21-10-2006, 23:45 | #1 |
|
Otuz İyidir ...Çünkü; :)
Otuz iyidir; çünkü...
Çünkü, yirmiler bitmiştir. Ne yapacağını bilememenin, rüzgarlara kapılıp kendini tanımadığın kıyılarda bulmanın, o kıyılardan tekrar kendine dönmeye çalışmanın yaşları yirmiler, nihayete ermiştir. Başka başka adamların ve kadınların peşinden kendinden epey uzaklara gidip, sonra o tanımadığın yerlerden kendine dönmeye çalışmadın mı? * * * Çünkü, artık çocuk değilsin. Çocuk kalmak üzerine yapılan edebiyatları koy bir kenara, hepsi saçmadır aslında. Büyümek iyidir. Çocuklar insana yakışmayacak kadar acımasız olabilirler. Çocuklar insanlara hak etmedikleri merhametleri gösterebilirler. Çocuklukla ilgili bir tek "şaşırmak yeteneğini" alabilirsin yanına. Almalısın, becerebilirsen mutlaka! Çocuk sanıp seni aslında hiç de çocukça olmayan cümlelerini gürültüye getirmediler mi? Şimdi sen de "büyüklerin" arasındasın, sözlerinle onların ağırlığındasın. * * * Çünkü gövdenin bir rahiyası var artık; yaşadıklarından dolayı ağır ağır birikmiş. Uçuşamayacak kadar ağırsın şimdi. Kendini kaldırıp oradan oraya koymak istediğinde bunu nasıl yapacağını öğrenmiş olduğun için hafif. Çakılıp kaldığın zamanlarda nereye, nasıl gidileceğini, varılacağını bilmediğin için donup kalmadın mı kendinin karanlıklarında? Şimdi sen kedine alışıksın. Dibe vuran hallerine, sonra nasıl çıktığına alışıksın. Şimdi artık sen kendinin düşmüş ve kalkmış hallerine tanıksın. * * * Ömrün en güzel yerindesin. Gençliğin tatlılığıyla ihtiyarlamanın bilgeliği arasındaki en tepedeki noktada duruyorsun. İster yine uçuşur ister beğendiğin yerde durursun. Şimdi sen büyük yolculuklara hiç korkmadan çıkabilirsin. Şimdi sen tam kendine göresin. * * * Artık başkalarının senin hakkında düşündükleri de önemli değil. Sen artık bir kayalıksın, hayat eteklerine dalga dalga vuruyor. Sözler, kötülükler, su kabarcıkları gibi sönüveriyor. Sen yine orada duruyorsun. Rüzgar uğulduyor tepelerinde; sanki gülüyorsun. Tin tin tini mini hanım gibisin. Peşinde bir rüzgarla yürüyorsun sanki. Sen yürüdükçe rüzgar estiriyorsun. Böyle hissetmek iyi geliyor ya da. Ama kendini sevme işini abartmayacak kadar da kendini biliyorsun. Efendisin, iyisin. Canın fena sıkılsa da ara sıra artık kendini tedavi etmeyi biliyorsun. * * * Otuz iyidir. Çünkü sen otuzsun. Bu kadar. Kendinin tadına bakıyorsun. Dünyaya gelmiş ve yürümekte olan birisin. Bir gün gideceksin. Sen bu halin tadına bakıyorsun, bu gövdenin içinde olmayı, böyle bir beyin ve böyle bir kalp taşıyor olmayı elinden geldiğince deniyorsun. Şimdi sen artık abartmıyorsun. Abartmadığın için zaman daha az sürtünüyor sana. Sen artık daha ziyade tıngır mıngır cümleleri seviyorsun. Tıngır mıngır... Tıngır mıngır... Ellerini başının arkasına koyup, ayaklarını şöylemesine uzatıp dünyanın hallerine bakıyorsun. Dünya da senin hallerine... Otuz iyidir. Çünkü sen şimdi otuzsun! Ece TEMELKURAN 01.08.2003-Milliyet.com.tr'den alınmıştır. |
22-10-2006, 00:41 | #2 |
|
33 mü? Yok artık...
33 mü? Yok artık!
Ece Temelkuran-29.07.2005 Milliyet.com.tr den alınmıştır Sarsılıp toparlanmazsan, "Minareden at beni, in aşağıya tut beni" konulu ruh hallerine kendini bırakırsan, bu otuz yaş travmasının otuz beşe kadar yolu var esasen. Kim bilir, belki de otuza alışmak için üç dört yıl gerekiyor! Otuzun kafanıza dank etmesiyle sersemlemiş bir halde yirmili yaşların yasını tutarken önünüzden geçiyor 31. yaş günü! Hoop! Gitti! İlk o zaman galiba "İnsanlar bir yaşında doğmuyorlar ki!" diye başlayan o hesap numaraları çekilmeye başlanıyor zavallı gibi. Fakat otuz ikinci yaş günü geldiğinde "abidik gubidik twist agen" hesaplarının artık iler tutar yeri kalmıyor. Ama esas otuz üç geldiğinde... Resmi olarak orta yaşlılar kategorisine geçmene iki yıl varken daha beter bir ruh hali arz-ı endam eyliyor: Hiçbir şey kurtaramaz "Hiç otuz üç gibi hissetmiyorum kendimi!" Ha ha ha! Geçmiş olsun! "Orta yaş krizinin" giriş bölümünden o kilit cümleyi kurmuş bulunuyorsunuz! Artık hiçbir şey sizi kurtaramaz. Zira bu cümle, "İhtiyarlığın Harika Manipülasyonlar Diyarı" kuyusunun kenarında duran saatli tavşan! Hayırlara vesile olsun, kuyudan içeri daldınız. Sonraki bölümlerde karşılaşacağınız karakterler şöyle sıralanıyor: "Hiç kırk gibi hissetmiyorum"! "Allah aşkına söyle! Elli gösteriyor muyum?" "Hayat aslında altmışında başlıyormuş!" Kararlılık dalgası Velhasıl insanın otuz civarında bir yerlerde bu yaş meselesiyle halvet olması ve mutlaka halletmesi gerekiyor. Sonraki yıllar için bir ilke kararı alması ve dış mihraklardan gelecek herhangi bir yoldan çıkarma, sataşma, şaşırtmaya karşı kararından şaşmaması gerekiyor. Bendeniz, otuzun ilk iki yılında haince sarf edilen "Aaa! Sen daha liseli gibi duruyorsun ayol!" gibi kandırmacalı, yoldan çıkartıcı ifadeler yüzünden bu karar alma zorunluluğunu bir iki yıl geciktirmiş ve otuz üçüncü yaşıma bastığım bu kara günlerde ertelenmiş olan bu kararı vermek mecburiyetiyle karşılaşmış buluyorum kendimi. (Bilmiyorum cümleyi otuz üçü karambole getirip gözden kaçırtacak kadar dolandırabildim mi?!) Dalgaya bırakma Bu karar sürecinde elbette benden daha tecrübeli büyüklerimle konuşmak istedim. Ve lafa "Aaa! Çok yaşlanmışsın! At kendini bir yerden" diye başlayarak hadiseye acımasız bir alaycılıkla yaklaşan anneannemden konuya ilişkin görüş belirtmesini istedim. Kendisi altmışını sekseninin ortasına kadar geçmiş bir "lady" olarak bana kendi aldığı kararı şu sözlerle ifade etti: "Ben yaşımı dalgalanmaya bıraktım şekerim!" Kırkını ellisine kadar geçmiş olan annemin, benzer halden anlamazlıkla yaptığı "çapraz kur" önerisinin içtiği biranın etkisiyle bir şaşırma, bir kendini bilmeme haliyle yapıldığını düşündüğüm için "dalgaya bırakma" yaklaşımı oldukça mantıklı göründü. Bilhassa da yıllarca aynı yaşta olduğunu söyleyen biçarelerin "çıpa uygulamasının" ne trajik tablolara yol açabileceğini, buna karşılık kendini dalgalara bırakan anneannemin ise büyük Akdeniz turundan döndükten hemen sonra yaptığı "Çin'e mi gitsem, Nepal'e mi?" planlarına tanıklık ettikten sonra. Velhasıl dalgada bir kerametin olduğu kat'i! Meraklısı için dalga hesabı "Dalgalı kur" hesabının nasıl yapıldığına dair anneannemden bir ipucu alamadım. Ama öyle sanıyorum ki bu, herkesin kendince uydurabileceği, herhangi bir sağlaması olamayacağı için de doğru kabul edilmesi mecburi bir hesap şekli. Elimizdeki tek ipucu, anneannemin hâlâ Uzakdoğu ülkelerine gidecek kadar maceracı oluşu, benden Latin Amerika için yol sorması, Akdeniz turuna çıktığı geminin kaptanıyla dans etmesi, üstelik de "Ben açılış dansı yapmaya alışkınım şekerim!" diye de hava atabilmesi ve nihayet şiir geceleri düzenlemesi. İnsan bunları kaç yaşında yapar? Ona göre hesap edin işte. Dalgayı da hesaba katın ama! |
02-11-2006, 23:01 | #3 |
|
Nice "üç onluk" lara sayın Nişlioğlu . Dalgalı kur hesabı gibi sahiden üç onluklar. Benim gerçekçi kur tarifim; aşağıdan bakarsan "abla, teyze", yukarıdan bakarsan "dünkü çocuk, daha çocuk". Üç onluklarda sarsılıp şöyle bir kendine gelmek iyi olmalı. Ne de olsa artık kayda değer bir tarihimiz var. Durup dinlenme, geriye bakma , geçmiş bilançosu çıkarma olanağımız ve eskiye oranla biraz daha gerçekçi hayaller kurma şansımız... Ne de olsa tökezledik, düştük, yaralandık, ayaklandık, isyanlara karıştık, durulduk, sakinleştik , en önemlisi sağlamlaştık. Emin olamayacağımız ilkle sonun muhtemelen ortalarında olmanın sukuneti... Belki de en şanslı yıllar Kim bilir... |
16-03-2007, 17:44 | #4 |
|
Ne zaman değiştirilir bir hayat?
İnsan hayatını ne kadar değiştirebilir?
Ne zaman değiştirilir bir hayat? Yaşla ilgili bir soru değil bu, asla yaşlanmakla ilgili değil. O karar ne zaman verilmeli? Asıl soru bu... Başlangıçta seçimler yapıyorsun. "Şöyle bir iş yapayım", "Böyle bir hayatım olsun" diyorsun. Oysa insanın içinde sular var. Hayatın gidişatına yön veren akarsular, insanı yeryüzü gibi şekillendiren dip akıntılar. Eğer dip akıntılarınla aynı doğrultuda seçimler yaptıysan sonradan pek bir şeyi değiştirmen gerekmeyebilir. Tabii eğer sıkılmadıysan. Çünkü hedeflere ulaşmak da ulaşamamak kadar yok edici olabilir, sanılanın aksine. "Ee? Bundan sonra ne olacak?" diyebilirsin yani. Ama bir de, sırf olman gerektiğini düşündüğün için -diyelim ki- işletmeci, bilgisayar mühendisi veya avukat olduysan, ya da diyelim ki, öyle olması gerektiğini düşündüğün için belli bir hayat biçimi tutturduysan, çok geçmeden yakana yapışıyor akarsuların. Ne kadar güçlü olsa da inşa ettiğin "zorunluluk", "gereklilik barajları", yıkıp geçip akacağa yere akıyor nehirler. Hatta bazen herkesin bayıldığı, hatta neredeyse kıskanılacak bir hayat da olabilir vazgeçilen. Sırf iç suların aslında oraya akmadığı için, sırf bu yüzden. Yani aslında "değiştirdiğin" bir şey olmuyor bir gün hayatını değiştirmeye karar verdiğinde. Sadece suları akması gereken yere akıtıyorsun. Ya da şöyle diyelim, nehirlerin yeterince güçlüyse onlar seni alıp akıtıyor. Başlangıçta bir seçim yapmış olabilirsin bir baraj inşa ederken, ama bu sefer sular seni sürüklüyor. Gemilerde yangın meselesi Akılacak yere akma meselesini zorlaştıran ne yaş ne de hayatın neresinde olduğun aslında. Bir hayattan bir başka hayata gitmeyi zorlaştıran şey, gemileri yakma meselesi. Önceleri belki terk ettiğin limana geri dönmeye yarayan gemileri daha kolay ateşe verebiliyordun. Ama sonra, zaman geçtikçe, indiğin gemiyi yakmak zorlaşıyor. Daha ileri gitmeyi becerememekten ve geri döndüğünde bu kez kimseyi bulamamaktan korkuyorsun belki. Basitçe, yalnızlıktan. Yeni hayatı beceremeyince yaşayacağın yenilgi ile baş edebilecek kadar zinde hissetmiyorsun belki. Yakmakta tereddüt ediyorsun gemileri. Tereddüt. Yeni başlangıçların en sevmediği. Ve "yenilgi korkusu". Vaktin nakde eşitlendiği bir hayatın icadıdır yenilgi meselesi. Belki bu kadar "değerli" zannetmeseydik hayatlarımızı, bu kadar korumasaydık kendimizi, daha rüzgârlı olan o eski aşk hikâyelerinden birinde, bizimkinden kesinlikle daha heyecanlı olan o hayat hikâyelerden birinde bulabilirdik kendimizi. Hangimizin aşkı bir kıtadan diğerine sürüklüyor hayatımızı, hangimizin macerası "roman gibi bir hayat" armağan ediyor bize? Çünkü eskisine göre daha değerli vakit (ne demekse?), hayatı "harcamak" bu yüzden çok daha kabul edilemez eski zamanlara göre. Akan ve akmayan hayatlar Ne zaman değiştirilmeli hayatlar? Bu soru, "Hayat hangi yaşta değiştirilebilir?" anlamına gelmiyor. Başka bir şey. Bir hayat ne zaman değiştirilmeli, söyleyeyim. Akamadığında. Bir akış hissi vardır, işler tam da iç sularınızla birlikte akıyorsa. O akış hissi bittiğinde demek ki uzaklaşmışsınızdır içinizdeki akıntıdan. Okyanusta, yunusların, kaplumbağaların, balinaların yolculuk etmesine yarayan dev akıntılar vardır. Deniz canlıları o akıntıyı bulup bırakırlar kendilerini. Eğer akıntıdan bir biçimde ayrıldıysanız yolunuzu kaybedersiniz ve hayat akmaz. İşte bu his gelip hayatın tam orta yerine oturduğunda - hiç yaşınızı sormuyorum, asla - o zaman değiştirilmeli bir hayat. Değiştirilmeli ve değişecektir mutlaka hayat, eğer akmıyorsa. Hatta siz isteseniz de istemeseniz de... Ece TEMELKURAN http://www.milliyet.com.tr/2004/05/1...emelkuran.html |
16-03-2007, 18:35 | #5 |
|
Otuzlar güzel güzel olmasına da yeni hitap şekillerine alışmak zor olabiliyor. Bizim eve onbeş günde bir temizlik için bir yardımcı gelir. Onun bir kızı var, tam bir bıcırık.
Sabah annesiyle gelmiş, ben de işe gideceğim, makyaj yapıyorum. Dizimin dibine girdi. " Teyzee, n'apıosun?" " Teyzee, gözüne ne sürdün?" Allah allah ne teyzesi yahu? Teyze kim? ( İçten içten biliyorum tabii kim o teyze ) Neyse efendim, bir teyze, iki teyze, ben dayanamadım: "Teyze değil, abla abla" Şöyle bir baktı bana, " Tamam" dedi ve sordu " Abla Teyze, ben de ruj süreyim mi? " Sür! |
16-03-2007, 22:15 | #6 | |||||||||||||||||||
|
Otuzlar güzel olmasına güzel mi hala bilmiyorum, alışamadım, "ottuz" bana hala biraz ağır geliyor (telaffuz ederek bir tecrübe et istersen, yirmiler ne kadar nazenin çıkıyor söylerken, kırkta da bir artık kırılıp dökülmüşlük, hatta hatta olgunluk var, ama otuz bir tuhaf!) Hala alışamadım ki; benim gibi alışamayıp da, yazarak alışmaya çalışanların yazdıklarını okuyup, kendime yandaş ve teselli arıyorum .. |
16-03-2007, 22:27 | #7 |
|
fesuphanallah..
|
16-03-2007, 22:39 | #8 |
|
Benim umurumda bile değil valla. 39 oldum güya. Lololistanda top çeviriyorum hala.
|
16-03-2007, 23:05 | #9 | |||||||||||||||||||||||
|
biraz daha dayan saim paşa peygamber olmaya az kalmış |
17-03-2007, 00:29 | #10 |
|
"Bu son fasıldır ey ömrüm! Artık benim istediğim gibi geç"
Bir ay sonra elli yedi bitiyor. Otuzlar mı? Öyle bir yaş mı vardı, unuttum. |
17-03-2007, 10:08 | #11 |
|
Böyle bir konuya katılmak benim yaşımdakiler için zorunluluk oluyor.
Yıllar sadece insanın bedeni üzerinde etkili oluyor. İnsanın kendisi hep genç kalıyor. Aynalar tanığımdır: İnsan aynada kendini görüyor. Ama objektifle çekilen fotoğraflar ‘objektif’ bir görüntü sunuyor: fotoğraflar sadece bedeni gösteriyor. Nesnelliği bu nedenle sevmiyorum. Bana göre değil. Geçen yılları takvimlerden koparsanız bile fotoğraflardan koparamıyorsunuz. Saygılarımla |
17-03-2007, 12:49 | #12 |
|
Otuza merdiven dayamış, ağır ağır ve birazda korkarak basamakları tırmanan benim için zor bir forum...
Gözümü daha çok korkuttunuz Yerinde saymanın formülü yok mu ? |
17-03-2007, 13:33 | #13 |
|
34'te bitiyor galiba. Ya da ondan sonra deklare sona eriyor!
Zira yukarıdaki yazıların sahibi Ece hanım benden bir yaş önde gidiyor, bu yıl temmuzda 35 olacak sanırım, ben de bu yıl haziranda 34. 34 olmadan alıştırıcı bir yazısını bulayım diyerek milliyetin arşivine göz gezdirdiysem de bulamadım. Ben mi bulamadım acaba? Sanmıyorum. Yok. Ya da, ya da, yaş 35'e feci bir hazırlık yapıyor |
17-03-2007, 13:46 | #14 |
|
Korkmayın, korkmayın,
Korkuda olur bir mayın... |
17-03-2007, 14:02 | #15 |
|
Bir moral yazısı :)
Kadının en güzel yaşı
GEÇENLERDE Pirelli albümündeki kadın fotoğraflarına bakıyordum. Bu konudaki görüşümü daha önce yazdığım için rahatlıkla tekrarlayabilirim. Albümde en güzel kadın kimdi diye sorarsanız, banko cevabım hazır. Tabii ki Penelope Cruz. Ya ikinci banko? İkinci bankom biraz tuhafınıza kaçabilir. Çünkü Sophia Loren diyeceğim. Benim için üç beş "femme eternelle"den, yani ebedi kadından biri o. Silvano Mangano öldükten sonra yaşayan ikona olarak o kaldı. Hálá 70 yaşında bir kadını nasıl beğenebilirsin diye sorarsanız, ona cevabım da hazır. Bizim neslimizin hafızasından "Graduate" filminin izleri hiçbir zaman çıkmadı. Yani kendimizden büyük bir kadına olan tutku. Hele içiniz "Teneke Trampet"teki çocuk gibi hiç büyüyemiyorsa, bu duygu sizi hiç terk etmiyor. * * * Fotoğraflara bakarken aklıma şu soru takıldı: Bir kadının en güzel yaşı kaçtır? Tek bir yaş vermek gerekirse şunu söyleyeceğim: Bana göre 35... Tabii bir erkeğin gözüyle baktığınız zaman demek istiyorum. Daha doğrusu 30 ile 50 yaş arası. Matematik ortalamasını alırsanız 40 eder; ama ben beş eksiğini daha doğru buluyorum. Hatırlayacaksınız, geçenlerde "Real Age" diye bir internet sitesinden söz etmiştim. 200 bine yakın üyesi olmuş. Demek ki, gerçek yaşının ne olduğunu merak eden çok insan varmış. Tecrübelerim demiyorum; çünkü yanlış anlaşılır; ama bu kadar yıllık erkeklik mazime bakarak bunu rahatlıkla söyleyebiliyorum. Bir kadının en güzel yaşları 30’larında başlar ve 50’lerine kadar devam eder. Ya erkeğinki? Emin olun erkeğinki de aynıdır. Bunu, kadınların yaşına göre çok daha güçlü şekilde söyleyebilirim. Dante’nin cehenneme girdiği yaş, kadınların cehennemle ilgili kararını verdiği yaştır. 30’lu yaşlar, kadının araf yıllarıdır. O gün geldiğinde, ya Dante’yle birlikte cehenneme inersiniz, ya da kapısından dönüp başka yere gidersiniz. Gittiğiniz yer cennet midir, onu garanti edemem. * * * Neden 35 yaş? Geçenlerde Milliyet Gazetesi’nde çok güzel ve bizim kuşağımız için çok umut verici bir haber yayınlandı. İnsanların ortalama yaşı, 10 yıl ileriye gitmiş. Yani bir zamanlar orta yaş olarak kabul edilen 40’lar, şimdi genç olarak değerlendiriliyormuş. Habertürk’te şimdi adını unuttuğum bir geriatri uzmanı, daha da ileri giderek, "Yaşlılık 80’inde başlıyor" dedi. Tam bir tonik... Otuz beş yaş, kadının gerçekten genç olduğu bir yaş. Bedenin gençliğine, egonun zindeliğini ve tecrübelerin, yaşanmışlıkların katalizör etkisini ilave ederseniz, gerçek doğum gününüzün bu olduğuna hem kendinizi hem başkalarını ikna edebilirsiniz. * * * İkna, start tabancasıdır. Patlama sesini işittiğiniz an, koşmaya başlarsınız. Tabii önce şarkıları ve şiirleri değiştirmek lazım. Mesela şunu: "Yaş otuz beş, yolun yarısı eder Dante gibi ortasındayız ömrün." Güncelleştirilmiş hali şudur: "Yaş otuz beş, henüz başındayız ömrün." Bu nakarat, yeni hayat felsefemin hülasasıdır. Bilginize sunulur. Siz de artık gerçek yaşınızı buna göre hesaplayın. İyi yıllar ve iyi bayramlar dileğiyle. Ertuğrul ÖZKÖK http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/5703026.asp |
17-03-2007, 14:02 | #16 | |||||||||||||||||||
|
Kırkbeşten küçüktür. Saygılarımla |
17-03-2007, 15:06 | #17 | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
Sayın Ergin, Çok hoştu. Saygılarımla. |
17-03-2007, 15:32 | #18 |
|
otuzun iyi olduğunu belirtmek malumu ilandır. Diğer adıyla abesle iştigaldir. Bir diğer adıyla tekrar güzeldir. Am sonuçta bişiy yzmakta gerikrse yazılır. o halde otuz iyidir mi?
|
17-03-2007, 15:35 | #19 |
|
Kırkbeş de iyidir; çünkü... (Sayın Konyalı, kulaklarınız çınladı mı?)
|
17-03-2007, 15:39 | #20 | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
Evet yok artık! Daha vakit var.
Evet iyiydi. Ancak arasında bir yerler de iyidir. İyidir di mi? Saygılar. |
17-03-2007, 17:41 | #21 |
|
Sayın Kardan Adam
Halimize şükredelim. Kırk yıl sonra bugünlerimizi mumla arayacağız. Saygılarımla |
17-03-2007, 18:12 | #22 | |||||||||||||||||||||||
|
fesuphanallah(2) )) korku neden??? yaşlanmak mı? kabullenmemek mi? "erkekler yaşlarını saklamaya başladıklarında kadınlar da yaşlarını saklamamaya başladıklarında İHTİYARLARLARMIŞ " |
31-03-2007, 14:00 | #23 |
|
30 iyidir çünkü yolun yarısına daha 5 vardır...
imza: pollyanna |
31-03-2007, 14:08 | #24 |
|
15 yaşındayken 30 yaşıma gireceğim günün hayalini kurardım.25 yaşımdayken 30 yaşına yaklaşmak yalnızca ürkütürdü beni.28 yaşındayım ve keşke bir gün 72 saat olsa diye düşünüyorum.
|
31-03-2007, 14:11 | #25 |
|
Otuz yaşını geçmiş bir kadın asla sizi gecenin bir yarısı uyandırıp “ne düşünüyorsun?” diye sormaz. Umurunda değildir çünkü ne düşündüğünüz. Eğer otuzunu aşmış bir kadın TV deki maçı seyretmek istemiyorsa, söylene söylene TV ‘nin karşısında yanınızda oturmaz. Yapmak istediği bir şeyi yapar. Ve bu genellikle daha enteresan bir şeydir. Otuz yaşını aşmış bir kadın kendini yeterince iyi tanır ve kendinden emindir… Kim olduğunu, ne olduğunu, ne istediğini ve kimden istediğini bilir. Otuzunu aşmış çok az kadın onun hakkında ya da yaptıkları hakkında ne düşündüğünüzü önemser. Otuz yaş üstü kadın çoğunlukla büyük aşklara, ömür boyu sürecek bağlılıklara doymuştur.
Hayatında en son ihtiyacı olduğu şey bir başka mız mız, devamlı söylenen, ne yapacağına karışan, yapışkan bir aşıktır. Otuzunu aşmış kadın, ağırbaşlıdır. Bir operanın ortasında ya da pahalı bir restoranda sizinle çığlık çığlığa kavga etmesi çok nadirdir. Ha tabi hak ettiyseniz, size vururken de hiç tereddüt etmez, sonuçlarına katlanmayı da planlayarak… Otuzunu aşmış kadın övgüler yağdırmakta çok bonkördür, çoğu hak edilmemiş bile olsa… Çünkü takdir edilmemenin ne olduğunu iyi bilir. Otuzunu aşmış kadın sizi bayan arkadaşlarıyla rahatlıkla tanıştıracak kadar kendine güvenir. Daha genç bir kadın, en iyi arkadaşını bile görmezlikten gelebilir, yanındaki adama güvenmediği için. Otuz yaşın üstündeki kadın sizin onun arkadaşına ilgi duymanızı hiç sallamaz, arkadaşının onun aldatmayacağını bilir. Kadınlar yaşları ilerledikçe medyumlaşırlar. Ona günah çıkarmanıza hiç gerek yoktur, onlar her bir haltınızı bilirler. Otuz yaşını aşmış bir kadın kıpkırmızı bir ruj sürdüğünde bu ona çok yakışır. Ama daha genç kadınlarda böyle değildir. Otuz üstü kadınlar açık sözlü, doğrucu ve dürüsttürler. Ne kadar geri zekâlı olduğunuzu bir çırpıda açık açık söyleyiverirler, eğer bir geri zekâlı gibi davrandıysanız. Onun için ne anlam taşıdığınızı merak etmenize gerek yoktur. Evet, birçok sebepten otuz yaşını aşmış kadınları beğeniyor ve takdir ediyoruz. Andy Rooney |
14-01-2010, 23:40 | #26 |
|
bence otuz ömrün en güzel yaşıdır.nasıl yaşamak isteyip,nasıl yaşamak istemediğini bilirsin. önceden farkedemediğin cesaretin zirveye ulaştığı yaştır.tam bana uygun bir soru yöneltmişsiniz.
|
16-01-2010, 09:40 | #27 | |||||||||||||||||||||||
|
|
16-01-2010, 21:07 | #28 |
|
yazıyı okudum da ruhum 30 una çoktan ermiş dedim kendi kendime ya da bana öyle geldi
|
18-01-2010, 14:25 | #29 |
|
30 iyidir çünkü; daha hala keşfedemedim
|
18-01-2010, 16:00 | #30 |
|
30 iyi değildi, 31 çok güzel olacak..
|
Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk) | |
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Yanıt | Son Mesaj |
Iı - Kehanete Gerek Yok!... Çünkü... | metin karadag | Hukuk Lisans Eğitimi | 0 | 30-07-2002 13:06 |
Çünkü | Av. Hulusi Metin | Site Lokali | 0 | 18-05-2002 01:48 |
Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir. |