|
Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun] |
25-08-2011, 16:30 | #31 | |||||||||||||||||||
|
Katılmakla birlikte; ortalama örf ve adet kurallarına göre tahkir edici nitelikte sayılmayan bir olgunun/isnadın, mağdurun aşırı duyarlılık ve alınganlığı ile, tahkir edici bir nitelik kazandırmayacağı da unutulmamalıdır. Peki, madem olayı Ceza Hukuku açısından değerlendiriyoruz Özel Hayata ve Hayatın Gizli Alanına Karşı bir suç kapsamında değerlendirilemez mi? Avrupa İnsan Hakları Komisyonunca özel hayata dahil sayılan konu ve haller kapsamına -Bireyin kimliğine ilişkin bilgi ve kayıtlar -Kişinin adı ve fotoğrafı, nam ve şöhreti, şerefi, yaşam tarzı, kamuya yanlış yansıtılması gibi hususlar da dahil edilmiştir. Peki bu durumda kişinin ırkının kişiye sıkı sıkıya bağlı kişilik haklarından olması itibariyle bu bilginin halka ifşa edilmesi ve kişinin doğru olmayan bir yönüyle halka tanıtılması özel hayata müdahaleyi doğurmaz mı? Yani kanıtlanabilir olsa da ırkının, dininin, cinsel tercihinin ifşası kişinin sosyal hayatını daraltıp, zedelemez mi? |
25-08-2011, 23:26 | #32 | |||||||||||||||||||||||
|
Örneğin kel birine ''kel'' demek kadar ''Na'ber lan, Kıvırcık'' demek de hakaret oluşturur. Kullanılan sözcük ''kıvırcık'' olmasına karşın şüphelinin kastı kelliğe gönderme yapmak olduğundan muhatabı mağdur olur. Halbuki kıvırcık olmak örf ve adet kurallarına göre aşağılama sayılmaz. Kanun varsa örf ve adet olmaz. Yoksa namus cinayetleri haklı olur. Saygılarımla |
26-08-2011, 08:11 | #33 | |||||||||||||||||||||||
|
Gerekçedeki bu cümlenin iki yorumu olabilir: 1- Biri birine kel demiştir. Toplumda hakim olan telakkilere göre ''kel olmak'' küçük düşürücüdür. Dolayısıyla kel demek hakaret suçunu oluşturur. 2- Biri birine kel demiştir. Her ne kadar ''kel olmak'' toplumda hakim olan telakkilere göre küçük düşürücü değil ise de ''birine kel demek'' toplumda hakim olan telakkilere göre muhatabı küçük düşürücüdür. Dolayısıyla kel demek hakaret suçunu oluşturur. Ben ikinci yorumun doğru olduğunu düşünüyorum: Toplumda hakim olan telakkilerin sözcüğün sözlük anlamı hakkında değil, söylenmesi hakkında göz önüne alınması gerekir. Doğru yorumlanan maddeler çiçek açar; diğerleri dikenli kalır; kanatır. Saygılarımla |
26-08-2011, 08:16 | #34 | |||||||||||||||||||||||
|
İnsanoğlu sözcükleri taşıdığı kasta göre, jest, mimik, eda ve vezinle yönlendirerek kullanabiliyor; mesele bu... Kel olmak toplumdaki hakim telakkilere göre de küçük düşürücü değildir; burada önemli nokta mücerret kel olmak değil; bunun failce aşağılama amacına vesile yapılmasıdır. Milyonlarca kel ile birlikte yaşıyoruz kimse sıklıkla bunu düşünmüyor; ancak kıvılcımlı bir durum olduğunda kişi karşısındakinin normal bir özelliğini aşağılama, küçük görme aracına dönüştürebiliyor... (Örn: "Sen kim oluyorsun dazlak kafalı." hitabında olduğu gibi...) Saygılarımla. |
26-08-2011, 09:46 | #35 |
|
İçsel değer
Kişilerin onur, şeref ve saygınlığına saldırıyı yaptırıma bağlayan TCK'nın 125. maddesinde, gerek kişinin kendisine karşı beslediği içsel değer ve gerekse kişinin başkalarının gözündeki değeri, toplumsal saygınlığı korunmaktadır.(4.CD.,E.2009/10444,K.2009/10167,T.25.5.2009).
1.Kişinin kendisine karşı beslediği içsel değer 2.Kişinin başkalarının gözündeki değeri, toplumsal saygınlığı Bağlamında “A'nın bir ermeni olduğunu”nun yazılmış olması… |
26-08-2011, 10:12 | #36 | |||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
Değerli Üstadım, Kanımca bu kararı tam metin paylaşmakta ve cerh etmekte yarar var. 1. Kişinin kendisine verdiği değer, özsaygı... 2. Kişinin toplumsal değeri ve saygınlığı... 3. Failin konuya ilişkin değer yargısının küçültücü-menfi mahiyeti... 4. Düşünsel bağın kopması... 5. Eylemin etkileri, tarafların sosyo-ekonomik düzeyleri, toplumsal-tarihi birikim ve algı... 6. Aşağılama kasdının tesbiti, yüklenen olumsuz anlam... Hülasa-i kelam, kararın içerdiği ölçütleri yansıtarak bakalım: Forum konusu olayda fail/yazarın "Ermeni kelimesine küçültücü değer yargısı ile yaklaşan" (kalleş, arkadan vuran, zulümkar, hain vs gibi...) bir kimse olduğunun, mağdurun Ermeniliği iddiasının kitap ve internet ortamında iddia ve sürdürülmesinde düşünsel ilgi bulunmadığının tesbiti ile suçun sübutu sonucuna varılabilir. Saygılarımla.
|
11-09-2011, 09:31 | #37 |
|
Arkadaşlar,
Her ne kadar da Basın Kanununda tekzip için "süreli yayınlar" denilmiş olsa da, konuya cevap yazan arkadaşlardan birinin "Malumunuz hukuka uygun eylemler de zarara yol açabilir. Bu durumda zararın giderilmesi bakımından Basın Kanunu 14. madde kıyasen uygulanarak, satılacak kitaplara muhakkak bir düzeltme metni ilavesi konulması istenebilir ve hatta sonraki yayınlarda 'gerçek olmayan durumun düzeltilmesi' talep edilebilir ve mahkeme bu yönde karar da verebilir" görüşüne ne diyorsunuz? |
11-09-2011, 10:37 | #38 | |||||||||||||||||||||||
|
Kitap, süreli yayın değildir. Yasa koyucu isteseydi kitaplar için de tekzip hakkında bir düzenleme yapardı. Kıyas yapabilmek için kıyaslanacak olan şeylerin benzemesi gerekir; kitaplar, gazete ve dergilere benzemiyor. |
11-09-2011, 10:51 | #39 | |||||||||||||||||||||||
|
Kıyasta, kıyas konusu şeylerin değil, "korunan menfaatin benzerliği" önemlidir. |
11-09-2011, 12:26 | #40 | |||||||||||||||||||||||
|
Salt korunan menfaatin benzerliği kıyas yapılabilmesi için yeterli değildir. Buradaki durum da alıntıladığınız metnin 1. bendinin 2. paragrafında açıklanmıştır. Basın Kanunu'nun 2.maddesinde "süreli yayın" ve "süresiz yayın" ayrı ayrı tanımlanmış ve "düzeltme ve cevap hakkı" sadece süreli yayınlar için öngörüldüğüne göre yasakoyucunun süresiz yayınlar için bu hakkı vermediği çok açık; bu nedenle kıyasen uygulanamaz. |
11-09-2011, 12:53 | #41 | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
Siz;
Dediğiniz için; siteyi öğrenciler ve hukukçu olmayanlar da okuduğundan yanlış anlaşılma olmasın diye:
Dedim. Yoksa peşinen her durumda kıyas uygulanır veya uygulanmaz demek mümkün değildir, elbette. Onu hakim takdir edecektir. Benim kişisel fikrime göre bu olayda kıyas mümkün olmalıdır (ki bunu yukarıda) ilk mesajlarımdan birisinde
şeklinde zaten ben yazmıştım. Siz anladığım kadarıyla bu olayda kıyas uygulanmaz diyorsunuz o da sizin görüşünüzdür. |
11-09-2011, 22:23 | #42 | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
Meslektaş soruları alanında, hukukçu olmayan üyelerin ve hukuk öğrencilerinin yanlış anlamaması isteniyorsa, sadece
demekle yetinmemek gerekir. Ama burası, hukuk dersi vereceğimiz bir alan değil. Kıyas, hakimin hukuk yaratmasının yollarından biri. Herşeyden önce, ortada bir kanun boşluğu olması gerekir ki, hakim hukuk yaratsın. Oysa forum konusu olayda bir kanun boşluğu olmadığı, bir üstteki mesajda açıkladığım gibi, doğrudan kanun metninden belli. Kanun bu kadar açıkken, tartışacak birşey yok bence. |
12-09-2011, 23:45 | #43 |
|
Kıyas olur mu olmaz mı tartışmasına girmek ve kıyas konusunda yazılanları tek tek irdelemek istemiyorum; buna rağmen süreli yayınlarla kitap arasında bir fark olduğu ve kanun koyucunun bu farktan yola çıkarak ve bilinçli olarak kitap konusunda bir düzeltme ve cavap hakkı tanımadığını düşünüyorum.
Bu durum sadece bizde değil, aynı zamanda Avusturya ve Alman hukukları için de söz konusu; düzeltme ve cevap hakkı sadece süreli yayınlarda var. Alman hukuku kitap vasıtasıyla kişilik haklarına bir saldırı olduğunda söz konusu kitabın baskısının yasaklanması yoluna gidiyor. Kitabın basımının yasaklanıp yasaklanmaması konusunda karar verirken sanatın özgürlüğü ve kişilik haklarının bir karşılaştırılması yapılıyor. Alman hukukunda bu konuda iki örnek var, birincisi Klaus Mann'ın Mephisto adlı romanı ikincisi ise Maxim Biller'in 'Esra' adlı romanı. Esra hukukçuları en fazla meşgul eden ve hukukçular tarafından okunan kitapların başında geliyor. Yahudi asıllı yazarla Türk kökenli bir film sanatçısı arasındaki ilişkiyi anlatıyor. Film sanatçısı romanı okuyanların kendisini tanıyacaklarını ve bu suretle kişilik haklarına bir saldırının söz konusu olduğunu öne sürerek dava açmış. 2003 te başlayan hukuk savaşı ve hukukçuların kitapla uğraşması 2007 yılında Anayasa Mahklemesinin 28 sayfalık kararı ile son bulmuş. Kitap halen yasak. Kitap yasaklama konusunda Türkiye en baş sıralarda yer alan bir ülke. Bizdeki yasaklamalarla Almanların yasaklamaları arasındaki fark, bizim yasaklamalarımızın politik amaçlarla, Almanya'daki yasaklamanın kişilik hakları amacı ile yapılmış olması. Saygılarımla |
13-09-2011, 09:14 | #44 |
|
Konuyla ilgili ben de bir iki şey yazmak isterim.
Basın Kanunu'nda "cevap ve düzeltme" kurumunun ceza yargılaması içinde uygulanması öngörülmüştür. Bu nedenle Ceza Hukuku'na ait bir kurum görünümünde olduğu düşünülmektedir. Ceza Hukuku'nda kıyas yoluyla genişletme yapılamayacağından süreli yayınlar için öngörülen cevap ve düzeltme kurumunun süresiz yayınlar için uygulanması mümkün görünmemektedir. Birine "Ermeni" demek hakaret/haksız fiiln olarak kabul edilebilir mi tartışmasında ise tam olarak Saim Abi'yle aynı görüşteyim. |
13-09-2011, 09:22 | #45 | |||||||||||||||||||||||
|
Sevgili Engin, Cevap ve düzeltme hakkının ceza yargılaması kapsamında kabul edilmesi nedeniyle kıyasın uygulanamayacağına dair verdiğin cevap, bu konudaki en doğru ve bence en yetkin cevaptır. Bu şekilde "kıyas uygulabilir" şeklindeki görüşümü hakkını vererek çürüttün. Tebrikler ve katkın için çok teşekkürler! |
13-09-2011, 12:11 | #46 | |||||||||||||||||||||||
|
Sayın Engin Özoğul, tartışmaya yeni bir boyut kazandırdınız. Basın Kanunu'nda "cevap ve düzeltme" kurumunun ceza yargılaması içinde uygulanması öngörülmüştür., saptamanızı biraz açmanız gerekecek. 'Cevap ve düzeltme' kurumunun ceza yargılaması içinde uygulanması öngörülmüştür kanısının gerekçesi nedir? Saygılarımla |
13-09-2011, 13:23 | #47 |
|
Sayin Gemici,
Yayinlanmasi talep edilen cevap ve duzeltme metninin yayinlanmamasi halinde Kanun, talebin sulh ceza mahkemesine yonetilmesini ve sulh ceza mahkemesince karar verilmesini istemistir. Yine itiraz mercii olarak asliye ceza mahkemesi gorevlendirilmis ve hatta genel yapi itibariyle ihtisaslasma saglanmasi icin 2 numarali asliye ceza mahkemesinin Basin Kanunu'yla ilgili meselelere bakmasi duzenlenmistir. Bu nedenlerle de muessesenin Ceza Hukuku'na ait oldugu dusunulmektedir. Bu gorus bana da makul ve gerekceli geldigi icin benim de benimsedigim bir gorustur. |
13-09-2011, 15:05 | #48 | |||||||||||||||||||||||
|
Sayın Engin Özoğul, benim görüşüme göre 'cevap ve düzeltme' hakkı ile yetkili mahkeme konusunu ayrı ayrı değerlendirmek gerekir. Cevap ve düzeltme hakkı hukuki yapısı itibarı ile ceza hukuku dışında kalan ve yayından 'zarar gördüğüne inanan kişiye' basın kanunu tarafından tanınmış bir haktır. Ve bu hak söz konusu yayının bir suç oluşturup oluşturmamasından bağımsızdır. Yayın doğru olsa bile cevabın yayınlanması gerekir;Yasaya göre hakim duruşma yapmadan karar verir. Cevap ve düzeltme hakkı konusunda ceza mahkemesinin yetkili olması cevap ve düzeltme hakkının bir ceza kurumu olması anlamına gelmez. Birçok ülke bu konuda hukuk mahkemelerini yetkili kılıyor. Saygılarımla |
13-09-2011, 15:59 | #49 |
|
Sayin Gemici,
Elbette ki hepimiz her konuda farkli dusunebiliriz. Bunu bir yaptirim olarak kabul eden uygulama bahsettigim gibi olmakla birlikte kuskusuz sizinle ayni goruste olan basin hukukculari da mevcuttur. Saygilar |
Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk) | |
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Yanıt | Son Mesaj |
Sözde ermeni soykırımına hukuksal bakış | ahmetsacit | Hukuk Sohbetleri | 6 | 19-10-2006 00:24 |
Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir. |