24-06-2002, 15:53 | #1 |
|
Hukuka Aykırı Delil
Merhabalar,
CMUK 254/2 madde ve fıkrası gereğince, hukuka aykırı delillerin delil olarak değerlendirilemeyeceği hükme bağlanmıştır. Mukayeseli hukuk açısından bakıldığında, delilin önemli-önemsiz olarak yapılan ayırıma göre değerlendirildiği görülmekte. bu anlamda olmak üzere, mevzuatımızda yer alan bu düzenlemenin durumu nedir? saygılarımla. |
26-06-2002, 19:32 | #2 |
|
http://www.adliye.org/makaleler/cezausulhukuku.html size yardımcı olabilir mi acaba?
Saygılarımla. |
22-07-2002, 16:16 | #3 |
|
Merhabalar
Ben de soru sorarak konuya katılmak istiyorumBir boşanma davasında,başıma geldi. Bir kişinin e-postasına girilerek onun yazışmalarının izinsiz alınması hukuka aykırı olarak elde edilmiş delil midir?Mahkeme bunları dikkate alarak karar verebilir mi? Saygılar |
22-07-2002, 16:27 | #4 | |||||||||||||||||||
|
Sayın Peace,
Elektronik mesajlar geleneksel mektupların elektronik formda yazılanları olduğundan ve dolayısıyla kişisel nitelik taşıdığından bu tip bir tecavüzün hukuka aykırı delil niteliğinde olduğu kanaatimce tartışmasızdır. Bana göre durum bir kişinin mektuplarının posta kutusundan alınıp, Mahkemeye delil olarak sunulmasından farklı bir nitelik arz etmiyor. Ancak benim burada daha çok ilgimi çeken husus arz ettiğiniz olayda Mahkemenin bu elektronik yazışmaları sahibinden sadır sayıp saymadığıdır. Kişinin yazışmaların kendisinden kaynaklandığı konusunda ikrarı olmadığı sürece Mahkemenin nasıl bir yola başvurarak o yazışmaların söz konusu kişiye aidiyetine karar verdiği konusunda bilgi verebilirseniz sevinirim. Zira bu tip bir ispatın yapılması çok kolay değil, özellikle de Türkiye'de.. Saygılarımla, |
09-10-2006, 11:01 | #5 |
|
Merhaba, Sözünü ettiğiniz dava (boşanma davası) bir hukuk davasıdır. Hukuk davalarında hukuk aykırı olarak elde edilen delilin kullanılamayacağına ilişki bir hüküm mevzuatımızda yok sanırım. Hukuka aykırı elde edilen delilin kullanımması yasağı CMK da ifadesibi nulmuş ve bence sadece ceza hukukunda geçerlidir.
|
10-10-2006, 11:33 | #6 |
|
hukuka aykırı delillerin kullanılması hem ceza yargılamasında hemde hukuk yargısında yasaktır.hukuka aykırı delilin kullanılması yasağı iyi bir uygulama olsada çok sert bi şekilde yorumlanmamalıdır.zira maddi gerçeğe ulaşma yolunu tıkamamalıyız.sırf maddi gerçeğe ulaşacağız diyede kişilik haklarına tecavüz etmemeliyiz.bence hakim somut olaya göre değerlendirme yapmalı takdir yetkisini hakimie bırakmamız gerekir.çünkü delilleri serbestçe değerlendirip vicdani kanaatine göre hüküm tahsis edecek o.işte bu sebeplerle hakimin somut olaydaki takdirine bırakılmalı.
e-postalarının okunması haberleşme hürriyetini ihlalini teşkil eder.dolayısıyla bu şekilde elde edilen deliller hukuka aykırılık teşkil edecek.ve nazara alınmayacak.uygulama böyle.çokda doğru bir uygulama. |
01-02-2007, 10:13 | #7 |
|
Sayın Selçuk
Hukuka aykırı delillerin yargılamada kullanılmayacağı sadece CMK da değil ANAYASADA DA belirtilmekmtedir.Mahkemede kanunların tatbik edileceği aşikardır. Ancak Anayasa evleviyetle tatbik edilecektir. saygılarımla |
01-02-2007, 14:49 | #8 | |||||||||||||||||||
|
Dikkatinizi çekerim: Madde başlığında SUÇ VE CEZALARA İLİŞKİN ESASLAR yazdığından Anayasa hükmünün hukuk usulünde de geçerli olduğunu söylemek, bu maddeye dayanarak mümkün değildir. HUMK’nda hukuka aykırı olarak elde edilmiş delillerin kullanılamayacağına ilişkin bir hüküm yoksa da, kıyas yolu ile, ceza yargılamasındaki bu yasağın hukuk usulünde de uygulanması gerektiğine ilişkin Yargıtay kararı olduğunu hatırlıyorum. Bulunca burada yazarım. Kişisel görüşüm, kanunda yazmayan bir yasağın uygulanmasının doğru olmayacağı; eğer yasağın uygulanmasında yarar görülüyorsa, kanuna yazılması gerektiği yolundadır. Usul kanunları açık seçik olmalı, yoruma gerek bırakmamalıdır. Bu nedenle de kanunda yazmayan konular uygulayıcılar tarafından yazılmamalıdır Saygılarımla |
01-02-2007, 15:08 | #9 |
|
Sözünü ettiğim karar aşağıdaki karar değil; o kararı araştırmaya devam ediyorum.
Aşağıdaki Hukuk Genel Kurul Kararının ilgili paragrafları kısaltılarak alınmıştır. Kararın sonunda konu hakkında bir açıklık bulunmamaktadır: YARGITAY HUKUK GENEL KURULU E. 2003/1-374 K. 2003/370 T. 28.5.2003 ………….. "Zehirli ağacın meyveleri" olarak ifade edilen hukuka aykırı olarak elde edilen delillerin değerlendirilmesi konusunda Medeni Usul Hukukunda açık bir düzenleme bulunmamaktadır. Özellikle konuyu öğreti bakımından incelemekte yarar vardır. Berkin, Usulsüz veya kanunsuz yahut hukuka aykırı yoldan elde edilmiş delile dayanılarak hüküm verilemiyeceği görüşündedir. Yazara göre, posta memuru ile anlaşarak ele geçirilmiş ve mahkemeye sunulmuş olan başkalarına yazılmış mektupların veya evli erkeğin ilişki kurduğu ve ileride evlenmek istediği kadına yazdığı mektupların çalınarak boşanma davasında delil olarak kullanılması caiz değildir" görüşünü ileri sürmüştür. ( Bkz. Prof. Dr. Berkin N. Tatbikatçılara Medeni Usul Hukuku Rehberi İst. s. 734 ) Üstündağ hukuka aykırı yollardan elde edilmiş olan delillerin değerlendirilmesi konusunda usul kanunumuzda bir hüküm bulunmadığını belirtmekte, kitabın bir başka yerinde "sesin gizlice banda alınması halinde buna daha sonra bir ispat vasıtası olarak dayanmanın mümkün olduğunu açıklamaktadır. Örnek olarak Alman Mahkemesinin kararına göre, insan seslerinin konuşanın muvafakati olmaksızın tespiti kişilik haklarına bir saldırı olmakla beraber, gizli ses almayı haklı kılan nedenlerin mevcudiyeti halinde bu şekilde bir tecavüze müsaade edilmesi gerektiğinin kabul edildiğini belirtmektedir. Alman Mahkeme kararına esas teşkil eden olayda evli kadın, kocasına defalarca hakaret etmiş ve bütün bunları da mahkemede inkâr edeceğini de ilave etmiştir. Bunun üzerine koca açmayı tasarladığı boşanma davası için bu sahneleri teybe almıştır. ( Bkz. Prof. Dr. Üstündağ-S. Medeni Yargılama Hukuku C. 1-II, İst. 2000 S. 267 ve 762 ) Prof. Dr. Pekcanıtez'e göre, kişilik haklarının, özel yaşam alanı ve sır alanının ihlali sonucu elde edilen teyp bandı, fotoğraf, çalınmış veya el konulmuş aşk mektupları delil olarak değerlendirilemez. Hukuka aykırı olarak elde edilen delilin değerlendirilmesi konusunda Medeni Usul Hukukunda da geçerli olan dürüstlük kuralı esas alınarak karar verilmeli ve bu konuda her somut olayda değerlendirme yapılmalıdır. Bu konuda ihlal edilen kanun hükmü ile ispatlanmak istenen menfaat arasında amaca uygunluk hususu da esas alınmalıdır. Diğer taraftan gizli şekilde ele geçirilen tüm deliller hukuka aykırı delil olarak nitelendirilmemelidir. Örneğin bir telefon görüşmesinde, telefondaki ses yükseltici veya ikinci bir dinleme aleti sayesinde tarafların söylediklerinin duyulması sonucu yapılan açıklamalar ve bu konudaki tanıklık geçerli olmalıdır. Kişilik hakkının ihlali sonucu elde edilen delilin kullanılmasına hakkı ihlal edilen kişi izin verirse bu delil mahkemece kullanılabilir. ( Pekcanıtez/Atalay/Özekes, Medeni Usul Hukuku, 2. Bası, Ankara 2001/s. 390 vd. ) Hukuka aykırı elde edilen delillerin değerlendirilmesi konusunda Medeni Usul Hukukunda açık bir yasa hükmü olmadığı halde, Ceza Yargılamaları Usulü Yasasında açık düzenleme yapılmıştır. CMUK. 254/2. maddesinde "koğuşturma makamlarının hukuka aykırı şekilde elde ettikleri deliller hükme esas alınamaz" denilmiştir. Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu 254. maddesiyle ilgili olarak Prof. Dr. Feridun Yenisey tarafından hazırlanan ( Yasak Yöntemlerle ve Hukuka Aykırı Şekilde Elde Edilen Deliller ) başlığıyla yayınlanan makalede "...Elde edilmesinde Uygulanan Metod Dolayısıyle Yasaklanan Deliller: Bazen de, elde ederken uygulanan metodun yasaklanmış olması nedeniyle elde edilen delil de yasaklanmış olur. Burada ispat edilmek istenen konu, ispatı yasak bir konu değildir;ancak, delilin elde edilmesi sırasında yasaklanmış bir yöntem uygulanmıştır. Örneğin ifade veren kişinin iradesinin serbest olması gerekirken hukuka aykırı bir biçimde tesir edilmiş olabilir. Zor kullanma, hile, tehdit ve yorgun düşürmek gibi bazı delil elde etme metodları yasaktır. ( m. 135/a ) Kanunumuz sadece ifade almanın yöntemi ile ilgili kurallar koymuşsa da zabıtanın çalışma alanı çok daha geniştir..." hususları yer almıştır. |
01-02-2007, 15:15 | #10 |
|
Aramaya devam ediyorum. Aşağıdaki karar fikir vericidir:
YARGITAY HUKUK GENEL KURULU E. 2002/2-617 K. 2002/648 T. 25.9.2002 • BOŞANMA DAVASI ( Taraflar Arasında Evlilik Birliğinin Temelinden Sarsıldığı İddiasıyla ) • EVLİLİK BİRLİĞİNİN TEMELİNDEN SARSILMASI NEDENİYLE BOŞANMA DAVASI • ORTAK YAŞANILAN EVDE BULUNDURULAN NOT DEFTERİ ( Ortak Yaşanan Evde Bulundurulan Not Defterinin Elde edilmesinde Hukuka Aykırılık Bulunmaması ) • ŞİDDETLİ GEÇİMSİZLİK ( Taraflar Arasında Ortaya Çıkan Geçimsizliğin Davalı Kadının Evi Terketmesiyle Neticelenmesi ) • GÜNLÜK TUTULMASI ( Ortak Yaşanan Evde Bulundurulan Not Defterinin Elde Edilmesinde Hukuka Aykırılık Olmaması ) • GÜNLÜK DEFTERİNİN DELİL NİTELİĞİ ( Uyuşmazlığın Davalı Tarafından Tutulan Günlük İsimli Defterin Delil Niteliğinde Değerlendirilip Değerlendirilemeyeceği Noktasında Olması ) • ÖZEL HAYATIN GİZLİLİĞİ ( Özel Hayatın Gizli Alanını İlgilendiren Davalıya Ait Hatıra Defterinin Delil Olarak Değerlendirilebilmesi ) • KİŞİLİK HAKKININ İHLALİ ( Kişilik Hakkının İhlali Sonucu Elde Edilen Delilin Kullanılmasında Hakkı İhlal Edilen Kişinin İzin vermesinin Gerekmesi ) 1412/m.254 743/m.134 ÖZET : Ortak yaşanan evde bulundurulan not defterinin elde edilmesinde, hukuka aykırılık yoktur. Hukuka aykırı olarak elde edilen delilin değerlendirilmesi konusunda Medeni Usul Hukukunda da geçerli olan dürüstlük kuralı esas alınarak karar verilmeli ve bu konuda her somut olayda değerlendirme yapılmalıdır. Bu konuda ihlal edilen kanun hükmü ile ispatlanmak istenen menfaat arasında amaca uygunluk hususu da esas alınmalıdır. Diğer taraftan gizli şekilde ele geçirilen tüm deliller hukuka aykırı delil olarak değerlendirilmemelidir. Örneğin, bir telefon görüşmesinde, telefondaki ses yükseltici veya ikinci bir dinleme aleti sayesinde tarafların söylediklerinin duyulması sonucu yapılan açıklamalar ve bu konudaki tanıklık geçerli olmalıdır. Kişilik hakkının ihlali sonucu elde edilen delilin kullanılmasına hakkı ihlal edilen kişi izin verirse bu delil mahkemece kullanılabilir. DAVA : Taraflar arasındaki evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedenine dayanan boşanma” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Kartal Asliye 2. Hukuk Mahkemesinde davanın reddine dair verilen 26.4.2001 gün ve 2000/163 Esas, 2001/262 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 2.Hukuk Dairesinin 9.11.2001 gün ve 2001/14984 Esas, 2001/ 15615 Karar sayılı ilamı ile; ( ...Yapılan soruşturma, toplanan delillerle davacının davalıyı dövdüğü ifadeler ve günlük birlikte değerlendirildiğinde davalının da güven sarsıcı davranışlar içinde olduğu anlaşılmaktadır. Bu halde, taraflar arasında müşterek hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkan vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik mevcut ve sabittir. Olayların akışı karşısında davacı dava açmakta haklıdır. Bu şartlar altında eşleri birlikte yaşamaya zorlamanın artık kanunen mümkün görülmemesine göre, boşanmaya karar verilecek yerde, yetersiz gerekçe ile davanın reddi doğru bulunmamıştır... ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir. Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü: KARAR : Dava, evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedenine dayanan boşanma istemine ilişkindir. Davacı, taraflar arasında son zamanlarda çıkan geçimsizliğin, davalı kadının evi terketmesiyle neticelendiğini ve geçimsizlikte kusurun davalıda olduğunu belirterek, şiddetli geçimsizlik nedeniyle boşanmalarına karar verilmesine istemiş; davacı vekili 28/11/2000 tarihli delillerin ibrazına ilişkin dilekçesinde, evlilik birliği devam ederken davalı kadının kayınbiraderi A. İle yaşadığı yasak ilişkiyi ortaya koyan günlük isimli defteri mahkemeye ibraz edeceğini, olayın tanıklarca da ifade edileceğini, bu ilişkinin ortaya çıkmasından sonra şiddetli geçimsizliğin başladığını ileri sürerek, davalı tarafından yazılan defteri 7/12/2000 tarihli duruşmada belli ibraz etmiştir. Davalı, taraflar arasındaki geçimsizlik kusurunun davacıda olduğunu, davacı ile 1990 yılından 1995 yılına kadar gayriresmi birlikte yaşadıklarını, müşterek çocuk C.M.’nin doğumundan sonra 1995 yılında resmen evlendiklerini, henüz 15 yaşında iken kendisini kaçırmak suretiyle evlenen davacının, müşterek yaşamda da zor kullanmayı sürdürdüğünü, 27/2/2000 günü evde kavga çıkaran davacının şiddet kullandığını, aynı gece kayınbiraderinin yanına sığındıktan sonra ertesi gün dövüldüğüne dair rapor aldığını savunarak reddini istemiş; Günlüğün ibraz edildiğini 7/12/2000 günlü duruşmada davalı vekili inceleyip beyanda bulunacaklarını bildirmiş ve müteakip duruşmada günlük müvekkilimin kişisel bir eşyasıdır. Onun izni olmadan delil olarak verilmesini kabul etmiyorum şeklinde bulunmuş, zaptı imzalamıştır. Yerel mahkemece; dinlenen davacı tanıkları Z.A., Ş. İ. ve Ö.A.’in açık ve kesin bilgilerinin mevcut olmadığı; davalı tanıkları F.K. ve G.K.’nın davalının savunmasını doğrular maiyette davacı kocanın davalıya hakaret edip dövdüğünü bildirdiği, davacı tanıklarının beyanından davalı kadının aile birliğine sadakatsizlikte bulunduğuna dair bir sonuca varılması imkanının görülmediği ve iddianın aksine, davacının kusurlu davranışlarının bulunduğu” gerekçesiyle davanın reddine dair verdiği karar, Özel dairece yukarıda açıklanan gerekçe ile bozulmuştur. Yerel mahkeme, davalı kadının izni alınmadan, kendisi tarafından tutulan “günlük” isimli defterin içeriğinin bu davada, koca tarafından delil olarak ileri sürülemeyeceği, günlük içeriğinin davalı kadının gizlilik alanına, sırlarına dahil olduğu, davalının “kişilik haklarını” ilgilendirdiği, incelenmesi ve değerlendirmeye tabi tutulmasının mümkün olmadığı; Tek başına tanık beyanlarının da davacı savını kanıtlamadığı, davacı kocanın davalı kadını döverek ağır kusur içinde olup davalıya yüklenecek herhangi bir kusurun varlığı ispatlanamadığı gerekçesiyle direnme kararı vermiştir. Uyuşmazlık; davalı kadının güven sarsıcı davranışlar içerisinde bulunup bulunmadığı, sözü edilen davranışların ispatı ile ilgili olarak davalı tarafından tutulan “GÜNLÜK” isimli defterin delil niteliğinde değerlendirilip değerlendirilemeyeceği noktalarındadır. Yargılama sırasında tanıklardan Ş.İ.; Davalı kadının kendisine” kocam beni kayınbiraderim A. ile birlikte yakaladı artık eşi ile bir araya gelemeyeceklerini” söylediğini, kardeşi A. ile davalı kadının ilişkisinin bulunduğunu davacıdan ve komşularından da duyduğunu, ifade etmiştir. Yukarıda aksi kanıtlanmayan tanık anlatımına göre davalı kadın, kayınbiraderi A.’e ilgi duyduğunu ve bu duyguları nedeniyle eşiyle olan müşterek hayatı yürütemeyeceğini, kendisinin de boşanma isteğini bir kısım tanıklara açıklamıştır. Davalı tarafından tutulan “günlük” defterinin delil olarak değerlendirilip, değerlendirilemeyeceği konusu gelince; “Zehirli ağacın meyveleri” olarak ifade edilen hukuka aykırı olarak elde edilen delillerin değerlendirilmesi konusunda Medeni Usul Hukukunda açık bir düzenleme bulunmamaktadır. Öncelikle konuyu öğreti bakımından incelemekte yarar vardır. Berkin, usulsüz veya kanunsuz yahut hukuka aykırı yoldan elde edilmiş delile dayanılarak hüküm verilemeyeceği görüşündedir. Yazara göre, posta memuru ile anlaşarak ele geçirilmiş ve mahkemeye sunulmuş olan başkalarına yazılmış mektupların veya evli erkeğin ilişki kurduğu ve ileride evlenmek istediği kadına yazdığı mektupların çalınarak boşanma davasında delil olarak kullanılması caiz değildir” görüşünü ileri sürmüştür. ( Bkz.Prof.Dr.Berkin N. Tatbikatçılara Medeni Usul Hukuku Rehberi İst. S.734 ). Üstündağ “hukuka aykırı yollardan elde edilmiş olan delillerin değerlendirilmesi konusunda usul kanunumuzda bir hüküm bulunmadığını belirtmekte, kitabının bir başka yerinde “sesin gizlice banda alınması halinde buna daha sonra bir ispat vasıtası olarak dayanmanın mümkün olduğunu açıklamaktadır. Örnek olarak Alman Mahkemesinin kararına göre, insan seslerinin konuşanın muvafakati olmaksızın tespiti kişilik haklarına bir saldırı olmakla beraber, gizli ses almayı haklı kılan nedenlerin mevcudiyeti halinde bu şekilde bir tecavüze müsaade edilmesi gerektiğinin kabul edildiğini belirtmektedir. Alman Mahkeme kararına esas teşkil eden olayda evli kadın, kocasına defalarca hakaret etmiş ve bütün bunları a mahkemede inkar edeceğini de ilave etmiştir. Bunun üzerine koca açmayı tasarladığı boşanma davası için bu sahneleri teybe almıştır ( Bkz. Prof.Dr. Üstündağ S. Medeni Yargılama Hukuku C.1-II, İst.2000 S.627 ve 762 ). Prof. Dr.Pekcanıtez’e göre, kişilik haklarının, özel yaşam alanı ve sır alanının ihlali sonucu elde edilen teyp bandı, fotoğraf, çalınmış veya el konulmuş aşk mektupları delil olarak değerlendirilemez. Hukuka aykırı olarak elde edilen delilin değerlendirilmesi konusunda Medeni Usul Hukukunda da geçerli olan dürüstlük kuralı esas alınarak karar verilmeli ve bu konuda her somut olayda değerlendirme yapılmalıdır. Bu konuda ihlal edilen kanun hükmü ile ispatlanmak istenen menfaat arasında amaca uygunluk hususu da esas alınmalıdır. Diğer taraftan gizli şekilde ele geçirilen tüm deliller hukuka aykırı delil olarak değerlendirilmemelidir. Örneğin, bir telefon görüşmesinde, telefondaki ses yükseltici veya ikinci bir dinleme aleti sayesinde tarafların söylediklerinin duyulması sonucu yapılan açıklamalar ve bu konudaki tanıklık geçerli olmalıdır. Kişilik hakkının ihlali sonucu elde edilen delilin kullanılmasına hakkı ihlal edilen kişi izin verirse bu delil mahkemece kullanılabilir ( Pekcanıtez/Atalay/Özekes, Medeni Usul Hukuku, 2.Bası, Ankara 2001/s. 390 vd. ) Hukuka aykırı elde edilen delillerin değerlendirilmesi konusunda Medeni Usul Hukukunda açık bir yasa hükmü olmadığı halde, Ceza Yargılamaları Usulü Yasasında açık düzenleme yapılmıştır. Bu yasanın ( CMUK ) 254/2.maddesinde “koğuşturma makamlarının hukuka aykırı şekilde elde ettikleri deliller hükme esas alınamaz.” denilmiştir. Burada söz geçen hukuka aykırılıklardan birisi de Özel hayata yapılan haksız müdahaledir. Ancak özel hayatın gizli alanı dediğimiz ve sadece bireyi ilgilendiren alanın hiçbir şekilde müdahale edilemeyecek alandır. Örneğin kişinin cinsel yaşamı böyledir. Hayatın bu gizli alanı ihlal edilerek bir delil elde edilmiş ise, bunu, kim, nasıl ve hangi amaçla elde etmiş olursa olsun söz konusu delil Ceza Mahkemesinde delil olarak kullanılamaz. Zira hayatın gizli alanı bir delil elde etme yasağı teşkil eder. ( Öztürk, B.Yeni Yargıtay Kararları Işığında Delil Yasakları, Ank. 1995, S.116 vd. ). Not Defteri ile Hıristiyan kültüründe çok önemli yer turan Günlüğün özelliklerine değinmekte yarar vardır. Günlük, Hıristiyan Kültürünün bir parçasıdır ve içinde insanın iç dünyasını ilgilendiren son derece gizli ve özel hayatın dokunulmaz alanı oluşturan bilgiler yer alır. Günlüğü tutan kişi yaşadığı günün değerlendirilmesini, vicdani muhasebesini yapar ve bunları Günlüğüne yazar. örneğin sevdiği kızla evlenmeden cinsel ilişkiye girip girmediğini, cinsel tercihlerini yazar. Kiliseye günah çıkarmaya giderken Günlüğünü beraberinde götürür. Bu günlükte özel hayatın gizli bilgileri yer alır. Somut olayda davalı tarafından tutulan not defterinin anlatılan günlük ile bir ilgisi bulunmadığı açıktır. Not defterinin Ceza Yargılamasında delil olarak kullanılmasında herhangi bir sakınca bulunmamaktadır ( Öztürk a.g.e. S.118 vd. ). Somut olayda, tarafların birlikte yaşadığı evde evi terk ettikten sonra kilitli olmayan yerden elde edilip mahkemeye sunulan zor ve tehdid ile ele geçirildiği savunulmayan ve davalı tarafından tutulduğu tartışmasız olan bir yaprağında davacının kardeşi A.’ın resmi bulunan be içinde “aşkım neredesin, neden gelmedin, sensiz bir saat sene gibi iken koskoca bir gece uzun ve karanlık, bir tanem seni özledim, ne olur gel... ( AŞKIM ) şu anda aklımdan geçenleri ve yüreğimin sesini bir bilebilsen seni ne kadar sevdiğimi o zaman, ...sensiz olamayacağımı anlayacaksın bir tanem... sen yanımda olmayınca kendimi savunmasız ve çaresiz hissediyorum... ne olurdu gitmese idin, biliyorum bana ceza verdin, sevgilinle görüşmene izin vermediğinden, ama paylaşamam seni asla... sana hiçbir zaman isteyerek ihanet etmedim... seni özledim... ölmek istiyorum... aldatmak çok ağır geliyor... “ ( 30/1/2000 saat 03.10 ) “Bana doğum günü hediyen çok acı oldu... sensizim ve acı doluyum... aşkım ne olur ara beni alkolün esiri oldum... seni beklediğin halde aramıyorsun... artık resminle konuşuyorum... ( 03/02/2000 saat:02.20 ) “seni seviyorum sır küpü çocuk” Yazıları bulunan defterin yukarıda anılan görüşler doğrultusunda delil olup olmadığının değerlendirilmesine gelince; Öncelikli olarak hayatın gizliliğinin korunması esas olmalıdır. Ancak somut olayın özelliği bu genel görüşten ayrılmayı gerektiren istisnalar içermektedir. Kullanılan deliller çalınmış, tehdit ya da zorla elde edilmiş ise burada hukuka aykırılık vardır. Hukuka aykırı yollardan elde edilmemiş deliller ise yasak bir delil olarak değerlendirilemez. Boşanma davası zaten kişilerin özel yaşamını ilgilendiren bir davadır. Koca eşi ile birlikte yaşadıkları mekanda ele geçirdiği eşine ait fotoğrafları, not defterini veya mektupları mahkemeye delil olarak verirse, bu deliller hukuka aykırı yollardan elde edilmediğinden mahkemede delil olarak değerlendirilir. Aynı evde yaşayan kadın, kocanın bu delilleri ele geçirilebileceğini bilebilecek durumdadır. Kocanın yatak odasındaki bir dolabın içinde yada yatağın altında kadın tarafından saklanan bir not defterini ele geçirmesi, bu mekanın eşlerin müşterek yaşamlarını sürdürdüklerini bir yer olduğundan kadın gizli mekan kabul edilemez. Hiç kimse evindeki bir mekanda bulduğu bir delili hukuka aykırı yollardan ele geçirmiş sayılamaz. Diğer taraftan özel hayatın gizli alanları, özel hayatın gizli alanını ilgilendiren delillerle ispat edilebilir. Nasıl ki, kadın başka bir erkekle müşterek hanedeki yatak odasında sevişirken koca tarafından kapı kırılarak içeri girilmesinde hukuka aykırılıktan söz edilemezse, ortak yaşanan evde bulunduran not defterinin elde edilmesi de hukuka aykırı olarak değerlendirilemez. Eşlerin evliliğin devamı süresince birbirlerine sadık kalmaları yasal bir zorunluluktur. Kadının bu konulardaki özel yaşamı, evlilik ile bir araya geldiği hayat arkadaşı kocayı da en az kadın kadar ilgilendirmektedir. Bu nedenle de davalıya ait hatıra defterinin delil olarak değerlendirilmesinde kuşkuya düşmemek gerekir. SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle, dinlenen tanıkların anlatımlarına, davalı kadın tarafından tutulan not defterinin içeriğine göre, davalı kadının evlilik birliği içinde davacı kocaya karşı sadakatsiz davranışlarda bulunduğu, bu davranışları nedeniyle davacıya nazaran daha ağır kusurlu bulunduğu, tarafların karşılıklı eylemleri nedeniyle müşterek hayatın temelden sarsıldığı, evlilik birliğinin devamına imkan kalmadığı anlaşıldığından bu gerekçelere ve özel dairenin bozma ilamındaki nedenlere göre bozma ilamına uyulması gerekirken eski kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırı bulunduğundan, direnme kararının bozulması gerekmiştir. (Karar Kazancı Mevzuat Bankasından alıntıdır) |
01-02-2007, 16:49 | #11 |
|
Sayın Armağan Konyalı
AY md 38 sadece ceza davalarında tatbik edilir demiyor, hukuka aykırı delil kullanılamaz diyor.Ayrıca Yargıtay karaları da dogma değildir ve bir BAĞLAYICILIĞI YOKTUR.Bağlayıcı olan İçtihadı birleştirme kararları ve YARGITAY Büyük genel kurulu kararlarıdır. Ceza yargılamasını da sadece ceza mahkemeleri yapmaz örneğin Fikri ve Sinai Haklar mahkemesi de ceza verebilir(556 sayılı KHK) İnceliğinize tesekkürler saygılar sunarım |
01-02-2007, 17:19 | #12 |
|
Ceza hukukunda hukuka aykırı delili örneklersek :CMK 135/2 Şüpheli veya sanığın tanıklıktan çekinebilecek kişilerle arasındaki iletişimi kayda alınamaz. Kayda alma gerçekleştikten sonra bu durumun anlaşılması hâlinde, alınan kayıtlar derhâl yok edilir.Somut olayda bu ibarenin aksine kayda alınmış ve mahkeme huzuruna getirilmişse bu hukuka aykırı delildir.Hukuk davasında da hukuka aykırı delil vardır : Mektup ,posta,Telefon gizliliği ihlal edilerek delil elde edilmişse bu da hukuka aykırı delildir.
|
02-02-2007, 10:29 | #13 |
|
Ben bir yerde okumuştum kanunda yazıyormudur bilmem ama dikkatimi çekti.
Hukuka aykırı olarak elde edilen het türlü resim, video, yazı vb. sanığın aleyhinde delil olarak kullanılamaz. |
03-02-2007, 16:17 | #14 |
|
bu yanlız cmk ilke ilgili bir kural degil aynı zamanda anayasal bir hak bu nedenle hukuk mahkemelerinde de kullanılamayacaktır
|
04-02-2007, 22:32 | #15 |
|
Aile hukukunda gizli çekim ses kaydını,zehirli ağacın meyveleri olarak adlandırılan kararla birlikte delil olarak sundum.Başlangıçta kabül edilmedi.Ancak doktrindeki görüşlerle destekleyip tekrar talep ettim.Yanlıs hatırlamıyorsam bu kararın içinde de geçiyor olabilir.Bir internet sitesinden bulmuş olabilirim de.Doktrindeki bir görüşe göre; Aile içi ilişkiler özel hayat kapsamındadır ve Aile Mahkemesi Hakimi bu konuya yönelik yargılama yapıtıgı için üstün takdir yetkisine sahiptir ki yargılamanın esaslı sonucu verebilmesi için Aile Mahkemesi Hakiminin özellikle kişilerin hayatına girme ve onları dinleme hakkı vardır.Tam bu şekilde olmasada hatırladıgım kadarıyla bu yöndeydi.Şu anda kasetlerim bilirkişi incelemesine alındı ve dökümün gelmesini bekliyoruz.Ceza Yargılamasında durum tamamen farklı,cunku bildigimiz gibi bu konuda hükümler mevcut.Saygılarımla...
|
30-05-2008, 21:22 | #16 |
|
benim anlayamadığım neden ceza ve hukuk davalarında hukuka aykırı delilin değerlendirilmesinde farklılık olduğunun iddia edilmesi ve buna dayanak olarak konunun cmk da açıkça işlendiği ama hukuk davalarında ilgili kanunlarda böyle bir ayırımın net olarak yapılmadığının öne sürülmesidir.. anayasa tüm kanunların üstündedir ve hiç bir kanun anayasaya aykırı olamaz bu da bir gerçekliktir ve anayasanın md38 (Ek: 3.10.2001-4709/15 md.) Kanuna aykırı olarak elde edilmiş bulgular, delil olarak kabul edilemez. hükmüde ortadadır ... gerekçe anayasanın bu maddesinin başında geçen suç ve cezalara ilişkin hükümler cümlesimidir. hukuk davaları geçmiyor suç ve ceza var sadece demek mümkünmüdür... oysa suç ve cezaların düzenlendiği tüm yargılama kanunları vesair hertürden kanunda hukuk değilmidir ) kanaatim anayasa hükmü açıktır ..
|
31-05-2008, 09:15 | #17 | |||||||||||||||||||||||
|
Ceza Yargılama Usulü ile Hukuk Yargılama Usulü birbirinden gece ile gündüz kadar farklıdır. Anayasa cezadan söz ediyorken, bu hükmü kıyas yoluyla hukuk usulüne taşımak yerine, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununa bu hüküm ayrıca ve açıkça eklenmelidir diye düşünüyorum. Saygılarımla |
31-05-2008, 15:21 | #18 |
|
Bir aile mahkemesi hakimi boşanma davalarında hiçbir suretle internetle ilgisi olan yani bilişim alanındaki delilleri değerlendirmeye almadığını, çünkü güvenilir olmadığını söylemiş ve ben de buna kulak misafiri olmuştum. Evet kişinin msn yazışmaları veya e-mail i kişisel alanını oluşturur ve kimse buna mudaheleyi kabul edemez ancak bilişim alanıyla ilgili delillerin göz ardı edilmesi % yüz yanlış bir tutumdur. Kişinin avukatı bilirkişi marifetiyle bunların içeriğini araştırılmasını istemeli ve hakim de bunu değerlendirmelidir. Bilişimin güvenilir olmadığı, bu nedenle bu delilleri değerlendirme altına alınmayacağı gibi bir durum asla söz konusu olamaz. Bilişim Hukuku sertifika programına gidiyorum keşke bizim gibi hakimlerde bu konuda biliçlense..
|
01-06-2008, 11:41 | #19 |
|
Aile mahkemesi hakimini gerçekten takdir ediyorum.Çünkü bilişim alanında gerçekten deliller güvenilir değildir.değişik programlar ve tekniklerle msn mesaj ve e mail ler üzerinde oynanabilmekte telefon dinlemeleri çarpıtılarak kaydedilebilmektedir.Özel olarak bazı avukatlar bu alanda daha bilinçli olabilir ya da kendilerini bilinçli zannedebilir.ancak avukatlarında ben de dahil büyük çoğunluğu bu alanda yetkin değiliz.Yetkin olmamız gerekir mi o da ayrı soru.bilişim alanında elde edilen delillere gerçekten çok sarılmak ve bağlanmak yanlıştır kanatindeyim.evime gelen misafir 23 saniyede bilgisayarıma çok değişik programlar yükleyebilerek aleyhime kullanılabilecek bir çok şey yükleyebilir örneğin.Bu konu sertifika programına giderek kesin hükümler yürütülebilecek bir konu değildir.olayı sadece boşanma ve sadece suç yargılaması olarak değil bütün olarak değerlendirmek gerekir.Tüm dünyada hukuk camiasında henüz tartışılmaya başlanan ve henüz sonuçları alınmaya başlamayan bir hassas konudur.saygılarımla
|
01-06-2008, 17:09 | #20 |
|
Bilinçli olmak için illa teknik alanda bişiler bilmemiz gerekmez ve bu 2 3 aylık eğitimle zaten olmaz. Sertifika programları sayesinde hukukçu bilişimin farkına varır nerde ne kullanacağını bilir ve inceleme teknik kişi tarafından yapılır çünkü teknik kişi de hukuk bilemez..Bilişim söylediğiniz gibi dikkate alınmayacak bir konu olamaz hayatımızın tümüne yakınını kapsayacak bir derecede.. Siz olayın sadece bir yönünden bakıyorsunuz bu düşünce çerçevesinde çok kişi bilişimle ilgili delillerin kulanılmaması sebebiyle mağdur da olabilir. Msn yoluyla eşini aldatan dünya kadar erkek var.. bu bilişimle ilgili bir konu olduğu için aldatılan eşin delilleri de bilişimle ilgili olacak ancak hakim bu konu bilişimle ilgili bu delillere bakmam diyecek ve böylece aldatılan kişi esas delilleri değerlendirmeye alınmadığı için mağdur olacak.. Son derece yanlış bir düşünce! Deliller bilirkişiler nezdinde dikkate alınıp değerlendirilmeli ki mağdurluklar önlenebilsin. Herşeyin riski vardır.. Çeklerin de sahtesi var ancak bilirkişi incelemesine tabi tutuluyor, hiç bir hakim değerlendirmem sahte olma olasılığı var demiyor
|
01-06-2008, 21:33 | #21 | |||||||||||||||||||
|
Hukuka uygun delil olduktan sonra, yani hukuka uygun yollarla elde edilmiş bir delil olduktan sonra hakim bu şekilde karşılık veremez. Delilleri değerlendirmesi gerekir. |
01-06-2008, 21:37 | #22 |
|
Kesinlikle ama gördüğünüz gibi aksini düşünen hakimler ve avukatlar da var.. Dosyadan dosyaya değişecek demek ki
|
02-06-2008, 08:28 | #23 |
|
Hukukumuzda yasak ağacın meyveleri olarak da tabir edilen, hukuka aykırı olarak elde edilmiş deliller gerek Ceza gerekse Hukuk davalarında kullanılamaz, birçok hakimin de ortak kanaati bu yöndedir.Başıma gelen bir olayı kısaca katarmak isterim, bir müvekkil 1999 senesinde Almanya da ikamet eden bir gurbetçimizle evlenir 2 yıl sonra gurbetçi vatandaşımız eroin kaçakçılığından yargılanır ve Almaya da hapis cezasına çarptırılır, talihsiz kadın kayınpederi ve 1 çocuğu ile Türkiye'ye döner ve kayınpederi ile ortak bir evde yaşamaya başlar zaman sonra kayınpederi tarafından taciz edilmeye başlar,aç kalmamak için benimle olmalısın gibi zorlamalarla karşılaşır ve kimseye anlatamaz malumunuz pek inanmaz kimse de, genç kadın çareyi adamın sesini kaydetmekte bulur ve bir ses kaydedici alacak maruz kaldığı sözleri kaydeder, açtığımız davada bu kayıtlar hukuka aykırı olarak elde edildiği için kullanılamadı ancak hakim kayıtları dinlemek istedi ve delil olarak kabul edilmese de bu kayıtlar en azından hakimde bir kanaat uyandırdı ve dava lehimize sonuçlandı.. Herkese iyi çalışmalar, saygılarımla ..
|
19-06-2008, 13:04 | #24 |
|
Hukuka aykırı deliller ve değerlendirilmesi sorunu...
Hukuka aykırı deliller denildiği zaman zehirli ağacın meyveleri larak da nitelendirilen delil yada kanıtlar olarak değerlendiriyoruz ve bu açıdan bakıldığı zaman CMK.230 maddesinde açıkça vurgu yapıldığı üzere bu konuda önemli-önmesiz ayrımı yapılmaması gerektiğini düşünüyorum çünkü Ceza Muhakemesi denildiği zaman soruşturma(C.M.K.160) evresinden başlayarak koğuşturma aşamasına kadar devam eden bir muhakeme süreci olarak ifade edilmektedir ve bu süreçte idda makamının ifadeleri yada söylemleriyle cezaya hükmetmek için sağlam yada 5271 sayılı kanunumuza göre hukuka uygun usullerle elde edilecek delilllerle koğuşturmaya karar verileceğini ifade etmektedir ve önemsiz de olsa aleyhine bir külfet oluşturmaktadır ve idda makamının karşısında müdafanın görevi etkisiz kalmaktadır çünkü 1412 sayılı eski "CEZA MUHAKEMELERİ USULÜ KANUNU" değil "CEZA MUHAKEMESİ KANUNU" olarak yeniden yapılmasının tek sebebi de usuli nitelikte bir kanun olmaması,kişi güvenecesini daha güvenceye bağlayan bir kanun olmasından ibaret olmakatadır diye düşünüyorum....
|
26-06-2008, 17:23 | #25 |
|
Yasak ağacın meyvesi de yasak, zehirli ağacın meyvesi de zehirli olur der, bir hocamız...
|
10-07-2008, 16:30 | #26 |
|
Sayın Esra Özgen anlattığınız olayda daha vahim olan hukuka aykırı elde edilen delilin takdiri deliller içinde değerlendirilirek lehinize hüküm kurulması..Böyle bir durum olamaz o delil hiç yokmuşcasına hüküm vermek zorundaıdr..Maalesef gizli hayatı ihlal edip her tür delili alıyoruz ortaya atıyoruz dinlendikten sonra da bu hukuka aykırı alınmış olmaz deyip mahkum ediyoruz..sorgulanması gereken bu bence..
|
18-08-2008, 11:23 | #27 |
|
Merhaba!
Bana göre her somut olay kendi içinde bir dosya, her dava da kendi içinde bir olgudur. Ve hukuk hep bir adım geriden gelir. Hiyerarşi açıdan en üst norm olan Anayasada ve konuyla ilgili yasada mevcuttur. Sanal ortamdan sağlanan bilgilerin güvenilirliğini, kişiyle sadır olduğunu bulmak zordur. Teknik bilgiler ehlivukufça sağlansa da net bir kanaat uyandırmamakta hep şüphe içinde kalınmaktadır. (Ya o yazmadıysa, değilse...)İşte bu nokta da ceza hukuku 2 yönde olaya dahil olur. 1.si Kuşkudan sanık yararlanır. 2.si ise yasak delil vasıtaları hukuka aykırıdır ve kararda gerekçe olarak kulanılamaz. (Zehirli ağaç....) Olayın birde medeni hukuk yönü vardır. Zaten bu tür vakalar hep yaşanmaktadır. Tek başına delil olamaz ama hakimlerinde bu olayları incelemeden ya da inceletmeden reddetmesi de yanlıştır. Bazı hakimler en basit bir açığı bilgileri olmadığından kaçırmaktadırlar. Bu durum mağdura ikinci bir zarar veriyor. Örneğin boşanma davasında hukuka aykırı elde edilmiş delil vasıtası, olması gereken hukukça kabul edilmesi mümkün olmasada; boşanma konusunda hakime kanaaat verebilir. Takdir hakkı Aile Hukukunda olmasına karşın Ceza Hukukunda (belirtilenler hariç)yoktur. Özel hayatının gizliliğinin ihlal edildiğini düşünen kişi de yasal yola başvurur. Delil vasıtasının sanal ortamdan alınması, olayları tek tek incelenir. Eğer tamamen kabul edilmeyen bir durum olsaydı elektronik imzalardan bahsedemezdik. Eğer sanal ortamdan elde edilen bilgilerin doğru ve sanığa ya da tarafa ait olduğunu düşünen kişi bunu CMK MADDE 63e "(1) Çözümü uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına; katılanın, vekilinin, şüphelinin veya sanığın, müdafiinin veya kanunî temsilcinin is*temi üzerine karar verilebilir." göre bilirkişi yoluyla mahkemeye sunabilir sunar. |
05-03-2010, 11:37 | #28 | |||||||||||||||||||||||
|
2.Ceza Dairesi Esas: 2008/11929 Karar: 2009/922 Karar Tarihi: 22.01.2009 SÖVME VE TEHDİT SUÇLARI - DİNLEME KARARI OLMADAN İKİ KİŞİ ARASINDA GEÇEN TELEFON GÖRÜŞMESİNİN TEYBE ALINMASIYLA ELDE EDİLEN DELİLİN GEÇERLİ DELİL NİTELİĞİNDE OLMADIĞINDAN BAHİSLE BERAAT KARARI VERİLEMEYECEK OLMASI ÖZET: Sanık tarafından inkar edilen görüşmedeki şahsın sanık olup olmadığı araştırılıp, sonucuna göre sanığın hukuki durumunun değerlendirilmesi gerekirken, dinleme kararı olmadan iki kişi arasında geçen telefon görüşmesinin teybe alınmasıyla elde edilen delilin geçerli delil niteliğinde olmadığından bahisle yasal olmayan gerekçe ile atılı suçlardan beraat kararı verilmesi, bozmayı gerektirmiştir. (5237 S. K. m. 106, 125) (5271 S. K. m. 206) Dosya incelenerek gereği düşünüldü; 1- Sanık hakkında geceleyin konut dokunulmazlığını ihlal suçundan kurulan beraat hükmünün yapılan temyiz incelemesinde; Yapılan duruşmaya, toplanan delillere, gerekçeye, hakimin kanaat ve takdirine göre temyiz itirazları yerinde olmadığından reddiyle hükmün istem gibi ONANMASINA, 2- Sanık hakkında sövme ve tehdit suçlarından kurulan beraat hükümlerinin incelenmesinde; Soruşturma aşamasında 31.05.2005 tarihli tutanak ile çözümü yapılan ve şikayetçi tarafından kayda alınan teyp kasetine göre, şikayetçi ile görüşen kişinin telefonda şikayetçiye sövme ve tehdit içeren sözler söylemesi karşısında, sanık tarafından inkar edilen bu görüşmedeki şahsın sanık olup olmadığı araştırılıp, sonucuna göre sanığın hukuki durumunun değerlendirilmesi gerekirken, dinleme kararı olmadan iki kişi arasında geçen telefon görüşmesinin teybe alınmasıyla elde edilen delilin 5271 sayılı CMK’na göre geçerli delil niteliğinde olmadığından bahisle yasal olmayan gerekçe ile atılı suçlardan beraat kararı verilmesi, Sonuç: Bozmayı gerektirmiş katılan vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebeplerden dolayı BOZULMASINA, 22.01.2009 gününde oybirliği ile karar verildi. (¤¤) Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programları |
09-11-2011, 02:47 | #29 |
|
yeni hmk 189/2'ye göre hukuka aykırı olarak elde edilen deliller bir vakıanın ispatında kullanılamıyor. Yukardaki anayasa md.38 tartışmasına ise madde icerigin ceza hukuku ilkeleri olmasına rağmen, madde başlıklarının anayasa metninden sayılmamasından dolayı genişletici yorumla hukuk yargılamasında da yeni hmkdaki isabetli duzenlenemeden önce de uygulanması gerektigini belirterek katılıyorum.
|
09-11-2011, 20:18 | #30 | |||||||||||||||||||||||
|
|
Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk) | |
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Yanıt | Son Mesaj |
Hukuka Aykırı Olarak Elde Edilen Deliller | poyraz | Meslektaşların Soruları | 34 | 01-11-2015 22:52 |
Ceza Hukukunda Hukuka Aykırı Delil - hint keneviri | mehmet sirn | Meslektaşların Soruları | 5 | 12-02-2007 17:43 |
Biber Gazının Taşınması Hukuka Aykırı mıdır? | avzehra | Hukuk Soruları Arşivi | 0 | 31-10-2006 12:58 |
Çiçek: Af, hukuka saygıyı azaltıyor | ahmetsacit | Hukuk Haberleri | 7 | 22-09-2006 08:07 |
Hakimin Yaptığı Hukuka Uygun mu? değilse Ne Yapabiliriz. | Emin GÜNEŞ | Meslektaşların Soruları | 0 | 28-03-2004 00:18 |
Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir. |