|
Konumuz : Hukukçular Biz bizi konuşuruz! Konusu "hukukçular" olan ve diğer alanların konusu içine girmeyen sohbetlerimiz için. |
Anket Sonucu: Serbest Çalışan Avukatların -ORTALAMA- gelirleri hakkında ne düşünüyorsunuz? | |||
Hak ettiklerinden fazla kazandıklarına inanıyorum. | 34 | 3,28% | |
Yeterli bir gelire sahip olduklarına inanıyorum. | 218 | 21,04% | |
Kazançlarının yetersiz olduğuna inanıyorum | 636 | 61,39% | |
Ne kadar kazandıklarını bilmiyorum. | 148 | 14,29% | |
Oy Verenler: 1036. Bu ankette oy kullanamazsınız. (Anket no : 230) | |||
|
01-04-2008, 10:49 | #31 | |||||||||||||||||||
|
Sayın Konyalı, Öncelikle, amacımın sizinle polemiğe girmek olmadığını açıkça söylemek isterim. Baro staj kredisini ilk kullanan kişilerden biriyim. Aynı zamanda ilk geri ödemesini yapan kişilerden de biriyim! Bu açıdan vekalet pullarının niçin ihdas edildiğini (alıntı yaptığınız ilgili madde dahil) gayet iyi biliyorum. Bildiğim bir şey daha var: Türkiye'de bazı gelir sağlayıcı düzenlemelerin ihdas edilebilmesi için, bazı somut/güncel ihtiyaçlar çok güzel bir şekilde kullanılıyor, gerekçeler neredeyse herkesin kabul edeceği şekilde yazılıyor, çiziliyor ve fakat düzenleme kabul edilip uygulamaya geçildiğinde ise, kısa bir süre sonra düzenlemenin amacından saptırıldığı, elde edilen gelirlerin başka amaçlarla kullanıldığı ortaya çıkıyor. 1999 Gölcük depreminden sonra ihdas edilen vergiler buna bir örnek olarak gösterilebilir. Bir başka örnek de vekalet pullarıdır. İnternet sitesinde nice zamandır duyurusu yapılıyor; üyesi olduğum baro, yakında büyük, gösterişli bir genel merkez binası inşasına başlayacak... Güzel, yararlı, olması gereken bir şey... Fakat sormak istiyorum: Finansman kaynağı nedir? Mesleğe yeni başlayan avukatların maddi sıkıntılarını hafifletmek adına hiçbir şey yapmayan, birçok genç avukatın adeta sefalet sınırlarında yaşam mücadelesi vermesine kayıtsız kalan bir meslek örgütünün bu tarz icraatlara girişmesi şahsen benim kanıma dokunuyor! Meslekte beş yılımı doldurmak üzereyim ve bu zamana kadar Allah'a şükür iyi kötü bir yerlere geldim. Fakat maddi sıkıntılarımın hafiflemesi, böyle bir süreçten geçmiş bir avukat olarak (lafım kesinlikle sizinle ilgili değil) tuzu kuru yorumlar yapmamı da asla mazur gösteremez diye düşünüyorum. Son söz: Yaptığı veya yapmayı taahhüt ettiği icraatları için değil de hukuk dünyasında gizli kalması gereken siyasi/politik tercihleri için baro yönetimleri seçmeye devam ettiğimiz sürece, bu tarz sıkıntıların da yaşanması mukadder olacaktır. |
01-04-2008, 13:06 | #32 | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
Umarım haksızsınızdır. Haklı olmanız en çok avukatları üzer.
4982 sayılı BİLGİ EDİNME HAKKI KANUNU R.G. : 24 Ekim 2003 - Sayı: 25269 Saygılarımla |
05-04-2008, 22:55 | #33 | |||||||||||||||||||||||
|
Çok Haklısınız.
|
05-04-2008, 22:57 | #34 |
|
Çok haklısınız Sayın Meslektaşım.
Maliye Bakanlığı'nın kulakları çınlasın. |
05-04-2008, 23:09 | #35 |
|
%18 KDV ,%35 YGV, yani kazancın yarısından fazlası... Üstelik 100 birim ücretten sadece bu iki vergi düşüldüğünde dahi kalan, 47 birim. Bu 47 birimden gider kabul edilmeyen fiili giderlerinizi de düşerseniz, en iyimser ifadeyle 40 birim kalır. Bu 40 birimlik vergilendirilmiş kazancınızı sarfederken, ister gıda, ister giyim, ister seyahat, ister menkul-gayrimenkul alımı sırasında yeniden değişik oranlarda vergilendirilme... Vergilendirilmiş kazancın, vergiledirilmesi (Faize faiz yasağı var ama vergilendirilmiş kazanca yeniden vergilendirme neden yasak kapsamına alın/a/mıyor ) Geriye ne kalıyor ? Dolaşımdaki birimin, canlı taşıyıcıları olma vasfı
Merak ettim, diğer ülkelerdeki vergilendirme oranları da bizdeki gibi midir? |
06-04-2008, 00:09 | #36 |
|
Bu mesleği seçerken kazancını hesaba katmadan seçmeme rağmen öğrencilik yıllarımda mesleğimin kolay ve bol kazanç getiren bir meslek olduğunu düşünerek mutlu olmuştum ama başlayınca hiçbirşeyin hayal ettiğim gibi olmadığını görüp hayal kırıklığına uğradım.Müthiş bir özverinin karşısında az kazanç,günden güne kaybedilen prestij de cabası.Ama yine de bu mesleği seviyorum tüm hayal kırıklıklarıma rağmen hiç PİŞMAN DEĞİLİM
|
06-04-2008, 00:28 | #37 |
|
Giderleri kalem kalem açıklamışsınız çok güzel yanlız aklıma bir şey takılıyor ben hukuk fakültesi öğrencisiyim mesleğe tam anlamıyla girmiş sayılmam fakat gördüğüm kadarıyla arabası evi ve bürosu olmayan(belli bir süre avukatlık yapmış olması şartıyla)avukatların oranı düşük diye düşünüyorum
|
08-04-2008, 12:03 | #38 | |||||||||||||||||||||||
|
mrb
Gercekten benimde gözüm korktu ..Ama aslında çok karamsar bakıyolar bence.. |
08-04-2008, 14:22 | #39 |
|
Fransa'da tren istasyonunda bindiği taksiciye avukat olduğunu söylediğinde; taksicinin "siz yabancısınız, o otel size göre değil" diyerek gitmek istediği otele değil de çok daha görkemli başka bir otele bıraktığı ve utancından belboy bavullarını aldıktan sonra taksiciyi gönderip vallet'nin ve belboyun şaşkın bakışları arasında başka bir taksiyle yine o ucuz otele dönmüş bir avukat abimiz vardı..
Meselenin özü burada yatıyor. Oralarda bile işi olan bir türk avukatı, hala ucuz otel peşinde koşuyorsa ve bunun sebebi pintilik değilse bir yerlerde büyük bir sorun var demektir. Okul sayısının fazlalığı, her mezunun derhal mesleğe girmesi ve derhal büro açarak rekabeti körüklemesi, büyük müvekkilleri olan büroların rezalet bir sömürü düzeni içinde 150 avukatın takip etmesi gereken işi 15-20kişiyle halletmeye çalışarak serbest talebi kısmaları, üst birliklerin artık meslek örgütü sıfatlarını tamamen yok sayıp tam mesai muhalefet sözcülüğüne çalışmaları ve zaten üst birlik delegasyon sisteminin o kurulların ancak "avukat"ın sorunlarından bihaber veya en azından bunları birebir yaşamayan avukatlardan teşekkül etmesini zorunlu kılması vs.vs. sebeplerle meslek bu hale gelmiştir. En kalabalık meslek grubu bile olsak TBMM deki temsilcilerimizden durumun ivedi olarak biraz düzeltilmesine yarayacak mesela bir 1136 nın 35'ini değiştirilmesini beklemek de safdilliktir herhale. hem zaten bizim biriğimizin saray inşaatı (orada bir gün olsun kalabilecek miyim acaba?) ve cumhuriyetin bekaası gibi daha acil işleri var... |
09-04-2008, 14:26 | #40 | |||||||||||||||||||||||
|
Gözünüzü korkutmak istemem ama; 7 yıllık avukatım bırakın arabayı, evi,büroyu-kirasını ödediğim büro sayılmaz herhalde- bir şey olur da çalışamazsam beni 6 ay rahat yaşatır diyeceğim bir birikimim bile yok. Ben de mi bir problem var acaba |
15-04-2008, 12:52 | #41 |
|
Konu başlığını görünce anlatmak istedim.
Bir gün büroya geliyorum koşturarak benim halimi gören ve 'son model bir arabası olan' çaycı: -Avukat hanım ehliyetiniz yok mu? dedi. -Ehliyetim var ama arabam yok, dedim. Bunun üzerine çaycının cevabı: -E avukat hanım size araba şart ama arabasız olmaz, idi. Çıkarılması gereken ana fikir: AVUKAT, DOĞUŞTAN ZENGİN OLDUĞU DÜŞÜNÜLEN! OTOMOBİL SAHİBİ BİR KİŞİDİR. |
17-04-2008, 12:04 | #42 |
|
Sevgili arkadaşlar,
Avukatlık mesleği, diğer bir çok serbest meslekten ayrılan özelliklere sahip, kamusal niteliği olan bir meslektir. Devlet bir takım kamu hizmetlerini kendisi ajanları vasıtasıyla görebileceği gibi, bir takım kamu hizmetlerini görenlere ise kendisi bir ödemede bulunmayıp, iş sahiplerini görülen iş ve hizmetin karşılığı olarak belli bir ücret ödemeye mecbur tutmuştur. Örneğin noterlik. İşte avukatlıkta da durum bu yöndedir. Avukat, Borçlar Kanunu anlamındaki vekilden farklı olarak, faaliyeti için mutlaka bir ücret alır. Ama biliyoruz ki, notere gittiği zaman yapılan ödemeyi normal gören bir vatandaş, avukata gittiği zaman normal görmez. Avukatlık Yasası, TBB'nin asgari ücret tarifesi hükümlerine rağmen, avukatlık ücretinin asgarisinin altında alınması, hiç alınmaması sorunun dışında, üst sınırın bulunmamasına rağmen, çoğu kez "fahiş" olduğu yaklaşımları ile karşı karşıya kalınabilmektedir. Hoş üst sınırdan sözleşme yapsanız dahi, bunu tahsil etmeye kalkıştığınızda da, önce diğer avukat meslektaşlarınız karşısında "haksız kazanç" temin eden, "üçkağıtçı" olarak görülürsünüz. Hakkınızı talep ettiğiniz kişiler, bir başka avukata giderek, sizi önce savcılığa, dolayısıyla adalet bakanlığına, baroya şikayet ederler ve bununla da kalmayıp ücretinizi ödememe konusunda diretirler. Çevrelerine yayarak, sizin hakkınızda olumsuz enformasyon yaparlar. Ücret hakkını isteyen avukatın, önce kendi meslektaşları ile Barolar karşısına dikilir. Bugün avukatların ücret haklarının önündeki en büyük engel yine AVUKATLAR ve BAROLAR-dolayısıyla TBB-dır. Çünkü Barolar, ücret hakkını talep eden avukatın bu hakkının peşine düşmek yerine, karşısına geçerek, haksız kazanç temin ettiğinden bahisle disiplin soruşturması ve nihayetinde kovuşturma açarak, avukatların kendi haklarını talep etmelerinin önünde engel oluşturur. Neden böyle düşündüğümü daha iyi anlayabilmeniz için Avukatlık Yasası ve tarihsel olarak yapılan değişiklikleri, TBMM'ndeki avukat milletvekili sayısal çoğunluğunu incelemeniz ve son olarak da Av. Yasası m. 164/4. fıkrayı incelemeniz yeterlidir. Düşünün, para ile ölçülebilir değeri olan herhangi bir davada -eğer taraflar arasında herhangi bir yazılı ücret sözleşmesi yok ise-, davanın kaybedilmesi durumunda, kaybeden tarafın avukatı, herhangi bir ücret hak edemiyor. Avukat davanın garantörü mü? Böyle bir zihniyeti kabul etmek mümkün mü? Bu örneği başkaca çoğaltabilirsiniz. Bugün, bir bütün olarak, avukatların neden mesleklerine gereği gibi sahip çıkmadıkları, neden yaptıkları işin karşılığında hak ettikleri ücretlerini alamadıkları, neden birbirlerinin kurdu haline geldiklerini özel olarak düşünmek gerekir. Bütün Türkiye'de barolarda yönetim kurulu ve disiplin kuruluna seçilecek adaylarda, mesleğin bu yönüne ne kadar duyarlı olduğunu sorgulamak ve buna uygun oy vermek gerekir. Baroların, sosyal faaliyetlerine, spor karşılaşmalarına özen gösterenlerin, meslektaşlarının yaptıkları işin bedelini alamadığı için, ona yardım etme duyarlılığını göstermediklerini, hatta buna dair duyarlı olanların ise "üçkağıtçı" avukat olarak görenlerin yerine, meslek hizmetinin karşılığı ücret hakkının peşinde olan, sendikalist anlayışa sahip meslektaşların baro yönetimlerine seçilmesi gerekir. Avukatlar, diğer bir çok yeşil, altın ya da beyaz yakalılar gibi düşünce ve hizmet emeğini satarak çalışan ve bunun karşılığında aldığı ücret ile yaşamını sürdüren meslek erbablarıdır. Kamusal niteliğine takılmanın yanı sıra, emek ve ücret yönüne de takılmak, bunu iyi irdelemek gerekir. Kendi emeğine, ücretine sahip çıkamayanlar, hamasi kamusal nitelik ya da avukatların "hiçbir zaman köle kullanmadıkları ve olmadıkları" yönündeki beylik laflardan ancak bu noktaya kadar "gaz" alabilirler. İçinde yaşadığımız topluma bakın, avukatları; avukatlara bakın, toplumu aynen görürsünüz. Hiç bir farkı yoktur. Sıkıntılar diğer alanlarda olduğu gibi, avukatlık mesleğinde de vardır. Ancak, bir çiftçinin para kazanamaması gündem olur da, avukatın para kazanamıyor oluşu gündem olmaz. Çünkü avukatlar her daim "haksız kazanç" temin eden, "yalancılar"dır. Bu durum, avukatların kendilerinin çağdaş proleter oldukları bilinci oluşuncaya kadar devam edecektir. Diğer yandan, avukatların durumundan da kötü durumda olan, yiyecek ekmeği olmayan, barınacak evi bulunmayan, sokaklarda yaşayan insanlarımız var. Yaşadığı köyünden sürülenler, evleri yakılanlar, ".ok" yedirilenler, intihar edenler, yapacak herhangi bir işi olmayanlar, aldığı eğitimi bugünün işlerine karşılık gelmeyenler de bu ülkenin insanları. O nedenle avukatlar hamaset -meslekle ilgisi olmayan konular- yerine, ülkede barışa, düzgün ve istikrarlı bir ekonomiye, meslek kariyerindeki eğitim kalitesine, Avrupa Birliği standartlarında mesleki çalışmaya, yapılan işin esasen Devletin kendi işi olduğu ve fakat bu işin avukatlara gördürülen serbest bir meslek olduğunun bilincine varılarak, işin emek ve ücret yönünü sorgulamaya, bu nedenle öyle karakolda, adliyede çekinik durmamaya, cesur olmaya çaba göstermelidir. Düzgün bir ekonomi yoksa, avukatlar da diğer yurttaşlar gibi sıkıntı çekmeye mahkumdurlar. Bugün avukatlar, Bağ-Kur sigortalıları gibi, TBB'nin yaptığı özel anlaşma ile serbest sigorta ödemelerini dahi yapamaz durumdadırlar. SSK ödentilerini yapanlar da, asgari düzeyden yapmaktadırlar. Bunun da emekli olunduğunda karşılığı, asgari ücretli bir işçinin emekliliğinde alacağı aylığın da altındadır. Bütün avukatlar, emekli oluncaya kadar -özel olarak SSK'ya hastalık sigortası ödentisi yapmıyorsa-, sağlık sigortasından mahrum durumdadırlar. Yer yer barolar kendi bünyelerinde oluşturdukları sandıklar eliyle sağlık yardımlaşması yapmaya çalışmakta ise de, son zamanlarda bu sandıklar da iflas etmiş ve tasfiyeye uğramışlardır. Avukatlar, ek sağlık sigortası primi öderler ise, SSK'dan -ya da son düzenlemeye göre, genel sağlık sigortasından- yararlanabiliyorlar. Avukatın sigorta primlerini ödemesinin dışında, "Duyurucu-1"in yaptığı varsayımsal giderler, cari gider olarak ortaya konulduğunda, bunların düzenli olarak yapılması gereken ödemeler olduğu, oysa serbest meslek bir avukatın, bu düzene sahip olamadığı açıkça ortadadır. Çoğu kez, bir diğer avukat ile çalışan ve düzenli maaş alan avukat arkadaşlar, arada bir alınan müvekkil ücretlerine aldanarak bağımsız ofis açmaktadırlar ve fakat, hayal kırıklığına uğramaktadırlar. Özellikle ekonomik kriz dönemlerinde, düzenli aylık alanlar, serbest avukatlara göre daha iyi koşullarda yaşamlarını sürdürebilmektedirler. Yanlış hatırlamıyorsam Almanya'da bir zamanlar, avukatlar kendi mesleklerine sahip çıkmak amacıyla yürüyüş yapmışlardı. Oysa bugün avukatlar, başta TBB başkanlığı düzeyinde, kendi mesleki sorunlarının -gereksiz olduğunu söylemiyorum, bu ayrı bir tartışma- dışındaki konulara dair yürüyüşlere öncülük ediyorlar. Artık, avukat ücretini talep ettiği için, hakkında şikayette bulunan müvekkiline, "avkatın senin hangi işini yaptı? Sözleşmen var mı? Ödemeni yaptığına dair makbuzun var mı?" sorularını soran ve ödeme yapmadan avukatını şikayete gelenlere kapıyı gösteren savcılık ya da baro yönetimleri talep etmemiz gerekir. Özellikle bulundukları kariyerin hükümranlığını, çoğu yerde avukatlara karşı da kullanan hakim ya da savcıların bilmesi gerekir ki, "Hukukçunun kıdemlisi avukat olur!" Çünkü bir yargıç ya da savcı, emekli olduktan sonra, bir hukukçu olarak avukatlık mesleğini sürdürür. Buna dair temelden meslektaşlar ile yargıçlık ya da savcılıktan avukat olan meslektaşlar arasında farklı ilişkiler olması da doğaldır. Denizli Barosu'ndan bir meslektaşımızın, Antalya Barosu Dergisi'nde yer alan bir incelemesine göre, 29 hukuk fakültesi içinde, öğrenci alırken uyguladığı puan barajı, eğitim kalitesi gözetildiğinde, avukatların da kendi içinde -doğal olarak- kalite farklılıklarının ortaya çıkmakta olduğu kaçınılmaz bir durumdur. Oysa, diplomayı alan, staj süresini tamamlayan bütün arkadaşlarımız aynı kariyerin sahibi olmaktadırlar. Oysa hayat öyle demiyor ve çarkın dişlileri arasında, kimilerini eziyor. İşte bu ezilmeyi önleyebilmek için, okul kapatma ya da avukatları telef ederek, "kalan sağlar bizimdir" şiarı peşinde koşmadan, daha gerçekçi, eşit, adil çözümler üretebilmemiz gerekir. Örneğin -yanlış bilmiyorsam- Avusturya'da avukat olabilmek için staj süresi ile birlikte 13 yıla kadar, avukat yardımcılığı yapmak gerekiyor. Bu Amerika'da ya da diğer AB ülkelerinde nasıldır, özel olarak incelemek ve buna uygun çözümler üretebilmek gerekir. Staj yaptığımız dönemde, değerli bir meslektaşımız söylemişti: "Bir avukatın en büyük düşmanı, kendi müvekkilidir!" Evet, en büyük düşman onlardır. Çünkü onlar size gelmeden önce 40 avukat gezerler, 40'ına da bedava danışırlar, hem iş yaptırırlar, hem beğenmezler, hem ücreti ödemezler, bir de gider şikayet ederler. Ama ben müvekkillerin düşmanlığından değil, kendi meslektaşlarımın, okul arkadaşlarımız olan savcıların, hakimlerin gazabından korkarım. Çünkü ama esasen onlar avukatları "haksız kazanç temin eden" kişi olarak görmektedirler. Hatta sizi şikayet edecek -eski- müvekkilinizin elinden tutarak -belki de yokluk mertliği bozduğundan-, en yakın meslektaşınız -eski- müvekkilinize -yeni- vekil olmakta, şikayet dilekçelerini yazmakta, ücrete dair davada, karşı tarafta yer alabilmektedir. TBB meslek kuralları da, buna karşı hiçbir tedbir almamaktadır. Barolar esasen bu konuda kafa yormamaktadırlar. O nedenle, müvekkil ve avukat ilişkisinin hamaset düzeyini aşarak, sendikalist bir anlayışla gerçekliği üzerinden konuşulmasında yarar görüyorum. Bu fırsat ile, avukatlık mesleğinin, emek ve ücret yönüne kafa yormayan meslektaşlarımıza da, bundan böyle baro yönetimlerinde oy vermemeyi bir çağrı olarak iletiyorum. Selam ve saygılarımla, kolay gelsin. Av. İsmail Duygulu |
17-04-2008, 15:28 | #43 |
|
Sayın İsmail Duygulu yazdıklarınız o kadar doğru ki katılmamak mümkün değil. Barolar bile avukat ile ilgili sorunlarda avukatın karşısında yer alabiliyorlar ama kendilerinin de aynı mesleği icra ettiklerini ve zamanında kendilerinin de bu sorunlarla karşılaşmış olduklarını çok çabuk unutuyorlar. Geçenlerde bir meslektaşım cmk nın kaldırılması gerektiğini belirtti. Gerekçe olarak Cmk ların genç avukatlara ve ceza alanında yetersiz olan kişilere verildiğini idi. Biz genç olduğumuz için bu konulardan anlamazmışız ve dosyaya gerekli müdahalelerde bulunamıyormuşuz.Ve doğallığında daha sonra vekil olarak tayin edildiklerinde yapacak pek bişeyleri kalmıyormuş. Bunu söyleyen meslektaşım çok kazanan birisi (kazandığında gözüm yok ama sanırım onun gözü bizim kazandıklarımızda ve onları da nasıl elde edebilirimde).
Müvekkiller doktora veya noter gibi yerlere gelince istenilen miktarı çok bulmadan ve itiraz etmeden ödemelerine rağmen biz avukatların yaptıkları işler için ise ' ne yaptın ki bir dilekçe okadar yaptığın bişey yokki bu kadar istiyorsun' deyip bir de hiç de hoş olmayan bi şekilde pazarlığa oturuyorlar.Eğer ki avukatlar ve baro arasında bu konuda bir birlik olsa umarım ki gelen insanlarda bu şekilde davranmayacaklardır. Hakikaten davayı kazanamayan avukata bir ücret takdim edilmememsini bende anlamış değilim. Aynı emeği davayı kaybeden avukat da sağlamış olsa da ona bu emeğinin karşılığı verilmemekte. Birde Müvekkilinizce ' keşke bu avukatı tutmasaydık bir işi beceremedi' bakışlarıyla başbaşa kalmak var . Ben bu mesleğe başlarken herşeyin farklı olabileceğini düşünüyordum ama bu işin içine girdikçe bu inancım kırılmaya başladı ama yinede umudumu kaybetmek de istemiyorum.Ama bazı meslektaşlarımızın yaş itibariyle büyük olmaları sonucunda sanki herşeyi bilmeleri gerekiyormuş ve biliyorlarmış gibi davranarak biz genç avukatları küçümsemeleri ise mesleğimizde birlik olmadığını bir kez daha ortaya koymakta. Ama hala o yaşlarına gelmelerine rağmen tecrübenin yaşla değil davalarla, uygulamayla oluştuğunun farkına varamamışlar. Ben büroyu açalı 1 seney yaklaşıyor ama şu an kpss ye hazırlanmaya çalışıyorum. Çünkü serbest avukatlığı icra etmek büyük sabır gerektiriyor. herkese iyi çalışmalar diliyorum. |
17-04-2008, 16:12 | #44 |
|
İşte tam da bunun bilincine gelen arkadaşlar, olanaklarını birleştirmeli, ortaklık ya da farklı birliktelikler oluşturan çalışma yöntemleri geliştirilmelidir. Bu aynı ofisi kullanmak, işlerde dayanışma içinde olmak gibi olabilir.
Örneğin Antalya'da olup da, bağımsız ofis açamamış arkadaşlarla, biz, kendi ofisimizden doğru, yapabileceğimiz her türlü dayanışmayı yapmak isteriz. Kolay gelsin, selamlar. |
17-04-2008, 21:56 | #45 |
|
bu kadar sözden sonra susulur.
[
|
17-04-2008, 22:02 | #46 |
|
Avukatın yıllık geliri???
Forumun başlığı magazin programlarının "az sonra"sı gibi... Soru çarpıcı, lakin cevap yok.
http://www.turkhukuksitesi.com/showthread.php?t=26864 linkinde de bir başka genç arkadaşımız bu merakını dile getirmiş. Elbette işin magazininde değiliz. Lakin THS tüm yurttaki avukatların durumu hakkında fikir alınabilecek kadar üye sayısına ve çeşitliliğine fazlasıyla sahip. Bu sebeple, şayet teknoloji buna imkan veriyorsa, üyelerin isimleri hiç kimse tarafından tespit edilmeyecek şekilde bir anket yapılarak hukukçuların ortalama geliri hakkında fikir sahibi olunamaz mı? |
17-04-2008, 23:55 | #47 |
|
Avukatlığı geçim sağlanılan bir meslek mi, yoksa bir kamu hizmeti olarak mı görmeliyiz? Hukuk devletinde kamu hizmeti olmalı ve avukatların geçim derdi olmamalı. Eğer meslek diyorsak bu meslekten hatırı sayılır para kazanan meslektaşlar da var. Ya da şöyle soralım. Senede 2 000 000 (iki trilyon) kazanan bir avukat az önceki soruyu sorar mı? cevabını merak eder mi? Bence avukatlık bir meslek, (öyle olmamasını dilerdim) ben şahsen bilgi ve tecrübemle toplumun düzenine bir katkıda bulunmaktan çok, geçimimi sağladığımı düşünüyor ve hissediyorum. (not: iki trilyon kazanan ben değilim)
|
21-04-2008, 21:09 | #48 |
|
En azından sürünmüyor avukatlar. ortalamanın üstünde bir yaşamları var avukatların.
|
22-04-2008, 00:30 | #49 | |||||||||||||||||||||||
|
Yıkılmadım ayaktayım gibi olmuş. |
25-04-2008, 03:41 | #50 |
|
Ben de bir hukuk öğrencisi olarak serbest çalışan avukat meslektaşlarımızın hak ettikleri maddi kazancı elde edemediği düşüncesindeyim bunun nedeni belki de son zamanlarda açılan hukuk fak olsa gerek.
Saygılarımla Atakan Akın Ydü hukuk fak. |
27-04-2008, 16:43 | #51 |
|
Sayın duyurucu1'den son derece gerçekçi tespitler...yalnız bir de mesleğin niteliğinin getirdiği devamlı düşünme ve stres hali hepsinin önünde bir yerde... fikrimce serbest Avukat'ı yıpratan asıl bunlar oluyor...
|
30-04-2008, 14:00 | #52 | |||||||||||||||||||||||
|
|
30-04-2008, 14:11 | #53 |
|
Tamam da, para çarşı pazardadır,yani ticarette; hukukçu olmak idealizm gerektirir. Bazı şeyler baştan düşünülmeli. Memur, doktor hele hele hukukçuların bu kaygıyı taşımamaları gerekir. Şimdiden sağnak şekilde yağacak mesajlara cevap vereyim: siz de haklısınız, ancak bu benim fikrim.
"Benim bi derdim olsun, çözümü para olsun". |
30-04-2008, 17:54 | #54 |
|
toplu dosya alan,telekom,v.s avukatların ,büyük kamulaştırma davalarına bakanların,çok geniş çevresi olanların dışında hak ettiklerini almıyor avukatlar
|
09-05-2008, 13:00 | #55 |
|
taşrada yaşayan erkek ve evli bir avukatın aylık sabit gideri 1000-1500 Tl,(ev kirası,büro kirası,personel maaşı,ev yakıt aidat,büro yakıt aidat,baro aidatı,ev telefon elektrik internet su gaz,iş telefon elektrik internet su gaz,ssk primi,bilimum vergiler...yediğiniz içtiğiniz sizin olsun )varın gerisini siz hesap edin
|
05-07-2008, 23:18 | #56 |
|
Arkadaşlar gayet samimi bir şekilde hislerini açıklamışlar. Ben de biraz fiili duruma göre düşüncelerimi paylaşmak istedim.Bence Avukatların en önemli sorunu ekonomik sorunlardır.(iyi kazananlar da dahil olmak üzere )..Mesleğin itibarı, yaşam kalitesi,insanların avukatlara bakışı vs. hususlar ekonomik rahatlıkla doğrudan ilgilidir.Bu anlamda bu sorunun ortadan kalkması halinde mesleğimizin bir kamu hizmeti olduğunu daha sık hatırlarız diye düşünüyorum.Ancak, her nedense hukukçu olmamıza ve bir çok yasanın lehimize olmasına rağmen, başkalarının sorunlarını çözerken kendi sorunumuza 'terzi kendi söküğünü dikemez' deyişini haklı çıkarırcasına bir çare bulamıyoruz.Mesela, Asgari tarifeleri mesleki dayanışma içerisinde uygulayamıyoruz. CMK ücretleri ortada... aylarca ödeme yapılmamasına rağmen alacağımızı tahsil edemiyoruz. Asgari tarifenin altında ücret kararlaştırılamaz hükmüne rağmen komik cmk ücretlerine ses çıkarmıyoruz.(ya da sadece ses çıkarıyoruz ama sesimizi duyuramıyoruz.). Bir çoğumuz işleri yetiştiremiyoruz. Acaba süreyi kaçırdık mı diye uyuyamıyoruz.O kadar çok yapılacak işimiz var ki stresten unutkanlık vs. sağlık sorunlarıyla uğraşıyoruz. Oysa ki tarifelerdeki ücretlerin gayet makul olduğunu düşünüyorum. Örneğin Bir avukat ayda iki adet dava alsa ve 10.000 ytl değerinde bir icra takibi sonuçlandırsa eline yaklaşık 5000 ytl para geçmesi gerekir. Bu kadar yoğunlukta gerisini siz düşünün Oysa ki iki adet dava ve bir icra takibi ne kadar mesai alır ve nekadar stres yaratabilir. Demek ki emeğimizin karşılığını alamıyoruz. (Şimdi konuşacaklarımız, san'atın daha temiz, daha temiz, daha rahat ve daha verimli yapılması için ne gibi şeylerin gerek olduğuna, nasıl hareket edilmesi icap ettiğine dairdir. Yani biraz da maddî taraf. Baroya ayak atarken bunları bize toptan söyliyen olmadı. Bir kitapta da yazılmış görmedik. Adliye sarayında eski bir üstattan konuşma esnasında tesadüfen işittiğimiz bir söz, Öteki birinden duyduğumuz bir şikâyet ve bir figan, Disiplin Meclisinde geçen bir vak'a, bir kıvılcım... Nihayet yirmi iki senelik bir tecrübe bunları bize öğretti. Nice arkadaşlar biliriz ki işin değil fakat angariyenin çokluğundan ve kazancın azlığından şikâyet ederler. Kıymetli zamanları, hattâ sıhhatleri şunun elinde oyuncaktır. Zayıf iradeli olduklarından kendilerini bedava kullandırır, iş sahiplerinin esirleri derecesine düşürürler. Hülâsa rahat yüzü görmezler ve yarınlarından emin değildirler. Bu gizli fasılda konuşmak istediğimiz şeyler, mesleğinize, haysiyetinize toz kondurmamak, sıhhatinizi bozmamak, yazıhanenizi kapayıp ta çıktığınız zaman geniş bir nefes almak, yarını düşünmiyerek yemek masasında karınız ve çocuklarınızla kedersiz ve neş'eli bir yemek yemek, geceleri rahatça bir uyku uyumak ve ertesi günü korkusuz ve sağlam, işinize başlayabilmek için lâzım gördüğüm şeylerdir.)(Genç Avukatlarla Gizli Konuşmalar” Av. Ali Haydar Özkent'in “Avukatın Kitabı” adlı eserinden alınmıştır)Hatır işi, akraba... angarya(!) vs. işlerle uğraşıyoruz. Özellikle icra takipleri bence bu hususta çok önemli... Yanlış söylüyorsam düzeltin ama sanırım hemen hemen her meslektaşım bir yıllık süreç içerisinde onlarca icra takibi açmaktadır. hatta bazıları oldukça yüksek miktarlıdır.İcra takibi açılır.(masrafları alınarak!!!!)Ödeme emri çıkartılır. İtiraz varsa dava açılır.hacze gidilir. Tehditler, stres vs. meşakkatlı bir süreç... Dosyayı tahsil edemediniz.. O kadar emek boşa gitti.. stresi , sorumluluğu da cabası.. Dosyayı düşürmemeniz lazım.. Sürekli müvekkili bilgilendirmek lazım.. Vekalet ücreti ne oldu.. Karşı vekalet ücretini alamadınız..Müvekkilden almanız lazım....gerisini biliyorsunuz. yıl sonu itibari ile açmış olduğumuz icra takipleri nedeniyle karşı taraftan ve müvekkilden alınması gereken ücretleri hesaplarsak neden işleri yetiştiremediğimizi, neden bu kadar stresli olduğumuzu ve neden sıkıntıda olduğumuzu anlarız sanıyorum.. Acaba diyorum ,baro pulu olmadan nasıl takip veya dava açamıyorsak vekalet ücretinin tamamını veya bir kısmının ödendiğine dair belge olmadan da dava ve icra takibi açılamamalı mı diye düşünüyorum bazen.. Hem böylece havuz yolu ile bir kısmı kesilip bütün meslektaşlara dağıtılabilir.Bütün meslekdaşlar asgari bir refaha kavuşur. yoksa sanırım hak ettiğimiz ücretleri bu gidişle bir türlü alamayacağız.Mevzuatın lehimize getirmiş olduğu bir çok hükme rağmen.... Saygılarımla...
|
07-07-2008, 21:22 | #57 | |||||||||||||||||||
|
Sayın Av.Arpay. Yanlış hatırlamıyorsam,sürekli takip ettiğim "Güncel Hukuk" isimli hukuk dergisinde halen Fransa'da avukatlık yapan bayan bir meslektaşımızın bu tür benzeri bir uygulamanın (havuz sistemi) o ülkede var olduğunu yazmıştı. Ülkemizde de niye olmasın? Olumlu katkılarınız için teşekkürler. |
07-07-2008, 21:46 | #58 |
|
Ben teşekkür ederim. 'Havuz sistemi' son zamanlarda , barolarda , avukatlar arasında -ismi bu şekilde anılmasa da- sıkça telaffuz edilir oldu.Zira mevcut tarifelere rağmen aynı işten alınan ücretler arasında uçurumlar bulunmakta.. ancak bu sorun yıllardır konuşulsa da örneğin eczacılarda veya diğer bazı mesleklerdeki mükemmel denilebilecek dayanışma bizde pek mümkün gözükmüyor.Amiyane tabiri ile bizler, diğer mesleklerde olduğu gibi ortaya maddi, elle tutulur , gözle görülür şeyler koymadığımızdan bu durum suistimal edilebiliyor.hatır işi, akraba , arkadaş vs. cabası... havuz sistemi denilen uygulamanın bazı ülkelerde olduğu söyleniyor ama tam bir bilgi yok.Mevcut bilgilere göre dava veya takip açılrken vekalet ücreti depo edilip belli süreler sonra bir kısmı havuzda toplanmak kaydı ile ödemesi yapılıyor. tabi buna ilişkin birçok eleştiri de mevcut.. ayrıca yasal düzenleme gerekiyor. meclisle avukatların arası pek iyi gözükmüyor (cmk da olduğu gibi)Sanırım alamadığımız ücretleri almak için böyle mecburiyetler getirilmesi gündeme daha sık gelecek gibi görünüyor. İyi çalışmalar
|
07-07-2008, 22:07 | #59 |
|
Sayın Av.Arpay.
Fransa'da "havuz sistemi" şöyle işliyor: -Hukuksal sorunu olan kişi,avukatı ile sadece "işi" görüşüyor. -Vekalet ücreti ve dava masrafları hiç konuşulmuyor. -Fransa'daki Merkezi Baro Yönetiminin hazırlayıp yürürlüğe koyduğu tarifedeki ücret ile Hükümetçe düzenlenen dava masrafları, müvekkil tarafından havuza tamamen yatırılıyor. -Müvekkil vekaletname ile ödeme makbuzunu getirip avukata teslim ediyor. Bunun üzerine vekalet sözleşmesi yazılı olarak yapılıyor. -Baro ödeme bürosu,takip eden ilk hafta içerisinde avukatın banka hesabına vekalet ücreti ile dava masraflarını tamamen yatırıyor. -Avukat,müvekkili ile yaptığı yazılı sözleşmenin onaylı bir örneğini Baroya göndererek,hesabına yatırılan parayı dilediği zaman çekebiliyor. (Kaynak:Yurt dışından biraz önce telefonla arayan hukukçu bir arkadaş.) Selam ve saygılarımla. |
08-07-2008, 19:41 | #60 |
|
Ben bu havuz sisteminin özellikle "sosyal adalet" anlamında da faydalı olacağını düşünüyorum. Çeşitli nedenlerle bazılarımızın geliri çoğunluktan fazla olabiliyor. Bu durum hiç adil değil. Mesleki gelirlerin bir şekilde ister havuz sistemi olsun isterse adı başka bir şey olsun bölüşülmesi gerektiğine inanıyorum.
|
Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk) | |
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Yanıt | Son Mesaj |
Eşimin Gerçek Gelirini Nasıl İspatlayabilirim? | Konuk | Kadınlara Hukuki Destek Merkezi (KAHDEM) | 3 | 28-11-2007 14:08 |
Bağır,herkes duysun!!!! | Av.Habibe YILMAZ KAYAR | Kadın Hakları Çalışma Grubu | 2 | 23-05-2007 11:03 |
Aksi Kanıtlanmadıkça Herkes Suçludur! | Av.Fahri ALİMOĞLU | Kitap | 9 | 04-05-2007 20:23 |
Herkes Beraat Etti! | Kemal Yıldırım | Ceza Hukuku Çalışma Grubu | 0 | 24-02-2007 14:07 |
17 Temmuzda Perde Diyoruz. herkes Davetli. | buketoz | Kültür ve Sanat | 1 | 29-10-2004 16:13 |
Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir. |