24-10-2002, 23:05 | #1 |
|
Adalet Üzerine
Adını ilk duyup, anlamını kavramaya çalıştığımda çarpılmıştım O’na.
Saygınlık, ürküntü, gizem, sevgi doluydu her bir harfi. Yalnız ben değil, tüm çevrem aşık olmuştuk. Yaklaşmak isteyen yanar, uzaklaşmak isteyen donardı. Ölçülü durulmalıydı. Ölçü sabır, sabır zaman ve zaman yakıcıydı. Ele alınmaz, koklanmaz, kimse “benimdir” diyemezdi. Sabırlıydık. Bizden öncekiler ve sonrakiler gibi. Ve aşıktık. Belki bir gözü kör olduğu için aşkın, körebe oynamayı seçtik. Bağladık gözlerini. Kuşkudan bir çift küpe takılı kulakları işitirdi her birimizi. Biz onunduk, o hiç birimizin. Bu yüzden “bizim adalet ...” diye başlardık lafa... “Bizim Adalet...” Çok Bakan’ları oldu. Bakamadı ama hiç biri o ilk Bakan’ı gibi... Halkın arasında yaşamak istedi. “Saray” dediler oturduğu yere. Ya da Hükümet Konağında bir yer verdiler. Oysa O, aramızda ve özgür ve hep kendi yerinde olmalıydı. “Sevmek başka, sevmesini bilmek” başkaymış... Bilemedik. xxx Bir “baklava davası” vardı hani ... Şimdi de “bir paket Marlboro” davası gündemde. xxx Müvekkilinin hakkını savunan avukat, kendi hakkını ararken “bu mu adalet” diyorsa, “temeldeki çatlak” görülmelidir. xxx -Hocam baklava tepsisi gidiyor -Bana ne -Ama sizin eve gidiyor -Sana ne. Adalet baklava tepsisi değil ki! Ne bana ne, ne Sana ne... |
25-10-2002, 21:40 | #2 |
|
Sayın Av.Hulusi Metin,
Birbirinden güzel tümceleriniz arasından cımbızla seçtiğimi aşağıda bir kez daha yinelemek istiyorum; kalbimde ezberlemek istiyorum: “Sevmek başka, sevmesini bilmek” başkaymış... Bilemedik. Teşekkür ederim. Saygılarımla Bir Dost |
04-05-2006, 11:17 | #3 |
|
çok doğru hakikaten adalet baklava tepsisi değil ki ne bana ne,ne sana ne!!!
|
14-05-2006, 01:40 | #4 |
|
Çok derin bir mevzuu bu be hocam.. Adaleti yaratan da dağıtan da insan sonuçta... İnsanı nerede bulacağız?? Adem ile Havva da mı? Darvinde mi? Adem ile Havva dersen onu söyleyenler olmuş maymun düşmüş ademcilerin peşine umurunda değil adalet. Darvin diyen dersen olmuş secde eden koltuğuna banane diyor.. O zaman boş konuşmaya gerek yok.
|
14-05-2006, 01:43 | #5 |
|
Adalet bile göreceli olmuş.. Neyse uzatmayayım adalet bakanı kızar sonra..
|
16-05-2006, 13:42 | #6 |
|
Evet hiçbirimizin görmezden gelemeyeceği sorunlar var,şahsi çıkarlar var,baklava tepsileri,sigara paketleri var.Ama bizimde var,elimzde mesleğimiz başımızda aklımız,yüreğimide vicdanımız var.önemli olan biryerlerden başlayabilmek...Sizce de öyle değil mi...
|
14-07-2006, 15:56 | #7 |
|
adalet denince haksızın, haksızlığın yüreği titrerdi eskiden.
adalete dayanmayan kuvvet zalim;kuvvete dayanmayan adalet acizdir.adaletini kendin arayacaksın |
17-07-2006, 14:55 | #8 |
|
Kimse bana adaletten bahsetmesin;adalet Filistin'de Bosna'da Irak'ta linç edildi.Ve adaleti linç edenler adalet istiyor.Evet sizi temin ederim ki,bunlara gayet adaletli davranılacak ve hak ettikleri verilecektir.
|
18-07-2006, 11:54 | #9 |
|
adalaet kavramı göreceli olmak zorunda elbette toplumdan topluma değişir ürekli ve toplumlarıda etkileyin faktörler adalet yapısını belirler(din ,eğiti yaşam şekli ,iklim............ ve daha bir sürü şey)
|
27-09-2006, 08:06 | #10 |
|
Sn.Hulusi Metin'e teşekkür etmek gerek, Adalet meselesini tek bir başlıkta tartışmaya açtığı için. Hukukçuların hep adınıandığı ama üzerinde az ya de sırınlı bir çerçevede düşündüğü konulardan biri olarak görüyorum adaleti. Bu sitedeki adalet tartışmalarının çoğunu okudum ve bu başlık altında görüşlerimi paylaşmak istedim.
Olgusal olarak adaletin karşılığı yasallık olarak gösteriliyor ve biz uygulamada çalışan hukukçular genellikle bu tür bir adaleti tartışmaya eğilimliyiz. Ancak, bence esas tartışılması gereken "değer" olarak adalet olmalı, felsefi olarak adalet. Olgusal adaleti ( yasallığı) tartıştığımızda toplumdan topluma, zamandan zamana değişen şeylerden ve görecelikten bahsedebiliriz de değer olarak adalet sorunu daha evrensel bir yerde durmalı. İçinde değişmeyen, tüm zamanlarda içi aynı şekilde doldurulmuş bir kavram olarak adaletle ilgilenmek öncelikli sorunumuz olmalı, diye düşünüyorum. Bu tür tanımlanması zor kavramlar,sezgiyle kavranabilir. Adaletin ne olduğunu tanımladığımızda onu sözlüklerin sığ dünyasına hapsetmiş olabiliriz de bunu, sezme gücümüzle ( belki vicdan burada en büyük yol göstericidir) kavradığımızda daha geniş bir alanda değerlendirebiliriz. Adaletsizlik dünyanın her yerinde aynı şekilde kavranıyorsa, adaletin de böyle bir yanı olmalı değil mi? Adaletin güçle ilgisi kuruluyor birçok yerde. Aslında yasa koymanın güçle ( çoğunluk/çoğulluk/tiranlık vs.) ilgisi vardır, ancak değer olarak adalet, gücün ilerisindedir. Nerede okuduğumu hatırlayamıyorum, ama şöyle bir laf kalmış aklımda : Güç, adaleti inkar edebilir. Bence yasa ve adalet her zaman aynı yönü göstermeyebilirler. Adaleti yasallık çerçevesinden çıkarak "değer" çerçevesinde incelesek, daha anlamlı bir iş yapmış olmaz mıyız? Saygılar. |
09-11-2006, 13:24 | #11 |
|
adaleti tanımlamak o denli güçtür ki, adaletsizlik duygusu adaleti kavramada bize yardımcı olur.aaa ne adaletsizlik dediğimiz durumlar aslında adaleti anlatır bize...
|
09-11-2006, 19:37 | #12 |
|
idari yargıda boşluk doldurma başlıklı yazım sizce adaletsizlik duygusu uyandırıyor mu?
|
01-01-2007, 02:36 | #13 |
|
her eşitlik adalet midir?eşitlik ve adalet aynı töz müdür?ayrı tözler mi?
Değerli arkadaşım bu soruyu yerinde sormuş. Evet Adalet eşitlik veya denklik değildir. Ama şöyle düşünmekte yarar vardır. Diyelim ki insanların elinde en iyi HAK olarak yalnızca 2 adet hak olsun başka bir hak olmasın insaların elinde, işte burada Her insanın bu 2 haktan yararlanma haklarını hangi kavramla anacaksınız. Biz eğer insana yakışan tüm imkanları, durumları, halleri, hakları bilir isek sonuçta herkesin bu haklara ulaşmasını EŞİTLİK VEYA ADALET kavramı ile anmak zorundayız. Yani nereye varırsanız varın en yüce HAZZA ülkede bir veya iki kişi ulaşabilirken diğer insanlar ulaşamıyorsa adaletin yokluğundan bahsedilir. İnsana yakışan hakkın ne olduğu sorunu başka onun her insana tanınması sorunu başkadır. İnsana hangi hakkın da verilmesi gerektiği inasanın BİLGİ ALANIYLA İLİM ALANIYLA İLGİLİ BİR MEVZUDUR VE sürekli bir değişim gösterir. Diyelim ki insanların yalnızca BİR ELMA AĞACINDAN YEME HAKLARI OLDUĞU İLKEL BİR TOPLUM DÜŞÜNELİM ...İŞTE burada en yüce istek elbette ki insana en yakışan olarak bu elmadan yemek olacaktır. O elmadan yalnızca Efendi yiyor ise işte EŞİTLİK yani ADALET KALKMIŞTIR...Şimdi yalnızca elma yemek gibi en üstün bir hazza ulaşma imkanı olan devirdeki insanları düşünür isek ve bugünkü hazlara ulaşabilen insanlarla kıyaslar isek bu sefer İLKEL DÖNEMİN İNSANLARINI ADALETSİZ olarak yargılamak zorundayız. Ama o insanlardan her biri yalnızca elma yiyerek Adaleti yani eşitliği sağladılar...Ama bugünün imkanları insanların ulaşabildikleri ile kıyaslar isek Adaletsizdiler diyeceğiz çünkü yalnızca elma yeme HAKLARI vardı. Evet yalnızca elma yemek tek varlıkları idi ama ona eşit bir şekilde her biri ulaşmışsa orda adalet vardır.....EN NİHAYET SONUÇ İNSANIN ULAŞMIŞ OLDUĞU EN YÜCE DEĞERLERE HER İNSAN EŞİT BİR ŞEKİLDE ULAŞMA HAKKINA SAHİP İSE ORDA ADALET VARDIR. İnsanlık bu devirde uzaya çıkıyor iken bir kısım insanlar bu en yüce değerden yararlanma hakkına sahip değil ise orda adalet yoktur....KISACA ADALET EN YÜCE DEĞERLERE EŞİT BİR ŞEKİLDE ULAŞMA İMKANINA SAHİPLİKTİR.Not: En yüce değer kavramı artık Evrensel Değerler veya İnsan hakları kavramlarıyla da ifade edilebilmektedir.Sevgiler |
08-01-2007, 01:32 | #14 |
|
adalet herkese hakkı olanı vermek onurlu yaşamak ve verilen zararı tazmin etmektir kısaca. bu tanımı sosyal olaylara ,sorunlara göre genişletebiliriz gayet tabii.
|
08-01-2007, 13:21 | #15 |
|
Borçlusu olduğu bir senedi ödeyen ancak senedi geri almayı ihmal eden bir kimse, alacaklı o senetle bir işlem yaptığında gerçekte borçlu olmadığı halde o borcu muhtemelen yeniden ödemek zorunda kalacaktır.
Şekli hukuk açısından haklı gözüken alacaklı, gerçekte haksızdır. Hukuka uygun olan her zaman 'gerçek adalet' kavramına uygun olmayabiliyor. Bu örnek belki basit kaçtı ama görülüyor ki 'adalet' kavramı üzerinde baya bir kafa yormak gerek.. |
08-01-2007, 17:58 | #16 |
|
Özel hukukla ilgili davalarda adaleti düşünmeden edemem. Medeni Usul Hukuku meslektaşlarımın malumu üzere, sürelerden, hukuk tekniği bakımından dikkat edilmesi, uyulması gereken bir takım kurallardan oluşan ve şekli hukuka örnek teşkil eden bir hukuk dalıdır. Aleyhinize bir dava açılıyor. Diyelim ki bizim açımızdan kazanılabilecek bir dava. Ancak vatandaş avukat tutmamayı, kendisinin takip etmesi yolunu seçiyor. Cevap süresini kaçırdı. İşte ilk şansızlık. Süresinde cevap vermemek ya da susmak inkar anlamına gelir. İnkar dışında savunma getirdiğinde ' savunmanın genişletilmesi yasağı' ... Ya da yazılı delille ispat zorunluluğu ( Vatandaş hakime ödedim diyor. Hakim makbuzun var mı diyor. Vatandaş güvendim makbuz almadım diyor. E o halde ÖDEMEDİN ) , delilleri hasretme durumunda delil sunamama. İki kez tanık listesi verilememesi. daha nice aklımıza gelen kurallar, süreler vs... Uyulmaması halinde kolaylıkla haklı iken haksız durumuna düşebileceğimiz, davayı kaybederek adalet duygumuzun fena halde zedeleneceği bir örnek. Bu sebeple öğrencilik yıllarımdan itibaren usul hukukuna saygı ile karışık bir korku ile yaklaşırım hep. Sanki usul hukuku ete kemiğe bürünse, şapkamı çıkartıp onu saygı ile selamlayacağımı hayal ederim. İddia ederim ki en önemli temel hukuk dalı usul hukukudur.Usul hukukunu iyi bilmek ve özümsemek bizi öne geçirir...
|
10-01-2007, 18:20 | #17 |
|
Alıntı: Av. Neslihan
İddia ederim ki en önemli temel hukuk dalı usul hukukudur.Usul hukukunu iyi bilmek ve özümsemek bizi öne geçirir... Çok haklı... ilk sihirli değnek |
06-01-2019, 11:38 | #18 |
|
Adalet, adalet, adaletttt... diye diye..
|
30-01-2022, 12:12 | #19 |
|
Adalet bence vicdan terazisidir.
|
07-06-2023, 20:18 | #20 |
|
Hukuk Felsefesi ve Sosyolojisi Üzerine
Michael Sandel'in "Adalet" kitabında üzerine sıkça durulan sorular genelde olması gereken ile olan arasındaki çelişkidir. Bu çelişki öylesine karmaşık bir yere kadar uzanabilir ki toplumsal hayatta reel olan ile ideal olan aynı düzlemde buluşmak yerine taban tabana zıt biçimde tezahür edebilir. Bu zıtlık aslında temelde hukuk felsefesinin de kaynak sorularına oluşturur. Hukukçular toplumsal hayatı düzenlemek için yaygın sorunlara çözüm bulmak, ihtilafları sonuca ulaştırmak için kanunlara başvururlar. Ancak kanunkoyucu ideal olandır. Reel olan ise somut olayın ta kendisidir.
|
Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk) | |
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Yanıt | Son Mesaj |
Sözde adalet yetmez, gözde adalet de lazımdır... | üye3578 | Hukuk Sohbetleri | 7 | 08-03-2008 11:47 |
Kiracı Hakları Üzerine | Çığda | Hukuk Soruları Arşivi | 1 | 27-01-2005 12:10 |
Unutmak Üzerine ! | Sibel | Site Lokali | 2 | 05-09-2003 14:30 |
Kaçak Kat Üzerine | EmelDeniz DEĞİRMENCİ | Hukuk Soruları Arşivi | 1 | 23-08-2002 15:25 |
Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir. |