Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Kadınlar Tacizi "Davet" Mi Ediyor ?...

Yanıt
Konu Notu: 9 oy, 5,00 ortalama. Değerlendirme: Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 09-02-2006, 23:41   #1
Merhaba

 
Varsayılan Kadınlar Tacizi "Davet" Mi Ediyor ?...

Kadınlar tacizi " davet" mi ediyor...



Sayın İbrahimbey,

Yazınızdaki geniş açıklamalar için teşekkür ederim.

Bu açıklamalarda dile getirdiğiniz konuların bir çoğuna katılmamak ve aksini iddia etmek, ancak özel ve kasıtlı bir tutum içinde olmak durumunda söz konusu olabilir ki, böyle bir tutum içinde değilim ve bu açıklamalarınıza hiç tereddütsüz katılıyorum.

Bazı açıklamalarınız içinse, karşıt görüş ve farklı bakış açılarından değerlendirmek hakkımı kullanmak istiyorum. Bunu yaparken konunun ana başlığından farklı alanlara geçmek kaçınılmaz olacak.

1- Kadın-erkek eşitliğini sağlamanın ve müştekisi kadın olan cinsel taciz olaylarının ortadan kaldırılabilmesinin, sizin ifadenizle “televizyon reklamlarında ve hayatın bir çok alanında kadının meta ya da bonus olarak sunulmasını engellemek ve kadınların da buna karşı çıkmasıyla“ mümkün olabileceğini düşünmüyorum. Hatta bu amaca katkısı olabilecek bir faktör olabileceği konusunda bile hiçbir bağlantı kuramadım.

2- TV reklamlarında ve dizilerde kadın cinselliğinin açık bir şekilde kullanıldığını ve kadınların buna karşı çıkmayışlarını “manidar” bulduğunuzu belirtmiş ve “neden” sorusunu sorarak, kendi düşüncelerinizle olası yanıtlarını vermişsiniz. Devamında “kadınları korumak için” önce kadın imajını “cinsel obje, meta, bonus” olmaktan çıkarmak gerektiğini vurgulamışsınız.

Bu iki açıklamadan, temel aldığınız düşünce sistematiği ile çıkarılabilecek üç sonuç olabilir.

a) Kadınların bu tutumu karşı cinsi tahrik ediyor ve bir yerde tacize zemin hazırlıyor ya da davetiye çıkarıyor. Bu tutumu “manidar” bulmanız ise, ihtimal, kadınlar açısından bu durumun varlığında ve devamında şu ya da bu kişisel yarara yönelik bir “gönüllülük” var.

b) Bunları ortadan kaldırırsak kadınları “korumuş” oluruz.

c) Bu görüntülerin olmadığı ülkelerde ( ki bunlar olsa olsa, sanıyorum İran, Suudi Arabistan vb. laik olmayan İslam ülkeleridir.) kadınlar ve erkekler daha eşittir ve oralarda cinsel taciz olayları ya yoktur, ya da çok azdır.)

Benim sizin düşüncelerinizden yola çıkarak, yine bu düşünceye dayalı biçimde ulaşabildiğim sonuçlar bunlar. Elbette düzeltme, ya da tümden değiştirme, ya da reddetme hakkınızı teslim ediyorum.

Ayrıca böyle bir örneklemeyi olumsuzlayarak, bu olumsuzlamayı tüm kadınlar için genelleştirmenin de doğru olmadığını düşünüyorum.

Dünya genelinde kadına yönelik her boyutta şiddetin yaygınlığına baktığımız zaman da, onları ne kadar "koruduğumuz" dramatik bir gerçek olarak karşımızda duruyor.

Yine, erkek düşüncesinde yaygın biçimde yer etmiş kadın imajının basın yayın organları tarafından oluşturulmadığını, bu iletişim olanaklarının var olmadığı yüzyıllardan beri devam eden bir olgu olduğunu, çağımızda ise basın yayın organları ve medya tarafından olsa olsa desteklendiğini ve rant aracı olarak kullanıldığını, bunun kökeninde, farklı bir tartışma konusu olabilecek, ama özünde, kadınları kendimizle özdeş bir birey olarak kabul etmeyişimizle bağlantılı ve düşünceyle disipline edemediğimiz ilkel yanlarımızın olduğunu düşünüyorum.

Bizler kadını erkeğe özdeş bir “birey” olarak kabul etmediğimiz ve onlar üzerinde bin yıllardır kurduğumuz yaptırımcı ve güce dayalı “iktidar “ ve “egemenlik” haklarımızdan ( ! ) tamamen vaz geçmediğimiz sürece, korkarım bu sorunlar hep var olacak ve kadınlar salt cinsel taciz olaylarıyla değil, yaşamın her alanında mağdur olmaya devam edeceklerdir.

Adı “demokratik“ olan hiçbir dünya ülkesinde “yasama” gücünde kadın çoğunluk yoktur ve “erkekler çoğunluğu” ile çıkarılan bazı yasalar, görüntüde her ne kadar “kadın-erkek eşitliğine” doğru atılmış adımları içeriyor gibi görünse bile, en azından ilgili yasalarda “gerçek anlamda eşitlik” bir türlü sağlanamamakta, hatta bu yasalarla sağlanan kısmi iyileştirmeler bile yaşam alanlarına yine çok az yansımaktadır. Buradaki temel faktör, erkeklerin kadınlar üzerindeki “iktidar” ve “egemenlik “ geleneğinden vaz geçememe ve bunu ısrarla sürdürme çabalarıdır.

Kadın ve erkeğin özdeş bireyler olarak yaşamı paylaşabileceği bir dünyada kadınların erkeklerin “korumasına” hiç te ihtiyaçları olmayacaktır ( ya da en azından, bizim onların korumasına ihtiyaç duyduğumuz kadar olacaktır.) ve onların kişisel seçimleri de yine tamamen kendilerine ait olacaktır. İsteyen kadın kendi irade ve seçimiyle istediği reklam ve dizi filmlerinde istediği biçimde yer alabilmelidir. Tabii ki isteyen her erkek te öyle.

Oysa bu, şu anda bunu yapan kadınların özgür ve kendi iradelerine dayalı seçimlermiş gibi görünüyor olsa da, görünmeyen ve onun üzerindeki gerçek, yine, “erkekler dünyasında” parayı ve gücü her değerin üzerinde gören ve bunun için her şeyi yapabilecek bir anlayışın var olmasıdır.

Sitenin “Kadın ve Çocuk Hakları” bölümünde “Kadın Ticareti 3.6 Milyar Dolar Kazandırıyor” başlıklı yazıda dünya genelinde bu “erkek tutumu ve anlayışının, erkekler için onur (!) vesilesi olacak” haberi ayrıntılarıyla anlatılıyor.

Bu ticareti organize edenler ve kadın bedenini yine erkekler üzerinden “para kazanma aracı” olarak kullananlar “erkekler” değilse kimlerdir ?

Gerçek anlamda çağdaşlığın, gelenek ve göreneklerle, törelerle, tartışmaya açık ahlak ve namus kavramlarıyla, dini sistemlerin dayattığı düşünce biçimleriyle beyinlerimizde taşlaşmış düşünce referanslarının tümden temizlenip yok edilmesiyle ve yerine bilim ve felsefe temelli evrensel referanslar konularak, “kişisel yarar ve çıkar” kavramlarının kadın-erkek her kes için mutlak şekilde eşitlenip kabul edilmesiyle ve eksiksiz yaşama geçirilmesiyle gerçekleşebileceğini düşünüyorum.

Biliyorum ki bu hiç kolay olmayacak.

Saygılar.

Merhaba.
Old 10-02-2006, 16:51   #2
ibrahimbey

 
Varsayılan

Sayın merhaba;

Yazdıklarınızın büyük bölümüne aynen katılıyorum.

Katılmadığım bölümler:

Bizler kadını erkeğe özdeş bir “birey” olarak kabul etmediğimiz ve onlar üzerinde bin yıllardır kurduğumuz yaptırımcı ve güce dayalı “iktidar “ ve “egemenlik” haklarımızdan ( ! ) tamamen vaz geçmediğimiz sürece, korkarım bu sorunlar hep var olacak ve kadınlar salt cinsel taciz olaylarıyla değil, yaşamın her alanında mağdur olmaya devam edeceklerdir.
Modern ülkelerde, (ki Türkiye’nin bölge olarak büyük bir bölümü de buna dahildir”, kadın erkekle eşit bir birey olarak görülmektedir. Bu ülkelerde, kadınlar hiçbir haktan ya da statüden sırf “kadın” olmalarından dolayı mahrum edilmemektedirler.

Şimdi aşağıya uzunca bir şekilde, kişisel TEORİLERİMİ aktarmak istiyorum. Belirtmek isterim ki, bunlar sadece birer TEORİ ‘dir. Bilimsel anlamda, HİÇ BİR İDDİAM DA YOKTUR.

Amacım, KENDİ DÜŞÜNCELERİMİ DİĞER KATILANLARLA PAYLAŞMA VE cevap verecek yazılımcılar sayesinde, DÜŞÜNCELERİMDEKİ YANLIŞLARI GÖRMEKTİR.

BU ANLAMDA, ÇOK YANLIŞ , YA DA TAMAMEN YANLIŞ DÜŞÜNMEKTE OLDUĞUMU İSPATLAYAN, İKNA EDEBİLEN DÜŞÜNCELERİ KAYITSIZ BİR ŞEKİLDE KABUL EDEBİLECEĞİMİ BELİRTMEK İSTERİM.



Şimdi geçelim yazacaklarıma:


Kadınla erkek arasındaki tek fark, cinsiyettir.

Bahsettiğiniz kadına yönelik suçlarda, tacizlerde, erkeği suçlarken, kadını da mazlum gösterirken, bu ikilinin aralarındaki tanrısal muhtaçlığı ve bağı çok iyi incelemek gerekir. “Yaratılıştan” gelen bu bağı, bu bağın özelliklerini incelemeden, bir tarafı mazlum bir tarafı saldırgan ilan etmek haksızlık olacaktır.

KATIKSIZ, SAF HALİYLE CİNSELİK

Doğadaki en temel kanunlardan biri üremedir. Hatta biraz daha ileri gidilip, üremek ve neslin devamını sağlamak, “en kolay ispatlanabilir ve bilinen ve en somut şekildeki hayatın anlamı” bile denebilir.

Bu nihai amacı sağlama anlamında kadınla – erkek arasındaki yaratılıştan kaynaklanan temel ilişki, CİNSELLİKTİR. (Burada çocukla anne, ya da kardeşler arasındaki ilişki itiraz olarak ileri sürülemez, çünkü bunlar cinselliğin sonuçlarıdır. Yani bunlar sonuçtur. Biz temeli inceliyoruz).

Ve bu ilişkide, izlendiği kadarıyla, aktif olan süje erkektir. (elbette doğada bunun istisnaları da olabilir, vardır ama genel olarak ve konumuz insan ise aktif süje erkektir).

Bu üreme, neslin devamı, insanoğlunun devamı faaliyetinde, erkeğe öyle bir zevk kodu yüklenmiştir ki, erkek, bu kodun gereğinin sağlanması anlamında, karşı süje olan kadının peşindedir ve bu tanrısal ve yaşamsal faaliyetini gerçekleştirmeye çalışmaktadır. Belki görüntüde, erkeğin zevkinin tatmini olarak algılanan bu faaliyet, gerçekten “tanrısal ve kutsal bir eylemdir”. Cinsel zevk, adeta bu işin “sosu”dur.

Bu faaliyetin sağlanmasında, yani üremede, yaratılış olarak hiçbir sınır yoktur. Öyle sınır yoktur ki, erkeğin zorla bu eylemi gerçekleştirmesi mümkündür. Kadının bu anlamda, erkekten fizik olarak daha zayıf yaratılması da bu amaca mı hizmet eder bilinmez. Bu iki süjeden biri olan kadının, bu eyleme karşı çıkması ve bunu da başarması, insanlığın sona ermesini sağlayabilir.

Bu anlattıklarım, belki de ilk insanlar için geçerli şeylerdir.


Şimdi gelelim, bugünümüzün GELİŞMİŞ İNSANINA VE GELİŞMİŞ YAŞAMINA:

Gelişmiş insan ya da bugünümüzün insanı, yukarıda anlatılan, çok saf haldeki ve yaratılış olarak sıfır rakımlarındaki bu cinselliğin bir çok yönünü, aklına, vicdanına ve ruhuna aykırı bulur.

Bu anlamda, doğal bir yaşamı red eder. Yaşamı yaşarken, kendisinin geliştirdiği, akıl, fikir, ahlak, vicdan, adalet vs. süzgeçlerini devreye sokar ve normalde yaşayabileceği, isteklerini sınırsızca tatmin edebileceği hallerin bir çoğundan feragat eder, sınırlar.

Cinsellik de bunlardan biridir.

Sağlıklı bir erkek, sürekli olarak cinselliği düşünebilmektedir, hatta düşünmektedir. Bir ilişki yaşasa bile, bir sonraki ilişkisine hazır hale geldiğinde, bunu derhal elde etmeyi düşünür ve şartlar buna elverdiği oranda da gerçekleştirmek için çaba harcar. Eğer bunu gerçekleştiremezse, başka tekniklerle yollarla yatıştırmaya çalışır. Bu çok abartılı gibi gelebilir, ama cinsellikle ilgili sektörlere bakılırsa, bunun böyle olduğu çok kolay anlaşılır. Örneğin porno yayınlar, fuhuş sektörü vs.

Erkeğin, dokunulmamış yaratılış hali ile günümüzdeki “akıl, fikir, vijdan, ahlak, adalet vs. filtreleri” ile filtrelenmiş, kısılmış, sınırlandırılmış hali arasındaki bu “raylar arasındaki büyüklüğünden” çeşitli sektörler istifade eder. Fuhuş sektörü, giyim sektörü, reklam sektörü vs.

Örneğin, bu “makas açısından” yararlanılarak, erkeğin kafasında aslında cinsel çağrışımlar yaptırarak, ilgisini kadına yönelik cinselliği vurgulayıcı giyim ürünleri üretilir.
(en masumane düşünceyle) Kadın zanneder ki , ilgi kişi olarak kendisinedir. Hayır değildir. Erkek, “aklı, fikri, vicdanı vs.” nedeniyle vazgeçtiği “sınırsız cinsel yaşam”dan vazgeçmesinden dolayı, “karşısındaki kişiyle” karışık bir “istek” kargaşasındadır.

Bu yüzden, ilişkiler kaygandır. Yıllardır, bir birlerine dost olarak gören ya da abi kardeş gören iki farklı cinsiyet, garip bir şekilde bu ilişkiyi tersine çevirebilmektedirler.

Görülüyor ki, kadın da, bu “makas açısını” işine geldiğinde pekala kullanır, kullanmaktadır. Erkeğin bu “Yaratılıştan” zaafiyetine kullanır. Onun bu zafiyetini kullanan reklamlarda oynamaktan hiç çekinmez.

ERKEĞE, KENDİSİYLE EŞDEŞ BİR KİŞİ BAKMAK YERİNE, ONA “ERKEK” OLARAK BAKAR VE ONUN BU ZAAFİYETİNE KULLANICI TEMALAR YARATMAYA ÇALIŞIR.

PEKALA, ONA KENDİSİYLE EŞDEŞ KİŞİ OLARAK BAKIP, İNSAN OLARAK GÖRÜP, ONUN BU “ZAAFİYETİNİ” YA DA “YARASINI” KAŞIMAKTAN
KAÇINABİLECEK OLDUĞU HALDE, BUNUN ÜZERİNDE DURMAZ, DÜŞÜNMEZ BİLE.

Tüm bunlar, kadınla erkek arasında hep bir voltaj yaratmaktadır. Bence bu voltajı düşürmekte kadına büyük görev düşmektedir.

KADIN EĞER KENDİNİ ERKEKLE “EŞDEĞER” OLARAK GÖRMEK İSTİYORSA, KARŞIDAKİNE “ERKEK” OLARAK DEĞİL “İNSAN” OLARAK BAKABİLMELİDİR. KADIN BU ANLAMAD BELKİ DE ERKEĞE “YARDIMCI” OLMALIDIR. ÇÜNKÜ ERKEKTEKİ BU CİNSEL ARZULAR, SONRADAN EDİNİLMİŞ İSTEKLER DEĞİLDİR.

GELİŞMİR BİR İNSAN OLARAK ERKEK, BU SINIRSIZ ARZULARINI “AKLIYLA, FİKRİYLE, VİJDANIYLA VS.” FİLTRELEMELİDİR.

KADIN DA BUNA DESTEK VERMELİDİR.

ERKEK, “FİKİR, AHLAK, VİJDAN, KÜLTÜR VS.” AÇILARINDAN GELİŞTİKÇE; DOĞAL YAŞAMDAN GELEN HOYRATLIĞINI, GÜCÜNÜ VS. SINIRLADIKÇA, FİLTRELENDİRDİKÇE, SÖZ KONUSU SORUNLAR, KADINA YÖNELİK SALDIRILAR AZALACAK, YOK OLACAKTIR.
Old 11-02-2006, 02:35   #3
Gemici

 
Varsayılan

Sayın İbrahimbey, Sayın Merhaba,

İçten, samimi ve açık düşünceleriniz ben de olduğu gibi diğer okuyucularda da konu üzerinde biraz da olsa anlık hislerden arınarak düşünmeye yol açtı. Sitenin dar alanına binlerce belkide milyonlarca kişinin senelerden beri üzerinde kafa yorduğu birçok konuyu yerleştirmişsiniz.

Hangi konularda sizinle hemfikir olduğumu, hangi konularda ayrı düşündüğümü bir kenara bırakarak, önemli ve üzerinde biraz daha düşünmeye değer olarak gördüğüm bazı düşüncelerinizi alıntı halinde aşağıya alıyorum. Alıntılardan sonra gelen sorular ve bazı yorumlar, olaya biraz daha açıklık getirir diye düşünüyorum.


Alıntı:
Kadınlar Tacizi "Davet" Mi Ediyor ?...


Üzerinde gerçekten durulması gereken bir konu. Ceza hukukunda Viktimoloji diye adlandırılan bir bilim dalı var. Bu bilim dalının konusu bir suç mağduru olan kişilerin kendi davranışları ile suçu ne ölçüde etkilediği. Kadınlara yönelik suçlarda, kadınların rolü konusunda çarpıcı araştırmalar var aklımda kaldığı kadarı ile.

Alıntı:
Dünya genelinde kadına yönelik her boyutta şiddetin yaygınlığına baktığımız zaman da, onları ne kadar "koruduğumuz" dramatik bir gerçek olarak karşımızda duruyor.

Koruduğumuz derken koruyucu olarak erkekleri kastediyorsanız, vay o kadınların haline derim. Kadınların ezilmişlikten kurtulmalarında erkeklerin koruyucu rolü olabilir, ama kadınların ezilmişlikten kurtulmalarının en önemli yanı kendi haklarına kendilerinin sahip çıkmalarıdır.

Alıntı:
Kadınla erkek arasındaki tek fark, cinsiyettir.


Evet kadın kadındır erkek erkektir. Ve bu ayırımın neticesi olarakta kadın ve erkek arasında genelde bir cinsel gerilim vardır. Ama kadının toplumsal aşağılanmasını ve hor görülmesini sadece bu cinsiyet ayırımına bağlamak olayın kültürel ve toplumsal yanını açıklamaya yetmez. Kadınların toplumdaki yerinin erkekten sonra gelmesi ne bu cinsiyet ayrılığına ne de erkeğin kadından güçlü olduğu tezine bağlanarak açıklanabilir. Fiziki güç bir kimsenin diğerleri üzerinde hüküm sürmesinin gerçek sebebi olmuş olsa idi, tarihe yön veren, diğerlerine hükmeden kişilerin hepsinin birer herkül olmaları gerekirdi; gerçekte dünyaya hükmeden imparatorlukları bile çoğu zaman cücelerin ve akıl hastalarının yönettiği biliniyor. Birde kölelik sistemine bakın, köle sahipleri kölelerden fiziki bakımdan çok mu güçlü idi. Çocukluğumda bizim mahalleyi canından bezdiren kabadayı sıskanın birisi idi, kendisinden mahallenin çam yarması delikanlıları bile korkar ve elpençe divan dururlardı.

Kadınlarından seçme ve seçilme hakkının uzun süre esirgenmesini, kadı, papa, hoca olamamalarının dışında belirli mesleklerde çalışmalarının toplumda hoş görülmeyişini hep cinsiyet ayrılığına mı bağlıyacağız?

Alıntı:
Bu üreme, neslin devamı, insanoğlunun devamı faaliyetinde, erkeğe öyle bir zevk kodu yüklenmiştir ki, erkek, bu kodun gereğinin sağlanması anlamında, karşı süje olan kadının peşindedir ve bu tanrısal ve yaşamsal faaliyetini gerçekleştirmeye çalışmaktadır. Belki görüntüde, erkeğin zevkinin tatmini olarak algılanan bu faaliyet, gerçekten “tanrısal ve kutsal bir eylemdir”. Cinsel zevk, adeta bu işin “sosu”dur.


Aynı şekilde kadın da erkeğin peşindedir. Açıkça söylemek gerekirse bir erkek ve bir kadın cinsel zevklerini tatmin ederken ve tanrısal ve kutsal bir eylem gerçekleştirirken cinsel zevk alarak işin 'sosu'undan da faydalanıyorlarsa hiçbir kimsenin bir diyeceği olamaz. Bütün dert erkeğin kadın istiyormu istemiyormu demeden, parmağını sosa daldırmasında.

Sonunda dönüp dolaşıp can alıcı soruya geliyoruz: Kadının soyadı olacak mı? Pardon, kadının kendi cinsel yaşamını kendisinin tayin etme hakkı olacak mı?

Saygılarımla

Not: Yorumlar ve sorular sadece alıntıların bende uyandırdığı çağrışımlarla ilgili
Old 11-02-2006, 22:59   #4
Merhaba

 
Varsayılan

Merhaba,

Sayın İbrahimbey,

Teoriniz üzerindeki görüş ve düşüncelerimi belirtmeden önce yazınızın başlangıcında dile getirdiğiniz bir görüşe yanıt vermek istiyorum.

“ Modern ülkelerde, (ki Türkiye’nin bölge olarak büyük bir bölümü de buna dahildir”, kadın erkekle eşit bir birey olarak görülmektedir. Bu ülkelerde, kadınlar hiçbir haktan ya da statüden sırf “kadın” olmalarından dolayı mahrum edilmemektedirler ” şeklinde bir açıklamanız var.

Gerçek bu mudur? Böyle olduğuna içtenlikle inanıyor musunuz.?

Salt Türkiye örneğinde, çeşitli biçimlerde kadına yönelik şiddet yüzde yetmişlerin üzerinde iken, Türkiye genelinde menkul ve gayrimenkul değerlerin yüzde doksanından fazlası salt erkeklere aitken, fiili olarak yarattığımız ve dayattığımız bir tutumla, ortak yaşamda onlara yüklediğimiz tüm ev işleri sorumluluğu, çocukların bakımı ve yetiştirilmesi sorumluluğu ile, hele bir de çalışıyorlar ise, kendileriyle ilgilenecek zamanları bile kalmıyorken, görüntüde, salt görüntüde var olan açıkladığınız bu durum ne kadar gerçek ve inandırıcıdır.?

“Kadın Dünyası” BİZLERİN TELEVİZYON DİZİLERİNDE VE REKLAMLARINDA İZLEDİĞİMİZ DÜNYA DEĞİLDİR !!!

Anadolu’nun bir çok bölgesinde yaygın biçimde tarlalarda kadınlar çalışır. Onlar bir bütün gün yaz sıcaklarında kavrulurken, beyler kahvehanelerde oyun oynamakla ve dedikodu yapmakla zaman geçirirler. ( En az üç bölgede, Marmara, Ege, ve Karadeniz bölgelerinde kişisel gözlemlerim bunu tamamen doğruluyor.Diğer bölgelerde de benzer durumların varlığı, konuyla ilgili araştırma ve kaynaklar tarafından doğrulanıyor.)

Akşam bitkin olarak eve dönen kadını, bir de evdeki işler bekler.Yemek yapacaktır, çamaşır yıkayacaktır, ortalığı toplayacaktır. Ve yetmezmiş gibi, hiç itiraz hakkı olmaksızın, akşama kadar tembellikle vakit geçiren “herif “ in “keyfine” amade olacaktır.

Büyük şehirlerin varoşlarında, okuma olanaklarından ya ekonomik nedenlerle, ya da ailenin baskıcı tutumları nedeniyle mahrum bırakılmış yüz binlerce genç kız, tekstil atölyelerinde, ya da benzeri işyerlerinde, çoğunluğu sigortası bile olmaksızın, günde on, on iki saat çalıştırılmaktadır.

Fırsat eşitliğinin fiili olarak sağlanmadığı bir yerde, “ Salt kadın olmaktan ötürü hiçbir haktan ya da statüden mahrum edilmemektedirler” demek, yalnızca bu eşitsiz durumu yaratanların “kadını sömürmeye” dayalı genel felsefelerine uygun bir düşünce ve savunu olabilir.

Teorinize gelirsek, açıklamalarınız “teori” olabilecek nitelikte “yeni ve bilimsel olarak ispatlanabilir” söylemler içermiyor. Olsa olsa, insana ait bazı biyolojik ve yaşamsal fonksiyonlarla ilgili olarak, sistematiği ve kendi içinde tutarlılığı ve bütünlüğü olmayan, kısmen doğru, büyük ölçüde eksik ya da yanlış bir “görüşler topluluğu” olarak adlandırılabilir.

Yazınızda söz ettiğiniz “Tanrısallık” ve “kutsallık” gibi kavramlar bilimselliği olan kavramlar değildir. Erkeğin cinsel fonksiyon ve buna bağlı davranışlarına yönelik tutumunun temelini bu kavramlar üzerine oturtmak, maksadınız bu olmasa dahi, bu konudaki erkek tutumunun her türlüsüne ( cinsel taciz, hatta tecavüz de dahil) “anlaşılabilir ve mazur görülebilir” bir kılıf uydurmak anlamına gelir. Sonuçta bu, “biz erkekler potansiyel tacizcileriz, uyaranlarımız ise kadınlardır” şeklinde tercüme edilir.

Böyle bir teorinin nihai amacının “Kadına yönelik cinsel tacizi “ meşrulaştırmaya, ve bu “erkek” tutumunun sorumluluğunu da kadına yüklemeye çalışmak olduğunu görmek, bende, tartıştığımız bu alanda çok farklı kulvarlarda yürüdüğümüz düşüncesini pekiştiriyor.


“Yaşamı yaşarken, kendisinin geliştirdiği, akıl, fikir, ahlak, vicdan, adalet vs. süzgeçlerini devreye sokar ve normalde yaşayabileceği, isteklerini sınırsızca tatmin edebileceği hallerin bir çoğundan feragat eder, sınırlar. Cinsellik de bunlardan biridir.”
şeklindeki ifadenizde:

“Feragat” kişinin kendi istek ve iradesiyle bir “haktan” vazgeçmesi anlamına gelir.

Yukarıdaki söyleminizden, erkeğin, cinselliğini istediği yer ve zamanda istediği kişiyle (karşı tarafın rızası olmasa dahi) yaşama hakkı olduğu halde, akıl, fikir vs. süzgeçlerini kullanarak bu hakkından “feragat” ettiği şeklinde bir sonuç çıkıyor. Yanlış mı anlıyorum?

O halde, bu süzgeçleri kullanmayanlar bu haklarını kullanarak “tacize yelteniyor, ya da fiili olarak taciz ediyor”

Akıl, fikir, vicdan, ahlak, vb. kavramlar göreceli kavramlardır, bu kavramlar üzerinde kişisel serbesti ve özgürlük kurgulanamaz. Burada da hukuk devreye girer ve yasaları koyar. Yasalara göre de “taciz” suçtur.

“Cinsiyet biyolojisi” ve “cinsellik psikolojisi” üzerine yapılmış yüzlerce bilimsel çalışma ve yazılmış yüzlerce kitap var. Genel değerlendirme, varlığın ve soyun devam etmesi için, insan gereksinimlerinin karşılanmasına çoğunlukla bir hazzın eşlik ettiği, cinselliğin de bunlardan birisi olduğu, ancak cinselliğin günümüz modern toplumunda temeldeki bu amacın dışında anlamlar kazandığı, ortak arzu ve istemlerle paylaşılan bir haz sürecinin yaşanması olarak geliştiği şeklindedir. Buradaki temel vurgu cinselliğin “ortak arzu ve istemlerle” paylaşılmasıdır.

Bu eylemi tek yanlı bir dayatmayla gerşekleştirmeye kalkışmanın adı da “cinsel taciz ya da tecavüz” dür. Bu konuda erkeğin kendi biyolojik dayatmasını gerekçe göstererek kontrol mekanizmalarını devre dışı bırakması ve bu konuda “kadının” yardımcı olmasını istemesi, olsa olsa, kendisini engellemek anlamında değil, karşılık beklemek şeklinde algılanabilir.

***

Burada değinmeden geçemeyeceğim bir konu da şu:

Belli bir yaşa gelmiş hangi erkeğe sorulsa, mutlaka en az bir kez “aşık” olduğunu söyler. “Aşk” kavramı ve buna dayalı insan “duygusu” her zaman yüceltilirken, edebiyatın, sanatın ve şiirin temel unsurları olarak son derece zengin bir “malzeme” olarak kullanılırken, erkek için aşkı sembolize eden ve sembolden aşkın gerçek kimliğine dönüşen kadın, yine aynı “erkek” tarafından tarih boyunca kimliksiz bırakılmış, aşağılanmış ve hor görülmüştür. Bunun adı tutarsızlıktan öte “ikiyüzlülük” değilse nedir?

Bu konuda bu güne bakarken ve değerlendirme yaparken, tarihsel geçmişe de kısaca göz atmakta yarar olduğunu düşünüyorum.



"*** Tarihi Gelişim Sürecinde Kadının "Kimliksizlik" Sorunu: ***"

"Toplumların tarihlerinde kadın anlayışının niteliğini, kadının değerini, kadına biçilen rolleri, kısaca toplumdaki yerini günümüz toplumlarının geçmiş geleneklerinden örneklerle kısaca ortaya koymaya çalışalım.

Eski Hint geleneğinde kadın, erkeğin mutlak egemenliği altında yaşıyordu. Hint kadını erkeğine kayıtsız şartsız itaat ve sadakat göstermek zorundaydı. Beşerî işlemlerde kadının belirleme ve tercih hakkı yoktu. Kocası ölen kadın, çoğu yerde kocası ile birlikte yakılıyordu. Mirası, kocasının akrabaları olan erkeklere, akrabası olmadığı takdirde din adamlarına terk ediliyordu. Dul kalanlar ise, ölünceye kadar evlenemiyorlardı. Dönemin din anlayışına göre kadın, kötünün sembolüydü; gerektiği zaman tanrılar için kurban edilebilirdi.

Eski Çin ve Japon geleneğinde kadının değeri, kocasına ve kocasının akrabasına olan hizmeti ile ölçülüyordu. Erkek, ailede mutlak hakimdi. Kadın, ıslah edilmesi gereken bir varlık olarak değerlendiriliyordu. "Madem karını sabahleyin dövdün, öğleyin de niçin dövmeyeceksin ki?!" şeklindeki Çin atasözü, bu dönemdeki anlayışı çarpıcı biçimde yansıtması bakımından burada zikredilmeye değerdir.

Eski Yunan ve Roma geleneğinde kadın, alınıp satılan veya devredilen bir eşya hüviyetini taşıyan; kötülüğün kaynağı; yaratılışta eksik kalmış sıra dışı bir varlık olarak kabul ediliyordu. Ancak kadının asıl konumunu, cinselliği tayin ediyordu. Afrodit ya da Roma'daki adıyla Venüs, cinselliğin tanrısal bir boyuta ulaştığının açık bir göstergesidir. Psikanalizin kurucusu Freud'un düşünce merkezini teşkil eden "Libido-Haz Prensibi"ni Yunan mitolojisi ile desteklemesi bir rastlantı değildir.

Kadının ruhlu mu ruhsuz mu olduğu, şeytan olup olmadığı konusu ortaçağ filozoflarının tartıştığı konular arasında yer alıyordu.
Roma sarayları, cinsel fantezilerin ve aşırılıkların zirve noktasına ulaştığı mekanların başında geliyordu. Cinselliği belirli ölçülerde sınırlayan Hrıstiyanlık Roma'da yaygınlaşmaya başladığı sıralarda, Hrıstiyanlığa yeni girenler, "insanlık düşmanları" olarak takdim edilip işkenceler eşliğinde katlediliyorlardı.

İslam öncesi müşrik geleneğinde kadın, diğer toplum örneklerinde görüldüğü gibi velayet ve miras hakkından mahrum bırakılmıştı. Kız çocukları toplumun yüzkarası sayıldığı için insanlık tarihinde daha önce görülmemiş bir tarzda çoğu zaman diri diri gömülmek suretiyle öldürülüyorlardı. Akrabalık, sadece erkeğin soyuna dayanıyordu. Hür ve soylu olmayan kadınlar cinsel meta olarak sömürülmekteydi.

Genel olarak özetlersek insanlığın tarihsel sürecinde kadın:

- Ya ölmüş kocasıyla birlikte gömülmek zorunda kalacak kadar erkeğe bağımlı kılınarak, kocasının hakimiyetine mahkum edilmiş;

- Ya bütün hayatı işgücü, cinsellik, üreme gibi birtakım dar kalıplar arasında sıkıştırılarak sınırlandırılmış;

- Ya da temel nitelikleri bastırılarak, toplumdan soyutlanmış, kimliksizleştirilmiş ya da varoluş mücadelesi dahilinde hak etmediği bir kimliği kabul etmek zorunda bırakılmıştır.”

(Tarihte ve Günümüzde Kadın, Dç. Dr. Abdülkerim Bahadır, Mayıs 2005)

***

İslam Tarihi boyunca da kadının durumu İlhan Arsel' in “Şeriat ve Kadın” isimli kitabında ayrıntılarıyla anlatılmaktadır. Bu tartışma alanlarına kitaptan alıntılar yapmak “din” tartışması gibi, bu sitede yeri olmayan bir alana kaymak riskini taşıdığı için bundan imtina ediyorum.

“ERKEK, “FİKİR, AHLAK, VİJDAN, KÜLTÜR VS.” AÇILARINDAN GELİŞTİKÇE; DOĞAL YAŞAMDAN GELEN HOYRATLIĞINI, GÜCÜNÜ VS. SINIRLADIKÇA, FİLTRELENDİRDİKÇE, SÖZ KONUSU SORUNLAR, KADINA YÖNELİK SALDIRILAR AZALACAK, YOK OLACAKTIR.”

Yukarıdaki açıklamanız için, bunun gerçekleşebileceği zamana dair, yaklaşık ta olsa bir tarih vermek mümkün mü.? Kadınlar, söz konusu sorunların ve kendilerine yönelik saldırıların ortadan kalkması için, erkeğin binlerce yıldır devam eden ve bir türlü tamamlanamayan bu “evrim” ini mi bekleyecekler.? Erkekler olarak şimdi, hemen şimdi yapabileceğimiz bir şeyler yok mu …?

Saygılar.

( Sayın Gemici’ ye düşünsel katkılarından ötürü teşekkür ediyorum.)

Merhaba.
Old 12-02-2006, 22:18   #5
ibrahimbey

 
Varsayılan

Sayın Merhaba;

1) Öncelikle, aşağıda yazdığım kelimelerle başlayan paragraflarda yazdıklarınız, hemen ve çok kolay bir şekilde karşı örnekleri verilebilecek örneklerdir. Bunları, konudaki hassasiyetiniz nedeniyle, alalacele ve tepkiyle verdiğiniz örnekler olarak görüyorum.

“Salt Türkiye örneğinde, çeşitli biçimlerde kadına yönelik şiddet yüzde yetmişlerin üzerinde iken, …”
“Anadolu’nun bir çok bölgesinde yaygın biçimde tarlalarda kadınlar çalışır. Onlar bir bütün gün yaz sıcaklarında kavrulurken, beyler kahvehanelerde oyun oynamakla ve dedikodu yapmakla zaman geçirirler…”
“Akşam bitkin olarak eve dönen kadını…”
“Büyük şehirlerin varoşlarında, okuma olanaklarından ya ekonomik nedenlerle…”

Sayın merhaba, hiç araştırdınız mı??

Türkiye genelinde, erkeğin erkeğe uyguladığı şiddet oranı nedir acaba?

Ailenin çocuğa uyguladığı şiddet?

Kolluk kuvvetinin uyguladığı şiddet?

Öğretmenin uyguladığı şiddet?

Ya kadınların , hatta annelerin, çocuklar üzerinde uyguladığı şiddet? Bunu hiç düşündünüz mü?

Umarım bunların yüzdelerini de takip ediyorsunuz ve biliyorsunuzdur. Bahsettiğiniz oranların, konu başlığı ile ilgili ve cevap olabilecek objektif veriler değildir.

Türkiye gibi, hem fakir hem de gelişmemiş toplumlarda, en az kadınlar kadar erkekler de ezilmektedir. Sizin bu yaklaşımınıza, “erkek dışarıda çalışırken, kadın evde arkadaşlarıyla konken partisi veriyor” ya da ne bileyim, maden ocağında çalışan bir erkeğin eşi için “erkek kuyularda çalışıyor, kadın evde oturuyor” gibi, ucuz ve konuyu basitleştiren bir cevap verilebilir ama hiç de akılcı ve bilimsel olmaz.

2) Yukarıdaki söyleminizden, erkeğin, cinselliğini istediği yer ve zamanda istediği kişiyle (karşı tarafın rızası olmasa dahi) yaşama hakkı olduğu halde, akıl, fikir vs. süzgeçlerini kullanarak bu hakkından “feragat” ettiği şeklinde bir sonuç çıkıyor. Yanlış mı anlıyorum?

Doğru anlıyorsunuz?

3) “Yazınızda söz ettiğiniz “Tanrısallık” ve “kutsallık” gibi kavramlar bilimselliği olan kavramlar değildir.”

Elbette değildir. Ama doğadaki her şey de bilimsel değildir. Mantıklı açıklaması olmayan bir çok konu ister istemez bunlarla açıklanabilir.

Üremek adına, her iki canlı arasındaki bu muhtaçlık, arzu, sizce neyle açıklanabilir?

4) “Erkeğin cinsel fonksiyon ve buna bağlı davranışlarına yönelik tutumunun temelini bu kavramlar üzerine oturtmak, maksadınız bu olmasa dahi, bu konudaki erkek tutumunun her türlüsüne ( cinsel taciz, hatta tecavüz de dahil) “anlaşılabilir ve mazur görülebilir” bir kılıf uydurmak anlamına gelir.. “

Yazımda, “taciz” ya da “tecavüz”e “kılıf uydurmak” amacının olmadığı çok açık.

Aksine benim amacım, “Tacize, tecavüze hayır” demek gibi, sürekli yapılagelip duran, görünüşte çok hoş ancak çok basit, soruna hiçbir kesin çözüm getirmeyen, “slogan düşünceleri”i bir kenara itip, gerçekten ve bilimsel olarak “taciz, tecavüz” nasıl önlenebilir onu tartışmaktır.

Bunu tartışırken de, erkeği, kadını, cinselliği, doğayı iyi tanımak, izlemek bilmek gerekir. Bunları göz ardı eden yaklaşımlar, sadece “tecavüze hayır” pankartı taşıyan cılız gösterilerden öteye gidemez.

Doğada, her canlıdan çift cinsiyet vardır ve bu canlılar “varlıklarını sürdürmek – üremek için cinsellik yaşamaktadırlar. Bunu sağlama anlamında, dişi ve erkek arasında bir akım söz konusudur. Bu akımın, saf hali, cinsellik yaşamak için karşı taraftan rıza bile almaz. Nitekim, doğadaki diğer canlılarda bu böyledir.

Bence, ilk insan da böyledir ve böyleydi. Zorbalığa varabilecek bir cinsellik. Düşünülünce, bu belki de gereklidir. Gelişmiş bir insana göre, bu “suçtur” “zulümdür” belki ama ilk insan için , doğa için bu zorunluluktu. Doğadaki, her eylemin bize mantıklı gelmesi de beklenemez. Çünkü, bizim mantığımız dışında kalmaktadır.

Ama lütfen dikkat, bu “natural, saf, kaba” bir doğa anlayışıdır.

İnsanın aklı vardır. Ve akıl, belki de diğer canlılarda olmayacak şekilde, insanın kendisini kendi aklıyla sınırlayabilmesini sağlar.

Günümüz cinselliği de böyledir, böyle de olmalıdır. Zorbalığa dayalı cinsellik, gelişmiş bir insan aklına, insanlığın gelişimine uymaz. Gelişimi tersine çevirmektir.

3) “Akıl, fikir, vicdan, ahlak, vb. kavramlar göreceli kavramlardır, bu kavramlar üzerinde kişisel serbesti ve özgürlük kurgulanamaz. Burada da hukuk devreye girer ve yasaları koyar. Yasalara göre de “taciz” suçtur.”

Sayın merhaba, suç olmadığını iddia mı eden var ki bunu yazdınız.?

Üstelikte bir hukukçu olan bana 

Size sorarım, bu eylemlerin suç olmasını sağlayan parlementolarda çoğunluk kimdir? Kadınlar mı, yoksa erkekler midir?

Yazdığınız gibi, tarlada ezilen, evde kocasına keyf sağlayan kadınlar mı bu yasaları düşünmekte, kanunlaştırmaktadır? Yoksa, yasa koymadan hep üstün olan “gelişmiş, aklı, vicdanı, fikri vs.” olan erkekler mi? Ya da , “gelişmiş, aklı, fikri, vicdanı vs. olan” erkek ve kadınlardan oluşmuş toplumlar mı?

Kadınlara yapılan haksızlıklardan yola çıkarak, “sadece kadınlara haksızlık yapıldığı” “sadece kadınlara istek dışı davranışlarda bulunulduğu” sonuçlarına varmak, çok haksız bir genellemedir.
Old 13-02-2006, 00:28   #6
Merhaba

 
Varsayılan

Sayın İbrahimbey,

Burada, yaşamın içinde var olan yüzlerce sorundan yalnızca bir tanesini, “ kadına yönelik tacizi” değerlendirme ve tartışma konusu olarak aldık.

Bu tartışmada amaçlanan nihai hedef, sorunu “sen-ben” çekişmesine dönüştürmek değil, olabildiğince değişik öngörüler üzerinde tartışarak, ortak akıl doğrultusunda, işe yararlığı olan ve sorunun çözümüne katkısı olabilecek, yaşama geçirilebilir pratikleri ortaya koymaktır.

Konuyla ilgili olarak ortaya koyduğunuz teorinin onca detaylı anlatımından sonra, nihai olarak vardığınız sonuç:

“ERKEK, “FİKİR, AHLAK, VİJDAN, KÜLTÜR VS.” AÇILARINDAN GELİŞTİKÇE; DOĞAL YAŞAMDAN GELEN HOYRATLIĞINI, GÜCÜNÜ VS. SINIRLADIKÇA, FİLTRELENDİRDİKÇE, SÖZ KONUSU SORUNLAR, KADINA YÖNELİK SALDIRILAR AZALACAK, YOK OLACAKTIR.”

şeklinde olduğuna göre, lütfen söyler misiniz:

Böyle bir sonucun işe yararlığı nedir ? Şu anda var olan durumu hafifletici, sorunu ortadan kaldırmaya yardımcı olabilecek bir katkısı var mıdır?

Var ve ben anlayamıyor isem, lütfen anlamama biraz daha açarak yardımcı olun. Eğer yok ise, öngördüğünüz teorinin amacı nedir ?


Yaşam alanlarımızda var olan “yüzlerce sorundan yalnızca birini” tartıştığımızı ve çözüme katkısı olabilecek görüş ve öneriler, hatta bir adım ötesi “bizler ne yapabiliriz” i tartıştığımızı belirttim.

Elbette değindiğiniz,

“Türkiye genelinde, erkeğin erkeğe uyguladığı şiddet
Ailenin çocuğa uyguladığı şiddet
Kolluk kuvvetinin uyguladığı şiddet
Öğretmenin uyguladığı şiddet
Kadınların , hatta annelerin, çocuklar üzerinde uyguladığı şiddet”

konularının her biri başlı başına ciddi sorunlardır ve en az tartıştığımız konu kadar önemi haizdirler. Ama buradaki konu yalnızca “kadına yönelik taciz” iken, benim bunlara değinmemiş olmam, bunları göz ardı ettiğim ya da yok varsaydığım biçiminde algılanıyorsa, öyle olmadığı şeklinde bir savunu içine girmeyi hiç te gerekli bulmuyorum. Bu olsa olsa bir “algı” ve algıya dayalı “kişisel yargı” sorunu olabilir.

Bir hukukçu olarak, başlangıçta konu olan olayda, tanık olmadığı halde hüküm giyen cinsel taciz zanlısı meslektaşınızı savunmada gösterdiğiniz hassasiyeti, eşdeğer bir duyarlılıkla “TACİZE UĞRAYAN KADINLARI” savunmakta da göstermeniz beklenirken, hukukçu kimliğinizden sıyrılıp, erkek doğasının buna uygunluğu konusunda teoriler ve bunu savunan bir eksik “SOSYOLOG” kimliğini sahiplenmeniz dikkate değer ve “takdire şayan ! “ bir durum.


Soruları net biçimde sorarak, hiçbir spekülasyana yer vermeden, yanıtlarını olabildiğince açık ve net vermek buradaki varlığımıza bir değer ve anlam katabilecekken ve tartışma alanlarının temel amacına katkıda bulunabilecekken, spekülasyonlarla konuyu boğarak ve başlangıçta sorulan soruyu, ya da ortaya konan sorunu unutarak, uzun ve işe yararlığı olmayan söylemlerle “karşılıklı atışma” konumuna sürüklenmekten ve konuyu izleyenlerin “seyir aracı” haline gelmekten, şahsen ben özellikle imtina etmek istiyorum. O nedenle bundan böyle konuyla ilgili yazılarınıza karşın, doğrudan sizin düşünceleriniz temelinde yanıt ve açıklama olabilecek bir yazım biçimini tekrarlamayacağım.

Benim bu tutumumun adı “alanı terk etmektir” ve alana kişisel tatmin amacıyla gelip alanda “ tek” kalana bir “zafer” duygusu yaşatır. Bu tartışma alanında böyle bir hedefim olmadığı için, bu “zafer keyfini” rahatlıkla size bırakmaktan hiçbir rahatsızlık duymayacağım.

Saygılar.

Merhaba.
Old 13-02-2006, 12:09   #7
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

Alıntı:
Size sorarım, bu eylemlerin suç olmasını sağlayan parlementolarda çoğunluk kimdir? Kadınlar mı, yoksa erkekler midir?


Parlementodaki sayın çoğunluğa teşekkür ederim.

Daha düne kadar;

TCK da

Kadınları tecavüzcüleriyle evlendirdikleri için,

Evli olan kadınlara karşı çinsel suç işlendiğinde bekar kadınlara karşı daha çok korudukları için,daha ağırlaştırıcı maddeler uyguladıkları için

Bekaret kontrolüne yetkili makamın izni bile olmadan gönderdikleri için

Töre cinayetlerine seslerini çıkarmadıkları için

Kadına karşı içlenen cinsel suçları,kadının kimliğini hiçe sayarak topluma karşı işlenmiş suç saydıkları için,

Yeni TCK da ise;

Bekaret muayenesine gönderilen kadına rıza bile sormadıkları için,

Töre cinayetlerini nitelikli insan öldürme suçu olarak tanımlayıp,gerekçesine de tahrikte geçerli değildir yazdıkları için

CEDAW anlaşmasını onaylayıp kararlarını uygulamadıkları ve "namus savunmasını" hala yasaklamadıkları için

Diğer kadın lehine olan düzenlemeleri,"aktivist kadın gruplarının başarılı çalışmaları ve AB.baskısı nedeniyle kabul ettikleri için

Elbette çok teşekkür ederim, parlementoda bulunan sayın çoğunluğa...

Türk Medeni Kanunundaki ayrımcı düzenlemeler olan soyadı,yasal mal rejimlerinin 2002 öncesi evliliklere uygulanmaması nedeniyle de pek çok teşekkür borcum bulunmaktadır.


Saygılar
Old 13-02-2006, 17:06   #8
Saim Dikici

 
Varsayılan

Fikrimce bu konuyu tek ayaklı değerlendirmek imkansızdır. Konuyu enine boyuna sağlıklı tartışabilmek için en azından;

- Hukuk Fakültesi mezunu olmak,
- Toplum Bilimci, sosyoloji mezunu olmak,
- Psikoloji bilimi eğitimi almış olmak,
- Kadın olmak...

Kaçınılmaz görünüyor...

Kadının yaşadığı tacizi, erkek gözüyle değerlendirmek hatalı olacağı gibi, hukuk bilimini hazmetmeden tacizin hukuku boyutunu tartışıp, bir hukukçuyu huzursuz etmek de hatalı sayılabilecektir...

Saygılarımla...
Old 13-02-2006, 19:59   #9
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

Sayın Dikici,

Böyle bir konunun ,söylediğiniz nitelikte olan 4 ayrı uzman tarafından tartışılması elbette yararlı olurdu.

Ama
Alıntı:
Hukuk Fakültesi mezunu olmak,- Toplum Bilimci, sosyoloji mezunu olmak,Psikoloji bilimi eğitimi almış olmak, Kadın olmak...
şartlarını taşıyan bir kişinin bu konuyu tartışabileceğini söylemek,bu konuyu hiç kimsenin tartışamaması sonucunu getirecek gibi görünüyor.

Kanımca,temel insan haklarına ve bildirgelerine saygılı olma tartışmaya katılmak için yeterli bir ölçüttür.

Daha çok,daha yararlı katılım dileklerimle..

Saygılar
Old 13-02-2006, 20:31   #10
Merhaba

 
Varsayılan

İş Yerinde Cinsel Taciz- Uzman Görüşleri

cnbc-e.com


insankaynaklari.com ve Cnbc-e işbirliği ile hazırlanıp, Açıl Sezen’in sunduğu İş Yeri programının bu haftaki konusu “İş yerinde cinsel taciz”di.

Konuklar ise; İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilimdalı Psikososyal Travma Programı Başkanı Prof. Şahika Yüksel ve İstanbul Teknik Üniversitesi İşletme Fakültesi Hukuk Anabilim Dalı öğretim üyesi Doç. Dr. Kadriye Bakırcı.

Sunucu Açıl Sezen:
Bu konu Türkiye’de birçok insanın karşı karşıya kaldığı ama çok fazla paylaşmadığı bir konu… Peki iş yerinde cinsel taciz nedir?

Prof. Şahika Yüksel:
Cinsel taciz genel olarak, istenmeyen bütün cinsel yaklaşımlardır. Bunun içine dokunma, sözler, gösterilen çeşitli malzemeler girebilir. Bu şekilde değerlendirildiğinde cinsel taciz, sokakta giden birinin sarkıntılık etmesinden farklı olarak, iş yerindeki cinsel tacizde bir süreklilik söz konusudur. Olay, aynı iş yerinde çalışan bir kişinin, diğerini, cinselliği bir güç olarak kullanarak kullanıp tehdit etmesidir. Burada cinsellik değil, güç kullanma, zarar verme, etkileme ve istediğini yaptırma ön plandadır.

Doç.Dr.Kadriye Bakırcı:
İstenmeyen cinselliğe dayalı her türlü davranışlar cinsel taciz kavramına girer. İş yerinde gerçekleştiği zaman, başka ortamlarda gerçekleştiğinden farklı olarak, kişilik haklarının ihlali, rahat koşullarda çalışma hakkının ihlali, tacize uğrayanın hak ve özgürlüğünün ihlali, cinsiyet ayrımı oluşturması, iş veren tarafından yapılıyorsa; yetkinin kötüye kullanılması gibi hukuki düzenleme ihlallerini kapsıyor.

2003 yılına kadar cinsel taciz bizim yasalarımızda düzenlenmiş değildi. 2003’te iş kanununda yapılan değişiklikle, iş kanunun 24. ve 25. maddelerine dahil edildi. Türk Ceza Kanunu’nda ise Nisan 2005’ten itibaren yaptırıma bağlanacak.

Sunucu Açıl Sezen:
Tacizci ne gibi davranışlarının karşılığında, ne gibi cezalar almaktadır?

Doç.Dr.Kadriye Bakırcı:
Her iki kanun da herhangi bir tanım getirmiş değil. İçeriği mahkeme kararları çerçevesinde doldurulacak. Fakat TCK 105. maddeye göre 2 aydan 3 yıla kadar hapis ya da karşılık gelen para cezasına çarptırılacak. İş yerinde gerçekleştiğinde ise cezalar ikiye katlayacak. Mağdur bu sebeple işi terk ettiyse, verilecek ceza 1 yıldan az olamıyor. İş kanunun 24. maddesine göre; işçiye işveren tarafından tacizde bulunulursa, işçi haklı nedenle sözleşmesini feshedebilecek. Müşteri ya da başka bir işçi bir işçiyi taciz eder ve işveren bu durumu bildiği halde bir şey yapmazsa, işçi haklı nedenle sözleşmesini feshedebilecek. 25. maddeye göre ise; bir işçi diğerini taciz ederse, işveren tacizciyi derhal işten çıkarabilecek.


Anket sonuçları

1. İşyerinde cinsel taciz yaşadınız mı?
Evet %40, hayır %48.84, emin değilim %11 civarında.

2. Ne tip olaylarla karşı karşıya kaldınız?
Vücut hareketleriyle %43.23, sözle %24.84, jestle %11.91, imalarla %10.34

3. Taciz yapan kişinin iş yerinizdeki konumu…
Firma sahipleri %25.48, yöneticiler %28.06, iş arkadaşları %29.35.

4. Bu durumdan nasıl etkilendiniz?
Utanç duyuyorum %26.13, çalışma isteğim azaldı %25.6, öfkeli bir insan haline geldim %14.74, performansım düştü %17.74, çalışma isteğim azaldı % 25.16.

5. Bu olay karşısında tepkiniz ne oldu?
İşten ayrıldım % 22.58, sadece yakın çevreme anlattım % 22.58, kimseyle paylaşmadı %25.81, kişiyi uyardım %20.3.

6. Kurum içinde bu tür olayları bildirebileceğiniz bir merci mevcut mu?
Hayır %49.59, evet %33.17.


Prof. Şahika Yüksel:
Uygunsuz şekilde güç kullanan kişiye bir sorumluluk yüklenmesi çok önemli. Fakat hukuki yola başvurulabilmesi için olayın açığa çıkarılması, ispat edilmesi ve şahit bulunması gerekiyor. Fakat bunların açıklanması son derece zordur. Çünkü bu kişi iş yerinde uygunsuz tavır takınan bir kişi olarak tanımlanacaktır yani suçlanacaktır. Diğerleri olayın üstüne gitmeden, kurbanı oradan uzaklaştırmak isterler.

Sunucu Açıl Sezen:
Yapılanlar karşısında ne yapılabilir? Bağırıp rezalet mi çıkaralım? Bunlar iş yerinde dedikodulara neden olur. Galiba en iyisi iş yerinde bir koruyucu sevgili bulmak. Mahkemeyle uğraşmak daha zor…

Prof. Şahika Yüksel:
Koruyuculara asla güvenilmez. Ayrıca cinsel tacizle ilgilenen özel bir merci iş yerlerinde bulunmamaktadır.

Sunucu Açıl Sezen:
Bu olaylarda nasıl bir ispat mekanizmasıyla mahkemeye gitmek gerekir?

Dç.Dr.Kadriye Bakırcı: Türkiye’de maalesef kadınların başvurabileceği bir komisyon mevcut değil. Dolayısıyla kimseden kahramanlık yapması beklenemez. Bunu dile getirdikten sonraki süreç de çok zor bir süreç. Her şeyi göze alanlar mahkemeye başvuruyorlar, böyle davalar var. Yargıtay, bir kadının cinsel tacize uğradığını söylediği hallerde, Türkiye’deki ortamı göz önünde bulundurup, böyle bir ortamda bunu açıklamanın zor olduğunu kabul ederek, cinsel tacizin var olduğunu kabul etmiştir. Bazı davalarda tanık olmamasına rağmen tacizin varlığı kabul edildi.

Çünkü bir kadın her şeye rağmen çıkıp tacize uğradığını söyleyince Yargıtay bunu varlığını kabul etti. Türkiye gibi bir ortamda tacize uğradığınızı söylüyorsanız; dışlanma olasılığınız kesindir. Herkes sizi dışlar, kimse inanmaz, işten çıkarılacak ilk kişi siz olursunuz, başkaları sizi işe almak istemez, dolayısıyla bunları göze alıp dava açanlar, davayı kazandılar. Ceza davası ya da maddi, manevi tazminat davası açılabilir, taciz durana kadar iş yerine gitmeme hakları vardır, bu dönem için maaşlarını talep edebilirler, fakat bu konuda açılan bir dava yok.

Sunucu Açıl Sezen:
Tacize uğrayan erkekler için de aynı şartlar geçerli mi?

Dç.Dr.Kadriye Bakırcı:
Erkekler için de bunlar geçerli fakat, erkeklerle kadınların taciz olarak değerlendirdiği davranışlar birbirinden çok farklı. Bir erkek, hoşlanmadığı bir kadının kendisini yemeğe davet etmesini de taciz olarak algılarken bir kadın, çok ciddi davranışları taciz olarak değerlendirmektedir. Ankete bakarsak, bir kesim, kendisine yöneltilen davranışlara hemen taciz demek istememektedir. Dolayısıyla taciz denen davranışların da ayrıca sorgulanması gerekmektedir.


Telefonla katılımcılar:


• Ankara’dan Deniz Okur:
Her iş yerinde tacize uğradım. Hep istifa etmek zorunda mı kalacağım?

Doç.Dr.Kadriye Bakırcı:
Kadınların tepkisi genelde oradan kaçmak olur. Bu uygun değildir, kendisini cezalandırmış, istismarcının cezasız kalmasını sağlamış olur. Her meslek grubunun kendi etik kurumlarına başvurmak gerekir. Fakat olayı açığa çıkarmak zordur.

• Ebru Büyükece: Uğradığım tacizler sonucunda evde oturup çocuğuma bakmayı seçtim. Erkeklerden de nefret ediyorum. Ne yapacağım?

Pfof.Şahika Yüksel:
Bu bir travma belirtisidir. Çalışma potansiyeli varken çalışmaması onu daha çok üzer. Şiddete maruz kalan kadınların başvurabileceği ve destek alabileceği kurumların yardımını alması da iyi olabilir.

• İsimsiz katılımcı: Kadınlar da cinsel tacize uğramamak için düzgün giyinsinler… Kıyafet meselesi bir sorun mu?

Doç.Dr.Kadriye Bakırcı:
Cinsel güç uygulayan kişiler bu davranışlarına çeşitli mazeretler uydurmaktadırlar ve bunlar mahkemelerde kullanılmaktadırlar. Hâkimler, polisler, adli tıpçılar ve doktorlar arasında yapılan bir ankette; bu meslek grupları kıyafeti kışkırtıcı bulmuştur. Kısa etek giyenlerin, buna istekli olduğunu düşünmektedirler. Bu, kadınların tacize uğramasının mubah bir durum olarak görüldüğünün göstergesidir. Ama asla haklı bir neden değildir.

Sunucu Açıl Sezen:
Tacize uğrayan erkekler…?

Doç.Dr.Kadriye Bakırcı:
Kadınlara önerilenler erkeklere de önerilmektedir. Fakat kadınlar daha çok tacize uğramaktadırlar. Daha çok kadın patronlar birtakım çıkarlar için taciz edebilmektedir fakat oran %5’i aşmamaktadır.
Old 13-02-2006, 22:07   #11
Saim Dikici

 
Varsayılan

Sayın hykayar,

BU yaklaşımımla bir bakıma tartışmayı sağlıklı yapabilecekleri sınırlamış olduğum eleştiriniz haklı ise de, diğer taraftan sağlıksız tartışmanın ise yarardan çok zarar getirebileceğini hatırlatmak anlamında eleştiriniz çok haklı değildir.

Yoğunluklu tartışmanın her zaman ve her olayda yarar getirmeyebileceğini düşünüyorum.

Elbette ki bu tartışma konusunu ayakta tutup, yönlendirebilecek uzmanların olduğu bir yerde, bahsettiğiniz kriterlere sahip en azından fikirleri olumlu kişilerin tartışmaya dahil olması önemlidir.

Tartışılsın da nasıl tartışılırsa tartışılsın düşüncesi, bence çok doğru sonuç vermez. (Sizin kastınızın bu olmadığının farkındayım)

Saygılarımla...
Old 13-02-2006, 22:11   #12
Saim Dikici

 
Varsayılan

Bir de şunu belirtmeliyim: Bu konu başlığının tartışmanın ana mantığına uymadığını düşünüyorum!

Kadınlar tacizi davet ediyor! diyebilecek bir fukaranın bu sitede bulunabileceğine ihtimal bile veremem. Dolayısıyla, başlığa göre tartışma monolog biçiminde devam etmeye mahkumdur.

Saygılarımla.
Old 15-02-2006, 11:32   #13
ibrahimbey

 
Varsayılan

Evet, tipik alışkanlıklarımız yine başladı ve malesef tartışma, "kişiselleştirme" "erkek düşmanlığı" ve "feminist" bir boyuta indi.
Old 15-02-2006, 13:41   #14
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

Bu tartışmada
Alıntı:
"kişiselleştirme" "erkek düşmanlığı"
elbette ki kesinlikle kaçınılması gereken tutumlardır.Söylenene aynen katılıyorum.

Fakat,bu iki olumsuz satırın yanına iliştirilen
Alıntı:
feminist
sözcüğün burada yerinin olmaması gerektiğini düşünüyorum.

Feminizm kadının insan haklarından yana olmaktır.
Ve bu konuda herkesin feminizmi istediği gibi yorumlama lüksü yoktur.Hele hele "feminizm" kavramını "erkek düşmanlığı" kavramının eşsöylenişi gibi sunmaya hiç kimsenin yoktur.

Kadının insan haklarını uluslararası sözleşmelerdeki gibi anlamak,böyle kabul etmek ve ilkeler ölçüt alınarak konulara yaklaşmak "yararlı" tartışmanın gereğidir.


İlgili CEDAW(Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi) ,ek protokol, tavsiye kararları ve Komitenin Türkiye raporu için:

http://www.turkhukuksitesi.com/hukuk...7921#post17921

Saygılarımla
Old 16-02-2006, 10:38   #15
ibrahimbey

 
Varsayılan

Şu soruların cevabını hep merak ediyorum.

1) Kadınlar, kendilerini sadece seks objesi olarak gösteren davranışlardan, uygulamalardan kaçınmalı mıdır?

2) Ya da sizce bu davranışlar doğru mudur?

3) Tacizi önlemek için kadın ne yapmalıdır, ne yapabilir? Kendisinin cinsel obje olarak görülmesini engellemede, ilk görev kadına düşmez mi?

4) Sadece yasalardan koruma beklemek doğru mudur?

5) Özellikle medyada, kadını “seks objesi olarak gösteren etkinlikler, programlar, eylemler çok değil midir? (ki çoktur, bunlara karşı neden bu uluslar arası kuruluşlar eylem yapmazlar?)

6) Neden bahsettiğiniz uluslar arası kuruluşlar ve sözleşmeler, medyaya karşı bu anlamda savaş açmazlar ve yaptırım uygulamazlar?

7) Estetiğin çok ötesinde, tamamen cinsellik vurgulayıcı, cinsellik temalı giyim tarzları doğru mudur? Bu tarz giysilerin amacı nedir?


(Sayın hykayar, evet, haklısınız, yukarıdaki cevabımdaki bahsettiğiniz cümlemdeki kelime, cevabın amacını ve haddini aşmış olabilir. Dediğiniz gibi düzeltiyorum)
Old 18-02-2006, 01:00   #16
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

13 yaşında öldürülen ilköğretim öğrencisi "çocuk" , "kusurlu " eylemleri ile tacizi ve ölümü davet mi etmişti?

İçim acıyor....çok
Old 19-02-2006, 06:28   #17
mehmetdemirlek301

 
Varsayılan

Arkadaşlar, konu kadınların sorunu değildir sadece.Konu insan hakları sorunu olarak düşünülmeli.Zira kadınları mağdur olan toplumun kendisidir mağdur olan aslında.Her insanın, kendisini uğruna feda edecek kadar sevdiği kadınları vardır.Annesi, kızkardeşi, eşi, halası, teyzesi, yengesi v.s.Sorun; o toplumdaki eğitimsizlikten kaynaklanmaktadır.Toplumdaki her erkek, her kadını, sevdiği kadınların yerine koyabilse sorun zaten çözülür.Baskı altında olan, ezilen, sağlıksız kadınlar, sağlıksız erkekleri dünyaya getirirler, kısır döngü devam eder gider.Acaba burada mağdur sadece kadınlar mı, onlarla birlikte o toplum mu, dolaylı olarak da o toplumdaki erkekler mi?Saygıyla...
Old 16-11-2006, 10:42   #18
Merhaba

 
Varsayılan Kadının sinsi düşmanı: "Manevi taciz"

Kadının sinsi düşmanı: Manevi taciz

Narsist sapıkların, özellikle kadınlar üzerinde uyguladıkları 'manevi taciz' endişe verici boyutlarda. Manevi taciz sadece eşler arasında değil, arkadaşlar arasında da yaygın olarak görülüyor. Bu tür şiddete maruz kalan kadın, karşı karşıya kaldığı durumu çoğu kez adlandırmakta güçlük çekiyor


ŞÜKRÜ HATUN (Arşivi) www.radikal.com.tr 16 kasım 2006-11-16


Günümüzde başta kadınlar olmak üzere birçok insanı ilgilendiren sorunlardan birisi de hemen daima narsist sapıklar tarafından uygulanan psikolojik şiddet. Bu öyle bir şiddet ki uzun yıllardır Fransa'da manevi taciz kurbanları üzerine çalışan psikiyatrist Marie-France Hirigoyen'e göre "Bir insan, karşısındakini manevi taciz uygulayarak yıkmayı başarabilir. Bazı durumlarda, bu hırslı saldırganlık ruhsal bir cinayetle bile sonuçlanabilir."

Ama esas önemlisi bu tür şiddete maruz kalan birçok kadının karşı karşıya kaldığı durumu adlandırmakta güçlük çekmesi, toplumun bu şekildeki dolaylı şiddete duyarsız kalması ve Hirigoyen'e göre "Hoşgörü bahanesiyle insanların bağışlayıcı bir tavır takınması".


Aslında manevi taciz çok yaygın bir sorun; yalnızca eşler arasında değil, arkadaşlar arasında da görülebiliyor ve bazı işyerlerinde kadınların veya erkeklerin en önemli sorunu olarak yaşanabiliyor. Ülkemizde eşlerinden ayrıldığı için öldürülen kadınların birçoğunun arkasında narsist sapıklık öyküsü olduğu biliniyor.

Bu tür insanlar aramızda yaşıyor ve herhangi bir tedavi görmedikleri gibi bazen kendilerini 'tutkulu aşk' yaşıyor gibi gösterip her şeyi bunun için yaptıklarına insanları inandırmaya çalışıyorlar. Bunlar ya kıskanç kocalar ya da başkalarını kullanan çok zeki ve başarılı insanlar olabiliyor.


Maskelenmiş cinayet

Fransız psikiyatrist ve psikanalist Marie-France Hirigoyen, 'Manevi Taciz: Günümüzde Sapkın Şiddet' isimli kitabında Fransa'da 2 milyon kadının maruz kaldığı "manevi taciz"i bütün yönleriyle ama esas önemlisi kadınları yargılamadan, onları bütün duyarlılıkları ile yansıtarak anlatıyor.

Kitabın bir bölümü işyerlerinde yaşanan manevi tacize ayrılmış. Temel özellikleri patolojik düzeyde narsizm, âşık olamamak veya aşkı küçümsemek, tembellik, karşısındaki insanları kendi uzantısı nesneler olarak görmek, megalomani, şükran duygusunun olmaması, yaptıkları kötülüklerden gerçek anlamda acı ve pişmanlık duymamak, sorumsuzluk, kan emicilik, paronoya, manipülasyon yapmak ve karşısındakileri kendi çıkarı için kullanmak, kadının öteki olmasına yani bütün kişiliğine karşı duyulan kıskançlık olan bu kişiler, genellikle yaşam sevinci dolu, saydamlığı seven, 'habislik derecesinde iyimser', hoşgörülü, belli ölçülerde saf ve iyi insanları (kadınları) başlangıçta en iyi halleri ile görünerek ağlarına düşürüyorlar ve kadınlar çok sonra durumun farkına vardıklarında ise iş işten geçmiş oluyor ve sonunda derin acılarıyla baş başa kalıyorlar.

Aslında narsist sapık kişi, sinsi bir baskı uygulayarak "kurbana kendine olan hâkimiyetini kaybettiriyor, onu sahipleniyor; kurbanı boyun eğme ve bağımlılık konumunda tutuyor, onda derin bir iz bırakma amacıyla, onu derin bir şekilde etkiliyor". Bu kişiler bir virus gibi kurbanın ruhsal aygıtını 'infiltre' ediyor ve onların 'genlerine yerleşerek' kurbanın kişiliğini bozmaya, yıkmaya ve kendilerine benzetmeye çalışıyorlar. O kadar ki bir süre sonra kurbanlar narsist sapıklarla derin bir empati yaparak kendilerini yalnızca onların isteklerini yapar halde buluyorlar. Bazı kurbanlar, narsistin düşüş yaşarken yaşam arkadaşlarının paçalarına tutunarak kendisiyle birlikte diğerini de aşağıya çektiğini ve bunun kurbanda yol açtığı boğulma duygusundan bahsediyorlar.


Narsist sapık kişiler kurbanı yok etmek yerine, onu yavaş yavaş uysallaştırma ve 'el altında bulundurma' stratejisi izliyorlar. Bu amaçla kurbanda ağır suçluluk duygusu uyandıracak davranışlarda bulunuyorlar; o kadar ki kurbanların çoğu "kendini hak etmeyen, cezalandırılabilir bir günah keçisi" pozisyonuna getirerek "ezeli ve ebedi kurban haline dönüşüyor". Patolojik narsizm konusunda bir kitabı bulunan Sam Vaknin'e göre "Tüm narsistler önce idealize edip daha sonra devalüe ederler. Bu kısa, acımasız devalüasyon tacizdir. Bu narsistik davranışın merkezinde yatar.


Narsist kişi yalan söyler, hakaret eder, sömürür, alçaltır, manipüle eder, kontrol eder ve yok sayar. Tüm bunlar taciz şekilleridir".

Soğuk şiddet

Narsist sapıklar, doğrudan iletişimi reddederek, dilin biçimini bozarak, yalan söyleyerek, alaya alarak ve aşağılayarak, kurbanın çelişkilerini ve saydamlığını kullanarak, saygınlığının yitirilmesini sağlayarak güçlerini kabul ettiriyor ve kurbanlarını 'paralize' ediyorlar.

Kurbanlar baskıya karşı çıktıklarında daha doğrusu "tepki göstermeye, bir insan olarak kendisine yer edinmeye ve biraz özgürlük kazanmayı istemeye" başlayınca narsistin nefreti ve şiddeti ile karşılaşıyor. Bu süreçte "yermelerden, düşmanca imalardan, küçümsemelerden ve hakaretlerden oluşan soğuk bir şiddet söz konusu ve yıkıcı etki, görünürde zararsız ama sürekli olarak tekrar edilen saldırılardan ve bunların sonunun olmadığının bilinmesinden" kaynaklanıyor. Sonunda kurbanlar köşeye sıkışıyor; benlikleri ağır ve müphem bir korkunun egemenliğine giriyor ve sanki yaşamları artık hiç değişmeyecekmiş gibi bir duyguyla başlarına gelenleri kader gibi yaşamaya başlıyorlar. Bazen bu şiddet, kurbanların intihar etmesi ile sonuçlanıyor ve bazı vakalarda narsist sapıklar kurbanı intihar etmesi için kışkırtıyorlar.

Kadınların narsist sapık birisiyle yaşarken düştükleri zor ve acılı durum, bazen 'mazoşizm' veya suç ortaklığı olarak görülebiliyor. Narsist sapık başkalarına hep iyi yüzü ile mağdur/kurban olarak görünmeyi başarabilmekte; kurbanlar kendi yakınlarına bile başlarına gelen bu sinsi kötülüğü anlatmakta zorluk çekmekte, birçoğu başlarına gelenleri, bütün belgeleri koruyarak, bazen şiddet sözlerini (küfürleri vs) teybe kaydederek belgeleme yoluna gitmektedirler. Uzmanlar, kadınların önce sapıklığı adlandırarak ve karşılaştıkları kötülüğe öfke duyarak işe başlamalarının önemi üzerinde duruyor ve kadınlara "kimseye bir açıklama borçlu değilim ama kendime bir hayat borçluyum" bilinci ile davranmalarını, mümkün olan en kısa sürede ve gerektiğinde profesyonel yardım alarak ve arkalarına bakmadan bu kötülük çamurundan çıkmalarını, sonra da acılardan kurtulmanın ve iyileşmenin yollarını bulmalarını öneriyor.


'Aşk Manipülatörleri'

Başka bir Fransız psikoterapist Isabelle Nazara-Aga tarafından bu kez daha popüler dille yazılan 'Aşk Manipülatörleri' isimli kitapta (Sistem Yayınları, 2006)
aşkı manipülasyon ve kadınları kullanmak için araç gibi görenleri bütün özellikleri ile sergiliyor. Yazar, hastası olmuş bir çok kurbanın anlatımlarını aktararak 'Yepyeni, güpgüzel' başlayan bir ilişkinin nasıl trajediye dönüştüğünü 'Bir kere bağlanınca sonuna kadar gidilir!', 'Birlikte yaşam ya da soyutlanmanın başlangıcı', 'Peki ya cinsellik', 'Toplum içinde gülücükler, yalnızken hakaretler', 'Hasta eden bir aşk?', 'Çıldırtan tartışmalar', 'Gitmek, evet ama..', 'Ayrılık: Ne cesaret!' ve 'Yeni bir başlangıç' bölümlerinde ayrıntıları ile anlatıyor.


Isabelle Nazara-Aga, "Narsist sapıkların varlığından önceden haberdar değilsek, pek azımız tehlikeyi zamanında sezebilir. Pek azımız suçluluk duygusu taşımadan çekip gidebilir" diyerek "Psikolojik ve duygusal vampirlik" olarak nitelediği bu sürecin zorluklarına bütün kadınların dikkatini çekiyor.


Bu iki kitap, birçok kadın ve erkek için yaşamsal bilgiler içeriyor ve bir kez daha başımıza gelenleri anlamak için bilginin ve deneyimlerin ne kadar önemli olduğunu gösteriyor. Dilerim başkalarının acıları başımıza gelenleri oluş halindeyken anlamamıza yarar ve böylece kadınların (belki erkeklerin de) acıları azalır.

Not: Bu konuda Türkçede başka kitaplar var mı bilmiyorum ama meraklıları http://samvak.tripod.com adresinde yeterli bilgi bulabilirler.


Prof. Dr. Şükrü Hatun: Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi
Old 18-11-2006, 19:33   #19
romantik avukat

 
Varsayılan

Ben bu konuda çok boyutlu düşünülmesi gerektiğini ilk başta belirtmeliyim. Taciz insanlık dışı bir davranış biçimidr ve tabi ki hukuksal olarak da yaptırıma bağlanmıştır. Ben burada işin hukuki boyutundan çok toplumsal, davranışsal, psikolojik yönlerini ön plana çıkarmak istiyorum. Bizim gibi az gelişmiş kültür düzeyi düşük ve cinsel yönden tabulardan sıyrılmamış bir toplumda , kadınlarımızın da kendilerini korumaları konusunda çok da istekli olmadıklarını ya da en azından bu konuda ihmalleri olduğunu düşünüyorum. böylesi bir cinsel açların dolaştığı ve saatli bomba gibi dolaştığı bir ortamda , dekolte giysilerle .............bulunur gibi giyinmenin de hiç doğru olmadığını ve tacize zemin hazırladığını düşünüyorum. Toplumsal yaşamda insanların da kendilerini korumak için bazı önlemler alması gerekir. Ama tam tersine bayanlarımız önlem almak yerine tahrik edici davranışlara da girebilmektedirler. Saygılarımla
Old 18-11-2006, 19:48   #20
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

Sn.romantik avukat,

Tacize uğrayan kişi mağdur mudur, suç şüphelisi midir?

Kişi hem mağdur hem de şüpheli olablir mi?

Kişinin hem mağdur hem de suçlanan kişi olarak tanımlandığı başka bir suç türü varmıdır,özellikle cinsel suçlarda mı çokça rastlanır?

Saygılar
Old 18-11-2006, 19:53   #21
romantik avukat

 
Varsayılan

Tacize uğrayan kişi mağdurdur. Bu kesin . Ben yazımın başında da söylidim. Bu sorun çok boyutludur. Bu tür suçları sırf cazelandırma şeklinde önleyemeyiz. Bu da kesin. Dünyada ve ülkemizde tacizler olmaktadır ve ceza yaptırımına karşın olmaya da devam edecektir. Bean burada taciz mağdurunu yargılamadım. Sadece günümüz koşullarında kadınların da kendilerini bu tür olaylara karşı korumaları için başlarına böylesi elim bir olayın gelmemesi için bazı önlemler alması gerektiğini, bunun için giyimlerine dikkat etmeleri gerektiğini söylemek istedim. saygılarımla
Old 18-11-2006, 19:56   #22
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

Sn.Romantik avukat

Tacize uğrayanlar giyimlerine dikkat etmeyen kadınlar mi?

Yani giyimlerine dikkat eden kadınlar tacize uğramıyor mu?

Saygılar
Old 18-11-2006, 19:58   #23
romantik avukat

 
Varsayılan

Tabi ki giyimlerine dikkat edenler de tacize uğrarlar. Ama bu konuda elimde istatistiki bilgim yok bilimsel bir yanıt veremeyeceğim. sadece şunu söyleyebilirim mesleki deneyimlerime dayanarak: giyimlerine dikkat etmeyen kadınlar daha çok tacize uğramaktadırlar.
Old 18-11-2006, 20:07   #24
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

Sn.romantik avukat,

Mesleki deneyiminize dayanarak kanaatinizi belirtmişsiniz.Taciz mağdurları nasıl giyinmişti?Nasıl dikkatsiz olmuşlardı?

Bu arada dikkat etmenin ölçütü sizce nedir?

Ölçüt nedir?

Kimin ölçütü?

Avukatın mı?

Tacizcinin mi?

Mahallelinin mi?

Saygılarımla
Old 18-11-2006, 20:14   #25
romantik avukat

 
Varsayılan

Sayın Kayar, Sizinde bildiğiniz üzere tüm toplumsal ve bu bağlamda hukuksal olaylar tek yönlü ve boyutlu değildir. Evrende herşey belli nedensellik yasasına göre gelişir.Belli nedenler belli koşullarda belli sonuçlar doğurur. Sizin çok dolu bir insan olduğunuzu yazılarınızdan biliyorum.Bu soruyu neden sorduğunuzu da biliyorum.Benim yazdıklarımın ne anlama geldiğini çok iyi anladığınızı da biliyorum.Ben naçizane yorumsuz kalan konu hakkında bir katkıda bulunmak için kendi düşüncelerimi yazdım. Kabul edip etmemek sizin kendi dünya görüşünüze bağlıdır. Bana göre toplumsal yaşantıda insanlar kendileri korumak için önlemler almalıdır. Bu bağlamda örneğinh hırsızlığın yoğun olduğu bir yerde elinizde çantayla ya da cep telefonu ile konuşarak haşerleşme özgürlüğüm var diye doloşırsanız bir kapkaççı gelip telefonunuzu alabilir ya da daha kötüsü size zarar verip yağma suçunu da işleyebilir. Ama bu konuda daha dikkatli olunursa kendinizi bazı zararlı etkilerden kurtarabilirsiniz en azından riski en aza indirebilirsiniz. Saygılarımla
Old 18-11-2006, 20:27   #26
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

Sn.Romantik avukat

Örneğinizde hem kadın hem erkeğe yönelik bir riskten bahsediyorsunuz.

Oysa taciz daha çok kadınlara karşı işlenmekte olan bir suçtur.İncelemeler ve çalışmlar göstermektedir ki,taciz mağduru kadınlar tam da bu sebeple,yani giyimine dikkat etmediği,tacizi davet ettiği gerekçesi ile suçlanmaktan korktuklarından bu konuda ihbarlarda bulunmamaktadırlar.

Bu yöndeki yanlış tutumun değiştirilmesi gerekmektedir.

Kadınlara şu mesajı vermemeliyiz:
"Giyiminize dikkat edin,yoksa tacize uğrarsınız"

Doğru mesaj şudur: "tacize uğramışsanız,korkmayın,hiç bir giyim tarzı ;taciz ve tecavüz için bahane olamaz,taciz eden sonucuna katlanmalıdır"

Mesajınızın değişmesi dileğimle

Saygıalr
Old 18-11-2006, 20:35   #27
romantik avukat

 
Varsayılan

Tabi ki bu görüşünüze tamamıyla katılıyorum. Suç işlenmişse bu kesinlikle gizlenmemelidir.Ve suçlu hakettiği cezayı almalıdır ki cezanın ıslah edeci özelliği sağlansın ve bir daha başkalarının mağduriyetine neden olmasın. Benim burada söz ettiğim husus suç ortaya çıkmadan insanların şu anki toplumsal koşullarda kentlerin büyük bir köy haline gelmeye ve kentlerde yaşayan insanlarında büyük bölümünün köylülük ile kentlilik arasına sıkışmış ama ne köylü ne de tam kenrtli olmadığı ve suç oranlarının sürekli artmaya başladığı bu koşullarda insanların da kendilerini korumak adına bazı önlemler alması adına idi. Saygılarımla
Old 18-11-2006, 20:50   #28
romantik avukat

 
Varsayılan

Sayın Kayanr size konuyla tam ilgili olmayan ama avukatlık yaptığım dönemlerde almış olduğum bir dava ile ilgili bir olayı anlatmak isterim. Müvekkilim eşini kadın hastalıklarından dolayı rahatsızlığı nedeniyle kadın doğum uzmanına götürür doktor erkektir. Doktar kadını muayene eder. Bu muayaaneden 1 ay sonra müvekkilimin kulağına iyi olmayan şeyler gelmeye başlar. Bu doktor içki sofrasında müvekkilimin eşinin muayenesi sırasında gördüklerini, ............ içki arkadaşlarına çok veciz de olmayan bir biçimde anlatır.!!!! müvekkilim bunu duyar önce inanmaz sonra araştırır ve gerçek olduğunu güçlü kaynaklardan öğrenir. Ama benim müvekkilim eğtimli biri olduğu için doktora gider ve olaydan sözeder.Doktor da eee söylemişsem ne olmuş yani ...gibisinden sözler sarfeder ve müvekkilim de o anki kızgınlıkla adamı bir bıçak darbesiyle öldürü. Yani olmadık bir olaydan katil olur. Bu olay hakkında ne düşünürsünüz. Bu durumda insanların kendilerini korumak için eşlerini bayan doktora götünrmesi düşüncesine kayması sizce doğru mu olur yoksa yanlış mı olur?
Old 18-11-2006, 20:52   #29
Ayşegül Kanat

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan romantik avukat
Ben bu konuda çok boyutlu düşünülmesi gerektiğini ilk başta belirtmeliyim. Taciz insanlık dışı bir davranış biçimidr ve tabi ki hukuksal olarak da yaptırıma bağlanmıştır. Ben burada işin hukuki boyutundan çok toplumsal, davranışsal, psikolojik yönlerini ön plana çıkarmak istiyorum. Bizim gibi az gelişmiş kültür düzeyi düşük ve cinsel yönden tabulardan sıyrılmamış bir toplumda , kadınlarımızın da kendilerini korumaları konusunda çok da istekli olmadıklarını ya da en azından bu konuda ihmalleri olduğunu düşünüyorum. böylesi bir cinsel açların dolaştığı ve saatli bomba gibi dolaştığı bir ortamda , dekolte giysilerle mal beyanında bulunur gibi giyinmenin de hiç doğru olmadığını ve tacize zemin hazırladığını düşünüyorum. Toplumsal yaşamda insanların da kendilerini korumak için bazı önlemler alması gerekir. Ama tam tersine bayanlarımız önlem almak yerine tahrik edici davranışlara da girebilmektedirler. Saygılarımla

2000 yılında dört tesettürlü "bayan" taciz ve tecavüzü yaşamışlardı.

"Giysim, davetiye değildir"
Old 18-11-2006, 21:01   #30
Ayşegül Kanat

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan romantik avukat
Sayın Kayanr size konuyla tam ilgili olmayan ama avukatlık yaptığım dönemlerde almış olduğum bir dava ile ilgili bir olayı anlatmak isterim. Müvekkilim eşini kadın hastalıklarından dolayı rahatsızlığı nedeniyle kadın doğum uzmanına götürür doktor erkektir. Doktar kadını muayene eder. Bu muayaaneden 1 ay sonra müvekkilimin kulağına iyi olmayan şeyler gelmeye başlar. Bu doktor içki sofrasında müvekkilimin eşinin muayenesi sırasında gördüklerini, ............ içki arkadaşlarına çok veciz de olmayan bir biçimde anlatır.!!!! müvekkilim bunu duyar önce inanmaz sonra araştırır ve gerçek olduğunu güçlü kaynaklardan öğrenir. Ama benim müvekkilim eğtimli biri olduğu için doktora gider ve olaydan sözeder.Doktor da eee söylemişsem ne olmuş yani ...gibisinden sözler sarfeder ve müvekkilim de o anki kızgınlıkla adamı bir bıçak darbesiyle öldürü. Yani olmadık bir olaydan katil olur. Bu olay hakkında ne düşünürsünüz. Bu durumda insanların kendilerini korumak için eşlerini bayan doktora götünrmesi düşüncesine kayması sizce doğru mu olur yoksa yanlış mı olur?

Sayın avukat verdiğiniz örnekleri okuduğumda saçlarımı yolasım geldi.

Müvekkilinizin öldürdüğü doktor "bayan" doktor da olabilirdi. Sonuçta bir dedikodu var ortada. Eğitimli müvekkiliniz sizin vasıtanızla "mesleği kötüye
kullanmaktan" dava açabilirdi.

Kuyumcu vitrinlerine hiç baktınız mı? Bakmışsınızdır. Işıklandırılmış vitrinde altınlar, pırlantalar sergilenir değil mi? Bakar, geçersiniz. "Şundan biraz alayım" demezsiniz.

Forum kolaylaştırıcımızdan özür dilerim. Böyle saçma örneklere böyle karşılık verilir.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Savcının görevi "suç isnat etmek" mi, yoksa "suç ispat etmek" mi olmalı? sibelniko Hukuk Sohbetleri 21 30-09-2013 08:43
Stj. Av. ne "ofisboy"dur, ne de adliyedeki caycinin "ciragi..." metin karadag Hukuk Stajı ve Meslek Seçimi 26 28-07-2007 20:47
FSEK anlamında"eser"; "Mezdeke"oryantal grup adı ve oluşturdukları karakter eser mi? Aslı Hukuk Soruları Arşivi 6 27-12-2006 01:32
"Namus" Sadece Kadınlar İçin Var Merhaba Kadın Hakları Çalışma Grubu 2 24-01-2006 16:14
Gelin, Şu "ilk Adımı" Atalım Artık;"stajyer Avukatların Sosyal Güvenlik Sorunları&quo metin karadag Hukuk Stajı ve Meslek Seçimi 0 05-03-2003 15:18


THS Sunucusu bu sayfayı 0,10525203 saniyede 16 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.