Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Bağışlamada "Müzayaka" durumu

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 17-08-2006, 09:52   #1
Av.Ömer YASA

 
Varsayılan Bağışlamada "Müzayaka" durumu

Sayın Meslakdaşlarım,
Eşinin ölümcül hastalığı sırasında moralinin çok bozuk olduğu bir durumda tanıştığı ve ona çok yakınlık gösteren bir kadına, eşinin ölümünden sonra kendisine iyi bir eş veya bakıcı olabileceği düşüncesiyle bağışlarda bulunarak taşınmaz lımı için para veren bir müvekkilim var. Bağışları yaptıktan, karısı öldükten ve kısa bir süre geçtikten sonra çirkin yüzü fark edilen kadına karşı "Bağıştan Rücu" davası açıyorum. Bu arada "müzayaka" durumunu da ileri süreceğim için bu konuda Hukuk Türk, Hukuki Net sitelerinde ve THS içinde yeterli içtihat bulamadım. Yardımcı olursanız memnun olurum.
Saygılarımla...
Av. Ömer YASA
Old 17-08-2006, 13:40   #2
medenikal

 
Varsayılan

(V) İPTAL: I - Hibe edilen malların istirdadı:
Madde 244 – Vahip, aşağıdaki hallerden biri vukuunda elden yaptığı hibeden veya tenfiz ettiği taahhüdünden rücu ve mevhubunlehin elinde halen ne kalmış ise onun iadesini dava edebilir.
1 – Mevhubunleh, vahibe yahut yakınlarından birine karşı ağır bir cürum irtikap ederse.
2 – Mevhubunleh, vahide veya ailesi için kanunen mükellef olduğu vazifelere karşı ehemmiyetli bir suretle riayetsizlikte bulunmuş ise.
3 – Mevhubunleh, hibeyi takyit eden mükellefiyeti haklı bir sebep olmaksızın icra etmezse.

bağış yakınlaşmak veya ileride bir şekilde beraber olmak amacıyla verildi.ama bu şart yazılı bir belgede yok.bağışta yazılı olmak şartı var.artı evlilik ,ve arkadaşlık ın şart tutulması ne kadar kanunidir.benim kanaatim terditli bir dava açarak öncelikle bağıştan rücu, ve hata,hile hükümlerine dayanmaktır.
II - Hile
Madde 28 – Diğer tarafın hilesiyle akit icrasına mecbur olan tarafın hatası esaslı olmasa bile, o akit ile ilzam olunmaz.


4 – İhmal yüzünden hata
Madde 26 – Akdin hükmünden kurtulmak için hata ettiğini iddia eden taraf, eğer hata kendi kusurundan ileri gelmiş ise, mukavelenin bu suretle feshinden mütevellit zararı tazmine mecburdur. Fakat diğer taraf hataya vakıf olmuş veya vakıf olması muktazi bulunmuş olduğu takdirde, tazminat lazım gelmez.
Eğer hakkaniyet icabederse hakim, mutazarrır olan tarafın lehinde daha fazla tazminat hükmedebilir.
Old 17-08-2006, 17:43   #3
ibreti

 
Varsayılan

Bağışlama ile ilgili müzayaka nedenine dayalı iptale dair karar bulamadım. Lakin verdiğiniz olaya benzer niteliklerde bağışlamadan dönmeye dair kararlar mevcut..

T.C.

YARGITAY

1. HUKUK DAİRESİ

E. 2002/10163

K. 2002/10605

T. 7.10.2002

• BAGIŞTAN RÜCU ( Bağışlanan Bağışlayan veya Yakınlarına Karşı Bir Cürüm İşler Veya Yasa Gereği Yapmak Zorunda Olduğu Bir Ödevi Önemli Surette Aksatırsa Bağıştan Dönülebileceği )

• HAK DÜŞÜRÜCÜ SÜRE ( Bağıştan Rücu Sebebinin Öğrenildiği Tarihten İtibaren 1 Yıllık Hak Düşürücü Sürede Bu Hakkın Kullanılması Gereği - Bağıştan Rücu )

• MİRASTAN FERAGAT KARŞILIĞI BAĞIŞ ( Bağıştan Rücu Yapılabieceğine Engel Teşkil Etmediği - Bağıştan Rücu Sebeplerinin Varlığı Halinde )

• BAĞIŞ ( Bağışlanan Bağışlayan veya Yakınlarına Karşı Bir Cürüm İşler Veya Yasa Gereği Yapmak Zorunda Olduğu Bir Ödevi Önemli Surette Aksatırsa Bağıştan Dönülebileceği )

• BAĞIŞTAN RÜCUDA İADE KONUSU ( Bağışlananın Sadece Elinde Kalanı İade Edeceği )

818/m.244

4721/m.528

ÖZET : Taraflar arasında görülen davada; Davacı, çekişmeli dairenin davalıya bağışlandığını, davalının kendisini dövdüğünü, ölümle tehdit ettiğini ileriye sürüp, bağıştan rücu nedeniyle, iptal - tescil isteğinde savunmuştur.
Bağışlanan bağışlayan veya yakınlarına karşı bir cürüm işler veya yasa gereği yapmak zorunda olduğu bir ödevi önemli surette aksatırsa bu sebebi öğrendiği tarihten itibaren 1 yıllık hak düşürücü sürede bağışlayan bu hakkını kullanır. Bağıştan dönme ( rücu ), kurulmuş olan bir sözleşmeyi sonradan ortaya çıkan sebeplere göre sona erdiren yenilik doğurucu bir hak olduğundan bağışlanan ancak dönme ( rücu ) anında elinde kalan miktarı vermekle yükümlüdür
Her ne kadar davalı, bağışın karşılıksız olmadığını, mirastan feragat karşılığı bağış yapıldığını savunmuş ve "çekişmeli 12 nolu mesken davalıya verildiğinde, davacı babanın ölümü halinde davalının miras hak ve hisselerinden diğer mirasçılar lehine feragat ettiğine" ilişkin 3.4.2000 günlü noterde düzenlenmiş sözleşme dosyaya konulmuş ise de, anılan sözleşmenin koşulları oluşan rücua engel teşkil etmeyeceği, davacının geri alma hakkını etkilemeyeceği açıktır. Bu nedenle, davalının dövme, gasp, tehdit gibi davranışları nedeniyle Borçlar Yasasının 244/2. maddesinde öngörülen koşulun gerçekleştiği kuşkusuzdur. Hal böyle olunca, davanın kabulüne karar verilmesi gerekir.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada; Davacı, çekişmeli dairenin davalıya bağışlandığını, davalının kendisini dövdüğünü, ölümle tehdit ettiğini ileriye sürüp, bağıştan rücu nedeniyle, iptal - tescil isteğinde savunmuştur. Davalı, taşınmazın karşılıksız bağışlanmadığını, noterde düzenlenen 3.4.2000 tarihli mirastan feragat sözleşmesi karşılığında verildiğini, bu nedenle davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece, davanın reddine ilişkin olarak verilen karar, davacı vekili tarafından duruşma istekli olarak temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 2.7.2002 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Av.A. geldi, davetiye tebliğine rağmen temyiz edilen vekili avukat gelmedi, yokluğunda duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi N . tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Bilindiği üzere, bağıştan dönme ( rücu ) bağışlayanın tek taraflı bağışlanana varması gerekli beyanıyla geriye yürürlü ( makable şamil ) olarak hukuki ilişkiye son veren yenilik doğurucu bir haktır. Bağışlanan bağışlayana veya yakınlarına karşı bir cürüm işlerse veya yasa gereği yapmakla zorunlu olduğu ödevlerini önemli surette aksatırsa yahut bağışlamayı sınırlayan ödevleri haklı bir sebep olmaksızın yerine getirmezse, bağışlayan bağıştan dönme ( rücu ) sebebini öğrendiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde beyanda bulunmak veya dava açmak suretiyle bağıştan dönebilir.
Bağıştan dönme ( rücu ) Borçlar Kanununun 244. maddesinde aynen "bağışlayan aşağıdaki hallerden biri vukuunda elden yaptığı bağışlamadan veya tenfiz ettiği taahhüdünden rücu ile bağışlananın elinde hala ne kalmış ise onun iadesini dava edebilir:
1-Bağışlanan bağışlayana yahut yakınlarından birine karşı ağır bir cürüm irtikap ederse,
2-Bağışlanan bağışlayana veya ailesi için kanunen mükellef olduğu vazifelere karşı ehemmiyetli bir surette riayetsizlikte bulunmuş ise,
3-Bağışlanan bağışlamayı takyit eden mükellefiyeti haklı bir sebep olmaksızın icra etmezse" şeklinde hükme bağlanmıştır.
Yasa koyucu söz konusu maddesinin birinci ve ikinci fıkraları hükmüyle mirastan ıskat sebeplerini düzenleyen Medeni Kanunun 510.maddesi arasında paralellik sağlamış, bağıştan yararlanan kişiyi bağışlayanın devamlı baskısından kurtarmak istemiştir. Gerçekten basit olayların dönme ( rücu ) nedeni sayılması, yukarda değinilen mahzurun yanında açıklanan yasa maddelerinde izlenen amaca aykırı bir durum yaratacağı gibi hak ve adalet duygularını da zedeler. Bu itibarla her iki madde hükümleri birlikte değerlendirilerek olayların kapsamları, nitelikleri özellikle vehamet derecelerinin gözönünde bulundurulması zorunludur. Hemen belirtmek gerekir ki bağıştan dönme ( rücu ), kurulmuş olan bir sözleşmeyi sonradan ortaya çıkan sebeplere göre sona erdiren yenilik doğurucu bir hak olduğundan bağışlanan ancak dönme ( rücu ) anında elinde kalan miktarı vermekle yükümlüdür.
Somut olaya gelince: çekişmeli 1997 nolu parselin 12 nolu dublex meskeni davacı babaya ait iken, 6.4.2000 tarihinde davalı oğula kayıtsız şartsız bağışlandığı kayden sabittir. Yine dosyadaki belge ve bilgilerden, davalı ve kardeşinin davacı babayı üç gün iş ve gücünden kalacak şekilde 25.6.2000 tarihinde dövdükleri, ancak suç kamu davası açılmasını gerektirmeyip, şahsi dava ile takip edilecek türden olduğundan Cumhuriyet Savcılığınca takipsizlik kararı verildiği, yine davalı ve kardeşleri hakkında davacıyı 20.6.2000 tarihinde ölümle tehdit edip, şiddet kullanmak suretiyle arabasını gaspetmek suçundan Ağır Ceza Mahkemesinde 2000/139 esas sayılı davanın açıldığı ve davanın halen derdest olduğu anlaşılmaktadır.
Çağdaş toplumlarda olduğu gibi Türk toplumunda da sosyal düzenin temelini ailenin oluşturduğu bir gerçektir. Özellikle Türk toplumunun sosyal yapısı gereği geleneksel aile anlayışında anne ve babanın saygın bir yeri ve yadsınamayacak bir değeri vardır. Her halukarda anne ve baba çocuklarınca el kaldırılamayacak, üzerlerine toz kondurulamayacak kutsal kişilerdir. O halde hangi koşullar içerisinde olursa olsun, oğulun babayı dövmesi ayıp ve kınanacak bir davranıştır. Baba ve annenin çocukları üzerinde yasal birçok hakları olmasına karşın, çocuklar reşit olsalar bile anne ve babaya karşı mutlak saygı ile yükümlüdürler. Türk toplumunun genel ahlaksal yargısı böyle olduğu gibi, hukuk düzeni de bundan farklı değildir.
Bu nedenle, davalının dövme, gasp, tehdit gibi davranışları nedeniyle Borçlar Yasasının 244/2. maddesinde öngörülen koşulun gerçekleştiği kuşkusuzdur.
Her ne kadar davalı, bağışın karşılıksız olmadığını, mirastan feragat karşılığı bağış yapıldığını savunmuş ve "çekişmeli 12 nolu mesken davalıya verildiğinde, davacı babanın ölümü halinde davalının miras hak ve hisselerinden diğer mirasçılar lehine feragat ettiğine" ilişkin 3.4.2000 günlü noterde düzenlenmiş sözleşme dosyaya konulmuş ise de, anılan sözleşmenin koşulları oluşan rücua engel teşkil etmeyeceği, davacının geri alma hakkını etkilemeyeceği açıktır.
SONUÇ : Hal böyle olunca, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek yazılı biçimde hüküm kurulması doğru değildir.
Davacının temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü H.U.M.K.'nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 4.12.2001 tarihinde yürürlüğe giren avukatlık ücret tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 250.000.000 lira duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 7.10.2002 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.

YARGITAY

1. HUKUK DAİRESİ

E. 2000/15621

K. 2001/886

T. 30.1.2001

• TAPU İPTALİ VE TESCİL ( Bağıştan Dönme Nedeniyle )

• BAĞIŞTAN DÖNME ( Bağışlayanın Tek Taraflı Bağışlanana Varması Gerekli Beyanıyla Makable Şamil Olarak Hukuki İlişkiye Son Veren Yenilik Doğurucu Bir Hak Olması )

• OLAYLARIN VEHAMET DERECELERİ ( Bağıştan Dönme Sebeplerinin Ciddi Olmasının Gerekmesi )

• EL ATMANIN DAVASI AÇILMASI ( Bağıştan Dönme Sebebi Sayılamaması )

818/m.244

4721/m.510

743/m.457

ÖZET : Bağıştan dönme ( rücu ), bağışlayanın tek taraflı bağışlanana varması gerekli beyanıyla geriye yürürlü ( makable şamil ) olarak hukuki ilişkiye son veren yenilik doğurucu bir haktır. Bağışlanan bağışlayana veya yakınlarına karşı bir cürüm işlerse veya yasa gereği yapmakla zorunlu olduğu ödevlerini önemli surette aksatırsa yahut bağışlamayı sınırlayan ödevleri haklı bir sebep olmaksızın yerine getirmezse, bağışlayan bağıştan dönme ( rücu ) sebebini öğrendiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde beyanda bulunmak veya dava açmak suretiyle bağıştan dönebilir.
Yasa koyucu, bağıştan dönme hükmüyle, mirastan ıskat sebeplerini düzenleyen Medeni Kanunun 457. maddesi arasında paralellik sağlamış, bağıştan yararlanan kişiyi bağışlayanın devamlı baskısından kurtarmak istemiştir. Gerçekten basit olayların dönme ( rücu ) nedeni sayılması, hak ve adalet duygularını zedeler. Bu itibarla her iki madde hükümleri birlikte değerlendirilerek olayların kapsamları, nitelikleri, özellikle vehamet derecelerinin gözönünde bulundurulması zorunludur. Davalıların mülkiyet hakkına dayanarak davacı aleyhine elatmanın önlenmesi davası açmaları, bağıştan rücu koşulu olarak değerlendirilemez.
DAVA : Davacı tarafından, davalı aleyhine açılan tapu iptali, tescil davasının yapılan yargılamasında, Mahkemece davanın kabulüne dair verilen karar davalı tarafından duruşma istemli temyiz edilmekle: Duruşma günü olarak saptanan 30.1.2001 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Av.Adnan Özdişçi geldi, temyiz edilen vekile çıkarılan davetiyenin tebliğ edilemeden döndüğü ve gelmediği görüldü, yokluğunda duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekilin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı, bilahare dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Bağıştan dönme ( rücu ), bağışlayanın tek taraflı bağışlanana varması gerekli beyanıyla geriye yürürlü ( makable şamil ) olarak hukuki ilişkiye son veren yenilik doğurucu bir haktır. Bağışlanan bağışlayana veya yakınlarına karşı bir cürüm işlerse veya yasa gereği yapmakla zorunlu olduğu ödevlerini önemli surette aksatırsa yahut bağışlamayı sınırlayan ödevleri haklı bir sebep olmaksızın yerine getirmezse, bağışlayan bağıştan dönme ( rücu ) sebebini öğrendiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde beyanda bulunmak veya dava açmak suretiyle bağıştan dönebilir.Bağıştan dönme ( rücu ), Borçlar Kanununun 244. maddesinde aynen "bağışlayan aşağıdaki hallerden biri vukuunda elden yaptığı bağışlamadan veya tenfiz ettiği taahhüdünden rücu ile bağışlananın elinde hâlâ ne kalmış ise onun iadesini dava edebilir:
1-Bağışlanan bağışlayana yahut yakınlarından birine karşı ağır bir cürüm irtikap ederse,
2-Bağışlanan bağışlayana veya ailesi için kanunen mükellef olduğu vazifelere karşı ehemmiyetli bir surette riayetsizlikte bulunmuş ise,
3-Bağışlanan, bağışlamayı takyit eden mükellefiyeti haklı bir sebep olmaksızın icra etmezse" şeklinde hükme bağlanmıştır. Yasa koyucu, söz konusu maddesinin birinci ve ikinci fıkraları hükmüyle mirastan ıskat sebeplerini düzenleyen Medeni Kanunun 457.maddesi arasında paralellik sağlamış, bağıştan yararlanan kişiyi bağışlayanın devamlı baskısından kurtarmak istemiştir. Gerçekten basit olayların dönme ( rücu ) nedeni sayılması, yukarda değinilen mahzurun yanında açıklanan yasa maddelerinde izlenen amaca aykırı bir durum yaratacağı gibi hak ve adalet duygularını da zedeler. Bu itibarla her iki madde hükümleri birlikte değerlendirilerek olayların kapsamları, nitelikleri özellikle vehamet derecelerinin gözönünde bulundurulması zorunludur. Hemen belirtmek gerekir ki bağıştan dönme ( rücu ), kurulmuş olan bir sözleşmeyi sonradan ortaya çıkan sebeplere göre sona erdiren yenilik doğurucu bir hak olduğundan bağışlanan ancak dönme ( rücu ) anında elinde kalan miktarı vermekle yükümlüdür.
Somut olaya gelince: davacının çekişmeli taşınmazı kayıtsız şartsız davalılara bağışladığı getirtilen tapu kayıtları ve toplanan delillerle sabittir.
Davalıların davacıya karşı 244. maddede öngörülen bağıştan rücuyu gerektirecek bir eylemde bulundukları ispat edilmiş değildir. Davalıların mülkiyet hakkına dayanarak davacı aleyhine elatmanın önlenmesi davası açmaları, bağıştan rücu koşulu olarak değerlendirilemez.
SONUÇ : Hal böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir. Davalının temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK.nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 16.5.1999 tarihinde yürürlüğe giren avukatlık ücret tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 65.000.000 lira duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına 30.1.2001 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Old 17-08-2006, 17:48   #4
ibreti

 
Varsayılan

Somut olayda HİLE kavramından yola çıkmak daha elverişli gibi..

T.C.

YARGITAY

1. HUKUK DAİRESİ

E. 2002/470

K. 2002/1151

T. 31.1.2002

• TAPU İPTALİ VE TESCİL ( Ölünceye Kadar Bakma Vaadiyle Hileli Yollarla Kandırmayla Mirasçılardan Mal Kaçırmak Kastı ile Taşınmazlar Bağışlandığı Halde Tapuda Satış Gösterilmesi )

• ÖLÜNCEYE KADAR BAKMA VAADİ ( Hileli Yollarla Kandırmayla Mirasçılardan Mal Kaçırmak Kastı ile Taşınmazlar Bağışlandığı Halde Tapuda Satış Gösterilmesi )

• HİLE ( Bir Kimseyi İrade Beyanında Bulunmaya Özellikle Sözleşme Yapmaya Sevketmek için Onda Kasten Hatalı Bir Kanı Uyandırılması-Esasen Var Olan Hatalı Bir Kanın Korunması )

• MUVAZAA ( Ölünceye Kadar Bakma Vaadiyle Hileli Yollarla Kandırmayla Mirasçılardan Mal Kaçırmak Kastı ile Taşınmazlar Bağışlandığı Halde Tapuda Satış Gösterilmesi )

• MAKABLE ŞAMİL OLMAK ( Koşulların Gerçekleşmesi Halinde Aldatılan Tarafın Hakkını Kullanarak Hukuki İlişkiyi Geçmişe Etkili Olarak Ortadan Kaldırabilmesi ve Verdiği Şeyi Geri İsteyebilmesi )

818/m.28

ÖZET : Taraflardan biri, diğer tarafın kasıtlı aldatmasıyla sözleşme yapmaya yöneltilmişse, hata esaslı olmasa bile, aldatılan taraf için sözleşme bağlayıcı sayılamaz. Bu koşulların gerçekleşmesi halinde aldatılan taraf hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili ( makable şamil ) olarak ortadan kaldırabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir. Hile, öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması, defi yahut dava yoluyla da kullanılabilir.
DAVA : Davacı tarafından, davalı aleyhine açılan davada, mahkemece verilen karar süresinde temyiz edilmekle, dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Davacı Dudu Ç., oğullarından Necip Ç.'nun kendisini ölünceye kadar bakacağı vaadi ile hileli yollarla kandırarak, diğer mirasçılardan mal kaçırmak kastı ile 1802, 3410, 3411, 3629, 4071, 4349, 4395, 4609 parsel sayılı taşınmazlarını davalıya bağışladığı halde tapuda satış gösterildiğini, ancak davalının sözünü tutmayarak kendisine bakmadığını ileri sürerek davalı adına olan tapu kayıtlarının iptalini ve adına tescilini istemiştir.
Mahkemece sabit görülmeyen davanın reddine karar verilmiştir. Gerçekten iddianın ileri sürülüş biçimine ve davacının sıfatına göre muvazaa ile bakma akdine aykırılık iddialarının olayda dinlenilme olanağı bulunmadığı açıktır. Ne varki, dava dilekçesinde hile hukuksal nedenine de dayanıldığı anlaşılmaktadır. Esasen vakıaları bildirmek taraflara, uygulanacak yasa hükmünü bulup uygulamak hakime ait bir görevdir.
Bilindiği üzere; Hile, genel olarak bir kimseyi irade beyanında bulunmaya, özellikle sözleşme yapmaya sevketmek için onda kasten hatalı bir kanı uyandırmak, veya esasen var olan hatalı bir kanıyı koruma yahut devamını sağlamak şeklinde tanımlanır. Hata da yanılma hilede yanıltma söz konusudur. BK. nun 28/l maddesinde açıklandığı üzere taraflardan biri diğer tarafın kasıtlı aldatmasıyla sözleşme yapmaya yöneltilmişse hata esaslı olmasa bile aldatılan taraf için sözleşme bağlayıcı sayılamaz. Değinilen koşulların varlığı halinde aldatılan taraf hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili ( makable Şamil ) olarak ortadan kaldırabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir.
Öte yandan, hile her türlü delille isbat edilebileceği gibi iptal hakkının kullanılması hiç bir şekle bağlı değildir. Hilenin öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması, defi yahut dava yoluyla da kullanılabilir.
SONUÇ : Hal böyle olunca yukarıda değinilen ilkeleri kapsar şekilde soruşturmanın tamamlanması; özellikle tapudaki tasarrufların ölünceye kadar bakılıp gözetileceği vaad edilmek ve bu suretle hileye düşürülmek suretiyle gerçekleştirilip gerçekleştirilmediğinin saptanması ve sonucuna göre hüküm kurulması gerekirken yazılı olduğu şekilde karar verilmesi doğru değildir. Davacının temyiz itirazları yerindedir. Hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK. nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine 31.1.2002 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

T.C.

YARGITAY

1. HUKUK DAİRESİ

E. 2002/14062

K. 2003/80

T. 13.1.2003

• HİLE VE MUVAZAA NEDENİYLE TAPU İPTALİ VE TESCİL TALEBİ ( Bir İşlemin Hileye Dayalı Olduğundan Söz Edilebilmesi İçin Aldatıcı ve Kandırıcı İşlemlerin Akdin Yapıldığı Tarihte Mevcut Olması Gereği )

• BAĞIŞ ( Hile Sebebiyle Tapu İptal Tescil Talebi - Akdin Yapılmasından Sonra Ortaya Çıkan Sebepler Akdi Bozamayacağı )

• HİLE ( Bir Kimseyi Sözleşme Yapmaya Sevketmek İçin Onda Kasten Hatalı Bir Kanı Uyandırma Amacı Olması - Her Türlü Delille İsbat Edilebileceği/İptal Hakkının Kullanılmasının Hiç Bir Şekle Bağlı Olmadığı )

• TAPU İPTALİ VE TESCİL ( Hile ve Muvazaa Nedeniyle - Bir İşlemin Hileye Dayalı Olduğundan Söz Edilebilmesi İçin Aldatıcı ve Kandırıcı İşlemlerin Akdin Yapıldığı Tarihte Mevcut Olması Gereği )

818/m.28,31

ÖZET : Dava,hile ve muvazaa hukuksal nedenlerine dayalı tapu iptali ve tescil isteklerine ilişkindir.Davalı Kamile,5.10.2001 günlü oturumda,öteki davalının kendisini kandırdığını açıklamıştır. Dosya içeriği ve toplanan kanıtlardan;davacının,kayden maliki olduğu 33026 ada 1 parseldeki 5 nolu bağımsız bölümün ½ payını koşulsuz bağış akdiyle davalı Kamile'ye 24.12.1997 tarihli resmi sözleşmeyle temlik ettiği; onun da,aynı payı 10.5.2000 tarihli akitle kızı Fatmaya devir ettiği anlaşılmaktadır.Bir işlemin hileye dayalı olduğundan söz edilebilmesi için aldatıcı ve kandırıcı işlemlerin akde mukaddem en son akit tarihinde mevcut olması gerekir; akitten sonra,ortaya çıkan sebeplerin,akdi bozucu neden olarak düşünülmesi mümkün değildir. Hal böyle olunca,24.12.1997 günlü bağış akdinin; yanların özellikle de davacının gerçek iradesini yansıttığı ve iradeyi bozucu bir neden olmaksızın kurulduğu anlaşılmakla, davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile kabulü doğru değildir.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada; Davacı,koşullu olarak davalı Kamile'ye temlik ettiği 1/2 payın; Kamile tarafından öteki davalıya ( kızına ) devir işleminin 24.12.1997 günlü akde aykırı olduğunu ileri sürerek iptal ve tescilini istemiştir. Davalı Kamile,5.10.2001 günlü oturumda,öteki davalının kendisini kandırdığını açıklamıştır. Sonraki beyanlarında davanın reddini savunmuştur.Diğer davalı Fatma ise taşınmazı bedelini ödeyerek satın aldığını savunmuş ve davanın reddini istemiştir.Mahkemece,davanın kabulüne,davalı Fatma adına olan ½ payın iptaliyle davacı adına tesciline kararı verilmiştir.Karar,süresinde,davalı Fatma tarafından temyiz edilmekle,Tetkik Hakimi raporu okundu,düşüncesi alındı,gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Dava,hile ve muvazaa hukuksal nedenlerine dayalı tapu iptali ve tescil isteklerine ilişkindir. Davacı,davasında,maliki bulunduğu 33026 ada 1 parseldeki 2. kat 5 nolu bağımsız bölümün ½ payını davalılardan Kamile'ye evlilik birliğinin ve devamının sağlanması evlilik birliği içerisinde bakımının yapılması koşuluyla devir ettiğini; oysa bu davalının değinilen koşulları gerçekleştirmediği gibi taşınmazdaki payını da öteki davalıya ( kızı Fatma'ya ) temlik ettiğini ileri sürerek; ilk işlemin hile ile sakat bulunduğunu; davalı Kamile'nin,öteki davalı Fatma'ya yaptığı satış işleminin ise danışıklı olduğunu ileri sürerek iptal ve tescil isteğinde bulunmuştur.
Dosya içeriği ve toplanan kanıtlardan;davacının,kayden maliki olduğu 33026 ada 1 parseldeki 5 nolu bağımsız bölümün ½ payını koşulsuz bağış akdiyle davalı Kamile'ye 24.12.1997 tarihli resmi sözleşmeyle temlik ettiği;onun da,aynı payı 10.5.2000 tarihli akitle kızı Fatmaya devir ettiği anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere, hile,genel olarak bir kimseyi irade beyanında bulunmaya,özellikle sözleşme yapmaya sevketmek için onda kasten hatalı bir kanı uyandırmak,veya esasen var olan hatalı bir kanıyı koruma yahut devamını sağlamak şeklinde tanımlanır. Hata da yanılma hilede yanıltma söz konusudur.B.K'nun 28/l maddesinde açıklandığı üzere taraflardan biri diğer tarafın kasıtlı aldatmasıyla sözleşme yapmaya yöneltilmişse hata esaslı olmasa bile aldatılan taraf için sözleşme bağlayıcı sayılamaz.Değinilen koşulların varlığı halinde aldatılan taraf hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili ( makable Şamil ) olarak ortadan kaldırabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir.
Öte yandan,hile her türlü delille isbat edilebileceği gibi iptal hakkının kullanılması hiç bir şekle bağlı değildir.Hilenin öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması, defi yahut dava yoluyla da kullanılabilir.
Bir işlemin yukarıda değinilen ilke ve olgulara göre; hileye dayalı olduğundan,söz edilebilmesi için aldatıcı ve kandırıcı işlemlerin akde mukaddem en son akit tarihin mevcut olması gerekir; akitten sonra,ortaya çıkan sebeplerin,akdi bozucu neden olarak düşünülmesi mümkün değildir.
Somut olayda; gerek taraf anlatımlarından ve gerekse dosya içeriğinden; davacının davalı Kamile ile yaptığı bağış aktinde akit sırasında, kandırıcı ve aldatıcı bir davranışı bulunduğu söylenemez. Ayrıca,dosyada mevcut, davacı ve davalı Kamile ile iki tanığın imzalarını taşıyan 24.12.1997 günlü harici sözleşmeden tapu memuru huzurunda yapılan bağış akdinin yanlarının gerçek iradesini yansıttığı,akitten sonra ortaya çıkacak bozucu nedenlerin ise parasal yaptırıma bağlandığı tartışmasızdır.
SONUÇ : Hal böyle olunca,24.12.1997 günlü bağış akdinin;yanların özellikle de davacının gerçek iradesini yansıttığı ve iradeyi bozucu bir neden olmaksızın kurulduğu anlaşılmakla,davanın reddine karar verilmesi gerekirken,yanılgılı değerlendirme ile kabulü doğru değildir.Diğer taraftan,ilk işlemin geçerliliği kabul edildiğine göre; davalı Kamile'nin öteki davalıya ( kızı Fatma'ya ) yaptığı satış işlemi bakımından ileri sürülen iddia açısından bir irdeleme yapmanın gerekli olmadığı açıktır. Davalı Fatma'nın temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü H.U.M.K.'nun 428.maddesi uyarınca BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine,13.1.2003 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Old 01-04-2008, 11:59   #5
alper olgun

 
Varsayılan

BK 65 kapsamında pek elverişli değil, karşı taraf bu yolla davayı kaybetmenize sebebiyet verebilir...
YARGITAY
1. HUKUK DAİRESİ
Tarih : 4/20/1976
Esas No : 1975/4722
Karar No : 1976/4164
DENETÇİLER TARAFINDAN DAVA AÇILMASI
MUVAZAA
HAKSIZ VE AHLAKA AYKIRI BİR AMACIN ELDE EDİLMESİ İÇİN VERİLEN ŞEY
ÖZET
AVACILAR, ÖTEDENBERİ DAVALILAR İLE NİKAHSIZ YAŞAYAN MURİSİN 83 ADA, 21 PARSEL SAYILI EVİN 30.000 LİRA BEDELLE SATIŞ GİBİ GÖSTERİMEK SURETİYLE ASLINDA BEDELSİZ VE MUVAZAALI OLARAK HİBEDE BULUNDUĞUNU, DAVALININ EVİ ALACAK PARASI BULUNMADIĞI GİBİ EVİN DAHA FAZLA DEĞERDE OLDUĞUNDAN MUVAZAALI OLARAK DAVALI ADINA TESİS OLAN KAYDIN İPTALİNİ ADLARINA TESCİLİNİ İSTEMİŞTİR. DAVALI, MURİSİN ANASINA EVLATLIK OLARAK GİRDİĞİNİ, EVİ PARASI İLE VE PEŞİN MUAMELE İLE PEŞİN ALDIĞINI İDDİANIN DOĞRU OLMADIĞINI SÖYLEMİŞTİR.
DAVA : Dava sabit görülmekle kaydın iptaline davacılar adına payları oranında tesciline dair verilen kararın duruşmalı olarak Yargıtayca incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmiş olmakla iş karara bırakıldı bilahare dosya tetkik olunarak gereği düşünüldü.

KARAR : MUVAZAA nedeniyle dava açılmıştır. Davacılar, dilekçelerinde miras bırakanları ile davalı arasında "Yasa dışı" ilişki mevcut olduğunu, bu nedenle dava konusu taşınmazı davalıya bağışladığı halde tapuda satış göstermek suretiyle temlik yapıldığını ileri sürerek kaydın iptalini istemişlerdir.

Davacıların dinlettikleri tanıklardan ikisi miras bırakanla davalı arasında "aşki" bir bağlantı mevcut olduğunu söşlemişlerdir. Yaşlı bir kimse olan miras bırakanın, yasa dışı ilişkiyi sürdürebilmek amacıyla dava konusu taşınmazı davalıya temlik ettiği açıktır.

Temlikin saiki yasal olmayan birleşmeyi sürdürmek isteği olduğuna göre hukuki işlemin MUVAZAAlı olması sonuca etkili değildir. Borçlar Kanununun 65.maddesine göre, haksız veya ahlaka aykırı bir amacın elde edilmesi için verilen şeyin geri alınması olanağı yoktur.

Miras bırakanın geri almak imkanına sahip olmadığı bir şeyi, mirasçıların MUVAZAAdan söz ederek davaya konu yapmaları takdirinde yukarıda sözü edilen madde hükmü ortadan kaldırılmış olur. 65.maddenin miras bırakan kadar mirascılar hakkında da uygulanması gereklidir. Olayda bu durumun tersini düşünmek mümkün değildir. Bu düşüncelerle davanın reddi gerekirken kabulüne karar verilmesi yolsuzdur.

SONUÇ : Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, oybirliğiyle karar verildi.
Old 28-11-2010, 17:04   #6
Av.Ömer YASA

 
Varsayılan

Sevgili Meslektaşladım,
Konuyla ilgili davada müvekkilim davalıyla anlaştığından işim yarıda kaldığından buraya bakmamıştım. Şimdi başka bir vesileyle görünce mahcuboldum. Zahmeti geçenlere çok teşekkür ediyor, gecikmden dolayı özür diliyorum.
Old 22-01-2012, 18:30   #7
av.metinmso

 
Varsayılan

Yeni konu açmayayım, buradan sorayım sorumu..

Müvekkilimizin babası kendisine ait 4-5 taşınmazı bir derneğe, hiçbir şarta bağlı olmaksızın bağışlıyor. Dernek yöneticileri sağlık raporu da alarak işi sağlama almış. Sonrasında bu kararından pişman oluyor ve bu işten geri dönülebilmesi açısından ne gerekirse yapacağını çocuklarına beyan ediyor.

Düşündüğüm zaman, müvekkilin babasının vefat etmesi halinde saklı pay/tenkis açısından kazanım elde edebiliriz gibi düşündüm. Ancak müvekkilin babası ölmeden yapılabilecek bir husus olup olmadığı açısından bir sonuca varamadım.

Fikri olan paylaşırsa sevinirim.
Old 24-01-2012, 07:36   #8
alper olgun

 
Varsayılan

yeni düzenlenecek öbt eski öbt'yi ortadan kaldıracaktır. Favor testemanti ilkesi gereği; miras bırakanın iradesi asıldır. Derneklerin kamuya yararlı olup olmamaları ayrımından önce yapılan bağışlama hakkında biraz daha ayrıntılı bilgi verirseniz daha çok yardımcı olabilirim... İyi çalışmalar...
Old 25-01-2012, 11:08   #9
av.metinmso

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan alpar olgun
yeni düzenlenecek öbt eski öbt'yi ortadan kaldıracaktır. Favor testemanti ilkesi gereği; miras bırakanın iradesi asıldır. Derneklerin kamuya yararlı olup olmamaları ayrımından önce yapılan bağışlama hakkında biraz daha ayrıntılı bilgi verirseniz daha çok yardımcı olabilirim... İyi çalışmalar...

Söz konusu olayda ölüme bağlı değil tasarruf. Hayattayken bağışlıyor ve devrediyor; intifa hakkı ise bağışlayan üzerinde bırakılıyor.. Herhangi bir şarta bağlı değil bağışlama akdi. Bağışlayan ise hayatta halen..

Bağışlayan öldüğü zaman saklı pay/tenkis hususları gündeme gelebilir ancak bu beklenmeden yapılabilecek bir husus var mı?

İlginize teşekkürler..
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Savcının görevi "suç isnat etmek" mi, yoksa "suç ispat etmek" mi olmalı? sibelniko Hukuk Sohbetleri 21 30-09-2013 08:43
Stj. Av. ne "ofisboy"dur, ne de adliyedeki caycinin "ciragi..." metin karadag Hukuk Stajı ve Meslek Seçimi 26 28-07-2007 20:47
FSEK anlamında"eser"; "Mezdeke"oryantal grup adı ve oluşturdukları karakter eser mi? Aslı Hukuk Soruları Arşivi 6 27-12-2006 01:32
Gelin, Şu "ilk Adımı" Atalım Artık;"stajyer Avukatların Sosyal Güvenlik Sorunları&quo metin karadag Hukuk Stajı ve Meslek Seçimi 0 05-03-2003 15:18


THS Sunucusu bu sayfayı 0,07308292 saniyede 16 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.