü, “aile birliğinin” korunması amacıyla sınırlandırılmıştır. Buna göre, eşlerden biri diğer eşin açık rızası bulunmadıkça, aile konutu ile ilgili kira sözleşmesini feshedemez, aile konutunu devredemez ve aile konutu üzerindeki hakları sınırlayamaz. Bir diğer deyişle, aile konutunun maliki olan eş aile konutundaki yaşantıyı güçlüğe sokacak biçimde, aile konutunun ipotek edilmesi gibi tek başına bir ayni hakla sınırlandıramaz. Bu sınırlandırma ancak diğer eşin açık rızası alınarak yapılabilir. Aile konutu olarak özgülenen taşınmaz malın maliki olmayan eş tarafından, tapu kütüğüne konutla ilgili gerekli şerhin verilmemesi halinde, işlem tarafı iyiniyetli üçüncü kişinin 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu`nun 1023. maddesi hükmünden yararlanacağı kabul edilmektedir (HGK. 24.04.2013, E. 2012/2-1567, K. 2013/579). Bu durum aile konutu olarak kullanılan taşınmazın tapu kaydında, konutun bu niteliğini gösteren şerh olmaması hali ile ilgilidir ve taşınmazın aile konutu olduğunu bilmeyen ya da bilemeyecek durumda olan üçüncü kişinin tapuya güven ilkesinden yararlanması asıldır. Tapuda aile konut şerhi olmasa da bunu bilebilecek durumda olan veya bilen kişinin iyiniyetinin bulunduğunun kabul edilmesi mümkün değildir. Nitekim benzer ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 15.04.2015 gün ve 2013/2-2056 ve 2015/1201, 19.06.2015 gün ve 2015/2-528, 2015/1713 sayılı kararlarında da kabul edilmiştir. Somut olay gelince, dava konusu taşınmazın tapu kaydında ipotek tesis edildiği tarihte aile konutu şerhi bulunmadığı açıktır. Davalı eş dava konusu aile konutu üzerinde diğer davalı banka lehine ipotek tesis etmiş, bu işlem sırasında davalı banka tarafından davacı eşin açık rızası alınmamıştır. Bu durumda, TMK`nın 194/1 maddesi eşin açık rızasını aradığından, yapılan işlemin geçerli olduğunu kabul etmek imkansızdır. Hal böyle olunca, mahkemece yukarıda açıklanan yasal düzenleme ve ilkelere uygun değerlendirme yapılarak davanın kabulüne karar verilmesi ve bu kararda direnilmesi usul ve yasaya uygun olup; direnme kararının onanması gerekir. SONUÇ: Davalı T. Vakıflar Bankası T.A.O. vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile, direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle ( ONANMASINA ), oybirliği ile karar verildi. YHGK 21.10.2015 - K.2015/2323 |
08-01-2016, 17:12 | #47 |
|
Y2HD
Esas : 2012/2193 Karar : 2012/26057 Tarih : 05.11.2012 AİLE KONUTUNUN SATILMASI ( Tapu İptali Davası Sürerken Boşanmanın Kesinleşmesi ) TAPU İPTALİ ( Aile Konutu ) BOŞANMA ( Aile Konutuna Etkisi ) Başlangıçta davacı eşin açık rızasına bağlı olan satış işleminin; ( Gerçekleşen boşanmanın bir sonucu olarak, taşınmazın aile konutu niteliğini kaybetmesi ve bu nedenle artık eşin rızasının aranması gerekliliğinin ortadan kalkması s ebebiyle ); geçersizliği ileri sürülemez duruma gelmiştir. Bu nedenle boşanma kararının kesinleşmesiyle birlikte davanın konusu kalmamıştır.fk TMK.194 DAVA VE KARAR: Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü: YARGITAY 2. HUKUK DAİRESİ KARARI: Dava, aile konutu olduğu iddia edilen taşınmazın davacı eşin rızası hilafına davalılardan Z. K.`a yapılan satışı nedeniyle bu kişi adına oluşturulan tapu kaydının iptali ve taşınmazın tapu kütüğüne aile konutu şerhi konulması istemine ilişkindir. Toplanan delilerden; dava konusu taşınmazın 17.08.2007 tarihinde davalılardan Z. K.`a diğer davalı A. A. tarafından satıldığı, satış işlemleri sırasında aile konutu vasfındaki taşınmaz nedeniyle davacının açık rızasının alınmadığı sabittir. Ne var ki tarafların Kangal Asliye Hukuk ( Aile ) Mahkemesinin 2007/180 esas, 2009/190 karar sayılı ilamıyla boşandıkları, boşanma hükmünün taraflarca temyiz edilmeyip kesinleştiği anlaşılmaktadır. Başlangıçta davacı eşin açık rızasına bağlı olan satış işleminin; gerçekleşen boşanmanın bir sonucu olarak, taşınmazın aile konutu niteliğini kaybetmesine ve bu nedenle artık eşin rızasının aranması gerekliliğinin ortadan kalkmasına yol açtığından, geçersizliği ileri sürülemez duruma gelmiştir ( TMK md. 194 ). Bu nedenle boşanma kararının kesinleşmesiyle birlikte davanın konusu kalmamıştır. Açıklanan yönler gözetilerek konusu kalmayan dava hakkında bir karar verilmek üzere hükmün bozulması gerekmiştir. SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda gösterilen sebeple ( BOZULMASINA ), oybirliğiyle karar verildi. |
08-01-2016, 17:13 | #48 |
|
YHGK
Esas : 2011/2-447 Karar : 2011/556 Tarih : 28.09.2011 AİLE KONUTU ( Tanımı - Yurt Dışında Yaşayan Eşler Yönünden ) BAŞKASININ KULLANIMINA ÖZGÜLENEN YER ( Aile Konutu ) YURT DIŞINDA YAŞAYAN EŞLER YÖNÜNDEN AİLE KONUTU AİLE KONUTUNDA TASARRUF TMK.186, 193, 194, 1009, 1019 4722 Sa.Ka.9 Kural olarak; bir konutun aile konutu olarak kabulü için devamlı kullanılması koşulu bulunmamaktadır. Kararda açıklanan ilkeler çerçevesinde konutun, tarafların bütün yaşam faaliyetlerini gerçekleştirdiği, yaşantısına buna göre yön verdiği, acı ve tatlı günleri içinde yaşadığı anılarla dolu bir alan olması yeterlidir. Bu bağlamda yurt dışında yaşayan bir ailenin Türkiye’ye geldiğinde kullandığı tek bir ev var ve bu yukarıda açıklanan niteliklere sahipse aile konutu olarak kabulü olanaklıdır. Ne var ki, somut olayın özelliği itibariyle dava konusu taşınmaz bu özelliği taşımamaktadır. Dosya kapsamından tarafların evlendikleri günden bu yana ve halen yurt dışında yaşadıkları, yapıldığı ilk günden itibaren bu konutta davalının anne ve babasının oturduğu, faturaların davalının babası tarafından ödendiği, davanın taraflarının bu konutta sadece izne geldikleri dönemde ve burada oturmakta olan ailelerini ziyaret amacıyla 10-15 gün kaldıkları, anlaşılmakla; başkasının kullanımına özgülenmiş bir konutun, aile konutu olarak, kabulüne olanak bulunmamaktadır.mfk DAVA VE KARAR: Taraflar arasındaki “tapu kütüğüne aile konutu şerhi konulması” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Kayseri 3.Aile Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 29.01.2009 gün ve 2007/1130 E., 2009/67 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 2.Hukuk Dairesinin 19.11.2009 gün ve 2009/6998-20165 sayılı ilamı ile; ("...Aile konutu eşlerin bütün yaşam faaliyetlerini gerçekleştirdiği, yaşantısına buna göre yön verdiği, acı ve tatlı günleri içinde yaşadığı, anılarla dolu bir alandır. Toplanan delillerden, tarafların yurtdışında yaşadıkları, senede bir ay izne geldiklerinde 10-15 gün dava konusu taşınmazda kaldıkları, bunun haricinde taşınmazda davalının ailesinin oturduğu belirlenmiştir. Dava konusu taşınmazın açıklanan ilkeler çerçevesinde aile konutu olmadığı anlaşılmaktadır. Davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru bulunmamıştır...") gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir. Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü: YARGITAY HUKUK GENEL KURULU KARARI: Davacı vekili, tarafların ortak çalışmaları sonucu alınan ancak davalı üzerine kayıtlı bulunan taşınmazın davalı tarafından satılma veya başkasına devredilme ihtimaline binaen tapu kaydı üzerine aile konutu şerhi konulmasını talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, dava konusu taşınmazın aile konutu olmadığını, tarafların yıllardır yurt dışında yaşadıklarını, sadece izine geldiklerinde on günlüğüne davaya konu evde oturduklarını hatta davacının vatandaşlıktan çıktığını, davacının amacının dava konusu evde yaşayan davalının anne babasını tahliye etmek ve davalıyı ailesinin gözünde küçük düşürmek olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur. Yerel mahkemece, dava konusu taşınmazın aile konutu olduğu kanaatine varılarak davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar, Özel Dairece yukarıda yazılı gerekçe ile bozulmuş; yerel mahkemece, önceki kararda direnilmiştir. Direnme kararını davalı vekili temyiz etmiştir. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; tapu siciline “aile konutu” şerhi konulması istenen taşınmazın, “aile konutu” niteliğinde olup olmadığı noktasındadır. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle, “aile konutu” kavramı üzerinde durmakta yarar vardır. “Aile konutu” bir hukuki kurum ve kavram olarak 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK) ile hukuk hayatımıza girmiştir. 4721 sayılı TMK’nun 194. maddesi, 4722 sayılı Türk Medeni Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Sekli Hakkında Kanun’un 9. maddesinin son fıkrası gereğince, bu Kanunun yürürlüğe girmesinden önce kurulmuş olan evlilikler hakkında da geçerlidir. Bu sebeple 194. madde Türk Medeni Kanunu’nun yürürlüğe girmesiyle derhal uygulanma niteliğini kazanmıştır. 4721 sayılı TMK’nun “Aile Konutu” başlıklı 194.maddesinde: “Eşlerden biri, diğer eşin açık rızası bulunmadıkça, aile konutu ile ilgili kira sözleşmesini feshedemez, aile konutunu devredemez veya aile konutu üzerindeki hakları sınırlayamaz. Rızayı sağlayamayan veya haklı bir sebep olmadan kendisine rıza verilmeyen eş, hakimin müdahalesini isteyebilir. Aile konutu olarak özgülenen taşınmaz malın maliki olmayan eş, tapu kütüğüne konutla ilgili gerekli şerhin verilmesini isteyebilir. Aile konutu eşlerden biri tarafından kira ile sağlanmışsa, sözleşmenin tarafı olmayan eş, kiralayana yapacağı bildirimle sözleşmenin tarafı haline gelir ve bildirimde bulunan eş diğeri ile müteselsilen sorumlu olur.” denilmekte; aile konutunun tanımı ise madde metninde yer almamaktadır. Bu tanıma anılan maddenin gerekçesinde yer verilmiş; aile konutu “eşlerin bütün yaşam faaliyetlerini gerçekleştirdiği, yaşantısına buna göre yön verdiği, acı ve tatlı günleri içinde yaşadığı anılarla dolu bir alan” olarak tanımlanmıştır. Şu hale göre, aile konutu kavramı; aile ve konut olmak üzere iki unsurdan oluşmaktadır. Aile kavramı, mahiyeti ve yapısı zamanla değişen, çevresi genişleyip daralan bir hukukî kurumdur. Çeşitli zamanlarda ve değişik toplumlarda “aile” terimi ile ifade edilmek istenilen şey; daima birbirinden farklı olmuştur. Çünkü ailenin çeşitli tipleri ve her çağın, her milletin kendine özgü bir aile kavramı vardır. Ailenin temelini evlenme teşkil eder. TMK’nun 186 maddesinin 1. fıkrasına göre “Evlenme ile eşler arasında evlilik birliği kurulmuş olur.” Türk Medeni Kanunu evliliği resmî sekil şartına (nikah) bağlamıştır (TMK 141,142.maddeleri). Konut, sözlük anlamı olarak “insanların içinde yaşadığı ve barındığı yapı, ev” veya “mesken, oturulan yer” olarak tanımlanmıştır. Konut, insanların kötü hava şartlarından, düşmanlarından, tehlikelerden korunduğu, dinlendiği, özel hayatını sürdürdüğü az veya çok kapalı ve güvenlikli barınaklardır. Kişinin barınmasına elverişli olan sürekli olmasa da, yerleşme amacıyla kullanılan taşınır veya taşınmaz bölümler de konut olarak nitelendirilebilir. Örneğin bir evin odası, otel odası, karavan, kulübe, gemi kamarası ve bunun gibi yerler de konut kavramı içinde değerlendirilebilir. Öğretide aile konutu, “Resmen evli olan karı kocanın birlikte yasadıkları konut”, “Eşlerin beraberce seçmiş oldukları ve varsa çocukları ile birlikte eylemli olarak içinde yaşadıkları ortak konut” , “Ailenin yaşam merkezi sayılan mekan”, “Eşlerin iradelerine uygun olarak birlikte yaşamalarına hizmet eden oturma yeri” şeklinde tanımlanmaktadır. Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü tarafından 1.6.2002 tarihinde çıkartılan 2002/7 No’lu Genelgede aile konutu, “eşlerin bütün yaşam faaliyetleri gerçekleştirdikleri mesken” olarak tanımlanmıştır. Bir yerin aile konutu sayılabilmesi için eşlerin aile konutunu beraberce seçmeleri ve burada ortak bir yaşam merkezi oluşturmaları; aile konutunun aile hayatı için merkezileştirilmesi; aile konutunun kullanımının hukuka uygun olması ve nihayet eşlerin bir yeri aile konutu haline getirmeye yönelik iradelerinin üçüncü kişiler tarafından da anlaşılabilir olmasıdır; yani, konutun üçüncü kişilerce de ailenin yaşadığı konut sayılmasıdır. Aile konutu tek bir konuttur. Eşlerden birinin meslekî faaliyeti veya çocukların sağlık veya eğitim durumu sebebiyle ailenin yaşam faaliyeti yılın belirli dönemlerinde farklı konutlarda odaklanıyorsa ailenin yaşam faaliyetinin yoğunlaştığı konut aile konutu sayılmalıdır. Aile konutu, ailenin barınma ihtiyacını karşılayan ve eşlerin yaşam merkezi olan konuttur. Aile konutu ailenin barınma ihtiyacını karşılamasının yanı sıra, aile hayatının önemli bir bölümünün geçirildiği alan olarak aile fertleri bakımından manevi bir değere de sahiptir. Aile, acı ve tatlı günlerini bu konutta yaşar, komşularla, çevreyle ilişkiler kurar, eşler uzun yıllar birlikte yaşadıkları bu konutu yerleşim yeri ve haberleşme adresi olarak gösterirler. Aile konutu anılarla dolu fizikî bir mekan olmanın ötesinde aile için önemli bir mal varlığı değeridir. Ailelerin sosyal ve ekonomik hayatı için son derece önemli bir yere sahip olan aile konutu, eşlerin mutlulukları ve çocukların geleceği için adeta bir güvence olarak görülmektedir Türk aile yapısının sosyal ekonomik ve eğitim durumu incelendiğinde, aile içinde kadınların ekonomik açıdan kocalarına bağımlı oldukları, hiçbir maddî güvencelerinin bulunmadığı, bu sebeple evlilik birliği herhangi bir şekilde sona erdiğinde ekonomik değerlerini kaybetme tehlikesi içinde bulundukları, kocanın, kendi üstüne kayıtlı olan konutu başkalarına devrederek veya kira sözleşmesi ile edindiği konutta kiralayana sözleşmeyi feshettiğini bildirerek eşinin ve çocuklarının barınma hakkını ortadan kaldırdığı sıklıkla karşılaşıldığından 4721 sayılı TMK’da aile konutuna özel bir koruma getirilmiştir. Aile hayatı için bu denli öneme sahip olan aile konutunu, mülkiyet hakkına sahip olan eşin diğer eşin rızası olmadan devretmesi veya bir hakla sınırlandırması; kira sözleşmesi ile sağlanmış bir aile konutu söz konusuysa, sözleşmenin tarafı olan eşin diğer eşin rızası olmadan bu sözleşmeyi feshetmesi, ailenin mutluluğu ve geleceğine önemli ölçüde zarar verir. Bu sebeple aile konutu ile ilgili olarak özel koruma hükümleri getirilmiş, aile konutu üzerinde hak sahibi olan eşin tasarrufları diğer eşin rızasına bağlanmış veya evliliğin ölüm sebebiyle son bulması halinde diğer eşe kanunî alım (iştira) hakkı veya intifa hakkı tanınmıştır. Türkiye’nin de taraf olduğu “Kadınlara Karsı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi’nde kadınların ikametgah seçme konusunda erkekler ile eşit haklara sahip oldukları hükme bağlanmıştır (Convention on Elimination of all Forms of Discrimination against Women- C.E.D.A.W. 15/4.maddesi). Bu anlayışa uygun olarak 4721 sayılı TMK’nun 186. maddesinde “eşler oturacakları konutu birlikte seçerler.” düzenlemesi yapılmış; ailenin fiilen yaşayacağı maddî alanı oluşturan konutun seçimi eşlerin ortak iradesine bırakılmıştır. Aile konutu seçimi her iki eşin katılımıyla yapılabileceği gibi, eşlerin anlaşarak bu yetkiyi içlerinden birine vermeleriyle ya da eşlerden birinin seçtiği konutu diğer eşin kabul etmesiyle de gerçekleşebilir. Eşler konutun seçiminde anlaşamazlarsa, TMK’nun 195/1. maddesi uyarınca ayrı ayrı veya birlikte hâkimin müdahalesini talep edebilirler. Evlilik, eşlere birlikte yaşama yükümlülüğü getirmektedir. TMK’nun 186/1. maddesinde ‘eşlerin oturacakları konut’, TMK’nun 194. maddesinde ise ‘aile konutu’ düzenlenmektedir. Çoğu olayda, eslerin birlikte seçtikleri konut aile konutudur. Bunun yanı sıra, eslerin ikametgâhlarını aynı yerde seçmeleri o yerin aile konutu olduğu yönünde emare teşkil eder. Ancak eslerin iradeleri ile belirledikleri konutlar her zaman aile konutu değildir. Eslerin birlikte oturdukları birden fazla konut olsa bile, bunlardan sadece biri aile konutu sayılır ve TMK’nun 194.maddesindeki korumadan faydalanabilir. Çünkü, TMK’nun 194.maddesi ile, ailenin oturduğu veya kullandığı herhangi bir konutun değil aile için yaşam merkezi olan, kaybedildiğinde aile birliğinin maddî ve manevi yönden sarsılacağı, ailenin ve diğer eşin barınma hakkını kaybedeceği konutun korunması amaçlanmıştır. TMK’nun 193.maddesi ile, kanunda aksine hüküm bulunmadıkça, eşlerden her birinin diğeri ve üçüncü kişilerle her türlü hukukî işlemi yapabileceği hükme bağlanmıştır. TMK’nun 194.maddesi, bu hükmün en önemli istisnalarındandır. TMK’nun 194.maddesine göre, “ Eşlerden biri diğer eşin açık rızası bulunmadıkça, aile konutu ile ilgili kira sözleşmesini feshedemez, aile konutunu devredemez veya aile konutu üzerindeki hakları sınırlayamaz.” Bu emredici bir hüküm olup eşler, aralarında yapacakları sözleşmelerle bu hükmü değiştiremez veya ortadan kaldıramazlar. TMK’nun 1009. maddesinde kanunlarda açıkça öngörülen diğer hakların tapu kütüğüne şerh edilebileceği düzenlenmiştir. Aile konutu üzerinde hak sahibi olmayan esin talebi üzerine tapu kaydına aile konutu şerhinin verilmesi de TMK’nun 1009.maddesi kapsamında değerlendirilmelidir. Aile konutuyla ilgili şerh verilmesini talep etme hakkı aile konutu olarak özgülenen taşınmazın maliki olmayan eşe tanınmıştır. Ancak, konut üzerinde hak sahibi olan eşle, hak sahibi olmayan eşin şerh verilmesini birlikte talep etmelerine de kanunî bir engel yoktur. Tapu kaydına aile konutu şerhinin verilmesi Tapu Sicil Müdürlüğü’nden istenir. Taşınmazın maliki olmayan eşin şerhin verilmesini talep edebilmesi için bir mahkeme kararına veya hak sahibi eşin söz konusu işleme izin vermesine gerek yoktur. Zira TMK’nun 194/3. maddesinin açık hükmü ile taşınmazın maliki olmayan eşe bu hak tanınmıştır. Tapu Kadastro Genel Müdürlüğünün Tapu Sicil Müdürlüklerine gönderdiği 1.6.2002 tarih ve 2002/7 nolu Genelgesine göre, malik olmayan eşin talebi ile aile konutu şerhi işlenebilmesi için evlilik birliğinin resmen devam ettiğini kanıtlayan nüfus kayıt örneği ile eşlerin bu konutta birlikte yaşantılarını sürdürdüklerini kanıtlayan muhtarlıktan alınmış belgenin ibraz edilmesi zorunludur. Taşınmaz malın maliki olmayan eşin veya eşlerden her ikisinin talebi ile aile konutu şerhinin islenebilmesi için evlilik cüzdanının ve nüfus kayıt örneğinin ibrazı yeterlidir. Bu Genelgeye göre aile konutu şerhi eşlerden birinin tek taraflı talebi ile işlenmişse, TMK’nun 1019.maddesi gereğince diğer eşe işlemin sonucunun bildirilmesi gerekmektedir. Konutun aile konutu olup olmadığı hususunda taraflar arasında çekişmeli ise, şerhin verilmesi hâkimden istenebilir. Eldeki davada da davacı eş, dava konusu taşınmazın aile konutu olarak tapuya şerhini istemiştir. Kural olarak; bir konutun aile konutu olarak kabulü için devamlı kullanılması koşulu bulunmamaktadır.Yukarıda açıklanan ilkeler çerçevesinde konutun tarafların bütün yaşam faaliyetlerini gerçekleştirdiği, yaşantısına buna göre yön verdiği, acı ve tatlı günleri içinde yaşadığı anılarla dolu bir alan olması yeterlidir. Bu bağlamda yurt dışında yaşayan bir ailenin Türkiye’ye geldiğinde kullandığı tek bir ev var ve bu yukarıda açıklanan niteliklere sahipse aile konutu olarak kabulü olanaklıdır. Ne var ki, somut olayın özelliği itibariyle dava konusu taşınmaz bu özelliği taşımamaktadır. Dosya kapsamından tarafların evlendikleri günden bu yana ve halen yurt dışında yaşadıkları, yapıldığı ilk günden itibaren bu konutta davalının anne ve babasının oturduğu, faturaların davalının babası tarafından ödendiği, davanın taraflarının bu konutta sadece izne geldikleri dönemde ve burada oturmakta olan ailelerini ziyaret amacıyla 10-15 gün kaldıkları, anlaşılmakla; başkasının kullanımına özgülenmiş bir konutun, aile konutu olarak, kabulüne olanak bulunmamaktadır. Bu nedenle aynı yöne işaret eden ve Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire Bozma kararına uyulmak gerekirken, yanılgılı gerekçe ile önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırı olup; kararın bozulması gerekir. SONUÇ: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda ve Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı ( BOZULMASINA ), yapılan ikinci görüşmede, oyçokluğu ile karar verildi. KARŞI OY Taşınmaz kat mülkiyeti kütüğünde “konut” olarak davalı koca adına kayıtlıdır. Taraflar, yurtdışında çalışmakla birlikte her yıl Türkiye’ye izinli olarak geldiklerinde çocuklarıyla birlikte bu konutu kullanmaktadırlar ve konut, ortak yaşamı sürdürme ve oturma ihtiyacı için edinilmiştir. Tarafların Türkiye’de kalabilecekleri başka bir konutları bulunmamaktadır. Bu haliyle konut, tarafların Türkiye’deki yaşam faaliyetlerinin merkezi durumundadır. Davalının anne ve babasının köyde kendilerine ait kurulu bir evlerinin olduğu, taraflar yurdışındayken eve bakmak amacıyla bu konutta kaldıkları tanıklarca ifade edilmiştir. Bu durumda dava konusu konutun, taraflarca ortak yaşam için “aile konutu” olarak kullanılmak üzere özgülendiği kabul edilmelidir. Mahkemece Türk Medeni Kanununun 194/3.maddesi gereğince tapu kütüğüne konutla ilgili şerh verilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığı kanısındayım. Bu sebeple direnme kararının onanması gerektiği düşüncesiyle değerli çoğunluğun bozma görüşüne katılmıyorum. KARŞI OY Dava hakkındaki bilgi ve belgelere bakıldığında, tarafların yurtdışında yaşamakta oldukları, bazı yasal haklara kavuşmak anlamında vatandaşlıktan çıkmalarına izin verildiği, ancak ülkeye gidip geldikleri, geldiklerinde kalacak bir konut hazırladıkları ve eşyanın eşlere ait olduğu, tatillerde burada kaldıkları, bu konutun eşlerden davalı adına tescilli olduğu, tatilin bir kısmını da sayfiye yerlerinde geçirdikleri, taraflar yurdışında iken evde davalının anne babasının kalmakta olduğu ve elektrik ve doğalgaz aboneliğinin baba adına olduğu ve davalının konutu satma girişimlerinde bulunduğu ve buna dayanarak da davacının "aile konutu" şerhi verilmesini talep ettiği anlaşılmaktadır. Yasal anlamda aile konutu verilebilmesi için tarafların evli olmaları, konutun eşlerden biri adına kayıtlı olması ve o konutta eşlerin yaşam faaliyetlerinin paylaşılıyor olması (eş ve aile anlamında) gerekli ve yeterlidir. Tarafların ülkeye gelmelerinde yaşam faaliyetlerinin burada geçiyor olduğu açıktır. Tatil beldelerine gitmeleri aile konutu vasıflarını bertaraf edemez. Davalının babasının konutta taraflar yokken kalıyor olması da aile konutu özelliğini kaldırmaz. Zira herkesce bilinmektadir ki, baba-atanın o konutta kalması salt ahlaki nedenlere dayalıdır. Aksi düşünce halinde taraflar konutta yokken davacının annesi ahlaki nedenlere dayalı olarak orada kalıyor olsa idi davalı buranın aile konutu olduğunu iddia edemeyecekmiydi? Dolayısıyla örften kaynaklanan kullanımlar eşin aile konutu şerh hakkını ortadan kaldıramaz. Diğer yandan eşlerin yaşam faaliyetlerinin geçtiği birden fazla aile konutlarının olabilceği unutulmamalıdır. Özellikle ekonomik ve kültürel gelişmeler karşısında birden fazla aile konutu olabilir. Bu anlamda yurt dışında oturan tarafların Türkiyede aile konutları olmuştur. Bu nedenle davalı vekilinin tarafların Türkiyeye dönmeyecekleri yönlü savunması esas alınamaz. Nitelik itibarıyla "aile konutu" şerhi kayıt lehtarı olmayan eşe mülkiyet hakkı vermemektedir. Şerhin amacı eşlerin birliği devam ettikçe konut üzerinde gerçekleşecek tasarrufun diğer eşin muvafakatına tabi kılmaktır. Bu aile ve eş olmanın getirdiği en doğal haklardan sayılmalıdır. Nitekim Kadınların İnsan Haklarının Korunması Hakındaki Sözleşme (CEDAW) gereği ülkemizde bu haklar tartışılmış ve aile konutu düzenlemesi Medeni Kanun`da yerini almıştır. Kanunun amacı gözetilmelidir. Böyle olmadığı takdirde bu konutun aile konutu kabul edilmeyerek davalı tarafından satışına yol açılması kuşkusuz kadın aleyhine bir durumdur. Bu hukuk düzeninin amacı olmadığına göre davacının davası kabul edilmelidir. YHGK 28.09.2011 - K.2011/556 |
08-01-2016, 17:15 | #49 |
|
Y8HD
Esas : 2011/759 Karar : 2011/5271 Tarih : 20.10.2011 TASARRUFUN İPTALİ ( Evlilik birliği İçinde Aile Konutunun Satımı - Görev ) AİLE KONUTUNUN SATIMI ( Tasarrufun İptali - Aile Konutunun Satımı - Görev ) KOOPERATİF HİSSESİNİN DEVRİ ( Tasarrufun İptali - Aile Konutunun Satımı - Görev ) Evlilik birliği içinde kooperatif hissesinin devri yoluyla, davalı eş Levent Ergün adına satın alınarak aile konutu olarak kullanılan meskenin davalı eş tarafından muvazaalı olarak diğer davalı Mustafa Zafer Güran`a devredildiği; iddiası ile açılan tasarrufun iptali davasında; Davacının böyle bir davayı açmakta hukuki yararının bulunduğunun kabulü gerekir. ileri sürülen muvazaalı işlem davacı yönünden haksız eylem niteliğinde bulunduğuna göre, uyuşmazlığın çözüm yeri dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 1086 sayılı HUMK.nun 1 ve devamı maddeleri uyarınca belirlenecek genel mahkemelerdir. fk HUMK.1 BK.18 HMK.Geç.1 DAVA VE KARAR: Betül Ergün ile Levent Ergün ve Mustafa Zafer Güran aralarındaki tasarrufun iptali davasının kabulüne dair Ankara 4. Aile Mahkemesinden verilen 30.04.2008 gün ve 508/472 sayılı hükmün Yargıtay`ca incelenmesi davalılar Mustafa Zafer Güran vekili ile Levent Ergün taraflarından süresinde istenilmiş olmakla dosya incelendi gereği düşünüldü: YARGITAY 8. HUKUK DAİRESİ KARARI: Davacı Betül Ergün vekili, evlilik birliği içinde kooperatif hissesinin devri yoluyla davalı eş Levent Ergün adına satın alınarak aile konutu olarak kullanılan meskenin davalı eş tarafından muvazaalı olarak diğer davalı Mustafa Zafer Güran`a devredildiğini, vekil edeninin satışa rızası bulunmadığını, alıcı davalının da durumdan haberdar olduğunu ileri sürerek, kooperatif hissesinin davalı Mustafa Zafer Güran`a devrine dair işlemin; şayet yargılama aşamasında ferdileşme sağlanırsa tapu kaydının iptali ile davalı eş adına tesciline karar verilmesini istemiştir. Davalı Levent Ergün vekili, nizalı taşınmazın diğer davalıya satışının gerçek olduğunu, ileride davacı lehine alacağa hükmedilmesi durumunda karşılayacak fazlasıyla malvarlığının vekil edeni üzerine kayıtlı bulunduğunu açıklayarak davanın reddini savunmuştur. Davalı Mustafa Zafer Güran vekili, nizalı taşınmazın bedeli karşılığı vekil edenine satıldığını, satış parasının davalı eşin banka hesabına gönderildiğini belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir. Mahkemece, davanın kabulü ile SS 18 Konut Yapı Kooperatifi 890 ada 6 parselde bulunan kooperatif hissesinin davalı M.Zafer Güran adına olan kaydının iptali ile yeniden davalı eş Levent Ergün adına kaydına karar verilmesi üzerine; hüküm, davalı Mustafa Zafer Güran vekili ile davalı Levent Ergün taraflarından temyiz edilmiştir. Temyize konu dava, Borçlar Kanununun 18.maddesi uyarınca açılmış şahsi hakka dayalı muvazaa nedeniyle tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir. Muvazaa, irade ile beyan arasında kasten yaratılan aykırılık olarak tanımlanabilir. Böyle bir iddia karşısında, aslolan tarafların akitteki gerçek ve müşterek amaçlarının saptanmasıdır. Davacı, şahsi hakkına dayanarak ileride açabileceği mal rejiminin tasfiyesi ile hak edebileceği alacağının tahsilini sağlamak amacıyla eldeki davayı açmış, tapu kaydının iptali ile davalı eş adına tesciline karar verilmesini istemiştir. Davacının böyle bir davayı açmakta hukuki yararının bulunduğunun kabulü gerekir. Muvazaa nedeniyle açılmış bulunan temyize konu davanın kanuni dayanağı BK.nun 18.maddesi olduğuna, davalılar arasında gerçekleştirildiği ileri sürülen muvazaalı işlem davacı yönünden haksız eylem niteliğinde bulunduğuna göre, uyuşmazlığın çözüm yeri dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 1086 sayılı HUMK.nun 1 ve devamı maddeleri uyarınca belirlenecek genel mahkemelerdir. Görev kamu düzeni ile ilgili olduğundan iddia ve savunma olarak ileri sürülmese bile yargılamanın her aşamasında mahkemece resen göz önünde bulundurulur. 6100 sayılı HMK.nun Geçici 1.maddesinde bu kanunun yürürlüğe girmesinden önce açılan davaların açıldığı tarihte görevli olan mahkemelerce bakılmasına devam edileceği bildirildiğine göre, çekişme konusu taşınmazın belirtilen değerine göre temyize konu tapu iptali ve tescile ilişkin davaya bakma görevinin Asliye Hukuk Mahkemesine ait olması nedeniyle görevsizlik kararı verilmesi gerekirken, hatalı değerlendirmeyle ve yazılı gerekçeyle davanın esası hakkında karar verilmesi doğru değildir. SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı Mustafa Zafer Güran vekili ile davalı Levent Ergün`ün temyiz itirazlarının kabulüyle usul ve yasa hükümlerine aykırı bulunan yerel mahkeme hükmünün ( BOZULMASINA ), bozma nedenine göre sair hususların şimdilik incelenmesine yer olmadığına, oybirliğiyle karar verildi. Y8HD 20.10.2011 - K.2011/5271 |
19-01-2016, 14:50 | #50 |
|
YHGK
Esas : 2013/2-2097 Karar : 2015/1293 Tarih : 29.04.2015 AİLE KONUTU OLDUĞUNUN TESBİTİ EŞİN AİLE KONUTU ÜZERİNDEKİ HAKLARI ( Kocanın Ölümü ) Türk Medeni Kanununun 652/1 inci maddesi, eşlerden birinin ölümü halinde, tereke malları arasında ev eşyası veya eşlerin birlikte yaşadıkları konut varsa, sağ kalan eşin bunlar üzerinde kendisine miras hakkına mahsuben mülkiyet hakkı tanınmasını isteyebileceğini öngörmektedir. Bu nedenle, miras bırakanın ölüm tarihi itibarıyla davaya konu taşınmazın (konutun) miras bırakanla davacının birlikte yaşadıkları konut niteliğinde olup olmadığının belirlenmesi için gösterilen delillerin toplanması ve gerçekleşecek sonucuna göre tespit talebi hakkında bir karar verilmesi gerekir.fk TMK.652 DAVA VE KARAR: Taraflar arasındaki “aile konutu olduğunun tespiti” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 4. Aile Mahkemesince davanın reddine dair verilen 23.11.2011 gün ve 2010/1780 E. 2011/1589 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 11.03.2013 gün ve 2012/6295 E. 2013/6453 K. sayılı ilamı ile; “...Davacı eşi ve miras bırakanı olan Avni C...r’in 11.02.2004 tarihindeki ölümüne kadar birlikte aile konutu olarak kullandıkları İstanbul, Kadıköy, Fener yolu, Tuğlacıbaşı, Kumbaracılar Sokak, Okçu Apartmanı’nda bulunan dairenin, aile konutu olduğunun tespitine karar verilmesini istemiştir. Türk Medeni Kanununun 652/1 inci maddesi, eşlerden birinin ölümü halinde, tereke malları arasında ev eşyası veya eşlerin birlikte yaşadıkları konut varsa, sağ kalan eşin bunlar üzerinde kendisine miras hakkına mahsuben mülkiyet hakkı tanınmasını isteyebileceğini öngörmektedir. Bu durumda davacı bu konutun miras hakkına mahsuben kendisine özgülenmesi için Ankara 7. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2010/1147 esasında dava açmış olduğuna göre; konutun aile konutu olduğunun tespitini talep etmesinde hukuki yararı mevcuttur. Bu nedenle, miras bırakanın ölüm tarihi itibarıyla davaya konu taşınmazın (konutun) miras bırakanla davacının birlikte yaşadıkları konut niteliğinde olup olmadığının belirlenmesi için gösterilen delillerin toplanması ve gerçekleşecek sonucuna göre tespit talebi hakkında bir karar verilmesi gerekir. Açıklanan yönler gözetilmeden, yasaya uygun düşmeyen gerekçeyle yazılı şekilde davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir …” gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir. TEMYİZ EDEN: Davacı vekili Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü: YARGITAY HUKUK GENEL KURULU KARARI: Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır. SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı ( BOZULMASINA ), oybirliğiyle karar verildi. YHGK 29.04.2015 - K.2015/1293 |
19-01-2016, 14:55 | #51 |
|
Y6HD
Esas : 2012/17934 Karar : 2012/17319 Tarih : 25.12.2012 ORTAKLIĞIN GİDERİLMESİ ( Taraf Teşkili Yönünden - Aile Konutunun Özgülenmesi ) AİLE KONUTUNUN ÖZGÜLENMESİ ( Ortaklığın Giderilmesi Davasında ) 1. Ortaklığın giderilmesi davasını ortaklardan biri veya bir kaçı tarafından, diğer ortaklara karşı açılır. Mahkemece taşınmazın diğer paydaşı S. A. davaya dahil edilerek, adına yöntemine uygun dava dilekçesi tebliğ edilip taraf teşkilinin sağlanmasından sonra işin esası hakkında bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır. 2. Aile konutunun özgülenmesi davası, sağ kalan eşe miras hakkına mahsuben mülkiyet hakkı tanınması isteğini içermekte olup, iki taraflı bir dava olduğu söylenemez. Miras hakkına mahsuben mülkiyet hakkının tanınması isteğini içeren davada görevli mahkeme, taşınmazın değerine göre belirlenir. Bu dava, müstakil olarak açılabildiği gibi, açılmış bir ortaklığın giderilmesi davasında karşı dava şeklinde de görülebilir. Özgüleme davası, ortaklığın giderilmesi davasında karşı dava şeklinde açılmış ise, mahkemece dava konusu taşınır ya da taşınmazın değeri belirlenerek; dava değer itibariyle sulh mahkemesinin görev sınırını aşıyorsa, özgüleme davasının tefrikine ve mahkemenin görevsizliğine karar verilip, bu davanın sonucu beklenmelidir. Karşı davanın değeri, sulh mahkemesinin görevine giriyorsa, HMUK`nun 566. maddesi uyarınca öncelikle özgüleme isteği çözümlenip sonucuna göre bir karar verilmelidir.fk HUMK.5, 566 TMK.699 HMK.27 DAVA VE KARAR: Mahalli mahkemesinden verilmiş bulunan yukarıda tarih ve numarası yazılı ortaklığın giderilmesi davasına dair karar, davacılar ve davalı tarafından süresi içinde temyiz edilmiş olmakla, dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü: YARGITAY 6. HUKUK DAİRESİ KARARI: Uyuşmazlık, 3 No`lu parseldeki 3 bağımsız bölüm No`lu mesken ve 211 No`lu parseldeki 4 bağımsız bölüm No`lu meskenin ortaklığının giderilmesi, karşı dava olarak da 3 No`lu meskenin sağ kalan eşe Medeni Kanun`un 652. maddesi gereği miras hakkına mahsuben mülkiyet hakkı tanınarak özgülenmesine ilişkindir. Mahkemece asıl davanın kısmen kabulü ile 4 No`lu meskenin satışı suretiyle ortaklığın giderilmesine, 3 No`lu mesken hakkındaki davanın reddine, karşı davanın kabulü ile 3 No`lu meskenin davalı- karşı davacı adına aile konutu olarak özgülenmesine ve adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmesi üzerine; hüküm davacılar- karşı davalılar vekili ve davalı-karşı davacı vekili tarafından ayrı ayrı temyiz edilmiştir. 1- Dava konusu edilen 211 No`lu parselde 4 bağımsız bölüm No`lu meskene ilişkin temyiz itirazları yönünden; Ortaklığın giderilmesi davasını ortaklardan biri veya bir kaçı diğer ortaklara karşı açar. HMK.`nun 27. maddesi hükmü uyarınca, davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi haklarıyla bağlı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahiptirler. Hukuki dinlenilme hakkı, Anayasa`nın 36. maddesinde ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi`nin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılama hakkının en önemli unsurudur. Bu itibarla, paydaşlardan veya ortaklardan birisinin ölmesi halinde alınacak mirasçılık belgesine göre mirasçılarının davaya katılmaları sağlandıktan sonra işin esasının incelenmesi gerekir. Olayımıza gelince; davacılar tarafından açılan ortaklığın giderilmesi davasında, celp edilen tapu kaydına göre dava konusu edilen 211 No`lu parseldeki 4 bağımsız bölüm No`lu meskenin 1/2 payı tarafların miras bırakanı M... S... A...`a ait olmakla birlikte, taşınmazda ayrıca dava dışı S... A...`ın da 1/2 payının olduğu görülmektedir. Bununla birlikte adı geçen paydaş davada yer almamış, bu şekilde davada taraf teşkili sağlanmamıştır. Bu durumda mahkemece taşınmazın diğer paydaşı S. A. davaya dahil edilerek, adına yöntemine uygun dava dilekçesi tebliğ edilip taraf teşkilinin sağlanmasından sonra işin esası hakkında bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır. 2- Davacılar karşı davalılar vekilinin 3 No`lu parseldeki 3 No`lu meskene ilişkin temyiz itirazlarına gelince; Ortaklığın giderilmesi ve aile konutunun özgülenmesi davaları nitelikleri itibariyle ayrı ayrı davalardır. Ortaklığın giderilmesi davaları, paylı ve elbirliği mülkiyetine konu taşınır ve taşınmaz mallar ile haklarda ortaklar arasında mevcut birlikte mülkiyet ilişkisini sona erdirip ferdi mülkiyete geçmeyi sağlayan, iki taraflı, taraflar için benzer sonuçlar doğuran davalar olduğu halde; Aile konutunun özgülenmesi davası, sağ kalan eşe miras hakkına mahsuben mülkiyet hakkı tanınması isteğini içermekte olup, iki taraflı bir dava olduğu söylenemez. Miras hakkına mahsuben mülkiyet hakkının tanınması isteğini içeren davada görevli mahkeme, taşınmazın değerine göre belirlenir. Bu dava, müstakil olarak açılabildiği gibi, açılmış bir ortaklığın giderilmesi davasında karşı dava şeklinde de görülebilir. Özgüleme davası, ortaklığın giderilmesi davasında karşı dava şeklinde açılmış ise, mahkemece dava konusu taşınır ya da taşınmazın değeri belirlenerek, dava, değer itibariyle sulh mahkemesinin görev sınırını aşıyorsa özgüleme davasının tefrikine ve mahkemenin görevsizliğine karar verilip, bu davanın sonucu beklenmelidir. (HMUK md. 5) Karşı davanın değeri, sulh mahkemesinin görevine giriyorsa HMUK`nun 566. maddesi uyarınca öncelikle özgüleme isteği çözümlenip sonucuna göre bir karar verilmesi gerekmektedir. Somut olayda; davacılar vekili 3 parsel No`lu taşınmazda bulunan 3 No`lu bağımsız bölümün tarafların ortak miras bırakanı adına kayıtlı olup aynen bölünmesinin mümkün olmadığını bildirerek, ortaklığın satış yoluyla giderilmesini istemiştir. Sağ kalan davalı eş ise, işbu davaya karşı açmış olduğu karşılık davada söz konusu meskenin aile konutu olarak adına özgülenmesi talebinde bulunmuştur. Dava konusu edilen meskenin 101.250 TL olarak belirlenen değeri sulh hukuk mahkemesinin görev sınırını aştığından mahkemece karşılık davanın işbu davadan ayrılarak, hakkında görevsizlik kararı verilmesi ve görevli mahkemede görülecek davanın sonucunun beklenmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme sonucu yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir. Hüküm bu nedenlerle bozulmalıdır. SONUÇ: Davacılar- karşı davalılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün yukarıda (1) ve (2) No`lu bentlerde yazılı nedenlerle (BOZULMASINA ), bozma sebebine göre davalı-karşı davalının karşı dava yönünden vekalet ücretine ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, istek halinde peşin alınan temyiz harcının temyiz edenlere iadesine, oybirliği ile karar verildi. Y6HD 25.12.2012 - K.2012/17319 |
30-06-2016, 11:46 | #52 |
|
BOŞANMA İLAMININ KESİNLEŞMESİYLE TAŞINMAZIN AİLE KONUTU NİTELİĞİNDEN ÇIKMASI
Davacıya Ait Mesken Niteliğindeki Bağımsız Bölümün Anahtarının Halen Davalıda Bulunduğu/Davalının Taşınmazla İlişkisini Fiilen Sonlandırmadığı - Boşanma Tarihinden Dava Tarihine Kadar Ecrimisil Hesabı Yapılması ve Elatmanın Önlenmesine Karar Verileceği BOŞANMA İLAMININ KESİNLEŞMESİYLE TAŞINMAZIN AİLE KONUTU NİTELİĞİNDEN ÇIKMASI T.C. YARGITAY 1. HUKUK DAİRESİ E. 2014/16769 K. 2016/5022 T. 25.4.2016 * BOŞANMA İLAMINI KESİNLEŞMESİYLE TAŞINMAZIN AİLE KONUTU NİTELİĞİNDEN ÇIKMASI (Davacıya Ait Mesken Niteliğindeki Bağımsız Bölümün Anahtarının Halen Davalıda Bulunduğu/Davalının Taşınmazla İlişkisini Fiilen Sonlandırmadığı - Boşanma Tarihinden Dava Tarihine Kadar Ecrimisil Hesabı Yapılması ve Elatmanın Önlenmesine Karar Verileceği) * BOŞANMA SONRASINDA TAŞINMAZDA OTURMAYA DEVAM ETTİĞİ İDDİASI İLE DAVALI HAKKINDA EL ATMANIN ÖNLENMESİ VE ECRİMİSİL TALEBİ (Davacıya Ait Mesken Niteliğindeki Bağımsız Bölümün Anahtarının Halen Davalıda Bulunduğu/Davalının Taşınmazla İlişkisini Fiilen Sonlandırmadığı Taşınmazın Hakimiyetinin Halen Davalıda Olduğu - Anahtar Teslim Edilmediği Sürece Davalının Taşınmaza Elattığının Kabulünün Gerektiği) * ELATMANIN ÖNLENMESİ VE ECRİMİSİL İSTEMİ (Boşanma İlamının Kesinleşme Tarihinden Sonra Taşınmazın Aile Konutu Niteliğinden Çıktığı - Boşanma Tarihinden Dava Tarihine Kadar Ecrimisil Hesabı Yapılması ve Elatmanın Önlenmesi Yönünde Karar Verileceği) * ANAHTAR TESLİM EDİLMEDİĞİ SÜRECE TAŞINMAZA ELATMANIN VARLIĞININ KABUL EDİLMESİ (El Atmanın Önlenmesi ve Ecrimisil - Boşanma İlamının Kesinleşme Tarihinden Sonra Taşınmazın Hakimiyetinin Halen Davalıda Olduğu/Taşınmazın Aile Konutu Niteliğinden Çıktığı ve Boşanma Tarihinden Dava Tarihine Kadar Ecrimisil Hesabı Yapılması Gerektiği) * TANIK BEYANLARI (Elatmanın Önlenmesi ve Ecrimisil İstemi - Davalı Tanığının Beyanına Göre Dava Konusu Davacıya Ait Mesken Niteliğindeki Bağımsız Bölümün Anahtarının Halen Davalıda Bulunduğu/Davalının Taşınmazla İlişkisini Fiilen Sonlandırmadığı/Taşınmazın Hakimiyetinin Halen Davalıda Olduğunun Gözetileceği) * EMSAL KARŞILAŞTIRMASI (Kira Geliri Üzerinden Ecrimisil Belirlenmesinde Taşınmazın Dava Konusu İlk Dönemde Mevcut Haliyle Serbest Şartlarda Getirebileceği Kira Parası Emsal Kira Sözleşmeleri İle Karşılaştırılarak Taşınmazın Büyüklüğü Niteliği ve Çevre Özellikleri de Nazara Alınarak Yöredeki Rayiçe Göre Belirlenmesi Gerektiği) 4721/m. 194, 683 6100/m. 266 ÖZET : Dava, elatmanın önlenmesi ve ecrimisil isteklerine ilişkindir. İlke olarak, kira geliri üzerinden ecrimisil belirlenmesinde, taşınmazın dava konusu ilk dönemde mevcut haliyle serbest şartlarda getirebileceği kira parası, emsal kira sözleşmeleri ile karşılaştırılarak, taşınmazın büyüklüğü, niteliği ve çevre özellikleri de nazara alınarak yöredeki rayiçe göre belirlenir. Sonraki dönemler için ecrimisil değeri ise ilk dönem için belirlenen miktara ÜFE artış oranının tamamının yansıtılması suretiyle bulunacak miktardan az olmamak üzere takdir edilir. Somut olayda, davalı tanığının beyanı gözetilerek, dava konusu davacıya ait mesken niteliğindeki bağımsız bölümün anahtarının halen davalıda bulunduğu, davalının taşınmazla ilişkisini fiilen sonlandırmadığı, başka bir ifade ile taşınmazın hakimiyetinin halen davalıda olduğu, anahtar teslim edilmediği sürece davalının taşınmaza elattığının kabulünün gerektiği, boşanma ilamının kesinleşme tarihinden sonra taşınmazın aile konutu niteliğinden çıktığı, boşanma tarihinden dava tarihine kadar ecrimisil hesabı yapılması ve elatmanın önlenmesi yönünde karar verilmesi gerektiği açıktır. Bu yön gözetilmeden yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir. DAVA : Taraflar arasında görülen elatmanın önlenmesi ve ecrimisil davası sonunda, yerel mahkemece, davanın reddine ilişkin karar, davacı tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla; dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp, düşünüldü: KARAR : Dava, elatmanın önlenmesi ve ecrimisil isteklerine ilişkindir. Davacı, 10239 ada 3 parsel sayılı taşınmazın kayıt maliki olduğunu, davalı ile boşanmalarına ilişkin Üsküdar 2. Aile Mahkemesi'nin 2009/284 Esas, 2011/557 Karar sayılı kararının 26/04/2012 tarihinde kesinleştiğini, yapılan ihtara rağmen davalının dava konusu taşınmazda oturmaya devam ettiğini ileri sürüp, elatmanın önlenmesi ve ecrimisil istemiştir. Davalı, 2009 yılında davacının tüm ev eşyalarını da alarak dava konusu taşınmazdan ayrıldığını, kendisinin de boş evde yaşamadığını, aynı tarihte dava konusu taşınmazdan ayrılarak, aynı site içerisinde bulunan anne-babasının evinde yaşamaya başladığını, davacının da durumu bildiğini, resmi tebligatların anne ve babasının evine yapıldığını, davacı ile aralarında devam etmekte olan edinilmiş mallara katılma alacağına yönelik dava bulunduğunu, bu davanın bekletici mesele yapılması gerektiğini, ecrimisil miktarının fahiş olduğunu belirtip, davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, dava tarihi itibari ile taşınmazın davalı tarafından kullanıldığının ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Toplanan deliller ve dosya içeriğinden, davacının 10239 ada 3 parsel sayılı taşınmazın kayıt maliki olduğu, tarafların boşanmalarına ilişkin, Üsküdar 2. Aile Mahkemesi'nin 2009/284 Esas, 2011/557 Karar sayılı kararının 26/04/2012 tarihinde kesinleştiği, dava konusu taşınmazın boş olduğu, davalı tanığı T.'un keşif esnasında, dava konusu taşınmazın kullanılmadığı ancak anahtarının davalıda bulunduğu yönünde beyanda bulunduğu anlaşılmaktadır. Bilindiği gibi, Türk Medeni Kanununun 683.maddesi uyarınca birşeye malik olan kimse, hukuk düzeninin sınırları içinde, o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisine sahiptir. Malik, malını haksız olarak elinde bulunduran kimseye karşı istihkak davası açabileceği gibi, her türlü haksız elatmanın önlenmesini de dava edebilir. Ayrıca, gerek öğretide ve gerekse yargısal uygulamalarda ifade edildiği üzere ecrimisil, diğer bir deyişle haksız işgal tazminatı, zilyet olmayan malikin, malik olmayan kötüniyetli zilyetten isteyebileceği bir tazminat olup, 08.03.1950 tarih 22/4 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında; fuzuli işgalin tarafların karşılıklı birbirine uygun iradeleri ile kurduğu kira sözleşmesine benzetilemeyeceği, niteliği itibarı ile haksız bir eylem sayılması gerektiği, haksız işgal nedeniyle oluşan zararın tazmin edilmesi gerekeceği vurgulanmıştır. Ecrimisil, haksız işgal nedeniyle tazminat olarak nitelendirilen özel bir zarar giderim biçimi olması nedeniyle, en azı kira geliri karşılığı zarardır. Bu nedenle, haksız işgalden doğan normal kullanma sonucu eskime şeklinde oluşan ve kullanmadan kaynaklanan olumlu zarar ile malik ya da zilyedin yoksun kaldığı fayda (olumsuz zarar) ecrimisilin kapsamını belirler. Haksız işgal, haksız eylem niteliğindedir. (YHGK'nun 25.02.2004 gün ve 2004/1-120-96 sayılı kararı) 25.05.1938 tarih ve 29/10 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı ve Yargıtay'ın aynı yoldaki yerleşmiş içtihatları uyarınca ecrimisil davaları beş yıllık zamanaşımına tabi olup bu beş yıllık süre dava tarihinden geriye doğru işlemeye başlar. Hemen belirtilmelidir ki, ecrimisil hesabı uzmanlık gerektiren bir husus olup, taşınmazın niteliğine uygun bilirkişi marifetiyle keşif ve inceleme yapılarak ve taleple bağlı kalınarak haksız işgal tazminatı miktarı belirlenmelidir. Alınan bilirkişi raporu, somut bilgi ve belgeye dayanmalı, tarafların ve hakimin denetimine açık, değerlendirmenin gerekçelerinin bilimsel verilere ve HMK'nın 266 vd. maddelerine uygun olmalıdır. Bu nedenle, özellikle tarım arazilerinin haksız kullanımı nedeniyle ürün esasına göre talep varsa, bu konudaki resmi veriler, taşınmazın bulunduğu bölgede ekilen tarım ürünlerinin neler olduğu tarım il veya ilçe müdürlüğünden sorulmalı, ekildiği bildirilen ürünlerin ecrimisil talep edilen yıllara göre birim fiyatları ve dekara verim değerleri, hal müdürlüğünden ilgili dönem için getirtilmeli, bölgede münavebeli ekim yapılıp yapılmadığı, taşınmazın nadasa bırakılıp bırakılmadığı tespit edilmelidir. Eğer, özellikle arsa ve binalarda kira esasına göre talep varsa, taraflardan emsal kira sözleşmeleri istenmeli, gerekirse benzer nitelikli yerlerin işgal tarihindeki kira bedelleri araştırılıp, varsa emsal kira sözleşmeleri de getirtilmeli, dava konusu taşınmaz ile emsalin somut karşılaştırması yapılmalı, üstün veya eksik tarafları belirlenmelidir. İlke olarak, kira geliri üzerinden ecrimisil belirlenmesinde, taşınmazın dava konusu ilk dönemde mevcut haliyle serbest şartlarda getirebileceği kira parası, emsal kira sözleşmeleri ile karşılaştırılarak, taşınmazın büyüklüğü, niteliği ve çevre özellikleri de nazara alınarak yöredeki rayiçe göre belirlenir. Sonraki dönemler için ecrimisil değeri ise ilk dönem için belirlenen miktara ÜFE artış oranının tamamının yansıtılması suretiyle bulunacak miktardan az olmamak üzere takdir edilir. Somut olayda, davalı tanığı T.'un beyanı gözetilerek, dava konusu davacıya ait mesken niteliğindeki bağımsız bölümün anahtarının halen davalıda bulunduğu, davalının taşınmazla ilişkisini fiilen sonlandırmadığı, başka bir ifade ile taşınmazın hakimiyetinin halen davalıda olduğu, anahtar teslim edilmediği sürece davalının taşınmaza elattığının kabulünün gerektiği, boşanma ilamının kesinleşme tarihinden sonra taşınmazın aile konutu niteliğinden çıktığı, boşanma tarihinden dava tarihine kadar ecrimisil hesabı yapılması ve elatmanın önlenmesi yönünde karar verilmesi gerektiği açıktır. Bu yön gözetilmeden yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir. SONUÇ : Davacının, temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 25.04.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. kazanci.com.tr |
01-08-2016, 10:55 | #53 |
|
Aile konutu üzerindeki hakların sınırlandırılmasının kaldırılmasına ilişkin davayı ''MALİK OLMAYAN EŞ'' açabilir.
Adı geçen davayı işlem tarafı olan ''MALİK EŞİN'' açması dürüstlük kuralı ile bağdaşmayacağından açılan davanın BU SEBEPLE reddine karar verilmelidir !!! Ömer Uğur GENÇCAN Yargıtay 2. Hukuk Dairesi Başkanı |
07-08-2018, 18:27 | #54 |
|
T.C.
YARGITAY 2. HUKUK DAİRESİ E. 2018/334 K. 2018/2407 T. 22.2.2018 • AİLE KONUTUNDAN KAYNAKLANAN TAPU İPTALİ VE TESCİL ( Evlilik Boşanmayla Sona Ererse TMK. 194. Maddesinin "Aile Konutuna" Sağladığı Korumanın da Sona Ereceeği ve Diğer Eşin Rıza Alınmadan Yapılan Tasarruf İşlemi Yapıldığı Andan İtibaren Geçerlilik Kazanacağı - Dava Konusu Taşınmazın Maliki Olan Davalı Eş İle Davacının Karardan Önce Boşanmış Oldukları Anlaşılmakla Evlilik Karar Tarihinden Önce Boşanma İle Sona Erdiğine Göre Davaya Konu Taşınmaz Aile Konutu Olmaktan Çıktığı ) • AİLE KONUTUNUN HAK SAHİBİ EŞ TARAFINDAN DEVRİ VE KONUT ÜZERİNDEKİ HAKLARIN SINIRLANDIRILMASININ DİĞER EŞİN AÇIK RIZASINA BAĞLI OLDUĞU ( Aile Konutundan Kaynaklanan Tapu İptali ve Tescil - Evlilik Boşanmayla Sona Ererse TMK. 194. Maddesinin "Aile Konutuna" Sağladığı Korumanın da Sona Ereceeği ve Diğer Eşin Rıza Alınmadan Yapılan Tasarruf İşlemi Yapıldığı Andan İtibaren Geçerlilik Kazanacağı ) • EVLİLİĞİN BOŞANMA NEDENİYLE SONA ERMESİ NEDENİYLE TAŞINMAZIN AİLE KONUTU OLMAKTAN ÇIKMASI ( Aile Konutundan Kaynaklanan Tapu İptali ve Tescil - Dava Konusu Taşınmazın Maliki Olan Davalı Eş İle Davacının Karardan Önce Boşanmış Oldukları Anlaşılmakla Evlilik Karar Tarihinden Önce Boşanma İle Sona Erdiğine Göre Davaya Konu Taşınmaz Aile Konutu Olmaktan Çıktığı/Konusuz Kalan Dava Hakkında "Karar Verilmesine Yer Olmadığına" Şeklinde Karar Verilmesi Gereği ) 4721/m.194 ÖZET : Mahkemece, davanın aile konutundan kaynaklanan tapu iptali ve tescil davası olduğu, davacı eşin açık rızası alınmadan yapılan satış işleminin geçersiz olduğu gerekçesiyle tapu iptali ve tescil davasının kabulüyle taşınmazın davalı eş adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmiş, verilen bu karar davalı eş tarafından temyiz edilmiştir. Aile konutunun, hak sahibi eş tarafından devri ve konut üzerindeki hakların sınırlandırılması, diğer eşin açık rızasına bağlıdır. Bu rıza alınmadan konutla ilgili yapılan tasarruf işlemi geçersizdir. Bu geçersizliği, rızası gereken eş, konutun bu vasfını devam ettirmesi koşuluyla ileri sürebilir. Evlilik, boşanmayla sona ermekle, TMK. 194. maddesinin "aile konutuna" sağladığı koruma da sona erer ve diğer eşin rıza alınmadan yapılan tasarruf işlemi yapıldığı andan itibaren geçerlilik kazanır. Dava konusu taşınmazın maliki olan davalı eş ile davacının, karardan önce boşanmış oldukları anlaşılmaktadır. Evlilik, karar tarihinden önce boşanma ile sona erdiğine göre, davaya konu taşınmaz aile konutu olmaktan artık çıkmıştır. Bu husus gözetilerek konusuz kalan dava hakkında "karar verilmesine yer olmadığına" şeklinde karar verilmesi gerekir. DAVA : Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen, yukarda tarihi ve numarası gösterilen hüküm davalı ... tarafından temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü: KARAR : Mahkemece, davanın aile konutundan kaynaklanan tapu iptali ve tescil davası ( TMK m. 194 ) olduğu, davacı eşin açık rızası alınmadan yapılan satış işleminin geçersiz olduğu gerekçesiyle tapu iptali ve tescil davasının kabulüyle taşınmazın davalı eş Yüksel adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmiş, verilen bu karar davalı eş tarafından temyiz edilmiştir. Aile konutunun, hak sahibi eş tarafından devri ve konut üzerindeki hakların sınırlandırılması, diğer eşin açık rızasına bağlıdır. ( TMK madde 194 ). Bu rıza alınmadan konutla ilgili yapılan tasarruf işlemi geçersizdir. Bu geçersizliği, rızası gereken eş, konutun bu vasfını devam ettirmesi koşuluyla ileri sürebilir. Evlilik, boşanmayla sona ermekle, Türk Medeni Kanununun 194. maddesinin "aile konutuna" sağladığı koruma da sona erer ve diğer eşin rıza alınmadan yapılan tasarruf işlemi yapıldığı andan itibaren geçerlilik kazanır. Dava konusu taşınmazın maliki olan davalı eş Yüksel ile davacının, karardan önce 03.06.2015 tarihinde kesinleşen karar ile boşanmış oldukları anlaşılmaktadır. Evlilik, karar tarihinden önce boşanma ile sona erdiğine göre, davaya konu taşınmaz aile konutu olmaktan artık çıkmıştır. Bu husus gözetilerek konusuz kalan dava hakkında "karar verilmesine yer olmadığına" şeklinde karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile davanın kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiştir. SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarda gösterilen sebeple BOZULMASINA, bozma sebebine göre diğer yönlerin incelenmesine yer olmadığına, temyiz peşin harcının istenmesi halinde yatırana iadesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliğiyle karar verildi. 22.02.2018 ( Prş. ) Kazancı |
12-11-2019, 21:55 | #55 |
|
İstanbul'da yaşayan kuzenimin eşi evi terketmiş ve boşanma davası açmıştı...kuzenim dava sürerken daha önce birlikte oturdukları evini satmisti...eşi tazminat alacaklarını icraya koymus Ve bu vesileyle evin satıldığını öğrenince aile konutunun rızası dışında satildigindan bahisle tapu iptal davası açmıştı...mahkeme davayı kabul etmiş ancak Yargıtay davacı kadının eşini terkederek aile konutundan ayrilmakla artık aile konutu vasfını kaybeden bu evin satışının kadının rızasına bağlı olmadığına hukmederek kararı bozmuştu...kararın numarasini bulursam paylaşırım...
|
Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk) | |
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Yanıt | Son Mesaj |
Aile Konutu Şerhi | berrin leyla | Meslektaşların Soruları | 21 | 05-03-2015 16:18 |
Aile Konutu - Hükmün İşleyişi | Av. Hulusi Metin | Meslektaşların Soruları | 12 | 30-03-2012 12:06 |
Aile Konutu Şerhi | Avukat Kamer Akgül | Meslektaşların Soruları | 8 | 17-07-2009 12:38 |
Aile Konutu Şerhi | Avukat Kamer Akgül | Meslektaşların Soruları | 9 | 20-02-2007 22:49 |
inançlı işlem/aile konutu/boşanma | hidayet | Meslektaşların Soruları | 0 | 29-12-2006 11:48 |
Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir. |