22-04-2004, 20:52 | #1 |
|
Çocuk Hakları, Hemen Şimdi !!!!
ÇOCUK HAKLARI HEMEN ŞİMDİ
Her yıl 23 Nisan Çocuk Bayramı’nda çocuklara koltuklar teslim edildiği, bir günlüğüne ülkenin idaresinin çocuklara verildiğini belirten İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi, bu günün ardından çocukların sorunlarıyla baş başa bırakıldığına dikkat çekti. Çocukların maruz kaldığı insan hakları ihlallerine hiç eğinilmediğini belirten İHD İstanbul Şubesi, çocukların yaşadığı hak ihlalleri hakkında bilgi verdi: '* 1990-2003 yılları arasında 544 mayın patlamasında 284 çocuk yaşamını yitirdi, 253’ü de yaralandı. * 2003 yılında işkence gördüğü tespit edilen 779 kişiden 96’sı çocuktu. * 2003 yılında şiddet içeren 109 bin olayda 10 bin 383 çocuk fiziki ve manevi zarar gördü. * 2003 yılında aile içinde yaşanan 5.142 şiddet olayında 424 çocuk şiddete maruz kalarak yaralandı. * 2003 yılında polis tarafından haklarında işlem yapılan çocuk sayısı 83 bin 249 olarak tespit edildi. * 2003 yılında 57 bin 587 çocuğun bağımlılık içeren madde kullandığı tespit edildi. * 2003 yılında 640 bin kız çocuğu okula gönderilmeyerek eğitim hakkından mahrum kaldı. * Türkiye'de ilköğretime devam oranı kız çocuklarının yüzde 69 erkek çocukların yüzde 73, ortaöğretime kayıt oranı ise kızlarda yüzde 48, erkeklerde yüzde 67.* Türkiye’nin imzaladığı Çocuk Hakları Sözleşmesi “her çocuğun dernek kurma ve derneklere üye olma hakkı var” derken Türkiye’de derneklere üye ve kurucu olma yaşı 18. 18 yaşından küçük çocukların bulunduğu derneklerin ise süresiz kapatılıyor. * Hiç aşı olmayan çocuk sayısı yüzde 4, 12-23 aylık bebeklerin ise yalnızca yüzde 41'i aşılı. * Türkiye'de her üç çocuktan biri sağlıklı beslenemediği için gelişme ve büyüme bozukluğu içinde. * 4-18 yaşları arasındaki çocuk nüfusu içinde 1 milyon 100 bin özürlü çocuk bulunuyor. 45 bin görme, 130 bin işitme, 500 bin zihinsel, 300 bin hareket engelleri olan özürlü çocuklar için verilen eğitim ise yetersiz. Özürlü çocukların okullaşma oranları yüzde 2 civarında. * Türkiye'de 6-18 yaş grubundaki çalışan çocuk sayısı 6 milyon sınırında, çalışan çocukların yüzde 30'u okula gitmiyor. * Türkiye'de koruma altındaki çocuk sayısı 16 bin 595, çocuğa karşı işlenen suçlarda son 5 yıldaki artış yanında çocukların işlediği suçlarda da artış olmuştur. * Türkiye'de çocuk ihmali ve istismarı yaygın. Çocuk istismarının en yüksek oranını psikolojik ve fiziksel istismar türleri oluşturuyor. Cinsel tacize ve şiddete maruz kalan çocuklara yönelik hak ihlallerinin izlenmesi ise yapılamıyor. Çocuklar reklâm, müzik ve gösteri dünyasında yoğun bir şekilde tecimsel yaklaşımlarla istismar ediliyor.' İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi tarafından açıklanan bu tablo bir bayram kutlamasını değil, çocuk hakları karşısında acil harekete geçilmesi gerektiğini gösteriyor. İHD İstanbul Şubesi tarafından yapılan yazılı açıklamada, insan hakları savunucularının 23 Nisan Çocuk Bayramı’nda çocukların içinde bulunduğu durumu anlatan alternatif bir etkinlik düzenleyeceği duyuruldu. Yarın saat 13.00'te Taksim Gezi Parkı'nda yapılacak etkinliğe, çocuklar da katılacak. Av.Habibe Yılmaz Kayar İstanbul Barosu |
02-09-2004, 18:23 | #2 |
|
Modern Kölelik: çalışan" Çocuklar
Modern Kölelik: Çalışan Çocuklar
Geçtiğimiz hafta, BM Köleliğe Karşı Mücadele ve Köleliğin Kaldırılmasını Anma Haftası'ydı. Herkes "kölelik insanlık onuruna aykırıdır" dedi; ama şekil değiştiren kölelik evlerde ya da tarlalarda; genelevlerde çalışan çocuklar olarak sürüyor. -------------------------------------------------------------------------------- BİA Haber Merkezi 02/09/2004 -------------------------------------------------------------------------------- BİA (Panama) - Dünya, Birleşmiş Milletler (BM) tarafından ilan edilen Köleliğe Karşı Mücadele ve Köleliğin Kaldırılmasını Anma Günü'nü -23 Ağustos- kutlarken, binlerce olmasa da yüzlerce kız çocuğu Orta Amerika'daki fuhuş kapanına kısılmış durumda. Ekonomik şiddete maruz kalan ve iş bulmak için çırpınan gençler ve çocuklar kölelik diye tabir edilebilecek işleri yapmak ve kabul etmek zorunda kalıyorlar. Casa Alianza, sadece dokuz aylık bir araştırmayla ve sadece Guatemala'da, kız çocuklarının çalıştırıldığı 264 genelev tespit etti. BM Eğitim Bilim ve Kültür Organizasyonu (UNESCO) ve BM Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF), Panama'da, 23-25 Ağustos'ta, köleliğe karşı kamuoyu yaratmak ve köleliğin günümüz toplumu üzerindeki etkilerini araştırmak üzere bir konferans düzenledi. Kölelik kalkmadı, şekil değiştirdi Çok az insan bugün Latin Amerika ve Karayipler'de yaşayan 510 milyon insanın 150 milyonunun eski Afrikalı kölelerin torunları olduğunu biliyor. Panamalılar üzerinde yapılan genetik araştırmalar ülke nüfusunun yüzde 30'unun aile ağacında Afrikalılar olduğunu gösteriyor. 1804'te bağımsızlığını kazanan Haiti, Amerika kıtasındaki ABD'den sonraki ikinci bağımsız devlet olmuştu. Haiti bağımsızlığını bu topraklara Afrika'dan getirilen 16 milyon Afrikalı kölelerden bir kısmının ayaklanması sonucunda kazanmıştı. 21. yüzyılda, her yıl yaklaşık 700 bin kişinin insan ticaretine, köleliğin modern haline, maruz kaldığı tahmin ediliyor. Aralarında 14-15 yaşındaki Honduraslı kızların da olduğu modern zamanların köle ticareti kurbanları, gemiler yerine otobüslere bindiriliyor ya da bir kamyonun arkasına tıkılıyorlar. Kölelerin dövülmesi ya da kölelere tecavüz edilmesiyle ilgili son 400 yılda hiçbir şey değişmedi. Geçtiğimiz hafta boyunca, BM Genel Kurulu sayesinde, dünyanın dört bir yanında insanlar "kölelik insanlık onuruna aykırıdır" diye bağırdı. Fakat sadece Güney Amerika'da 170 bin "çalışan" çocuk var. Bu genç kızların çoğu günde 12-14 saat çalıştırılarak sömürülüyor; eğitim ya da oyun oynama hakkından mahrum kalıyor. Zengin ailelerin yanına verilen kızlar yerleri siliyor, yemek yapıyor ve sahiplerinin tüm kaprisleriyle uğraşmak zorunda kalıyorlar. El Salvador'daki şeker kamışı tarlalarında çalışan çocuklar, Guatemala'da diğer çocuklar oynayabilsin diye oyuncak fabrikasında çalışan çocuklar ve Nikaragua sahillerinde dalgıçlık yapan çocuklar var. Yasa yapmak yeterli değil Gana ya da Guatemala'da, Nijerya ya da Nikaragua'da, köleleştirilmiş ya da köle gibi yaşayan çocukların durumu aynı. Amerika kıtasındaki, ABD hariç, tüm ülkeler BM Çocuk Hakları Sözleşmesini imzalamış durumda. Köleliğe karşı mücadele etmek için gerekli yasalar var; tek yapılması gereken bu uygulamalara tolerans göstermekten vazgeçmek. Değişimin gerçekleşmesi için belki de 23 Ağustos 1792'de Santa Domingo'da yaşanan gibi bir başkaldırının yaşanması lazım. Belki de kız çocukları ellerindeki bezleri atıp bulaşık yıkamayı reddetmeliler, ama sonra ne olacak? Bu çocuklar nasıl yemek bulacak? Varolan durumun suç ortağı olan toplumumuz, yardım etmeye pek hevesli görünmüyor; öyle olsa o kızlar bu durumda zaten olmazdı. Amerika kıtasının beyaz oligarşisi de o topraklarda yaşayan eski Afrikalıların yüzde 93'ünün yoksullukla boğuşuyor olmasından da rahatsız olmuyor. Belki de, insanlığın çöküşü tarihten ders almamamız yüzünden gelecek. Ya da çocukların yeni dünyanın gerçek hazineleri olduğunu anlayamamızdan... * Bu yazıyı Erhan Üstündağ, Casa Alianza Latin Amerika direktörü Bruce Harris'in Panama konferansındaki "Bölgede Çocuk Ticareti: Köleliğin Modern Formu" başlıklı sunumundan kısaltarak Türkçeleştirdi. Casa Alianza Casa Alianza, Guatemala, Honduras, Meksika ve Nikaragua'da faaliyet gösteren ve sokak çocuklarının korunması ve rehabilitasyonu için çalışan bağımsız, kar amacı gütmeyen bir sivil toplum kuruluşu. Casa Alianza, New York merkezli Covenant House'un Latin Amerika ayağını oluşturuyor. Daha fazla bilgi için web sitesine bakılabilir. (EÜ/YS) |
16-09-2004, 15:26 | #3 |
|
TCK'da Çocuklar Unutuldu
TCK'da çocuklar unutuldu
Önceki gün olağanüstü toplanan TBMM Genel Kurulu, AB yolunda bir adım daha atmak için yeni TCK tasarısını pazar gününe kadar yasalaştırmayı hedefliyor. Meclis'te görüşülen TCK tasarısında çocuklarla ilgili maddeler Çocuk Hakları Sözleşmesi'ne aykırı. Çocuklarla ilgili maddeler TCK'dan çıkarılmalı ve onlar için ayrı düzenleme yapılmalı 16/09/2004 Radikal Gaztesi SEDA AKÇO 1980'lerin başından beri Türk Ceza Kanunu'nu değiştirmek üzere tasarılar hazırlanıyor. Halen yürürlükteki yasa 1926 tarihli, neredeyse 80 yıllık. 1926'dan bu yana tüm dünyada olduğu gibi Türkiye'de de toplumsal yapıda önemli değişiklikler oldu. Hukukun bu değişikliklere cevap verecek biçimde kendini yenilemesi kaçınılmaz. Bu kadar uzun süren hazırlık süreci sonrasında hepimiz, hazırlanmakta olan Türk Ceza Kanunu'nun yeni toplumsal duruma, toplumun ihtiyaçlarına cevap vermesini bekliyoruz. Burada önemli bir sorun toplumun ihtiyaçlarının ne olduğunu tespit etmek. Bu sorun çünkü hukukun üstünlüğü ilkesinin benimsendiği düzenlerde bu ihtiyacı anlamak için oldukça uzun süren araştırmalar yapılıyor, karşılaştırmalı hukuka bakılıyor, uluslararası hukukun geliştirdiği standartlar inceleniyor. Sonrasında ise hazırlanan tasarı kamuoyunda uzun uzadıya tartışılıyor. Biz ise ne yazık ki, böyle derin çalışma sürecinden yoksunuz. Öncelikle ihtiyaçları ortaya koyan verilerimiz yok, sanırım bunlara gerek duymuyoruz. Çünkü bizim kanun hazırlayıcılarımız, hiçbir araştırmaya gerek kalmadan toplumun ihtiyacının ne olduğunu anlayabilecek durumda olduklarını düşünüyorlar. Tartışma süreci de oldukça gereksiz bir şey. Çünkü, nasıl olsa iki parti bir araya gelip, uzun yıllar kamuoyunun, hukukçuların, Anayasa Mahkemesi'nin tartışıp karara bağladığı konuları bir gecede değiştirebiliyorlar. Temmuzda kamuoyuna sunulan TCK gibi bir kanunu iki ay sonra yasalaştırmak, katılımcı demokrasinin gereğini yerine getirmekten çok daha büyük bir başarı göstergesi. Böylesi bir toz dumanda çocukların unutulması kaçınılmaz. Çocuklar zaten okullara, evlere kapattığımız, ağlamadıkça hatırlamadığımız, sokakta karşılaşınca neye uğradığımızı şaşırdığımız, toplumsal yaşamımıza çok da kabul etmediğimiz varlıklar. Hele kurallara uymadıkları zaman; durumlarının insaniliğine temelli yabancılaşıp; dehşet, korku, tiksinti ile yaşamımızın dışına itmeye çalıştığımız canavarlar. TCK tasarısı bu yaklaşımı fazlasıyla içselleştirip, halen yürürlükte olan kanunun çocuklara sunduğu -ama uygulamada asla hayata geçirilemeyen- olanakları da ortadan kaldırıp, çocukları suç-ceza çemberinin acımasızlığına, anlamsızlığına ve nafileliğine terk ediyor. Halbuki yeni kanundan, ceza sorumluluğu yaşını gerçekçi bir sınıra getirip; bu yaşın altındaki çocukların suça itilmelerini, onların eğitim, sağlık, barınma gibi ihtiyaçlarını güvence altına alarak önlemeyi seçmesini, yani bu grubu tamamıyla ceza adaleti dışında tutmasını bekliyorduk. O çocuklarla ceza hukuku değil, medeni hukuk koruyucu tedbirler almak üzere ilgilensin; eğer bu çocuklar suçta aileleri veya başka yetişkinler tarafından kullanılıyorsa, bunu yapan yetişkin cezalandırılsın, çocuk ise o ortamdan uzaklaştırılarak korunsun istiyorduk. 14 yıldır bekleyen sözleşme Eylemlerinin anlam ve sonuçlarını anlayabilecek yaştaki çocuklar içinse, kanundan klasik öç alma mantığından uzaklaşmasını, telafi edici adalet anlayışını benimsemesini, çocuğun içinde bulunduğu koşulların düzeltilmesine olanak veren bir sisteminin temellerini oluşturmasını bekliyorduk. Çünkü, çocuğu suç açmazından korumanın tek ve en etkili yolunun onu suça iten sebeplerden korumak olduğunu artık hiç birimiz yadsıyamıyorduk. Bunun için yeni yasanın yaş ayrımı yapmaksızın tüm çocuklar için sosyal incelemeye dayalı bir yargılama sürecini tercih etmesini; koruyucu tedbirlere öncelik veren ve cezayı da ceza yerine geçecek güvenlik tedbirlerini de son çare olarak öngören çok seçenekli karar olanaklarını benimsemesini istiyorduk. Çünkü, çocuklarımız bunu hak ediyorlar ve çünkü biz onlara bu sözü verdik. 1990 yılında BM Çocuk Haklarına Dair Sözleşmesi'ni (ÇHS) imzalayarak hükümet, 1995 yılında bu sözleşmeyi onaylayarak ve kanun haline getirerek Türkiye Büyük Millet Meclisi onlara bu sözü verdi. Unutmamamız gerekir ki, bu söz bizim adımıza verildi.Sözümüzü tutmalı ve ÇHS'nin 40. maddesinde taahhüt ettiğimiz gibi bu konuları çocuklara özel yasalarla düzenlemeliyiz. Şu an yaşadığımız örnekler, kanunla ihtilaf halindeki çocuklar için onlara özel yasalar, usuller ve makamlar olmalıdır diyen, ÇHS'nin 40. maddesinin 3. fıkrasının önemini bir kez daha gözler önüne seriyor. Eğer çocuklarla ilgili düzenlemeler genel kanunlar içinde yapılacak olursa yetişkinlere yönelik tutumdan etkilenmesi kaçınılmaz. Halbuki, çocukların özel ilgiye gereksinimi bulunmaktadır. Evet, şimdi sözümüzü tutmalı ve Meclis'ten çocuklara verdiğimiz sözü içeren kanunun gereğini yerine getirmesini istemeliyiz. Ya da oturup bir açıklama yazmaya çalışmalıyız; biz yetişkinler kanunların bize verdiği yükümlülükleri yerine getirmemek konusunda bu kadar rahat davranırken, çocuklardan nasıl olup da tüm kurallara uymasını beklediğimize, uymayanları ceza hukukunun acımasızlığına böylesine kolay terk edebildiğimize dair. Acaba hangimizin yüreği yeter, bir çocuğun, evden atıldığı için sokakta yaşayan, aç kaldığı için çalmak dışında çaresi kalmayan bir çocuğun ya da onu dünyaya getiren ailenin sunduğu tek seçenek yankesicilik olan bir çocuğun gözlerine bakarak, seni o ortamdan koruyacak kurumları oluşturmadık, sana sadece bu ortamda kendini suçtan korumanın sorumluluğunu sunabiliyoruz, bir de fazla ileriye gidersen cezaevlerinin, ürkütücü koğuşlarını sunabiliyoruz, demeye. Böyle yapmak zorunda değiliz. Çocuklarla ilgili düzenlemeleri TCK dışında tutarak, onlara özgü adalet sistemi oluşturabiliriz. Ceza sorumluluğu olmayan çocukları, suç işleyenlere uygulanan güvenlik tedbirleriyle değil, koruma tedbirleri alarak koruyabiliriz. Sadece gelişim düzeyine değil, bulunduğu koşullara bakarak karar verebiliriz ve bu kararın onu suçtan koruyacak, böylece toplumun ihtiyaçlarını da karşılayacak bir karar olmasını sağlayabiliriz. Onun eğitimini, barınmasını, kısaca sağlıklı gelişimini güvence altına alacak kurumları oluşturarak, çocuk adalet sisteminin onun yararına işlemesini sağlayabiliriz. Ancak bunu biz yapabiliriz. TCK'nın bu düzenlemesine karşı çıkarak, seçenek önererek, TBMM'nin görüşmelerini takip ederek ve tabi olması gereken için çalışarak. İnanarak, savunarak ve çalışarak. Seda Akço: Çocuk Adalet Sistemini Yapılandırma Girişimi Sözcüsü (Mesaj yazanın izni ile forum alanına taşınmıştır) |
21-09-2004, 22:03 | #4 |
|
Çocuk Suçluların İdamı Artık Sona Ermeli
UAÖ: Çocuk Suçluların İdamı Artık Sona Ermeli
Uluslararası Af Örgütü (UAÖ) yayınladığı dünya çapında çocuk suçluların idam edilmeleriyle ilgili raporunda, Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Yüksek Mahkemesinin çocuk suçluların idam edilme uygulamasını tarihe gömerek, ABD'yi dünyanın büyük çoğunluğuyla aynı çizgiye getirmesi çağrısı yaptı. 13 Ekim'de sözlü tartışmaları dinleyecek olan ABD Yüksek Mahkemesi, 16 ve 17 yaşındaki suçlulara ölüm cezası verilmesinin Anayasaya aykırı olup olmadığına dair kararını 2005'in ilk yarısında vermesi bekleniyor. UAÖ açıklamasında "Bu tür infazlar uluslararası hukukun ihlalidir. Çocukken işledikleri suçlar nedeniyle kişilerin idam edilmesine karşı oluşan uluslararası konsensus, genç insanların büyüme ve değişme potansiyeli olduğunun yaygın kabulünü yansıtmaktadır" dedi. "ABD, çocuk suçluların idam edilmesini açıkça onaylayan ve uluslararası hukuka göre bunu yapmaya hakkı olduğunu iddia eden tek ülke" diyen UAÖ "Aslolan anlayış, çocuk suçluların topluma yeniden dahil olabilme potansiyelini sonuna kadar değerlendirmek olmalıdır. İdam ise bu anlayışın reddidir" açıklaması yaptı ABD, Çin ve İran'da idamlar 2003'ten bu yana, çocukken işledikleri suçlar nedeniyle Çin, İran ve ABD'de altı kişi idam edildi. Pakistan, Filipinler ve Sudan'da da çocuk suçlular infaz bekliyor. UAÖ'nün bu ülkelerden verdiği örnekler şöyle: * Scott Allen Hain 3 Nisan 2003 günü, 17 yaşında işlediği bir suç nedeniyle idam edildi. O günden beri çok sayıda çocuk suçlunun infazı, Yüksek Mahkemenin görüşmelerinin sonucuna kadar askıya alındı. * Çin'de her ne kadar yasalar uyarınca suçu işlediğinde 18 yaşından küçük olanlar idam edilemezse de, mahkemelerin yaş tespitine özen göstermemeleri yüzünden çocuk idamları devam ediyor. * 8 Mart 2004 tarihinde idam edilen Gao Pan, 9 Ağustos 2001 günü, muhtemelen 18 yaşına girmeden önce işlediği bir suç nedeniyle ölüme mahkum edildi. Birbirinden farklı resmi belgeler ve farklı takvim sistemleri nedeniyle gerçek yaşıyla ilgili bir belirsizlik yaşandı. * Gao'nun suçu işlediğinde 18 yaşında olduğunu kanıtlamaya çalışan savcı, Gao'nun büyükbabası tarafından imzalanmış bir hane sakinleri kayıt belgesini mahkemeye sundu; ancak daha sonra bu belgenin sahte olduğunun kanıtlandığı bildirildi. * Hebei Eyaleti Yüksek Halk Mahkemesi, Gao'nun avukatı suçun işlendiği tarihte Gao'nun henüz 18 yaşında olmadığını destekleyen 32 kanıtı reddetti. Mahkeme ayrıca Gao'nun ailesinin gerçek yaşının ortaya çıkması için tıbbi muayene yapılması yönündeki isteklerini de geri çevirdi. * İran'da 16 yaşındaki Atike Rajabi 15 Ağustos 2004 tarihinde, Mazandaran eyaleti, Neka kent merkezindeki bir sokakta, "iffete uygunsuz fiiller" nedeniyle asılarak idam edildi. * Atike Rajabi ölüm cezasını üç ay önce almıştı. Duruşmalar sırasında yasal temsilci hakkı yoktu ve hakim elbisesini ağır bir dille eleştirerek azarladı. * Atike Rajabi'nin hem suçu işlediği, hem de yargılanma boyunca akıl hastası olduğu iddia edildi. * Atike Rajabi'nin ulusal kimlik kartı 16 yaşında olduğunu belirtmesine rağmen Mazandaran Adliyesi infaz sırasında yaşının 22 olduğunu duyurdu. Kaynak: 15 Eylül 2004, BİA |
02-10-2004, 23:51 | #5 |
|
Özgürlüğünden Yoksun Bırakılan Küçüklerin Korunması İçin B.M.Kuralları
Özgürlüğünden Yoksun Bırakılan Küçüklerin Korunması için Birleşmiş Milletler Kuralları
Genel Kurulun 14 Aralık 1990 tarihli ve 45/113 sayılı Kararıyla kabul edilmiştir. I. TEMEL YAKLAŞIMLAR 1. Küçükler için adalet sistemi, küçüklerin haklarının ve güvenliğinin lehinde davranır ve onların fiziksel ve ruhsal sağılıklarına destek olur. Bir küçüğün hapsedilmesi, başvurulacak en son tedbirdir. 2. Küçükler ancak, bu Kurallar ile, Küçükler için Adalet Sistemine dair Birleşmiş Milletler Asgari Standart Kuralları’nda (Pekin Kuralları) yer alan prensiplere ve usullere göre özgürlüklerinden yoksun bırakılabilir. Bir küçüğün özgürlüğünden yoksun bırakılması, başvurulabilecek en son tedbirdir; bu tedbir istisnai hallerde ve zorunlu asgari bir süre için kullanılabilir. Özgürlükten yoksun bırakma süresinin uzunluğuna yetkili yargısal makamlar tarafından karar verilir; bu karar küçüğün daha erken salıverilmesi ihtimalini ortadan kaldıramaz. 3. Bu Kurallar, insan haklarına ve temel özgürlüklere uygun olarak, bütün tutma türlerinin zararlı sonuçlarını bertaraf etme ve küçüğün toplumla bütünleşmesini kolaylaştırma düşüncesiyle, her hangi bir biçimde özgürlüğünden yoksun bırakılan küçüklerin korunması için Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilen asgari standartları oluşturmayı amaçlamaktadır. 4. Bu Kurallar, ırk, renk, cinsiyet, yaş, dil, din, milliyet, siyasal veya başka bir fikir, kültürel inanç veya uygulama, mülkiyet, doğum veya aile statüsü, etnik veya toplumsal köken, ve özürlülük gibi sebeple ayrımcılık yapılmaksızın, tarafsızlıkla uygulanır. Çocukların dinsel ve kültürel inançlarına, bunları uygulamalarına ve manevi değerlerine saygı gösterilir. 5. Bu Kurallar, başvurulabilecek uygun standartlar olarak işlev görmesi ve küçükler için adalet sisteminin işleyişiyle meşgul olan meslek adamlarına yardım etmesi ve yön göstermesi için düzenlenmiştir. 6. Bu Kurallar, küçükler için adalet sistemi içindeki personelin ulusal diline çevrilerek hemen kullanıma sunulur. Tutma kurumunda çalışan personel tarafından konuşulan dili iyi bilmeyen küçükler, gerekli olduğu her zaman, ve özellikle sağlık muayeneleri ve disiplin yargılaması sırasında bir çevirmenden ücretsiz yararlanma hakkına sahiptir. 7. Devletler, uygun gördükleri takdirde bu Kuralları kendi mevzuatlarına içselleştirir veya mevzuatlarını bu Kurallara göre değiştirir. Devletler, küçüğe verilen zarardan ötürü tazminat ödenmesi de dahil, bu Kuralların ihlal edilmesine karşı etkili iç hukuk yolları sağlar. Devletler ayrıca bu Kuralların uygulanmasını kontrol eder. 8. Yetkili makamlar, tutulan küçüklerin bakımının ve topluma dönüşe hazırlanmalarının önemli bir sosyal hizmet olduğu konusunda kamuoyunu ilgisini yükseltmek için sürekli çaba harcar; bu amaçla, çocuklar ile çevre halkı arasında yakın ilişki kurulmasını kolaylaştırmak için gerekli tedbirler alınır. 9. Bu Kurallardaki hiç bir hüküm çocukların, küçüklerin ve bütün gençlerin hakları, bakımları ve korunmaları açısından onların daha yararına olan, uluslararası toplum tarafından tanınmış ilgili Birleşmiş Milletler insan hakları belgeleri ve standartlarının uygulanmasını önleyici şekilde yorumlanamaz. 10. Bu Kuralların İkinci Bölümünden Beşinci Bölümüne kadar olan bölümlerinde yer alan bazı hükümlerin uygulanması sırasında her hangi bir hükmün bu bölümdeki hükümlerden biriyle çelişmesi halinde, bu bölümdeki hükümlere üstünlük verilir. II. KURALLARIN KAPSAMI VE UYGULANMASI 11. Bu Kurallar bakımından aşağıdaki tanımlar uygulanır: a) On sekiz yaşın altındaki herkes küçük sayılır. Çocuklar için özgürlükten yoksun bırakma kararı verilemeyecek daha düşük bir yaş sınırı kanunla tespit edilir. b) Özgürlükten yoksun bırakma, bir kimsenin yargısal, idari veya başka bir kamu makamının kararıyla tutulması, hapsedilmesi veya bu kimsenin kendi iradesiyle çıkamadığı resmi veya özel bir nezaret yerine konulması demektir. 12. Özgürlükten yoksun bırakma, küçüklerin insan haklarına saygı gösterilmesinin sağlandığı şartlarda ve ortamlarda yerine getirilir. Islah evlerinde tutulan küçüklerin sağlıklı ve özsaygılı yaşamalarına yardım ve destek olacak, sorumluluk duygularının gelişmesini artıracak ve toplumun bir üyesi olarak potansiyellerini geliştirmelerinde yardımcı olan davranış ve yeteneklere sahip olmalarını teşvik edecek türden faaliyet ve programlardan yararlanmaları sağlanır. 13. Özgürlüklerinden yoksun bırakılan küçükler, ulusal veya Uluslararası hukuka göre sahip oldukları ve özgürlükten yoksun kalma durumunda da kullanılabilen kişisel, ekonomik, siyasal, sosyal ve kültürel haklardan, bu durumları ile ilgili nedenlerle mahrum edilemezler. 14. Tutma tedbirlerinin uygulanmasında yasallığa özel bir dikkat gösterilerek, küçüklerin kişisel haklarının korunması yetkili makamlarca güvence altına alınır; aynı zamanda küçükleri ziyaret etme yetkisine sahip olup usulüne göre oluşturulmuş bulunan ve ıslahevine bağlı olmayan heyetlerce uluslararası standartlara, ulusal yasalara ve hukuki düzenlemelere uygun teftişler ve diğer denetimlerin yapılması suretiyle sosyal bütünleşme amacı da yerine getirilir. 15. Bu Kurallar, küçüklerin özgürlüklerinden yoksun bırakıldıkları her tür ve biçimdeki kuruma uygulanır. Kuralların I, II, IV ve V. bölümleri küçüklerin tutulu bulundukları bütün kurumsal yerlere, III. bölümü ise sadece gözaltına alınmış olan veya tutuklanmış bulunan çocuklara uygulanır. 16. Bu Kurallar, her bir Üye Devlette geçerli olan ekonomik, sosyal ve kültürel şartlar çerçevesinde uygulanır. III. GÖZALTINDA OLAN VEYA TUTUKLU BULUNAN KÜÇÜKLER 17. Gözaltında olan veya muhakeme devam ederken tutulu bulunan (“tutuklu”) küçükler masum sayılır ve buna göre muamele görürler. Küçükleri tutuklamaktan mümkün olduğu kadar kaçınılır, ve istisnai hallerle sınırlı olarak tutuklama kararı verilir. Bu suretle alternatif tedbirlerin uygulanması için her türlü çaba gösterilir. Her nasılsa tutuklama kararı verilmiş ise, soruşturma organları ve çocuk mahkemeleri, tutma süresini mümkün olan en kısa süreye indirmek için, bu işlemlerin süratle yapılmasına öncelik verirler. Tutuklu küçükler hükümlü küçüklerden ayrı yerlerde tutulur. 18. Bir tutuklu küçük, aşağıda belirtilen kurallara ek olarak masumluk karinesinin, tutma süresinin uzunluğunun, küçüğün hukuki statüsünün ve içinde bulunduğu şartların gerekleri dikkate alınarak getirilen özel hükümlere uygun olan şartlarda tutulur. Bu hükümler aşağıdaki hakları içerir; ancak bu haklardan ibaret sayılmaz: a) Küçükler avukatlık hizmetinden yararlanma hakkına sahip olup, ücretsiz adli yardımın sağlandığı hallerde adli yardımdan yararlanmak için başvurabilirler; küçükler avukatlarıyla düzenli olarak irtibat kurabilirler. Bu tür irtibatın mahremiyeti ve gizliliği korunur; b) Mümkün olduğu takdirde küçüklere ücret alabilecekleri bir işte çalışma, eğitim ve öğretimlerine devam etme imkanları sağlanır; ancak küçükler çalışmaya ve eğitim görmeye zorlanamazlar. Çalışma, eğitim veya öğretim görme tutukluluğun sürdürülmesi için bir sebep olamaz. c) Küçükler, adalet sisteminin gereklerine aykırı düşmeyen dinlenmeleri ve eğlenmeleri için gerekli araçları edinebilir ve bunları kullanabilirler. Devamı sonraki sayfada.......> |
02-10-2004, 23:55 | #6 |
|
IV. KÜÇÜKLERİN TUTULDUKLARI KURUMLARIN İDARESİ
A. Belgeler 19. Hukuki belgeler, sağlık belgeleri ve disiplin işlemi belgeleri de dahil küçüklere yapılan muamelelerin biçimi, içeriği ve ayrıntıları ile ilgili bütün dokümanlar, gizli bir şahsi dosyada saklanır; günü güne tutulan bu dosya sadece yetkili kişilere açıktır; dosyanın içindeki belgeler, kolaylıkla anlaşılabilecek bir şekilde yerleştirilir. Gerektiği takdirde her küçük, kendi dosyasının içinde yer alan gerçekdışı, temelsiz veya haksız beyanların düzeltilmesine imkan sağlamak için itiraz etmek hakkına sahiptir. Küçüklerin bu haklarını kullanabilmeleri için, uygun bir üçüncü kişinin talebi halinde bu dosyaya ulaşmasına ve inceleyebilmesine imkan veren usuller konur. Küçüğün salıverilmesinden sonra küçük hakkındaki bu dosya mühürlenir ve uygun bir zamanda iptal edilir. 20. Yargı organı, idari veya başka bir kamu makamı tarafından verilmiş geçerli bir karar bulunmadıkça, hiç bir küçük her hangi bir tutma kurumuna alınamaz. Bu tutma kararının ayrıntıları derhal kayda geçirilir. Bu tür bir kayıt bulunmadıkça, hiç bir çocuk bir tutma kurumunda tutulamaz. B. Giriş, kayıt, hareket ve nakil 21. Küçüklerin tutulduğu her yerde ve bu yere getirilen her çocuk hakkında, aşağıdaki bilgileri içeren tam ve güvenli bir kayıt tutulur: a) Küçüğün kimliği hakkında bilgiler; b) Küçük hakkında kararı veren makam ile kararının esası ve gerekçeleri; c) Girişin yapıldığı, nakledildiği ve salıverildiği gün ve saat; d) Küçüğün her girişi, nakli ve salıverilmesi ile ilgili olarak anne-babasına ve kararın verildiği tarihte küçüğün gözetimi altında olduğu vasisine verilen bilginin ayrıntıları; e) Küçüğün uyuşturucu ve alkol bağımlılığı da dahil, bilinen diğer fiziksel ve ruhsal sağlık sorunlarının ayrıntıları. 22. Küçüğün kuruma girişi, tutulduğu yer, nakledildiği yer ve salıverilmesi hakkında, hiç vakit geçirmeden anne-babasına ve vasisine veya en yakın akrabalarına bilgi verilir. 23. Küçüğün kuruma girişi yapıldıktan sonra en kısa süre içinde, kişisel durumu ve içinde bulunduğu şartlar konusunda gerekli bilgileri içeren tam bir rapor hazırlanır ve kurum idaresine sunulur. 24. Küçüklerin kuruma girişi yapılırken, tutuldukları kurumun düzeni ile ilgili kurulların bir kopyası, sahip oldukları hakları ve yükümlülükleri anlayabilecekleri bir dilde anlatan bir yazı ile birlikte, yapacakları şikayetleri inceleyecek yetkili makamların adresleri, ve ayrıca kendilerine hukuki yardım sağlayacak kamu ve özel kuruluşların adresleri verilir. Okuma yazması olmayan veya yazılı metinlerin dilinden anlayamayan küçüklere, bu konuları tam olarak anlayabilecekleri bir tarzda kendilerine bilgi verilir. 25. Bütün küçüklerin, tutuldukları kurumun iç yapısını düzenleyen kurallarını, kendilerine verilen bakımın hedeflerini ve uygulama metodunu, disiplin hükümlerini ve uygulama usullerini, bilgi edinme ve şikayet etme usulleri ile, tutuldukları süre içinde sahip oldukları hakları ve yükümlülükleri tam olarak kavramalarını sağlayacak konuları anlayabilmeleri için kendilerine yardım edilir. 26. Küçükler, yeterli havalandırma ve ışıklandırması bulunan, hiç bir şekilde sıkıntı çekmelerine veya üzüntü duymalarına sebep olmayacak türden araçlarla nakledilirler; nakil giderleri idare tarafından karşılanır. Küçükler keyfi sebeplerle bir kurumdan diğerine nakledilemezler. C. Sınıflandırma ve yerleştirme 27. Girişi yapıldığı andan itibaren mümkün olan en kısa süre içinde, her küçükle bir görüşme yapılır, ve küçüğün ihtiyaç duyduğu bakım tarzı ile kendisine uygulanacak programın özelliği ve düzeyi konusunda bütün faktörleri gösteren bir psikolojik ve sosyal rapor hazırlanır. Bu rapor ile birlikte kuruma girişinden sonra küçüğü muayene eden sağlık görevlisinin hazırladığı rapor, küçüğün kurumda yerleştirilebileceği en uygun yerin tespit edilmesi ve küçüğün ihtiyaç duyduğu bakım ve programın özelliği ve düzeyi hakkında karar verilebilmesi amacıyla kurum müdürüne iletilir. Küçük için özel bir rehabilite şekline gerek bulunması ve küçüğün kurumda kalış süresinin buna imkan vermesi halinde, kurumun yetkili personeli, uygulanacak muamelenin amaçlarını, uygulanma süresi ile, amaçlara yaklaşırken kullanılacak vasıtaları, aşamaları ve gecikmeleri gösteren yazılı bir muamele planı hazırlar. 28. Küçükler ancak, kendilerinin özel ihtiyaçları ve statüleri ile, yaşlarının, kişiliklerinin, cinsiyetlerinin ve işledikleri cezai fiil tipinin özel gerekleri, ve ayrıca ruhsal ve fiziksel sağlık durumları ile, kendilerini zararlı etkilenmelere ve tehlikeli durumlara karşı koruyacak şartlar tam olarak dikkate alındıktan sonra tutulabilirler. Özgürlüklerinden yoksun bırakılan küçüklerin farklı kategorilere ayrılmaları konusunda uygulanacak başlıca kriter, bu çocukların özel ihtiyaçlarına en iyi şekilde uyacak bakım türünün sağlanması, ve onların fiziksel, ruhsal ve ahlaki bütünlükleri ve sağlıklarının korunmasıdır. 29. Küçükler, büyüklerle aynı ailenin mensubu olmadıkça, bütün tutma kurumlarında yetişkinlerden ayrı yerlerde tutulurlar. Küçükler, kendileri için yararlı olacağı kanıtlanmış özel bir program içinde, özenle seçilmiş büyükler ile kontrol altında bir araya getirilebilirler. 30. Küçükler için açık tutma kurumları kurulur. Açık tutma kurumları güvenlik tedbirlerinin ya hiç alınmadığı ya da asgari ölçüde alındığı yerlerdir. Bu tür tutma kurumlarında mümkün olduğu kadar az sayıda küçük tutulur. Kapalı kurumlarda tutulan küçüklerin sayısı, kendilerine bireysel muamele yapılmasına imkan verecek asgari ölçüde olur. Küçükler için farklı yerlerde tutma kurumları açılır; bu kurumlar ailelerin çocuklarına ulaşabilecekleri ve çocuklarıyla aralarında ilişki kurabilecekleri büyüklükte olur. Küçük ölçekte tutma kurumları yapılır, ve bunların toplumsal, ekonomik ve kültürel çevre ile bütünleşmeleri sağlanır. D. Fiziksel çevre ve kalma yerleri 31. Özgürlüğünden yoksun bırakılan küçüklerin insan onurunun ve sağlığının gerektirdiği bütün imkan ve hizmetlerden yararlanma hakları vardır. 32. Küçüklerin tutuldukları kurumların planı ve fiziksel çevresi, yatışlı ıslahın rehabilite amacına uygun olarak, küçüklerin mahremiyetini, duygusal uyarımlarını, akranlarıyla ilişki kurmalarını ve sporla, beden eğitimiyle ve boş zamanlarla ilgili faaliyetlere katılmaya olan ihtiyaçlarını dikkate alır. Küçüklerin tutuldukları kurumların planları ve yapıları yangın tehlikesini asgariye indirecek ve binalardan güvenli bir biçimde tahliye edilmelerine imkan verecek şekilde yapılır. Yangın çıkması durumunda hemen çalıştırılabilecek bir alarm sistemi bulunur, ve küçüklerin güvenliğini sağlamak için getirilen usuller ciddi biçimde talim ettirilir. Tutma kurumları, sağlığı tehdit ettiği veya her hangi bir biçimde küçükler için tehlike oluşturduğu bilinen yerlere kurulamaz. 33. Küçüklerin içinde uyuyacakları yerler, o bölgenin standartları da göz önünde tutularak, genellikle küçük koğuşlardan veya tek kişilik yatak odalarından meydana gelir. Uykuda bulundukları saatlerde küçüklerin korunmalarını sağlamak için tek kişilik odalar ve koğuşlar da dahil, uyuma mekanları düzenli ve aralıklı olarak denetlenir. Her küçüğe bölgesel ve ulusal standartlara uygun ayrı bir yatak temin edilir; küçüğe verilen yatak sağlam ve temiz olur; yatağın temizliğinin korunması için sık sık değiştirilir. 34. Tutma kurumlarında her küçüğün fiziksel ihtiyaçlarını mahrem ve temiz bir şekilde ve uygun bir tarzda karşılamasını sağlamasına yetecek sayıda ve uygun yerlerde sıhhi tesis bulunur. 35. Kişisel eşya bulundurma, mahremiyet hakkının temel bir unsuru olup, küçüklerin psikolojik sağlıkları için esastır. Her küçüğün kişisel eşya bulundurma hakkı ve bu eşyaları saklamak için uygun araçlara sahip olma hakkı tam olarak tanınır ve bu haklara saygı gösterilir. Küçüğün taşımak istemediği veya el konulan kişisel eşyaları güvenli bir yerde saklanır. Küçüğün bu eşyalarını gösteren bir liste küçük tarafından imzalanır. Küçüğün kişisel eşyalarının uygun koşullarda saklanması için gerekli tedbirler alınır. Küçük salıverildiği zaman, tutulurken harcamasına izin verilen parası ve kurum dışına göndermesine izin verilen eşyası dışında, kurumdaki bütün eşya ve parası kendisine geri verilir. Eğer küçük bir ilaç alıyorsa, veya bulundurduğu anlaşılırsa, sağlık görevlisi bu ilacın nasıl kullanılacağına karar verir. 36. Küçüklerin kendi giysilerini giyme haklarını kullanmaları mümkün olduğu kadar sağlanır. Tutma kurumları her küçüğün sağlığını koruyacak ve hiç bir şekilde onur kırıcı veya küçük düşürücü olmayan, iklim şartlarına uygun ve yeterli miktarda kişisel giysilere sahip olmalarını sağlarlar. Tutma kurumundan her hangi bir biçimde çıkarılan veya ayrılan küçüğün kendi giysilerini giymesine izin verilir. 37. Her tutma kurumunda bütün küçüklere normal yemek zamanlarında, beslenme, temizlik ve sağlık standartlarına uygun şartlarda hazırlanan, yeterli kalite ve miktarda sunulan, ve mümkün olduğu kadar küçüklerin dinsel ve kültürel göreneklerine uygun bulunan yemekler verilir. Her küçüğün istediği her an içebileceği kadar temiz içme suyu bulunur. E. Eğitim, mesleki öğrenim ve çalışma 38. Zorunlu okul çağındaki her küçüğün ihtiyaçlarına ve kabiliyetlerine uygun, ve kendisini topluma dönüşe hazırlamak için tasarlanmış bir eğitim almaya hakkı vardır. Küçüklerin bu tür bir eğitimi, mümkün olduğu takdirde, ıslahevi dışındaki kamu okullarında almaları sağlanır; bu eğitim, küçüğün salıverildikten sonra güçlük çekmeden eğitimine devam edebilmesini sağlamak amacıyla, ülkenin genel eğitim sistemi ile bütünleşmiş bir okulda ve nitelikli öğretmenler tarafından verilir. Yabancı kökenli olan veya ayrı bir kültürel veya etnik şartları bulunan küçüklerin eğitimine kurum idaresi tarafından özel bir dikkat gösterilir. Okuma yazması olmayan veya anlama veya öğrenme güçlüğü bulunan küçüklerin özel bir eğitim görmeye hakları vardır. 39. Yukarıda sözü edilen zorunlu okul çağındaki küçüklerden eğitimlerini daha sonra sürdürmek isteyenlere gerekli izin verilir ve kendileri buna teşvik edilir; ayrıca bu küçüklerin kendilerine uygun okullara gitmeleri için çaba gösterilir. 40. Küçüklerin tutulu bulundukları sırada aldıkları diplomalarda veya öğretim belgelerinde, tutma kurumunda kaldıkları her hangi bir biçimde ima edilemez. 41. Tutma kurumlarındaki küçükler okumaya ve kurumdaki kitaplıkları kullanmaya teşvik edilir; her kurumda kullanıma tam olarak açık, küçükler için eğitimleri ve eğlenmeleri için yeterli sayıda kitap ve süreli yayının yer aldığı bir kütüphane bulunur. 42. Her küçüğün gelecekteki çalışma yaşamına kendisini hazırlamaya elverişli alanlarda mesleki öğrenim görme hakkı vardır. 43. Kurumun idari gerekleri ve seçilebilecek meslekler dikkate alınarak, küçüklere çalışmak istedikleri işin türünü seçme imkanı tanınır. 44. Çalışan çocuklara ve genç işçilere uygulanan koruyucu nitelikteki bütün ulusal ve uluslararası standartlar, özgürlüğünden yoksun bırakılmış küçüklere de uygulanır. 45. Mümkün olduğu takdirde küçüklere ücret karşılığında çalışabilecekleri bir iş bulunur; eğer mümkünse, küçüğe toplum içine döndüğü zaman uygun bir iş bulması imkanı yaratmak için verilen mesleki öğrenimin tamamlayıcısı olarak, kurum dışındaki bir işyerinde çalıştırılır. Küçük salıverildikten sonra kendisinin menfaatine uygun bir öğrenim görmesini sağlayacak türde bir işte çalıştırılır. Küçükleri normal meslek yaşamının şartlarına hazırlamak amacıyla, tutma kurumlarının içinde çalıştıkları işin organizasyonu ve metodu, mümkün olduğu kadar dışarıdaki çalışma yaşamının şartlarına uygun olur. 46. Çalışan her küçüğün adil bir ücret almaya hakkı vardır. Küçüklerin menfaatleri ve mesleki öğrenimleri, tutma kurumunun veya üçüncü kişilerin kar sağlama amaçlarına tabi kılınamaz. Küçüğün çalışarak kazandıklarının bir kısmı, salıverildiği zaman kendisine geri verilmek üzere bir birikim oluşturması için ayrılır. Küçüğün çalışarak kazandıklarının kalan kısmıyla, kendisi için eşya satın almak veya işlediği fiilinden zarar gören mağdurun zararlarını karşılamak veya ailesine ya da kurum dışındaki diğer kimselere göndermek hakkı vardır. F. Eğitici eğlenme 47. Her küçüğün eğlenebilmesi ve beden eğitimi yapabilmesi için kendisine tanınan zaman içinde, hava şartlarının müsait olduğu zamanlarda açık havada serbestçe oynayabilmesi için gerektiği kadar zamana sahip olma hakkı vardır. Bu faaliyetler için gerekli mekan, tesis ve araç sağlanır. Her küçük günlük boş zaman faaliyetlerinde bulunabilmek için ek bir zamana sahip olur; bu zamanın bir kısmı, küçüğün istemesi halinde sanata ve el becerilerini geliştirmesine ayrılır. Tutma kurumları her küçüğün, kendisine sunulan fiziksel eğitim programlarına katılması için, fiziksel olarak yeterli duruma gelmesini sağlar. İhtiyacı bulunan çocuklara sağlık kontrolü altında fiziksel eğitim tedavisi ve terapi uygulanır. G. Din 48. Her küçüğün tutma kurumlarında verilen dinsel hizmetlere veya toplantılara katılması veya dinsel görevlerini yerine getirmesi sağlanarak, veya kendi mezhebi bakımından eğitimi ve ibadeti için gerekli kitapları veya araçları edinmesine izin verilerek, dinsel ve ruhsal yaşamının ihtiyaçlarını karşılayabilmesine imkan tanınır. Bir tutma kurumunda belirli bir dinden yeterli sayıda küçüğün bulunması halinde, bu kuruma o dinden bir veya birden fazla din adamı atanır veya seçimleri onaylanır; din adamlarının düzenli olarak hizmet vermelerine ve çocukların talep etmeleri halinde din adamlarıyla baş başa görüşebilmelerine izin verilir. Her küçüğün mensup olduğu dinden kendi istediği nitelikli bir din adamı tarafından ziyaret edilme hakkı vardır; küçüklerin, dinsel hizmetlere katılmama ve din eğitiminden, öğretiminden veya dinsel faaliyetten serbestçe ayrılma hakkı vardır. H. Sağlık bakımı 49. Her küçüğe diş, göz ve ruh sağlığı bakımı da dahil, hem önleyici ve hem de tedavi edici nitelikte yeterli sağlık hizmetleri ile, küçüğün sağlığı bakımından gerekli görülen ilaçlar verilir ve gerekirse özel beslenme rejimi uygulanır. Tutulan küçüklere bütün bu sağlık hizmetleri, çocuğun damgalanmışlık hissini engellemek ve küçüğün özsaygısını ve toplumla bütünleşmesini ilerletmek için, mümkün olduğu takdirde, tutma kurumunun bulunduğu çevredeki uygun sağlık kurumu veya kuruluşu vasıtasıyla verilir. 50. Her küçük, tutma kurumuna girişinden hemen sonra, girişten önce görmüş olabileceği kötü muamelenin belgelenmesi ve tıbbi özen gerektiren fiziksel veya ruhsal rahatsızlığı olup olmadığının tespiti amacıyla, doktor tarafından muayene edilme hakkına sahiptir. 51. Küçüklere verilen sağlık hizmetleri, küçüğün fiziksel veya ruhsal bir rahatsızlığını, istismar edilmesini veya küçüğün toplumla bütünleşmesini engelleyen diğer bir durumunu teşhis ve tedavi etmeye çalışır. Her kurumda kalan küçüklerin sayısı ve ihtiyaçları ile orantılı, hemen ulaşılabilecek yeterli tıbbi imkan ve donanım ile, önleyici sağlık hizmetlerinde eğitim görmüş ve acil tıbbi durumlara müdahale edebilecek sağlık görevlileri bulunur. Hasta olan, hastalıktan şikayet eden veya fiziksel veya ruhsal sıkıntıların belirtilerini gösteren her küçük, derhal bir sağlık görevlisi tarafından muayene edilir. 52. Sürekli tutulmanın, bir açlık grevinin veya tutma şartlarından birinin küçüğün fiziksel veya ruhsal sağlığına zarar verdiğine veya zarar verebileceğine inanmak için nedenleri bulunan bir sağlık görevlisi, bu durumu hemen o kurum müdürüne ve çocuğun sağlığını korunmasından sorumlu olan bağımsız yetkililere haber verir. 53. Ruhsal hastalıktan şikayeti bulunan bir küçük, sağlık açısından bağımsız bir şekilde yönetilen uzman bir kuruluşta tedavi görür. Salıverildikten sonra küçüğün ruhsal sağlığı konusunda gerekli bakımın devam etmesini sağlamak üzere ilgili kuruluşların işbirliği yapması için tedbirler alınır. 54. Tutma kurumlarında uyuşturucu bağımlılığını engellemek ve bağımlı olanları rehabilite etmek için, nitelikli personelin uygulayacağı özel programlar düzenler. Bu programlar bağımlılığı olan küçüklerin yaşına, cinsiyetine ve diğer ihtiyaçlarına göre uyarlanır; uyuşturucu -veya alkol- bağımlısı küçüklere, bu konunun eğitimini almış personel tarafından toksinlerden arındırma imkanları ve hizmetleri verilir. 55. Küçüklere sadece sağlık nedenleriyle ve tedavi amacıyla ilaç verilir; bu ilaçlar mümkünse, çocuk bilgilendirilip rızası alındıktan sonra verilir. Özellikle küçükten bilgi veya itiraf edinme amacıyla, veya cezai bir uygulamanın veya küçüğü kısıtlamanın vasıtası olarak ilaç verilmez. Hiç bir zaman uyuşturucu ilaçların denenmesinde veya tedavide küçükler birer denek olarak kullanılamaz. Çocuğa uyuşturucu ilaç verilmesi her zaman nitelikli sağlık personelin iznine tabidir ve bu ilaçlar bu personel tarafından kullandırılır. I. Hastalığın, kazanın ve ölümün bildirilmesi 56. Küçüğün ailesi veya vasisi ile küçüğün isimlerini verdiği diğer kişiler, küçüğün sağlık durumu hakkında bilgi isteme ve çocuğun sağlığında önemli bir değişme meydana gelmesi halinde bu konuda bilgilendirilme hakkına sahiptirler. Tutma kurumu müdürü küçüğün ölümü, küçüğün kurum dışında bir sağlık merkezine sevk edilmesini gerektiren bir hastalığının çıkması, veya 48 saatten fazla bir süre kurum içinde klinik tedavisi görmesini gerektiren bir durumun meydana gelmesi halinde, durumu hemen çocuğun ailesine veya vasisi ile ismi verilen diğer kişilere bildirir. Yabancı küçüğün durumu, vatandaşı olduğu Devletin konsolosluğuna da bildirilir. 57. Bir küçüğün özgürlüğünden yoksun bırakıldığı süre içinde ölmesi halinde, küçüğün en yakın akrabaları küçüğün ölüm raporunu inceleme, cesedini görme ve cenazenin nasıl kaldırılacağını tespit etme hakkına sahiptir. Bir küçüğün tutulduğu sırada ölmesi halinde, ölüm sebebi hakkında bağımsız bir araştırma yapılır; küçüğün en yakın akrabası bu araştırma raporunu edinebilir. Küçüğün tutma kurumundan salıverilmesinden sonra ilk altı ay içinde ölmesi ve ölümün çocuğun tutulduğu dönem ile ilişkili olduğuna inanmak için sebepler bulunması halinde de aynı araştırma yapılır. 58. Küçükler, aile yakınlarından bir kimsenin ölümünden, onların ciddi rahatsızlığından veya geçirdikleri kazadan mümkün olan en kısa süre içinde haberdar edilirler; küçüğün ölen yakının cenaze törenine katılmasına ve ağır hasta olan yakınını ziyaret etmesine izin verilir. Devamı sonraki sayfada---> |
02-10-2004, 23:58 | #7 |
|
J. Dış dünya ile ilişkiler
59. Adil ve insani bir muamele görme hakkının bütünleyici bir parçası ve küçüklerin topluma yeniden kazandırılmalarında esaslı bir unsur olarak, küçüklerin dış dünya ile yeterli bir iletişim kurmaları için her türlü imkan sağlanır. Küçüklerin aileleriyle, arkadaşlarıyla ve diğer kimselerle veya saygın sivil toplum örgütlerinin temsilcileriyle iletişim kurmalarına, evlerini ve ailelerini ziyaret etmeleri için kurumdan ayrılmalarına, ve eğitim, mesleki veya diğer önemli nedenlerle tutma kurumundan çıkmalarına, özel izin almalarına imkan tanınır. Küçüğün bir hapis cezasını yatıyor olması halinde, cezaevi dışında geçirdiği süre, yattığı cezasından sayılır. 60. Her küçüğün sık sık ve düzenli bir biçimde, kural olarak haftada bir kez ve her ay en az bir kez ailesi ve savunma avukatı tarafından ziyaret edilmeye hakkı olup, bu ziyaretler sırasında küçüğün mahremiyetine, ziyaretçilerle temas kurma ve sınırsız olarak iletişimde bulunma ihtiyaçlarına saygı gösterilir. 61. Kanunen kısıtlanmadıkça, her küçüğün kendi istediği bir kimseyle haftada en az iki kez yazılı olarak veya telefon vasıtasıyla iletişim kurma hakkı vardır; her küçüğün bu haktan etkili bir biçimde yararlanabilmesi için kendisine gerekli yardım gösterilir. Her küçüğün kendisine gönderilen mektupları alma hakkı vardır. 62. Küçüklere, düzenli bir biçimde gazete, dergi ve diğer yayınları okuyabilmelerine, radyolardaki ve televizyonlardaki programları ve filmleri izlemelerine, ilgi duydukları yasal dernek veya örgüt temsilcileriyle görüşmeler yapmalarına ve bu suretle kendilerini dış dünyadan haberdar kılma imkanı tanınır. K. Fiziksel kısıtlamanın ve zor kullanmanın sınırları 63. Aşağıda 64. kuralda belirtilen haller hariç, her hangi bir amaçla küçüklere kısıtlama ve zor kullanma yöntemleri uygulanması yasaktır. 64. Kısıtlama ve zor kullanma yöntemleri ancak kanunda ve hukuki düzenlemelerde açıkça belirtilip yetki verildiği, ve diğer bütün denetim metotları tüketilip de sonuç alınamadığı istisnai hallerde kullanılabilir. Bu yöntemler, küçükleri aşağılamadan ve onurlarını kırmadan, sadece zorunlu hallerde ve mümkün olan en kısa süre için kullanılabilir. Bu yöntemlere küçüğün kendisini veya başkalarını yaralamasını veya ciddi bir biçimde maddi zarar vermesini engellemek için, idari amirin emriyle başvurulabilir. Bu gibi durumlarda müdür ilk önce sağlık personeline ve diğer ilgili personele danışır, ve durum hakkında en yüksek idari makama bilgi verir. 65. Küçüklerin tutuldukları kurumların her hangi birinde personel tarafından silah taşınması ve kullanılması yasaktır. L. Disiplin usulleri 66. Disiplin tedbirleri ve usulleri, güvenliği sağlama ve düzenli bir topluluk yaşamını sürdürme amacına dayanır; küçüğün insan onuruna saygı gösterilmesini öngören bu tedbirler ve usuller, küçüğe adalet duygusu, özsaygısı, ve herkesin temel haklarına saygı gösterme alışkanlığını kazandırma gibi kurumsal bakımın temel amaçlarına uygun olur. 67. Bedensel ceza, karanlık bir hücreye konulma, kapalı veya tek kişilik bir odaya hapsedilme veya küçüğün fiziksel veya ruhsal sağılığını bozabilecek türden zalimane, insanlıkdışı veya onur kırıcı muamele oluşturabilecek her hangi bir disiplin tedbirinin uygulanması kesinlikle yasaktır. Hangi sebeple olursa olsun, verilen yemeğin azaltılması ve aile üyeleriyle ilişki kurmanın kısıtlanması veya kaldırılması yasaktır. Küçüğün çalıştırılması, her zaman küçüğün aldığı eğitiminin bir aracı ve kendisini toplum içine dönüşe hazırlarken özsaygısını geliştirmesinin bir vasıtası olarak görülür; çalışma, bir disiplin tedbiri olarak uygulanamaz. Hiç bir küçük bir disiplin suçundan dolayı bir kereden fazla cezalandırılamaz. Toplu cezalandırma yasaktır. 68. Yasalar veya yetkili idari makamlar tarafından kabul edilen yönetmelikler, küçüklerin temel özelliklerini, ihtiyaçlarını ve haklarını tam olarak dikkate alarak, aşağıdaki konularda gerekli hükümler getirir: a) Disiplin suçu oluşturan davranışlar; b) Verilebilecek disiplin cezalarının türü ve süresi; c) Bu cezaları vermeye yetkili makamlar; d) Verilen cezalara karşı itirazları incelemeye yetkili makamlar. 69. Kusurlu davranışlar hakkında hemen yetkili makamlara bir tutanak gönderilir; yetkili makam gereksiz yere vakit geçirmeden konu hakkında karar verir. Yetkili makam olay hakkında tam bir inceleme yapar. 70. Yürürlükteki yasalara ve hukuki düzenlemelere kesinlikle uyan durumlar hariç, hiç bir küçüğe disiplin cezası verilemez. Küçüğün tam olarak anlayabileceği tarzda hakkındaki iddialar kendisine anlatılmadıkça, ve yetkili tarafsız bir makama itiraz hakkını kullanması da dahil, kendisini gereği gibi savunma imkanı tanınmadıkça, hiç bir küçüğe ceza verilemez. Disiplin yargılaması ile ilgili bütün tutanaklar saklanır. 71. Belirli sosyal, eğitsel veya sportif faaliyetlerin ve öz-yönetsel programların dışında, hiç bir küçüğe disiplin görevleri için sorumluluk verilemez. M. Denetim ve şikayetler 72. Tutma kurumlarının idaresine bağlı olmayan nitelikli müfettişlere veya bunlara eşdeğerde usulüne göre oluşturulmuş makamlara, düzenli aralıklarla ve önceden haber vermeden kendilerinin belirledikleri bir zamanda kurumları denetleme yetkisi verilir; bu müfettişler görevlerini yaparken bağımsızlık güvencesinden tam olarak yararlanırlar. Bu müfettişler hiç bir kısıtlamaya tabi olmadan küçüklerin bulunduğu veya özgürlükten yoksun bırakıldıkları kurumlarda istihdam edilen veya çalışan kişilere, bütün çocuklara ve kurumdaki bütün belgelere ulaşma imkanına sahip olurlar. 73. Denetim makamına veya halk sağlığı servislerine bağlı nitelikli sağlık görevlileri kurumun fiziksel çevre, temizlik, kalınan yer, beslenme, sağlık hizmetleri ve ayrıca küçüklerin fiziksel ve ruhsal sağlığını etkileyen kurumdaki yaşamın diğer bütün şartları ile ilgili kurallara uyulup uyulmadığı konusunda yapılan denetimlere ve değerlendirmelere katılırlar. Her çocuğun bir müfettiş ile özel olarak görüşme hakkı vardır. 74. Müfettiş denetimini tamamladıktan sonra yaptığı tespitler hakkında bir rapor sunar. Raporda tutma kurumunun bu Kurullara ve ulusal mevzuatın ilgili hükümlerine uygunluğunun değerlendirilmesi ile, bu Kurallara ve ulusal mevzuata uygunluğun sağlanması için gerekli olduğunu düşündüğü tedbirler konusunda tavsiyeler yer alır. Küçüklerin haklarının veya küçüklerin tutuldukları kurumların işleyişi ile ilgili hükümlerin ihlal edildiğine işaret eden bir durumun varlığı müfettiş tarafından tespit edilmesi halinde, bu durum soruşturma ve kovuşturma yapılması için yetkili makamlara bildirilir. 75. Her küçüğe taleplerini veya şikayetlerini tutma kurumu müdürüne veya müdürün yetkili temsilcisine iletme imkanı tanınır. 76. Her küçüğün talep veya şikayetlerini, esasa ilişkin sansüre tabi tutulmadan, önceden belirlenmiş usullere göre merkezi idareye, yargısal makamlara veya diğer yetkili makamlara gönderme, ve bu talep veya şikayetlerine verilen cevap hakkında geciktirmeden bilgilendirilme hakkı vardır. 77. Özgürlüklerinden yoksun bırakılan küçükler tarafından yapılan şikayetleri almak ve incelemek, ve hakkaniyete uygun bir çözüm sağlanması için yardım etmek üzere, bağımsız bir hizmet birimi (ombudsman) kurulması için çaba gösterilir. 78. Her küçüğün şikayette bulunmak amacıyla aile üyelerinden, hukuk danışmanlarından, insani yardım kuruluşlarından veya mümkün olduğu takdirde başkalarından da yardım istemeye hakkı vardır. Okuma-yazma bilmeyen küçüklerin hukuki danışmanlık veren veya şikayetleri almaya yetkili olan kamu veya özel kuruluş veya örgütlerin hizmetlerine ihtiyaç duymaları halinde, kendilerine yardım edilir. N. Toplum içine dönüş 79. Her küçük salıverildikten sonra topluma, aile yaşamına, eğitime veya işe dönerken kendisine yardım etmek üzere düzenlenmiş programlardan yararlandırılır. Bu amaçla, erken salıverilme gibi usuller ve özel kurslar düzenlenir. 80. Yetkili makamlar, küçüklerin toplum içinde yeniden yer edinebilmelerine yardım etmek ve küçüklerin karşılaşabilecekleri zararları en aza indirebilmek için gerekli hizmetleri sağlar veya sağlanmasını güvence altına alır. Bu hizmet birimleri küçüğün mümkün olduğu ölçüde toplumla yeniden bütünleşmesini kolaylaştırmak için, küçüğün salıverilmesinden sonra kalacağı uygun bir yer, iş, giysi, ve yaşamını sürdürebileceği imkanları sağlar. Küçük henüz tutulu bulunduğu sırada, toplum içine dönüşüne yardımcı olması amacıyla bu tür hizmetleri sağlayan kuruluşların temsilcilerine danışılır ve bu temsilciler çocuklarla görüştürülür. V. PERSONEL 81. Tutma kurumu personel kadrosunda eğitimciler, meslek öğretmenleri, danışmanlar, sosyal hizmet uzmanları, psikiyatrlar ve psikologlar gibi nitelikli ve yeterli sayıda uzman yer alır. Bu personel ve diğer uzman görevliler normal olarak daimilik esasına göre istihdam edilir. Bu usul, yarı zamanlı veya gönüllü çalışanların verebilecekleri destek ve eğitimin uygun ve yararlı olması halinde, onların çalışmalarına engel olmaz. Tutma kurumları tutulan küçüklerin bireysel ihtiyaçlarına ve problemleri bakımından, toplum içindeki uygun ve kullanılabilir olan her türlü sorun giderici, eğitici, moral verici, manevi ve diğer kaynakların kullanılmasını sağlar. 82. Tutma kurumlarının gereği gibi işlemesi bu kurumlarda çalışanların erdemine, insaniliğine, kabiliyetine ve çocuklarla ilgili mesleki kapasitelerine olduğu kadar, bu işe kişisel uygunluklarına da bağlı olduğundan, idare, her dereceden ve türden personel için dikkatli bir seçim ve istihdam politikası uygular. 83. Yukarıda belirtilen amaçları gerçekleştirmek için, bu işe uygun kadınları ve erkekleri bu işe çekebilecek ve çalışmalarını sağlayacak yeterli bir ücretle profesyonel görevliler atanır. Küçüklerin tutuldukları kurumlarda çalışan personel sürekli olarak, görevlerini ve yükümlülüklerini insani, taahhütlere uygun, profesyonelce, dürüst ve etkili bir tarzda yerine getirmeye, her zaman çocukların saygısını hak edecek ve kazanacak bir biçimde davranmaya, ve küçükler için olumlu bir model ve örnek oluşturmaya teşvik edilir. 84. İdare, küçüklerle doğrudan ilişkide bulunan görevlilerin işlerini etkili bir biçimde yapabilecekleri uygun şartlarda çalışabilmelerini sağlamak amacıyla, küçüklerin bakımıyla ilgili çeşitli servisler arasında işbirliğinin gerçekleştirilmesini sağlayacak şekilde, kurumda farklı kategoride çalışan görevlilerin birbirleriyle ve görevliler ile idare arasında iletişimi kolaylaştıracak bir örgütlenme ve yönetim biçimi kurar. 85. Tutma kurumlarında çalışan personelin görevlerini etkili bir biçimde yerine getirebilmelerini sağlayabilmek için, kendilerine özellikle çocuk psikolojisi, çocuk sağlığı, ile bu Kurallar da dahil insan haklarının ve çocuk haklarının uluslararası standartları konularında eğitim verilir. Kurum personeli, mesleki yaşamları süresince, belirli aralıklarla düzenlenen meslek içi eğitim kurslarına katılarak, mesleki bilgi ve kapasitelerini sürdürür ve geliştirirler. 86. Tutma kurumu müdürü, bu görev için yeterli niteliklere, idare etme kabiliyetine ve uygun bir eğitime ve deneyime sahip kişiler arasından görevlendirilir; müdür görevini tam gün esasına göre yürütür. 87. Tutma kurumundaki personel, görevlerini yerine getirirken, bütün özellikle aşağıda gösterildiği şekilde küçüklerin insan onuruna saygı gösterir ve insan haklarını, korur: a) Tutma kurumunun bir mensubu veya kurum personeli, hangi şart ve halde olursa olsun işkence veya bir işkence fiilini veya her hangi bir ağır, zalimane, insanlıkdışı veya onur kırıcı muamele, ceza, ıslah yöntemi veya disiplini uygulayamaz, uygulanmasını isteyemez, uygulanmasına hoşgörü gösteremez. b) Bütün personel her türlü yolsuzluğa karşı koyar ve yolsuzlukla mücadele eder; bunları hiç geciktirmeden yetkili makamlara bildirir. c) Bütün personel, bu Kurallara saygı gösterir. Bu Kuralların ciddi bir biçimde ihlal edildiğine ve edilmekte olduğuna inanması için sebepleri bulunan personel, durumu üst makamlara veya denetleme ve çözüm getirme yetkisine sahip organlara bildirir. d) Bütün personel, küçüklerin fiziksel, cinsel ve duygusal açıdan suiistimal edilmelerine ve sömürülmelerine karşı, onların fiziksel ve ruhsal sağlıklarının tam olarak korunmalarını sağlar, ve gerektiği zaman hemen tıbbi müdahale yapılması için harekete geçer. e) Bütün personel, küçüklerin mahremiyet hakkına saygı gösterir ve özellikle mesleki sıfatları dolayısıyla küçüklerin kendileri ve onların aileleri hakkında öğrendikleri konuların gizliliğini korur. f) Bütün personel, küçüklerin insan onurlarına saygı göstererek, küçüklerin kurum içindeki yaşamları ile kurum dışındaki yaşamları arasındaki farkı en aza indirmek için çalışır. Bitti. |
05-10-2004, 21:24 | #8 |
|
Çocuk Hakları İçin Çok İş Var
Çocuk Hakları İçin Çok İş Var
Çocuk Hakları Sözleşmesi'nin 1995'te imzalandığını, uyum yasalarının sadece yüzde 30'unun çıktığını söyleyen Prof.Polat "AB ile uyum için hukuki ve fiziki altyapı gelişmeli; çocuklar TCK'dan çıkmalı, STK'lar aktif olmalı" dedi; Portekiz'i örnek gösterdi. -------------------------------------------------------------------------------- BİA Haber Merkezi 05/10/2004 Erhan ÜSTÜNDAĞ erhan@bianet.org -------------------------------------------------------------------------------- BİA (İstanbul) - Çocuk hakları alanında çalışmaları ile tanınan Prof. Dr. Oğuz Polat, Avrupa Birliği'ne (AB) üyelik sürecinin çocuk hakları bakımından zorlu olacağını; Türkiye'de büyük altyapı problemleri olduğunu söyledi. Polat "AB'nin en önemli esprisi her alanda bir standardizasyon getirmesi" dedi ve Türkiye'nin çocuk hakları alanında şu an varolan AB standartlarına uyum sağlaması için özellikle eğitim, çocuğun korunması ve sosyal hizmetler alanlarında ilerleme kaydetmesi gerektiğini söyledi. "Uyum yasaları çıkmalı" Polat, "Şimdi de çocuk hakları ile ilgili uyuma yaklaşabildiğimiz AB standartları var; uyum sağlamaktan çok uzak olduklarımız var ama uyum sağladığımız hiçbir alan yok" dedi. Öncelikle altyapının düzeltilmesi gerektiğini belirten Prof. Polat "AB üyesi bir ülkede annesinden dayak yiyen bir çocuğun ailesinden alınması gerekir. Ama Türkiye'de böyle bir düzenlemeyi Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu'nun (SHÇEK) bugünkü yapısıyla uygulamaya geçirmek mümkün değil" dedi. Polat, eğitim ve çocuk korunması alanında da gerekli yapıların kurulması ve işler hale getirilmesi gerektiğini; bütün bunların gerçekleşmesi için iktidarın çocuk hakları meselesini gündemine alarak kaynak aktarması gerektiğini söyledi. Hukuki anlamda da büyük eksiklik olduğunu söyleyen Polat "Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi (ÇHS) 1989'da çıktı; Türkiye 1995'de imzaladı. Aradan geçen dokuz yılda uyum yasalarının ancak yüzde 30'u çıkarılabildi" dedi. Prof. Polat, sivil toplum kuruluşlarının çocuk hakları alanında katılımının sağlanması gerektiğini belirterek "Burada tek bir aktör var; devlet" dedi. Çocuklar TCK'dan çıkmalı Son Türk Ceza Kanunu (TCK) değişikliği ilgili hata yapıldığını belirten Polat "Çocuk suçlu olarak niteleniyor. Üyesi olduğum Çocuk Adalet Sistemi Yapılandırma Girişimi'nin de dikkat çektiği değişiklikler yapılmazsa çocuk kanun karşısında eskisinden de korumasız kalacak" dedi. Polat, yeni getirilen kanunun çocuğu topluma kazandırmak yerine toplum dışına iteceğini söyledi. Kanunla itilafa giren çocuklara uygulanacak hükümlerin TCK'dan çıkarılması gerektiğini belirten Polat, çocuklara özel bir kanun hazırlanması gerektiğini söyledi. Polat, diğer sorunlu alanların da ceza sorumluluğu yaşı, çocuklara öncelikle koruyucu tedbirlerin uygulanmaması ve ceza öngörülmesi olduğunu; mahkemelerin tüm olaylarda sosyal inceleme yapması ve çok iyi yapılandırılmış bir çocuk koruma mevzuatı ve sisteminin hayata geçirilmesi gerektiğini söyledi. "Portekiz'le benziyoruz" Prof. Polat, AB üyesi ülkelerden Portekiz'in geniş aile yapısı, geleneklerin toplum içinde ağırlığı gibi açılardan Türkiye'ye benzediğini ve geçiş sürecinde uygulanabilecek politikalar açısından iyi bir örnek olduğunu vurguladı. Polat, bu yıl içinde AB'ye katılan Doğu Avrupalı ülkelerin Türkiye'ye yaşadıkları problemlerin niteliği açısından benzerlik taşıdığını fakat nicelik açısından büyük fark olduğunu belirtti. "Küçük ülkelerde gerekli yapıları kurmak çok daha kolay ve AB de bu yapıların kurulması için çok daha rahat destek verebilir" diyen Polat "Örnek basit, Slovenya'da yedi tane mahkeme, bakım merkezi kurmak lazımsa Türkiye'de 70 tane lazım" dedi. (EÜ/BB) ..... ..... |
05-10-2004, 21:26 | #9 |
|
Çocuk Merkezli Bir Avrupa İçin Öneriler
Çocuk Merkezli Bir Avrupa İçin Öneriler
EURONET ve SC, çocuk hakları merkezli bir AB için ÇHS'nin uygulamaya geçmesini, bütçeden çocuklara daha fazla pay ayrılmasını istiyor. Yoksulluk, cinsel istismar ve insan kaçakçılığı Avrupa'daki çocukların en büyük problemleri. -------------------------------------------------------------------------------- BİA Haber Merkezi 05/10/2004 -------------------------------------------------------------------------------- BİA (İstanbul) - Avrupa Çocuk Ağı (The European Children's Network-EURONET) Avrupa Birliği üyesi 25 ülkede 75 milyondan fazla çocuğun yaşadığını söyleyerek, çocukların Birlik politikalarının belirlenmesine katılımının sağlanması gerektiğini belirtti. AB içindeki çocukların yaklaşık yüzde 21'inin görece yoksulluk altında yaşadığını belirten EURONET, çocuk ticaretinin ve cinsel istismarın en önemli sorunlar arsında yer aldığını açıkladı. Kar amacı gütmeyen bir sivil toplum kuruluşu olan EURONET, tüm üye ülkelerin çocuk hakları merkezli yoksullukla mücadele programları ve çocuk ticaretini ve cinsel istismarı önlemek için gerekli hukuki altyapıyı oluşturulması gerektiğini söyledi. Kurum, AB'nin dış ilişkilerinde de aynı politikaları gözetmesi gerektiğini belirtti. Çocuklar arasında ayrımcılığın da Avrupa'nın problemleri arasında olduğunu söyleyen EURONET, AB Anayasası Taslağında yer alan çocuk hakları ile ilgili bakışın tüm AB hukukuna uygulanmasını istedi. EURONET, 1990'dan bu yana 2 milyondan fazla çocuğun silahlı çatışmalarda öldürüldüğünü; AB'nin Birleşmiş Milletler'in ilgili protokolünü dikkate alması gerektiğini söyledi. ÇHS uygulamaya geçmeli 115 ülkede çocuk hakları ile ilgili çalışmalar yürüten Save the Children (SC) da önerilerini şöyle sıraladı: * Üye ülkeler ve Avrupa topluluğu çocuk hakları merkezli politikalar oluşturmak ve uygulamaya geçirmek için somut araçlar oluşturmalı. * Ülkeler, Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesini referans almanın yanı sıra çocukların yararı, ayrımcılığa karşı durmak ve katılım prensipleri üzerine yoğunlaşmalılar. * Avrupa topluluğu kalkınma politikalarını çocuk hakları merkezlileştirmek için kesin hukuki düzenlemeler yapmalı. * AB bütçesinde çocuklara ayrılan başlıklar güçlendirilmeli. * Avrupa Komisyonu tüm AB hukukunun ÇHS ile uyumlu olmasını sağlamalı. Komisyon, ÇHS hükümlerinin hayata geçirilmesi konusunu öncelikli meseleler arasına almalı. * Komisyon'da çocuk hakları ile ilgili bir ofis oluşturulmalı. Komisyon'un alt bölümlerinde çocuk haklarının politika oluşturmadan uygulamaya kadar tüm kademelerde gözönüne alınmasını sağlamak üzere masalar kurulmalı. * Üye ülkelerden temsilcilerin oluşturduğu İnsan Hakları Çalışma Grubu (COHOM) çocuk haklarına özel bir önem vermeli. Çocuk hakları üzerine kurulacak alt grup kalıcı hale gelmeli. (EÜ) |
16-10-2004, 16:49 | #10 |
|
Çocukların çalışmadığı bir dünya mümkün!
Çocukların çalışmadığı bir dünya mümkün!
Bugün dünyada her altı çocuktan bir çalıştırılıyor. Dünya çapında 246 milyon çalışan çocuk var. Bu rakam tüm dünya çocuk nüfusunun yüzde 19'una tekabül ediyor. HÜSEYİN AYKOL Merkezi Hindistan'ın başkenti Yeni Delhi'de bulunan "Çocuk Emeğine Karşı Küresel Yürüyüş" isimli kuruluş ile merkezi ABD'nin başkenti Washington'da bulunan "Uluslararası Çocuk Emeği ve Eğitimi Merkezi"nin ortaklaşa yürüttüğü "Çocuk emeği olmayan bir dünya mümkün!" başlıklı kampanya, çocukların çalıştırılmalarının sonuçları üzerine çarpıcı hatırlatmalarda bulunuyor. Kampanya, dünya çapında çalışan çocuk sayısının 246 milyona ulaştığını; bu rakamın, tüm çocukların yüzde 19'una tekabül ettiğini; yani bugün dünyada her 6 çocuktan birinin çalıştırıldığını hatırlatıyor öncelikle. Kampanya yetkililerinin daha sonra hatırlattıkları ise insanı sersemletiyor: Çalışan çocukların 11 milyonu tehlikeli mesleklerde, dahası 12 ila 20 milyonu ise uyuşturucu kaçakçılığı ve fahişelik gibi kabul edilemez yerlerde çalıştırılıyor. Gelişmeye engel Kampanya yetkilileri, "Çalıştığı için okula gidemeyen insanlar, büyüdüklerinde diğerlerinden daha fakir durumda kalır. Bu durum ise yoksulluğun devamına neden olur" diyor. Onlara göre, "Daha iyi eğitim alan çocuk, daha sonraki yaşamında daha iyi para kazanma ve siyasi yaşama daha fazla katılma ve yaşamı hakkında daha yüksek beklentilere girme şansını elde eder." Tanzanya'da yapılan bir araştırma, çocukların okula gitme süresi ile çocuk yaşta çalıştırılma süresi arasında ters orantı olduğunu ortaya çıkarırken, Mısır'da yapılan bir inceleme ise bir erkek çocuğun çalıştırılma olasılığı, eğer anne çalışmışsa yüzde 10, eğer baba çalışmışsa yüzde 5 olduğunu göstermiş. Brezilya'da aile üzerine yapılan bir araştırma, çalışmaya erken başlayanların gelirinin diğerlerinden düşük olduğunu ortaya koymuş. Eğitimin rolü Eğitim görmüş annelerin çocuklarını sağlıklı olarak yetiştirme oranının, diğerlerinden yüzde 50 daha fazla olduğu ortaya çıkarken, Hindistan'da kadınların yüzde 86'sının eğitim görmüş olduğu eyalette ortalama ömür süreleri 73 yıl iken, eğitim görenlerin yüzde 25'ten daha düşük olduğu başka bir eyaletteki ortalama ömür sürelerinin sadece 45 yıl olduğu açıklandı. Zambiya'nın kırsal kesiminde hiç eğitim almayan kadınların, 8 ila 12 yıl okuyan kadınlardan iki kat daha yoksulluk içinde yaşadıkları ortaya çıktı. Dünya Çalışma Örgütü'nün yaptığı araştırmalara göre, çocukların çalıştırılmamasını sağlamak için yapılacak harcamalar, onların eğitilmesiyle elde edilebilecek gelirin sadece altıda biri kadar. Çocukların çalıştırılmak yerine eğitim almalarının sağlanması halinde gelişmekte olan ülkelerin ulusal gelirinin yüzde 43 artacağı hesaplanıyor. Uluslararası kuruluşlar, gelişmekte olan ülkelerin makus talihini yenmeleri için çocukların çalıştırılmasına karşı çıkmaktan başka çareleri olmadığına inanıyor. Ne yapılabilir? Kampanya yetkilileri, "şu anda Dünya Bankası'nın sosyal programlar için borç verdiği her 100 dolardan sadece 6'sı çocuklar için harcanıyor" hatırlatmasını yaptıktan sonra, "Temel eğitim ve çocukların çalıştırılmasını önleyen programların sürdürülebilmesi için uluslararası yardımların miktarı ve bu programa katkıda bulunan ülkelerin sayısı artırılabilir" diyor. "Çocuk Emeği Olmayan Bir Dünya Mümkün" kampanyasının işbirliği yaptığı "Herkes için Eğitim" (EFA) kampanyası ise, her yıl 10 milyar dolar harcayabilirse başarılı olacaklarını hesapladı. Bu para, dünyada silahlanma için her 3-4 günde bir harcanan paraya eşit. Hatta ABD'de yaşayan aileler, bir yıl boyunca barbie bebekler için harcayacağı paradan vazgeçse bu para toplanabiliyor! Sorumluluk verin Sorumluluğu başkalarının haklarına saygı göstermek ve kendi davranışının sonuçlarına sahip çıkmak olarak tanımlayan uzmanlar, ailelere çocuklarında sorumluluk duygusunu geliştirmek için yaşına uygun olarak küçük şeylerle mesuliyet vermelerini öneriyor. Sorumluluk sahibi çocukların; kendi kararlarını verebilen, karar alırken ellerindeki kaynakları kullanabilen, değer yargılarını gözeten, bağımsız davranabilen, kendine güvenli, başkalarının haklarını çiğnemeden kendi ihtiyaçlarını karşılayabilen çocuklar olduğunu vurgulayan uzmanlar, mesuliyetin erken çocukluk yıllarında verilmesi gerektiğini belirtiyor. Sorumluluğu öğrenmenin diğer becerilere benzediğini ifade eden uzmanlar, "Çocuk ne kadar çok denerse bu konuda o kadar başarılı olur. Bunun için öncelikle evde bazı sorumluluklara sahip olması, onun okuldaki sorumluluklarını da üstlenmesine yardımcı olur" diyor. Uzmanlar çocuğa sorumluluk kazandırmak için de şu tavsiyelerde bulunuyor: Çocuğunuz için yaşına uygun sorumluluklar listesi hazırlayın ve uygulayın. Çocuğun seçim yapmasına izin verin. Onun adına düşünmeyin, onun adına iş yapmayın. Kırıp dökmesine izin verin. Ona yardım edeyim derken sorumluluklarının gelişmesine mani olmayın. Çocuğunuzun size çok bağımlı olduğunu düşünüyorsanız koruyuculuktan vazgeçin. |
01-11-2004, 09:11 | #11 |
|
Bugünkü akşam gazetesinde okuduğum bir araştırmayı aynen aktarıyorum. Çocuklara yönelik suçların, diğer suçlardan ayrı tutulması, hukuk sisteminin gereğidir. Bence çocuğa yönelik tecavüz, tasaddi vs. yalnızca, bedene karşı işlenen bir suş değildir. Bu tür suçlar, çocuğun kişiliğini öldürmektedir.
Çocuklara yönelik şiddet ve cinsel tacize yönelik bilinç düzeyimiz yerlerde sürünüyor. Reform diye nitelenen yeni Türk Ceza Kanunu'nda bile çocuğa tecavüzün cezası 8 yıl Çocuklara yönelik cinsel istismarda bulunanlara yönelik toplumsal bilinç, yeterli bir düzeyde değil. Bu yaklaşım resmi bakışta da kendisini gösteriyor. Mevcut yasalarda bu suçun tanımı yok. Yeni TCK'da iyileştirilmeler yapıldıysa da uzmanlar cezaların yetersiz olduğunu konusunda hemfikir. AKŞAM yazarı Avukat Cengiz Hortoğlu, çocuklara tecavüz suçuna verilen cezaların yeni yasada rağmen yetersiz kaldığına dikkati çekti. Hortoğlu, 'Bu suçlar daha da ağırlaştırılmalı. Adam öldürmeyle eşdeğer tutulmalı. Nasıl ki insan sobaya el vurunca yanacağını nasıl bilirse, çocuğa dokunursa yanacağını çok iyi bilmeli' dedi. Mevcut TCK'nın 414'üncü maddesinin, 15 yaşın altındakilere yapılan tacize 2 yıldan 4 yıla kadar hapis getirdiğini ifade eden Cengiz Hortoğlu, TCK 415'inci madde uyarınca, tecavüz durumunda 5 yıldan aşağı olmamak üzere hapis cezası verildiğini, ayrıca şiddet uygulanması durumunda ise cezanın 10 yıla çıkarıldığını anlattı. Hortoğlu, 'Yeni yasada, çocuğu cinsel yönden istismar eden kişiye, 3 yıldan 8 yıla kadar hapis cezası öngörülüyor. TCK 103'üncü Maddesi uyarınca, 'bu suç vücuda bir organ sokmak şeklinde veya bir cisim sokmak suretiyle yapılırsa, 8 yıldan 15 yıla kadar çıkıyor. Bunu yapan kişi çocuğun yakını ise ceza yarı yarıya artırılıyor' dedi. PORNOGRAFİYE DE 10 YIL Avukat Cengiz Hortoğlu, porno ve müstehcenlik suçunu ele alan TCK'nın 226'ncı maddesinin bir çocuğa müstehcen görüntü ve yazı içeren şeyleri verdiren, gösteren, okutan veya dinleten kişilere, 6 aydan 2 seneye kadar hapis cezasını öngördüğünü anlattı. Mevcut TCK'da müstehcen görüntüde kullanılanlara yönelik çocuk veya yetişkin ayrımı yapılmayarak para cezası verildiğini kaydeden Hortoğlu, yeni TCK'da çocuk ayrımı yapılarak cezaların 10 yıla hapis cezasına kadar çıkarıldığına dikkati çekti. TEŞHİR EDİLMELİLER Avukat Kezban Hatemi, çocuklara yönelik bu tür sapkın davranışlarda bulunanların teşhir edilmesi gerektiğini söyledi. Hatemi, hantallaşan yargı sisteminin, adaleti hemen sağlayamamasının üzücü olduğunu belirtti. Hatemi, 'Mesala Adana'daki olay Haziran'da meydana geldi. Kasım'dayız, daha tutuklamalar yeni oluyor. 'Geciken adalet, adalet değildir.' Özellikle çocuklarla ilgili bu tür suçlarda hiç beklenmemesi lazım. Delillerin hemen oluşturulup, suçluya ceza verilmesi lazım ki kamu vicdanı rahatlasın' dedi. Sabıka kayıtlarına dikkat edilmesi gerektiğinin de altını çizen Hatemi, çocuklara yönelik taciz, tecavüz suçlarının çok vahim ve ağır suçlar olduğunu ifade ederek şunları söyledi: 'Bu kişilerin suç dosyalarına bakın, mutlaka daha öncede bir çocuğa tecavüz edip, taciz etmişlerdir. Bu kişiler teşhir edilmeli, bu suçlar yapanın yanına kar kalmamalı. İşe alınan kişilerin sabıka kayıtları incelenmeli. Çocuklara sapıklık yapan kişiler bu anlamda teşhir edilmeli ki başkasına zarar vermesinler.' GÜL KİREKLO -------------------------------------------------------------------------------- |
01-11-2004, 09:13 | #12 |
|
İstismar katlanarak artıyor
Dünya çapında çocukların istismar edildiği porno sitelerinin sayısı, 2002-2003 yılları arasında ikiye katlanmış durumda. Bu sitelerin yarısından fazlası, ABD'de bulunuyor. En hızlı artış ise Rusya'da gözlemleniyor. 2002'den bu yana, yüzde 64 oranındaki site sayısı artışı da internet üzerinden çocuk pornosuna artan ilginin bir göstergesi olarak değerlendiriliyor. 2003 yılı içerisinde, ABD'de 1000 kişi çocuk pornosu nedeniyle tutuklandı ve 7000 kişi de arananlar listesine geçti. ABD'de 1996 yılında, Çocuk Pornografisinin Önlenmesi Yasası çıkarıldı. Bu yasa ile ilgili düzenlemeler yapılarak çocukların görüntülendiği pornografik yayın ve materyallerin elde bulundurulması veya internette yayınlanması yasaklandı. Koruma kanunu Bilgisayarlar yoluyla oluşturulan çocuk görüntülerini de suç sayacak şekilde yasa genişletildi. 1998 tarihli 'Çocukların İnternet'te Korunması Kanunu', çocukların kullanıldığı pornografik materyalleri bulunduran ve teşhir eden ticari seks sitelerini açan kişilerin 2 yıla kadar hapis ve 150 bin dolara kadar para cezası ile cezalandırılmalarını öngörüyor. Başbakanlık Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu'nun (SHÇEK) verilerine göre, şu an resmi internet sağlayıcılarına kayıtlı, 900 bin civarında içeriği çocuk pornosu olan internet sitesi var. 2 bini amatör olan bu sitelerde, 2 milyon çocuğun fotoğraf ve filmi bulunuyor. Yani dünya üzerinde 2 milyon çocuk, ticari meta olarak ve pedofililerin cinsel dürtüleri için pazarlanıyor. Günümüzde 25 milyon çocuk, internette saatlerce sörf yapıyor. Uzmanlar bu sayının, 2005 yılında 44 milyona yükseleceğini vurguluyor. Diyanet İşleri uyarmalı İlahiyatçı Zekariya Beyaz, çocuğa tecavüzün, çocuk pornografisinin insanlık suçu olduğunu söyleyerek, Diyanet İşleri Başkanlığı'nın hutbe ve vaaz vermesi gerektiğini söyledi. Beyaz, bu suçun insan haklarına tecavüz olduğunu belirterek, ortak mücadelenin şart olduğunu kaydetti. Böyle bir suçun dini açıdan tutunacak tek bir dalı olmadığının da altını çizen Beyaz, 'Bu zulüm ve cinayetin ta kendisidir. Kur'an-ı Kerim'de zulümleri yasaklayan birçok ayet vardır' dedi. Beyaz, 'Bunun ne kadar büyük tehlike olduğunu biliyoruz. Diyanet İşleri Başkanlığı derhal kendi teşkilatını bu konuda bilgilendirmeli. Çocuklar bizim geleceğimizdir' diye konuştu. Tedavi edilmeleri mümkün değil İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı Öğretim Üyesi ve Adli Tıp Uzmanı Doç. Dr. Gökhan Oral, çocuklara cinsel sapkınlıkta bulunan kişilerin (pedofili) tedavisinin çok zor olduğu söyledi. Oral, uygulanan tedavi şekillerinin işe yaramadığını, adli-psikoterapinin de işe yaramadığını söyledi. Doç. Dr. Gökhan Oral, bazı pedofililerin çocuklara yönelik cinsel eylemde bulunduktan sonra pişman olduklarını ve kendilerine mani olamadıklarını belirterek, bunların bazı ülkelerde hasta kabul edildiğini söyledi. Oral, bazı pedofililerin ise iradelerine hakim olamadığını ve daha suç işlemeden tedavi yollarına başvurduklarını anlattı. Erkeklik hormonu Gökhan Oral, İngiltere'de bu tür suçları işleyen kişilerin erkeklik hormonu testesteronun sıfırlandığına dikkati çekti. İngiltere'de 3 yıldır testesteronu yani erkeklik hormonunu sıfırlama tedavisinin kullanıldığını ifade eden şöyle dedi: 'Uygulanan tedavi şekillere çok işe yaramıyor. Adli-psikoterapi de tedavide işe yaramıyor. İngiltere'de mahkumiyetlerine karar verilen bu kişilerin hastalıklarından şikayetçi olmaları durumunda, kendi rızalarıyla testesteron tedavisi oluyorlar. Bu tedavide yeni bir dönem. İngiltere'de 3 yıldır pilot uygulamayla başladı. Sonuçlarını bilmiyorum. Hormonel ilaçlarla cinsel isteğini azaltabiliriz. Ya da hapishaneye gidersin diye seçenek sunuluyor. Büyük bir kısmı ilacı tercih ediyor.' ABD'de de pedofilerin ceza-i ehliyetleri konusunda tartışmaların yaşandığına belirten Oral, 'Hapishane mi, ilaç mı tartışmaları oldu. Çoğunluk mahkumiyetlerine karar verdi. Cinsel istekleri azaltılsa dahi başka dürtü kontrol sorunlarla karşılaşıldığı iddia edildi' dedi. Cinsel kimlikte sapmalar olur İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Adabilimdalı'ndan Çocuk ve Erişkin Psikilojisi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ülkü Göktürk, çocuk pornografisi ve tecavüzün çocuğu rencide edici bir durum olduğunu söyleyerek, 'Çocuk homoseksüel sapmalar bile yaşayabilir. Cinsel kimliği şaşar' dedi. Göktürk, çocuğun kişilik gelişiminin büyük zarar görebileceğini belirterek, şunları söyledi: 'Çocuğu aşağlayıcı bir durum, çok sakıncalı. Bu suçların önüne geçilmesi için ciddi cezalar konulmalı. Çocuk suçluluk duygusu ile yetişir. Kişilik bozukluğu yaşar, çevreye karşı sapkınlıklar geliştirir.' Çocuklarınıza karşı dürüst ve tutarlı olun |
20-11-2004, 18:49 | #13 |
|
Bugün 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü.
Birleşmiş Milletler’in 20 Kasım 1989 tarihinde kabul ettiği ‘Çocuk Hakları Sözleşmesi’ni, Türkiye, 1995 yılında 17., 29. ve 30. maddelerine çekince koyarak kabul etti. Başta anadil de eğitim hakkı ve örgütlenme özgürlüğü olmak üzere Türkiye’nin altına imza attığı Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin hayata geçirilmesi için ciddi hiçbir adım atılmadı. Ve çocuk haklarının hayata geçirilmesi için sağlıklı ve sürekli bir politika izlenmedi.
Türkiye’de 200 bin çocuk sokakta yaşamını sürdürmeye çalışıyor. Kürt illerinde yaşayan çocuklar ise, 15 yıl süren savaş boyunca iki ateş arasında kaldı. Yoksulluğun yanı sıra, kimi yaşamını yitirdi, kimi sakat kaldı. Yakılan, boşaltılan köylerin mağdurları oldu. Halen Geride bırakılan mayın, el bombası gibi patlayıcı maddelerin kurbanı olmaktalar. Boşaltılan köylerden gelen ailelerin çocukları göç ettikleri kentlerde yoksulluk içinde yaşam mücadelesi veriyorlar. Yaşanan şiddet döngüsü çocukları her açıdan vurmaya devam ediyor. 2. Dünya Savaşı sırasında Japonya'nın Hiroşima ve Nagazaki kentlerinde kullanılan atom bombası binlerce çocuğun ölmesine neden olurken, daha sonra doğan çocukların büyük kısmı da hastalandı ve sakat kaldı. Irak'ta Kürt kenti Halepçe'ye atılan kimyasal bombalar da yine binlerce çocuğun ölmesine ve sakat doğmasına neden oldu. İsrail-Filistin çatışmalarında, Irak’ta, Afganistan’da çok sayıda çocuk yaşamını yitirdi. Hafif ve kolay ateş gücü sağlayan yeni silahlar ile birlikte, çocukları daha kolay bir şekilde silahlandırılmaktadır. Yapılan araştırmalarda, dünya çapında 18 yaşın altındaki yarım milyondan fazla çocuğun, 85'ten daha fazla ülkede silahlı hükümet kuvvetleri, paramiliter gruplar, sivil milisler ve hükümet dışı silahlı politik gruplar tarafından silah altına alındığı belirlenmiştir. Sıklıkla silah altına alınan ya da orduya katılması için zorla kaçırılan bu çocukların birçoğunun kendi ailelerine ya da toplumlarına karşı gerçekleştirilen inanılmaz derecedeki şiddet eylemlerinin tanıkları ya da birer parçası olmaktadırlar. Asya'da yüzde 61, Afrika'da yüzde 32, Latin Amerika'da yüzde 7, Avrupa'da ise yüzde 1-1.5. 5-14 yaş grubunda 270 milyon çocuk çalışıyor. Bu çocukların 150 milyonu ise güvencesiz, sağlıksız ve ağır işlerde çalıştırılıyor. Bütün dünyada kötü davranışa, ihmale, şiddete, sömürüye, cinsel tacize uğrayan, uyuşturucuya kurban giden çocukların sayısı hızla artıyor. Dünyada kız ve erkek çocukları arasında eşitsizlikler yaygınlaşıyor. Beslenme yetersizliğinden kaynaklanan ölümler kız çocuklarında daha fazla. 1 milyar çocuk sağlıklı ev ortamından uzakta büyüyor. 20 milyon çocuk evsiz, 7 milyonu mülteci. Tüm bu karanlık tablo bizlere, çocuk hakları için daha çok çaba göstermemiz gerektiğini göstermektedir. Bu nedenle acil olarak; Çocuk hakları sözleşmesinin önemi kavranarak okullarda çocukların haklarını öğrenmesini destekleyici programlar geliştirilmelidir. Yasalarda yer alan, çocuk haklarının hayata geçmesini önleyici maddeler ayıklanarak, sözleşmeye uygun hale getirilmedir. Çocuk haklarının korunması konusunda yürütülen uluslararası düzeydeki çalışmalar yaygınlaştırılarak, çocuk hakları ihlal eden ülkeler teşhir edilmelidir. Çocukların maruz kaldığı hak ihlallerine daha duyarlı politikalar üretilerek hayata geçirilmelidir. |
21-11-2004, 14:24 | #14 |
|
Öğretmenlerin Terbiye Hakkı, Etkili Eylem
Öğretmenlerin Terbiye Hakkı, Etkili Eylem
ÖZET :Öğretmenlerin öğrenciler üzerinde eğitim içi disiplin sağlanması yönünden terbiye ve itaat ettirme haklarını kullanmaları kendilerine öğrenciyi dövme hakkı vermez DAVA : Terbiye hakkının kötüye kullanılması suçundan sanık R.Ç.`nin beraatine ilişkin …….. 4. Asliye Ceza Mahkemesince 28.04.1997 gün ve 185-359 sayı ile verilen kararın katılanlar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 4. Ceza Dairesince 20.09.1998 gün ve 3191-3793 sayı ile; "Öğretmen olan sanığın, öğrenci mağdurun eline cetvel ile vurarak onu yaraladığının oluşa uygun biçimde kabul edilmesi karşısında TCY.nin 456/4 ve 251. maddeleri uyarınca cezalandırılması yerine yasal olmayan gerekçelerle beraatine karar verilmesi" isabetsizliğinden hükmün bozulmasına karar verilmiştir. Yerel mahkeme ise 03.11.1998 gün ve 1005-1282 sayı ile; "Sanığın, olay günü mağdurenin bulunduğu sınıfın dersinin boş olması nedeniyle nöbetçi öğretmen olarak öğrencileri yaptıkları gürültü nedeniyle birkaç kez uyarmasına rağmen öğrencilerin disiplinsiz davranmalarından dolayı sanığın mağduru ayırt etmeden, özel bir kast göstermeden tüm öğrencileri disiplin ve tedip hakkını kullanmak üzere uyarmak amacıyla elindeki naylon cetvelin yatay tarafı ile her öğrenciye birer defa vurduğu, bu vuruşta etkili eylem kastının bulunmadığı gibi, tedip hakkının kullanılmasının da aşılmadığı inancına varıldığı" gerekçesi ile önceki hükümde direnmiştir. Bu kararında katılanlar vekili tarafından süresinde temyiz edilmesi üzerine dosya, Yargıtay C. Başsavcılığının "bozma" istekli 21.12.1999 günlü tebliğnamesi ile Birinci Başkanlığa gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup düşünüldü: KARAR : Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasındaki uyuşmazlık, somut olayda sanığa yüklenen etkili eylem suçunun unsurları yönünden oluşup oluşmadığına ilişkindir. Olay günü bir ilköğretim okulunda nöbetçi öğretmen olan sanığın daha önceden öğretmenler kurulunda alınan karar uyarınca teneffüslerde dışarı çıkmaları için uyardığı ve aralarında mağdurenin de bulunduğu 6. sınıf öğrencilerinden bir kısmının, üçüncü teneffüste de dışarı çıkmamaları üzerine sınıfta bulunan dokuz, on öğrencinin ellerine cetvelle birer kez vurduğu, bu vurma nedeniyle yumuşak doku travması geçiren mağdurenin Adli Tıp Uzmanınca verilen rapora göre üç gün iş ve gücünden kalacağı, sanığın kaçamaklı kabulü, mağdurenin ve tanıkların anlatımı ve tüm dosya kapsamından anlaşılmıştır. Esasen açıklanan bu oluşta Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında bir uyuşmazlık da bulunmamaktadır. Öğretmenlerin öğrenciler üzerinde eğitim içi disiplinin sağlanması yönünden terbiye ve itaat ettirme hakları bulunmaktadır. Ancak, bu hak disiplin cezası vermek ile bedensel zarara yol açmayacak şekilde örneğin kulak tutmak, tek ayağı üzerinde durdurmak gibi davranış biçimleriyle sınırlı olup hiçbir zaman etkili eylemde bulunmayı kapsamaz. O halde öğretmenlerin terbiye hakkını kullanmaları onlara öğrenciyi dövme hakkı vermeyeceğinden, somut olayda mağdureye cetvelle vuran sanığın etkili eylem kastının olmadığından söz etmek de olanaksızdır. Bu nedenle isabetsiz olan direnme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir. Çoğunluk görüşüne katılmayan Kurul Başkanı ve bir kısım üyeler ise; "Medeni Yasa hükümleri ile tanınmış bir hak olan "terbiye ve itaat ettirme hakkı" TCY.nin uygulanması yönünde de hukuka uygunluk nedenlerinden biridir. Bu hakkın kötüye kullanılması ise TCY.nin 477. maddesinde yaptırıma bağlanmıştır. Bu hakkın sınırının aşılıp aşılmadığı her olayın özelliğine göre hakim tarafından tayin ve takdir edilecektir. Bu hakkın kullanımında, mağdurun sağlığını tehlikeye koymadan, yalnızca terbiye vermek ve disiplinin sağlanması için zor kullanılması olanaklıdır. Nitekim öğretide de bu konu ele alınmış, "Münhasıran terbiye ve disiplin gayelerine matuf bulunan cebir ve şiddet meşru suretle kullanılabilecek vasıtalardandır. Bu vasıtaların münhasıran terbiye ve disiplin maksadıyla kullanılmış olması, böyle hallerde şahıslara karşı işlenen suçlara ait diğer hükümlerin de tatbikine manidir. Zira yasa, disiplin ve terbiye bakımından böyle bir sınır çizmekle terbiye ve disiplin vasıtalarına cezasızlık tanınmıştır." denmiştir. (Manzini`ye atfen Prof. Faruk Erem, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Cilt 4. sh.526) Somut olayda sanığın, terbiye hakkının kulanılmasından ibaret mağdurenin eline cetvelle vurmak eyleminde hukuka uygunluk nedeni bulunduğundan isabetli olan direnme hükmünün onanmasına karar verilmelidir." görüşüyle karşı oy kullanmışlardır. SONUÇ : Açıklanan nedenlerle Yerel Mahkeme direnme hükmünün BOZULMASINA, dosyanın yerine gönderilmek üzere Yargıtay C. Başsavcılığına tevdiine, 08.02.2000 gün yapılan birinci müzakerede yasal çoğunluk sağlanamadığından 22.02.2000 günü oyçokluğu ile tebliğnamedeki isteme uygun olarak karar verildi. (Y.C.G.K.22.02.2000 T. 2000/4-11 E. 2000/30 K. ) |
29-11-2004, 17:57 | #15 |
|
Sokaktalar ıv
SOKAKTALAR IV
1.DUYURU -Türkiye Sokak Çocuklarını Koruma Vakfı, -Kırıkkale Üniversitesi, -Ankara Üniversitesi, -Adli Bilimciler Derneği, -Sokak Çocuklarını Suç ve Suçlulardan Koruma Vakfı; tarafından 15-16 Mayıs 2005 Tarihleri arasında Kırıkkale’de düzenlenecek “Sokakta Çalışan ve Yaşayan Çocuklar-IV” Sempozyumunun bu yılki konusu “Çocuk Fuhuşu ve Pornografisi” olarak belirlenmiştir.Sempozyum konusunda sorularınız ve poster iletileriniz için haberleşme adresleri aşağıdadır. Katılımınızı bekler saygılar sunarız. Sokaktalar Düzenleme Kurulu. Yrd. Doç. Dr. Murat Eke Kırıkkale Üniversitesi Adli Tıp Anabilim Dalı E-Mail:ekemurat@yahoo.com Telf:0318.3573571-1019 Doç.Dr. Gökhan Oral Adli Tıp Kurumu 4.İhtisas Kurulu Başkanı Türkiye Sokak Çocuklarını Koruma Vakfı E-Mail:gokhan1@veezy.com Dr. İrfan Korkusuz Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı E-Mail:korkusuz@medicine.ankara.edu.tr Telf:0312.3191514 |
08-12-2004, 23:55 | #16 |
|
Çocuklarını Öldüren Ülkeler
Çocuklarını öldüren ülkeler
Sokaklarda yaşayan çocukların pek çok suça karıştığı ülkelerden biri olan Brezilya, sosyal güvenliği tehdit ettikleri gerekçesiyle bu sorundan 'kurtulmanın' çözümünü 'çocukları ortadan kaldırmakta' buldu. 1991'de 622 sokak çocuğunun öldürüldüğü ülkede evsiz çocukların, sokaklarda yaşamasını önlemek için düzenli olarak öldürüldüğünün anlaşılması 1994 yılında medyaya yansıdı. "Çocukları eski polislerden oluşan bir tim öldürüyor" iddialarının yüksek sesle dile getirildiği Brezilya'da, "Halk sokak çocuklarını linç etmenin sosyal bir adalet haline geldiğini düşünüyor" diyenlerin sayısı da az değil. Sokak çocuklarını öldürmek için adeta safari düzenlenen ülkede, 29 yaşındaki polis memuru Borges Emmanuel ise üç yıl önce bir sokak çocuğunu öldürdüğünü itiraf etti. 23 Haziran 1993 günü polis, Candelaria Kilisesi'nin merdivenlerinde toplanmış 70 sokak çocuğuna rasgele ateş açmış, altı çocuk olay yerinde ölmüş, iki çocuğun cesedi ise daha sonra kilise yakınlarında bulunmuştu. Üç yıl suçunu inkar eden Emmanuel, en sonunda çocuklardan birini öldürdüğünü itiraf etti. BİRİNCİ KOLOMBİYA Dünya genelinde sokakta yaşayan çocuklar için en dramatik olaylar Kolombiya'da yaşandı. Sorunların çözümsüz boyutlara geldiği Kolombiya'da 1988-1990 yılları arasında 4 bin 611 çocuk öldürüldü. Kongo'da ise ailelerin sokaklara bıraktıkları çocukların en büyük düşmanı elmas avcıları. Büyücülük yaptıkları gerekçesiyle yaklaşık 30 sokak çocuğu öldürülürken, halkın protestolarına rağmen iki çocuk da diri diri yakıldı. Sabah 08.12.2004 |
08-12-2004, 23:59 | #17 |
|
Aileden Kiralık Çocuk Kapkaççı
Aileden kiralık çocuk kapkaççı
İşte yoksulluktan doğan kapkaç dehşeti: Diyarbakırlı pek çok aile, ayda 250 milyona çocuklarını çetelere kiralıyor. Büyük kentlerin eteklerine yığılan umutsuz göç nüfusundan beklenen bomba patladı. Küçük fotoğraftaki bu çocuk İstanbul'da yakalanıp açıkladı: Kapkaç çetesi beni ailemden kiraladı. DİYARBAKIR'DA BAŞARILI OLAN TRANSFER OLUYOR Bu çocuk gibi Diyarbakır'da binlerce örnek var. Önce faaliyet alanları Diyarbakır'dı. Onların "yetenekliler"i, hızlı koşanları ise artık, sokaklardaki dehşeti büyütmek için İstanbul'a gönderiliyor. AİLELER HER ŞEYİ BİLİYOR HATTA TEŞVİK DE EDİYOR Birçok aile çocuğunu ne için çetelere verdiğini, onun ne yaptığını biliyor. Dahası beklediği para uzun süre gelmezse çeteyi ihbar ediyor. "Çocuğumu kaçırdılar" diye... Aileler kapkaçı bilir ama susar Göçle nüfusu patlayan Diyarbakır kapkaç merkezi oldu. İşsiz güçsüz binlerce çocuğun "suç eli" Türkiye'nin her bölgesine uzandı Diyarbakır'dan İstanbul'a gelen kapkaççı Fatih, aileleri suçluyor: Onlara 'git, çalış' derler ve paranın nereden geldiğine bakmazlar. Tam 10 gündür Diyarbakır'ın arka sokaklarında kapkaç terörünün perde arkasını araştırıyordum. Dün sabah gelen bir haber günlerdir sonucuna ulaşmaya çalıştığım bir gerçeği delillendiriyordu: Kapkaç çetesine üye Özkan Yılmaz, 6 çocuğu kapkaç yaptırmak için İstanbul'a getirmişti. Bu çocuklardan dördünü ailelerine 250 milyon lira aylık vererek kiramış, diğer ikisini ise bıçak zoruyla kaçırmıştı. Araştırmam sırasında karşılaştığım en önemli ayrıntıydı 'Kiralık Kapkaççı çocuklar.' Birçok aile çocuğunu bilmedikleri kişilere kiralıyor, nereye gittiklerini, ne yapacaklarını dahi sormuyorlardı. ÇOĞUNLUĞU GÜNEYDOĞU'DAN İstanbul ve İzmir başta olmak üzere büyük şehirlerde, kimi zaman ölümle sonuçlanan kapkaç olaylarını gerçekleştirenlerin büyük kısmı Güneydoğu'dan geliyor. Son yıllarda dehşet saçan bu kapkaççıların yetiştiği yer Diyarbakır. Diyarbakır'ın kendisi de kapkaç ve hırsızlıktan büyük zarar görüyor. Terör yüzünden çevre iller ve köylerden başlayan göçle birlikte Diyarbakır'ın 1990'larda 300 bin olan nüfusu 1 milyonun üzerine çıktı. Kentin varoşlarına yerleşen kalabalıklar işsizdi ve gecekondular çığ gibi büyüdü. Tarihi çok eskilere dayanan 'Ben u Sen', 'Hasırlı', 'Mardin Kapı', 'Fatihpaşa' gibi mahalleler göç insanlarıyla daha da fakirleşti ve suçun merkezi haline geldi. Çok çocuklu ailelerin şehir hayatına uyum sağlayamaması, sokak çocuklarının sayısını adeta kartopu gibi büyüttü. Okulunu bırakan ya da yokluktan gidemeyen bu çocuklar, sokağın dünyasında "gayrı meşru" işlerletanışmaya başladı. Ve ürküten sona ulaşıldı: Geçtiğimiz yıl 200 evden hırsızlık olayının meydana geldiği kentte bu yıl 950 ev soyuldu. Her ay ortalama 45 kapkaç olayı yaşanırken, kasım ayında bu sayı 150'ye çıktı. SABAH, artık Türkiye'nin en büyük sosyal yarası haline gelen bu durumu yerinde inceledi. Kapkaççılara, yankesicilere, çete liderlerine, uzman polislere, belediye başkanına valiye ve yörenin avukatlarına sordu. Ortaya da "Yakında büyük şehirlerde yaşamak ve sokağa çıkmak imkansız hale gelecek" dedirten bir tablo çıktı. 10 binden fazla çalışan çocuğun olduğu, 20 bininin risk altında bulunduğu Diyarbakır'dan İstanbul'a gelip, hırsızlık yapan 35 yaşındaki Fatih, ailelerin çocukları suça nasıl ittiğini şöyle anlatıyor: AİLELER SESSİZLİĞİ TERCİH EDİYOR "Büyük çoğunluğu bilir zaten çocuğunu... Ortalama 10 çocuğu olan bir kadın çocuğunu sokağa atıp, 'git çalış' dediğinde hangisinin parayı nerden kazandığına bakmaz. O anne baba sadece gelene bakar. 'Oğlum sen bunu nereden getirdin' diye sormaz. Çocuğunun hırsızlık, kaptı yaptığını bilse bile sesini çıkarmaz. Böyle yüzlerce aile vardır. Çocuklarının çaldığını öğrendiklerinde bile seslerini çıkarmıyorlar. Alışıyorlar. Artık normal geliyor o insanlara... Hatta aynı mahallede birçok aile çocuklarının aynı çete için hırsızlık yaptığını bilir." Kapkaççı Fatih para kazanmaya alışan çocuğun hırsızlık yapmadan duramadığını da söylüyor. Sabah 08.12.2004 |
22-12-2004, 21:40 | #18 |
|
Yorumsuz !!!
YORUMSUZ!
Erzurum Valisi böyle utandırdı SABAH - 22.12.2004 Vali Güvenç intihara kalkışan beş genç kızı zorla gazetecilerin önüne çıkartıp teşhir etti. Erzurum Valisi Celalettin Güvenç'ten 'ceza' gibi 'sevgi gösterisi...' Vali, Nene Hatun Yetiştirme Yurdu'nda intihara kalkışanlarla yurt yönetimi arasında sorun olmadığını göstermek için kızları medya önüne çıkardı.Vali emriyle teşhir Yetiştirme yurdunda intihara teşebbüs eden kızlar basına 'teşhir' edildi.Vali Celalettin Güvenç ise "Bunda bir sakınca yok" dedi. Erzurum'da kaldıkları yetiştirme yurdunda aşırı baskı gördüklerini iddia ederek intihara teşebbüs eden 5 kız öğrencinin yalan söylediği ortaya çıktı.Bunun üzerine Erzurum Valisi Celalettin Güvenç'in emriyle zorla basının önünü çıkarılan kızların gerçeği söylemeleri istendi. Erzurum Nene Hatun Kız Yetiştirme Yurdu'nda kalan 5 kız, önceki gün yurt yönetiminin baskılarına maruz kaldıklarını iddia ederek topluca ilaç içip intihar girişiminde bulundu. B.D,T.K, A.I, M.T ve Ş.K isimli kızlar mide bulantısı şikayetleri başlayınca yurt görevlileri tarafından Erzurum Numune Hastanesi'ne kaldırıldı. Hastanede ifadeleri alınan kızlar, yurt görevlilerinin baskılarına dayanamadıkları için ölmek istediklerini iddia etiler. SESLERİNİ DUYURMAK İSTEMİŞLER Yaşları 13 ile 16 arasında değişen kızlar, hastanede mideleri yıkandıktan sonra taburcu edilerek tekrar kız yurduna geri gönderildiler. Olay sonrası inceleme başlatan Erzurum Valiliği, psikolog nezaretinde kızların ifadesine başvurduğunda gerçek ortaya çıktı. Kız öğrenciler, yurt personelinin kendilerine baskı yaptığı iddialarının asılsız olduğunu söylediler. Neden böyle bir yola başvurdukları sorulan kızlardan Ş.K ve B.D, "İstememelerine rağmen ailelerine verilecekleri yönünde duyum aldıklarını, gitmek istemedikleri için intihar girişimine başvurduklarını söylediler. Diğer kızlar T.K, A.I ve M.T ise Ş.K ve B.D'den ayrılmak istemediklerini için onlarla birlikte intihar girişiminde bulunarak ilgi çekmek istediklerini belirttiler. ZORLATEŞHİR EDİLDİLER Gerçeğin ortaya çıkmasının ardından bir açıklama yapan Erzurum Valisi Celalettin Güvenç, yurttaki personel tarafından kızlara herhangi bir baskının söz konusu olmadığını söyledi. Vali Güvenç, daha sonra basın mensupları ile birlikte olayın yaşandığı yetiştirme yurduna gitti. Burada, yurtta kalan diğer çocuklarla da görüşen Güvenç, olaya karışan kızları zorla basın mensuplarının karşısına çıkartarak gerçeği anlatmalarını istedi. Görüntülerinin yayınlanmasını istemediklerini belirterek kaçmaya çalışan 5 kız, personel tarafından yakalanarak basının huzuruna çıkarıldı. Kendilerini görüntülemek isteyen kameralara ve fotoğraf makinalarına karşı yüzlerini gizlemeye çalışan kızlar, Vali Celalettin Güvenç'in "yüzünüzü gizlemeyin" talimatı üzerine yüzlerini açarak olayı neden yaptıklarını anlatılar. GAZETECİLERE YALVARDILAR Çekimler esnasında yine yüzlerini saklamaya çalışan 5 kız, daha sonra gazetecilere "ailemiz ve okul arkadaşlarımız bizi tanırsa mahvoluruz. Lütfen görüntülerimizi yayınlamayın" diye yalvardılar. Yaşı küçük yuva çocuklarını basın huzurunda teşhir ettiren Vali Celalettin Güvenç ise, "Bu olayda bir şey yok. Kızlarımız yanlış anlama sonucu bir hata yapmışlar. Biz de basını yanımıza alarak çocuklarla görüşüp iddia edildiği gibi bir huzursuzluğun olmadığını göstermek istedik. Bunda bir sakınca yok. Biz bir aileyiz. Kızlarımız kameralara gerçekleri anlattılar. Bu şekilde yapmakta bir sakınca göremiyorum" dedi. ERZURUM / MERKEZ |
27-12-2004, 23:20 | #19 |
|
Şiddet, İstismar, Madde Bağımlılığı
Şiddet, İstismar, Madde Bağımlılığı
Yeniden Sağlık ve Eğitim Derneği ile Caritas'ın gerçekleştirdiği araştırmaya göre İstanbul'daki "sokak çocukları"nın durumu: Kızların yüzde 66'sı tecavüz mağduru, madde bağımlılarının yüzde 38'i taciz kurbanı. -------------------------------------------------------------------------------- Radikal 27/12/2004 Tarık IŞIK -------------------------------------------------------------------------------- BİA (İstanbul) - Yeniden Sağlık ve Eğitim Derneği ile Caritas (Alman Katolik Yardım Örgütü) Türkiye şubesi işbirliğiyle düzenlenen araştırma için İstanbul'daki koruma merkezlerinde kalan 21 yaş altı ergenlerle, merkezlere gelişlerini takip eden ilk 24 saatten sonra yüz yüze görüşüldü. Bu amaçla 163'ü erkek, 31'i kız 194 çocuğa ulaşıldı. Görüşülenlerin yüzde 63'ü 15 yaşın üzerindeydi ve yaklaşık yarısı dört yıldan uzun süredir sokakta yaşıyordu. Grupta madde kullanan oranı yüzde 78 çıktı. İstismar öyküleri Çocukların yüzde 72.8'inin aile üyelerinden biri tarafından fiziksel şiddet gördüğü, yüzde 66.9'unun ihmal edildiği ve yüzde 68.5'inin ise ailesinde onu tehdit eden ya da aşağılayan birisinin varlığı tespit edildi. Kızların, erkeklere göre aile içinde bütün istismar biçimlerine daha fazla maruz kaldığı anlaşıldı. Araştırmada istismar sonrası sokakta yaşayan çocukları beterinin beklediği vurgulandı: Sokaktaki çocukların yüzde 78.4'ü fiziksel şiddete, yüzde 35.6'sı da işkenceye uğramış. Çocukların yüzde 30.4'ü cinsel tacize, yüzde 10.8'i de tecavüze uğradığını belirtti. Cinsel taciz riski, kızlarda daha fazla. Kızların yüzde 66.7'si tecavüze uğradığını söylüyor. Erkeklerin yüzde 19.3'ü, kızların ise 21.6'sı okuma-yazma bilmiyor. Okuma-yazma bilenlerden yüzde 44.8'i ilkokul mezunu. Madde kullananların yüzde 38.3'ünün bir cinsel taciz öyküsü var. Kullanmayanlarda ise oran yüzde 12.2. Bu bulgu, "cinsel istismara uğramanın olumsuz etkileriyle baş etmek için madde kullanımına yönelmeyle" açıklanabileceği gibi, ergenlerin maddenin etkisiyle daha riskli davranışlarda bulunuyor olduğunu da düşündürüyor. Sokakta yaşayan çocukların yüzde 44.1'i Türkiye'nin doğu bölgelerinde doğup İstanbul'a gelmiş. İstanbul'da doğanlar ise ikinci sırayı alıyor. Güney bölgelerinde doğan çocuklar, yüzde 1.6'lık oranla en küçük grup. 38 bin bağımlı, 46 "sorumlu"! Türkiye, tüm genelgelere, tebliğlere rağmen, madde bağımlısı çocuk sayısı bakımından dünya 'zirvesinde'. İstatistikler, Türkiye'de 38 bin madde bağımlısı çocuk olduğunu gösteriyor. Bu rakam, Türkiye'yi "çocuk bağımlı sayısı" açısından dünya dördüncüsü yapıyor. 18 yaşından küçüklere tiner, bally benzeri uçucu madde satışı nedeniyle, yedi yılda tüm Türkiye'de hakkında işlem yapılan işyeri sayısı ise 46. Emniyet Genel Müdürlüğü verilerine göre Kasım 2003 itibarıyla sokakta yaşayan çocuk sayısı 88 bin 313 oldu. Bunların yüzde 15'i 0-10, yüzde 85'i 11-18 yaş grubunda ve yüzde 44'ü ise madde bağımlısı. Sokakta yaşayan ve özellikle uçucu madde bağımlısı çocukların durumu birçok kez Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) gündemine geldi. Hükümet, sivil toplum kuruluşları ve yerel yöneticiler sorunun çözümü için raporlar hazırladı. İstanbul Valiliği 1997, Ankara Valiliği 2000'de 18 yaşından küçük çocuklara tiner, bally, derby gibi kimyevi maddelerin satışını yasakladı, aksini yapanlar için üç ila altı ay hapis cezası öngörüldü. Bu yasak 81 ilin valiliklerine bildirildi. Ama geçen yedi yılda sadece 46 işyeri hakkında cezai işlem yapıldı.(TI/EÜ) |
27-12-2004, 23:33 | #20 |
|
1 Milyar Çocuğa Sözümüzü Bu Yıl Da Tutamadık
1 Milyar Çocuğa Sözümüzü Bu Yıl da Tutamadık
Bugün açıklanan UNICEF Dünya Çocuklarının Durumu 2005 raporunda, 1 milyardan fazla çocuğun güvenli ve sağlıklı bir çocukluk için gerekli ortamdan yoksun olduğu söylendi. Çocuklar savaşlar, HIV/AIDS ve yoksulluk yüzünden temel haklarından yoksun. -------------------------------------------------------------------------------- BİA Haber Merkezi 09/12/2004 Erhan ÜSTÜNDAĞ erhan@bianet.org -------------------------------------------------------------------------------- BİA (Londra) - Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu'nun (UNICEF) bu yıl 10.sunu yayınladığı "Dünya Çocuklarının Durumu Raporu" bütün dünyadaki çocukların yarısından çoğunun yoksulluk, savaşlar ve HIV/AIDS nedeniyle temel haklarından yoksun kaldığını gösteriyor. Bugün açıklanan raporu değerlendiren UNICEF Direktörü Carol Bellamy, 1 milyardan fazla çocuğun 1989'da kabul edilen BM Çocuk Hakları Sözleşmesi'nin (ÇHS) öngördüğü sağlıklı ve korunaklı gelişme ortamından yoksun olduğunu söyledi. Rapor, hükümetlerin, dünyanın en geniş katılımlı uluslar arası sözleşmesi olan ÇHS'nin gereklerini yerine getirmekte tereddüt etmesinin çocuklara kalıcı zararlar verdiğini ve insan hakları ve ekonomik gelişimin önünü tıkadığını söylüyor. London School of Economics'te yapılan bir toplantıyla raporu açıklayan Bellamy "Bir çok hükümet bilinçli bir şekilde çocuklara zarar verecek seçimler yapıyor ve uyguluyor" dedi. "Yoksulluk havadan gelmiyor; savaşlar yok yere çıkmıyor; AIDS kendi kendine yayılmıyor. Bunlar bizlerin seçimleri" diyen Bellamy, "Bizler sözlerimizde duramadık ve bu yüzden dünya çocuklarının yarısı aç ve sağlıksız bir biçimde yaşıyor, okullar hedef haline geliyor ve köyler AIDS yüzünden boşalıyor" diye ekledi. "Çocukluk Tehdit Altında" alt başlığını taşıyan rapor günümüzde çocukları tehdit eden en yaygın ve önemli üç alan belirliyor: HIV/AIDS, savaşlar ve yoksulluk. Yüzmilyonlarca çocuk yoksulluğun pençesinde Raporda, çocukların yoksulluğun etkilerini yetişkinlerden farklı yaşadığı ve geleneksel gelir ve tüketim ölçümlerinin yoksulluğun çocuklar üzerindeki gerçek etkilerini yansıtmakta yetersiz kaldığı belirtiliyor. Bunun yerine, çocukların yaşamları üzerinde büyük etkisi olan yedi ayrı yokluk kriteri öneriliyor. London School of Economics ve Bristol Üniversitesi ile ortak bir çalışma yürüten UNICEF, kalkınmakta olan ülkelerdeki çocukların yarısından fazlasının temel gereksinimlerinden yoksun olduğunu söylüyor. * 640 milyon çocuk yeterli barınma olanaklarından yoksun. * 500 milyon çocuk sıhhi gereklerden yoksun. * 400 milyon çocuğun temiz içme suyuna erişimi yok. * 300 milyon çocuk bilgiye erişemiyor; televizyon, radyo ya da gazetelere ulaşamıyor. * 270 milyon çocuk temel sağlık hizmetlerinden faydalanamıyor. * Çoğunluğunu kızların oluşturduğu 140 milyon çocuk hiçbir şekilde okula gidemiyor. * 90 milyon çocuk ciddi beslenme yetersizliği ile boğuşuyor. Rapora göre en az 700 milyon çocuk bu yoklukların en az ikisiyle birlikte hayatta kalmaya çalışıyor. Raporda, yoksulluğun sadece kalkınmakta olan ülkelere özgü olmadığının altı önemle çiziliyor. Karşılaştırılabilir verilerin bulunduğu 15 endüstrileşmiş ülkenin 11'inde düşük gelirli ailelerde yaşayan çocukların sayısı son 10 yılda arttı. Savaşların çocuklar üzerindeki etkileri Kötü hükümetlerin yanı sıra, özellikle de ülke kaynaklarına el koymak için rekabet eden silahlı grupların bulunduğu bölgelerde aşırı yoksulluk da çatışmaların ve savaşların çıkmasında önemli bir etken. Rapor, 1990 ve 2003 arasında dünya üzerinde yaşanan 59 silahlı çatışmanın 55'inin ülkeler arasında değil iç savaş şeklinde olduğunu vurguluyor. Savaş ve silahlı çatışmaların çocuklar üzerindeki etkisi de ağır oldu: 1990'dan bu yana savaşlarda öldürülen 3.6 milyon insanın neredeyse yarısını çocuklar oluşturuyor. Eylül 2004'te Beslan, Rusya'da görüldüğü gibi, artık çocuklar da silahlı çatışmalarda hedef olarak görülüyor. Raporda ayrıca, ilki 1995'de UNICEF tarafından ortaya atılan ve çocukları savaştan korumak üzere oluşturulan ilkelere ne kadar uyulduğu da değerlendiriliyor. Çocuk askerler, tecavüzün bir silah olarak kullanılması, çocuklara karşı savaş suçları ve ambargoların çocuklar üzerindeki etkileri değerlendirilerek bir miktar ilerleme kaydedilmiş olmasına rağmen çocukların savaşların etkilerinden korunabilmesi için daha uzun bir yol olduğu vurgulanıyor. Örneğin, halen yüzbinlerce çocuk savaşlarda asker olarak kullanılıyor, cinsel tacize uğruyor, şiddete maruz kalıyor ya da şiddet yüzünden öksüz kalıyor. 1990'lar boyunca yaklaşık 20 milyon çocuk savaşlar yüzünden evlerinden ayrılmaya zorlandı. Rapora göre, savaşların genel sağlık durumu üzerinde de yıkıcı bir etkisi oluyor. Beş yıl süren tipik bir savaşta beş yaş altı ölüm oranı yaklaşık yüzde 13 artıyor. Raporda, savaşların yarattığı yıkım ve yol açtığı yoksulluk göz önüne alınarak, küresel ölçekte, savaş sonrası rehabilitasyon çalışmalarına daha fazla kaynak ve önem verilmesi gerektiği belirtiliyor. AIDS, çocuklardan çocukluklarını çalıyor HIV/AIDS'in çocuklar üzerindeki etkileri en iyi şu an dünya üzerinde AIDS yüzünden ailesini kaybetmiş olan çocuk sayısının 15 milyona ulaşmış olması ile anlaşılabilir. Rapora göre, ebeveynlerin ölümü bir çocuğun hayatının, fiziksel güvenlikten zihinsel ve duygusal gelişimine kadar her alanını etkiliyor. Anne ve/veya babanın AIDS'e yakalanması ile ailenin ekonomik durumunun kötüleşmesi sonucunda çocuklar, özellikle de kızlar, çoğu zaman okuldan ayrılmak ve çalışmak zorunda kalıyor. Bu çocuklar çoğu zaman tehlikeli işlerde çalıştırılma ya da başka türlü sömürülme tehlikesiyle karşı karşıya. Raporda, HIV virüsünün kapılması ve hastalığın ortaya çıkması arasında geçen zaman nedeniyle, yeni vakalar önlense bile önümüzdeki 10 yıl içinde AIDS'den hayatını kaybedenlerin sayısının artacağı belirtiliyor. Raporda, AIDS'in yayılmasının önlenmesi, HIV pozitif olan yetişkinlerin hayatta kalabilmesi ve öksüz kalan çocuklar için hükümetlerin neler yapabileceği anlatılıyor. Her gün yapılan seçimler Carol Bellamy, "Çocuk Hakları Sözleşmesi'nin oluşturulması, küresel ölçekte, bizlerin insanlığın ilerlemesi için her çocuğun sağlıklı ve güvenli bir çocukluk geçirmesi gerektiğini kabul ettiğimiz andı" diyor. "Fakat bir çocuğun yaşam kalitesi her gün her evde, toplulukta ve hükümet koridorlarında yapılan seçimlerle ilgili. Bu seçimleri akıllıca ve çocukların yüksek yararını gözönünde tutarak yapmalıyız. Çocukluğu korumayı başaramazsak, daha geniş, küresel insan hakları ve ekonomik kalkınma hedeflerimize ulaşamayız. Çocuklar oldukça milletler olacak. Bu kadar basit." (EÜ) |
27-12-2004, 23:45 | #21 |
|
Türkiye'nin Çocuk Kriterleri AB'nin Uzağında
Türkiye'nin Çocuk Kriterleri AB'nin Uzağında
UNICEF'in "Dünya Çocuklarının Durumu" raporuna göre Türkiye ve AB üyesi ülkeleri arasında temel göstergeler açısından büyük farklar var. Beş yaşına gelmeden ölen çocuk oranına göre Türkiye, aday Bulgaristan'ın da, üye ülkelerin de gerisinde. -------------------------------------------------------------------------------- BİA Haber Merkezi 15/12/2004 -------------------------------------------------------------------------------- BİA (İstanbul) - Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu'nun (UNICEF) geçtiğimiz hafta yayınladığı "Dünya Çocuklarının Durumu-2005" raporuna göre, Türkiye ve Avrupa Birliği (AB) ülkeleri arasında çocukların durumu açısından büyük farklar var. Çocukların durumunu açıklayan en temel göstergelerden biri olan beş yaş altı ölüm oranına bakılınca Türkiye'nin binde 39 ile tüm dünyada 79. sırada olduğu görülüyor. Mayıs 2004'te Birliğe üye olan Slovakya'da bu rakam binde 8 ve ülke 153. sırada. Yunanistan ve Portekiz binde 5 ile 170.; müzakereleri sürdüren Bulgaristan da binde 15 ile 133. sırada. UNICEF verilerine göre, temiz içme suyuna ulaşım, sağlık hizmetleri gibi altyapı verileri açısından Türkiye, Avrupa Birliği (AB) ülkelerinin oldukça gerisinde. Türkiye ve AB ülkeleri arasında aşılanma oranları, okur yazar yüzdesi açısından da büyük farklar var. Türkiye'nin 18 yaş altındaki nüfusu 25 milyondan fazla ve bu sayı birçok AB üyesi ülkesinin tüm nüfusundan fazla. Bulgaristan: Kaynaklar aynı, dağılım farklı Bulgaristan'da kişi başına düşen milli gelir 2 bin 130 dolar. En düşük gelirli yüzde 40'lık bölüm gayri safi milli hasılanın yüzde 20'sini; en zengin yüzde 20 ise gelirin yüzde 39'unu alıyor. Düşük kilolu doğan çocuk oranı yüzde 10. Nüfusun tamamı temiz içme suyuna ulaşabiliyor. Yeni doğan çocukların en az yüzde 95'i tüm aşılarını oluyor. Bulgaristan'da nüfus 1990-2003 arasında yüzde 0.8 azaldı. Nüfusun yüzde 70'i kentlerde yaşıyor. Portekiz: Eğitim, sağlık tamam Portekiz'de kişi başına düşen gelir 12 bin 130 dolar. En düşük gelirli yüzde 40'lık nüfus gelirin yüzde 17'sini; en zengin yüzde 20'lik kesim ise gelirin yüzde 46'sını alıyor. Tüm çocuklar ilköğretime devam ediyor. Düşük kilolu doğan çocuk oranı yüzde 8. Temiz içme suyuna nüfusun tamamı ulaşabiliyor ve yeni doğan çocukların en az yüzde 96'sı aşılanıyor. Nüfusun yüzde 45'i kırsal kesimde yaşıyor. 18 yaşın altındaki nüfus sayısı 2 milyon civarında. Slovakya: Herkes okuyup yazabiliyor Slovakya'da kişi başına düşen gelir 4 bin 920 dolar. En fakir yüzde 40'lık kesim gelirin yüzde 24'ünü; en zengin yüzde 20 ise gelirin yüzde 35'ini alıyor. Tüm nüfus okuma yazma biliyor. Düşük kilolu doğan çocuk oranı yüzde 7. Nüfusun tamamı temiz içme suyuna ulaşabiliyor. Aşılanma oranı yüzde 98. Yaklaşık 1 milyon 200 bin çocuğun yaşadığı Slovakya'da nüfusun yüzde 57'si kentlerde yaşıyor. Yunanistan: AB ortalaması Yunanistan'da kişi başına düşen yıllık gelir 13 bin 720 dolar. En zengin yüzde 40 gelirin yüzde 19'unu alırken, en fakir kesim yüzde 44'ünü alıyor. Düşük kilolu doğan çocuk oranı yüzde 8. Yeni doğan çocukların yüzde 88'i sarılık, çocuk felci ve diğer hastalıklara karşı aşılanıyor. 18 yaşın altındaki nüfus sayısı yaklaşık iki milyon; nüfusun yüzde 61'i kentlerde yaşıyor. Türkiye: Gelir dağılımı, sağlık, altyapı sorunları Türkiye'de kişi başına düşen gelir 2 bin 790 dolar. En fakir yüzde 40'lık kesim gelirin yüzde 17'sini; en zengin yüzde 20'lik kesim ise yüzde 47'sini alıyor. Düşük kilolu doğan çocuk oranı yüzde 16; iyotlu tuz alabilen ev oranı yüzde 64. Nüfusun yüzde 93'ü temiz içme suyuna ulaşabiliyor; bu oran kırsal kesimde daha da düşük. Aşılanma oranı ise yüzde 70 seviyesinde. Türkiye'deki çocuk sayısı 25 milyondan fazla. Nüfusun yüzde 66'sı kentlerde yaşıyor.(EÜ/BB) ..... ..... |
27-02-2005, 01:24 | #22 |
|
Kurban Suskunluğu Cinsel Şiddet Mağduru Çocuklar
"Çocuk Tecavüz Edilmek İstemiş"
Yargıtay, tecavüze uğrayan çocuk yardım istemediği için "rızası var" yorumu yaptı ve bunun sanığın lehinde kullanılmasını istedi. Avukat Akço "Kanun kötü ama hakimler içtihat yaratabilirdi"; Prof. Polat, "Hakimleri istismar hakkında eğitmek lazım" dedi. -------------------------------------------------------------------------------- BİA Haber Merkezi 21/02/2005 Erhan ÜSTÜNDAĞ erhan@bianet.org -------------------------------------------------------------------------------- BİA (İstanbul) - Yargıtay 5.Ceza Dairesinin, "çocuk yardım istemediğine göre rıza göstermiş" diyerek 13 yaşındaki bir çocuğa tecavüzle suçlanan sanığın ceza süresinin indirilmesi gerektiği yolundaki kararına çocuk hakları savucularından tepki geldi. Yüksek mahkemenin kararını eleştiren Avukat Seda Akço, Yargıtay'ın "çocuk istismarı duyarlığı ve çocuk hakları bakış açısıyla hareket etmediği" kanısında. Çocuk Hakları İçin Yurttaş Hareketi'nden Prof. Dr. Oğuz Polat da mahkeme kararını "'Kurban suskunluğu’ istismar konusundaki en temel durumlardan biri. Bunu 'rıza'ya bağlayarak sanığın lehine işletmek ülkemizdeki cinsel istismar olgusunun neden hala kanayan bir yara olduğunun göstergesi" diye değerlendirdi. Haftasonu gazetelerde yer alan haberlere göre, iki yıl önce, 37 yaşındaki F.H. aleyhine o zaman 13 yaşında olan S.Y.I.'yı alıkoyduğu ve tecavüz ettiği gerekçesiyle dava açıldı. Sanık, 19 Mart 2004'te 13 yıl 9 ay ağır hapse mahkum oldu. Temyiz edilen dosyayı görüşen 5. Ceza Dairesi kararında, “kendisine yönelik eylemlerin umumi yerlerde yapılmasına rağmen çocuğun kimseden yardım istemediği”; “uzun süre kimseye söylemediği” belirtilerek suçun "rızaya dayalı" işlendiği yargısına varıldı. Sanığın bu ölçülere göre cezalandırılması istendi. Yerel mahkeme de Yargıtay kararına uyarak cezayı 5 yıl 4 aya indirdi. 2002'den beri tutuklu olan F.H. de yattığı süre aldığı cezayı karşıladığından tahliye edildi. "Hukukçular eğitilmeli" Polat, istismara uğrayan çocuğun “tehdit altında olmasından ötürü olayı kimseye anlatamayabileceği”ni; kendisini suçlayarak ve çevresi tarafından sevilmeyeceğini düşünerek suskun kalabileceğini vurguladı. Hakimler ve savcılar da dahil olmak üzere çocuk istismarı ile ilgilenen hukukçuların konu hakkında eğitilmesi gerektiğini söyleyen Polat, "Ne yaparsanız yapın sonuçta karar aşamasında, çocuk için en dramatik boyutun hukuk süreci olduğunu görüyoruz" dedi. Velayet hakkı örneğini hatırlatan Potla, “Çocuk ölesiye dayak yese bile hakimler ‘çocuklar ana-babasından ayrılmaz’ anlayışını sorgulamıyordu,” dedi. “Ancak daha sonra konu işlendikçe ve eğitim arttıkça durum değişti ve çocuğun bağımsız bir birey olduğu ve hakları olduğu gündeme oturdu". "Hakimler istese içtihat yaratabilir" Varolan kanunun çocuğun yüksek yararını göz önünde bulundurmadığını belirten Akço, "Fakat bu durum bir hukuk oluşturulmasına engel değil. Yargıtay, çocuk hakları alanındaki birikimi göz önüne alarak bir karar verebilir ve bir içtihat, emsal karar oluşturabilirdi" dedi. Akço Yargıtay kararıyla ilgili olarak en önemli noktanın, çocuklar söz konusu olduğunda rızanın bulunup bulunmadığını belirleme kriterlerinin farklı olması gerektiğini söylüyor. "Yargıtay çocuğun bağırmamış ve yardım istememiş olmasını rızası olduğu şeklinde yorumlamış. Ama çocuk tehdit edilmiş, korkutulmuş olabilir; bu durumda yardım da istemeyebilir, yıllarca konuşmaya bilir de. Yetişkinler için geçerli olan kriterlere göre değerlendirme yapılamaz". "Yeni TCK da sorunlu" Halen yürürlükte olan Türk Ceza Kanunu'nun (TCK) 414. maddesi, 15 yaşından küçük bir çocuğa zor kullanarak, tehditle tecavüz edilirse 10 seneden az hapis cezası verilemeyeceğini fakat bunları yapmadan tecavüz ederse beş seneden az hapis cezası verilemeyeceğini söylüyor. "Aile düzeni ve kamu adabı aleyhinde cürümler" başlığı altında yer alan maddenin tam metni şöyle: "Her kim 15 yaşını bitirmeyen bir küçüğün ırzına geçerse beş seneden aşağı olmamak üzere ağır hapis cezasına mahkum olur. Eğer fiil cebir ve şiddet veya tehdit kullanılmak suretiyle veya akıl veya beden hastalığından veya failin fiilinden başka bir sebepten dolayı veya failin kullandığı hileli vasıtalarla fiile mukavemet edemeyecek bir halde bulunan bir küçüğe karşı işlenmiş olursa ağır hapis cezası 10 seneden az olamaz". 1 Nisan'da yürürlüğe girecek yeni TCK'da ise "çocukların cinsel istismarı" 103. maddede düzenleniyor. "Cebir veya tehdit" kullanmak yeni TCK'da da ağırlaştırıcı sebep olmaya devam ediyor. Akço, bu durumun "çocuğun cinsel ilişkiye rıza gösterebileceğini" ima ettiğini söylüyor. "İstismarda çocuğun rızasına bakılmamalı" Akço'ya göre yapılması gereken çocukların yetişkinler tarafından cinsel istismara uğradığı durumlarda "rıza" aranmaması. "Rıza" ancak çocukların kendi yaşıtlarıyla cinsel ilişkiye girmesi durumunda aranmalı. Akço, bu açıdan, yeni TCK'nın yol açacağı bir başka sorunlu alana; 15 yaşını bitirmiş olanlarla cinsel ilişkiye girenlere şikayet üzerine hapis öngören 104. maddeye de dikkat çekiyor. Bu maddeye göre, istedikleri için cinsel ilişkiye giren 17 yaşındaki iki çocuk komşunun şikayeti üzerine yargılanabilecek ve hapis cezası alabilecek. Akço'nun da üyesi olduğu İstanbul Barosu Çocuk Hakları Komisyonu yeni TCK'nın tartışıldığı günlerde bu duruma dikkat çekmiş ve maddenin düzeltilmesini istemişti. Bursa’da görülmekte olan davada Yargıtay'ın kararına uyan yerel mahkeme kararının Yargıtay'a götürülme yolu açık. Yargıtay’ın kararı yeniden onaması halinde, "karar düzeltme" istenebilecek. Bu aşamadan sonra ise iç hukuk yolları tükenmiş oluyor.(EÜ/EK) ..... ..... |
08-03-2005, 20:30 | #23 |
|
Adalet Sistemi Suçlu Çocuk Yaratıyor
Ankara Barosu Çocuk Hakları Merkezi'nden Av. Asma, adalet sisteminin çocukları suça ittiğini söyledi: "Yetersiz altyapı, kötü muamele,eğitimsiz personel ve yıllardır adım atmayan hükümetler çocukların haklarını gaspediyor". -------------------------------------------------------------------------------- BİA Haber Merkezi 28/02/2005 Erhan ÜSTÜNDAĞ erhan@bianet.org -------------------------------------------------------------------------------- BİA (İstanbul) - Adalet Bakanı Cemil Çiçek'in açıklamalarıyla tekrar gündeme gelen çocuk suçluluğu konusunu bianet'e değerlendiren Ankara Barosu Çocuk Hakları Merkezi'nden avukat Türkay Asma adalet sisteminin kendisinin çocukları suça ittiğini söyledi. Türkiye'de suç işleyen çocukların haklarının karakoldan başlayarak ihlal edildiğini vurgulayan Asma, ulusal ve uluslararası düzenlemelere rağmen yıllardır hiçbir hükümetin bu konuda bir şey yapmadığını belirtti. "Çocuklar karakolda kötü muamele görüyor, yetersiz sayıdaki ve yetersiz eğitime sahip personelin çalıştığı çocuk mahkemelerinde yıllar süren duruşmalara maruz kalıyor ve yasaya rağmen yaygınlaştırılmayan ıslahevleri ve çocuk tutukevleri yerine yetişkinlerle yan yana çok kötü şartlarda ceza çekmek zorunda kalıyorlar". Asma, rehabilite edilerek tekrar topluma kazandırılması gereken çocukların bu sürecin sonunda birer suçlu olarak aramıza katıldığını söyledi. Özgürlüğünden Yoksun Gençlerle Dayanışma Derneği'nin (ÖZGEDER), suçlu çocuklar üzerine yürüttüğü ve geçtiğimiz aylarda sonuçlandırdığı çalışması da çocukların karakollarda işkence gördüğünü, yargı sürelerinin uzadığını, çocukların kötü şartlar altında ceza çektiğini göstermişti. Çiçek: "Her şey çok güzel" Adalet Bakanı Cemil Çiçek, 31 Aralık 2004 itibariyle tutuklu çocuk sayısının bin 628 olduğunu açıkladı. Bir soru önergesini yanıtlayan Çiçek, ıslahevleri ve tutukevlerinde çocuklara yönelik sürdürülen eğitim, rehabilitasyon, meslek edindirme çalışmalarının ve fiziki iyileştirme projelerinin "ulusal ve uluslararası alanda örnek olarak gösterildiğini" söyledi. Çiçek'in açıklamasına göre, 13-18 yaş arasında olan ve özgürlüğü bağlayıcı ceza alan çocuklar Ankara, Elazığ ve İzmir ıslahevlerinden birine gönderiliyor. Kız çocuklar içinse sadece İzmir ıslahevinde bir bölüm ayrılmış durumda. Bunun dışında sadece bir çocuk tutukevi bulunuyor; çocukların büyük bölümü tutukevlerinde onlar için ayrılan bölümlere konuluyor. Asma: "Yargılama süresi çok uzun" Uzun zamandır bu alanda çalışmalar yürüten Asma'ya göre ıslahevlerinde durum çok kötü değil ama çok az çocuk ıslahevine gitme şansını buluyor çünkü yargılama süreleri çok uzun. Bir çocuğun ıslahevine gönderilebilmesi için hüküm verildiği zaman 18 yaşından küçük olması gerekli. Çocuğun ıslahevine gitmemesi, cezasını açık bir kurumda, eğitimine devam ederek, iş bulma şansını sürdürerek çekme şansını yitirmesi anlamına geliyor. Suç işleme yaşının 15-18 arasında yoğunlaştığını belirten Asma "Üç ila altı ay sonrasına duruşma tarihi veriliyor; Yargıtay'da bir dosyanın görüşülmesi iki yılı bulabiliyor. Dolayısıyla çocuk ıslahevine gönderilme şansını kaybediyor" dedi. Hüküm verildiğinde 18 yaşını geçmiş olan çocukların tutukevlerine gönderildiğini söyleyen Asma, "Tekrar topluma kazandırmayı amaçladığımız çocukları yetişkinlerle birlikte tutarak, çok kötü şartlar altında bir kuruma kapatarak 'suç'u öğretiyoruz" dedi. Yasaya rağmen yeterince mahkeme kurulmadı Yargılama süresinin uzun olmasının birkaç nedeni var. Bunlardan ilki, Çocuk Mahkemelerinin Kuruluşu, Görev ve Yargılama Usulleri Hakkındaki Kanun'a göre her ilde ve Büyükşehir belediyeleri hudutları içinde kalan ilçeler hariç merkez nüfusu yüz binin üzerindeki her ilçede bir çocuk mahkemesi kurulması gerekli olmasına rağmen aradan geçen 26 senede bu sayının sadece 11'de kalmış olması. Adalet Bakanlığı verilerine göre, sadece İstanbul, İzmir, Ankara, Kocaeli, Trabzon ve Diyarbakır'da çocuk mahkemesi bulunuyor. Oysa kanunda ilk 10 yıl içinde çocuk mahkemelerinin yaygınlaştırılacağı; gençlik merkezlerinin, çocuk gözetim merkezlerinin açılacağı belirtiliyordu. "Aradan 30 yıla yakın zaman geçmesine rağmen bu maddeye hiç kulak asılmadı" diyen Asma, hükümetlerin yıllar boyunca yapılan uyarılara kulaklarını tıkadığını; bugünkü hükümetin de farklı bir tavır sergilemediğini söyledi. Çocuk mahkemelerinin kurulmasına ilişkin çalışmalar 1945 yılında başladı Çocuk Mahkemeleri Yasası ancak 1979'da çıkarılabildi. İlk çocuk mahkemesiyse 1987'de Ankara'da kuruldu. "Yargıçlar eğitilmeli" Çocuk mahkemeleriyle ilgili bir diğer problemse çalışanların niteliği. İlhan Tomanbay, "Sosyal Çalışma Sözlüğü" kitabında çocuk mahkemelerinde çalışacak yargıç ve savcıların özel eğitimden geçirilmesi; sosyal hizmet uzmanlarının bu mahkemelerde görev yapması gerektiğini vurguluyor. Türkay Asma ise zaten sayıları az olan mahkemelere yapılan atamaların niteliğini de düşük olduğunu belirtti. "Mesela kapatılan Devlet Güvenlik Mahkemeleri'nden çıkan yargıçlara çocuk mahkemelerinde görev verildi. Bu durum o yargıçların suçu değil ama yıllarca 'terörle mücadele' üzerine çalışmış insanların çok özel bir alan olan çocuk yargılamasını gereğince yapması beklenemez". Çocuk suçluluğuna ilişkin veriler Çocuk mahkemelerinde 1988'den beri her sene yaklaşık 4 bin 500 yeni dava açılırken bu rakam önceki yıl dört kat artarak 21 bine ulaştı. 2003'te 545 çocuk da Devlet Güvenlik Mahkemeleri'nde (DGM) yargılandı. Suç işlediği iddia edilen çocukların yüzde 90'dan fazlası erkek ve çoğunluğu ilkokul mezunu. İstanbul, İzmir, Ankara, Diyarbakır ve Gaziantep çocuk suçluluğunun en yoğun olduğu iller. * 1988'de çocuk mahkemelerinde 3 bin 796 dava dosyası bulunurken bu sayı geçtiğimiz yılın sonunda 29 bin 591'e yükseldi. * 1988-2002 yılları arasında çocuk mahkemelerinde her yıl ortalama 4 bin 500 yeni dava açılırken yalnızca 2003 yılında 21 bin 57 yeni dava açıldı. * Çocuk mahkemeleri 1988-2003 yılları arasında, her yıl ancak 3 bin 500 davayı sonuçlandırabildi. Devamlı olarak bir sonraki yıla sarkan davalar çocuk mahkemelerinin iş yükünü her geçen yıl artırdı. 2004 yılına 24 binden fazla dosya devroldu. Uluslararası yükümlülükler Çocuk suçluluğu ile ilgili temel belgelerden ilki 1985'de Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu tarafından kabul edilen çocukları yargılayan organların yönetimine ilişkin asgari standartlarla ilgili Beijing Kuralları. Çocukların en kısa süre içinde yargılanması ve son başvurulacak önlem olarak hapse mahkum edilenlerin insancıl koşullar altında, yetişkinlerden ayrı olarak tutulması Türkiye'nin 1995'te imza attığı Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi'nde (ÇHS) güvence altına alınıyor. ÇHS'nin 37. maddesi şöyle: c) Özgürlüğünden yoksun bırakılan her çocuğa insancıl biçimde ve insan kişiliğinin özünde bulunan saygınlık ve kendi yaşındaki kişilerin gereksinimleri gözönünde tutularak davranılacaktır. Özgürlüğünden yoksun olan her çocuk, kendi yüksek yararı aksini gerektirmedikçe, özellikle yetişkinlerden ayrı tutulacak ve olağanüstü durumlar dışında ailesi ile yazışma ve görüşme yoluyla ilişki kurma hakkına sahip olacaktır. d) Özgürlüğünden yoksun bırakılan her çocuk, kısa zamanda yasal ve uygun olan diğer yardımlardan yararlanma hakkına sahip olacağı gibi özgürlüğünden yoksun bırakılmasının yasaya aykırılığını bir mahkeme veya diğer yetkili, bağımsız ve tarafsız makam önünde iddia etme ve böylesi bir işlemle ilgili olarak ivedi karar verilmesini isteme hakkına da sahip olacaktır. ÇHS'nin 40. maddesi de çocukların yargılanmasına ilişkin genel ilkeleri belirliyor. Asma, Türk Ceza Kanunu (TCK), Ceza Muhakemeleri Kanunu (CMK) gibi zaten eleştirilen yasalardaki hakların bile uygulanmadığını belirtti. "Yıllardır yerine getirilmeyen yükümlülükler ortada dururken Adalet Bakanı'nın açıklamaları hiçbir şey ifade etmiyor. Gerekli düzenlemeleri yapmayıp sonra da 'çocuk suçluluğu artıyor' demenin manası yok".( |
04-04-2005, 22:42 | #24 |
|
Çocuklar Dernek Kurdu
Çocuklar dernek kurdu. 15-17 yaş arasındaki sekiz lise öğrencisinin kurduğu "Kutup Yıldızı" derneği çocuklara yönelik projeler oluşturacak. Beş ay önce yenilenen Dernekler Yasası'na göre 12 yaşından büyük çocuklar derneklere üye olabiliyor. -------------------------------------------------------------------------------- Zaman 28/03/2005 İsa SEZEN -------------------------------------------------------------------------------- BİA (İstanbul) - Avrupa Birliği'ne (AB) uyum çalışmaları doğrultusunda baştan aşağı yenilenen Dernekler Yasası ilk meyvelerini vermeye başladı. 18 yaşından küçüklere dernek kurma ve üye olma hakkı getiren yasanın yürürlüğe girmesinden beş ay sonra ilk çocuk derneği İstanbul'da kuruldu. "Kutup Yıldızı" adı verilen derneğin yönetim kurulu üyeleri 15-17 yaş arasındaki sekiz Anadolu lisesi öğrencisinden oluşuyor. Aralarında toplantılar düzenleyerek neler yapabileceklerine dair projeler oluşturan öğrenciler oldukça iddialı. Yönetim kurulu üyeleri tarafından dernek başkanı seçilen Akif Tuğcu, ilk hedeflerinin Doğu'da kalabalık sınıflarda okuyan öğrenciler için okul yapılmasını sağlayacak çalışmalara imza atmak olduğunu belirtiyor. Yönetim kurulu üyesi 16 yaşındaki Hayrettin Aydın ise düşüncesini "Bu dernekte işe gönülden sarılacak, zamanını, kendini verebilecek pozitif düşünce üretebilecek insanlara yer vereceğiz" şeklinde açıklıyor. "Akıl yaşta değil baştadır" sloganıyla hareket eden dernek yönetim kurulu üyeleri çeşitli kamu kurum ve kuruluşlarının temsilcilerini ziyaret ederek çalışmalarında destek isteyecek. Bilgi birikimleriyle dikkat çeken öğrenciler, 18 yaşından büyükleri derneğe üye kabul etmiyor. AB uyum çalışmaları kapsamında dernek kurma ve üyelik konusundaki kısıtlamaları azaltan, dernek faaliyetlerine serbestlik tanıyan 5253 sayılı yasa geçtiğimiz kasım ayında yürürlüğe girdi. Memurlara da belirli şartlar dahilinde dernek kurma hakkı tanıyan kanunun en önemli yanı 18 yaşından küçüklere de dernek kurma hakkı getirmesiydi. Kanunun 3. maddesinde on beş yaşını bitiren, ayırt etme gücüne sahip küçüklerin yasal temsilcilerinin izni ile çocuk dernekleri kurabilmeleri, 12 yaşından gün almışların da çocuk derneklerine üye olabilecekleri yer aldı. Türkiye'nin ilk çocuk derneğinin saymanı Mehmet Akşahin'in hukuk fakültesi mezunu abisinin destekleriyle dernek kurma girişimleri başlamış. Çevresinde tanıdığı arkadaşlarına da dernek fikrini açan ve olumlu cevap alan Akşahin, bir süre sonra bu fikri fiiliyata dökmek için arkadaşlarıyla birlikte İl Dernekler Müdürlüğü'nün yolunu tutmuş. Evraklar toplanıp tüzük hazırlandıktan sonra "Kutup Yıldızı Çocuk Derneği" resmen kurulmuş. 18 yaşından büyükler üye olamıyor Derneğin yönetim kurulu başkanlığına Kabataş Erkek Lisesi ikinci sınıf öğrencisi 17 yaşındaki Akif Tuğcu, başkan yardımcılığına Beyoğlu Anadolu Lisesi ikinci sınıf öğrencisi Merve Elcil, saymanlığa Sakıp Sabancı Anadolu Lisesi öğrencisi Mehmet Akşahin, sekreterliğe Şişli Anadolu Lisesi öğrencisi Bekir Elibol getirildi. Diğer yönetim kurulu üyeleri ise Çapa Anadolu Öğretmen Lisesi öğrencisi Hamide Akbağ, Çapa Anadolu Öğretmen Lisesi öğrencisi Kübra Akbıyık ve Şişli Anadolu Lisesi öğrencisi Hayrettin Aydın'dan oluştu. Bugüne kadar dört kez toplanan dernek yönetim kurulu, toplantılarda yapabilecekleri projeleri konuşuyor. Ülke gündemini takip eden, gazeteleri düzenli olarak okuyan öğrencilerin ilk hedefi zor şartlar altında öğrenim gören öğrencilere yardım götürmek. Bunun için afişlerle, medya aracılığıyla derneğin tanıtımını yapıp her okuldan iki üye kaydı yaparak derneğin faaliyet alanını genişletmeyi planlıyorlar. Derneğin tüzüğünde ise amacı gerçekleştirmek için yapılacak faaliyetler bölümünde uzman kişilerin davet edilerek çeşitli konularla ilgili brifing alma da vurgulanıyor. Derneğin yıllık aidatı 12 YTL. Çocuk derneğinin bir diğer özelliği de 18 yaşından büyüklerin üye kabul edilmemesi. Derneğin tüzüğünün hazırlanmasında çocuklara destek olan avukat Erkan Akdemir de çocukların bu dernekle akıl yürütebilmeyi, vicdanlarının sesini dinleyebilmeyi ve sorumluluk bilincini öğrendiklerini kaydediyor. Dernek toplantıları için çocuklara bürosunun kapısını açan Avukat Erkan Akdemir, derneğin yapacağı çalışmalara da katkıda bulunacağını açıkladı.(İS/EÜ) |
01-08-2005, 13:57 | #25 |
|
"Çocuk İşçiliğiyle Ekonomik Büyüme Olmaz"
"Çocuk İşçiliğiyle Ekonomik Büyüme Olmaz"
AP, Komisyon'a, çocuk işçiliğiyle mücadeleyi artırma çağrısı yaptı. TİSK'ten Çelebioğlu, "Böyle yasaklarla sorun çözülmez"; DİSK'ten Tonguç "Öneri doğru. Ailelere destek verilmeli, çocuklar okula gitmeli" dedi. ILO'dan Kesler çalışmalarını anlattı. -------------------------------------------------------------------------------- BİA Haber Merkezi 27/07/2005 Erhan ÜSTÜNDAĞ erhan@bianet.org -------------------------------------------------------------------------------- BİA (İstanbul) - Avrupa Parlamentosu'u (AP), AB Komisyonu'na, çocuk işçiliğinin ortadan kaldırılması için AB merkezli ve çocuk işçi çalıştıran ihracatçı firmalara yasal yaptırım uygulanmasını tavsiye etti. bianet'e konuşan Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu'ndan (TİSK) Zübeyde Çelebioğlu, yasal önlemlerin çocuk işçiliğini önlemeyeceğini söylerken Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu'ndan (DİSK) Tonguç Çoban, sorunun çok boyutlu olduğunu fakat bu tip somut önerileri de desteklediklerini söyledi. Çelebioğlu, çocuk işçi çalıştıran işverenlere yaptırım uygulanmasının çocukları yasadışı ve daha kötü koşullarda çalışmaya iteceğini ve firmalar arasında "haksız rekabete" yol açacağını söyledi; sorunun çözümünün işverenlerin eğitilmesi ve çocukların çalışma koşullarının iyileştirilerek eğitimlerine devamlarının sağlanmasından geçtiğini belirtti. İşverenlerin öne sürdüğü "çocuklar yasadışı çalışır" itirazının yanlış olduğunu belirten Çoban ise "Bu iki seçenek arasında seçim yapmak zorunda değiliz. Önemli olan çocukları çalışmaya iten sebeplerin ortadan kaldırılması" dedi. "Çalışmaya yaş sınırı getirilmeli fakat bu uygulama sosyal programlarla desteklenmeli. Devlet aileyi desteklemeli, çocuğun da okula gitmesini sağlamalı". Varolan asgari ücret sistemiyle çocuk işçiliğinin ortadan kalkmasının önüne geçilemeyeceğini belirten Çoban, "Devlet, çocuğun evine getirdiği geliri yerine koymalı.Bunun korumacı bir öneri olarak sunulması yanlış. Sorun evrensel. Çocuk işçiliğine dayalı bir ekonomik büyüme olamaz" dedi. AP: "Çocuk emeği AB'ye girmesin" Kalkınmakta olan ülkelerde çocuk işçiliği üzerine bir rapor hazırlayan AP, Avrupa Komisyonu'na UNESCO, Dünya Bankası, Uluslararası Para Fonu (IMF) ve UNICEF'e baskı yaparak ve yeni stratejiler geliştirerek çocuk işçiliğiyle mücadele çağrısı yaptı. Çocuk işçiliğinin yoksulluğun kaçınılmaz sonucu olmadığını belirten Parlamento, "Gerekli sosyal politikalar oluşturulduğu takdirde yoksul çocukların çalışmayı bırakarak tam zamanlı eğitime devam etmeleri mümkün" dedi ve Hindistan ve başka ülkelerden somut örnekler gösterdi. AP, Komisyon'a, AB'ye ithal edilecek malların üretiminde çocukların çalıştırılmadığını kontrol edecek mekanizmaların kurulmasını; ikili ilişkilerde çocuk işçiliği ve diğer emek standartlarını kalıcı bir madde haline getirmesini istedi. Parlamento, bu durumun kalkınmakta olan ülkeleri de çocuk işçiliği ile mücadeleye iteceğini belirtti. Çoban: "Tarımda durum kötü" Çocuk işçiliğinin Türkiye'de çok ciddi bir problem olduğunu söyleyen Tonguç Çoban, sorunun AB ile müzakere sürecinde sık sık gündeme geleceğini vurguladı. Son 10-15 yılda, özellikle Uluslararası Çalışma Örgütü'nün (ILO) baskı ve çabalarıyla çocuk işçiliğini önleme konusunda yol alındığını söyleyen Çoban'a göre sanayide konuyla ilgili bir duyarlılık oluşmasına rağmen özellikle tarımda sorun giderek büyüyor. "Çünkü orada sorun tamamen ekonomik ve yıllara dayanıyor. Sanayide ise taşeron firmalar ya da küçük tekstil atölyelerinde çocuk işçiliğinin modern biçimleri ortaya çıkıyor". Aileye destek, çocuk okula 1998'de Benetton'a üretim yapan firmada çocuk işçi çalıştırıldığının ortaya çıkması üzerine beliren duyarlılığı hatırlatan Çoban, "Sendika olarak biz de ILO projelerinin oluşmasında, örgütlenmesinde bulunduk. Çözüm çocuğun ailesinin gelirinin oluşturulması, ki bu da sendikaların ana gündemi. Sektörlerde baz ücretler oluşturulmalı ve her ailenin insanca bir yaşam sürdürecek gelire sahip olması sağlanmalı" dedi. Çoban'ın iki temel önerisi, ailelere destek sağlanması ve her çocuğa parasız, zorunlu ve kaliteli eğitim olanağı sunulması. "Temel eğitimin sekiz yıla çıkması etkili oldu; 12 yıla çıkması daha da etkili olabilir. Çözüm genel ve çok boyutlu ama bu durum mikro çalışmaların yapılmasına engel değil. AP'nin önerisini bu açıdan destekliyoruz". ILO: "Mücadele hükümet politikası haline gelmeli" ILO 1992'den bu yana sivil toplum örgütleri ve kamu kurumlarıyla çocuk işçiliğinin ortadan kaldırılmasına yönelik projeler yürütüyor. ILO Ankara ofisinden Serdar Kesler, bianet'e, Türkiye'nin Çocuk İşçiliğinin Sona Erdirilmesi Uluslararası Programı 'nın (IPEC) başladığı ilk altı ülkeden biri olduğunu ve Türkiye'de uygulanan projelerin programa yeni katılan ülkeler tarafından model alındığını söyledi. Bugüne kadar 100'den fazla proje yürütüldüğünü belirten Kesler, şu an Milli Eğitim Bakanlığı'yla Adana'da tarım işçisi olarak çalıştırılan çocuklara yönelik, Sosyal Hizmetler Çocuk esirgeme Kurumu'yla 11 ilde sokakta çalıştırılan çocuklara yönelik, Çalışma Bakanlığı'yla da mobilya sektöründe çalıştırılan çocuklara yönelik üç projenin devam ettiğini belirtti. 1992'den bu yana çocuk işçiliğiyle mücadele konusunda büyük bir mesafe alındığını belirten Kesler, "Fakat bu çok yönlü bir sorun. Çocuk işçiliğinin tamamen ortadan kalkması için kamuoyunda duyarlılık yaratılmasından ekonomik göstergelerin düzelmesine kadar birçok alanda gelişme sağlanması gerek" dedi. "Çocukların çalıştırılmamaları ile daha marjinal sektörlere kaymak zorunda bırakılmaları arasında çok ince bir çizgi var". Çalışma Bakanlığı bünyesinde 1996'da bir Çalışan Çocuklar Bölümü kurulmasının önemli olduğunu belirten Kesler, "Bu noktadan sonra bizim amacımız tek tek projelerin ötesine geçerek konuyla ilgili etraflı bir hükümet politikasının oluşmasını ve uygulamaya geçmesini sağlamak" dedi. TİSK: "Çalışmak zorunda olan çocuklar var" ILO projeleri kapsamında 1998'de Pendik sanayi sitesinde bir Çalışan Çocuklar Bürosu kuran TİSK'in araştırma uzmanı Zübeyde Çelebioğlu, işverenlere eğitim verdiklerini, çocuklarında çalışırken eğitimlerine devamlarını sağlamak ve çalışma koşullarını iyileştirmek için çalıştıklarını söyledi. Çalışmaların sürdüğünü fakat Büro'nun henüz diğer illere ve bölgelere yaygınlaştırılamadığını söyleyen Çelebioğlu "Çalışmak zorunda olan çocuklar var. Bunun önüne yasaklarla geçilemez. Sorun ekonomik" dedi. En az 6.5 milyon çalışan çocuk var Devlet İstatistik Enstitüsü'nün (DİE) 1999'da yaptığı araştırmaya göre, Türkiye'de 6-17 yaş grubunda yer alan 16 milyondan fazla çocuğun yaklaşık 6.5 milyonu çalışıyor. Tarım, sanayi ve hizmet sektöründe çalışanların sayısı yaklaşık 1 milyon 700 bin. 4 milyon 800 bin çocuk ise ev işlerinde çalışıyor. Öte yandan, İstanbul Barosu Çocuk Hakları Merkezi'nden avukat Esra Özeren, DİE anketlerinin kayıt dışını kapsamadığını dolayısıyla verilerin çok sağlıklı olmadığını söylüyor. Özeren, Türkiye'nin BM Çocuk Hakları Sözleşmesi ve çocuk işçiliği ile ilgili ILO sözleşmelerine imza atmış bulunduğunu fakat uygulamanın yetersiz kaldığını vurguluyor.(EÜ) |
01-08-2005, 19:58 | #26 |
|
|
03-10-2005, 21:29 | #27 |
|
Çocukları suça iten, aile içi ilişkiler
Cuma, 30 Eylül 2005 Dicle Üniversitesi’nde yapılan bir araştırmaya göre, Diyarbakır’daki cezaevlerinde bulunan 14-18 yaş arası 45 çocuğun yüzde 78’i madde bağımlısı. Çocukları suça iten etkenlerin başında aile içi ilişkiler geliyor. Dicle Üniversitesi Araştırma Görevlisi Yunus Emre Ayna’nın hazırladığı tezde, çocukların yüzde 78’inin madde bağımlısı olduğuna dikkat çekildi. Ayna, çocukların suça bulaşmasındaki en önemli etkenin aile içi ilişkilerinin sağlıklı olmaması olduğunu söyledi. Suç işlemiş çocukların toplum içindeki temel sorunlardan biri haline gelmesinden yola çıkan Dicle Üniversitesi Psikoloji Bölümü Araştırma Görevlisi Yunus Emre Ayna, uzmanlık tezini suç bulaşmış çocuklar üzerinde yazdı. Ayna, çocukların durumu ve ailelerine bakışını ele aldığı tezi hazırlarken, Diyarbakır’daki cezaevlerinde yatan 14-18 yaş arasındaki 45 çocukla görüştü. Çocuklarla görüşen Ayna, önce çocukların durumunu ele aldı. Suça bulaşmış çocukların yüzde 68’nin şehirde yaşadığına dikkat çeken Ayna, yüzde 78’inin madde bağımlısı olduğunu belirtti. Ayna sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu çocukların yüzde 68’i şehirde yaşıyor, yüzde 30’u ise göç etmiş ailelerin çocuklarından oluşuyor. Ailelerin eğitim durum düşük. Baba, yüzde 68 ilkokul, anne yüzde 68 oranında okur-yazar değil. Bu çocukların yüzde 78’inin madde bağımlısı olduğunu saptadık. Madde bağımlısı olanların yüzde 20’si sigara, yüzde 27’si alkol, bali ve hap kullanıyor. İkisini birden kullananların oranı ise yüzde 23.” Ayna’nın yaptığı görüşmelerde, bu ilişkilerin pek de sağlıklı olmadığı ortaya çıktı. Çocukların, ailelerinin değerlendirmesinde çok samimi cevaplar verdiklerini ifade eden Ayna, “Ailelerinde problem çözebilme becerisi açısından yüzde 39’u, aile içi duygusal tepki verme konusunda yüzde 29’u, aile içi iletişimde yüzde 28’i, davranış kontrolünde yüzde 32’si sorun yaşıyor. Ayrıca aile içi dinamiklerde zayıf” dedi. Aile içi ilişkileri sağlıklı olmayan çocuklarda değişik psikolojik sorunların ortaya çıkabileceğinin altını çizen Ayna, çocukların suçtan uzak tutulması için aileye görev düştüğünü vurguladı. Ayna, suça bulaşmış çocuklarla ilgili bundan böyle durum tespitine göre değil, sonuca göre birşeylerin yapılması gerektiğini belirterek “Önlemler arasında birinci öncelik, çocuğu aile içinde korumak olmalıdır. Onun sağlıklı gelişmesi ve sağlıklı aile ortamında yaşaması, çocuğun aileden uzaklaşmasını engellemek ve buna yönelik her türlü hizmeti ve desteği vermek gerekir” diye konuştu. (SD) Kaynak: Mahmut Bozarslan, NTV, 26 Eylül 2005 |
08-11-2005, 11:08 | #28 |
|
'Eti senin' devri bitti
Öğretmen, artık 'Evladım' demeyecek, çocukları evlerinde ziyaret edecek BETÜL KOTAN (Arşivi) ANKARA - Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), öğretmen yetiştirme kriterlerini Avrupa Birliği (AB) standartlarına uygun hale getirmek üzere harekete geçti. İlk adım olarak AB uzmanlarının da katılımıyla 'Öğretmenlik Mesleği Kriterleri' adlı bir rapor hazırlandı. YÖK'ün değerlendirlmesine sunulan raporun hazırlanmasında 13 akademisyen, 120 öğretmen ve 18 müfettiş rol aldı. AB 'Akdeniz Fonu'ndan sağlanan destekle hazırlana raporda, öğretmenler için belirlenen 31 alt yeterlilik ve 221 performans kriterinden bazıları şöyle: Öğrencilerine birey muamelesi yapar: Öğrencileri birey olarak görür, değer verir. 'Evladım, çocuğum' gibi ifadeler yerine öğrencisine ismiyle hitap eder. Öğrencinin geçmişini, kültürünü ve ekonomik durumun yargılamaz. Farklı düzeydeki öğrencilerin öğrenme çabalarını cesaretlendirir. Hakları tanır: Çocuk hakları, insan hakları, anayasa ve demokrasi ilkelerini benimser. Sınıf içi ve dışında çocuk haklarının korunması ve uygulanmasında etkin olarak rol alır. İnsan haklarına uygun biçimde davranır. Kimseye ayrımcılık yapmaz. Ailelere saygılı davranır: Ailelerin sosyo-ekonomik ve kültürel özelliklerini tanımak, öğrencinin çalışma ortamını gözlemleyebilmek için mesleki sınırlar içinde ev ziyaretleri yapar. Öğrenci aileleriyle kurduğu ilişkilerde tarafsız olur, ailelerin farklı değerlerine ve inançlarına saygı duyar. Yeni bilgilere açıktır: Öz değerlendirme yapmasını bilir, sınıfta yeni bilgi ve fikirlere açıktır. Öğrencilerinde ortaya çıkan davranış ve öğrenme sorunlarının nedenlerini ise öncelikle kendisinde arar. Teknoloji okuryazarlığı şart Stresle başa çıkar: Mesleğinde istekli, enerjik ve yaratıcı olur. Kişisel bakım ve sağlığına özen gösterir. Stresle başa çıkma yollarını bilir. Teknoloji okuryazarıdır. Öğrencilerini tanır: Öğrencinin tüm özelliklerini, ilgi, istek ve ihtiyaçlarını bilir. Öğrenci özelliği ve öğrenmeyi kolaylaştırmaya yönelik oturma düzeni belirler. Eğitimin sürekliliğini ve okul-çevre bütünlüğünü sağlayacak şekilde, öğrencilerinin yaş grubuna uygun tiyatro, müze, fabrika, park ve benzeri gezi etkinlikleri planlar. Yapıcı düşünür: Öğrencilerin olumsuz davranışlarından çok olumlu davranışlarını öne çıkarır. Kuralları öğrencilerle belirler. Okulu kültür merkezine çevirir: Çevrede bulunan sanayi, ticaret, tarım gibi meslek alanlarının yetkililerini ilgili oldukları derslere davet eder. Sivil toplum kuruluşları, toplum liderleri, eğitim liderleri ile işbirliği yapar. Okulu çevrenin bir kültür merkezi haline getirebilmek için çalışır. http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=169258 |
20-11-2005, 17:03 | #29 |
|
20 KASIM 2005 DÜNYA ÇOCUK HAKLARI GÜNÜ
Çocuk Vakfı Başkanı Mustafa Ruhi Şirin’in Yazılı Açıklaması: “Dünyanın özel gündemi çocuk sorunudur. Çocuk sorunlarının çözülemeyişinin temel nedeni ise küresel dünya sisteminin para ve iktidar politikalarıdır. 5 çocuktan birinin haklarını yaşayabildiği bir dünyada eşitlik, özgürlük ve kardeşlik gerçekleşemez. Hakları olduğunu bilmeden büyüyen çocukların yöneteceği yarının dünyasında barışın ve adaletin gerçekleşme umudu da yoktur. Çocukların yaşama haklarının çalındığı, eğitim ve gelişmelerinin önündeki engellerin aşılamadığı, ticaret nesnesine dönüştürülmelerine seyirci kalındığı ve yoksulluk sarmalı çözülemediği sürece dünyanın bütün çocukları tehlike altında kalmaya devam edecektir. Çocuk sorunlarını çözmenin ve çocukla yüzleşmenin ilk adımı haklarını bilen çocukları yetiştirmekle atılabilir. Çocuk hakları ile yetişkin hakları birbiri ile çelişen değil birbirini tamamlayan haklar olarak kabul edilmedikçe, dünya, çocuk ödevine yönelemez. Çocuğun medeni, kültürel, sosyal ve ekonomik haklardan eşit olarak yararlanacağı sosyal ortamları hazırlamak da çocuğa saygının ilk şartıdır. Doğan her çocuğun hayata iyi bir başlangıç yapabilmesi kendini gerçekleştireceği ve gelişmesini sağlayıcı ortamlarda mümkün olabilir. Beş kıtanın çoğu ülkesinde olduğu gibi, Türkiye’de de çocuk hakları öğretimi, ihmal ve ertelenen alanlar arasında öncelikli çocuk gündemidir. Çocuğun en temel hakkı, çocuk olma ve çocukluğunu yaşama hakkıdır. Ancak, yoksulluk sarmalından uzaklaşan, sağlıklı büyüyen, olumsuzluklardan korunan ve gelişmelerini sağlayan hizmetlerden yararlanabilen çocuklar, dünyanın umudu olabilir ve dünya bu çocuklar sayesinde adalete kavuşabilir…” Meraklısı İçin Not: Yenibinyılın Dünya Çocukları Raporu ve Risk Altındaki Dünya Çocukları Raporu İçin: www.cocukvakfi.org.tr |
23-11-2005, 19:43 | #30 |
|
ÇOCUK HAKLARI ve TÜRKİYE
Prof. Dr. Oğuz POLAT Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin 20 Kasım 1989 yılında Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilmesinin üzerinden 15 yıl geçti. Geçtiğimiz 20 Kasımla birlikte bu hafta ülkemizdeki çocuk haklarının durumuna genel bir bakış atarak durumu irdelemenin yararlı olacağını düşünüyorum. Türkiye, Sözleşme’nin ilan edildiği ilk oturumda merhum Cumhurbaşkanı Özal tarafından imzalanarak Sözleşme’ye ilk imzacı ülkelerden birisi olmasına karşın, ikinci aşaması olan meclisten geçme aşaması için 5 yıl beklemek zorunda kalmıştır. Çocuk Hakları Sözleşmesi ancak 27 Ocak 1995 tarihinde 22184 sayılı Resmi Gazetede yayınlanarak 4058 sayılı yasa ile iç hukuk kuralına dönüşmüştür. Üçüncü aşama olan iç hukuk maddelerinin Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne uygun olarak değiştirilmesi ise halen süren bir aşamadır. Bu konuda da daha çok yapılacak iş olduğunu söyleyerek durum saptaması yazısına devam edelim. Haklar açısından irdelediğimizde çocukların; korunma, yaşatılma, geliştirilmesi ve katılımları için yeterli düzeye gelemediği ve çocukların yüksek yararı için olması gereken koşulların ülkemizde hala oluşmamış olduğu görülmektedir. Her geçen gün hızla artan çocuğa yönelik fiziksel istismar olguları, cinsel istismar, çocukların sokağa düşmeleri, suça itilmeleri ve uyuşturucu kullanımları ciddi bir problem olarak karşımıza çıkmaktadır. Gerekli sayısal verilerin yetersizliği bu konuda çalışanların en önemli problemi olarak karşımıza çıkmaktadır. Örneğin çocuğa yönelik şiddet konusuna genel görüş, yoğun bir şiddetin olduğu şeklinde olmasına karşın buna ilişkin ülke genelinde gerçekleştirilmiş bir araştırmanın olmaması ve sadece kesitsel çalışmalarla fikir yürütüldüğünü belirtmek gerekmektedir. Ancak bu durumun olayı hafifletmediğini ve gerçekten yaşanan şiddetin yoğunluğunun günlük yaşama yansıdığını da belirtmek gerekir. 1993 yılında, Türkiye'de toplam nüfus içindeki korunmaya muhtaç çocukların (0-18 yaş) sayısının (yüzde 2'lik muhtaç oranına göre) 524.141 olduğu bulunmuştur. Ancak bu rakamların gerçek rakamlara göre çok düşük olduğu, gerçek rakamların çok daha yüksek olduğu düşünülmektedir. 2001-2005 Türkiye’de Çocuk ve Kadınların Durumu Raporunda yaklaşık 500.000 sayısından bahsedilmekte, kesin bir sayı verilememektedir. Nüfusun (yüzde 10 oranına göre) 2.710.000'inin ise özürlü olduğu varsayılmaktadır. Bu rakamların olanın ancak çok küçük bir yüzdesini yansıttığını belirtmek gerekmektedir. Çünkü bir çok olay ortaya çıkmadığı gibi, sayısal verilerin toplanamaması ya da kamunun kendinden var olan bu rakamları kamuoyunun bilgisine sunmaması gerçek tablonun ortaya çıkmasını engellemektedir.. Çocuk Hakları Sözleşmesi ile genel yönetimler çocuk istismar ve ihmalinin önlenmesi için öncelikle durum tespiti yapmalı ve ihtiyaçları, sorunları belirlemelidir. Şu anda resmi makamlarca bu yönde yürütülen yeterli çalışma bulunmamaktadır. Hastaneler ve adliyelere yansıyan olgulardan da gerçekçi bir sonuç elde etmek de mümkün değildir. Çünkü, çoğu kez buradaki kayıtların "kaza sonucu yaralanma veya ölme" şeklinde tutulduğu bilinmektedir. Özellikle cinsel istismarın kayıt-dışı ve gizli kaldığı gözlenmektedir. Aile içinde ortaya çıkan ensest ilişkinin ancak hamilelik veya yıllar sonra ortaya çıkması bu olayların gizli kalmasına ve olaya maruz kalan çocuklara yardım edilememesine neden olmaktadır. Ülkemizde görülme sıklığı az olmayan, ancak kayda geçen olguların sayısının gerçekleri yansıtmadığı görülmektedir. Cinsel istismar olguları için başvuru merkezlerinin olmayışı bu olaylara eğilinmesini güçleştirmektedir. İstismar olgularında istismarcının cezalandırılmasını öngören bazı düzenlemeler olmakla birlikte bunlar uygulamada caydırıcı nitelikte değildir. Zira, uygulamacılar bu eylemleri önemli suçlar olarak görmemekte ve failleri en hafif iddialar ile itham etmekte ve yargılamaktadırlar. Cinsel istismar olgularında fiziksel hasar (Kızlık zarının yırtılması, anüs de izler gibi) arandığı bu izler tespit edilse dahi kimin tarafından yapıldığına ilişkin delil (özellikle tanık) bulunması genellikle mümkün olmadığı ve psikolojik veriler delil olarak kullanılmadığı için çoğu kez tacize uğrayan çocuk yargılama sürecinde daha fazla zarar görmektedir. Bu tür çocukların mahkeme önünde dinlenmelerine ilişkin sosyal ve psikolojik destek verecek servisler bulunmadığından yargılama süreci bu çocuklar için istismarın izlerinin derinleştirildiği süreçler olmaktadır. SHÇEK’in son 5 yılda haklarında koruma kararı alınan çocukların karar alınma nedenlerine göre dağılımına bakıldığında çocukların %18.6 sının anne veya babası çocuğu ihmal veya istismar ettiği veya böyle bir risk ortada olduğu için haklarında korunma kararı alınmıştır. 942 kız ve 1736 erkek olmak üzere 2678 çocuk hakkında alınan koruma kararı tümü 14398 olan son 5 yıldaki koruma kararlarında ekonomik nedenlerden sonra 2. en sıklıkla görülen olgudur. Buna karşın çocuklara yönelik bu konuda alınan tedbirlere baktığımızda öncelikle çok büyük bir altyapı problemiyle karşı karşıya olduğumuz görülmektedir. "AB üyesi bir ülkede annesinden dayak yiyen bir çocuğun ailesinden alınması ilk koşuldur. Ama Türkiye'de böyle bir düzenlemeyi Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu'nun (SHÇEK) bugünkü yapısıyla uygulamaya geçirmenin mümkün olmadığı kamuoyu tarafından Malatya olayları örneğinde olduğu gibi açıkça gözükmektedir. Bunun gerçekleşebilmesi için çalışan elemanlarından başlayarak kurum hizmet alanına kadar çok büyük problemlerin aşılması gerekmektedir. Sözleşme’nin imzalanmasından önce olduğu gibi, bugün de çocuk istismar ve ihmalinin önlenmesi konusunda ne genel ne de yerel yönetimlerin bir politikası bulunmamaktadır. Bu nedenle çok sayıda çocuk sokakta yaşamakta, ölmekte, tacize uğramaktadır. Bu konuda önleyici herhangi bir program geliştirilmediği gibi, koruyucu ve rehabilite edici programlar da bulunmamaktadır. Bu nitelikteki özel girişimler ise bu tür hizmetlerin sadece devlet eliyle verilebileceği gerekçesi ile engellenmektedir. Uzman derneklerin kurum bakımı için yerler açması devletin denetimi altında görev yapmasının önü açılmalıdır. İstismarla birlikte sokağa düşen çocukların sayısının artması da bir başka göz ardı edilmemesi gereken boyuttur. Çarpık kentleşme, düşük sosyo-ekonomik düzey, göç ve beraberinde getirdiği sağlıksız yerleşim bölgeleri, parçalanmış aile, aile içinde şiddet, değişik eşler ve onların çocukları, cinsel ve duygusal istismar eğitimsizlik ve her türlü istismar ve ihmal çocukları ailenin dışına, başıboşluğa ve sonuçta sokağa itmektedir. Bu kentleşmenin sonucu olarak sokak çocuklarının sayısındaki artış endişe verici boyutlara doğru yükselmektedir. Sanayileşmiş bölgelerde diğer bölgelere göre daha fazla gelir kazanma olanakları ve sosyal sorunlar nedeniyle Doğu ve Güneydoğu Anadolu’dan büyük kentlere göç akımı meydana gelmektedir. Gidilen yerlerde sosyal desteğin yetersizliği ile entegrasyon eksikliğinin sokakta bulunan çocukların sayısını arttırmaktadır. Türkiye’nin üçüncü büyük kenti olan İzmir’de okul çağındaki sokak çocuklarının sayısı 2-3 yıl gibi kısa sürede iki katına çıkmıştır. İstanbul, Ankara, Antalya, Mersin, Diyarbakır ve Van‘da da siyasal huzursuzluğun etkilediği kırsal alanlardan sürekli göç gelmesi nedeniyle sokak çocuklarının sayısının arttığı bildirilmektedir. Özellikle çocuklara yönelik kurulması gereken mekanizmaların kurulması konusundaki yetersizlikler ön plana çıkmakta. Buna en büyük örnek; çocuk mahkemeleridir. Bugüne kadar tüm merkezlerde kurulması gereken çocuk mahkemelerinin sadece 11 adet olması hayal kırıklığı yaratmanın da ötesinde çok vahim bir boyuttur. Adalet Bakanlığı’nın öncelikleri içinde bunun yer almaması Bakanlığın çocuğa bakış açısını da yansıtan bir durumdur. Bu konuda çalışanların karşısına çıkan en büyük pratik problem çocuklarla sadece Sosyal Hizmetler Kurumu’nun ilgilenmesine izin veren kanun ve yönetmeliklerdir. Bugün de çözülemeyen bir problem olarak duran; “çocuklarla ilgili tüm girişimleri sadece Sosyal Hizmetler Kurumu yapar” yaklaşımının ağır aksak yürüyen hizmetleri durma noktasına getirmektedir. Yetersizliklerin yanı sıra SHÇEK çalışanlarının kendileri dışındakilerle girdikleri çatışma, dışlama ya da özellikle STK ları sadece onlara bağış yapacak kişiler olarak görmeleri problemi büyütmektedir. Halbuki SHÇEK dışında özellikle sivil toplum kuruluşları ve yerel yönetimlerin dünyada olduğu gibi başrolü üstlenmesi çok önemlidir. Bunu söyleyince de sosyal hizmet uzmanlarının ve diğer meslek elemanlarının kalite ve sayısal problemini gündeme getirmek gerekmektedir. Bu kadar çok sayıda üniversitenin bir gecede kuruluverdiği ve her yerde idari bilimler fakültelerinin açıldığı ortamda halen tek bir okulun sosyal hizmet uzmanı yetiştirmesi gerçekten aymazlık denilecek bir durumdur. Sadece tek bir okulun yıllık 30’a yakın uzman mezun ettiği bir ortamda bu sistemi oturtabilmenin olası olmadığı açıktır. Okulların artık açılması ve sosyal hizmetler konusunda çalışanların sayısının ve kalitesinin arttırılmasıdır. Halen SHÇEK bünyesinde 83 çocuk yuvası, 97 yetiştirme yurdu, 6 sı sokakta çalışan çocuklara, 2 si sokakta yaşayan ve çalışan çocuklara hizmet vermek üzere toplam 10 çocuk ve gençlik merkezi, 22 rehabilitasyon merkezi,10 toplum merkezi ve 1 ergen danışma merkezi bulunmaktadır. Devletin her geçen yıl genel ülke bütçesinden azalan oranlarda Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu’na pay ayırdığı görülmektedir. Bu senenin bütçesinde her yıldan daha az olarak ancak genel bütçenin %0.17 gibi bir oranın ayrılmış olması bu konudaki en çarpıcı görünüm olarak ortaya çıkmaktadır. Son Türk Ceza Kanunu (TCK) değişiklikleri de somut bir örnektir. Burada çocuk, suçlu olarak nitelenmektedir. Aynı temel felsefede yanlışlık bulunmaktadır. Bu haliyle yeni Ceza Kanununda çocuk, kanun karşısında eskisinden de korumasız durumdadır. Bu durumda çocuğu topluma kazandırmak yerine toplum dışına itilmesi söz konusudur. Kanunla itilafa giren çocuklara uygulanacak hükümlerin T.C.K'.dan çıkarılması ilk adımdır. Bunun yerine, çocuklara özel bir kanun hazırlanması gerekmektedir. Ceza sorumluluğu yaşı, çocuklara öncelikle koruyucu tedbirlerin uygulanmaması ve ceza öngörülmesi; mahkemelerin tüm olaylarda sosyal inceleme yapması gerekliliği ve çok iyi yapılandırılmış bir çocuk koruma mevzuatı ile sisteminin hayata geçirilmesi öncelikler olarak ön plana çıkmaktadır. Kanunla ihtilaf halindeki çocuklara uygulanacak esaslar TCK kapsamından çıkarılmalı, özel bir kanun ile düzenlenmelidir. Çocuklara özel bir kanun hazırlanarak derhal yürürlüğe konulmalıdır. Türkiye'de Çocuğun Durumu başlığı altında ana başlıklar halinde konuya baktığımızda çocuğun durumunun çok da parlak olduğunu söylemek güçtür. Özellikle çocuğun tek başına birey olarak değerlendirilebilmesine yönelik temel bakış açısının noksanlığı dikkati çekmektedir. Bununla ilgili en iyi gösterge çocuğun katılım hakkının olmamasıdır. Çocuk kendisiyle ilgili hiçbir kararı alma ve bu karara katılma hakkına sahip değildir. Çünkü çocuk ile ana babası arasındaki durum bir velayet ilişkisine değil velayet hakkına dayanmaktadır. Türkiye'de velayet hala yetişkinlere çocuklar üzerinde hak veren bir statüdür. Başka bir deyişle çocuklarla ilgili kararları anne-baba çocuğa danışmadan, kendi başlarına verirler. Çocuğun toplumsal yaşamda da katılım eksikliğine en iyi örnek çocuğun sendika üyesi olabilmesi için 16, dernek üyesi olabilmesi için ise 18 yaşına gelmesi gerekmektedir. Çocukların okul yönetimine katılımları da özel konumları bakımından yeterli değildir. Tüm bunlar çocuğun bir birey olarak kabul edilmediği ve onun yetiştirilmesine yönelik yeterli yatırım ve girişimin olmadığı sonucunu getirmektedir. Türkiye’nin en büyük problemi bir çocuk politikası geliştirmemiş olması sadece günlük tedbirlerle durumu idare etmeye çalışmasıdır. Çocuk politikasının oluşturularak en azından kısa ve orta dönemli stratejilerin oluşturulması gerekmektedir. Çocuk politikasının olmaması en büyük handikaplardan birisi olarak dikkati çekmektedir. 2005 yılında çocuk haklarının Türkiye’de yaşama geçmemiş olduğunun saptamasını yaparak gelecekte çocuğun birey olarak kabul edildiği şeffaf bir ortamda buluşma dileğiyle. Kaynak Gösterimi : Prof. Dr. Oğuz POLAT, ÇOCUK HAKLARI ve TÜRKİYE, www.0-18.org Vurursan Kırılır - Haftanın Yorumu 090, 2005 |
Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk) | |
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Yanıt | Son Mesaj |
Hasta Hakları İhlalleri Yargıtay Kararları | Av.Habibe YILMAZ KAYAR | Hasta Hakları Çalışma Grubu | 21 | 13-08-2016 17:02 |
Çocuk Hakları Sözleşmesi | Av.Habibe YILMAZ KAYAR | Çocuk Hakları Çalışma Grubu | 9 | 11-12-2009 16:36 |
Kadın Ve Çocuk Hakları | Admin | Hukuk Haberleri | 2 | 13-12-2006 21:50 |
Dünya Çocuk Hakları Günü..... | Merhaba | Çocuk Hakları Çalışma Grubu | 3 | 13-12-2006 11:02 |
Kadın Hakları - Çocuk Hakları - Türkiye'nin Haksızlığı | Armağan Konyalı | Kadın Hakları Çalışma Grubu | 8 | 25-08-2006 16:28 |
Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir. |