|
Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun] |
25-04-2002, 20:35 | #1 |
|
Hukuka Aykırı Olarak Elde Edilen Deliller
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu açısından ,hukuka aykırı yollarla elde edilmiş delillerin ispat kuvveti ne kadardır? Bunları mahkemeye delil olarak sunmak mümkün müdür?Mümkünse nasıl olabilir?
|
29-04-2002, 22:00 | #2 |
|
Sayın Poyraz,
HUMK'nda deliller yasal yoldan elde edilmiş olma koşuluna bağlanmamıştır. Hukuka aykırı yoldan elde edilmiş olması delilin ispat kuvvetini azaltmaz. Mahkemeye delil olarak sunulabilir. Ancak, hukuka aykırı elde edilmiş olması bir suç oluşturuyorsa, bu suç nedeni ile delili elde eden (delili sunan değil, elde eden) yargılanır. Örneğin, delil çalınmış ise, hırsızlık suçundan; gasp edilmiş ise gasp suçundan ceza yargılaması yapılır. Saygılarımla |
01-05-2002, 15:50 | #3 |
|
Hukuk Yargılamasında doğrudan bu konuyu düzenler bir hüküm olmasa da olaya MK.2 boyutundan yaklaşmayı engelleyecek bir hüküm de yoktur.
Delil sunmak bir haktır. Hakkın kullanılması ise MK.2 de belirtildiği sınıra tabidir.. Diğer yandan, ... kanuna aykırı elde edilen delil mutlaka öyle yada böyle temelde suçtur... suç konusu delil ise AY.38 e aykırıdır... Olaya bu açıdan da bakabiliriz. |
01-05-2002, 17:14 | #4 |
|
Sayın Tikici,
Olaylara istediğimiz açıdan bakamayız. HUMK nun açısı ile CMUK arasındaki açı farkını bir bukalemun bile kapatamaz. :-) Anayasa'nın 38. maddesi ceza yargılaması için yazılmıştır. Katılımcının sorusu ise açıkca HUMK ile ilgilidir. Medeni Kanunun 2.maddesine göre hukuk mahkemesine sunulamayacak bir delil örneği gösterirseniz, bukalemun taklidi yapacağıma bahse girerim. Saygılarımla |
01-05-2002, 17:18 | #5 |
|
sevgili Dost,
Tebrik ederim. Çok iyi taklit yapıyorsunuz :- ))) Ayrıca bu konuda oldukça iddialısınız.. Saygı ve sevgilerimle |
01-05-2002, 23:10 | #6 |
|
merhaba,
hukuka aykırı olarak elde olunan deliller kavramı aslında oldukça geniş bir kavram. ben belli kısmı ile ilgili önermelerde bulunmakla yetineceğim. malum, delil, davada dayanılan maddi olguları açıklayan, ortaya koyan ve isbatlayan herşeydir. bu yönüyle delil bazen maddi olgu ile birleşir ve bütünleşir. örneğin bir alacak davasında borçlunun alacaklıya diyelim bir milyar tl borçlu olduğunu ikrar ettiği yazılı bir belge olsun. diyelim alacaklı da bunu dosyaya delil olarak sunsun. ancak davalı yani borçlu bu belgenin hukuka aykırı olarak elde olunduğunu ileri sürebilir mi? sürebilir... hata ile, hile ile, ikrah ile elimden alındı diyebilir, ya da belgeyi doğrular ancak ikrarına bir maddi olgu ilave ederek gabin savunmasında bulunabilir değil mi? ya da belge tümüyle sahte diyebilir, ilh... daha da ileri gidelim, davada yaptırılan bilirkişi incelemesine ilişkin raporun hukuka aykırı olarak, haksız menfaat sağlanmak suretiyle istihsal olunduğu, hatta kesinleşmiş bir mahkeme ilamının dahi hukuka aykırı olarak elde olunduğu ileri sürülerek delil niteliği, bir başka deyimle ileri sürülen olgunun sübutuna elverişli olmadığı ileri sürülebilir. ancak tüm bu ileri sürüşlerin, savunmaların da elbetteki uygun delillerle isbat olunması gerekir. o halde, toparlarsak, şöyle diyebiliriz: hukuka aykırı olarak elde olunduğu sabit olana değin delil muteberdir ve dosyaya sunulabilir!... saygılar... |
02-05-2002, 10:12 | #7 |
|
Soruda, Sayın Poyraz 2 ayrı noktaya değinmektedir. Bunlar:
1- Hukuka aykırı olarak elde edilen delilin, ispat gücü nedir? 2- Hukuka aykırı olarak elde edilmiş bulunan delil, dosyaya sunulabilir mi? Her iki soruda da delilin hukuka aykırı elde edilmiş olması hususu kabul edilmektedir. Başka bir ifade ile, hukuka aykırı elde edilip edilmediği belirsiz denmemektedir. O halde, Hukuka aykırı olarak elde edildiği sabit olan bir hukuki delil (adi senet, fotoğraf, görüntü, mektup vs..) hukuk mahkemesinde kişi tarafından delil olarak sunulmuş ise, hakimin hareket tarzı HUMK. esasları dahilinde nasıl olacaktır? Mesela: Basında da yakın tarihte yer aldığı üzere, Ünlü bir sanatçının özel resimleri çalınmış ve yazılı ve görsel basına dağıtılmıştı. Bu husus mahkeme marifetiyle de tespit edilmişti. Bu durumda, İlgili sanatçıya çalıntı resme dayanarak, hakaret içeren yahut sövme suçuna vücut verecek bir ifade ileri sürülüp kişilik hakkına saldırıda bulunulduktan sonra, mağdurun (hukuk mahkemesinde) açtığı tazminat davasında, davalının iddiasını güçlendirmek için çalıntı olduğu belli olan ve basına sızan resimlere daynaması mümkün olabilecek midir? (Ceza davası açılmadığını kabul edelim) '' ben kişilik hakkına saldırmadım, resme dayanarak yorum yaptım'' derse ve resmi dosyaya delil diye sunarsa, ne yapılacaktır? (Maddeyi mahsusayı ispat yasağı olayına girmeden değerlendirelim) Ayrıca, Kıyasen, HUMK.317.maddesine bir göz atalım.. Bu maddeye göre, sahtelik iddiası var ise, hakim tarafından ''........ ve vakayi ve hadisattan haberdar olanların istimaına(dinlenmesine) karar verilmiş ise, bü tür senetler hükme kadar hiç bir işleme tabi tutulmaz...'' denmektedir. Hukuk davalarında kıyas mümkündür. Bu hüküm dikkate alınabilecek midir? Son olarak şunu söylemek gerekir: Hukuka aykırı olarak elde edilmiş olan bir delil mutlaka ceza hukuku açısından müeyyideye tabidir. AY.38. madde de sadece ceza hukukuna yer verilmesi, Hukuk Yargılmasından bahsedilmemiş olması bu sebebe dayalı olarak lüzumsuz görülmüş olamaz mı? |
02-05-2002, 18:12 | #8 |
|
Çok ilginç bir konu. Hukuka aykırı delil, adı üstünde hukuka aykırıdır. Nasıl delil olur? Saçma biraz.
|
02-05-2002, 22:42 | #9 |
|
Sayın Seyyah,
Hukuka aykırı olarak elde edilmiş delil kavramını çok geniş tutuyorsunuz. Sahtecilikle ya da korkutma ile elde edilen delil, geçersizdir. Hukuka aykırı elde edilen delil ise sahte olmayan, korkutma ile alınmayan, gerçek ve geçerli bir delildir. Ne var ki elde edilmesi hukuka aykırıdır. Sayın Av. Mehmet S. Tikici, Çalıntı fotoğrafın (ispat yasağı dışında değerlendirirsek) neden delil olarak sunulamayacağını yazmamışsınız. Elbet, tereddütsüz, sunulabilir. Kabul edilmemesi için bir neden yok. Senedin sahte olduğu iddiası ile konumuzun hiç ilgisi yok. Konumuzdaki senet sahte değildir. BU nedenle Kıyas uygulanmaz. Anayasa'nın okuyucularından bu kadar yaratıcı ve dolaylı yorum beklediğini sanmıyorum :-)) Ahmet Haşim bile bu kadarını beklemedi, simgelerini anlaşılır yazma zorunluluğunu duydu. Saygılarımla. |
02-05-2002, 23:56 | #10 | |||||||||||||||||||
|
Hukuka aykırı yolla elde etme !
sayın bir dost, Güzel yazıyorsunuz. Şu soruyu sormak isterim: Delilin elde ediliş şekli hukuka aykırı da olsa, delil, HUMK esaslarına göre delil niteliği taşıyorsa, o halde; geçerlidir mi demek istiyorsunuz? Lütfedip bu konuya cevap verirseniz, size bukelamun taklidi olayını hatırlatacağım.. Lütfen iyice düşünüp cevap veriniz. Saygılarımla.. |
03-05-2002, 06:35 | #11 |
|
Sayın Av Mehmet S. Tikici,
Eski mesajlarımla size yardımcı olamadığımı görüyorum. Yeni bir mesajın da işe yaramayacağı vehmine kapıldım. Beni bu tartışmadan ''vareste'' tutmanızı talep ediyorum. MK 2 'ye göre, mahkemece reddedilebilecek bir delil örneği vermeniz halinde, bahis konusu edimi yerine getirmeye hazırım. Saygılarımla |
03-05-2002, 09:07 | #12 | |||||||||||||||||||
|
Sayın Hukukçu bir dost, MK.2. madde hükmü yalnız hukuk sahasında değil, usul sahasında da tatbik yeri bulur. Bkz. Kuru HUMK-I Cilt s.598-601, Y. 4.HD. Emsal kararlar s.729; AD 1958/11-12 s.642-644) Bir örnek istemişsiniz, ben size bir HGK. kararı aktarıyorum. '' Davacı, murisinin davalıya borç para vererek ondan senet aldığını, ancak ağır hastalığı nedeniyle hastanaye götürülürken davalınınmuhafaza edeceğini beyanla murisini kandırıp borçlusu bulunduğu senedi almaya muvaffak olduğunu iddia eylemiştir Bu iddiaya karşı, davalının hadisede şahit dinletilemeyeceğini ileri sürmesi MK.2. maddesi hükmüne aykırı bir hareket teşkil eder. Bu nedenle varit olan özel daire (4.HD) ilamına uyularak davalıya atfeylediği vakıalar davacıya ispat ettirilmek ve davalının iddia veçhile senedi elde ettiği sabit olduğu takdirde esas alınacağını da (tanıkla ) ispat ettirilmesi cihetine gidilmek lazımgelir.'' (Bkz. HGK. 8.10.1958, 4/45-43 (Sİ 1959/140 s. s.4071-4073, Kuru Cilt 2-s.1581) Yukarıya aktarılan ve iddianız gereği bukelemun takliti yapmanızı icap ettiren dayanaklı, içtihatlı ve samimi yazım, umarım size faydalı olabilmiştir. Sizin daha önce yazdıklarınızın itiraf edeyim (isabetle tespit ettiğiniz üzere) bana faydası olmadı. Bu konuda vehme kapılmanıza gerek yok. İddialı olmak güzel bir durumdur. Bahse girmek de güzel ama, risklidir. . Benim yazdığım konularda, emin olabilirsiniz mutlaka dayanak vardır. Saygı ve sevgilerimle.. |
03-05-2002, 09:36 | #13 |
|
Merhaba,
Hukuka aykırı yollardan elde edilen bir delilin mahkemeye nasıl delil olarak ibraz edilebileceğini açıkçası pek aklım almadığı için tartışmayı izlemeye devam etmeyi düşünüyordum. Ancak Sayın Tikici'nin vermiş olduğu karar örneğinin şablona tam oturmadığını ifade etmek ihtiyacı hissettim. Verilen örnekte bir senedin hukuka aykırı yoldan elde edilip edilmediğinin araştırılması gerektiği belirtiliyor. Yani hukuka aykırı olarak elde edilmiş bir delil mahkemeye sunulmuyor. Hukuka uygun yollardan bir araştırma yapılması isteniyor. Selam ve saygılarımla |
03-05-2002, 09:46 | #14 | |||||||||||||||||||
|
Sayın serinkan,
Kararda, kesin delil olan senet vardır. Aksinin senetle ispatı mümkün olan bir durumda, karşı tarafın senedin geriye alınmasında hukuka aykırı bir davranışın olduğunu (aldatma-hile) belirtmesi üzerine MK.2' ye dayanarak, iddia sahibini (senetle aksini ispat durumunda bırakmadan), tanık ifadesini yeterli görmiş ve ifade doğrultusunda da senet dikkate alınmamıştır.. Sn. Serinkan, Bildiğiniz üzere hukuk ana kurallar koyar, bu kuralların somut olaya uygulamasını siz değerli hukukçular yapar. Hiç bir olay birbirinin aynı değildir, esasen bu da beklenemez. Sayın Bir dost, HUMK. ' da hukuka aykırı elde edilen deliller için, Mk.2 nin hiç bir şekilde uygulanamayacağını, iddia etmiştir ve bende uygulanabilirliğine ilişkin örneği yazmış bulunmaktayım... olay budur.. Benim konu ile ilgili yazdığım ve sayın dostun itirazına uğrayan yazım şu şekildedir:
Olaya bakış açımı kastederek, kafamıza göre açı tayin edemeyeceğimizi, olaya ugulanabilirlik anlamında bakış açımdaki farkı bukelemunun bile kapatamayacağını, Mk. 2 ile ilgili bir örnek gösterirsem bukalemun taklidi yapacağını ifade etmiştir. Oysa benim yazdığım ilk cevap gayet samimi ve yalın idi. Teşekkür ederim. |
03-05-2002, 20:06 | #15 |
|
Sayın Mehmet S. Tikici,
Verdiğiniz örnekte, delil olan senet değil, tanıktır. MK 2 maddesi delil gösterene değil, karşı tarafa uygulanmıştır. Hastayı kandırarak elinden kendi verdiği senedi geri alan borçlu (kendi aleyhine de olsa, faraza diyelim) bu senedi mahkemeye sunsaydı, 'elde edilmesi hileye dayandığı' gerekçesi ile kabul edilmeyecek miydi? Verdiğiniz örnek benim doğru tezimin dayanağını oluşturduğundan,sizin her zaman doğru ve dayanaklı yazdığınız düşüncesine katılıyor ve size güveniyorum. Bütün bu nedenlerle, şimdilik 'oturan boğa' taklidi yapmayı sürdürüyorum. Güven ve saygılarımla Sayın Zeki Serinkan, ''Hukuka aykırı olarak elde edilen delil'' kavramı -- geçerli, gerçek bir delil olması -- ancak bu delilin ele geçirilmesinin hukuka aykırı olması anlamında kullanılmaktadır. Delil hukuka aykırı değildir. Doğrudur, gerçektir, geçerlidir. Bu delilin mahkemeye sunan tarafın eline geçmesi biçimi 'hukuka aykırıdır' Delil bulunduğu yerden çalınarak ele geçmiştir. Karşı taraftan silah zoruyla alınarak ele geçmiştir. Bu durumda HUMK' na göre, bir senet çalındı diye senet olma özelliğini kaybetmez. Bu çalıntı senet delil olma özelliğini kaybetmez. Bu bilgiler HUMK için geçerlidir. CMUK için geçerli değildir. Çünkü ceza yargılamasında ''Kanuna aykırı olarak elde edilen bulgular, delil olarak kullanılamaz'' hükmü Anayasa'nın (değişik) 38. maddesi emridir. Bu maddenin asıl amacı ve hedefi işkenceyi önlemektir kanısındayım. Sayın Mehmet S.Tikici'yi çok iyi anladığınız için sizi kutlarım. Ama o beni anlamıyor. :-))) Samimi ve yalın ilk mesajına verdiğim cevap içten pazarlıklı ve çetrefilli değildi. ''Muhterem'' olmasa da samimiydi. Saygılarımla |
03-05-2002, 22:03 | #16 |
|
Vicdani ve Kanuni Delil Sistemleri
Merhabalar,
Ceza Yargılamasında, vicdani delil sistemi vardır. diğer bir deyişle, yargıç, insan haklarına saygılı bir biçimde maddi gerçeğin araştırılmasına ilişkin muhakeme faaliyetinde, kural olarak her türlü delile başvurabilir. 3842 sayılı yasa ile yapılan CMUK değişikliği ile Hukuka aykırı delillerin delil olamayacağı ilkesi benimsendi. Ceza Yargılamasına göre daha şekli ve kanuni delil sistemini kabul eden Hukuk Usulü açısından ise evleviyetle hukuka aykırı delillere çok daha temkinli yaklaşmak gerektiği kanaatindeyim. Ekleme yapmak istedim, saygılarımla. |
04-05-2002, 01:01 | #17 |
|
Sınırlama ve Önce Kavram ...
Merhaba arkadaşlar,
Tartışma konusu soru; “kanıtın hukuka aykırı olarak elde edilmesi” ile ilgilidir. Sınırlama : Hukuka aykırı kanıt : Ayrı bir konudur, tartışmaya neden olan soru ile ilgili değildir. Hukuk Yargılamasında “ Gerçek” ; (kural olarak) ulaşılmaya çalışılan gerçek; biçimsel gerçektir. Eylem tanıkla ; İşlem belgeyle ispatlanabilir. Kanıt sunmak bir hak olmaktan önce, bir yükümlülüktür. Ve önce kavram ... Türk Hukuk Lûgatı ... Kanıt (delil) : Kanıt; uyuşmazlığa neden olan eylemsel ya da hukuksal "Olay"ın, olduğu ya da olmadığı konusunda, yargıçta bir kanı oluşturmak için, usul hukukunun kullanılmasına izin verdiği ispat vasıtasıdır. Kanıt vasıtaları : (Değiştirilmesini zorunlu gördüğümüz) HUMK'un kabul ettiği kanıt vasıtaları; Tanık (m. 245-274, Tanık beyanları, yargıcın tümceleriyle tutanağa geçirilir), Bilirkişi (m. 275-286), Keşif (m. 363-366), Senet (m. 287-336), Yemin (m. 337-362). Kanıtların değerlendirilmesi (takdiri); toplanan kanıtlarla, bir olayın gerçekleşip gerçekleşmediğini ya da bir hususun var olup olmadığını saptamaktır. Kanıtların kuvveti : Kanıtların, "Olay"ın gerçeğini ortaya çıkarmaktaki kuvvetini ölçmek yetkisi, yerel yargıca aittir. Bu yetki, Yargıtay'ın denetimine bağımlı değildir ve olamaz (Bozma gerekçesi olarak; “kanıtların takdirindeki isabetsizlik” ayrı bir konudur). Ve yanıt ... Hukuk Yargılamasında : 1. “hukuka aykırı yollarla elde edilmiş” olsa da, sunulan (dayanılan) ispat vasıtasının (kanıtın) “ispat kuvveti”; o kanıtın kendisinden doğar; elde ediliş biçimi kanıt vasıtasının değerini ve yargıcın değerlendirmesini etkilemez. 2. “hukuka aykırı yollarla elde edilmiş” olsa da, yasanın kabul etmiş olduğu kanıt vasıtaları –kuşkusuz- mahkemeye delil olarak sunulabilir. Sayın “bir dost” bu soruyu “ 29-04-2002 23:00” tarih ve saatli iletisiyle “az ve öz” yanıtlamıştı zaten. Saygı ve sevgilerimle Av. Hulusi Metin (İstanbul Barosu) |
04-05-2002, 10:13 | #18 | |||||||||||||||||||
|
250.
Değerli meslektaşlarım,
Konunun ve sorunun özüne bağlı kalıp cevap vermek gerektiğinde olaya iki noktadan yaklaşmak doğru olacaktır.Bunlardan birincisi; Hukuka aykırı da elde edilmiş olsa bir delil, delildir, mahkemeye sunulması için bir engel yoktur. Başka bir ifade ile, delilin hukuka aykırı olup olmadığı, deliller incelenmeden bilinemeyeceğinden, mahkemeye sunmak elbette mümkündür. Bu husus olayın şekli boyutudur. Tıpkı, haksız bir davacının dava açabilmesi gibi. Olayın ve sorunun ikinci noktası ise şudur: Hukuka aykırılığı bilinen yahut tespit edilen bir delilin, hukuk mahkemesine sunulmasından sonra, delilleri değerlendirirken dikkate alınıp alınamayacağı, alınamaması için gerekli dayanak ve gerekçelerin ne olabileceği sorusu, kısa bir başlıkla ispat gücünün ne olacağıdır. İlk soruya cevap vermek lüzumsuzdur. Elbetteki mahkemeye sunulur. İkinci soru çok önemlidir. Olayın ceza hukuku ayağı Ay.38 kuralı icabı bellidir, ve ceza mahkemelrinde delil niteliği yasaklanmıştır. Ceza muhakemelerinde re'sen araştırma yada kendiliğinden hareket ilkesi geçerlidir. Oysa hukuk mahkemesinde, katılımcıların da belirttiği gibi, taraflarca hazırlama veyahut şekli gerçeklik ilkesi geçerlidir. Olay bu noktada karışmakta, özel olarak konu düzenlenmediğinden, hukuka aykırı olarak elde edilmiş de olsa bir delilin, hukuk mahkemesinde dikkate alınacağı, hatta alınması gerektiği iddialarına sebep olmaktadır. Bu güne kadar öğrendiklerimden şunu çıkarabildim: Mevcut Hukuk kuralları ve mevzuat içinde, hertürlü hukuki olaya mutlaka uygunluk arz edecek ve olayın çözümüne yeterli olacak kural yada kurallar mutlaka vardır, yeterki o kuralları doğru yerde ve doğru şekilde kullanalım.. Hukuk genel ve soyut kurallar koymakta, hukuk uygulamacıları ise bu soyut kuralalrı somut olaylara uygulamaktadır. Bu nedenle, her somut olayda birebir uyumlu şablon, yada yargıtay kararı aramak doğru değildir. Mevcutların içinden, çözüm üretmek için engel yoktur. Konuyla ilgili önceki açıklamalarım hakkında, kafalarda oluşan ve ikna edemediğimi anladığım sorulara cevap vermek istiyorum. Hukuka aykırılığın ne olduğu, başka bir deyişle eylemin ne zaman hukuka aykırı sayılacağı konusunda, Borçlar yasamızda bir ölçü (kıstas) yer almamış, bir hüküm konmamıştır. Böyle olunca, hukuka aykırılığın tanımını yapmak işi, öğreti ve yargısal inançlara bırakılmıştır. (Karahasan, Borçlar Genel hukuku, Cilt-1 s.372. vd.) ) Öğretiye ve yargısal inançlara göre, hukuka aykırılık içeren eylemler, genel bir anlatımla, hukuk düzeninin uygun bulmadığı (onamadığı) eylemlerdir. Bu bağlamda belirtmek gerekir ki, hukuka aykırı yolla elde edildiği sabit olan delil, hukuka aykırılık unsuru içermekle, hukuk düzeninin uygun bulmadığı, uygun bulamayacağı eylem ve işlem kapsamında değerlendirilebicektir. Mahkemeye sunulan delilin hukuka aykırı yolla elde edildiği dava dosyasına sunulduğunda belli ise (bu husus başka bir kesinleşmiş yargı kararı ile sabit ise) mahkemenin hareket tarzı bellidir. Onu dikkate alamayacktır. Mesela, sahteliği ceza mahkemesi ile sabit hale gelmiş bir senetin, hukuk mahkemesinde delil niteliği artık yoktur. Keza, çalındığından bahisle ceza mahkemesince iptale maruz kalmış bir senet, hukuk mahkemesinde artık delil olarak nazara alınamayacaktır. Keza hileli yolla elde edilen Örnek HGK. kararındaki senet aynı durumda olacaktır. Mahkemeye sunulduğu sırada, henüz hukuka aykırı yolla elde edildiği hususu sabit değil ise, başka bir ifade ile belli değil ise, haliyle hukuk mahkemesi, hukuka aykırı yolla elde edildiği hususunun sabit olmaması nedeniyle elbetteki, onu delil farzedecek, esasında delil farz ve kabul etmeye zorunlu bulunacaktır. Fakat, taraflardan birisinin o delilin hukuka aykırı yolla elde edildiğini belirtmesi halinde hakim ne yapacaktır, yahut ne yaparsa doğru olacaktır? Bu noktaya çözüm aramak, fikir yürütmek doğru hareket tarzı olacaktır. tekrar yazmak istiyorum ve bu konuda iddialıyım: Delil sunmak bir hukuki haktır. Esasen delili mahkemeye sunmak suretiyle hakkın özünü ispatlamak, iddia eden için zorunluluktur. Her hakkın kullanımı da, hukuk düzeni içinde onun kötüye kullanılmaması ile mümkündür. MK:2 madde genel kuralı dairesinde hakkını dürüst ve kötüye kullanmadan ileri sürmek zorunludur. O halde, hak olan delili de kötüye kullanmamak MK.2 kuralı icabıdır. Daha önce de arz ettiğim üzere;
Örnek HGK. kararında, aslında senedin hileli yoldan ele geçirildiği iddiası, yazılı delil kuralına takılması gereken bir iddiadır. MK.2 kuralı kullanılmadan, diğer kurallar esas alınsaydı bu iddia dinlenmeyecekti. Yani tanıkla ispata yer olmayacaktı. Olayı tersine çevirelim, aynı senet yine hile ile imzalatılsaydı ve bu defa o senetle ispat için hileli yola başvuran dava açsaydı yahut icra yoluna gitseydi, aynı mantıkla MK.2 engeli karşımız açıkmayacak mıydı? Elbetteki yine HGK. bu uygulaması nazara alınarak MK. 2 hükmü dikkate alınacak ve tanıkla ispatalanamayan bir hususta tanık ifadesine değer verilecekti. Tabiki bu noktada çok dikkatli hareket etme lüzumu vardır. Aksi takdirde, her senet borçlusu olur olmaz hukuka aykırı yoldan elde edilme savunmasında bulunabilir. Bu konuda hakim, olayda ciddi veriler varsa, mesela, daha öncesinde savcılığa yapılan şikayet ve hazırlık soruşturması olmuşsa, yahut benzeri emareler mevcutsa, kısaca, hukuka aykırılık iddiası ciddi ve samimi görünüyorsa, MK.2 yi düşünmelidir. Olayın bütün özü budur ve ben yine iddia ediyorum, MK:2 hukuka aykırı yolla elde edilen delillerin hukuk yargılamsından dışarı atılmasına tek yoldur. En önemli anahtardır. Olayı daha fazla uzatıp, tartışmadan çıkarmak istemiyorum. Bu temelde iddiamı çürütmek isteyen meslektaşlarımı saygıyla izlemeye devam etmeyi arzu ediyorum. Son söz: Sayın ces't la vie, size verdiğim sözü (250.) bu şekilde yerine getirip size ''bir dostluk armağanı'' olarak takdim ediyorum, armağanım, ilginç bir rastlantıyla, ''Bir Dost'' a doğru yönelse de kabul ediniz lütfen.. Çok teşekkür ediyor, selam ve saygılarımı sunuyorum.. |
01-06-2002, 10:49 | #19 |
|
MK.2, doğru yorumlama yöntemi ve Yargıcın takdir hakkı
Ord. Prof.Dr. Andreas B. SCHWARZ' in hukukçulara uyarısı:
'' Somut olayda hukuk kurallarına dayanarak vardığınızı sandığınız sonuç yada çözüm, akıl ve mantığa, hakkaniyete, gereksinmelere, böylece hukuka güveninize ters düşüyorsa, hukuktan değil, kendi hukukçuluğunuzdan kuşku duymalısınız. Gerçekten de, modern hukukta, başta Medeni Yasanın 2.nci maddesindeki Dürüstlük Kuralı, doğru yorumlama yöntemleri ve yargıcın takdir hakkı, size, akıl ve mantığa, hakkaniyete, gereksinmelere, böylece hukuka güveninize uygun bir çözümü kesinlikle sunacaktır. Onu arayıp bulmak size düşer. '' (Bkz. Prof.Dr. İsmet SUNGURBEY, Medeni Hukuk Sorunları Cilt.5,İstanbul.s.735) MK. 2 önemlidir. Saygılarımla. |
09-11-2002, 20:24 | #20 |
|
Bir cevap da benden:-))
Arkadaşlar;
Bu konuda sorulan soruya basit bir örnekle cevap vermeye çalışacağım. Öncelikle belirteyim ki, sorulan soru, kendisi hukuka aykırı olan bir şeyin değil, elde edilmesi hukuka aykırı olan bir şeyin hukuk davalarında delil olarak kullanılıp kullanılamayacağıdır. Yani burada, sözkonusu delil hukuka uygun bir yoldan elde edilmiş olsaydı hiçbir sorun olmayacaktı; ama elde edilişi hukuka aykırı olduğu için bu soru soruluyor. Örneğin ödeme itirazına uğramış adi belgeye dayanan bir icra takibinde alacaklının itirazın iptali için İTM'de dava açtığını düşünelim. Ve yine varsayalım ki, takip borçlusu gerçekten de bu borcu ödemiş olsun ve karşılığında alacaklının yazdığı makbuzu da onda unutup almayı ihmal etmiş olsun. Bu makbuz da, alacaklının evinde, yatak odasındaki komodinin çekmecesinde bulunsun. Örneğimizdeki takip borçlusu, alacaklının evine gizlice girip de bu makbuzu oradan alarak mahkemeye sunarsa, hakim, hayır sen bunu hukuka aykırı bir yoldan elde ettin, ödemeye ait bu delilini kabul edemem mi diyecektir? Bence hayır, bu delil geçerlidir. Ama borçlunun da mesken masuniyetini ihlal etmekten dolayı (hırsızlıktan değil, çünkü kendisine ait bir şeyi almıştır oradan) cezalandırılması da sözkonusu olabilir. Saygılar... Av. Seyit Nusret Öztürk |
07-12-2002, 23:19 | #21 |
|
Sayın Nusret Öztürk,
Örneğinizde adam makbuzu rıza dışı alırken yakalanmış olmalıdır. Bu durumda; - Rıza dışı makbuzu alırken yakalanan şahıs, borcunu ödemediği için ödeyeceği düşüncesiyle makbuzu hazırlayan alacaklının bu nedenle makbuzu teslimden imtina ettiği, parayı alsaydı hayatın olağan akışı icabı borçlunun makbuzu istemesinin zorunlu olacağını, bunu yapmayan borçlunun borcunu henüz ödemediği... akla gelmeyecek midir? Düşünceme göre, örnek olay güzel de olsa bu anlamda uygulanabilir değildir. Sevgi ve Saygılarımla. |
19-04-2006, 16:56 | #22 |
|
iadeyi muhakeme
hukuka aykırı sekilde elde edilen bir delil sunulmus olsa bile direkt iadeyi muhakeme sebebi yaratmıs olmayacakmıdır .)
|
03-03-2007, 15:27 | #23 |
|
Arkadaşlar bence tartışma yanlış mecralara doğru ilerliyor. Zira elmalarla armutları birbirine karıştırıyorsunuz gibi geldi bana. Bir delilin hukuka aykırı olup olmaması konusu ceza hukukunu ilgilendiren bir konudur. Delilin hukuka aykırı olup olmadığını ortada bir de suç var ise ceza hakimi karar verecektir. Bu karar verilene kadar da delilin hukuka aykırı olduğunu kimse ileri süremez. Zira sanık suçluluğu kanıtlanana kadar masumdur.
Hukuk hakiminin delilin hukuka aykırı olup olmadığı hususunda karar vermeye ne yetkisi ne de görevi vardır. Hukuk hakimi talep ile sınırlıdır. Önündeki dosyayı taraflardan birinin iddiası ile hukuka aykırıdır diye bir kenara atamaz. Zaten hukuk mahkemelerinde elde edilen kanıtların bir çoğu hukuka aykırıdır. Örneğin boşanma davasında hakim gizli kameri kayıtlarını delil olarak değerlendirir. Ya da telefon kayıtlarını ya da 3. bir kişinin telefon kayıtlarını değerlendirir. Bunların hepsi kişilik haklarına saldırıdır. Ceza davasında bunların hepsi mahkumiyet ile sonuçlanabilir. Ama zina nedeni ile boşanma davasında hukuk hakimi bu gizli kamera kayıtlarını kişilik haklarına saldırıdır diye kullanmayacak mıdır? O zaman zinayı nasıl kanıtlayacaksınız. Bunun hukuka uygun bir delili var mıdır? HUMK anlamında delilin hukuka uygunu aykırısı olmaz. Delil delildir. Ha şu olabilir. Tanık taraflardan birinden para alıp ifade vermiştir. Yani açıkça yalancı tanıktır. İşte bu hukuka aykırı delildir. Ancak hakim bu tanığı dinlemem ya da dinledi ise bunu tutanaklardan çıkarırım diyemez. Tanık suç işlemiş ise suç duyurusunda bulunur. Bu tanığın beyanlarını da ya lehine tanıklık yaptığının aleyhine değerlendirir ya da hiç takdirinde dikkate almaz. Ancak bu hukuka aykırı delildir ben dosyamda istemiyorum diyemez. Saygılarımla |
03-03-2007, 16:49 | #24 |
|
Konuya noktayı koymak gerek : Özel hukukta da hukuka aykırı delil vardır.
|
04-03-2007, 06:13 | #25 |
|
Derdest bir dosyamdan örnek verirsem meseleye bir katkım olabilir mi?
Almanyada çalışan bir çift evlilik dışı beraberlik yaşıyorlar. Erkek kadının birikimine el koymak amacındadır. Zabıt katibi olan amcasının da desteği ile Türkiyede kadının haberi olmaksızın bir muhtarlıktan evlilik yaptıryor. Kadın o tarihte kesinlikle yurda giriş yapmamıştır.Sonra kadına kendisine ait bir evi satıyor. Kadın, tapuyu adına geçirdikten sonra bedelini sözde eşine ödüyor. Erkek daha sonra eniştesine bir borç senedi verip takibe koyduruyor. Aciz vesikası aldırdıktan sonra kadına ait tapu iptal edilerek enişteye intikal ediyor.Hukuken eniştede olan daire fiilen eski malik erkektedir. Erkek işini bitirdikten sonra kadına Türkiyede kendisinden habersiz evlilik yaptığını boşanmaları gerektiğini evlilik cüzdanı ile yeni nüfus cüzdanı sununca kadın derhal Almanyada boşanma davası açıyor ve boşanıyorlar. Kadın sahte evlilikten şüphelenerek dairesini araştırınca elinden çıkmış olduğunu öğreniyor. İİK .277 uyarınca açılan davada kadına tebliğat yapılmıyor. Yapılmış gibi gösteriliyor. Şimdi hukuka aykırı yollarla elde edilmiş, kesinleşmiş bir mahkeme ilamı ve tapu mevcuttur. Durumu mahkemeye arz ettik, karşı taraf kesin hüküme dayandı. Mahkeme de bu gerekçe ile davayı red etti. Yargıtayın da bozacağından umutlu değilim. Bu arada evliliğin sahteliği açısından muhtar halen yargılanmakta olup sahte evliliği hakim önünde itiraf etmiştir. C.Savcılığı evliliğin iptalini aile mahkemesinden istedi ancak aile mahkemesi daha önce boşanma kesinleştiğinden talebi red etti. Tebliğatların sahteliği mahkeme tarafından ispatlandı. |
04-03-2007, 09:50 | #26 |
|
Sayın Üyeler
Yeni HUMK tasarısında, hukuka aykırı olarak elde edilmiş delillerin mahkemelerce göz önüne alınmayacağına ilişkin hüküm konmuş. Böylelikle tartışma konumuz ortadan kalkacak. Eğer şimdiki uygulamada hukuka aykırı olarak elde edilmiş deliller geçersiz olsaydı, yeni kanuna böyle bir hüküm konmasına ihtiyaç duyulmazdı. Yine MK 2. maddesi çerçevesinde bu deliller geçersiz sayılmaya devam edilirdi. **** Sayın Emin Güneş Sizin örneğiniz bizim tartışmamıza uygun düşmemektedir: Sizin söz ettiğiniz delillerin kendileri hukuka aykırıdır. Bu deliller aksi sabit oluncaya kadar geçerli olsa da aslında gerçeği yansıtmayan ve kimin haklı olduğunu göstermeyen geçersiz delillerdir. Mahkeme kararı ve tapu sahtekarlıkla elde edilmiş iki delildir; ikisinin de temelinde sahte bir evlilik işlemi yatmaktadır. Bu evlilik işleminin sahteliğinin ceza mahkemesinde kanıtlanması halinde, iadei muhakeme yoluyla kesin hüküm ortadan kalkabilir; tapu iptal edilebilir. Bizim tartışmamızdaki deliller ise gerçeği gösteren hukuka uygun delillerdir. Bu deliller hukuka uygun biçimde düzenlenmiş, tarafların iradesini doğru olarak yansıtan belgelerdir. Neyse ki yeni HUMK yayınlanınca bizim tartışmamız sonuçlanacak. Sizin sorununuz ise ceza mahkemesi kararıyla yeni delillerin ortaya çıkmasıyla çözülecek kanısındayım. Kolay gelsin. Saygılarımla |
01-07-2009, 16:06 | #27 |
|
Sitedeki ilk mesajımı göndermeden önce tüm meslektaşlarıma sevgi ve saygılarımı iletiyorum.
Her ne kadar üzerinden zaman geçmiş bir tartışma olsa da, mevcut durum itibariyle benim için önem arzetmesi ve sorunu kanaatimce çözüme ulaştırması nedeniyle bir Hukuk Genel Kurulu kararını paylaşmak istedim. Özetle, hukuka aykırı biçimde elde edilen delillerin M.K. 2. maddesi gereği hukuk yargılamasında da delil olarak kabul edilemeyeceğini ifade ediyor. T.C. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2002/2-617 E. 2002/648 K. 25.09.2002 Tarih .... "Zehirli ağacın meyveleri" olarak ifade edilen hukuka aykırı olarak elde edilen delillerin değerlendirilmesi konusunda Medeni Usul Hukukunda açık bir düzenleme bulunmamaktadır. Öncelikle konuyu öğreti bakımından incelemekte yarar vardır. ..... Öncelikli olarak özel hayatın gizliliğinin korunması esas olmalıdır. Ancak somut olayın özelliği bu genel görüşten ayrılmayı gerektiren istisnalar içermektedir. Kullanılan deliller çalınmış, tehdit ya da zorla elde edilmiş ise burada hukuka aykırılık vardır. Hukuka aykırı yollardan elde edilmemiş deliller ise yasak bir delil olarak değerlendirilemez. .... Hukuka aykırı olarak elde edilen delilin değerlendirilmesi konusunda Medeni Usul Hukukunda da geçerli olan dürüstlük kuralı esas alınarak karar verilmeli ve bu konuda her somut olayda değerlendirme yapılmalıdır. ... oldukça uzun bir karar olduğu için bu kadarını göndermekle yetindim. Umarım açıklayıcı olmuştur. Sevgi ve saygılarımla. |
01-07-2009, 17:16 | #28 | |||||||||||||||||||||||
|
Sayın meslektaşım Ömer bey, Bu kararın tam metnini (tabi ki size zahmet vermeyeceksem) eklerseniz çok müteşekkir olurum. Çünkü 2002 yılının Nisan ve Mayıs aylarında konuyu tartışmıştık. Sizin bahsettiğiniz HGK kararı da bizim tartışmamızdan yaklaşık 4-5 ay sonraya ait bir karar. Ben MK.2 nin uygulanması gerektiğini söylediğimde, çok fena eleştirilmiştim. Bu anlamda kararı çok merak ediyorum. Saygılarımla. |
01-07-2009, 17:28 | #29 | |||||||||||||||||||||||
|
|
01-07-2009, 18:17 | #30 | |||||||||||||||||||||||
|
Teşekkürler Cengiz Bey. T.C. YARGITAY Hukuk Genel Kurulu Esas : 2002/2-617 Karar : 2002/648 Tarih : 25.09.2002 ÖZET : Somut olaydaki gibi ortak yaşanan evde bulundurulan not defterinin elde edilmesinde, hukuka aykırılık yoktur. Hukuka aykırı olarak elde edilen delilin değerlendirilmesi konusunda Medeni Usul Hukukunda da geçerli olan dürüstlük kuralı esas alınarak karar verilmeli ve bu konuda her somut olayda değerlendirme yapılmalıdır. |
Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk) | |
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Yanıt | Son Mesaj |
Hukuka Aykırı Delil | glossator | Hukuk Sohbetleri | 31 | 12-06-2015 12:17 |
Yasak Yöntemle Elde Edilen Delile Ret | Armağan Konyalı | Hukuk Sohbetleri | 17 | 06-11-2008 12:48 |
Hile İle Elde Edilen Delil... | Av.Mehmet Saim Dikici | Hukuk Sohbetleri | 43 | 03-03-2007 15:38 |
Biber Gazının Taşınması Hukuka Aykırı mıdır? | avzehra | Hukuk Soruları Arşivi | 0 | 31-10-2006 12:58 |
Olay Yerinden Elde Edilen Eşyalar | aerisek | Hukuk Sohbetleri | 0 | 26-05-2005 12:45 |
Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir. |